Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Çözüldü Yunus (a.s.)'ı Kavmini Terk Etmesi Sonucu Balığın Yutmasının, İsmet Sıfatına Etkisi Nedir?

C Çevrimdışı

cendeller

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Esselamu Aleykum Kardeşlerim Yanıtını bulmak istediğim ve bu konuda bir çok kardeşiminde yianıtını merak ettiği bir mesele bu mesele zira Hz. Yunus'un kavmini terk edip gitmesi ve Allah (tealanın) onu cezalandırması peygamberlerin ismet sıfatı ile nasıl uyumlu hale getirebiliriz...? Selefin bu konuda hakkındaki görüşünü bilen kardeşlerimiz varsa doyurucu bir açıklama ile bizi bilgilendirirse seviniriz İnşAllah... Selam ve Dua ile...
 
Abdulmuizz Fida Çevrimiçi

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
cendeller;299528' Alıntı:
Esselamu Aleykum Kardeşlerim Yanıtını bulmak istediğim ve bu konuda bir çok kardeşiminde yianıtını merak ettiği bir mesele bu mesele zira Hz. Yunus'un kavmini terk edip gitmesi ve Allah (tealanın) onu cezalandırması peygamberlerin ismet sıfatı ile nasıl uyumlu hale getirebiliriz...?
Selefin bu konuda hakkındaki görüşünü bilen kardeşlerimiz varsa doyurucu bir açıklama ile bizi bilgilendirirse seviniriz İnşAllah... Selam ve Dua ile...
Aleykum selam we rahmetullah kardeşim ;

Peygamberlerin insan olmaları gereğince, günah işleme gücüne sahib oldukları halde, Allah tarafından korunmalarına İsmet denir. Peygamberler, söz ve fiillerinde kendilerini lekeleyecek, değerlerini düşürecek hatalardan korunmuşlardır. Ayrıca peygamberler, risâletten önce ve sonra en büyük günah olan Allah'a şirk (ortak) koşmaktan korunmuşlardır. Yine İlâhî vazifelerini yerine getirip, Allah'tan aldıkları vahyi insanlara bildirirken unutmaları ve hata etmeleri, onlar hakkında câiz değildir.

"Ey Mûsa! Gözümün önünde yetişesin diye seni sevimli kıldım” (Taha, 39)
Bu âyetten anlaşılıyor ki, Allah (cc), Mûsa (a.s.)’yı, Fir’avun’un sarayına yerleştirmekle, O’nun terbiyesini ne Fir’avun’a ne de Mûsâ (a.s.)’nın anasına bırakmıştı. Allah (cc), O’nun gözüne başka hayaller girmesin, ruhunu yabancı düşünceler sarmasın diye, O’nun terbiyesini bizzat kendisi yapmış ve Mûsâ (as)’yı bizzat kendisi yetiştirmiştir. Böyle bir gözetimle yetişen nebî, mâsûm olmaz da başka ne olur ki? Çocukluğundan itibaren O, Allah (cc)’ın gözetimi altındadır ve en iyi bir terbiye ile terbiye edilmiştir.

Peygamberlikten önce, çok nâdir olarak küçük hatalar yapmaları mümkün ise de peygamber olmalarıyla birlikte halleri Allah tarafından düzeltilir. Peygamber olduktan sonra ise kesin olarak büyük günah işlemezler. Ancak, bir takım hikmetlere uygun olarak kendilerinden sehven 'zelle' denilen küçük hatalar meydana gelebilir, fakat onlar kendi hallerine bırakılmazlar. Peygamberler de bunda ısrar etmezler. Peygamberlerin amel defterleri tertemizdir. Onlara günah adına bir şey yazılmaz. (Nureddin es-Sabûnî, Mâturidiyye Akaidi, Terc. Bekir Topaloğlu, Ankara 1979, s. 121-122; Ali Arslan Aydın, İslâm'da İman ve Esasları, İstanbul 1975, s. 195-196)

Peygamberlerin ismet sıfatı (mâsum olmaları) hususunda bazı farklı görüşler vardır:
Birinci görüş : İnsanlar içinde mâsum olanın, yani Peygamberlerin, isyan etme ve günah işleme gücüne sahib olmadığını iddia ederler.
İkinci görüş : İsyan ve günahın onlar için de mümkün olduğunu düşünürler. Bunlar hür iradeyi inkâr etmezler. Mâsum olmanın; zorla yaptırmaya varmamak şartıyla, Allah'ın insanda yarattığı bir şey olduğu ve insanın onunla isyana kalkışmayacağını bildiği şeklinde ortaya koyarlar.
Bu görüşe sahib olanlar, ismet sıfatının, günah işleme gücüne sahib olmama tarzındaki birinci anlayışın yanlışlığına akıldan şöyle bir delil getirirler:
"Eğer durum onların dediği gibi olsaydı, mâsum olan bu ismetinden dolayı övülmeye hak kazanamazdı ve emir, yasak, sevab, ceza gibi hususlar anlamsız olurdu."
Delil olarak ta ;
"De ki, ben de sizin gibi bir insanım..." (Kehf, 1110);
"... Ve Allah katında başka ilah tutma" (İsrâ, 39);
"Eğer biz seni sağlamlaştırmamış olsaydık andolsun, onlara neredeyse yaklaşacaktın" (İsrâ, 74);
"Ben kendimi tebriye (temize çıkarma) edemem..." (Yusuf, 53) ayetlerini gösterirler.

Mâsum olmanın yani ismet sıfatının mümkün olduğuna dair de dört sebeb gösterilir:
1- İsmet sıfatına sahib olan peygamberin bedeninde veya nefsinde, kötülükten alıkoyan bir alışkanlığı gerektiren bir özelliğin bulunması.
2- İsyanların yerilmesi ve itaatın övülmesini bilmeleri.
3- Bu bilgilerin Allah'tan devamlı gelen açıklama ve vahy ile desteklenmesi.
4- Unutma veya uygun ve doğru olanı terk etme kabilinden bir şey kendisinden meydana gelmiş olsa, uyarılır ve kendisine doğru olan gösterilir.

İşte, bu dört özellik bir araya geldiğinde de şubhesiz kişi günahlardan mâsum olur. (Muhammed b. Huseyin Fahreddin er-Râzî, Kelâm'a Giriş (el-Muhassal), çev. Huseyin Atay, Ankara 1978 s. 221-222).


Adem (a.s.)'ın Cennette iken yasak ağacın meyvesinden yemesi zelle (misal) olarak değerlendirilebilir. Âdem (a.s.), yasak meyveden yemekle bizim bildiğimiz mânâda bir günah işlememiş, daha iyi olanı terk etmiştir. Çünkü, ağaçtan yemeleri kendilerine haram kılınmamıştı ki, bir günah şeklinde düşünülsün. Neticede de, bu hatalarından dolayı Cennet nimetlerinden mahrum kaldılar. Cennette günah ve sevab mefhumunun olmaması bu günahın, bilinenden başka bir şeklinin olduğu da anlaşılır.
Cennet nimetlerinden birisi de, orada "tuvalete gitme" gibi bir ihtiyacın mevcud olmadığıdır. (Muslim, Cennet, 15) Cennette yenip içilen şeylerin artıkları olmadığından Âdem ve Havva, Cennette büyük ve küçük abdest yapmıyorlardı. Avret mahalleri bir türlü kendilerinden gizlenmişti. (Fahraddin Razi, Tefsîr-i Kebir, C. 14, sf: 49; Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'ân Dili, C. 3, sf: 2140)
Yasak ağacın meyvelerinden yemeleri avrat yerlerinin açılmasına, küçük ve büyük abdest gibi eza verecek şeylere sebeb olacağı için Cenab-ı Hak o ağaçtan yemelerini men etmişti. (Mehmed Vehbi, Hulasatu'l-Beyan Fi Tefsiri Kur'an, C. 2, sf: 4748)
"Nitekim, yasak ağacın meyvelerini yedikleri anda, daha önce hiç görmedikleri avrat yerleri açılıverdi. O yerlerin açılması uygun olmadığı için yaprakla örtünmeye başladılar."(A'raf Sûresi, 22)

Âdem (a.s.)'ın yasak ağacın meyvesinden yiyerek Cennetten çıkarılmasında kaderin hissesini unutmamak gerekir. Çünkü, Cenab-ı Hakk'ın insanı yaratmasındaki hikmet ve maksadın gerçekleşmesi, ancak Âdem ve Havva'nın Cennetten yeryüzüne inmesiyle mümkün olmuştur. Ayrıca bu günah ile tüm insanlar için kıyamete kadar tevbe edebilmenin meşrû olmasına neden olmuştur.

"Zunnun'u (balık sahibi Yunus'u) da hatırla. Hani O, öfkelenerek / gadablanarak gitmişti de, bizim kendisini hiçbir zaman sıkıştırmayacağımızı sanmıştı. Fakat sonunda karanlıklar içinde: "Senden başka ilah yoktur, sen munezzehsin, Şubhesiz ben haksızlık edenlerden oldum" diye seslenmişti. Biz de duasını kabul ile icabet ettik, kendisini üzüntüden kurtardık. İşte biz iman edenleri böyle kurtarırız." (Enbiya 87 - 88)

Yunus (a.s.)'ın peygamberlikle görevlendirildikten sonra, kavmini İslam'a / îmâna davet etmeye başladı. 33 yıl gibi uzun bir müddet tebliğde bulunduğu halde, yine de Ninova halkı üzerinde bir tesir vücuda gelmemişti. Bu durum Metta oğlu Yunus Aleyhisselâmın canını sıktı. Bu sıkıntıdan kurtulma ümidiyle, Cenab-ı Hakkın izni olmadan kavmini bırakıp ayrıldı.
Bir peygamber, Rabbinden izin almadan bulunduğu yerden ayrılamazdı. Yunus (a.s.) bu hareketiyle efendisinden kaçmış bir köle durumuna düşmüştü. (Mehmed Vehbi, Hulasatu'l-Beyan Fi Tefsiri Kur'an, C. 2, sf: 4748)
Ancak Yunus'un (a.s.) bu hareketi vazifeden kaçış veya vazifeyi verene karşı bir isyan mânâsında düşünülemez. Çünkü Yunus (a.s.) sadece Allah'ın davetinden yüz çeviren halktan uzaklaşmıştır. Bu hareket, peygamberlerin dışındaki insanlar için hata sayılmaz. Peygamber için de azabı gerektirecek bir günah değildir.

"Hani O, gadablandırıp gitmişti" ; el-Hasen, eş-Şâbî ve Said b. Cubeyr dediler ki: O aziz ve celil olan Rabb'ini gadablandırıp gitmişti. et-Taberî ve el-Kutebî bu açıklamayı tercih etmiş, el-Mehdevî bunu güzel bulmuştur. Bu açıklama İbnu Mes'ud'dan da rivayet edilmiştir.
en-Nehhâs dedi ki: Dil bilmeyen kimseler böyle bir açıklamayı reddedebilirler, ancak bu doğru bir açıklamadır. Rabb'inden ötürü o gadablanmıştı, demektir. Nitekim; "Ben senin için gadablandım" demek de böyledir. Mu'min de yüce Allah için -ona isyan edilmesi halinde- gadablanır. Dil bilginlerinin çoğunluğu Peygamber (s.a.v.)'ın, Âişe (ranhâ)ya söylemiş olduğu: "Onlara velânın (sana ait olacağı) şartını koş." (Buhârî, Mukâteb 3, Şuıût 13, Buyu' 73; Muslim, Itk ,S; Muvatta', ltk 17) ifadesinin bu kabilden olduğu görüşündedirler. el-Kutebî de bu görüşü desteklemek noktasında oldukça ileriye gider.

İlgili haberde Yunus (a.s.)'ın nitelikleri hakkında şöyle denilmektedir:
O, tahammülü az birisiydi. Peygamberlik yüklerini yüklenince, bahar mevsiminde doğmuş deve yavrusunun ağır yük altında çatlaması gibi o da peygamberliğin yükleri altında adeta çatlıyordu. O bakımdan o, efendisinden kaçıp uzaklaşan bir köle gibi uzaklaşıp gitti. Bu şekilde bir gadablandırış küçük bir günahtı. O Allah'a karşı öfkelenmemişti, aksine kavmi üzerinden azabı kaldırdığından ötürü Allah için öfkelenmişti.
İbn Mes'ud da şöyle demektedir: O Rabb'inden yani Rabbinin emrinden kaçmıştı. Nihayet ona, kavminin üzerinden azabın kaldırılmasından sonra, geri dönmesi emri verildi. Çünkü o kavmini belli bir zamanda azabın ineceği ile tehdit edip duruyordu. O vakit yaklaştığında kavminin arasından çıkıp gitti. İlahi azab gelip tepelerinde onları gölgelendirdi. Allah'a yalvarıp yakardılar. Üzerlerinden azab kaldırıldı. Yunus (a.s.) ise onların tevbe ettiklerini bilmiyordu. İşte bundan dolayı gadablanarak gitmiş oldu. Halbuki onun belirli bir izin olmaksızın gitmemesi gerekirdi.

O, kavminin uzun süre küfürde devam ettiklerini, işi yokuşa sürdüklerini görünce, kavmine öfkelenerek tek başına kaçıp gitti. Onların eziyetlerine sabredip katlanmadı. Halbuki Allah kendisine onlarla birlikte kalıp dua etmesini emretmişti. Onun günahı Allah'tan izin almaksızın kavminin arasından çıkıp gitmesi idi.
Bu anlamdaki açıklamalar, İbn Abbas ve ed-Dahhâk'tan rivayet edilmiştir. Yine rivayete göre Yunus (a.s.) genç birisi idi. Peygamberlik yükünün ağırlıklarını taşıyamamıştı. Cenab-ı Hakk ta, Muhammed (s.a.v.)'e zor şartlar altında kalsa da Yunus (a.s.) gibi davranmamasını tavsiye etmiş ve şöyle buyurmuştur:
"Ey Muhammedi Sen Rabb'inin hükmüne kadar sabret. Balık sahibi Yunus gibi olma." (Kâlem Sûresi, 48)

Şu muhakkak ki, peygamberlerin 'zelle'lerine bir günah gözüyle bakmamak gerekir. Çünkü, günah azabı gerektiren bir şeydir. Peygamberler ise zellelerinden dolayı herhangi bir cezaya uğramayacaklardır.

Ebu'l-Meâlî dedi ki; Peygamber (s.a.v.)'ın: "Benim Metta oğlu Yunus'tan daha faziletli olduğumu söylemeyiniz."
(Buhârî, Enbiyâ 35; Muslim, Fedâîl 166, 167; Dârimî, Rikaak 33; Musned, II, 405, 451, 468, 539)
Hadisinin anlamı şudur:
Ben Sidretu'l-Muntehâ'da iken onun denizin dibinde balığın karnında Allah'a yakın olduğu kadar yakın olmadım.
Bu şuna delildir:
"Senden başka ilâh yoktur. Seni tenzih ederim. Gerçekten ben zulmedenlerden oldum."
Bununla şunu anlatmak istemektedir: Ben kavmi arasında kalmayı, onlara karşı sabredip katlanmayı terk etmek suretiyle aykırı hareket ettiğim husustan dolayı zalimlerden oldum.
Kendisine izin verilmeksizin çıkıp gitmesinin kastedildiği de söylenmiştir. Bu Allah tarafından ona verilmiş bir ceza değildi, çünkü peygamberlerin cezalandırılmaları mümkün değildir. Bu onun için bir arındırmadan ibaretti. Nitekim çocuklar gibi cezalandırılmayı hak etmeyen kimseler bazen têdib edilebilir. Bu açıklamayı el-Maverdî zikretmiştir.
Ben kavmime azab ile dua ettiğim için zalimlerden oldum demektir, diye de açıklanmıştır. Bununla birlikte Nuh (a.s.) kavmine beddua etmiş, bundan dolayı da sorgulanmamışım.
Buyruğun anlamı ile ilgili olarak el-Vâsıtî de şöyle demektedir:
O Rabbini zulumden tenzih etti. Hem bir itiraf, hem de buna mustehak olduğunu belirtmek üzere de zulmu nefsine izafe etmiştir. Âdem ve Havva'nın: "Rabb'imiz, biz kendimize zulmettik" (A'raf, 23) şeklindeki sözleri de buna benzemektedir. Çünkü kendilerinin Allah tarafından yerleştirilmiş oldukları yerden başka bir yere indirilmesine yine kendileri sebeb olmuşlardı.
 
Üst Ana Sayfa Alt