Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Tağut hakkında....

Pulcet Çevrimdışı

Pulcet

Forumun Bekçisi
Site Emektarı
Azgın, sapık, kötülük ve sapıklık önderi, zorba, şeytan, put, puthane, kâhin, sihirbaz. Allah'ın hükümlerine sırt çeviren kişi ve kuruluşların tümü. Arapça "Teğa" kökünden türetilmiş olup kelimenin masdarı olan "Tuğyan" Allah Teâlâ'ya isyan etmek anlamına gelmektedir.


Allah'ın indirdiği hükümlere muhalif olan ve onların yerine geçmek üzere hükümler icad eden her varlık tağuttur.


Tağut, Allah (c.c)'a karşı isyan etmekle beraber O'nun kullarını kendisine kul edinmek gayretinde olandır. Bu ise şeytan, papaz, dinî veya siyasî lider veyahut da kral olabilir. Bu sebepten dolayı bir insanın müslüman olabilmesi için tağutu reddetmesi gerekmektedir.


Tağut kelimesi aslında çoğul manâsı taşımaktadır. Çünkü Allah (c.c)'ı inkâr eden, bir yerine birçok tağutun kulu olur. Bunlardan bir tanesi insanı çeşitli günahlara yönelten şeytandır. Diğeri, insanı ihtiras ve arzularının esiri kılan kendi nefsidir. Kezâ karısı, çocukları, hısım ve akrabaları, ailesi, arkadaşları ve milleti ile siyasî ve dinî liderleri ve hükümetleri gibi diğerleri de bulunmaktadır. Bütün bunlar o kimse için birer tağut olur ve o kişiyi kendi arzu ve ihtiraslarına esir etmek isterler. Bu pek çok efendilerin kulu olan kimse, tatminine bir türlü imkân olmayan bu tağutlardan her birini ayrı ayrı memnun etmek hayaliyle ömrünü boşa tüketir (Mevdudî, Tefhimu'l-Kur'an, Terc. Heyet, İstanbul 1986, I, 176)


Allah Teâlâ Kur'an-ı Kerîm'de: "Andolsun ki biz her kavme "Allah'a ibadet edin, tağuta kulluk etmekten kaçının " diye (tebliğ yapması için) bir peygamber göndermişizdir" (en-Nahl, 16/36), "İman edenler Allah yolunda cihad ederler, kâfirler ise tağut yolunda savaşırlar" (en-Nisa, 4/76) ayetleriyle müminlere tağut hakkında bilgi vermekte ve tağuta karşı takınmaları gereken tavrı açıklamaktadır. Alimler de tağut hakkında, ayet ve hadislerden çıkardıkları deliller çerçevesinde yaptıkları yorumlarla bu kavramı tefsir etmektedirler.


Bugün yeryüzünde yürürlükte olan rejimlerin hepsi, beşerî rejimlerdir ve hükümlerini kendileri koymaktadırlar. Dolayısıyla da Allah (c.c)'ın hükümlerine muhalefet etmektedirler. O halde bu rejimlerin hepsi "tağut" olarak isimlenir. Hatta kitlelere "en cazip ve hüsn-ü kabul gören bir rejim" olarak tanıtılan demokratik ve lâik rejimler de tağut hükmündedir.


Her ne şekilde olursa olsun, insanlar tarafından konulmuş ve Allah (c.c)'ın hükümlerine muhalefet eden hükümler "tağut" olarak isimlendirilirler.


Allah Teâlâ (c.c) Kur'an-ı Kerîm'de; "Sana indirilen Kur'an'a ve senden önce indirilen kitaplara iman ettik diye boş iddialarda bulunanlara bakmaz mısın? Onlar tağutun huzurunda muhakeme olmak (hükümlerine boyun eğmek) istiyorlar. Halbuki tağutu inkâr etmekle (tekfir etmekle, lânetlemekle) emrolunmuşlardı. Şeytan onları uzak bir sapıklığa saptırmak ister" (en-Nisa, 4/60) buyurmaktadır.


Bir kişi Allah (c.c)'a, peygamberlere, ahiret gününe, meleklere, kitaplara ve inanmakla mükellef olduğu bütün hususlara inandığını açıklasa, fakat demokratik, lâik, sosyalist, kapitalist vb. rejimlerden herhangi birinin hükümlerini kabul edip itaat ederse o kimsenin irtidadına (dinden çıktığına) hükmedilir. Zira insanları yaratan Allah Teâlâ'dan başkası, insanların nasıl idare olunacağı hususunda ve onların sosyal yaşamlarına yönelik hükümler koyma yetkisine sahip değildir. Çünkü hüküm koyan insan, o hükme tâbi olmasını istediği insanlardan üstün ve herhangi bir ayrıcalığa sahip değildir. Allah Teâlâ katında üstünlük, sadece takva iledir. Nitekim Kur'an-ı Kerim'de Allah Teâlâ; "Şüphesiz ki sizin Allah katında en şerefliniz, takvaca en ileri olanınızdır" (el-Hucurat, 49/13) buyurmaktadır.


Kendisinde böyle yetkiler gördükten sonra, Allah Teâlâ'nın indirdikleriyle hükmetmeyip, heva ve hevesleri doğrultusunda hükümler koyanlar aynı zamanda "ilahlık" iddiası içindedirler. Dolayısıyla Allah Teâlâ'nın hükümleri dışında hüküm koyanlar ve o hükümlere tâbi olanlar da, tevhid akîdesinin dışına çıkıp kâfir olurlar. Allah Teâlâ Kur'an-ı Kerim'de: "Allah'ın indirdiği ile hükmetmeyenler, işte onlar, kâfirlerdir." (el-Maide, 5/44) buyurmaktadır.


Tağutların hükümlerine göre yönetilen beldeler "Dâr'ul-Harp" durumundadırlar. Tağutun hüküm sürdüğü beldelerde yaşayan bütün müminlerin, din Allah'ın oluncaya, Allah'ın indirdikleriyle hükmedilinceye kadar cihad etmeleri farzdır. Bu cihaddan kaçıp, tağutun hükmüne razı olanlar ise, ister bilerek, ister bilmeyerek yapsın, kâfir olma durumundadırlar. Allah Teâlâ (c.c) bu hususta; "İman edenler Allah yolunda cihad ederler, küfredenler ise tağut yolunda savaşırlar" (en-Nisa, 4/76) buyurmakta ve müminin tağut karşısındaki yerini belirlemektedir.


Allah Teâlâ, Âdem (a.s)'dan, Resulullah'a (s.a.v) kadar bütün peygamberleri, insanları Tevhid'e, yani Allah'ın varlığına ve birliğine, ortağı olmadığına inanmaya; O'nun koyduğu hükümleri kabullenmeyerek kendi heva ve heveslerine göre hüküm koyma isteğinde olan "tağut"a karşı savaşmaya ve tağut kapsamına giren her şeye kulluk etmekten kaçınmaya çağırmaları için göndermiştir.

Nitekim Allah Teâlâ bu hususta; Andolsun ki biz her kavme, "Allah'a ibadet edin, tağuta kulluk etmekten kaçının" diye (tebliğ yapması için) bir peygamber göndermişizdir" (en-Nahl, 16/36) buyurmaktadır.


Bu tağutlar İbrahim (a.s) döneminde Nemrut, Mûsa (a.s) döneminde Firavun, Resulullah (s.a.v) döneminde de Ebu Cehil, Ebu Leheb gibi Daru'n-Nedve'nin ileri gelenleri ve puta tapan şahsiyetleri olduğu gibi, diğer peygamberler döneminde de, kendilerine gönderilen peygamberlerin getirdiği tevhid akidesini inkâr edip, atalarından kalan inançları devam ettirme inatçılığı gösteren puta tapan kavimler olmuşlardır. Günümüzde de heva ve hevesleriyle hükümler koyan ve o hükümleri insanlara dayatan meclisler, hükümetler, devletler vb. gibi kurum ve kuruluşlar da bu tağutlardandır.


Gelen peygamberler, gönderildikleri kavimleri tevhid'e çağırdılar. Tapmaya devam edegeldikleri putlarının kendilerine ne bir fayda, ne de bir zarar veremeyeceklerini açıkladılar. Ancak pek azı müstesna olmak üzere, çoğunluğu peygamberleri yalanladılar, hatta öldürdüler. Allah Teâlâ'ya yönelecekleri yerde, atalarından devraldıklarını ileri sürdükleri tağuta yöneldiler. Allah Teâlâ bu inkârcı kavimler hakkında; "Onlara: «Allah'in indirdiğine uyun.» denildiğinde, «Hayır, atalarımızı neyin üzerinde bulduksa ona uyarız.» dediler. Ya ataları birseye akıl erdirememiş ve doğruyu seçememiş idiyseler? (Bakara 170)" buyurmakta ve nasıl bir çıkmazda olduklarını açıkça gözler önüne sermektedir.


Tağutların devri kapanmış değildir. Peygamber bulunsun veya bulunmasın, her dönemde tağutlar varlıklarını korumuşlardır. Tağut, sadece eski kavimlerde ortaya çıkıp yaşama imkânı bulan bir güç değildir. Tağut, bugün de müslümanın en büyük düşmanıdır. Tağut, devlet sistemlerini, ahlâki değerleri ele geçirmiş ve onları müslümana zarar verecek bir hale dönüştürmüştür. Kısaca tağut, müslümanı dört yanından kuşatmış bulunmakta ve müslümana hayat hakkı tanımamaktadır.


Müslüman Allah'ın hükümleri doğrultusunda yaşamak, O'nun koyduğu hükümler dışında konulan bütün hükümleri reddetmek, İlâhlık taslayan bütün güçleri yok etmek için çalışmakla mükelleftir. Şu bir gerçektir ki, Allah (c.c)'a iman edenler, O'nun yolunda tağutla savaşmak zorundadırlar. Çünkü tağut bir mümin için her şey demek olan imanını çiğnemek, ona hayat hakkı vermemek ve Allah'ın hükümlerini iptal edip, kendi heva ve hevesleri doğrultusunda hükümler koymak amacındadır. Nitekim Allah Teâlâ Kur'an-ı Kerîm'de; "İman edenler Allah yolunda cihat ederler, küfredenler ise tağut yolunda savaşırlar" (en-Nisa, 4/76)


Resulullah (s.a.v) de tağut hakkında bir hadis-i şerifinde; "Her kim (tağuta karşı) cihad etmeden ve onunla mücadele (ederek Hakk'ı hakim kılma) arzusunu ruhunda duymadan ölürse, nifaktan bir şube üzerinde ölür" buyurmaktadırlar." (Muhtasar Sahih-i Müs-lim, Hafız Münzirî, Hd. No: 103)


Bu ayet ve hadis, bir müminin tağuta karşı takınması gereken tavrı en anlaşılır şekilde ortaya koymaktadır. Bir mümin; camileri-nin ibadete açık olmasına izin veren, insanları dini inançlarında özgür bıraktığını iddia eden rejimlere karşı çok dikkatli olmak zorundadır. Bugün bu rejimler, İslâm dünyası için büyük bir tehlike arzetmektedirler. Bu rejimlerin hepsi tağuttur. Çünkü apaçık ortadadır ki Allah'ın indirdikleriyle hükmetmemektedirler. İnsanları kendi heva ve hevesleri doğrultusunda çıkarmış oldukları hükümlerle idare etmektedirler. Allah'ın hükümlerini, ortaçağ insanına hitab edebilen, sınırlı, bugünün gelişen ve düşünen insanının gerisinde kalmış hükümler olarak kabul etmektedirler.


 
Pulcet Çevrimdışı

Pulcet

Forumun Bekçisi
Site Emektarı
Allahü Teâlâ'nın hükümlerini bir kenara bırakarak, Tağut'un huzurunda muhakeme olmak ve onun hükümlerine boyun eğmek, küfrü tercih etmek demektir. Nitekim Kur'an-ı Kerim'de: "Sana indirilen Kur'an'a ve senden önce indirilen kitaplara iman ettik diye, boş iddialarda bulunanlara bakmaz mısın? Onlar Tagut'un huzurunda muhakeme olmak (hükümlerine boyun eğmek) istiyorlar. Halbuki Tağut'u inkâr etmekle (tekfir etmekle, lânetlemekle) emrolunmuşlardı" (en-Nisa 4/60) buyurulmuştur. Bu ayette Tağut'un hükümlerine boyun eğen ve kalben razı olanların, iman iddialarının boş olduğu ifade edilmektedir. İbn-i Kesir bu ayetin tefsirinde "Allahü Teâlâ Tağut'un hükümlerine kalben teslim olanların iman iddialarını red etmektedir" diyerek, meselenin özüne işaret eder (İbn Kesir, Tefsir, Beyrut 1969, I, 519). Tağutî güçler; Allahu Teâlâ'nın arzında, O'nun hükümlerine karşı tuğyan eden ve insanların üzerinde ilâhlık iddiasında bulunan otoritelerdir. Bunlarla sürekli olarak savaşmak farzdır. Bununla ilgili olarak, "İman edenler; Allah Teâlâ'nın yolunda cihat ederler. Küfredenler ise, Tağut yolunda savaşırlar. Öyle ise; şeytanın dostlarıyla (Tagut güçlerle) savaşınız. Şüphesiz ki, şeytanın hilekârlığı zayıftır" (en-Nisa, 4/76) buyurulmuştur. Bir mümin Tağutî güçlerle savaşmanın farz olan bir ibadet olduğunu bilmek mecburiyetindedir. Bu Kelime-i Tevhid'in tabii bir sonucudur.


Allahû Teâlâ'nın hükümlerine karşı tuğyan eden siyasi otoriteler insanları, dalaletin karanlığına doğru çekerler. Hem bu dünyada, hem de Ahirette işkenceye ve azaba uğramalarına sebep olurlar. İslâm dininin hükümlerini inkâr eden bütün ideolojiler Tağut hükmündedir. Kur'an-ı Kerim'de; "Allah, iman edenlerin velisidir (yardımcısıdır). Onları karanlıktan (kurtarıp) nura çıkarır. Küfreden-lerin velisi ise Tağut'tur. O da kendilerini nurdan (ayırıp) karanlıklara çıkarır. Onlar (Tağut ve ona tabi olanlar) Cehennemin arkadaşlarıdır. Onlar orada, bir daha çıkmamak üzere ebedi kalıcıdırlar" (el-Bakara, 2/257) buyurulmuştur.


Günümüzde Allahü Teâlâ'nın indirdiği hükümleri bir kenara bırakarak, "Hakimiyet kayıtsız ve şartsız insanındır" sloganına sarılan ve insanların çoğunun rızasına göre kurulduğu iddia edilen siyasî otoriteler, iktidar haline gelmişlerdir. Bu siyasi otoritelerin Tağut hükmünde olduğu asla unutulmamalıdır. Daha açık bir ifade ile İslâm nizamının dışındaki bütün sistemler "Tağuti" özellikleri taşırlar. Kelime-i Şehadet getiren ve günde beş vakit ezânı dinleyen her mükellef bu mahiyeti asla unutmamalıdır. İnsanları Tağutî güçlere karşı cihada teşvik etmeyen ve bu uğurda gayret sarfetmeyen kimseler ne kadar ilim sahibi olursa olsunlar, kat'iyyen âdil ve müslüman değildirler. Olsa olsa onlar ancak Bel'âm'dırlar. Dolayısıyla onların fetvaları ile amel edilemez.

Bir mü'min, tağutu, yani Allah Teâlâ'nın emirleri ve yasakları ile çatışan nefsini, diğer şahısları, önderleri, rejimleri ve ilkeleri red etmedikçe, hakimiyetin yalnız Allah'a ve O'nun düzeni olan İslâm nizamına ait olduğunu kabullenmedikçe imanın sembolü olan tevhid kulpuna yapışamaz. Allah Teâlâ bu konuda da şöyle buyurmaktadır: "Dinde zorlama yoktur. Hakikat, iman ile küfür apaçık meydana çıkmıştır. Artık kim tağutu inkâr edip de Allah'a (O'nun kanunlarına) iman ederse, muhakkak ki kopması (mümkün) olmayan en sağlam kulpa sarılmıştır. Allah işiten ve bilendir." (Bakara, 2/256)


Dolayısıyla insanlar için iki yol vardır. Birincisi: Allahu Teâlâ (c.c)'ya iman etmek ve her türlü ilişkileri (hayatını) İslâm'ın hükümlerine göre değerlendirmek; ikincisi, tağuta kalben teslim olmak (iman etmek) suretiyle hevâ ve heveslerine göre yaşamak!.. Bu iki inanç ve yaşama biçiminin dışında üçüncü bir durumdan söz etmek mümkün değildir. İnsanlar kendi iradeleri ile, bu iki yoldan birisini tercih etmekte serbesttirler. Buna "Kesb" (kendi kazancı) denilir. İmam Taftazânî, "İnsanların sevap ve mükâfat almaya, ceza ve azab görmeye esas teşkil eden ihtiyari fiilleri vardır." (Taftazanî, Şerhu'l Ahaid, İstanbul 1980, s. 196) diyerek, bu konuda herhangi bir zorlamanın olmayacağına işaret etmiştir.

HAKİMİYET KAYITSIZ ŞARTSIZ ALLAH'INDIR.....
 
C Çevrimdışı

cendel

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Tağutların Çeşitleri


Tağutlar sayı bakımından oldukça çoktur. Ancak bunlardan beş tanesi önemli yer tutar. Sırasıyla bunları görelim:

1 - İnsanları Allah'tan başkalarına ibadete çağıran şeytan. Allah (c.c) şöyle buyuruyor:

"Ey Ademoğlu! Ben size, şeytana ibadet etmeyin, çünkü o, sizin için apaçık bir düşmandır, diye bildirmedim mi?" (Yasin: 36/60)

2 - (İnsanları Allah'ın hükmünden başka hükümlerle muhakeme olmaya zorlayan ve) Allah'ın hükümlerini değiştiren zalim idareciler.

Allah (c.c) şöyle buyuruyor:

"Sana indirilene ve senden öncekilere indirilenlere inandıklarını iddia edenleri görmüyor musun? Reddetmeleri emrolunmuşken tağuta muhakeme olmak istiyorlar. Oysaki şeytan onları büsbütün saptırmak istiyor." (Nisa: 4/60)

3 - Allah'ın indirdiklerinden başka hükümlerle hükmedenler.

Allah (c.c) şöyle buyuruyor:

"Kim Allah'ın indirdiğiyle hüküm vermezse, işte onlar kafirlerin ta kendileridirler." (Maide: 5/44)

4 - Gaybı bildiğini iddia eden kişi.

Allah (c.c) şöyle buyuruyor:

"Görülmeyeni bilen Allah, görülmeyeni kimseye göstermez. Ancak rasullerinden razı olduğu kimseler başka...Çünkü O, onun önüne ve arkasına izleyiciler (koruyucu melekler) dizer." (Cin: 72/26-27)

"Gaybın anahtarları O'nun katındadır; O'ndan başka kimse O'nu bilemez. Karada ve denizde olanların tümünü O bilir. O'nun ilmi dışında bir yaprak bile düşmez. O yerin karanlıkları içindeki tek bir taneyi bilebilir. Yaş ve kuru ne varsa hepsi apaçık bir kitaptadır." (En'am: 6/59)

5 - Kendisine ibadet edilen ve buna rıza gösteren.

Allah (c.c) şöyle buyuruyor:

"Onlar içinde kim, ben Allah'tan başka bir ilahım derse, işte onu cehennemle cezalandırırız. Zulmedenlerin cezasını işte böyle veririz." (Enbiya: 21/29)

Şurası çok iyi bilinmelidir ki, bir kimse tağutu reddetmediği müddetçe Allah'a iman etmiş sayılmaz. Çünkü yüce Allah, bu hususta kitabında şöyle buyurmaktadır:

"O halde kim Tağut'u reddedip Allah'a inanırsa, kopması mümkün olmayan sağlam kulpa yapışmıştır. Muhakkak ki Allah Semi'dir, Alim'dir." (Bakara: 2/256)

Yukarıda sunduğumuz ayetin baş kısmında şu ifadeler yer almaktadır:

"Artık rüşd ile ğayy birbirinden ayrılmıştır."

Rüşd: Muhammed (sav)'in dinidir.

Ğayy: Ebu Cehil'in dini, sistemi, rejimidir.

Urvetu'l-vuska (sağlam kulp): Allah'tan başka ibadete layık hiçbir ilah olmadığına şehadette bulunmaktır. Çünkü "La ilahe illallah" kelimesi hem reddi, hem de isbatı içermektedir. Bu itibarla:

La ilahe Allah'tan başka ibadet edilenleri reddetmek

İllallah ise, her türlü ibadeti, eşi, dengi, benzeri ve ortağı bulunmayan, bir olan Allah (c.c)'a yapmaktır.
 
C Çevrimdışı

cendel

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Tağutu İnkar Ve Allah (c.c)'a İman


Yüce Allah'ın Ademoğluna ilk farz kıldığı şey tağutu inkar edip, Allah'a iman etmesidir. Allah (c.c) şöyle buyuruyor:

"Andolsun ki biz her millete "Allah'a ibadet edin ve tağuttan sakının" diye (emretmeleri için) bir rasul gönderdik." (Nahl: 16/36)

Tağutu inkar etmek şöyle olmalıdır:

Allah'tan başkasına ibadet etmenin batıl olduğunu bilip buna inanmalı, bu inançla Allah'tan başka ibadet edilenleri terketmeli, onlara buğz etmeli, böyle yapanları tekfir etmeli ve onlara karşı itikadi bakımdan düşmanlık beslemelidir.

Allah'a imana gelince o da şöyle olmalıdır:

İbadet edilecek yegane mabudun O olduğuna iman etmeli, O'ndan başkalarını reddetmeli, ibadetin hangi çeşidi olursa olsun, tümünü Allah için halisane olarak yerine getirip, O'nun dışında ilah olarak kabul edilenleri reddetmelidir. İhlas ehlini sevmeli, onları dost edinmeli, aynı zamanda şirk ehline karşı buğz ve düşmanlık beslemelidir. İşte İbrahim (a.s)'in getirdiği din budur. Kim bundan uzak durur, buna sırt çevirirse, o kendini aşağılamış olur.

Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:

"İbrahim ve onunla beraber olanlarda, sizin için güzel bir örnek vardır. Onlar kavimlerine demişlerdi ki: "Biz sizden ve sizin Allah'tan başka taptıklarınızdan uzağız. Sizi tekfir ettik. Bir tek Allah'a inanmanıza kadar, sizinle bizim aramızda sürekli bir düşmanlık ve öfke belirmiştir." (Mümtahine: 60/4)

"Bir zamanlar İbrahim, babasına ve kavmine demişti ki: "Ben, sizin taptıklarınızdan uzağım, yalnız beni yaratana kulluk ederim." (Zuhruf 43/26-27)

Bu ayetin "Ben sizin taptıklarınızdan uzağım" kısmı reddi,

"Ben yalnız beni yaratana kulluk ederim" kısmıysa isbatı içerir.

Tağut: Genel anlamda, Allah'tan başka ibadet edilen varlık demektir. Dolayısıyla kim Allah'tan başkasına ibadet eder, ibadet edilen de bundan hoşnut kalırsa, işte o şey tağuttur. Bu bir mabud veya uyulan, peşinden gidilen biri olabileceği gibi Allah ve Rasulu dışında adeta Allah'a itaat edildiği gibi itaat edilen bir varlık da olabilir. İşte bütün bunlar tağutlardır.

Tağutun Her Türünü Reddetmek.


Tağutun her türünü reddetmek, Allah (c.c)’ın birliğine imanın bir şartıdır. Allah (c.c)’ın birliğine iman ile tağuta iman birbirine zıt olan şeylerdir. Bir kulun kalbinde bu ikisinin aynı anda bulunması mümkün değildir. Kulun kalbine birisi girdiğinde diğeri çıkar. Kulun kalbinde ya Allah (c.c)’ın birliğine iman ya da tağutların herhangi birine iman bulunur. Tağutu reddetmeyen bir kalpte, Allah (c.c)’ın birliğine iman bulunmaz.

Allah (c.c) şöyle buyuruyor:

“Kim tağutu inkar eder ve Allah’a iman ederse kopmak bilmeyen sağlam kulpa tutunmuş olur.” (Bakara: 256)

Kurtubi şöyle dedi: “Allah (c.c):

“Kim tağutu inkar eder ve Allah’a iman ederse kopmak bilmeyen sağlam kulpa tutunmuş olur” ayetinde; sağlam kulpa tutunmak için iki şart koşmuştur: Tağutu red ve Allaha iman.”

Mücahid şöyle dedi: “Sağlam kulp”tan kasıt; imandır. Suddi ise; İslamdır, dedi. İbni Abbas, Said b. Cübeyr ve Dahhak ise sağlam kulp hakkında; la ilahe illallah’tır, dediler. Bu alimlerin açıklamaları birbirine zıt değildir. Hepsi tek manada birleşir.” (Kurtubi tefsiri)

İmam Begavi şöyle dedi: “Kim tağutu inkar ederse...” Ayetteki tağut, şeytandır. Bazı alimler, Allah’tan başka ibadet edilen herşeydir, dediler.

“Allah’a iman ederse kopmak bilmeyen sağlam bir kulpa tutunmuştur.” Yani; kopmak bilmeyen, sağlam, bozulmayan bir dine sarılmıştır. (Begavi Tefsiri)

İmam Şankitiy şöyle dedi:

“Allah (c.c) şöyle buyuruyor:

“Muhakkakki biz her ümmete: “Allah’a ibadet edin ve tağuttan kaçının” demesi için bir rasül gönderdik.” (Nahl: 36) Bu ayet; Allah (c.c)’a yapılan ibadetin geçerli olabilmesi için, O’ndan başka ibadet edilenleri reddetmenin şart olduğunu göstermektedir. Allah (c.c)’ın şu ayette belirttiği gibi:

“Kim, tağutu inkar eder ve Allah’a iman ederse kopmak bilmeyen sağlam kulpa tutunmuş olur. Allah Semi’ dir, Alim’dir.” (Bakara: 256)

Allah (c.c) başka bir ayette şöyle buyuruyor:

“Onların çoğu, ancak şirk koşarak Allah’a iman ederler.” (Yusuf: 106) Buna benzeyen çok ayetler vardır.” (Edvaul-Beyan Tefsiri)

İbni Kesir şöyle dedi:

“Kim tağutu inkar eder ve Allah’a iman ederse kopmak bilmeyen sağlam kulpa tutunmuş olur.” (Bakara: 256) Bu ayete göre; putları, Allah (c.c)’la beraber ibadet edilenleri ve şeytanın ibadete çağırdığı her şeyi reddeden, yalnız Allah (c.c)’a ibadet edip O’nu birleyen ve la ilahe illallah’a şehadet eden kişi ancak hak üzere olmuş ve doğru yola sarılmıştır.

Ömer (r.a) tağutun manasının şeytan olduğunu açıklamıştır, bu görüş çok kuvvetlidir. Çünkü şeytan; cahiliyet ehlinin üzerinde bulunduğu putlara tapma, onlardan yardım isteme, onların kanunlarına muhakeme olma gibi her şerrin kaynağıdır.”

Mucahid dedi ki:

“Sağlam kulp”tan kasıt; imandır.” Suddi ise “sağlam kulp” tan kasıt; İslamdır” dedi. Said b. Cübeyr ve Dahhak ise: “Sağlam kulp”tan kasıt; la ilahe illallahtır” dediler. Bu manaların hepsi doğrudur, birbirine zıt değildirler.” (İbni Kesir Tefsiri)

İmam Taberi şöyle dedi:

“Bana göre tağutun en doğru manası şudur: “Allah (c.c)’ın kendisine koyduğu sınırı aşan ve kendisine ibadet edilen varlıktır. İster insanları kendisine ibadete zorlasın isterse yapılan ibadetlerden razı olsun farketmez, tağuttur. Bu, insan olabileceği gibi, şeytan, put veya her hangi bir varlık da olabilir. Buna göre ayetin manası şöyle olur: “Kim, Allah (c.c)’dan başka ibadet edilenlerin rabliğini reddedip inkar ederse ve Allah (c.c)’ın onun tek ilahı, rabbi ve mabudu olduğunu kabul ederse, Allah (c.c)’ın azabından kurtulacağı en sağlam bir kulpa sarılmış olur.

“Allah Semi’dir, Alimdir.” Yani; Allah (c.c) sadece Allah (c.c)’ya iman eden, tağutun her türlüsünü reddeden ve Allah (c.c)’dan başka ibadet edilenlerden beri olan kişinin ikrarını duymaktadır. “Bilendir” yani; kişinin söylediği tevhidde ve Allah (c.c)’dan başka ibadet edilenleri reddetme konusunda kalpten ne kadar ihlaslı olduğunu çok iyi bilir. Ayrıca Allah (c.c), bütün kullarının kalplerinde gizledikleri her şeyi en ince detaylarına kadar bilir. O’ndan hiçbir şey gizli kalmaz ve kıyamet gününde her kulunu söylediğine, yaptığına ve kalbinden geçirdiğine göre hesaba çekecektir. Yaptıkları hayır olanı mükafatlandıracak, şer olanı ise cezalandıracaktır.” (Taberi Tefsiri)

Muhammed bin Abdu’l Vahhab şöyle dedi:

“Bilki! İnsan tağutu red etmeden mü’min olamaz. Bunun delili;

“Dinde zorlama yoktur. Hak batıldan ayrılmıştır. Kim, tağutu inkar eder ve Allah’a iman ederse kopmak bilmeyen sağlam kulpa tutunmuş olur.” (Bakara: 256) ayetidir. “Hak”; Muhammed’in dinidir. “Batıl”; Ebu Cehil’in dinidir. “Sağlam kulp”; la ilahe illallah şehadetidir. La ilahe illallah şehadeti ise; Allah’tan başka ibadet edilenlerin hepsini reddetmeyi, ibadetlerin hepsini sadece ortağı ve şeriki olmayan Allah’a yapmayı gerektirir.” (Mecmuat’ut-Tevhids: 15)
 
C Çevrimdışı

cendel

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Alimlerin Tağut Hakkındaki Sözleri


İbni Cerir Taberi şöyle dedi:

"Bana göre taguta verilecek en doğru mana; Allah-u Teâlâ'ya karşı haddini aşan ve Allah-u Teâlâ'dan başka kendisine zorla veya gönüllü itaat edip bağlanılarak ibadet edilendir. Kendisine ibadet edilen bu varlık bir insan olabileceği gibi şeytan, put veya herhangi bir şey de olabilir." (Taberi Tefsiri)

İmam Kurtubi şöyle dedi:

"Tagut; kahin, şeytan ve sapıklıkta öncü olan kimselerdir." (Kurtubi Tefsiri c: 3 s: 282)

Kurtubi bir başka yerde şöyle dedi:

"Tagutu reddedin", demek; "şeytan, kahin, put ve bunlar gibi Allah-u Teâlâ'dan başka ibadet edilen ve sapıklığa çağıran her şeyi terkedin" demektir." (Kurtubi tefsiri c: 9 s: 10)

İbni Teymiye şöyle dedi:

"Tagut Fa’lut kalıbında olup tugyandan türemiştir. Tugyan ise haddi aşmaktır. Bu ise zulüm ve haksızlıktır. Allah-u Teâlâ'dan başka kendisine ibadet edilen kişi, eğer buna razıysa tagut olmuştur.

(Tagutun tarifiyle ilgili burada sınır konulmasının sebebi Allah-u Teâlâ'dan başka kendilerine ibadet edilen nebi ve salih kişileri istisna etmek içindir. Zira onlar, hiç bir şekilde kendilerine ibadet edilmesine razı değildirler. Bu sebeble onlar tagut olarak isimlendirilmezler. Fakat bu kimselere ibadet eden kimseler reddedilir ve tekfir edilirler.)

Bu sebeble Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem, putları tagutlar olarak isimlendirmiştir. Sahih bir hadiste Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle dedi:

"Tagutlara ibadet edenler (ahiret gününde) tagutların peşine düşerler."

- Allah-u Teâlâ'ya isyan konusunda,

- Hidayet ve hak dinin dışında,

- Kitab ve sünnete muhalif olarak; kendisine itaat edilip, bağlanılan her yol taguttur.

Bu sebeble Allah-u Teâlâ'nın kitabı dışında hüküm veren ve kendisine muhakeme olunan kişiye tagut ismi verilmiştir. Firavun’a da işte bu sebeble tagut denilmiştir." (Fetvalar c: 28 s: 200)

İbni Kayyım şöyle dedi:

"Tagut; kendisine ibadet edilme, bağlanılma ve itaat edilme konusunda haddini aşan kul demektir.

İnsanların tagutu; Allah-u Teâlâ ve rasulünün kanunlarıyla hükmetmeyen, Allah-u Teâlâ'dan başka kendisine muhakeme olunan, ibadet edilen ve Allah-u Teâlâ'nın emrine dayanmaksızın ve Allah-u Teâlâ'ya itaat etmeksizin zatı için tabi olunanlardır. İşte alemlerin tagutu bunlardır.

Bunları düşünür ve insanların durumuna bakarsan, insanların çoğunun Allah-u Teâlâ'ya değil, tagutlara ibadet ettiğini, Allah-u Teâlâ ve rasulünün hükümlerine değil tagutların hükümlerine muhakeme olduğunu, Allah-u Teâlâ ve rasulüne değil, taguta itaat edip tabi olduklarını görürsün." (A’lamu’l Muvakkiin c: 1 s: 50)

Burada şunu ifade etmeden geçmeyeceğim:

İbni Kayyım’ın, zamanındaki yani 700 sene önceki insanların çoğu hakkındaki görüşü böyleyse, bizim zamanımızın insanlarını görseydi acaba onlar hakkındaki görüşü nasıl olurdu?

İmam Şankıtiy şöyle dedi:

"Özet olarak; Allah-u Teâlâ'dan başka ibadet edilen her şey taguttur ve bu konuda en büyük payı şeytan alır. Allah-u Teâlâ'nın şu ayette buyurduğu gibi:

"Ey Adem oğlu! Ben size, şeytana ibadet etmeyin diye bildirmedim mi?" (Yasin: 60) (Edva’ul Beyan c:1 s: 228)

İmam Abdurrahman el Batin şöyle dedi:

"Tagut; Allah-u Teâlâ'dan başka ibadet edilenlerin, sapıklıkta öncü olanların, batıla çağıran ve onu iyi gösterenlerin hepsidir.

Allah-u Teâlâ ve rasulüne zıd olan hükümlerle insanlar arasında hüküm verenler, kahin ve sihirbazlar, sapık ve yalan hikayeler uydurarak insanları mezarlara ibadet etmeye çağıran mezar bekçileri, hizmetçileri ve koruyucuları aynı şekilde birer taguttur.

Bu tagutların aslı ve en büyüğü ise şeytandır. Şeytan en büyük taguttur. Allah-u Teâlâ daha iyi bilir." (Ed-Durerus Seniye c: 2 s: 103)

Şeyh Muhammed Hamid el Fıkhi şöyle dedi:

"Selef alimlerinin tagut hakkındaki sözlerinden şu anlaşılır:

Tagut; Allah-u Teâlâ'ya ibadet etmeyi, dinde ihlaslı olmayı, Allah-u Teâlâ ve rasulüne itaat etmeyi engelleyerek başka yönlere sevk edendir. Bu, cin ve insanlardan şeytanlar olabileceği gibi, ağaç, taş ve başka şeyler de olabilir.

İslam şeriatine muhalif kanunlarla hükmetmek, insanın kan, mal ve ırzları konusunda hüküm vermek için konulan bütün kanunlar, Allah-u Teâlâ'nın şeriati olan hadleri kaldıran, faizin, zinanın ve içkinin haramlığını iptal eden bütün beşeri kanunlar tagut kavramına girerler. Zaten böyle kanunların her biri başlı başına birer taguttur.

Aynı şekilde yazan kişinin niyeti ne olursa olsun, ister bilerek yazsın isterse bilmeden yazsın, haktan ve Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’İn getirdiği şeriatten yüz çevirmek için yazılan her kitap da birer taguttur." (Fethül Mecid kitabında dipnot s: 282, Dar’el Kutubil İlmiyye)


Süleyman b. Sehman tagut hakkında şöyle dedi:

"Tagut;

- hüküm tagutu,

- ibadet tagutu ve

- itaat ve tabi olma tagutu olmak üzere üç türlüdür.." (Ed-Durerus Seniye c: 8 s: 272 mürtedin hükmü bölümü)

(Süleyman b. Mısli b. Sehman b. Hamdan b. Malik b. Amir El Hat’ami: Hat’am kabilesindendir. Essekka köyünde doğmuştur. Sekka Ebhe’ye bağlı bir köydür. Suudi Arabistan’ın güneyinde bulunan Asir vilayetine bağlıdır. Hicri 1266 yılında doğdu. Meşhur olan hocaları; Abdurrahman b. Hasen, Abdullatif b. Abdurrahman, Hamed b. Atik, Abdullah b. Abdullatif. Hicri 1331’de kör oldu ve 1349’da vefat etti.)


Yazılanların özeti olarak:

"Tagut; ibadetle ilgili en basit meselelerde bile olsa, Allah-u Teâlâ dışında rızası sebebiyle kendisine ibadet edilendir.

Sevgi, dostluk, düşmanlık, itaat, bağlanma, muhakeme olma, dua, korku, adak, namaz ve uluhiyyetle alakalı herhangi bir konuda kendisine ibadet edilen Allah-u Teâlâ dışındaki her varlık taguttur.

Allah-u Teâlâ'nın şeriatine muhalif olan bütün kanun ve şeriatlerin her biri birer taguttur.

Küfür, fesat ve sapıklıkta öncü olan herkes birer taguttur."



Abdurrahman Bin Hasen Aleş Şeyh tağut hakkında şöyle dedi:

Tağut: Kendisine ibâdet ettirmek, tabi olunmasını istemek, itaate zorlamak suretiyle haddini aşan mahlûk demektir.

Soru: Tağutlar kaç tanedir?
Cevap: Çoktur. Onların başı:
1 - İblis (Allah ona lanet etsin.)
2 - Kendisine ibâdet edilmesine razı olan.
3 - İnsanları kendisine ibâdete çağıran.
4 - İnsanları, Allah'ın indirdiği kanunlardan başka bir kanunla muhakeme olmaya zorlayan.
5 - Allah'ın indirdiği kanunlardan başka kanunlarla hükmeden.
6 - Gaybı bildiğini iddia eden.
(Tevhidi İnanç)

Muhammed İbni Abdulvehhap tağut hakkında şöyle dedi:
Tağut:

1 - İnsanları Allah'tan başkalarına ibadete çağıran şeytan. Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
"Ey Ademoğlu! Ben size, şeytana ibadet etmeyin, çünkü o, sizin için apaçık bir düşmandır, diye bildirmedim mi?" (Yasin: 36/60)

2 - (İnsanları Allah'ın hükmünden başka hükümlerle muhakeme olmaya zorlayan ve) Allah'ın hükümlerini değiştiren zalim idareciler.
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
"Sana indirilene ve senden öncekilere indirilenlere inandıklarını iddia edenleri görmüyor musun? Reddetmeleri emrolunmuşken tağuta muhakeme olmak istiyorlar. Oysaki şeytan onları büsbütün saptırmak istiyor." (Nisa: 4/60)

3 - Allah'ın indirdiklerinden başka hükümlerle hükmedenler.
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
"Kim Allah'ın indirdiğiyle hüküm vermezse, işte onlar kafirlerin ta kendileridirler." (Maide: 5/44)

4 - Gaybı bildiğini iddia eden kişi.
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
"Görülmeyeni bilen Allah, görülmeyeni kimseye göstermez. Ancak rasullerinden razı olduğu kimseler başka...Çünkü O, onun önüne ve arkasına izleyiciler (koruyucu melekler) dizer." (Cin: 72/26-27)
"Gaybın anahtarları O'nun katındadır; O'ndan başka kimse O'nu bilemez. Karada ve denizde olanların tümünü O bilir. O'nun ilmi dışında bir yaprak bile düşmez. O yerin karanlıkları içindeki tek bir taneyi bilebilir. Yaş ve kuru ne varsa hepsi apaçık bir kitaptadır." (En'am: 6/59)

5 - Kendisine ibadet edilen ve buna rıza gösteren.
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
"Onlar içinde kim, ben Allah'tan başka bir ilahım derse, işte onu cehennemle cezalandırırız. Zulmedenlerin cezasını işte böyle veririz." (Enbiya: 21/29)

Şurası çok iyi bilinmelidir ki, bir kimse tağutu reddetmediği müddetçe Allah'a iman etmiş sayılmaz. Çünkü yüce Allah, bu hususta kitabında şöyle buyurmaktadır:
"O halde kim Tağut'u reddedip Allah'a inanırsa, kopması mümkün olmayan sağlam kulpa yapışmıştır. Muhakkak ki Allah Semi'dir, Alim'dir." (Bakara: 2/256)
(Tevhid)

Ziyaeddin el-Kudsi tağut hakkında şöyle dedi:

Tagut: Kulu, Allah-u Teâlâ'ya ibadetten, dinde ihlaslı olmaktan, Allah-u Teâlâ'ya ve rasulüne itaat etmekten engelleyen ve uzaklaştıran her şeydir. Bu, cinden ve insandan bir şeytan olabileceği gibi, ağaçlar, taşlar ve başka şeyler (nefis, hayvan, para, kadın, mezar) de olabilir.
Hiç şüphe yok ki İslam’ı ve onun kanunlarını bir kenara koyarak yabancı asıllı kanunlarla hükmetmek, kanlar, mallar, namus konusunda insanlara beşer aklının ürünü olan, hadlerin uygulanması konusunda Allah-u Teâlâ'nın şeriatini iptal eden, ribayı, zinayı ve içkiyi serbest bırakan kanunlar da bu kelimenin içine girer.

Aynı şekilde bu kanunları resmileştirmek, onların saygınlığını ve boşluklarını koruma altına almak da böyledir. Bu kanunların kendileri taguttur, onları yazanlar (çıkaranlar) ve onları yaygınlaştıranlar da taguttur ya da tagutun askeridir. Beşer aklının ortaya koyduğu, kendisiyle Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in gönderilmiş olduğu haktan uzaklaşılan her kitab, ister kasıtlı olarak, isterse de kasıt olmaksızın ortaya konulmuş olsun taguttur.
(İşte Müslüman)
 
C Çevrimdışı

cendel

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Tağuta Örnekler
Tağutu daha iyi anlayabilmek için şöyle örnekler verebiliriz:
1 - Allah-u Teâlâ hırsızlık hakkında şöyle buyuruyor:
"Hırsızlık yapan erkek ve kadının Allah’ tan bir ceza olmak üzere yaptıklarına karşılık olarak ellerini kesin." (Maide: 38)
Allah-u Teâlâ bu ayette hırsızlık yapanın elinin kesilmesi için emir veriyor. Bir kişi çıkar da:
"Hırsızlık yapan kişinin elinin kesilmesi doğru değildir. Hapse atılması gerekir." Veya
"boynunun kesilmesi lazım." derse bu kişi açık bir şekilde:
"Ben Allah’ın koyduğu kanunları kabul etmiyorum, beğenmiyorum" demese bile Allah’ın kanunlarından başka kanunlar çıkardığı için sadece ve sadece Allah-u Teâlâ'ya ait olan hüküm koyma yetkisini kendisine vermiş, ilahlık taslamış ve böylece tağut olmuş olur.
Her kim buna itaat ederse, desteklerse veya tekfir etmezse veya buna itaat edip destekleyenleri tekfir etmezse kafir olur.
Bu kişi müslüman olduğunu söylese, namaz kılsa, oruç tutsa, hacca gitse yine de kafirdir. Çünkü bu kişi Allah katında imanın geçerli olması için gerekli olan tağutu inkar şartını yerine getirmemiştir.
2 - Allah-u Teâlâ faiz hakkında:
"Allah alış-verişi helal faizi haram kıldı." (Bakara: 275) buyurarak faizi kesin olarak haram (yasak) kıldığını bildiriyor.
Bir kişi çıkar da Allah’ın yasakladığı faizi serbest bırakırsa, faizle çalışan bankaların açılması için kanun koyarsa bu kişi açık bir şekilde:
"faiz helal" demese bile Allah’ın haram kıldığı faizi helalleştirmiş olur. Bu kişi kendisinde bu yetkiyi gördüğü için:
"Ben ilahım" demese bile ilahlık taslamış ve tağut olmuş olur.
Kim buna itaat ederse, desteklerse veya tekfir etmezse veya buna itaat edip destekleyenleri reddetmeyip tekfir etmezse veya onları tekfir etmeyenleri tekfir etmezse kafir olur.
Bu kişinin kafir oluşunun nedeni tağutu inkar etmemesinden dolayıdır.
3 - Allah-u Teâlâ başörtüsü hakkında:
"(Ey Muhammed!) Mü’min kadınlara söyle! Başörtülerini omuzlarına ve göğüslerinin üzerine indirsinler."(Nur: 31) buyurarak mü’min kadınların örtünmeleri için emir veriyor.
Bir kişi çıkar da:
"Bu şekilde giyinmek şart değildir, isteyen istediği gibi giyinebilir" diye bir kanun koyarsa bu kişi Allah’ın koyduğu ölçüler dışında bir ölçü koyduğu ve yalnızca Allah-u Teâlâ'ya aid olan bir sıfatı, yetkiyi kendisine verdiği için ilahlık taslamıştır. Bu kişi açık bir şekilde "ben ilahım" demese bile, namaz kılsa, oruç tutsa, hacca gitse yine de tağut olmuş olur.
Kim buna itaat ederse, desteklerse veya tekfir etmezse veya buna itaat edip destekleyenleri reddetmeyip tekfir etmezse veya onları tekfir etmeyenleri tekfir etmezse kafir olur.
Bu gibi kişiler müslüman olduğunu söyleseler, namaz kılsalar, oruç tutsalar, hacca gitseler bile yine de kafirdirler. Çünkü bunlar; Allah katında imanın geçerli olması için gerekli olan tağutu inkar şartını yerine getirmemişlerdir.
4 - Allah-u Teâlâ gayb hakkında şöyle buyuruyor:
"Gaybın anahtarları O’nun katındadır. O’ndan başkası onu bilemez. Karada ve denizde olanı yalnız O bilir." (En'am: 59)
Yine bu konuyla ilgili bir başka ayette Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
"Görülmeyeni bilen Allah görülmeyeni kimseye muttali kılmaz (göstermez). Ancak elçileri (nebi ve rasulleri) içinde razı olduğu, seçtiği kimseler müstesna. Çünkü O, bunların önüne ve arkasına izleyiciler (gözetleyiciler) dizer." (Cin: 26-27)
Allah-u Teâlâ bu ayetlerde gaybı ve gayb ile ilgili tüm gerçekleri sadece kendisinin bildiğine ve bu konuda hiç kimsenin söz sahibi olamayacağına işaret ediyor. Ancak bazı gaybi bilgileri de seçmiş olduğu rasullerine sürekli olmamak suretiyle vahiyle bildirmiştir. Ve onlara inen vahyi de şeytanın etkisinden korumuştur. Yani rasullere gelen vahiy ve onlara bildirilen birtakım gaybi olayların gerçekliği muhakkaktır. Çünkü o, bizzat Allah tarafından bildirilmedir.
Öyleyse günümüzde her kim kalkıp da gaybi bir takım gerçekleri örneğin; kalplerden geçeni bilebildiğini veyahut ileride olacak birtakım olayları bilebileceğini öne sürerse işte bu kimse (kendisine vahiy geldiğini iddia etmiş olacağından) her ne kadar:
"Ben ilahım" demese de Allah-u Teâlâ'ya ait olan bir sıfatı kendisinde gördüğü için ilahlık taslamış ve dolayısıyla tağut olmuş olur. Çünkü bu kişi Kur’an`ın vahyin kesildiğine dair haberini yalanlamakla kalmamış, aynı zamanda da Allah-u Teâlâ'ya ait olan gaybı bilme yetkisini kendisinde görmekle Allah-u Teâlâ'ya asi olmuş ve böylece kendisini ilah konumuna getirmek suretiyle tağutlaşmıştır. İşte bu kişiler her ne kadar müslüman olduklarını söyleseler, namaz kılsalar, oruç tutsalar, hacca gitseler, zekat verseler de Allah-u Teâlâ'ya karşı iftira atmak suretiyle tağutlaşmış ve dolayısıyla kafir olmuşlardır.
Kim bunlara itaat ederse, desteklerse veya tekfir etmezse veya bunlara itaat edip destekleyenleri reddetmeyip tekfir etmezse veya onları tekfir etmeyenleri tekfir etmezse o da kafir olmuş olur.
Bu şekilde inanmayıp amel etmeyen kişi de müslüman olduğunu söylese, namaz kılsa, oruç tutsa, hacca gitse yine de kafirdir. Çünkü bu kişi Allah katında imanın geçerli olması için gerekli olan tağutu inkar şartını yerine getirmemiştir.
Yukarıdaki örneklerde bir mü’minin Allah’ın koyduğu ölçüleri değiştiremeyeceğini ve bu ölçüleri değiştirenlere de mü’min diyemeyeceğini net bir şekilde gördük.
Allah-u Teâlâ mü’mini bir başka ayette şöyle tarif ediyor:
"Hayır! Rabbine andolsun ki aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem tayin etmedikçe ve sonra haklarında verdiğin hükümden dolayı kalplerinde hiçbir sıkıntı bulunmadan teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar." (Nisa: 65)
Allah-u Teâlâ kendi nefsine yemin ederek diyor ki:
"Bir kişi herhangi bir konuda Rasulullah’ın getirdiği hükümlere başvurmazsa hatta başvurduğu halde verilen hükümden dolayı kalbinde bir sıkıntı duyarsa bu kişi mü’min değildir. İnsanın mü’min ve müslüman olabilmesi için insanlar arasında vuku bulan ihtilaflarda Kur’an ve sünnetin hükmüne başvurması ve o hükümlere zahiren ve batınen tam bir teslimiyet göstermesi gerekir."
 
C Çevrimdışı

cendel

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Tâgutu Reddetmek Şu Şekillerde Olur
1 - Her türlü tâguti unsurları kalple reddetmek:
Bu, kalple tâgutlara buğzetmek, onların yok olmasını temenni etmek, onlara düşmanlık göstererek, onlardan nefret etmekle söz konusu olur ve bunlar kalpte olan şeylerdir.
Reddin bu çeşidi her muvahhide farz-ı ayndır. Bu sebeble ikrah durumu dahil hiçbir durumda sakıt olmaz, terkedilmez. Terkedildiği anda tevhid kalpten gider.
2 - Tâgutu dille reddetmek:
Bu, tâgutun kafir ve müşrik olduğunu ve ona ibadet edenlerin kafir olduklarını açıkça dille söylemektir. Bunlar insanın gücüne göre yapacağı şeylerdir.
Allah-u teala şöyle buyuruyor:
"De ki: "Ey kafirler! Sizin taptığınıza tapmıyorum." (Kâfirun: 1-2)
Ayetteki; "De ki" lafzı; "dilinle söyle" demektir.
Allah-u teala başka bir ayette şöyle buyuruyor:
"İbrahim babasına ve milletine demişti ki: "Beni yaratan hariç sizin taptığınız şeylerden uzağım. Beni doğru yola eriştirecek olan şüphesiz O'dur. İbrahim ardından geleceklere bu sözü devamlı kalacak bir miras olarak bıraktı. Artık belki doğru yola dönerler." (Zuhruf: 26-28)
Ayetteki; "demişti ki" ifadesi "diliyle açık bir şekilde demişti" demektir.
Tâgutu dille reddetmek insanın gücü nisbetinde farzdır. Bu sebeple bunu yapmaktan gerçek manada aciz olan kimseden bu hüküm sakıt olur.
Bunun delili; Allah-u teala'nın şu ayetidir:
"Gücünüz nisbetinde Allahtan korkun" (Tegabun: 16)
3 - Tâgutu elle reddetmek:
Bu, tâgutları elle yok etmek, parçalamak, ortadan kaldırmak demektir. Bu, müslümanın gücüne göre farzdır.
Bunun delili şöyledir:
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem Mekke'yi fethettiğinde putları yok etti, parçaladı, ortadan kaldırdı ve putları yok etmek, ortadan kaldırmak için müslümanları görevlendirdi.
 
C Çevrimdışı

cendel

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Günümüz İnsanlarının Taguta Muhakeme Olma Konusunda İleri Sürdükleri İddia


Günümüzdeki bazı kişiler şöyle diyebilirler:

"Bizim yaşadığımız devlette şeriat hakim değildir. Eğer tağutun mahkemesine başvurmazsak hakkımızı alamayız. Hakkımızı almak için de tağutun mahkemesine başvurabiliriz."

Bu gibi kişilere şöyle denilir:

"Birisi sizden hakkınızı alsa ve:

"Bana namaz kılmadan hakkınızı alamazsınız" dese, siz bu hakkınızı almak için ona namaz kılarsanız Allah katında müslüman kalabilir misiniz?"

Elbette:

"Müslüman kalamayız. Çünkü; namaz ibadettir ve ibadetler de yalnızca Allah-u Teâlâ'ya yapılır. Başkasına namaz kıldığımızda onu ilah seviyesine çıkarmış oluruz" dersiniz.

O halde düşünmez misiniz ki acaba Allah-u Teâlâ tağutun mahkemesine başvurulduğunda kafir olunacağına dair niçin hüküm vermiştir?

Tağutun mahkemesine başvurulduğunda sadece Allah-u Teâlâ'ya ait olan hüküm verme yetkisinin Allah’tan başkasına verilmesi söz konusudur. Çünkü hüküm vermek yalnızca Allah-u Teâlâ'ya aittir. Allah-u Teâlâ sadece kendi hükmüne itaat edilmesini emretmiştir. Kendi hükmünden başkasına itaat edenlerin kimin hükmüne itaat ediyorlarsa ona ibadet ettiklerini apaçık bir şekilde:

"Hüküm vermek yalnız Allah'a aittir. Kendisinden başkasına değil yalnız O’na kulluk etmenizi emretti." (Yusuf: 40) ayetinde apaçık bir şekilde bildirmiştir.

Öyleyse her ne kadar kalben tağutu sevmediğinizi ona düşman olduğunuzu iddia etseniz bile hareketiniz bunu yalanlamaktadır. Zira gerçekten tağuta düşman olmuş ve onu kalbinizle inkar etmiş olsaydınız ister hakkınız gitsin ister gitmesin tağutun mahkemesine başvurmazdınız. Mesele hak-hukuk meselesi değil, mesele yalnız Allah-u Teâlâ'ya ait olan hüküm verme yetkisinin Allah’tan başkasına verilmesidir. Bu ise şirkin ta kendisidir.

Allah-u Teâlâ Nisa suresinin 60. ayetinde tağuta muhakeme olmayı isteyenlerin iman iddialarının geçersiz olduğunu ve şeytanın bunları:

"Tağuta muhakeme olmayı istediğiniz halde müslüman, mü’min kalabilirsiniz" diye vesvese vermek suretiyle derin bir sapıklığa saptırdığını bildiriyor.

Bu söylediğimiz şeyler şu ayetler dikkatlice okunduğunda iyice anlaşılmış olacaktır.

Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:

"Kendilerine doğru yol açıkca belli olduktan sonra mürted olup tekrar küfre dönenlerin yaptıklarını şeytan kendilerine hoş göstermiştir. Çünkü onlar Allah’ın indirdiklerini hoş karşılamayanlara: "Biz size ileride bazı hususlarda itaat edeceğiz" dediler. Halbuki Allah onların gizlediklerini biliyor. Ya melekler yüzlerine ve arkalarına vura vura canlarını alırken halleri nice olacak?"

Çünkü onlar Allah’ı gazablandıracak şeylere uydular ve O’nun rızasını hoş karşılamadılar. Bunun üzerine Allah da onların amellerini boşa çıkarıverdi." (Muhammed: 25-28)

Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:

"Sana ve senden öncekilere indirilenlere inandıklarını iddia edenleri görmüyor musun? Reddetmeleri emrolunmuşken tağuta muhakeme olmak istiyorlar. Şeytan onları derin bir sapıklığa düşürmek istiyor." (Nisa: 60)

İslam’a girmek için birinci şart olan "tağutu red" konusunu net bir şekilde açıkladık.


Lâ ilâhe İllallah:

Bütün sahte ilahları reddediyor ve ibadeti yalnız Allah-u Teâlâ'ya has kılıyorum demektir.

Yoksa: "Allah’tan başka ilah yoktur" demek değildir. Bu kelime varolan bütün sahte ilahları reddediyor ve sadece gerçek ve hakiki ilahı kabul ediyorum demektir. O halde sahte ilahlar nelerdir?

Bunlar bilinsin ki reddedilebilsin. İlah kelimesinin neleri ifade ettiğini bilmeyen kişi sahte ilahları nasıl reddedebilir ki?

İlah; arapça bir kelime olup "ibadet edilen varlık" demektir.

İbadetin yalnız Allah’ın hakkı olduğunu daha önce de açıklamıştık. O halde yalnız Allah’ın hakkı olan ibadet edilme hakkını Allah’tan başkalarından alıp veya Allah’tan başkalarına vermeyip yalnız Allah-u Teâlâ'ya verirsek sahte ilahları reddetmiş oluruz.

Örneğin;

Allah içkiyi haram kılmıştır. Bir kişi çıkar da içkinin satışını serbest bırakır, buna izin verir ve içki içilmesi, satılması serbesttir diye bir kanun çıkarırsa, bu kişi "içki helaldir" demese bile kendisini ilah olarak ilan etmiş ve tağut olmuş olur. Velev ki müslüman olduğunu iddia etmiş olsun sonuç değişmez.

Kim de bu gibi kanunları kabul eder, uygulanması için yardım ederse bu kanunları koyan kişi veya kişilere ibadet etmiş olur. Bu kişi "Lâ ilâhe İllallah" dese, namaz kılsa, oruç tutsa, hacca gitse, müslüman olduğunu iddia etse de Allah’ tan başka ilah edinmiş ve kafir olmuş olur.

Adiyy b. Hatem hadisi buna açık bir delildir.

Şu halde kim bu kanunları koyanları reddedip tekfir etmezse, yine bu kanunları kabul eden ve uygulanmasına yardım eden kişileri tekfir etmezse veya onların hala müslüman kalabileceklerine inanırsa sahte ilahları reddetmemiş olacağından; "Lâ ilâhe İllallahı" gerçekleştirmeyip müslüman olmamıştır.

Çünkü "Lâ ilâhe İllallah" sadece Allah-u Teâlâ'ya inanmakla gerçekleşmez. Bununla beraber ancak sahte ilahlar reddedildiği zaman gerçekleşir. Allah ancak bütün ibadetlerin kendisine has kılındığı dini kabul eder.

Yine aynı şekilde bütün ibadetleri yalnız kendisine has kılanları müslüman olarak kabul eder. Zira Allah-u Teâlâ Zümer:3 ayetinde bütün ibadetlerin kendisine has kılındığı dinin kendi dini olduğunu açıkça beyan ediyor.

Allah-u Teâlâ'ya daha çok yaklaşmak için dahi yapılsa bazı ibadetleri kendisinden başkasına yapan kimselerin müslümanlığını ise kabul etmiyor. Onları yalancı ve kafir olarak niteliyor.

Günümüzde "Lâ ilâhe İllallah" kelimesi artık sadece kuru bir sözden ibaret hale gelmiştir. Minarelerden, radyo ve televizyonlardan söyleniyor. Hatta söyleyenlere tağutlar tarafından maaş veriliyor. Bu nasıl mümkün olabiliyor? Çünkü artık bu kelime sadece kuru bir söz olmaktan başka bir şey ifade etmiyor. Söyleyenler manasını bilmiyor. Söyletenler de (tağutlar) insanların bu kelimenin manasını anlamadıklarını çok iyi bildikleri için söylenmesine izin veriyorlar.

Bu kelimeyi bilmeden söyleyenler değil de bu kelimenin hakiki manasını bilip insanlara anlatanlarsa hapislerden çıkmıyorlar. Niçin?!

Örneğin; bir adam minareye çıkıp da:

"İbadet yalnız Allah-u Teâlâ'ya yapılır. Helal (serbest) ve haram (yasak) tayin etme yetkisi yalnız Allah-u Teâlâ'ya aittir. Allah’ın helal kıldığı helal, haram kıldığı haramdır. Kanun koymak yalnız Allah-u Teâlâ'ya aittir. Kim Allah’ın yasakladığı şeyleri serbest bırakırsa veya Allah’ın serbest bıraktığı şeyleri yasaklarsa namaz da kılsa oruç da tutsa hacca da gitse tağut olmuş olur. Bu ister bir şahıs ister bir topluluk ister bir parti isterse de bir meclis olsun farketmez. Böyle yaptığı için ilahlık iddia etmiş ve tağut olmuş olur. Kişinin müslüman olabilmesi için bunları reddetmesi, onlara itaat etmemesi, onları tekfir etmesi, onlara itaat edenleri ve tekfir etmeyenleri tekfir etmesi gerekir. Kişinin müslüman olabilmesi için bu gibi sultaları yoketmeye çalışması gerekir."

dese ve "Lâ ilâhe İllallah'ı" bu şekilde açık olarak böylece anlatsa hiç tağutlar ona izin verir mi?!

Kaldı ki maaş versinler.!

İşte "Lâ ilâhe İllallah’ın" manası budur.



"Allah, kendisinden başka ibadete layık ilah olmadığına, adaleti ayakta tutarak şahitlik etti. Melekler ve ilim sahipleri de buna şehadet ettiler. Ondan başka ibadete layık ilah yoktur. O, Aziz'dir, Hakim'dir." (Al-i İmran: 18)
 
C Çevrimdışı

cendel

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
KIYAMET VE TAĞUTLAR
Ebu Hureyre (r.a)'den şöyle rivayet edilmiştir:
Sahabeler: «Ya Rasulallah! Kıyamet gününde biz Rabbimizi görecek miyiz?» diye sordular. Rasulullah da:
«Ayın on dördüncü gecesi ayı görmek hususunda şüphe ve ihtilaf eder misiniz?» diye sordu. Sahabeler:
«Hayır, ya Rasulallah! Bunda ihtilaf etmeyiz» deyince Rasulullah (s.a.s) tekrar:
«Ya görmeye engel hiçbir bulut yokken güneşi göreceğinizden şüphe ve ihtilaf eder misiniz?» diye sordu. Sahabeler:
«Hayır, ya Rasulallah! Bunda da ihtilaf etmeyiz» dediklerinde bu kez Rasulullah şöyle buyurdu:
«İşte Allah'ı siz böyle apaçık göreceksiniz. Kıyamet gününde insanlar haşrolunacak (yani; bir araya toplanacak). Allah (c.c):
«Her kim neye ibadet ve itaat ediyordu ise onun ardına düşsün» buyuracak. Yahut Allah'ın emriyle bu sözü diyen diyecek. Artık kimi güneşin, kimi ayın, kimisi de tağutların ardına düşüp gidecek. Yalnız bu ümmet, içlerinde münafıkları da olduğu halde durup kalacak. Allah Tebareke ve Teala hazretleri onlara evvelce tanıdıklarından başka bir surette gelip:
«Ben sizin Rabbinizim» buyuracak. Onlar Rablerini o tecelli ile tanıyamayacakları için:
«Senden Allah'a sığınırız. Rabbimiz bize geldiğinde biz O'nu tanırız» diyecekler. Allah Azze ve Celle hazretleri onlara bu defa tanıdıkları surette gelip:
«Ben sizin Rabbinizim» buyuracak. Onlar da:
«Evet, sen bizim Rabbimizsin» diyecekler. Ve Allah (c.c)'nun onları çağırması üzerine O'na tabi olacaklar. Cehennemin de tam ortasına sırat (yani; köprü) kurulur. Ümmetimi onun üstünden en evvel geçirecek olan ben olacağım. O gün Rasullerden başka hiçbir kimse korku ve dehşet dolayısıyla konuşamaz. Rasullerin de o günkü sözü: «İlahi selamet ver»den ibaret olacaktır. Cehennemde sa'dan (dikenli bir bikti) dikenlerine benzer çengeller vardır. (Rasulullah (s.a.s) sahabelere hitaben): «Sa'dan dikenlerini hiç görmüşlüğünüz var mı?» diye sordu: Sahabeler de: «Evet, vardır» cevabını verince Rasulullah (s.a.s) sözüne şöyle devam etti: İşte bu çengeller de sa'dan dikenlerine benzer. Ancak şu var ki; ne kadar büyük olduklarını yalnız Allah (c.c) bilir. İşte bunlar insanları kötü amellerinden dolayı kapıp alırlar. Kimi kötü ameli dolayısıyla helak olur. Kimi hardal tanesi kadar ezim ezim ezildikten sonra kurtulur. Nihayet Allah (c.c) cehennem ehlinden her kime rahmet etmişse onları çıkaracak. Dünyada iken sadece Allah'a ibadet etmiş olanları çıkarmalarını meleklere emredecek, onlar da onları çıkaracaktır. Melekler mü’minleri secde azalarındaki izlerden tanıyacaklardır. Ve işte onlar öylece çıkarılacaklardır. Allah (c.c) secde izlerini yiyip mahvetmeyi cehennem ateşine haram kılmıştır. Bununla beraber ademoğlunun bütününü cehennem ateşi yer de yalnız secde izlerini yiyemez. O mü'minler ateşten kavrulup kapkara çıkarılacaklar. Üzerlerine hayat veren bir su dökülecek de akarsu kenarında yabani reyhan tohumları nasıl çabuk biterse yeniden öyle biteceklerdir. Sonra Allah-u Teala ve Tekaddes hazretleri kulları arasında hüküm ve kazayı sona erdirir. Ancak cennet ile cehennem arasında yüzü ateşe dönük bir kimse kalır ki, o cennete girecek, cehenneme girmiş mü'minlerin sonuncusu olacaktır. O kimse:
«Ya Rabbi! Yüzümü şu ateşten döndür. Kokusu beni zehirliyor. Alevi beni yakıp duruyor» diyecek. Adamcağız dua ve niyazda bulunacak. Sonunda Allah (c.c) ona diyecek ki:
«Senin bu dediğin yapılacak olursa, acaba başka birşey daha istemeyecek misin?» O ise:
«Celal ve izzetine yemin olsun ki, hayır» diyecek. Ve Allah (c.c)'ya Allah'ın dilemesine bağlı olarak söz verecek. Ondan sonra Allah (c.c) onun yüzünü cehennem tarafından cennet tarafına çevirecek. Yüzünü cennete doğru döndürünce cennetin güzelliğini görecek. (Lakin istemeye utanıp) Allah'ın dilediği kadar bir müddet sustuktan sonra:
«Ya Rabbi! Beni cennetin kapısına yanaştır» diyecek. Allah (c.c) da:
«Evvelce istediğinden başka hiçbir şey istemeyeceğine söz vermiş değil miydin?» diye kendisini susturacak. O da:
«Ya Rabbi! Yarattıklarının en bedbahtı ben mi olayım?» cevabını verecek. Bunun üzerine yine Allah (c.c):
«Bunu da sana verirsem başka birşey isteyecek mi sin?» diyecek. O da:
«Celal ve izzetine yemin olsun ki, hayır. Bundan başka birşey isteyecek değilim» cevabını verecek. Ve Rabbi Celiline dilediği sözü verdikten sonra Rabbi Teala ve Tekaddes hazretleri onu cennetin kapısına yanaştıracak. O kimse cennet kapısına varıp da ondaki güzellik ve hoşluğu ve içindeki ender şeyleri ve sevinci görünce yine utanıp Allah'ın dilediği kadar bir müddet sükut edecek. Sonra:
«Ya Rabbi! Beni içeriye sok» diyecek. Allah Azze ve Celle de:
«Allah layığını versin ey ademoğlu! Sen ne sözünde durmaz kimsesin. Sen verdiğimden başka hiçbir şey istemeyeceğine daha evvel söz vermiş değil mi idin?» buyuracak. O da:
«Ya Rabbi! Yarattıklarının en bedbahtı ben mi olacağım?» Bu söz üzerine dua ve niyazını tekrar ede ede nihayet Allah (c.c) ona gülecek ve cennete girmesine izin verecek. Oraya alırken de ona:
«Dilekte bulun» buyuracak. O da uzun boylu dileklerde bulunacak. Nihayet dilekleri kesilince Allah (c.c):
«Bunlardan başka şunu da, bunu da iste» buyuracak ki, istenen şeyleri Rabbi Teala ve Tekaddes hazretleri aklına getirecek. Nihayet bu türlü dileklerin hepsi bitince Allah (c.c):
«Bunların hepsi ve bir O kadar dahası hep senindir» buyuracaktır.
(Hadisi Ebu Hureyre'den rivayet edenlerden biri olan Ata b. Yezid-i Leysi der ki: «Ebu Hureyre bunu rivayet ederken Ebu Said-i Hudri de oturuyor ve Ebu Hureyre'nin dediklerinden hiçbir şeyi değiştirmeye gerek görmüyordu. Ta: «Bunların hepsi ve o kadar dahası hep senindir» sözüne gelince Ebu Said-i Hudri (r.a) Ebu Hureyre r.a)' ye: «Rasulullah (s.a.s), Allah Azze ve Celle: «Bunların hepsi ve daha on misli senindir» buyuracaktır, demiştir» dedi. Ebu Hureyre: «Rasulullah (s.a.s)'den yalnız: «Bunların hepsi ve bir o kadar dahası senindir» 'buyurduğunu bellemişim» dedi. Ebu Said ise: «Bunların hepsi ve daha on misli senindir» buyurduğunu ben işittim» dedi.) (Buhari-Müslim)
 
C Çevrimdışı

cendel

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Tagutun Her Türlüsünü Reddetmek Gerekir


Tağutun her türünü reddetmek, Allah-u Teâlâ'nın birliğine imanın bir şartıdır. Allah-u Teâlâ'nın birliğine iman ile tağuta iman birbirine zıt olan şeylerdir. Bir kulun kalbinde bu ikisinin aynı anda bulunması mümkün değildir. Kulun kalbine birisi girdiğinde diğeri çıkar. Kulun kalbinde ya Allah-u Teâlâ'nın birliğine iman ya da tağutların herhangi birine iman bulunur. Tağutu reddetmeyen bir kalpte, Allah-u Teâlâ'nın birliğine iman bulunmaz.


Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:

"Kim tağutu inkar eder ve Allah'a iman ederse kopmak bilmeyen sağlam kulpa tutunmuş olur." (Bakara: 256)


Kurtubi şöyle dedi:

"Allah-u Teâlâ:

"Kim tağutu inkar eder ve Allah-u Teâlâ'ya iman ederse kopmak bilmeyen sağlam kulpa tutunmuş olur" ayetinde; sağlam kulpa tutunmak için iki şart koşmuştur:

"Tağutu red ve Allaha iman."

Mücahid şöyle dedi: "Sağlam kulp"tan kasıt; imandır.

Suddi ise; İslamdır, dedi.

İbni Abbas, Said b. Cübeyr ve Dahhak ise sağlam kulp hakkında; lâ ilâhe illallah'tır, dediler.

Bu alimlerin açıklamaları birbirine zıt değildir. Hepsi tek manada birleşir." (Kurtubi tefsiri)


İmam Begavi şöyle dedi:

"Kim tağutu inkar ederse..." Ayetteki tağut, şeytandır. Bazı alimler, Allah'tan başka ibadet edilen her şeydir, dediler.

"Allah'a iman ederse kopmak bilmeyen sağlam bir kulpa tutunmuştur." Yani; kopmak bilmeyen, sağlam, bozulmayan bir dine sarılmıştır .(Begavi Tefsiri)


İmam Şankitiy şöyle dedi:

"Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:

"Muhakkak ki biz her ümmete: "Allah'a ibadet edin ve tağuttan kaçının" demesi için bir rasül gönderdik." (Nahl: 36)

Bu ayet; Allah-u Teâlâ'a yapılan ibadetin geçerli olabilmesi için, O'ndan başka ibadet edilenleri reddetmenin şart olduğunu göstermektedir. Allah-u Teâlâ'nın şu ayette belirttiği gibi:

"Kim, tağutu inkar eder ve Allah'a iman ederse kopmak bilmeyen sağlam kulpa tutunmuş olur. Allah Semi' dir, Alim'dir." (Bakara: 256)

Allah-u Teâlâ başka bir ayette şöyle buyuruyor:

"Onların çoğu, ancak şirk koşarak Allah'a iman ederler." (Yusuf: 106)

Buna benzeyen çok ayetler vardır." (Edvaul-Beyan Tefsiri)


İbni Kesir şöyle dedi:

"Kim tağutu inkar eder ve Allah'a iman ederse kopmak bilmeyen sağlam kulpa tutunmuş olur." (Bakara: 256)

Bu ayete göre; putları, Allah-u Teâlâ'yla beraber ibadet edilenleri ve şeytanın ibadete çağırdığı her şeyi reddeden, yalnız Allah-u Teâlâ'ya ibadet edip O'nu birleyen ve lâ ilâhe illallah'a şehadet eden kişi ancak hak üzere olmuş ve doğru yola sarılmıştır.

Ömer radiyallahu anh tağutun manasının şeytan olduğunu açıklamıştır, bu görüş çok kuvvetlidir. Çünkü şeytan; cahiliyet ehlinin üzerinde bulunduğu putlara tapma, onlardan yardım isteme, onların kanunlarına muhakeme olma gibi her şerrin kaynağıdır."

Mucahid dedi ki:

"Sağlam kulp"tan kasıt; imandır."

Suddi ise "sağlam kulp" tan kasıt; İslamdır" dedi.

Said b. Cübeyr ve Dahhak ise:

"Sağlam kulp"tan kasıt; lâ ilâhe illallahtır" dediler. Bu manaların hepsi doğrudur, birbirine zıt değildirler." (İbni Kesir Tefsiri)


İmam Taberi şöyle dedi:

"Bana göre tağutun en doğru manası şudur:

"Allah-u Teâlâ'nın kendisine koyduğu sınırı aşan ve kendisine ibadet edilen varlıktır. İster insanları kendisine ibadete zorlasın isterse yapılan ibadetlerden razı olsun farketmez, tağuttur. Bu, insan olabileceği gibi, şeytan, put veya her hangi bir varlık da olabilir. Buna göre ayetin manası şöyle olur:

"Kim, Allah-u Teâlâ'dan başka ibadet edilenlerin rabliğini reddedip inkar ederse ve Allah-u Teâlâ'nın onun tek ilahı, rabbi ve mabudu olduğunu kabul ederse, Allah-u Teâlâ'nın azabından kurtulacağı en sağlam bir kulpa sarılmış olur.

"Allah Semi'dir, Alimdir."

Yani; Allah-u Teâlâ sadece Allah-u Teâlâ'ya iman eden, tağutun her türlüsünü reddeden ve Allah-u Teâlâ'dan başka ibadet edilenlerden beri olan kişinin ikrarını duymaktadır.

Bilendir" yani; kişinin söylediği tevhidde ve Allah-u Teâlâ'dan başka ibadet edilenleri reddetme konusunda kalpten ne kadar ihlaslı olduğunu çok iyi bilir. Ayrıca Allah-u Teâlâ, bütün kullarının kalplerinde gizledikleri her şeyi en ince detaylarına kadar bilir. O'ndan hiçbir şey gizli kalmaz ve kıyamet gününde her kulunu söylediğine, yaptığına ve kalbinden geçirdiğine göre hesaba çekecektir. Yaptıkları hayır olanı mükafatlandıracak, şer olanı ise cezalandıracaktır." (Taberi Tefsiri)


Muhammed bin Abdu'l Vahhab şöyle dedi:

"Bil ki! İnsan tağutu red etmeden mü'min olamaz. Bunun delili;

"Dinde zorlama yoktur. Hak batıldan ayrılmıştır. Kim, tağutu inkar eder ve Allah'a iman ederse kopmak bilmeyen sağlam kulpa tutunmuş olur." (Bakara: 256) ayetidir.

"Hak"; Muhammed'in dinidir.

"Batıl"; Ebu Cehil'in dinidir.

"Sağlam kulp"; lâ ilâhe illallah şehadetidir.

"lâ ilâhe illallah şehadeti ise"; Allah'tan başka ibadet edilenlerin hepsini reddetmeyi, ibadetlerin hepsini sadece ortağı ve şeriki olmayan Allah-u Teâlâ'ya yapmayı gerektirir." (Mecmuat'ut-Tevhid s: 15)
 
C Çevrimdışı

cendel

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
" İNSANLARIN EN ÇOK MÜPTELA OLDUĞU TAGUTLAR


Tagut lafzının, Allah-u Teâlâ'nın kitabında sekiz yerde zikredildiğini belirtmiş ve bununla ilgili ayetleri zikretmiştim. Bu ayetleri inceleyen bir kimse, Allah-u Teâlâ'nın, özellikle tagutun iki türü üzerinde çok açık bir şekilde durduğunu görür. Zira insanların çoğu tagutun bu iki türüne bağımlı olmuşlardır.

İşte Allah-u Teâlâ, insanların Allah-u Teâlâ katında hiçbir mazeretleri olmaması için tagutun bu iki türü üzerinde çok açık bir şekilde durmuştur.

Müslüman olabilmek için tagutun bu iki türünü tafsilatlı bir şekilde reddetmek gerekir.

Allah-u Teâlâ'nın, üzerinde özellikle durduğu bu iki tür tagut şunlardır:


1 - İbadet Tagutu

2 - Hüküm Tagutu


- Birincisi: Nüsuk -İbadet- Şirki:

Bu konudaki şirk; ibadetlerden herhangi birisini Allah-u Teâlâ'dan başkasına yapmaktır.

İbadetlerden herhangi biri Allah’tan başkasına yapıldığında "nüsukta (ibadetde) şirk" meydana gelir.

Bu konuda Allah-u Teâlâ'dan başka kendisine ibadet edilen her varlık "nüsuk (ibadet) tagutu" olmuş olur.


- İkincisi: Hüküm Şirki:

Bunun üç şekli vardır:

a - Teşri Koyma.

b - Hüküm Verme.

c - Muhakeme olma.

Sadece Allah-u Teâlâ'ya ait olan teşri veya hüküm verme veya muhakeme etme hakkı Allah-u Teâlâ'dan başkasına verilirse işte bu yapılan, "hüküm şirki" dir ve kendisine bu hak tanınan kimse de "hüküm tagutu" olmuş olur.


- Üçüncüsü: Velayet Şirki:

Bu ise Allah-u Teâlâ'dan başkasına velayet göstermektir. İşte bu "velayet şirki" dir. Toprak, kavim, parti, dil ve bunlara benzer değerler için velayet göstermek veya bir kafire velayet göstermek gibi...

Kendilerine velayet gösterilen şeyler ise "velayet tagutu" olmuş olurlar.
 
C Çevrimdışı

cendel

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
İslam; Allah’ın emirlerine boyun eğip kayıtsız şartsız itaat etmek, zahiren ve batinen bunlara teslim olmaktır.
Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
"De ki: "Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah Gafur’dur, Rahim’dir. Allah'a ve rasulüne itaat edin" de. Şayet yüzçevirirlerse şüphesiz ki Allah kafirleri sevmez." (Al-i İmran 31-32)
Allah-u Teâlâ kabul ettiği İslam’ı kitabında şöyle açıklıyor:
"Tağutu reddedip Allah'a inanan kimse kopmak bilmeyen sağlam bir kulpa sarılmıştır." (Bakara: 256)
Ayette geçen:
"Kopmak bilmeyen sağlam kulp" tan kasıt; Allah’ın razı olduğu İslam’ın ta kendisidir.
Bu ayetten anlaşılıyor ki; kişinin kopmak bilmeyen sağlam kulpa sarılabilmesi yani müslüman olabilmesi için sadece Allah-u Teâlâ'ya iman etmesi yeterli değildir. Bundan önce "tağutu reddedip" inkar etmesi gerekir. Tağutu reddetmeden müslüman olmak mümkün değildir.
Allah-u Teâlâ yukarıdaki ayette bizlere; İslam’ın geçerli olabilmesi için yani müslüman olabilmemiz için, kişi de özellikle bu iki şartın aynı anda bulunmasının gerekli olduğunu apaçık bir şekilde bildiriyor.
Bu iki şarttan;
- birincisi; "tağutu inkar"
- ikincisi ise; "Allah-u Teâlâ'ya iman" dır.
Şüphesiz tağutu bilmeyen kişi tağutu reddedemez. Tağutu reddedemediği için müslüman da olamaz. İmanı da bilmeyen kişi iman edemez. Velev ki iman ettiğini iddia etsin. Çünkü imanı bilmediğinden dolayı iman iddiası geçersizdir.
Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
"Sana ve senden öncekilere indirilenlere inandıklarını iddia edenleri görmüyor musun? Reddetmeleri emrolunmuşken tağuta muhakeme olmak istiyorlar. Şeytan onları derin bir sapıklığa düşürmek istiyor." (Nisa: 60.)
Allah-u Teâlâ bu ayette; müslümanlık iddiasında bulundukları halde müslüman olarak kabul etmediği bazı kimselerden bahsediyor. Onlar bütün rasullere indirilen kitaplara ve Rasulullah’a sallAllahu aleyhi ve sellem indirilen Kur’an’a inandıklarını söyledikleri halde tağuta muhakeme olmak istiyorlar. Halbuki Allah-u Teâlâ tağutu reddetmeden iman ve İslam iddiasında bulunan bir kimsenin iddiasının boş ve geçersiz bir iddia olduğunu belirtiyor. Aynı kalpte Allah-u Teâlâ'ya iman ile tağuta muhakeme olma isteği birarada bulunamaz. Çünkü ayette; "Tağutu inkar etmekle emrolunmuşlardı." buyrulmuştur.
Fakat şeytan onları; tağuta muhakeme olmak istedikleri halde mü’min ve müslüman kalabileceklerine dair vesvese vermek suretiyle derin bir sapıklığa düşürmek istiyor. "Şeytan onları derin bir sapıklığa düşürmek istiyor." ayetinin anlamı işte budur.
Allah-u Teâlâ başka bir ayette şöyle buyuruyor:
"Tağuta kulluk etmekten kaçınıp Allah'a yönelenlere müjde vardır." (Zümer: 17)
Bu ayeti kerimede Allah-u Teâlâ; müjdelenecek bazı kimseleri bizlere tanıtıyor ve bunların; tağuta kulluk etmekten kaçınmak suretiyle sadece Allah-u Teâlâ'ya yönelen kişiler olduğunu belirtiyor. Yine ayette; insanların kurtuluşa erebilmeleri için tağuta ibadetten kaçınmaları emrediliyor. İslam’ın Allah katında geçerli olabilmesi için öncelikle tağutun inkar edilmesinin gerekli olduğu şartını yine bu ayette açık bir şekilde görmekteyiz.
Yine Allah-u Teâlâ bize bütün Rasullerin çağrısını şöyle bildiriyor:
"Muhakkak ki her ümmete; "Allah'a ibadet edin ve taguttan kaçının" (desinler) diye bir Rasul gönderdik." (Nahl: 36)
Bu ayette; bütün rasuller ümmetlerine Allah-u Teâlâ'ya yapılan ibadetlerin geçerli olması için tağutu inkar edip ondan kaçınmalarını ve daha sonra Allah’ın istediği şekilde Allah-u Teâlâ'ya iman ederek ibadet etmelerini emrediyorlar.
O halde tağutu çok iyi bilmeliyiz ki reddedebilelim. Zira daha önce söylediğimiz gibi tağutu bilmeyen onu reddedemez. Tağutu reddetmeyen kişi ise her ne kadar iman ve İslam iddiasında bulunsa bile Allah o kişinin imanını ve İslamını asla kabul etmez.
 
Üst Ana Sayfa Alt