İSTANBUL MUTLAKA FETH OLUNACAKTIR, FETH EDİLMİŞTİR, FETH EDİLECEKTİR
Bişr el-Ganevî (r.anh) dan nakledildiğine (diğer raviler: Abdullah b. Bişr , El-Velîd b. el-Mugîre , Zeyd b. el-Hubâb, Abdullah b. Muhammed b. Ebî Şeybe) göre, Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"İstanbul mutlaka feth edilecektir. Onu fetheden kumandan ne güzel kumandan; o ordu ne güzel ordudur!.." (Ahmed b. Hanbel ; Musned , V. 241/855)
Hadisin sıhhati hakkında Hâkim, "isnâd-ı sahîh" derken meşhur ricâl âlimi Zehebî, Hâkim'in kanaatine iştirak ile hadisin "sahîh" olduğunu belirtmektedir.
Nâsiruddin el-Albânî de, hadisin râvilerinden Abdullah b. Bişr el-Ganevî hakkındaki İbn-i Hibbân'ın musbet görüşünün kendisini tatmin etmediği gerekçesiyle, "bana göre hadis sahih değildir" demekte ve "zayıf" olduğuna işaret etmektedir. (Silsiletu'l-ehâdisi'z-zâife, II, 268-269)
İstanbul'u ikinci defa feth etmeye gelen İslam devletinin Halifesi Muaviye, ordunun komutanı Yezid b. Muaviye ; İstanbul'u kuşatmaya gelen ordunun içinde şehid olanların içinde ise Rasulullah (s.a.v.)'in sancaktarı olan Eyyub el Ensari idi.
**********************
Bu hadisi zayıf görenlerin izahatları şöyledir :
Fetihlerle İlgili Hadisler
Peygamber, İslamin ilk yıllarından beri müslümanlar zor günlerde bunaldıkça ashabına, gelecek parlak günleri ve İslam’in hakimiyetini haber vermiş, bu suretle hem zor ve sıkıntılı anlar yaşayan ilk müslümanları teselli etmiş, hem de düşmanlara karşı tam bir dayanıklılık göstermesi bakımından onları eğitmiştir.
Örnegin, Mekke’de muşriklerin işkencelerinden şikayet eden Habbab b. Eret’e (r.anh), geçmiş ümetlerden misaller verdikten sonra, San’a’ dan yalnız başına yola çıkan birinin yırtıcı hayvan korkusu dışında hiçbir korku hissetmeden ta Hadramevt’e kadar emniyet içerisinde yolculuk yapacağı günlerin yakın olduğunu bildirmiştir.
Peygamber müslümanlara Yemen, Sam ve Irak bölgelerinin feth edileceğini, Kisra’nin sarayındaki hazinelerin müslümanlarin eline geçeceğini yıllar öncesinden haber vermiştir. Rum diyarının yani Anadolunun fetholunacağını da bildirmiştir. Bunun yanısıra Kostantiniye ve Roma’nin feth olunacağını, Kostantiniyye’nin mi, Roma’nin mi daha önce feth olunacağı sorulduğunda ise, önce Hirakl’in şehri olan Kostantiniyye’nin yani İstanbul’un feth edileceğini bildirmiştir.
Medine döneminde de Hendek harbi (5/627) öncesinde müslümanlar, büyük bir gayret ve fedakarlıkla Medine’yi savunmak için hendek kazmaya çalışırken, Peygamber kendilerine Sam, Kisra ve Yemen’in saraylarının ve nufuz bölgelerinin müslümanların eline geçeceğini müjdelemiştir. Bu müjdeler, müslümanlara içinde bulundukları kötü günleri atlatacaklarını, yani bir anlamda zaferi kazanacaklarını önceden haber vermektedir. Kaldı ki, bu durum asla kuru bir cesaretlendirme taktiği değildir; zira Peygamber hiç kimseyi aldatmaz ve gereksiz konuşmazdı. Onun verdiği haberler şayet ona aidiyeti kesin ise doğru çıkacaktır ve çoğu da doğru çıkmıştır. Bugüne kadar Tarih, şayet doğru anlaşılmışsa Peygamber’in verdiği hiçbir haberde yalan ve yanlış tesbit edebilmiş değildir.
İstanbul’un Fethi ile ilgili hadisler
İstanbul’un fethiyle ilgili meşhur olmuş hadisin dışında kaynaklarda fetihle ilgili bir çok hadis daha bulunmaktadır ki, bunlarda da İstanbul’un fethi haber verilmektedir.
Bu rivayetlerden baska diger bazi rivayetlerde İstanbul’a İslam ordularının tekbir ve tesbihlerle gireceği ve pek çok ganimet elde edecekleri de haber verilmektedir. Hatta Abdullah b. Amr’dan gelen bir rivayette de, “Kostantinyye’yi ismi benim ismim olan bir adam fethedecektir” denilerek İstanbul’u fethedecek kimsenin isminin Muhammed olacağının haber verilmesi, haberin yer aldığı kaynak pek sağlam kabul edilmese de ilginç bir rastlantıdır. Zira bu kaynak fetihten altı asır önce kaleme alınmıştır. Ebû Nuaym el-Mervezi’nin el- Fiten adli bu eserinde daha ilginç olan bir şey de, kıyamet âlametlerinin sayıldığı bir rivayette pek çok şey sıralandıktan sonra İstanbul’da bir ateş ve kibritin çıkacağı, bunların dumanının gökyüzünde kalacağının haber verilmiş olmasıdır. Sanki bir anlamda daha sonra icad edilen toplardan bahsedilmektedir. Ancak bütün bu rivayetler içersinde gerek sıhhat, gerek meşhur olma ve gerekse sonuç bakımından aşağıda metnini ve anlamını verdiğimiz rivayet öne çıkmaktadır ki, fetih hadisi olarak şöhret bulan hadisin orijinal metni ve anlamı şu şekildedir:
Abdullah b. Bisr el-Has’amî’den, o da babasından işittiğine göre, Nebi (a.s.) söyle buyurmuştur:
“İstanbul mutlaka fethedilecektir. Onu fetheden komutan ne güzel komutan, onu fetheden ordu ne güzel ordudur.”
Abdullah b. Bisr der ki: Mesleme b. Abdulmelik (ö. 120/738) beni çağırdı ve bu hadisi sordu. Ben de ona bu şekilde naklettim. Bunun üzerine o, aynı sene Konstantiniye’yi (İstanbul’u) fethetmek üzere sefere çıktı
(Ahmed b. Hanbel, Musned, Daru’l-Kutubi’l-İlmiyye, 2008, cilt: 7, hadis no: 19471)
Muhammed b. Ebî Şeybe, Zeyd b. el-Hubâb’dan, o, Velid b. Muğire el-Meâfirî’den işitmiş, Velid b. Mugîre Abdullah b. Bisr el-Has’amî’den o da babasindan işittiğine göre Nebi (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“İstanbul mutlaka fethedilecektir. Onu fetheden komutan ne güzel komutan, onu fetheden ordu ne güzel ordudur.”
Abdullah b. Bişr der ki: Mesleme b. Abdulmelik (ö. 120/738) beni çağırdı ve bu hadisi sordu. Ben de ona bu şekilde naklettim. Bunun üzerine o, aynı sene Kostantiniyye’yi fethetmek üzere sefere çıktı.
İstanbul’un Fethi ile İlgili Hadisin Kaynakları ve Sıhhat Durumu
Hadis kritiği bakımından özellikle şehirlerin ve şahısların faziletlerine dair rivayetler genel olarak uydurma hadis alanlarıdir. Yani bu sahalarda pek çok hadis uydurulmuş ve yayılmıştır. Dolayısıyla bu tür haberlere temkinle yanaşmak ve araştırma yapmak gerekmektedir. Biz bu nedenle önce hadisin yer aldığı kaynakları sonra da hadisi rivayet eden ravilerin durumunu ele almak istiyoruz.
Hadisin Yer Aldığı Kaynaklar
Bilindiği gibi hadis kaynaklarının temelini Kutub-i Sitte adini verdiğimiz altı hadis kitabı oluşturmaktadır ki bunlar, Buhârî (ö. 256/870) ve Muslim’in (ö. 261/875) Sahihleri, Ebû Dâvûd (ö. 275/888), Tirmizî (ö. 279/892), Nesâî (ö. 303/915) ve Ibn Mâce’nin (ö.273/886) Sunenlerinden olusmaktadir.
Daha sonraki dönemlerde ise, yine ilk devir hadis kitablarından olan ve muteber kabul edilen eserlerden Dârimî’nin (ö. 255/869) Sünen’i, İmam Mâlik’in (ö. 179/795) Muvatta’i ve Ahmed b. Hanbel’in (ö. 241/855) Musned’i bu sayılan altı kitaba ilave edilerek dokuza çıkarılmış ve dokuz kitab anlamında Kutub-i Tis’a adıyla anılır olmuştur. Hadislerin tamamı olmasa da çok büyük bir kısmının söz konusu bu dokuz kitapta yer aldığı, bunlarin dışında farklı olabilecek çok az hadis bulunabileceği ifade edilmiştir ki, kanaatimizce bu iddia tutarlıdır.
Şubhesiz bu eserlerden önce de telif edilmiş hadis sayfalari ya da kitapları olmuştur. Ancak onlar gerek hacimleri itibariyle gerekse sıhhat itibariyle bu sayılanların gölgesinde kalmıştır. Kaldı ki, bu sayılan eserler kendilerinden önce yazılan yüzlerce hadis dokümanından istifade edilerek telif edilmişlerdir.
Konumuz olan fetih hadisi, Sahihayn adını verdiğimiz en güvenilir iki hadis kaynagi olarak bilinen Buhârî ve Muslim’in Sahîh’lerinde yer almamaktadır. Ancak Buhârî ve Muslim’in şartlarını hâiz olduğu halde onların kitablarına almadıkları hadisleri derlemek maksadıyla el-Mustedrak ale’s-Sahîhayn adlı eserini kaleme alan Hakim en- Neysabûrî (ö. 405/1014) fetih hadisini, Buhâri ve Muslim’in şartlarına uygun sahîh bir hadis olduğunu belirterek bilinen şekliyle söz konusu kitabına kaydetmiştir.
Tesbitlerimize göre İstanbul’un fethiyle ilgili meşhur rivayetin geçtiği en eski yazılı kaynaklardan biri Ahmed b. Hanbel’in Musned adlı eseridir.
Buhârî ise, söz konusu hadisi, Sahih’ine almamakla beraber et-Târihu’l-Kebîr ve et-Târihu’s-Sağgîr adli diger iki eserinde rivayet etmistir.
Diğer yandan metin olarak meşhur olan rivayetle sened ve metin bakımından aynı olmasa da Kutub-i Sitte’ye dahil eserlerden Ibn Mâce’nin, Ebû Dâvud’un ve Tirmizî’nin Sunen'lerinde İstanbul’un feth olunacağına dair hadislerin yer aldığı görülmektedir.
Yine söz konusu Sunen’lerdeki rivayetlere benzer rivayetler onlardan daha önce yaşamış olan Ebû Bekir Muhammed b. Ebî Şeybe’nin (ö. 235/849) Musannef’ adlı eserinde bulunmaktadır. Ayrıca sahih hadisleri derlemek amacıyla yazılmış hadis kitablarından biri olan Ibn Hibbân el-Bustî’nin (ö. 354/965) es-Sahih adli eserinde de benzer bir rivayet yer almaktadır. Suleyman b. Ahmed et-Taberânî’nin (ö. 360/971) el-Mûcemu’l-Kebîr adlı eserinde de İstanbul’un fethedileceğine dair haberlere rastlanılmaktadır.
Yukarıda zikredilen eserlerden başka İstanbul’un fethedileceğini bildiren rivayetleri, ilk dönem kaynaklardan sayılabilecek eserler arasında Nuaym b. Hammad el-Mervezî’nin (ö. 228/843) el-Fiten adlı eserinde, Ebu’l-Huseyn Abdu’l-Bakî b. Kânî’nin (ö. 351/962) Mûcemu’s-Sahabe’sinde, Ebu’l-Hasan ed-Dârakutnî’nin (ö. 385/995) el-İlel adli eserinde, Yusuf b. Abdullah b. Muhammed b. Abdilberr el-Kurtubî’nin (ö. 463/1071) el-Istiâb fî Marifeti’l-ashab adlı eserinde de görmek mümkündür.
Daha sonraki dönmelere ait eserler arasinda Ebû Sucâ ed-Deylemî’nin (ö. 509/1115) el-Firdevs, Sadruddîn Ebu’l-Meâlî Muhammed b. Ibrahim el-Munâvî’nin (ö. 803/1401) Feyzu’l-Kadîr adli kitabında İstanbul’un fethini bildiren rivayetler bulunmaktadır.
Daha geç dönemlerde yazılmış eserleri ise öncekilerden yapılan nakillerden ibaret olacağı için zikretmeye gerek yoktur.
Hadisin Ravilerinin Durumu
Hadis alimleri bir hadisin Peygamberimize ait olub olmadığını tesbit etmek için bir takım esaslar koymuşlardır. Bunlardan biri de hadisin senedinin güvenilir olmasıdır. Bilindiği gibi hadisi eserine kaydeden kitap sahibi muhaddis ile Peygamber arasındaki vasıtalar zincirine o hadisin senedi denilmektedir. Şayet senedi teşkil eden raviler zincirinde zaman bakımından bir bağlantı bulunursa, yanı sıra ile raviler arasında bir hoca talebe ilişkisi varsa ve raviler de kendilerinde aranan şartlara haiz, itimada şayan güvenilir kimseler iseler, böyle bir senedle rivayet edilen hadis, usul bakımından “sahih” kabul edilir ve sözün Peygamber’e ait oluşu kuvvet kesbeder. Durum bunun aksini ortaya koyarsa, o tip hadislere “zayıf hadis” denir ki, bu taktirde metnin Peygamber’e ait oluşu şubheli demektir. Dolayısıyla bu esasa göre söz konusu fetih hadisinin ravilerini tek tek incelemek gerekmektedir.
Metnini esas aldığımız Ahmed b. Hanbel’in Musned’indeki hadisin, bütün kaynaklardaki senedleri hemen hemen aynıdır.
Hadisin senedi ise muttasıl olub herhangi bir inkıta/kopukluk söz konusu değildir. Yani hadis teknik tabirle “merfû” bir hadistir.
Peygamber’den itibaren eserin muellifine gelinceye kadar olusan sened zincirine baktığımızda şöyle bir tabloyla karşılasmaktayız:
Peygamber (s.a.v.) , Bişr el-Ganevî , Abdullah b. Bişr , El-Velîd b. el-Muğîre , Zeyd b. el-Hubâb , Abdullah b. Muhammed b. Ebî Şeybe , A:hmed b. Hanbel
Görüldüğü gibi hadis Peygamber’den Ahmed b. Hanbel’in el-Musned adlı eserine aradaki beş ravi vasıtasıyla intikal ettirilmiştir.
Şimdi bu tabloda yer alan ravileri sırasıyla ele alalım:
Bişr el-Ganevî :
Kunyesi Ebû Abdullah’tır. Kaynaklarda ismi Bişr el-Ganevî ya da Bişr el-Has’ami şeklinde geçmektedir. Ashabin hayatından bahseden elimizdeki kaynaklarda, onun sahabî olduğunu ve Peygamberin sohbetinde bulunduğunu kaydedilmektedir. Yine onun biyografisine yer veren eserlerde, fetih hadisini ilk rivayet eden kişi olduğu zikredilmektedir. Bişr el-Ganevî’nin vefat tarihi hakkında bilgiye rastlayamadık.
Abdullah b. Bişr el-Ganevî (ö. 125/743)
Yukarida bahsedilen Bisr el-Ganevî’nin ogludur. Künyesi Ebû Umeyr olan Abdullah Kufe’de ikamet etmistir ve tabiûnun orta tabakasindandir. El-Has’amî ve el-Kâtib nisbesiyle tanındığı bildirilmektedir. Babasi Bisr’den fetih hadisini isitmistir.
Hocalari arasinda babasi Bisr’den baska Ebû Zür’a b. Amr b. Cerîr zikredilmektedir. Su’be b. Haccac (ö. 160/776 ), el-Velid b. el-Mugîre (ö. 172/788), Süfyan es-Sevrî (ö. 161/777) ve Süfyân b. Uyeyne (ö. 198/813)’nin hocalarindan biridir. Ayrica oglu Umeyr ve torunu Bisr b. Umeyr de kendisinden hadis rivayet etmislerdir.
Abdullah Cerh ve tadil alimleri tarafindan “seyh”, “sika”, “sadûk” gibi sıfatlarla tanımlanmıştır. Diğer yandan Abdurrauf el-Munâvî, Feyzu’l-Kâdîr adlı eserinde her ne kadar Zehebî'nin, Abdullah b. Bisr’i zayıf kabul ettigini söylese de, tespit edebildiğimiz kadarıyla Zehebî Kutub-i Sitte ravilerine tahsis ettiği el-Kâsif adli eserinde bunun tam aksine Abdulah b. Bisr’in güvenilir bir ravi oldugunu zikretmektedir.
el-Velid b. el-Mugîre el-Meâfirî (ö. 172/788)
İsmi el-Velid b. el-Mugîre b. Suleyman’dır. Tabinin büyüklerinden olan el-Velîd, el-Meâfirî nesebiyle anilmaktadir. Kunyesi Ebu’l-Abbâs olan Velid’in Merv sehrinde ikamet ettiği ve hicri 172 tarihinde vefat ettiği haber verilmektedir.
Fetih hadisinin üçüncü tabaka ravisi olan Velid’in, hadis öğrendiği hocaları arasinda Abdullah b. Bisr’den baska, Abdullah b. Hubeyra (ö. 126/743), Misrah b. Haan (ö. 128/745), Hâris b. Yezîd (ö. 130/747), Vahib b. Abdullah (ö.137/754) sayılmaktadır.
Güvenilir/sika bir ravi olarak vasıflandırılan Velid’i, İbn Hibbân da güvenilir ravilere yer verdigi es-Sikat adli eserinde zikretmiştir.
Zeyd b. el-Hubâb (ö. 230/844)
Zeyd b. el-Hubâb er-Reyyân tabiinin küçüklerindendir. Nesebi al-Aklî olan Zeyd, Ebü’l-Huseyn künyesiyle bilinmektedir. Aslen Horasanlı olub, Kufe’de yaşamış ve hicrî 230 tarihinde vefat etmiştir.
Fetih hadisinin dördüncü tabaka ravisi olan Zeyd b. el-Hubâb hadis uğruna devrinin bütün ilim merkezlerini dolaşmış ve meşhur âlimlerden hadis tahsil etmiştir. Bu amaçla onun Endülüs’e kadar gittiği söylenmektedir. Bu özelliğinden dolayı olsa gerek “cevvâl” (çok hareketli) ve “rahhal” (çok seyahat eden) vasıflarıyla tanınmaktadır.
Doğru sözlü, hafızası kuvvetli ve güvenilir bir ravi olduğu kaydedilmektedir. Hocaları arasında İbrahim b. Osman, İbrahim b. Nafî, Ebû Seleme, Usâme b. Zeyd, Eflah b. Said, Sabit b. Kays, Cerir b. Hâzim, Hammad b. Zeyd, Hâlid b. Dînâr, Su’be, ed-Dahhâk, Imam Malik gibi meşhur âlimler bulunmaktadır.
Yahya b. Main, Ahmed b. Hanbel ve Ebu Hâtim er-Râzî tarafından “saduk” olarak nitelenen Zeyd’in, Sevrî’den yaptigi rivayetlerde hatali olduğu ileri sürülmektedir.
Abdullah b. Muhammed b. Ebî Seybe (ö. 235/849)
Ebû Bekir künyesiyle maruf olan İbn Ebî Şeybe Kufe’de ikamet etmis ve hicrî 235 tarihinde vefat etmiştir. Fetih hadisinin besinci tabaka ravisi olan Abdullah, ayni zamanda erken dönem kaynaklarından biri olan el-Musannef adli hadis eserinin de müellifidir.
Hocaları arasında Ebû Bekir b. Ayyâs b. Salim, Ahmed b. İshak b. Zeyd, Ishak b. Süleyman, el-Esved b. Âmir, Halid b. Mahled, Ravh b. Ubade, Zekeriyya b. Adiyy, Ziyad b. er-Rebî, Sufyan b. Uyeyne, Suleyman b. Harb ve Vekî b. el-Cerrâh gibi alimler bulunmaktadir. Talebesi olarak da Ahmed b. Ali b. Said zikredilmektedir.
İbn Ebî Şeybe hakkinda Ahmed b. Hanbel, “saduk”, Ibn Ebî Hâtim er-Râzi “sika” derken, Ebû Zur’a er-Râzî de hifzinin çok kuvvetli oldugunu belirtmektedir. Kaldı ki, Ahmed b. Hanbel, İbn Ebî Şeybe’nin el-Musannef adlı hadis eserinden yararlanmış ve kendisinden de fetih hadisini rivayet etmiştir.
Pek çok kaynakta yer aldığını gördüğümüz ve ravilerinin durumunu tesbit ettiğimiz hadisin beş ravisini incelemis bulunuyoruz. Senedi teşkil eden bu beş raviden her biri zaman içerisinde zincirleme olarak birbiriyle görüşmüş ve biri diğerinden sözkonusu hadisi öğrenmistir. Bu durum hadis tekniği bakımından senedin muttasil (kesiksiz) oluşunu ortaya koymaktadır. Ayrıca her bir ravi, hadis ravilerinde aranan vasiflari taşımaktadır. Bu hadisin senedindeki ravilerin tamami güvenilir ravilerdir. Dolayisiyla sözkonusu hadisin, senedin kesintisiz olusu ve ravilerin güvenilir olmasi gibi bir hadisin senedinde aranan özellikleri taşıdığı ortaya çıkmaktadır.
Hadîsin geçtiği kaynaklar kronolojik olarak şöyledir:
Buhârî (öl. 870), et-Târih’ul Kebîr
Ahmed b. Hanbel (öl. 855), Musned
Taberânî (öl. 971), el-Mûcem’ul-Kebîr
İbn Kani (öl. 962), Mûcem’us-Sahâbe
Hâkim en-Nisâbûrî (öl. 1014), el-Mustedrek Alâ’s-Sahihayn
Bezzâr (öl. 905), Musned
İstanbul’un Fethiyle İIlgili Hadislerin, İstanbul’u Fethetme Girişimlerine Etkisi
Peygamber’in İstanbul’u fethiyle ilgili müjdesi sebebiyle müslümanlar İstanbul fethedilinceye kadar pek çok defa İstanbul’u fethetme girişiminde bulunmuş, Fatih Sultan Mehmed’in fethine kadar tam 11 kez İstanbul önlerine gelmişlerdir. Bunlardan ilki, 655 tarihinde Osman (r.anh) zamanında gerçekleştirilmiştir. Bu seferde Suriye valisi Muaviye (r.anh), Abdullah b. Sarh komutasinda Bizans’a bir donanma göndermiştir...
İkincisi ise, 668 tarihinde Muaviye, Emevî Halifesi iken, oğlu Yezid kumandasında bir orduyu İstanbul’a göndermistir. Bu orduda Peygamber’in akrabası Medineli Ensar müslümanlarindan Halid b. Zeyd Ebu Eyyub el-Ensâri (r.anh) de bulunmaktaydı.
Ebu Eyyub, Bizans surlarına yakın bir yerde şehid olmuştur. Sözkonusu bu seferler tarihçileri ilgilendirdiği için konumuz açısından bu kadarla iktifa ediyoruz.
Ancak şu husus gayet açıktır ki, İstanbul’un fethiyle ilgili Peygamber tarafından verilmis olan bu müjde, müslümanlarin gönlünde vazgeçilmez bir fetih sevdasi oluşturmuştur. Müslümanlar Peygamber’in gösterdigi o günün iki süper gücünden birinin merkezini İslam’a açmayı hedeflerin ve şereflerin en büyüğü bilmişlerdir.
Sonuçta belli bir disiplini, gelenegi ve teknolojisi bulunan genç Fatihin komutasındaki Osmanlı ordusu bu görevi yerine getirmiş ve böylece hadiste gösterilen hedefe ulaşmış ve Peygamber’in övgüsüne layık olduklarını bütün insanlığa göstermişlerdir.
SONUÇ
İstanbul’un fethiyle ilgili hadisin yukarıda zikrettiğimiz bunca kaynak içerisinde yer almış olması hadis kritiği bakımından oldukça önemlidir. Ayrıca hadis eserleri bakımından ilk devir hadis kulliyatında bulunmuş olması da hadisin sıhhat bakımından değerini artırmaktadır.
Muhammed b. İsmail el-Buhârî, hadis eserleri arasinda en muteber kabul edilen Sahih adli kitabina almasa da, fetih hadisine diger iki eseri olan et-Târihu’l-Kebir ve et-Târihu’s-Sağir’inde yer vermistir. Sünen’lerde ise, aynı hadis metni olmasa da İstanbul’un fethiyle ilgili başka rivayetler bulunmaktadır. Bu durum sözkonusu hadise olan güveni artırmaktadır.
Diğer yandan bahse konu olan fethin gerçekleşmesi de hadisin sıhhatini olduğu kadar anlamını da pekiştirmektedir. Zira kelime ve kavramların zahirinden değil de batınınndan hareket ederek farklı yoruma gidilmesini de ortadan kaldırmaktadır. Nitekim bazı rivayetlerde İstanbul’un Müslümanlar tarafından kuşatılması fetih olarak da algılanmış, Peygamber’in verdiği müjdenin gerçeklestiği ifade edilmiştir. Halbuki pek çok kuşatmaya rağmen İstanbul, Fatih Sultan Mehmed’in kusştmasının ardından fethedilmiştir.
Bütün bunlarin yanısıra fetih hadisi için Hâkim en-Neysabûrî “isnadi sahihtir” demiş, İmam Zehebî (ö. 748/1347) de “sahih” oldugunu bildirmiştir. Üstelik hadis diye uydurulmuş sözler ile ilgili kitaplarin hiç birinde sözkonusu hadisin uydurma olduğu söylenmemiştir.
Ancak son dönemde yaşamış Mısırlı Mahmud Ebû Reyye, “Bu hadisin Yezîd b. Muaviye için uydurulmuş olmasi muhtemeldir; zira Kostantiniyye savaşında bulunan ordunun komutani oydu” diye bir iddia ortaya atmıştır.
Hadisleri sıhhat durumlarina göre değerlendirmesiyle ün yapmış son dönem araştırmacılarından Nâsiruddîn el-Albânî de hadisin ravilerinden Abdullah b. Bişr el-Ganevî hakkındaki İbn Hibbân’in musbet görüşünün kendisini tatmin etmedigi gerekçesiyle, “Bana göre hadis sahih degildir” demekte ve zayıf olduğuna hükmederek bu hadisi kendi derlediği zayıf hadis koleksiyonuna aldığı görülmektedir.
Ebû Reyye’nin iddiasi tamamen kuşkuya dayanmaktadır ve tutarlı bir iddia değildir.
El-Albâni’nin tesbiti ise, hadisin zayıf sayılmasını gerektirecek kadar kuvvetli bir delil olarak görünmemektedir. Kaldi ki, bu iki şahıs dışında hadisin sıhhati konusunda tartışmaya sebep olabilecek herhangi ciddi bir itiraz bulunmamaktadir.
Ancak daha önce de belirttiğimiz gibi bu hadis hakkındaki bir takım kuşkular, özellikle şehirlerin fazileti konusunda pek çok hadis uydurulmuş olmasından kaynaklanmaktadır. Bu endişeler sebebiyle bu gibi hadislerin araştırılması gerektiği görüşü doğrudur. Konuyla ilgili yapılan bilimsel çalışmaların gerekçesini de bu yaklaşımlar oluşturmaktadır.
Buraya kadar serdedilen bilgiler ışığında İstanbul’un fethiyle ilgili ele aldığımız meşhur fetih hadisi, kitaplara kaydedilinceye kadar geçirdigi aşamalar bakımından, ravilerin durumu açısından ve yer aldığı kaynaklar bakımından değerlendirildiğinde herhangi bir şubheye meydan vermeyecek kadar sahih/güvenilir bir hadistir.
Sonuç olarak ifade etmek gerekirse Peygamber İstanbul’un fethedilecegini sekiz asır önceden müjdelemiş, onun sözüne güvenen ve bu uğurda çalışan Müslüman Türkler de İstanbul’u fethederek Peygamber tarafından tebcil edilen/övülen komutan ve asker olma şerefine ermişlerdir. Bu hadisin sıhhati üzerinde tartışma açmak, İstanbul’la ilgili gelecege yönelik başka emellere hizmet edebilir.
Diğer sorunuza gelirsek İstanbul Feth edilmiştir.
Bahsetmiş olduğunuz hadisi Muslim "Fiten=fitneler ; kıyametin alametleri" ile alakalı olarak almıştır ve (tekrar feth edilecektirdir) tam metni şöyledir :
Ebu Hurayra (r.anh) anlatıyor: "Rasûlullah (s.a.v.) (bir gün):
"Bir tarafı karada bir tarafı da denizde olan bir şehir işittiniz mi?" diye sordular.
Oradakiler: "Evet!" deyince, şöyle buyurdular:
"İshakoğullarından yetmişbin kişi bu şehre sefer tertiblemedikçe Kıyamet kopmaz. Askerler şehre gelince konaklarlar. Ancak silahla savaşmazlar, tek bir ok dahi atmazlar. "Lâ ilâhe illAllahu vAllahu ekber!" derler.
Bunun üzerine şehrin denizdeki tarafı düşer.
Sonra askerler ikinci kere, "Lâ ilâhe illAllahu vAllahu ekber!" derler, şehrin diğer tarafı da düşer.
Sonra tekrar "Lâ ilahe illAlllahu vAllahu ekber!" derler.
Bu sefer onlara (kapılar) açılır. Oradan şehre girerler ve şehrin ganimetini toplarlar.
Ganimetleri aralarında taksim ederlerken, yanlarına bir munâdi gelib: "Deccal çıktı!" diye bağırır.
Askerler her şeyi bırakıb geri dönerler."
(Muslim, Fiten 78, (2920)
Bişr el-Ganevî (r.anh) dan nakledildiğine (diğer raviler: Abdullah b. Bişr , El-Velîd b. el-Mugîre , Zeyd b. el-Hubâb, Abdullah b. Muhammed b. Ebî Şeybe) göre, Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"İstanbul mutlaka feth edilecektir. Onu fetheden kumandan ne güzel kumandan; o ordu ne güzel ordudur!.." (Ahmed b. Hanbel ; Musned , V. 241/855)
Hadisin sıhhati hakkında Hâkim, "isnâd-ı sahîh" derken meşhur ricâl âlimi Zehebî, Hâkim'in kanaatine iştirak ile hadisin "sahîh" olduğunu belirtmektedir.
Nâsiruddin el-Albânî de, hadisin râvilerinden Abdullah b. Bişr el-Ganevî hakkındaki İbn-i Hibbân'ın musbet görüşünün kendisini tatmin etmediği gerekçesiyle, "bana göre hadis sahih değildir" demekte ve "zayıf" olduğuna işaret etmektedir. (Silsiletu'l-ehâdisi'z-zâife, II, 268-269)
İstanbul'u ikinci defa feth etmeye gelen İslam devletinin Halifesi Muaviye, ordunun komutanı Yezid b. Muaviye ; İstanbul'u kuşatmaya gelen ordunun içinde şehid olanların içinde ise Rasulullah (s.a.v.)'in sancaktarı olan Eyyub el Ensari idi.
**********************
Bu hadisi zayıf görenlerin izahatları şöyledir :
Fetihlerle İlgili Hadisler
Peygamber, İslamin ilk yıllarından beri müslümanlar zor günlerde bunaldıkça ashabına, gelecek parlak günleri ve İslam’in hakimiyetini haber vermiş, bu suretle hem zor ve sıkıntılı anlar yaşayan ilk müslümanları teselli etmiş, hem de düşmanlara karşı tam bir dayanıklılık göstermesi bakımından onları eğitmiştir.
Örnegin, Mekke’de muşriklerin işkencelerinden şikayet eden Habbab b. Eret’e (r.anh), geçmiş ümetlerden misaller verdikten sonra, San’a’ dan yalnız başına yola çıkan birinin yırtıcı hayvan korkusu dışında hiçbir korku hissetmeden ta Hadramevt’e kadar emniyet içerisinde yolculuk yapacağı günlerin yakın olduğunu bildirmiştir.
Peygamber müslümanlara Yemen, Sam ve Irak bölgelerinin feth edileceğini, Kisra’nin sarayındaki hazinelerin müslümanlarin eline geçeceğini yıllar öncesinden haber vermiştir. Rum diyarının yani Anadolunun fetholunacağını da bildirmiştir. Bunun yanısıra Kostantiniye ve Roma’nin feth olunacağını, Kostantiniyye’nin mi, Roma’nin mi daha önce feth olunacağı sorulduğunda ise, önce Hirakl’in şehri olan Kostantiniyye’nin yani İstanbul’un feth edileceğini bildirmiştir.
Medine döneminde de Hendek harbi (5/627) öncesinde müslümanlar, büyük bir gayret ve fedakarlıkla Medine’yi savunmak için hendek kazmaya çalışırken, Peygamber kendilerine Sam, Kisra ve Yemen’in saraylarının ve nufuz bölgelerinin müslümanların eline geçeceğini müjdelemiştir. Bu müjdeler, müslümanlara içinde bulundukları kötü günleri atlatacaklarını, yani bir anlamda zaferi kazanacaklarını önceden haber vermektedir. Kaldı ki, bu durum asla kuru bir cesaretlendirme taktiği değildir; zira Peygamber hiç kimseyi aldatmaz ve gereksiz konuşmazdı. Onun verdiği haberler şayet ona aidiyeti kesin ise doğru çıkacaktır ve çoğu da doğru çıkmıştır. Bugüne kadar Tarih, şayet doğru anlaşılmışsa Peygamber’in verdiği hiçbir haberde yalan ve yanlış tesbit edebilmiş değildir.
İstanbul’un Fethi ile ilgili hadisler
İstanbul’un fethiyle ilgili meşhur olmuş hadisin dışında kaynaklarda fetihle ilgili bir çok hadis daha bulunmaktadır ki, bunlarda da İstanbul’un fethi haber verilmektedir.
Bu rivayetlerden baska diger bazi rivayetlerde İstanbul’a İslam ordularının tekbir ve tesbihlerle gireceği ve pek çok ganimet elde edecekleri de haber verilmektedir. Hatta Abdullah b. Amr’dan gelen bir rivayette de, “Kostantinyye’yi ismi benim ismim olan bir adam fethedecektir” denilerek İstanbul’u fethedecek kimsenin isminin Muhammed olacağının haber verilmesi, haberin yer aldığı kaynak pek sağlam kabul edilmese de ilginç bir rastlantıdır. Zira bu kaynak fetihten altı asır önce kaleme alınmıştır. Ebû Nuaym el-Mervezi’nin el- Fiten adli bu eserinde daha ilginç olan bir şey de, kıyamet âlametlerinin sayıldığı bir rivayette pek çok şey sıralandıktan sonra İstanbul’da bir ateş ve kibritin çıkacağı, bunların dumanının gökyüzünde kalacağının haber verilmiş olmasıdır. Sanki bir anlamda daha sonra icad edilen toplardan bahsedilmektedir. Ancak bütün bu rivayetler içersinde gerek sıhhat, gerek meşhur olma ve gerekse sonuç bakımından aşağıda metnini ve anlamını verdiğimiz rivayet öne çıkmaktadır ki, fetih hadisi olarak şöhret bulan hadisin orijinal metni ve anlamı şu şekildedir:
حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ مُحَمَّدِ بْنِ أَبِي شَيْبَةَ وَسَمِعْتُهُ أَنَا مِنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ مُحَمَّدِ بْنِ أَبِي شَيْبَةَ قَالَ ثَنَا زَيْدُ بْنُ الْحُبَابِ قَالَ حَدَّثَنِي الْوَلِيدُ بْنُ الْمُغِيرَةِ الْمَعَافِرِيُّ قَالَ حَدَّثَنِي عَبْدُ اللَّهِ بْنُ بِشْرٍ الْخَثْعَمِيُّ عَنْ أَبِيهِ أَنَّهُ سَمِعَ النَّبِيَّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَقُولُ لَتُفْتَحَنَّ الْقُسْطَنْطِينِيَّةُ فَلَنِعْمَ الْأَمِيرُ أَمِيرُهَا وَلَنِعْمَ الْجَيْشُ ذَلِكَ الْجَيْشُ
قَالَ فَدَعَانِي مَسْلَمَةُ بْنُ عَبْدِ الْمَلِكِ فَسَأَلَنِي فَحَدَّثْتُهُ فَغَزَا الْقُسْطَنْطِينِيَّةَ
قَالَ فَدَعَانِي مَسْلَمَةُ بْنُ عَبْدِ الْمَلِكِ فَسَأَلَنِي فَحَدَّثْتُهُ فَغَزَا الْقُسْطَنْطِينِيَّةَ
Abdullah b. Bisr el-Has’amî’den, o da babasından işittiğine göre, Nebi (a.s.) söyle buyurmuştur:
“İstanbul mutlaka fethedilecektir. Onu fetheden komutan ne güzel komutan, onu fetheden ordu ne güzel ordudur.”
Abdullah b. Bisr der ki: Mesleme b. Abdulmelik (ö. 120/738) beni çağırdı ve bu hadisi sordu. Ben de ona bu şekilde naklettim. Bunun üzerine o, aynı sene Konstantiniye’yi (İstanbul’u) fethetmek üzere sefere çıktı
(Ahmed b. Hanbel, Musned, Daru’l-Kutubi’l-İlmiyye, 2008, cilt: 7, hadis no: 19471)
Muhammed b. Ebî Şeybe, Zeyd b. el-Hubâb’dan, o, Velid b. Muğire el-Meâfirî’den işitmiş, Velid b. Mugîre Abdullah b. Bisr el-Has’amî’den o da babasindan işittiğine göre Nebi (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“İstanbul mutlaka fethedilecektir. Onu fetheden komutan ne güzel komutan, onu fetheden ordu ne güzel ordudur.”
Abdullah b. Bişr der ki: Mesleme b. Abdulmelik (ö. 120/738) beni çağırdı ve bu hadisi sordu. Ben de ona bu şekilde naklettim. Bunun üzerine o, aynı sene Kostantiniyye’yi fethetmek üzere sefere çıktı.
İstanbul’un Fethi ile İlgili Hadisin Kaynakları ve Sıhhat Durumu
Hadis kritiği bakımından özellikle şehirlerin ve şahısların faziletlerine dair rivayetler genel olarak uydurma hadis alanlarıdir. Yani bu sahalarda pek çok hadis uydurulmuş ve yayılmıştır. Dolayısıyla bu tür haberlere temkinle yanaşmak ve araştırma yapmak gerekmektedir. Biz bu nedenle önce hadisin yer aldığı kaynakları sonra da hadisi rivayet eden ravilerin durumunu ele almak istiyoruz.
Hadisin Yer Aldığı Kaynaklar
Bilindiği gibi hadis kaynaklarının temelini Kutub-i Sitte adini verdiğimiz altı hadis kitabı oluşturmaktadır ki bunlar, Buhârî (ö. 256/870) ve Muslim’in (ö. 261/875) Sahihleri, Ebû Dâvûd (ö. 275/888), Tirmizî (ö. 279/892), Nesâî (ö. 303/915) ve Ibn Mâce’nin (ö.273/886) Sunenlerinden olusmaktadir.
Daha sonraki dönemlerde ise, yine ilk devir hadis kitablarından olan ve muteber kabul edilen eserlerden Dârimî’nin (ö. 255/869) Sünen’i, İmam Mâlik’in (ö. 179/795) Muvatta’i ve Ahmed b. Hanbel’in (ö. 241/855) Musned’i bu sayılan altı kitaba ilave edilerek dokuza çıkarılmış ve dokuz kitab anlamında Kutub-i Tis’a adıyla anılır olmuştur. Hadislerin tamamı olmasa da çok büyük bir kısmının söz konusu bu dokuz kitapta yer aldığı, bunlarin dışında farklı olabilecek çok az hadis bulunabileceği ifade edilmiştir ki, kanaatimizce bu iddia tutarlıdır.
Şubhesiz bu eserlerden önce de telif edilmiş hadis sayfalari ya da kitapları olmuştur. Ancak onlar gerek hacimleri itibariyle gerekse sıhhat itibariyle bu sayılanların gölgesinde kalmıştır. Kaldı ki, bu sayılan eserler kendilerinden önce yazılan yüzlerce hadis dokümanından istifade edilerek telif edilmişlerdir.
Konumuz olan fetih hadisi, Sahihayn adını verdiğimiz en güvenilir iki hadis kaynagi olarak bilinen Buhârî ve Muslim’in Sahîh’lerinde yer almamaktadır. Ancak Buhârî ve Muslim’in şartlarını hâiz olduğu halde onların kitablarına almadıkları hadisleri derlemek maksadıyla el-Mustedrak ale’s-Sahîhayn adlı eserini kaleme alan Hakim en- Neysabûrî (ö. 405/1014) fetih hadisini, Buhâri ve Muslim’in şartlarına uygun sahîh bir hadis olduğunu belirterek bilinen şekliyle söz konusu kitabına kaydetmiştir.
Tesbitlerimize göre İstanbul’un fethiyle ilgili meşhur rivayetin geçtiği en eski yazılı kaynaklardan biri Ahmed b. Hanbel’in Musned adlı eseridir.
Buhârî ise, söz konusu hadisi, Sahih’ine almamakla beraber et-Târihu’l-Kebîr ve et-Târihu’s-Sağgîr adli diger iki eserinde rivayet etmistir.
Diğer yandan metin olarak meşhur olan rivayetle sened ve metin bakımından aynı olmasa da Kutub-i Sitte’ye dahil eserlerden Ibn Mâce’nin, Ebû Dâvud’un ve Tirmizî’nin Sunen'lerinde İstanbul’un feth olunacağına dair hadislerin yer aldığı görülmektedir.
Yine söz konusu Sunen’lerdeki rivayetlere benzer rivayetler onlardan daha önce yaşamış olan Ebû Bekir Muhammed b. Ebî Şeybe’nin (ö. 235/849) Musannef’ adlı eserinde bulunmaktadır. Ayrıca sahih hadisleri derlemek amacıyla yazılmış hadis kitablarından biri olan Ibn Hibbân el-Bustî’nin (ö. 354/965) es-Sahih adli eserinde de benzer bir rivayet yer almaktadır. Suleyman b. Ahmed et-Taberânî’nin (ö. 360/971) el-Mûcemu’l-Kebîr adlı eserinde de İstanbul’un fethedileceğine dair haberlere rastlanılmaktadır.
Yukarıda zikredilen eserlerden başka İstanbul’un fethedileceğini bildiren rivayetleri, ilk dönem kaynaklardan sayılabilecek eserler arasında Nuaym b. Hammad el-Mervezî’nin (ö. 228/843) el-Fiten adlı eserinde, Ebu’l-Huseyn Abdu’l-Bakî b. Kânî’nin (ö. 351/962) Mûcemu’s-Sahabe’sinde, Ebu’l-Hasan ed-Dârakutnî’nin (ö. 385/995) el-İlel adli eserinde, Yusuf b. Abdullah b. Muhammed b. Abdilberr el-Kurtubî’nin (ö. 463/1071) el-Istiâb fî Marifeti’l-ashab adlı eserinde de görmek mümkündür.
Daha sonraki dönmelere ait eserler arasinda Ebû Sucâ ed-Deylemî’nin (ö. 509/1115) el-Firdevs, Sadruddîn Ebu’l-Meâlî Muhammed b. Ibrahim el-Munâvî’nin (ö. 803/1401) Feyzu’l-Kadîr adli kitabında İstanbul’un fethini bildiren rivayetler bulunmaktadır.
Daha geç dönemlerde yazılmış eserleri ise öncekilerden yapılan nakillerden ibaret olacağı için zikretmeye gerek yoktur.
Hadisin Ravilerinin Durumu
Hadis alimleri bir hadisin Peygamberimize ait olub olmadığını tesbit etmek için bir takım esaslar koymuşlardır. Bunlardan biri de hadisin senedinin güvenilir olmasıdır. Bilindiği gibi hadisi eserine kaydeden kitap sahibi muhaddis ile Peygamber arasındaki vasıtalar zincirine o hadisin senedi denilmektedir. Şayet senedi teşkil eden raviler zincirinde zaman bakımından bir bağlantı bulunursa, yanı sıra ile raviler arasında bir hoca talebe ilişkisi varsa ve raviler de kendilerinde aranan şartlara haiz, itimada şayan güvenilir kimseler iseler, böyle bir senedle rivayet edilen hadis, usul bakımından “sahih” kabul edilir ve sözün Peygamber’e ait oluşu kuvvet kesbeder. Durum bunun aksini ortaya koyarsa, o tip hadislere “zayıf hadis” denir ki, bu taktirde metnin Peygamber’e ait oluşu şubheli demektir. Dolayısıyla bu esasa göre söz konusu fetih hadisinin ravilerini tek tek incelemek gerekmektedir.
Metnini esas aldığımız Ahmed b. Hanbel’in Musned’indeki hadisin, bütün kaynaklardaki senedleri hemen hemen aynıdır.
Hadisin senedi ise muttasıl olub herhangi bir inkıta/kopukluk söz konusu değildir. Yani hadis teknik tabirle “merfû” bir hadistir.
Peygamber’den itibaren eserin muellifine gelinceye kadar olusan sened zincirine baktığımızda şöyle bir tabloyla karşılasmaktayız:
Peygamber (s.a.v.) , Bişr el-Ganevî , Abdullah b. Bişr , El-Velîd b. el-Muğîre , Zeyd b. el-Hubâb , Abdullah b. Muhammed b. Ebî Şeybe , A:hmed b. Hanbel
Görüldüğü gibi hadis Peygamber’den Ahmed b. Hanbel’in el-Musned adlı eserine aradaki beş ravi vasıtasıyla intikal ettirilmiştir.
Şimdi bu tabloda yer alan ravileri sırasıyla ele alalım:
Bişr el-Ganevî :
Kunyesi Ebû Abdullah’tır. Kaynaklarda ismi Bişr el-Ganevî ya da Bişr el-Has’ami şeklinde geçmektedir. Ashabin hayatından bahseden elimizdeki kaynaklarda, onun sahabî olduğunu ve Peygamberin sohbetinde bulunduğunu kaydedilmektedir. Yine onun biyografisine yer veren eserlerde, fetih hadisini ilk rivayet eden kişi olduğu zikredilmektedir. Bişr el-Ganevî’nin vefat tarihi hakkında bilgiye rastlayamadık.
Abdullah b. Bişr el-Ganevî (ö. 125/743)
Yukarida bahsedilen Bisr el-Ganevî’nin ogludur. Künyesi Ebû Umeyr olan Abdullah Kufe’de ikamet etmistir ve tabiûnun orta tabakasindandir. El-Has’amî ve el-Kâtib nisbesiyle tanındığı bildirilmektedir. Babasi Bisr’den fetih hadisini isitmistir.
Hocalari arasinda babasi Bisr’den baska Ebû Zür’a b. Amr b. Cerîr zikredilmektedir. Su’be b. Haccac (ö. 160/776 ), el-Velid b. el-Mugîre (ö. 172/788), Süfyan es-Sevrî (ö. 161/777) ve Süfyân b. Uyeyne (ö. 198/813)’nin hocalarindan biridir. Ayrica oglu Umeyr ve torunu Bisr b. Umeyr de kendisinden hadis rivayet etmislerdir.
Abdullah Cerh ve tadil alimleri tarafindan “seyh”, “sika”, “sadûk” gibi sıfatlarla tanımlanmıştır. Diğer yandan Abdurrauf el-Munâvî, Feyzu’l-Kâdîr adlı eserinde her ne kadar Zehebî'nin, Abdullah b. Bisr’i zayıf kabul ettigini söylese de, tespit edebildiğimiz kadarıyla Zehebî Kutub-i Sitte ravilerine tahsis ettiği el-Kâsif adli eserinde bunun tam aksine Abdulah b. Bisr’in güvenilir bir ravi oldugunu zikretmektedir.
el-Velid b. el-Mugîre el-Meâfirî (ö. 172/788)
İsmi el-Velid b. el-Mugîre b. Suleyman’dır. Tabinin büyüklerinden olan el-Velîd, el-Meâfirî nesebiyle anilmaktadir. Kunyesi Ebu’l-Abbâs olan Velid’in Merv sehrinde ikamet ettiği ve hicri 172 tarihinde vefat ettiği haber verilmektedir.
Fetih hadisinin üçüncü tabaka ravisi olan Velid’in, hadis öğrendiği hocaları arasinda Abdullah b. Bisr’den baska, Abdullah b. Hubeyra (ö. 126/743), Misrah b. Haan (ö. 128/745), Hâris b. Yezîd (ö. 130/747), Vahib b. Abdullah (ö.137/754) sayılmaktadır.
Güvenilir/sika bir ravi olarak vasıflandırılan Velid’i, İbn Hibbân da güvenilir ravilere yer verdigi es-Sikat adli eserinde zikretmiştir.
Zeyd b. el-Hubâb (ö. 230/844)
Zeyd b. el-Hubâb er-Reyyân tabiinin küçüklerindendir. Nesebi al-Aklî olan Zeyd, Ebü’l-Huseyn künyesiyle bilinmektedir. Aslen Horasanlı olub, Kufe’de yaşamış ve hicrî 230 tarihinde vefat etmiştir.
Fetih hadisinin dördüncü tabaka ravisi olan Zeyd b. el-Hubâb hadis uğruna devrinin bütün ilim merkezlerini dolaşmış ve meşhur âlimlerden hadis tahsil etmiştir. Bu amaçla onun Endülüs’e kadar gittiği söylenmektedir. Bu özelliğinden dolayı olsa gerek “cevvâl” (çok hareketli) ve “rahhal” (çok seyahat eden) vasıflarıyla tanınmaktadır.
Doğru sözlü, hafızası kuvvetli ve güvenilir bir ravi olduğu kaydedilmektedir. Hocaları arasında İbrahim b. Osman, İbrahim b. Nafî, Ebû Seleme, Usâme b. Zeyd, Eflah b. Said, Sabit b. Kays, Cerir b. Hâzim, Hammad b. Zeyd, Hâlid b. Dînâr, Su’be, ed-Dahhâk, Imam Malik gibi meşhur âlimler bulunmaktadır.
Yahya b. Main, Ahmed b. Hanbel ve Ebu Hâtim er-Râzî tarafından “saduk” olarak nitelenen Zeyd’in, Sevrî’den yaptigi rivayetlerde hatali olduğu ileri sürülmektedir.
Abdullah b. Muhammed b. Ebî Seybe (ö. 235/849)
Ebû Bekir künyesiyle maruf olan İbn Ebî Şeybe Kufe’de ikamet etmis ve hicrî 235 tarihinde vefat etmiştir. Fetih hadisinin besinci tabaka ravisi olan Abdullah, ayni zamanda erken dönem kaynaklarından biri olan el-Musannef adli hadis eserinin de müellifidir.
Hocaları arasında Ebû Bekir b. Ayyâs b. Salim, Ahmed b. İshak b. Zeyd, Ishak b. Süleyman, el-Esved b. Âmir, Halid b. Mahled, Ravh b. Ubade, Zekeriyya b. Adiyy, Ziyad b. er-Rebî, Sufyan b. Uyeyne, Suleyman b. Harb ve Vekî b. el-Cerrâh gibi alimler bulunmaktadir. Talebesi olarak da Ahmed b. Ali b. Said zikredilmektedir.
İbn Ebî Şeybe hakkinda Ahmed b. Hanbel, “saduk”, Ibn Ebî Hâtim er-Râzi “sika” derken, Ebû Zur’a er-Râzî de hifzinin çok kuvvetli oldugunu belirtmektedir. Kaldı ki, Ahmed b. Hanbel, İbn Ebî Şeybe’nin el-Musannef adlı hadis eserinden yararlanmış ve kendisinden de fetih hadisini rivayet etmiştir.
Pek çok kaynakta yer aldığını gördüğümüz ve ravilerinin durumunu tesbit ettiğimiz hadisin beş ravisini incelemis bulunuyoruz. Senedi teşkil eden bu beş raviden her biri zaman içerisinde zincirleme olarak birbiriyle görüşmüş ve biri diğerinden sözkonusu hadisi öğrenmistir. Bu durum hadis tekniği bakımından senedin muttasil (kesiksiz) oluşunu ortaya koymaktadır. Ayrıca her bir ravi, hadis ravilerinde aranan vasiflari taşımaktadır. Bu hadisin senedindeki ravilerin tamami güvenilir ravilerdir. Dolayisiyla sözkonusu hadisin, senedin kesintisiz olusu ve ravilerin güvenilir olmasi gibi bir hadisin senedinde aranan özellikleri taşıdığı ortaya çıkmaktadır.
Hadîsin geçtiği kaynaklar kronolojik olarak şöyledir:
Buhârî (öl. 870), et-Târih’ul Kebîr
Ahmed b. Hanbel (öl. 855), Musned
Taberânî (öl. 971), el-Mûcem’ul-Kebîr
İbn Kani (öl. 962), Mûcem’us-Sahâbe
Hâkim en-Nisâbûrî (öl. 1014), el-Mustedrek Alâ’s-Sahihayn
Bezzâr (öl. 905), Musned
İstanbul’un Fethiyle İIlgili Hadislerin, İstanbul’u Fethetme Girişimlerine Etkisi
Peygamber’in İstanbul’u fethiyle ilgili müjdesi sebebiyle müslümanlar İstanbul fethedilinceye kadar pek çok defa İstanbul’u fethetme girişiminde bulunmuş, Fatih Sultan Mehmed’in fethine kadar tam 11 kez İstanbul önlerine gelmişlerdir. Bunlardan ilki, 655 tarihinde Osman (r.anh) zamanında gerçekleştirilmiştir. Bu seferde Suriye valisi Muaviye (r.anh), Abdullah b. Sarh komutasinda Bizans’a bir donanma göndermiştir...
İkincisi ise, 668 tarihinde Muaviye, Emevî Halifesi iken, oğlu Yezid kumandasında bir orduyu İstanbul’a göndermistir. Bu orduda Peygamber’in akrabası Medineli Ensar müslümanlarindan Halid b. Zeyd Ebu Eyyub el-Ensâri (r.anh) de bulunmaktaydı.
Ebu Eyyub, Bizans surlarına yakın bir yerde şehid olmuştur. Sözkonusu bu seferler tarihçileri ilgilendirdiği için konumuz açısından bu kadarla iktifa ediyoruz.
Ancak şu husus gayet açıktır ki, İstanbul’un fethiyle ilgili Peygamber tarafından verilmis olan bu müjde, müslümanlarin gönlünde vazgeçilmez bir fetih sevdasi oluşturmuştur. Müslümanlar Peygamber’in gösterdigi o günün iki süper gücünden birinin merkezini İslam’a açmayı hedeflerin ve şereflerin en büyüğü bilmişlerdir.
Sonuçta belli bir disiplini, gelenegi ve teknolojisi bulunan genç Fatihin komutasındaki Osmanlı ordusu bu görevi yerine getirmiş ve böylece hadiste gösterilen hedefe ulaşmış ve Peygamber’in övgüsüne layık olduklarını bütün insanlığa göstermişlerdir.
SONUÇ
İstanbul’un fethiyle ilgili hadisin yukarıda zikrettiğimiz bunca kaynak içerisinde yer almış olması hadis kritiği bakımından oldukça önemlidir. Ayrıca hadis eserleri bakımından ilk devir hadis kulliyatında bulunmuş olması da hadisin sıhhat bakımından değerini artırmaktadır.
Muhammed b. İsmail el-Buhârî, hadis eserleri arasinda en muteber kabul edilen Sahih adli kitabina almasa da, fetih hadisine diger iki eseri olan et-Târihu’l-Kebir ve et-Târihu’s-Sağir’inde yer vermistir. Sünen’lerde ise, aynı hadis metni olmasa da İstanbul’un fethiyle ilgili başka rivayetler bulunmaktadır. Bu durum sözkonusu hadise olan güveni artırmaktadır.
Diğer yandan bahse konu olan fethin gerçekleşmesi de hadisin sıhhatini olduğu kadar anlamını da pekiştirmektedir. Zira kelime ve kavramların zahirinden değil de batınınndan hareket ederek farklı yoruma gidilmesini de ortadan kaldırmaktadır. Nitekim bazı rivayetlerde İstanbul’un Müslümanlar tarafından kuşatılması fetih olarak da algılanmış, Peygamber’in verdiği müjdenin gerçeklestiği ifade edilmiştir. Halbuki pek çok kuşatmaya rağmen İstanbul, Fatih Sultan Mehmed’in kusştmasının ardından fethedilmiştir.
Bütün bunlarin yanısıra fetih hadisi için Hâkim en-Neysabûrî “isnadi sahihtir” demiş, İmam Zehebî (ö. 748/1347) de “sahih” oldugunu bildirmiştir. Üstelik hadis diye uydurulmuş sözler ile ilgili kitaplarin hiç birinde sözkonusu hadisin uydurma olduğu söylenmemiştir.
Ancak son dönemde yaşamış Mısırlı Mahmud Ebû Reyye, “Bu hadisin Yezîd b. Muaviye için uydurulmuş olmasi muhtemeldir; zira Kostantiniyye savaşında bulunan ordunun komutani oydu” diye bir iddia ortaya atmıştır.
Hadisleri sıhhat durumlarina göre değerlendirmesiyle ün yapmış son dönem araştırmacılarından Nâsiruddîn el-Albânî de hadisin ravilerinden Abdullah b. Bişr el-Ganevî hakkındaki İbn Hibbân’in musbet görüşünün kendisini tatmin etmedigi gerekçesiyle, “Bana göre hadis sahih degildir” demekte ve zayıf olduğuna hükmederek bu hadisi kendi derlediği zayıf hadis koleksiyonuna aldığı görülmektedir.
Ebû Reyye’nin iddiasi tamamen kuşkuya dayanmaktadır ve tutarlı bir iddia değildir.
El-Albâni’nin tesbiti ise, hadisin zayıf sayılmasını gerektirecek kadar kuvvetli bir delil olarak görünmemektedir. Kaldi ki, bu iki şahıs dışında hadisin sıhhati konusunda tartışmaya sebep olabilecek herhangi ciddi bir itiraz bulunmamaktadir.
Ancak daha önce de belirttiğimiz gibi bu hadis hakkındaki bir takım kuşkular, özellikle şehirlerin fazileti konusunda pek çok hadis uydurulmuş olmasından kaynaklanmaktadır. Bu endişeler sebebiyle bu gibi hadislerin araştırılması gerektiği görüşü doğrudur. Konuyla ilgili yapılan bilimsel çalışmaların gerekçesini de bu yaklaşımlar oluşturmaktadır.
Buraya kadar serdedilen bilgiler ışığında İstanbul’un fethiyle ilgili ele aldığımız meşhur fetih hadisi, kitaplara kaydedilinceye kadar geçirdigi aşamalar bakımından, ravilerin durumu açısından ve yer aldığı kaynaklar bakımından değerlendirildiğinde herhangi bir şubheye meydan vermeyecek kadar sahih/güvenilir bir hadistir.
Sonuç olarak ifade etmek gerekirse Peygamber İstanbul’un fethedilecegini sekiz asır önceden müjdelemiş, onun sözüne güvenen ve bu uğurda çalışan Müslüman Türkler de İstanbul’u fethederek Peygamber tarafından tebcil edilen/övülen komutan ve asker olma şerefine ermişlerdir. Bu hadisin sıhhati üzerinde tartışma açmak, İstanbul’la ilgili gelecege yönelik başka emellere hizmet edebilir.
Diğer sorunuza gelirsek İstanbul Feth edilmiştir.
Bahsetmiş olduğunuz hadisi Muslim "Fiten=fitneler ; kıyametin alametleri" ile alakalı olarak almıştır ve (tekrar feth edilecektirdir) tam metni şöyledir :
Ebu Hurayra (r.anh) anlatıyor: "Rasûlullah (s.a.v.) (bir gün):
"Bir tarafı karada bir tarafı da denizde olan bir şehir işittiniz mi?" diye sordular.
Oradakiler: "Evet!" deyince, şöyle buyurdular:
"İshakoğullarından yetmişbin kişi bu şehre sefer tertiblemedikçe Kıyamet kopmaz. Askerler şehre gelince konaklarlar. Ancak silahla savaşmazlar, tek bir ok dahi atmazlar. "Lâ ilâhe illAllahu vAllahu ekber!" derler.
Bunun üzerine şehrin denizdeki tarafı düşer.
Sonra askerler ikinci kere, "Lâ ilâhe illAllahu vAllahu ekber!" derler, şehrin diğer tarafı da düşer.
Sonra tekrar "Lâ ilahe illAlllahu vAllahu ekber!" derler.
Bu sefer onlara (kapılar) açılır. Oradan şehre girerler ve şehrin ganimetini toplarlar.
Ganimetleri aralarında taksim ederlerken, yanlarına bir munâdi gelib: "Deccal çıktı!" diye bağırır.
Askerler her şeyi bırakıb geri dönerler."
(Muslim, Fiten 78, (2920)