Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Tekfirde Yöntem

  • Konbuyu başlatan Ebu & Dücane
  • Başlangıç tarihi
E Çevrimdışı

Ebu & Dücane

Guest
Bilindiği üzere, tekfir, şer’i bir hükümdür. Çünkü Müslümanın, Allah’ın tekfir ettiğini tekfir etmesi vaciptir. Şüphesiz küfür, varolan bir şeydir. Ancak bu konuda esas alınması gereken, akli deliller değil, muteber şer’i delillerdir. İbnu’l-Kayyim Rahimehullah şöyle der:
“Başkasına küfür isnadında bulunmak, Allah’ın ve Rasulü’nün hakkı olup,
Ancak nass ile olur, başkasının sözü ile değil.
Dolayısıyla ancak Allah’ın ve Rasulü’nün tekfir ettikleri tekfir edilebilir.”

Bazı cahillerin zannına göre tekfir; mutlak bir hüküm olup, bunun muayyen bir şahıs hakkında uygulanması caiz değildir. Yani, ancak “şu işi yapan veya şu sözü söyleyen veya şöyle inanan kafirdir” diyebilirsiniz. Eğer falan adam şu işi yapar veya şu sözü söyler veya şöyle inanırsa, o kişiye kafir demeniz caiz değildir. Bu görüş yanlış ve selefin görüşünden uzaktır. Çünkü selef, bir çok kimse hakkında tekfir hükmünü uygulamıştır.

İşte bazı örnekler:
Buhari’den Rahimehullah şöyle söylediği nakledilir: “Onsekiz yaşında iken hocam olan Humeydi’nin yanına vardım. O esnada birisiyle, bir hadis hakkında tartışıyordu. Humeydi beni görünce tartışığı zata, “Aramızı bulacak olan geldi” dedi ve durumu bana anlattılar. Sonuçta ben, Humeydi’nin lehine hüküm verdim. Eğer muhalifi, muhalefetinde ısrar edip o hal üzere ölseydi, kafir olarak ölecekti.''(Siyeru A’lami’n-Nübela)

İbn-i Teymiye Rahimehullah şöyle der: “Hiçbir ilim ve iman ehli kararsızlığı övmemiştir. Ancak “el-Fusus” adlı kitabın yazarı İbn-i Arabi ve benzeri şaşkın mülhidler hariç. Onlar, hem akıllarından olmuş, hem de dinden olmuşlardır. Onlar, ne Müslüman, ne Yahudi ve ne de Hristiyandırlar.”

Muhammed bin Abdulvehhab Rahimehullah, yazmış olduğu bir mektubunda, muhatabına şöyle söylemiştir: “Sana, şunu hatırlatmalıyız ki; sen ve baban, birlikte küfrü, şirki ve nifakı ilan etmektesiniz. Kelime-i Şehadet’in anlamını anlamamaktasınız. Kıyamet gününde hesabını vereceğim bir şehadetle şahitlik ederim ki, ne sen, ne de baban henüz şehadet kelimesini anlamış değilsiniz. Bunu sana açıklamamamızın sebebi, tevbe edip Allah’ın hidayetiyle İslam’a girmeni istememizdir.''(Ed-Dürerü’s-Seniyye)

Bu aktardıklarımızın dışında, imamların, muayyen şahısları tekfir ettiklerine dair sayılmayacak kadar örnekler vardır. Ancak şunu belirtmeliyiz ki, tekfir ile hükmedebilmek için, yargıda olduğu gibi, şartların tahakkuk etmesi ve tekfire mani olan herhangi bir engelin bulunmaması gerekir.

Tekfir konusunda yapılan hataların sebeplerinden bazıları şunlardır:
1- Töhmet altına alınan şahsın suçunun sabit olmaması: Bazen bir kişiye dinden çıkaran bir söz veya fiil veya itikad nisbet edildiği halde, hakikatte bu kişi, bu suçlardan tamamen uzak olabilir.

2- İhtimal taşıyıp, açık olmayan söz ve fiiller sebebi ile tekfir: Bu durumda kişinin kastının bilinmesi gerekir. Kişiden gayr-i iradi olarak meydana gelen söz ve fiil ile tekfir de bu kapsama girmektedir.
Yerilen tekfire gelince; bu, Haricilikle anılmaya müstehak ve doğrusu, günümüzün Haricileri olan, dalalet ve fitne ehli kimselerin yaptıkları tekfirdir. Bu kişilerin tekfir konusundaki görüşleri şunlardır:

a) “İnsanlar için aslolan, küfürdür” görüşü: Bu görüşün sahipleri, insanlar arasında hiçbir ayırım yapmaksızın İslam ümmetinin tamamının küfre döndüğüne ve bütün insanların kafir olduğuna inanırlar.
Şeyh Muhammed bin Abdulvehhab Rahimehullah şöyle der: “İnsanlara benim, umumu (herkesi) tekfir ettiğime dair nakledilen şeyler, tamamen düşmanların uydurdukları iftiralardan ibarettir.”
Şeyhin çocukları bu ibareyi şöyle açıklamaktadırlar: “Şeyhin, umumu tekfir etmediğini belirttiği sözden anlaşılmaktadır ki, bilindiği üzere umum ile has (özel) arasında fark vardır. Umumun tekfiri, alimini, cahilini, küfrüne delil bulunanı, bulunmayanı, herkesi tekfir etmek demektir. Has olanın tekfiri ise, sadece küfrüne delil olan kimseyi tekfir etmek demektir. Bazen umumi anlamda belli bir köy veya kasaba halkı için, “bunlar kafirdir” denebildiği halde, her ferdin muayyen olarak tekfirine hükmedilmez. Çünkü onların arasında, Müslüman olup da hicret edemeyen veya Müslüman olduğunu ilan ettiği halde diğer Müslümanlar tarafından bilinmeyen kişilerin olma ihtimali vardır.”

İslam ümmetinin topyekün küfrüne ve çağımızda insanlarda asıl olanın küfür olduğuna inananlar, bid’at ve dalalet ehli olup, çağımız Haricileri olarak isimlendirilmeye müstehak kimselerdir. Ancak hiçbir yoruma mahal bırakmayacak şekilde küfrüne delalet eden söz veya fiillere sahip olan kimseyi tekfir etmek için, bu söz veya fiiller dışında başka hiçbir şeye ihtiyaç yoktur. İşte İslam budur. Bunun dışındakiler bid’at ve dalalettir.

Tekfir konusunda ta’mim (genelleme) yapmak, tamamen sakıncalı ve zararlıdır. Çünkü İslam ümmetinin tökezlemesi ve Allah’ın dini konusunda cahil kalması, cahillerin, manasını anlamadan veya herhangi bir kayda bağlamadan umumilik ifade eden sloganları veya düsturları umuma hamletmeleridir. Nitekim İbnu’l-Kayyim Rahimehullah şöyle der: “Açık ve ayrıntılı ifadeler kullan. Çünkü dünyayı fesada götüren, açık olmayıp, zihinleri karıştıran mutlak ve mücmel ifadelerdir.”

b) Günahlar arasında ayırım yapmaksızın tekfirde bulunmak. Daha önce geçtiği üzere Haricilere göre bütün günahlar küfürdür ve aynı derecededir. Bunlar da bid’at ve dalalet ehli olup, Ehl-i Sünnet’in bunlara verdikleri cevaplar ciltlerle kitapları dolduracak kadar çoktur.


3) Çağımız Haricilerinden sayacağımız gruplardan biri de, “tekfir” grubudur. Bid’at ve dalalet ehli olan bu grup, kendilerine muhalif olan, kendilerine itaat etmeyen, cemaatlerine katılmayanları tekfir eder ve Müslüman olarak sadece kendilerini görürler. Bunlar bidatçıların en kötüleridir. Çünkü bunlar aynı zamanda muhaliflerini öldürmekten asla çekinmeyen, hatta muhaliflerini öldürmekte, asli kafir ve mürtedleri öldürmekten daha çok sevap olduğuna inanan bir gruptur.

Bu gruptan olup kendileri ile karşılaştıklarımızın son derece ahlaksız ve kötü niyetli olduklarını gördük. Bunların çoğu takiyye yaparak kendilerini olduklarından farklı, geceyi de güzdüz olarak göstermektedirler. Ancak İslami cemaatler ve özellikle de mücahidler, onların sapık ve kötü düşüncelerinin önünde büyük engel niteliğindedir.

Müslüman, Rabbinden korkarak, araştırma yapmaksızın hiçkimse hakkında gelişigüzel konuşup, yakıştırmalarda bulunmamalıdır. Bu din, son derece büyük sorumluluk gerektirmektedir. Bu nedenle kişi, asla onu heva ve hevesine alet olarak kullanamaz. Kaldı ki husumet, sadece Allah’ın dini için olmalı ve kişi bütün söz ve davranışlarında Rabbini unutmamalıdır.

Ehl-i Sünnet yolunu hakkıyla öğrenip, gereği ile amel eden, bununla birlikte bid’at ve dalalet ehlinin de yanlışlarını kavrayan kimse, şüphesiz Haricilerin içine düştükleri yanlışlara girmemeye gayret gösterir. İnsanları bilumum veya zan ve hevaya dayanarak tekfir etmekten ve Harici mezhebinin görüşlerini kabul etmekten Allah’a sığınırız. Biz asla alimlerin hatalarını araştırıp teşhir etmek gibi bir çaba içinde değiliz. Ancak tağutların küfrünü örtbas etmeye çalışanlara da asla müsamaha göstermeyiz. Hakkı söylemeyen dilsiz şeytan iken, bir Müslümanın, bildiği gerçekleri gizlemesi ve hakkı söylememesi nasıl düşünülebilir.

Biz inandığımızı söyleriz. Bunu yaparken de ne sözlerimizi zemzemle yıkar; ne de yaldızlarız. Biz yeryüzündeki tağutları tekfir ederken ne görevimizin, ne de maaşımızın elden gitmesinden, ne vatandaşlıktan çıkarılmaktan, ne de pasaportumuzun geri alınmasından asla korkmuyoruz. Biz, sadece herşeyi elinde tutan yaratıcımız ve mevlamızdan korkarız.
ebu seyyaf
 
Al-Alameyn Çevrimdışı

Al-Alameyn

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Bilindiği üzere, tekfir, şer’i bir hükümdür...

Esselamu aleyküm ve rahmetullahi ve berakatühü,

Bu, tekfir ve yöntemleri konusunda güzel bir yazı.. Allah razı olsun Narsu akhi..

Geçen hafta Mısır ile ilgili bir konuda, İslam medeniyeti merkezinin nasıl içedoğru düşen domino taşlarından dolayı zarar gördüğünden bahsetmiştim.. Bu noktada bir kıyaslama babıyla denilebilir ki, müslümanların birbirlerini tekfir etmesi insanın hücrelerini kemiren ve çok kısa zamanda bütün diğer hücrelere yayılan bir virüs gibidir.. Bir müslüman beldesini nasıl ki iç ve dış etkenler zayıflatırsa, müslümanları birey bazında tek tek zayıflatan ve şifası sadece ölüm olan bir hastalığa sürükleyen de tekfirdir.. Haricilerden günümüze kadar geçen sürede müslümanların birbirlerini tekfirle itham etmeleri, ümmet anlayışı ve bilincine zarar vermekten başka bir şeye yaramamıştır..

Daha önceki konularda bu mesele enine boyuna tartışılmış.. Fakat bir kaç hadis ve ayetle de olsa tekfir virüsünün tehlikesine atfen bir hatırlatma yapmakta fayda var..

“Müslüman Müslüman’a kafir derse hükmü nedir?” diye sorulduğunda Rasulullah sav şöyle buyurmuşlardı:

“Herhangi bir kimse, din kardeşine “Ey kafir!” derse, bu tekfir sebebiyle ikisinden biri muhakkak küfre döner. Eğer o kimse dediği gibi ise ne ala. Aksi takdirde sözü kendi aleyhine döner.” buyurdular. (Müslim 1/319)

"Müminlerden iki gurup birbirleriyle savaşırlarsa, aralarını bulunuz" (Hucurat, 49/9). Dikkat edilirse bu ayette bile, çarpışan iki grup mümin olarak anılmıştır..

Ey iman edenler! Allah yolunda sefere çıktığınız zaman, gerekli araştırmayı yapın. Size selâm veren kimseye, dünya hayatının geçici menfaatine (ganimete) göz dikerek, "Sen mü'min değilsin" demeyin. Allah katında pek çok ganimetler vardır. Daha önce siz de öyle idiniz de Allah size lütufta bulundu (müslüman oldunuz). Onun için iyice araştırın. Çünkü Allah yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır. [Nisa:94]

Bu noktada Şeyh İbni Teymiyye de tekfir ve yöntemi konusunda şunu demektedir: “Tekfir şer‘î bir hükümdür ve ancak şer’î delillerle sabit olur.” (Mecmuu’l-Fetâvâ, 17/78.) Şeri olan konularda hüküm verecek olan da İslam devletinin hakim ve adalet kurumlarıdır, bu konuda her önüne gelen hüküm veremez..
 

Benzer konular

Üst Ana Sayfa Alt