Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Tasavvufun tanrıları(sahte ilahları)

E Çevrimdışı

ebuhasanelmakdisi

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Tasavvufun tanrıları(sahte ilahları)




Tasavvufçular, yüce Allah'ı şek ve şüphenin karışmadığı ve Hakk'ın yüceliğine gölge düşmediği bir bilgi ile bildiklerini söyliyerek iftira etmektedirler. (Zaten iftiradan başka meziyetleri yoktur.) Müslümanları da basiret körlüğü, akıl yetersizliği, düşünce sakatlığı, duygu körelmesi, zevk bozukluğu, his ve şuur yoksunluğu, kör maddeye kulaklarına kadar batma ve tarihe körü körüne tapma ile itham ederler. Sormak istiyorum, hangi tanrıya tapıyorlar? Daha açık bir ifade ile uydurup taptıkları tanrı hangisidir?

Söylediğim şeylerde herhangi bir şüpheniz varsa yahut onların büyüleyici bir tebessümü veya bir aşıkın tesbih ve dua terennümleri sizi haktan alıkoyuyorsa, tasavvufun en büyük tanrısını öğrenmek için lütfen onların kitaplarından biraz okuyun. Mesela Futuhatı Mekkiyye, Fususu'l-Hikem, Tercümanu'l-Eşvâk, Ankâ-u Mağrib, Mevakiu'n-Nucûm gibi hepsi de İbn Arabi'nin olan kitaplardan biraz okuyun. Abdulkerim el-Cîlî'nin el-İnsanu'l-Kâmil, İbn el-Farıd'ın Tâiyye'sinden yahut onun Kâşâni veya Nablusi şerhlerinden okuyun. Şa'rani'nin et-Tabakât, el-Cevâhir, el-Kibrîtu'l-Ahmar, Abdulaziz ed-Debbâğ'ın el-İbriz; Ticani tarikatının Kitabu'l-Cevahir, er-Rimah kitaplarından okuyun. Yine Hasan Rıdvan'ın Ravdu'l-Kulûb el-Mustetâb, hatta şu anda ibadette kullandıkları Mecmûu'l-Evrâd, Delâilu'l-Hayrât ve kâhinlerinin yatsı ile seher vakitlerinde okudukları hiziplerinden okuyun.

Tasavvufçular, İbn Arabi'yi şeyh-i ekber ve kibrit-i ahmer (som altın) diye nitelemekte ve karşısında secdeye kapanmaktadır. Abdulkerim el-Cîlî'yi el-Ârifu'r-Rabbânî ve'l-Ma'dinu's-Samadânî (Rabbanî arif ve ilahi maden) diye tanımlamakta, İbn Farıd'ı sultanu'l-âşıkîn (aşıkların sultanı) ve Şa'râni'yi el-Heykelu's-Samadânî ve'l-Kutbu'r-Rabbânî (ilahi ulu ve rabbani kutb) diye anmaktadır.

O halde kitaplarından okuyun derken, tasavvufçuların kendisinden hakkın delillerini ve hidayetin nurunu aldıkları kitapları değil, bilakis değişik eğilim ve yollarına rağmen kutsallaştırıp yücelttikleri, hatta birçoğunun taptığı, tevhid nuru için en yüce ufuk ve ilahi feyizler için tükenmez pınar bildikleri kitapları okuyun, diyorum. Bu ve benzeri kitaplardan bir miktar okuduktan sonra Allah'ın kitabından bir âyeti düşünün ve batılın karanlıklarına hak nurunun projektörlerini tutun. O zaman tasavvufçuların en çirkin suretlerde somutlaşan, gizli ve açık kimliğini, en kokuşmuş leşlerde şekillenen bir tanrıya taptıklarını görecek ve lanetler yağdırmaktan kendinizi alamıyacaksınız. Bu kitaplarda tasavvufçuların taptığı ilahın bitkin zihinlerde oluşan gerçek dışı resimler, sapık düşüncelerde şaşkınlık kuruntuları ve hayalde mitolojik öcülerden öte bir varlık olmadığını müşahade edeceksiniz. Tasavvuf kahinlerinden et-Tilimsânî kokuşmuş ve kurtlaşmış bir köpek leşini tanrılaştırmadı mı?! (1)

Şeyh efendi,! ne olur mazur görün beni! Müslümanları hak dinine hidayet eden ve uğrunda cihadı farz kılan Allah'a yemin ederim ki hakkı hak için söyledim ve haktan başka şey söylememeye çalıştım. Delillerimizi ortaya koymak ve karşılıklı tartışmak için görüşmeyi arzu edersiniz, el-Bedevi'nin kubbesinin altı da olsa, istediğiniz yerde ve zamanda yüzyüze gelmeye hazırım.

Size tasavvufçuların inançlarını açıkça ortaya koyan sözlerini kitaplarından nakledeceğim. Dinde yol ve şeriat kabul ettikleri, te'vil götürmez sarih ifadelerini aktaracağım. Sahiplerinin putlarını, huzurunda cennet kokusu ve havasını aldıklarını ve Allah'ın ruhunu bulduklarını iddia ettikleri, sağır taşlarından ve çürümüş kemiklerinden ruha sekînet bağışlaması, kalbe huzur ve güven vermesi, hayata hayır, bereket ve bolluk vermesi, Allah'la ittihad etsinler diyen putperestlerine rububiyet ve uluhiyetin hakikatini açması için yalvardıkları putları ve puthanelerini ortaya koyan ibarelerini sergileyeceğim. Bu çukurlarda vücutlarını yiyen kurtlara yalvararak tasavvuf kahinlerinin Allah'ın kaderinde tasarruf etmesini sağlaması ve kazasının üstüne çıkarması, rabbani kutsallıklarla melekût aleminde dolaştırması için dua ettiklerini gösteren metinler aktaracağım.
 
E Çevrimdışı

ebuhasanelmakdisi

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
İbn el-Fârid'in Tanrısı (1)


Bu sofu ittihada yahut vahdete inanır. Kulun rab, mahlûkun yaratıcı ve vücutça fani olan varlığın vacibu'l-vücut olduğunu söyler. Kısa ve açık bir şekilde ifade edersek, bu adamın ittihad bid'atına inandığını söylememiz gerekir. Tasavvuf kahinlerinin inandığı bu hurafeye göre tasavvufi rab (Allah bundan münezzehtir) zatı, sıfatları, isimleri ve fiilleriyle maddi yahut soyut suretlerde ortaya çıkmıştır. Mesela insan, hayvan, cansız, cin, put, vehim, hayal ve zan olmuştur. İsimleri, fiilleri ve sıfatları da o varlıkların isim, fiil ve sıfatlarının aynısı olmuştur. Çünkü mutlak veya mukayyet varlık odur ve mahiyet itibariyle bu varlıklar tasavvufi rabbın kendisi ve aynısıdır. Azgın ve canilerin işlediği bütün günahlar, yırtıcıların avlarını parçalaması veya kemiklerini kırması tasavvufi rabbin işi, günahı ve işlediği suçudur.

Ey tasavvufçular, biliyorum, İbn el-Farid'i zındık olarak nitelediğim veya hakkın dilinde zındık olarak anıldığı için benim yerin dibine geçmemi yahut ansızın bir kasırgada mahvolmamı temenni edeceksiniz. İbn el-Farid'in zındıklıkla nitelenmesine hayret edeceksiniz. Benim için Allah bilir, ne beddualarda bulunacaksınız.

Ama Allah'ın izniyle bana hiçbir şey olmaz. İbn el-Farid'in kendisine seçtiği din ile hakkında hüküm vermekten, sizlerin bu hayreti veya bedduaları beni alıkoyamıyacaktır. Öfkenizin biraz olsun dinmesi ve hiddetinizin bitmesi için şimdi size Tâiyye'sinden yapacağım nakilleri iyice düşünün ve anlamaya çalışın.

"Bana bakanlara tecelli ederek varlığını gösterdi. Görünen her varlıkta onu bir surette görürüm."

İlahi zatın kendisinden bütün gayrilik ve farklılık perdelerini kaldırdığını, gizli hakkı ona açığa çıkardığını, böylece bizzat Allah'ın hakikatinin alemdeki bütün varlıklarda ortaya çıktığını iddia etmektedir. Kısaca, artık alemdeki bütün varlıkların bizzat Allah'ın zatı olduğunu gördüğünü ifade etmektedir. Bu madde alemindeki bütün varlıklar, gece karanlığında can alan veya cinayet işliyen bütün caniler, tenha köşelerde her türlü ahlaksızlığı işliyenler v.b. bütün maddi varlıkların Allah'ın aynısı ve hüviyeti olduğunu, kendi varlığının da O'nun varlığının kendisi olduğunu gördüğünü söyler.

İbn el-Farid'a göre Allah olmıyan hiçbir şey yoktur. Hatta Allah'ın -İbn el-Farid'in tanrısının- bu maddi suretlerden, yahut varlığı kesin veya vehim yahut hayali varlıkların zihindeki suretlerinden başka bir varlığı yoktur.

Bu iftirada bulunan bir kimse, elbette inancının sonuçlarına katlanacaktır. Bu inancı gereği zatının tanrısının zatıyla ittihad ettiğini (bütünleştiğini) ve ikiliğin isimden başka birşey olmadığını iddia edecektir. Birliğin varlıkta ve hakikatte olduğunu, bu birliğin açığa çıktığı anda zatında, sıfatlarında ve fiillerinde Allah'ın zatının, sıfatlarının ve fiillerinin kendisini müşahade ettiğini söyliyecektir. İşte sözleri:

"İlahi zat açığa çıkıp göründüğü anda gaybim bana gösterildi ve kendimin ondan başka olmadığımı gördüm."

İlahi varlığın hüviyetini veya gizli hakikatini, kendi varlığının da zahirini veya türlü varlıklarda tezahürünü müşahade etmiş, kendi varlığından başka rabbin varlığını ve kendi yapısından başka onun ayrı bir yapısını görememiş, müjde sevinci içinde "Ben Allah'ım" diye haykırmış!

Ne var ki görünen bu varlığın birden ortaya çıkan bir vehim (kuruntu) veya geçici bir durum yahut gözüne görünen ve zihinde şekillenen bir hayal olduğunu birilerinin sanmasından korkmuş ve arkasında şöyle demiştir:

"Yokluk (mahv)dan sonra ayıldığım (sahv)da ondan başkası değildim. Zatım zatıma büründüğü zaman tecelli eden yine zatımdı."

Sahv (ayılma) tasavvuf dininde, kuvvetli bir varidle sarhoş olduktan sonra arifin kendine gelmesi ve duyarlılık kazanmasıdır. Bu durumda arif, ilahi zat ile sıfatları yahut tezahürleri arasındaki farklılığı müşahade eder. Kainatın, ilahi zatın kendisi olmadığını, sadece isim, sıfat ve fiillerinin tecellileri olduğunu müşahade eder.

Tasavvuf dininde mahv (yokluk) da çokluk ve başkalığın yok olması, birden fazla olan değişik yaratığın ortadan kalkmasıdır. Başkalığın kaybolması ve mutlak birliğin tecelli etmesidir. Bu durumda sofu, yaratıkları hakkın kendisi ve kulu rabbin aynısı olarak görür.

O halde tasavvufta sahv ile mahv arasında fark vardır. Ama İbn el-Farid sonradan ortaya çıkarılan bu ayırımı kabullenmemiş ve tasavvufçuların inançlarının gerçeğini bütün çıplaklığıyla ortaya koymak için maskeyi yırtmış ve örtüyü kaldırmıştır. Sahv ile mahv arasındaki bu farkı başkaları kavramasın diye telaşlı bir şekilde arayı kapatmaya çalışmıştır. Tasavvuf dininin baştan beri ve temelde yüce Allah'ın, alemin bizzat kendisi olduğuna iman esasına dayandığını, yaratan ile yaratılan arasında mutlak veya mukayyed, relatif veya sübjektif hiçbir gayriliğin bulunmadığına, mahivde de, sahivde de sofunun halinin aynı olduğuna inanmaya dayandığını vurgulamaya çalışmıştır. Hakkın deliliyle yüzyüze geldikleri zaman başka tasavvufçuların münafıklık yaparak üstü kapalı ve kinaye yolu ile söylerken, İbn el-Farid çılgın bir cesaretle bunların ne demek istediklerini açıkça ifade etmiş ve şöyle demiştir:

"Ne zamana kadar örtülü kalacağım! İşte perdeyi yırttım. Zaten perdenin düğümlerini çözmek, yaptığım biat antlaşmasında vardır."

Yani Allah'a yaptığı biat akdinde, Allah'ın her zaman yaratıkların suretinde ortaya çıktığını ve zatının onların zatıyla belirlediğini herkesin görmesi için bütün perdeleri yırtacağı ve bütün düğümleri çözeceğine dair söz vermiştir.

İbn el-Farid'in "Zatım zatıma büründüğü zaman tecelli etti" sözündeki sarahati ve cüretkârlığı düşünün. Zındık herifin Allah için bir zat kabul etmeği reddetmesini ve zatının onun zatının bir eseri olduğunu kabullenmeyi reddedişini görün. "Zatım onun zatına" yahut "Onun zatı zatıma" demiyor. Onun yerine, âlemin gerçek Rabbini tasavvuf dininde yok saymak için "Zatım zatıma" diyor. Her iki durumda da onun (İbn el-Farid'in) zatından başkası yoktur. Azgın ve zalim inkârı görüyor musunuz?!

İbn el-Farid'in yanında ne rab var, ne yaratık var. Yaratan da o, yaratılan da o, var olan ve varı var eden de odur. Yüce rab ancak onun kudretinin eserinden bir eser yahut bütününden kopan başıboş bir cüzden başkası değildir. İbn el-Farid'in dini işte budur. Hakkında ne ile hükmedersiniz?!

"İkilik olmadığından, sıfatım onun sıfatı ve şekli benim şeklimdir. Çünkü biz biriz."

Yüce Allah'ın kendisini tavsif ettiği bütün sıfatlarla gerçekte tavsif edilen İbn el-Farid'in kendisidir. Çünkü ezeli, ebedi, kalıcı ve kuşatıcı özellikleriyle gerçek ilahi varlık odur. Şöyle devam ediyor:

"O çağrılınca cevap veren benim, ben çağırılırsam, beni çağırana o cevap ve karşılık verir.

Allah çağrılırsa, İbn el-Farid cevap verir. Çünkü Allah -hâşâ- kendisidir. İbn el-Farid çağrılırsa, Allah cevap verir. Çünkü onun isim ve müsemmasıdır.

İbn el-Farid'in ifadesindeki Allah'a karşı küstahlık ve edepsizliği görüyor musunuz? Allah çağrıldığı zaman, İbn el-Farid'in bütün yaptığı cevap vermekten ibarettir. Ama İbn el-Farid çağrıldığı zaman, Allah'ın cevap vermesi yetmiyor, derhal karşılık vermesi de gerekiyor.

Kendisinin Allah olduğunu iddia etmesi yetmiyor, yüce Rabbin kendisinin ancak sönük bir sureti ve şaşkın bir gölgesinden ibaret olduğunu da vurguluyor. Şöyle devam ediyor:

"Aramızda muhatap tâ'sı kaldırılmıştır. (1) Yüceliğim, fark ayrılığının kaldırılmasındandır."

Muhataplık ikiliği gerektiriyor. Çünkü hitap eden ve muhatap olan iki tarafın varlığı şarttır. Onun için İbn el-Fârid, Allah'ın âyetlerinde yahut dua edenin duasında muhataplar arasındaki farkı ifade eden şeyleri inkar ediyor. Kendisinden ayrı herhangi bir ğayrıya veya başkaya hitabın yahut duanın olmasını reddediyor. Çünkü ona göre kendisinden ayrı bir "başka" yoktur ki ona hitab etsin veya duada bulunsun.

İbn el-Fârid'dan Allah'a bir hitap yahut bir dua meydana gelecek olursa, sanmayın ki başkasına hitap ediyor veya dua ediyor. Çünkü hitap kendisinden kendisine oluyor ve dua da kendisinden yine kendisine yönelik bulunuyor.

Perdesi kalkmadan önce "sen sen" diyordu. Ama perde kalktıktan sonra artık "ben ben" demiştir. Gerçek şu ki o "sen" zat ve vücut olarak, bu "ben"den başka bir şey değildir.

İbn el-Fârid, kendisi için sadece yaratıcı rububiyeti ispat etmenin, yüce makamı için yeterli olmadığını görür ve vahdaniyetiyle, sıfat, isim ve fiilleriyle, mülk ve melekûtuyla, rahmet ve ceberutuyla, her şeyi kuşatan ilim ve kudretiyle, varlıkları yaratıp hayatı bağışlamasıyla, kısaca bütün hususiyetleriyle rububiyetin kendisinde olduğunu söyler. Şöyle der:

"Hiçbir felek yoktur ki irademle hidayete eriştiren (1) ve batınımın nurundan olan bir melek ihtiva etmesin.

Bulutlardan dökülen hiçbir yağmur damlası yoktur ki zâhirimin feyzinden bir damla içermesin.

Ben olmasaydım ne varlık olur, ne şâhit olur, ne de bir kimse söz ve ahit üstlenmiş olurdu.

Hayatı hayatımdan olmıyan hiçbir canlı yoktur. Her nefis benim isteğimi ister." (2)

Her şeyin melekûtunun elinde olduğunu, bütün alemin kendi mertlik ve varlığından meydana geldiğini ve insanlığın bütün iradesinin isteğine uymak zorunda bulunduğunu ifade eden bir zındık hakkında mümin bir kişi nasıl bir hüküm vermelidir? İbn el-Farid şöyle devam ediyor: "O arada şeyh efendiye kapıyı açan adam geldi ve kendisine şöyle dedi: Efendim, falan kadın öldü. O kadınlardan birinin adını söyledi. Tellal çağırın ve yerinde şarkı söyliyecek bir kadın satın alın, dedi. Kulağımdan tutup şöyle dedi: Fakirlere (yani sofulara) bunu yadırgama." (Bkz. İbn Hacer el-Askalani, Lisanu'l-Mizan, 4/319, Hindistan baskısı, 1320 h.)

İşte tasavvuf azizi İbn el-Farid budur. Dans ediyor, şarkı söylüyor, kadınlar da onunla beraber dans edip şarkı söylüyor ve tef çalıyor. Buna rağmen mensuplarına kendisini tenkit etmelerini de yasaklıyor. Şeyhler böyledir!

...............?...............?

"İkimiz" kelimesi ister istemez biri diğerinden ayrı iki varlığın mevcudiyetine delalet etmektedir. Onun için İbn el-Farid, "İkimiz" kelimesinin vehmettireceği manayı neshetmek için hemen harekete geçmekte ve büyük bir telaş içinde şöyle demektedir:

"Başkası bana namaz kılmış değildir. Her secde edişimde başkasına da namaz kılmış değilim."
 
E Çevrimdışı

ebuhasanelmakdisi

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Dişiliğe Tapma



Anlayamıyorum, neden tasavvufçular her zaman kendisini elde etmek istiyen ve şehvetten çılgına dönen delikanlıyı baştan çıkaran ceylan gözlü ve hûri yüzlü nazlı bir kadının suretinde Allah'ı niteleyip görmek istiyorlar? (1) Neden Allah'ı hep aşık oldukları fettan bir kadın suretinde görmek istiyorlar?

Dişiliğe tapma konusundaki bu bedenî ısrar, seks ateşini tanrılaştıran bu tasavvufi mecusiliğin sebebini kavramak için İbn el-Farid'in nasıl çılgın şehvetler ve ateşli güdülerle tutuşan bir şuur haletine sahip olduğunu ortaya çıkarmaya itmektedir bizi.

Acaba tasavvufçular hayallerinde canlandırdıkları ve azgınlaşan şehvet ateşini söndürmek için, ahlaksız da olsa, bir kadının gölgesine bile abayı yaktıkları için mi kadını hep yüceler yücesi ve arşı her şeyin üstünde olan bir tanrı şeklinde tasavvur ediyorlar? Yoksa iç dünyalarını saran ve yüreklerini yakan fiziki aşk ateşini meşru yollarla söndüremedikleri için mi aşkları onlara Allah'ı her zaman cilveli ve işveli bir kadın suretinde canlandırmaktadır? Yahut al yanakları ve kiraz dudaklarıyla kollarına teslim olan kadını günah küpüne batırıp ona ilahi hakikatin sadece arzu edilen ve elde edilmesi için can atılan cazip bir dişiden ibaret olduğunu mu terennüm ediyorlar? Kısaca, karasevdalısı oldukları kadını aşk tanrıçası mı ilan ediyorlar? Bütün alemdeki gerçeklerin, vücudunun yıllanmış şarabını şehvetlerin içtiği dişiden ibaret olduğunu mu iddia ediyorlar?

Birinci grubu İbn Arabi temsil etmektedir. Haberlerini ileride vereceğiz. İbn el-Farid ise şöyle diyor:

"Oğul hükmünden önce ilk yaratılışta Âdem'e Havva suretinde göründü.

Bir defasında Lübna, birinde Büseyna, bazan da yüce olsun, Azze diye anılır." (1)

İbn el-Farid, rabbinin Âdem'e Havva suretinde, Kays'a Lübna suretinde, Cemil'e Büseyna suretinde, Kuseyyir'a da Azze suretinde göründüğünü iddia ediyor. Âdem oğullarının annesi gerçekte ilahi hakikatten başka bir şey değilmiş! Dudaklarında haram öpücükler kondurulan ve aşıkların vücudunu saran taşkın şehvetlerin kucağına atılan bütün bu sevgililer tasavvufçuların tanrısından başka bir şey değilmiş! Akıllarını başlarından alan çılgın bir şehvet ateşinin veya sarhoş keyfinin yahut aşıkın gözünü bürüyen arzunun baştan çıkardığı şarkıcılar suretinde görünen tanrı!

İbn el-Farîd, rabbinin dişiliğini ve gecenin karanlığında başbaşa kalıp şehvetini tatmin ettiği kadın vücudu suretinde tecelli edişini vurgulayarak şöyle devam etmektedir

"O kadından başkası değiliz, zaten ondan başkası da olmadık. Güzelliğinde eşsizdir o"

İbn el-Farid ikide bir şarkıcı veya dansöz kadın suretinde görünen rabbinin kendi hakikatinden ayrı bir şey olduğunu yahut sıfatlarının kendi sıfatlarından farklı olduğunu birilerinin tevehhüm etmesinden veya dillere destan olmuş şarkıcı Lübna, Büseyna ve Azze'nin herhangi bir şekilde rabbinin hakikatinden başka olduğunu sanmasından korkmuş olacak ki zihinlere rabbinin kesinlikle dişi olduğunu hemen telkin etmiş ve şöyle demiştir: "O kadından başkası değiliz. Zaten ondan başkası da olmadık..." Yüce Allah'ın şu buyruğu bunları ne kadar güzel dile getirmektedir: "Onlar O'nu bırakıp yalnızca birtakım dişilerden istiyorlar, sadece inatçı şeytandan dilekte bulunuyorlar." (1)

Allah için söyleyin, bu tasavvufa müslüman gençlik inanacak olursa, başına neler gelir ve insanların başına neler getirir! Buna göre, gecenin karanlıklarında günah bataklığına saplanan bütün aşıklar sevgilisiyle günah işlediği, pençe ve tırnaklarıyla vücudunun sağını solunu ellediği ve dişiliği önünde diz çöktüğü kadınların tasavvufçuların tanrısından başka bir şey olmadığını bilsinler!

Edebiyat tarihçileri de tarihlerini tashih etsinler. Çünkü İbn el-Farid âşıkların sembolü haline gelen Kays, Cemil ve Küseyyir'in ve bütün aşk şairlerinin gazel şaraplarını ancak aşklarıyla kendilerini mahveden sevgililerinin suretinde görünen ilahi zatın kendisi için döktüklerini vurgulamaktadır!

Tasavvufçuların birçoğunun, faziletten yoksun ve şereften uzak müstehçen kadınların isimlerini rablerine vermelerinin sebebini kavradınız mı? Şeytanın ateşine yandığı ve günahlarıyla batırdığı vücutlara tapmalarının sebebini anladınız mı?

Çünkü tasavvuf kahinleri onlara rablerinin her zaman aşk günahları için soyunan ve gece karanlıklarında günahlara davetiye çıkaran kadınlar suretinde tecelli ettiğini vahyetmişlerdir.

Tasavvufun küfründen naklettiğim bu pislikler ve kusmuklar sebebiyle içlerini bulandırdığım ve ruhlarını sıktığım için okuyuculardan özür dilerim. Vicdanları sızlatan ve duyguları öldüren bu ifadeleri okuyunca canlarının ne kadar sıkılacağını ve yüzlerinin hayadan ne kadar kızaracağını biliyorum. Onun için kusura bakmasınlar. (1)
 
E Çevrimdışı

ebuhasanelmakdisi

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Kime Secde Edildi?


İbn el-Farid, Allah olduğunu iddia ettiği putperest düşüncelerini tekrardan usanmamakta, buna insanlığın atası Âdem'in ve ona secde eden meleklerin, sonra bizzat peygamberlerin kendisi olduğu iftiralarını da eklemektedir. Şöyle diyor:

"Görünümüme (1) secde edenlerin secdelerini ben de müşahade ettim ve kesin olarak inandım ki secdesinde Âdem'in kendisiydim."

Tasavvuf kâhinlerinden olan el-Kâşânî bu beyti şöyle açıklamaktadır: Görünümüme secde eden melekleri kendimde gördüm. Kesin olarak bildim ki o secdede Âdem'in kendisiydim. Melekler bana secde ediyorlardı. Melekler sıfatlarımdan bir sıfattır. (2) Secde eden benim sıfatımdır ve zatıma secde etmektedir." (3)

Kâşânî'nin açıklamasını gördünüz mü? İbn el-Fârid'in açıklamasını yaptığım beyitlerini açıklarken heva ve hevese göre hareket etmediğimden kesin olarak emin olmanız için tasavvufçuların hurafe dinlerini nasıl açıkladıklarına bir örnek olması açısından Kâşânî'nin şerhini kendi lafzıyla naklettim. İnanıyorum ki Kâşânî gibi şerhedemezdim. Çünkü o da İbn el-Farid'in Tâ'iyyesine inanan tasavvuf kâhinlerindendir. Tasavvuf aşıklarının sultanından! bu kadar söz etmek sanırım yeterlidir
 
A Çevrimdışı

atillahan

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
Bağışlayan ve Esirgeyen Allah'ın adıyla
Tok bilmez açın halinden! Açda anlamaz tokun halinden
Bilenle bilmeyen hiç bir olurmu
Bilenle bilmeyen arasındaki fark ölüyle diri arasındaki fark gibidir
ey dostum Yüce Allah'ı ve Hz Muhamed'i seviyorsan bende seni Allah rızası için seviyorum
lakin senin ve senin gibiler için Alemlerin Rabbinden Hidayet dilerim İnşaAllah rabbim nasip eder.
İlim ilim bilmektir
İlim kendini bilmektir
Sen kendini bilmezsen
İlim nice okumaktır
Okumaktan mana neki
Kişi Hak'kı bilmektir
Eğer sen Hak'kı bilmezsen
Bütün bunlar boş bir emektir.
La yaalem gaybe İllallah
siz ve sizin gibiler gaybda olanlar hakkında hüküm veriyorsunuz
size sorsam Hz Ali neden ben ayım dedi bunun sırrı ne diye acep ne derdiniz?
sorsam gece ile gündüz ne akla hizmete yaratılmıştır?
erkeğin kadını sevmesi, kadının erkeği sevmesi ilahi bir sırdır size o ayetin vasfını sorsam ne dersiniz acaba?
o oku sen atmadın onu sen öldürmedin ?
neden peygamberimiz amcasını öldüren vahşiye ve birçok lanetli insana beddua etmedi ölen yahudiye ağladı
neden Peygamber ölen köpeğin dişlerine nazar etti ?
biliyorsan konuş alim sansınlar bilmiyorsan sus adam bilsinler
şüphesizki Rabbimin ilmi semayı kaplamıştır
o sizin gibilerin söyledikleri zahiri pisliktende, temizliktende- akılsızlıktanda, akıldanda- kötüdende, iyidende, karanlıktanda, nurdanda münezzeh olandır
Rabbim Malikül mülktür ilminide dilediğine verir dilediğinide sırtında kitap taşıyan eşşeklere benzetir onlar ne bilgilere sahip olduklarını sanırlar ama Kuran'da ve Rabbim'in huzurındaki tasvirleri budur sığınırım Kudretiyle Alemleri elinde tutan Rabbime o cahillerden olmaktan
Allah'ın sevgili kullarına isnat etmekten
bilmeden hak yemekten günah işlemekten
önce bir tarih okuyun!
islamiyeti, şamanizmi, türkleri iyice okuyun
birde atıp tuttuğunuz insanları bir kefeye koyun kendinizide diğer bir kefeye koyun
o attığınız kişilerin dergahlarında yetişen insanlar bir toplumu toplum imparatorluğu imparatorlukta Peygamberimizin hadisinde buyurduğu üzere İstanbul'u fetheden ne güzel bir komutandır onu fetheden askerde ne güzel bir askerdir sözüne vakıf olmuşlardır
o attığınız insanlardan Akşemsettin Hz. Eyyüp Sultan Hazretlerinin kabri şeriflerini bulmuşlardır
şimdide demeyin sakın o onun kabri değildir diye
İkra BismiRabbikellezi halak halakal min insane min alak
düşünün eğer sizin dediğiniz gibi olsaydı Allah insanı sadece bir bedenden ve bir beyinden baret yaratırdı
öyleyse neden Kalb ve Ruh verdi ?
Alimler gitti kaldım yalnız cahillerden işitmedim güzel bir söz
unutmayınki herşeyin bir sağlaması vardır
nasıl Kuran Peygamberimizin mucizesi ise
Peygamberimizde Kuran'ın yani Allah'ın bir mucizesidir
zahirde Kuran'a tapmak ve tabi olmak maddeye söze yani maddedende sözdende münezzeh olan Allah'tan başka birşeye sığınmış tapmış olursun
ama batında kalbinle sığındığını bildiğin Rabbinedir tüm ibadet ve yakarışlar
ama cahil biri gelse ona bunu hiçbir şekilde anlatamazsın anlamk istemediği sürece
aynı tabirle kafirlerin Rabbi göster demeside aynıdır
gözükmeyen bir Rabbe iman etmek ve ibadet etmek insan akıl ve bedenine terstir öyleyse basit müslümanda tasavvuf etmiş olur
Hz İsa'nın babasız doğmasına inanması, Hz Musa'nın denizi bir asa ile bölmesine inanmakta tasavvuf olur
yani sözün ahiri kişinin Hz İbrahim gibi ayın güneşin Rabbine inanırım demesi bile tasavvuf olur
görene Rab siyahda beyazda, iyide kötüde aşikardır
ama Rabbim dilemezse onlar sağırdırlar, kördürler dilsizdirler
kafirlerin Peygamberimizin miraca çıkıp geldiği zaman onla sizin alimlerle alay ettikleri gibi alay ettiklerinde Hz Ebubekr o ne derse doğrudur demekle hiç çıkmadığı, gitmediği bilmediği yere olan inacıda bir tasavvuftur
akılla delilik ince bir ip gibidir
bizim gibi cahillerin daha kendimizi bilmeden, milyonlarca kişinin müslüman olmasına vesile olmuş kişiler hakkında ileri geri konuşması pervasızlık değilmidir acaba?
ilkönce enaz milyarlarca kafirin müslüman olmasına vesile olalım sonra onun kulluğuyla bizde ateşin yakamadıkları emrine hizmet ettiklerinden olalım ancak sonra belki Rabbim dilerse ağzımızızdan onun kulunu Peygamberimin ümmetini yeren bir söz değil kardeşlerimize bir nasihat çıkar inş ağzımızdan
Allah biz günahkarların günahlarını bağışlasın onu övmeye yetmeyen ruku secde ve yakrışlarımızı rahmetiyle çoğaltıp bağışlanmamıza vesile kılıp Hz Muhammed'in halifelerinin, peygamberlerin salih kulların ermişlerin dervişlerin şehidlerin komşusu kılsın inş.
bize Afganistanda Türkiyede pakistanda velhasıl kelam tüm dünyada birlik irilik dirlik zafer versin, kafirlere münafıklara ayrılık gayrılık hezimet hüsran versin
şüphesizki O kun derse herşey oluverir ve şüphesizki dönüşümüz alemleri kudretiyle elinde tutan Rabbimizedir.
Şüphesizki herşeyin en iyisini Allah bilir.
 
hitman Çevrimdışı

hitman

Üye
İslam-TR Üyesi
Bağışlayan ve Esirgeyen Allah'ın adıyla
Tok bilmez açın halinden! Açda anlamaz tokun halinden
Bilenle bilmeyen hiç bir olurmu
Bilenle bilmeyen arasındaki fark ölüyle diri arasındaki fark gibidir
ey dostum Yüce Allah'ı ve Hz Muhamed'i seviyorsan bende seni Allah rızası için seviyorum
lakin senin ve senin gibiler için Alemlerin Rabbinden Hidayet dilerim İnşaAllah rabbim nasip eder.
İlim ilim bilmektir
İlim kendini bilmektir
Sen kendini bilmezsen
İlim nice okumaktır
Okumaktan mana neki
Kişi Hak'kı bilmektir
Eğer sen Hak'kı bilmezsen
Bütün bunlar boş bir emektir.
La yaalem gaybe İllallah
siz ve sizin gibiler gaybda olanlar hakkında hüküm veriyorsunuz
size sorsam Hz Ali neden ben ayım dedi bunun sırrı ne diye acep ne derdiniz?
sorsam gece ile gündüz ne akla hizmete yaratılmıştır?
erkeğin kadını sevmesi, kadının erkeği sevmesi ilahi bir sırdır size o ayetin vasfını sorsam ne dersiniz acaba?
o oku sen atmadın onu sen öldürmedin ?
neden peygamberimiz amcasını öldüren vahşiye ve birçok lanetli insana beddua etmedi ölen yahudiye ağladı
neden Peygamber ölen köpeğin dişlerine nazar etti ?
biliyorsan konuş alim sansınlar bilmiyorsan sus adam bilsinler
şüphesizki Rabbimin ilmi semayı kaplamıştır
o sizin gibilerin söyledikleri zahiri pisliktende, temizliktende- akılsızlıktanda, akıldanda- kötüdende, iyidende, karanlıktanda, nurdanda münezzeh olandır
Rabbim Malikül mülktür ilminide dilediğine verir dilediğinide sırtında kitap taşıyan eşşeklere benzetir onlar ne bilgilere sahip olduklarını sanırlar ama Kuran'da ve Rabbim'in huzurındaki tasvirleri budur sığınırım Kudretiyle Alemleri elinde tutan Rabbime o cahillerden olmaktan
Allah'ın sevgili kullarına isnat etmekten
bilmeden hak yemekten günah işlemekten
önce bir tarih okuyun!
islamiyeti, şamanizmi, türkleri iyice okuyun
birde atıp tuttuğunuz insanları bir kefeye koyun kendinizide diğer bir kefeye koyun
o attığınız kişilerin dergahlarında yetişen insanlar bir toplumu toplum imparatorluğu imparatorlukta Peygamberimizin hadisinde buyurduğu üzere İstanbul'u fetheden ne güzel bir komutandır onu fetheden askerde ne güzel bir askerdir sözüne vakıf olmuşlardır
o attığınız insanlardan Akşemsettin Hz. Eyyüp Sultan Hazretlerinin kabri şeriflerini bulmuşlardır
şimdide demeyin sakın o onun kabri değildir diye
İkra BismiRabbikellezi halak halakal min insane min alak
düşünün eğer sizin dediğiniz gibi olsaydı Allah insanı sadece bir bedenden ve bir beyinden baret yaratırdı
öyleyse neden Kalb ve Ruh verdi ?
Alimler gitti kaldım yalnız cahillerden işitmedim güzel bir söz
unutmayınki herşeyin bir sağlaması vardır
nasıl Kuran Peygamberimizin mucizesi ise
Peygamberimizde Kuran'ın yani Allah'ın bir mucizesidir
zahirde Kuran'a tapmak ve tabi olmak maddeye söze yani maddedende sözdende münezzeh olan Allah'tan başka birşeye sığınmış tapmış olursun
ama batında kalbinle sığındığını bildiğin Rabbinedir tüm ibadet ve yakarışlar
ama cahil biri gelse ona bunu hiçbir şekilde anlatamazsın anlamk istemediği sürece
aynı tabirle kafirlerin Rabbi göster demeside aynıdır
gözükmeyen bir Rabbe iman etmek ve ibadet etmek insan akıl ve bedenine terstir öyleyse basit müslümanda tasavvuf etmiş olur
Hz İsa'nın babasız doğmasına inanması, Hz Musa'nın denizi bir asa ile bölmesine inanmakta tasavvuf olur
yani sözün ahiri kişinin Hz İbrahim gibi ayın güneşin Rabbine inanırım demesi bile tasavvuf olur
görene Rab siyahda beyazda, iyide kötüde aşikardır
ama Rabbim dilemezse onlar sağırdırlar, kördürler dilsizdirler
kafirlerin Peygamberimizin miraca çıkıp geldiği zaman onla sizin alimlerle alay ettikleri gibi alay ettiklerinde Hz Ebubekr o ne derse doğrudur demekle hiç çıkmadığı, gitmediği bilmediği yere olan inacıda bir tasavvuftur
akılla delilik ince bir ip gibidir
bizim gibi cahillerin daha kendimizi bilmeden, milyonlarca kişinin müslüman olmasına vesile olmuş kişiler hakkında ileri geri konuşması pervasızlık değilmidir acaba?
ilkönce enaz milyarlarca kafirin müslüman olmasına vesile olalım sonra onun kulluğuyla bizde ateşin yakamadıkları emrine hizmet ettiklerinden olalım ancak sonra belki Rabbim dilerse ağzımızızdan onun kulunu Peygamberimin ümmetini yeren bir söz değil kardeşlerimize bir nasihat çıkar inş ağzımızdan
Allah biz günahkarların günahlarını bağışlasın onu övmeye yetmeyen ruku secde ve yakrışlarımızı rahmetiyle çoğaltıp bağışlanmamıza vesile kılıp Hz Muhammed'in halifelerinin, peygamberlerin salih kulların ermişlerin dervişlerin şehidlerin komşusu kılsın inş.
bize Afganistanda Türkiyede pakistanda velhasıl kelam tüm dünyada birlik irilik dirlik zafer versin, kafirlere münafıklara ayrılık gayrılık hezimet hüsran versin
şüphesizki O kun derse herşey oluverir ve şüphesizki dönüşümüz alemleri kudretiyle elinde tutan Rabbimizedir.
Şüphesizki herşeyin en iyisini Allah bilir.

iyiniyet yine tek başına yeterli olmamış, hakla batıl karıştırılmış
 
O Çevrimdışı

orhan1908

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
gunumuze donelim bu tartısmaların bize hiç bir yararı olmayacagı kanaatindeyim bölüne bölüne bi hal olduk gercek muslumanları burda sanal ortamda aramayalım gercek muslumanlar afganistanda çeçenistanda kesmirde somalide cihad ediyor ebu hasan kardes bu konuları ac madem okadar ayrıntılara giriyorsun
 
E Çevrimdışı

erolx

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
Birisi Size, haşa! "ALLÂH hem Rabb, hemde Kull (abd)" der ise, "Dur bir dakka ne diyorsun" diyebilecek kadar ve "Bu çok Büyük bir Veli Zat" demeden önce, İslami kaideleri ve İslami İ'tikadi öğrenmemiz gereklidir. İ'tikadin "dünü, bugünü" olmaz. Bu bir İ'tikad belirlemektir. Boş bir tartışma değildir. Silahla yapılan savaşlar küçük cihadlardır. Asl olan Büyük Cihad, Nefsimiz ile mucadelemizde neye "İman ettiğimiz" ile olan cihaddır. Silahlar ile yaptığın cihad sonucu yanlış bir i'tikada yöneleceksen, yaptığın cihadın bir önemi yoktur.
ALLÂH'ı ölçü a'lemi olan bu Şuhud A'leminde arayan kişi ya gerçekten yanılgı içindedir, yada kötü niyetlidir. Bu tür karşıt yazıları yazar iken, dikkat etmemiz gereken, Tasavvuf yolunda ilerleyen bu Zat, gerçekten yanlış bir görüşte "bilmeden" kalmışmıdır? yoksa kötü niyetlimidir? Nasıl Veli, Büyük Zat Ünvanını vermekten kaçınmalı isek, Kafir, Zındık ünvanını yakıştırmaktan da ince eleyip sık dokuyarak vermeliyiz. Zira, hesap günü, Veli olmayan birine Veli dediğimiz için de hesap vereceğiz, kafir olmayan birine kafir dediğimiz içinde hesap vereceğiz. En doğrusunu ALLÂH bilir. Bizlere düşen uygun tebliğ metodunu bulmaktır. V'es Selâm.
 
R Çevrimdışı

ramazanusta

Üye
İslam-TR Üyesi
gunumuze donelim bu tartısmaların bize hiç bir yararı olmayacagı kanaatindeyim bölüne bölüne bi hal olduk gercek muslumanları burda sanal ortamda aramayalım gercek muslumanlar afganistanda çeçenistanda kesmirde somalide cihad ediyor ebu hasan kardes bu konuları ac madem okadar ayrıntılara giriyorsun
evet bencede.
 
E Çevrimdışı

Ehli_Hadis

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
gercek muslumanları burda sanal ortamda aramayalım gercek muslumanlar afganistanda çeçenistanda kesmirde somalide......

Bizler sahte Müslümanmıyız ...?
 
O Çevrimdışı

orhan1908

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
gercek muslumanları burda sanal ortamda aramayalım gercek muslumanlar afganistanda çeçenistanda kesmirde somalide......

Bizler sahte Müslümanmıyız ...?

hasa oyle birsey demiyorum ALLAH en iyisini bilir ama ozrumuz olmadan cihaddan geri durdugumuza gore tam bir muslumanda sayılmayız ben dahil ...
 
tawh1d Çevrimdışı

tawh1d

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
hasa oyle birsey demiyorum ALLAH en iyisini bilir ama ozrumuz olmadan cihaddan geri durdugumuza gore tam bir muslumanda sayılmayız ben dahil ...

As Salamu 'Alaykum wa RaHmatullah

Allah Tabareke ve Ta'Ala niyetlerimizi khalis kilsin insha'Allah,...
Belliki niyetin iyi Orhan Kardes ama cihad cephedekinden ibaret degildir,...
Cihad; Mal, Can, Dil ve Kur'an(Delil) ile yapilir, ...

Elbette Tevhidi en güzel bir sekilde anlamis ve cani ile cephede bulunan mücahid tartisilmaz bir sekilde imanin zirvesine ulasmistir,...
Ama bunun yaninda cihadin önemli bir cüz'ü olan mal ile cihadda tartisilmaz cok önem tasir, buna isaret olarak su hadis gösterilebilir:
"Bir mücahidi techizatlandiran/donatan, savasmis gibi olur/o kadar sevap alir" (Buhari)

Bunun yaninda Dil ve Delil ile cihadda baska cok büyük bir önem tasir,...
Tevhidi yaymak, tevhid ilimlerini ögrenmek, zalim kralin karsisinda hakki haykirmak gibi, ...
"Zalim bir hükümdar karsisinda hakki söylemek büyük bir cihaddir." (Ibn Mâce, Fiten, 4011)

2 saftan baska bir saf bulunamaz (bence), bunlar:

1. Tevhidi anlamis, mali ve cani ile cihad eden, ...
2. Tevhidi anlamaya calisip, tevhidi yayan ve mali ile cihada destekte bulunan, ...

Ikisi birbirini tamamlayan cüzler gibidir,...

Yani DAVET ve CIHAD,...

Allah SubHanehu ve Ta'ala iki saftan birine dahil olmayi bizlere nasip eder insha'Allah, 3. bir saf aklima gelmiyor ....
 
E Çevrimdışı

Ehli_Hadis

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Cihad lügatte, (cehede), (yechedü), (cehden veya cühden) kökünden gelmiştir, cehede fiilinin mastarı el-cühdü damme ile veya fetha ile olup vus’at (güç) veya takat manasına gelir. El-cühdü olduğu zaman vus’at veya takat manasına1 el-cehdü olduğu zaman meşakkat manasına gelir. El-cehd olduğu zaman en son had manasına da kullanılır. Cihad kavramının kök fiili olan ‘ cehd ve cühd ’, her türlü çabayı sarf etmek ve gayreti göstermek anlamlarına gelir. Ezheri, Ebu Mansur Muhammed b. Ahmet, Tehzibu’l-Luğa, (Tah. Abdusselam Harun), Kahire, trsz VI/37-38; Cevheri, İsmail b. Hammad, es-Sihah fi’l-Luğa, (Tah. Ahmet Abdulgaffar Attar), Mısır, 1956, I/458; İsfahani, Rağıb, el-Müfredat fi Ğarib’l-Kur’an, Beyrut, trsz, s. 101.

Lügatte cihad; insanın iyi şeylere nail olması veya kötülükleri def etmesi için var gücüyle bütün takatini sarf etmesi manasına gelir. İbn-i Manzur,Lisanü’l-Arab, III/133-134, Daru-Sadr, Beyrut, 1955 ; Feyruzabadi, Mecdudddin Muhammed b. Yakub , Kamusü’l-Muhit, Kahire,1933, I/286; Ahmet b. Muhammed, el-Garibeyni fil-Kur’ani ve’l-Hadis, 1999, Şam, Cihad Mad. c. 1.

İslami değerlerin yükselmesi, korunması ve yayılması için her türlü çalışma da bulunmak, uğraşmak, gayret sarf etmek ve bu yolda sıcak ve soğuk savaşa girmektir. Daha da açık bir ifade ile Allah (c.c.) tarafından kullarına verilmiş olan bedenî, malî ve zihnî kuvvetleri Allah yolunda kullanmak, o yolda feda etmektir. İnanan kimselerin maddi-manevi bütün varlığını Allah yolunda ortaya koyarak görünen düşmana karşı, şeytana karşı ve nefse karşı yapılan mal, can, dil ve kalp ile yapılan her türlü mücadele ‘cihad’dır. İbn Kayyum, Cevziyye, Zadu’l-Me’ad fi Hedy-i Hayri’l-Ibad, Beyrut, 1992, III/9-11; Isfahani, a.g.e. , s. 101;

وَمَا آَانَ الْمُؤْمِنُونَ لِيَنفِرُواْ آَآفَّةً فَلَوْلاَ نَفَرَمِن آُلِّ فِرْقَةٍ مِّنْهُمْ طَآئِفَةٌ لِّيَتَفَقَّهُواْ
فِيالدِّينِوَلِيُنذِرُواْقَوْمَهُمْإِذَارَجَعُواْإِلَيْهِمْلَعَلَّهُمْيَحْذَرُونَ


“(Ne var ki ) Mü’minler hepsi toptan seferber olacak değillerdir. Öyleyse onların her kesiminden bir grup da, din konusunda derin ve köklü bilgi sahibi olmak ve döndükleri zaman kavimlerini uyarmak için geri kalsa ya! Umulur ki sakınırlar. Tevbe Suresi, 9/122.

Allah Rasulü (sallallahu aleyhi ve sellem) buyuruyor ki; ‘Benden önceki ümmetler arasında Allah’ın gönderdiği ne kadar peygamber varsa, mutlaka onun ümmeti arasında sünnetini alan, emrine uyan bir takım havarileri ve ashabı olmuştur. Daha sonra onların yerine bir takım kimseler gelir, yapmadıkları şeyleri söyler, emrolunmadıkları işleri yaparlar. Bunlara karşı eliyle cihad eden kimse mü’mindir, diliyle cihad eden kimse mü’mindir, kalbiyle cihad eden kimse mü’mindir. Bunun ötesinde ise imandan hardal tanesi kadar dahi bir şey yoktur. Nevevi, Muhyiddin Yahya b. Şeref, el-Minhac Şerhu Sahihi Müslim, Mısır, 1929, II/27.

Zikredilen hadis-i şerifte genel olarak cihadın çeşitleri’ni net olarak ifade edilmiştir. Cihad kelimesini içeren ayetler incelendiğinde görülecektir ki Müslümanlar, Mekke döneminde de cihad etmeye çağrılmışlardır Hacc Suresi, 22/78; Furkan Suresi, 25/52. Ayet-i kerimelerde zikredilen cihad ise tabiî ki sadece savaşma manalarına gelmemektedir. Bu sebeple şunu ifade etmek gerekir ki, din uğruna yapılan her savaş cihaddır, ancak ortaya konulan her cihad faaliyeti savaşmak değildir. Başka bir deyişle, mücahid insan, yalnız savaşan değil, dinini muhafaza etmek için dili ile, ilmi ile, malı ile, kalbi ile her türlü çaba ve gayreti gösteren kişidir.

فَلَاتُطِعِالْكَافِرِينَوَجَاهِدْهُمبِهِجِهَاداًآَبِيراً




“(Mademki yalnız seni gönderdik) Öyleyse kâfirlere boyun eğme ve bununla (Kur'ân ile) onlara karşı olanca gücünle büyük bir savaş ver!” Furkan Suresi, 25/52. Görüldüğü gibi bu ayette inkârcılara karşı Kur’an ile cihad edilmesi emrediliyor Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)’den, müşriklerle tartışmada ve uyarmada bütün gayretini göstermesi isteniyor ve bu cihad gayretinin Kur’an ile yapılması emrediliyor. ‘Cahidhüm bihi’ kelimesindeki ‘bihi’ zamiri ibn Abbas’tan aktarılan rivayete göre Kur’an-a aittir. ibn Kesir, a.g.e. , III/396. Derveze, a.g.e. , II/75.

Birçok müfessir de bu görüştedir. Burada ki ‘Kur’an ile cihad’ harb şeklinde maddi bir cihad değil, manevi bir mücahededir.

Cihad sadece cepheye gidip savaşmak değildir cihad Kur’an ile İnanan kimselerin maddi-manevi bütün varlığını Allah yolunda ortaya koyarak görünen düşmana karşı, şeytana karşı ve nefse karşı yapılan mal, can, dil ve kalp ile yapılan her türlü mücadele ‘cihad’dır.

.
 
Usud-ul Harb Çevrimdışı

Usud-ul Harb

Üye
İslam-TR Üyesi
gercek muslumanları burda sanal ortamda aramayalım gercek muslumanlar afganistanda çeçenistanda kesmirde somalide......

Bizler sahte Müslümanmıyız ...?


Tevafuken bu mesajinizi gordum EhliHadis kardesim.
Ben inaniyorum ki cogumuz yeterince samimi degiliz, cihadin her Musluman'a farz-i ayn oldugu gunumuzde bizlerin ekserisi dunyalik islere devam ediyor, ben de dahilim ve en onden gidenlerdenim.
Rabb'imiz bizleri affetsin.

Mü'minlerden, özür olmaksızın oturanlar ile, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenler eşit değildir. Allah, mallarıyla ve canlarıyla cihad edenleri oturanlara göre derece olarak üstün kılmıştır. Tümüne güzelliği (cenneti) va'detmiştir; ancak Allah, cihad edenleri oturanlara göre büyük bir ecirle üstün kılmıştır.
(4-NİSA/95)
 
Coolumsu Çevrimdışı

Coolumsu

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
O insanların aşırı yüceltilmesi beni de rahatsız ediyor cidden, sahte sıfatlar ile..

Hepimiz Allah’ın kulu ve insanız..

Neden X birini aşırı sözlerle abartıp yüceltip kendimi aşağı göreyim ki? Herkesin hataları var, herkesin imtihanı kendince..

ilahi ulu ve rabbani kutmuş? Saçmalığa bak.. Putçuluğu hiç sevmem.

Aklı esas alıp aklen saçma bulduğum için reddettim.
 

Benzer konular

Üst Ana Sayfa Alt