Münafıkların başı olan Abdullah b. Ubeyy'in , tertemiz Annemize yaptığı iftirayı bir de gelin onun dilinden ve sahih kaynaklardan dinleyelim...
Hz. Aişe (r.ah) der ki:
"Resûlullah Aleyhisselam, bir sefere çıkmak istediği zaman, zevceleri arasında kur'a çekerdi. Onlardan hangisinin kur'ası çıkarsa, Resûlullah Aleyhisselam ile yola o çıkardı.
Benî Mustalık gazasına çıkmak istenildiğinde de, öteden beri olduğu gibi, Resûlullah Aleyhisselam zevceleri arasında kur'a çekti de, benim ismim çıkınca, sefere Resûlullah Aleyhisselam ile ben çıktım.Bu sefer, hicab âyeti inzal buyurulduktan sonra idi. Bunun için, ben hevdeç içinde taşınıyor, konak yerinde hevdeç içinde indiriliyordum.
Bu suretle gittik. Nihayet, Resûlullah Aleyhisselam gazasını bitirip geri döndüğü ve Medine'ye yak*laştığımız bir sırada (bir konak yerine inip gecenin bir kısmını orada geçirdikten sonra) göç edilmesini bildirdi. Hareket emri verildiği zaman, ben hemen kalktım, yürüdüm. Kazâ-yı hacet için, ordugâhtan aynldım.
Kazâ-yı hacetten sonra, hevdecimin yanına gelip de göğsümü yoklayınca, gördüm ki, Yemen bon*cuğundan dizilmiş gerdanlığım kopmuş! Hemen geri dönüp gerdanlığımı aramaya başladım.
Onu aramak beni alıkoydu.
Benim bindiğim deveye, beni hevdecin içinde sanarak, boş hevdeci yüklemişler, devenin başını çekip gitmişler!
Hevdecin içinde kimse bulunmadığının, boş olduğunun farkına varmamışlar. O zaman, kadınlar az yemek yerlerdi. Hafif etli idiler. Şişman değillerdi. Ben ise zaten çok genç bir kadındım.
Gerdanlığımı bulup bulunduğum yere döndüğüm zaman, orada ne bir çağıran var, ne de cevap veren var! Herkes çekilmiş, gitmişti!
Benim hevdeçte bulunmadığımı anlayınca, döner, beni aramaya gelirler, sanıyordum.[1] Elbiseme büründüm.[2] Otururken, gözlerimi uyku bürüdü. Olduğum yerde uyuyakalmışım.
Safvan b. Muattal (*) ordunun arkasında kalıp, gecenin sonunda benim bulunduğum yerde uyuyan bir insan karaltısı görerek yanıma gelmiş ve beni görünce tanımış. Çünkü, o, hicab âyeti inmeden önce, beni görürdü.
(istirca) 'İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn=Biz Allah'ınız (Allah'ın yaratıklarıyız) ve muhakkak dönüp O'na varıcılarız! dediği zaman, onun sesine uyandım, hemen yüzümü elbisemle örttüm. [3]
Vallahi, o ne benimle bir tek kelime konuştu, ne de ben ondan istircadan başka bir kelime işittim.[4]. Safvan, binmem için, devesini bana yaklaştırdı.[5] Ön ayağına basıp, deveyi çöktürdü.[6] Kendisi benden geriye çekildi [7] ve:
'Bin! dedi.[8]
Ben de, deveye bindim.[9] Safvan, bindiğim devenin başını (yularını) yederek yola koyuldu. Nihayet, orduya, öğle sıcağı basıp konakladıkları sırada yetişebildik."[10]
Hz. Aişe (r.ah) der ki:
"Resûlullah Aleyhisselam, bir sefere çıkmak istediği zaman, zevceleri arasında kur'a çekerdi. Onlardan hangisinin kur'ası çıkarsa, Resûlullah Aleyhisselam ile yola o çıkardı.
Benî Mustalık gazasına çıkmak istenildiğinde de, öteden beri olduğu gibi, Resûlullah Aleyhisselam zevceleri arasında kur'a çekti de, benim ismim çıkınca, sefere Resûlullah Aleyhisselam ile ben çıktım.Bu sefer, hicab âyeti inzal buyurulduktan sonra idi. Bunun için, ben hevdeç içinde taşınıyor, konak yerinde hevdeç içinde indiriliyordum.
Bu suretle gittik. Nihayet, Resûlullah Aleyhisselam gazasını bitirip geri döndüğü ve Medine'ye yak*laştığımız bir sırada (bir konak yerine inip gecenin bir kısmını orada geçirdikten sonra) göç edilmesini bildirdi. Hareket emri verildiği zaman, ben hemen kalktım, yürüdüm. Kazâ-yı hacet için, ordugâhtan aynldım.
Kazâ-yı hacetten sonra, hevdecimin yanına gelip de göğsümü yoklayınca, gördüm ki, Yemen bon*cuğundan dizilmiş gerdanlığım kopmuş! Hemen geri dönüp gerdanlığımı aramaya başladım.
Onu aramak beni alıkoydu.
Benim bindiğim deveye, beni hevdecin içinde sanarak, boş hevdeci yüklemişler, devenin başını çekip gitmişler!
Hevdecin içinde kimse bulunmadığının, boş olduğunun farkına varmamışlar. O zaman, kadınlar az yemek yerlerdi. Hafif etli idiler. Şişman değillerdi. Ben ise zaten çok genç bir kadındım.
Gerdanlığımı bulup bulunduğum yere döndüğüm zaman, orada ne bir çağıran var, ne de cevap veren var! Herkes çekilmiş, gitmişti!
Benim hevdeçte bulunmadığımı anlayınca, döner, beni aramaya gelirler, sanıyordum.[1] Elbiseme büründüm.[2] Otururken, gözlerimi uyku bürüdü. Olduğum yerde uyuyakalmışım.
Safvan b. Muattal (*) ordunun arkasında kalıp, gecenin sonunda benim bulunduğum yerde uyuyan bir insan karaltısı görerek yanıma gelmiş ve beni görünce tanımış. Çünkü, o, hicab âyeti inmeden önce, beni görürdü.
(istirca) 'İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn=Biz Allah'ınız (Allah'ın yaratıklarıyız) ve muhakkak dönüp O'na varıcılarız! dediği zaman, onun sesine uyandım, hemen yüzümü elbisemle örttüm. [3]
Vallahi, o ne benimle bir tek kelime konuştu, ne de ben ondan istircadan başka bir kelime işittim.[4]. Safvan, binmem için, devesini bana yaklaştırdı.[5] Ön ayağına basıp, deveyi çöktürdü.[6] Kendisi benden geriye çekildi [7] ve:
'Bin! dedi.[8]
Ben de, deveye bindim.[9] Safvan, bindiğim devenin başını (yularını) yederek yola koyuldu. Nihayet, orduya, öğle sıcağı basıp konakladıkları sırada yetişebildik."[10]