Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Suriye İçin Ne Yapabilirim? - Dr. İyad Kunaybi

M Çevrimdışı

Mervan Hadid

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
suriye+i%C3%A7in+ne+yapabilirim+copy.png





Faziletli doktor İyad Kunaybi bizlere Suriye için gerçekten yapabileceğimiz asıl meseleleri anlatıyor. Bu konuşmayı mutlaka izlemenizi tavsiye ediyoruz.



Suriye İçin Ne Yapabilirim?

Esselamu Aleykum Aziz Kardeşlerim,

Geçen bölümde Suriye'de meydana gelenlerin, Allah'ın imtihan kanunlarının dışında olmadığından bahsettik. Biz, Rab olarak imtihan eden, sonra sabretmemizi isteyen ve mükâfatlandıran Allah'tan razıyız. Musibet, kişinin kardeşlerinin haline üzüntüsünün, rahmet ve hikmet hususunda şüpheye dönüşmesidir. Aksine istenen, bu hüznün harekete geçirici bir kuvvete dönüşmesidir. Nasıl? Allah-u Teala buyuruyor ki “Eğer Allah dileseydi, onlardan öç alırdı. Fakat sizi birbirinizle denemek için böyle yapıyor” Eğer Allah dilese Beşşar ve ordusunu helak eder, mümin kullarını muzaffer kılar. Fakat o bu musibetle İslam Ümmeti'ni imtihan ediyor. “Hanginizin daha güzel amel işlediğini denemek için” Yani bu, Allah'ın senin ne yapacağını görmek istediği bir imtihandır. Tek başına senin... “Sen ancak kendi yaptığından sorumlusun. Müminleri de savaşa teşvik et.” Öyleyse bil ki sen, bu imtihanda kastedilensin. Eğer başarırsan mükâfatlandırılırsın, başaramazsan kuvvetlenirsin. Başka üçüncü ihtimal yok.

Peki, bu imtihanı kazanmak için ne yapıyorsun? Sana düşen Suriye'deki kardeşlerini kurtarmak için Allah yolunda cihad etmendir. Diyeceksin ki: “Fakat şartlar cihada izin vermiyor.” Ben de diyorum ki: "Bu zillet değil midir?" Kardeşlerimizin çevremizde kaçırıldığını görmemiz zillet değil midir? Belki sıramız geliyor ve biz yüz milyonların milyarın ümmeti iken cihad edemiyoruz. Aksine Beşşar ve ordusu, kardeşlerimize işkencelerini fotoğraflıyor, bizimle kameraların önünde meydan okuyarak alay ediyor ve biz hiçbir şey yapmıyoruz. İşte bu zillettir. Bundan kurtulmak için nasıl bir yol izlenmelidir? Rasulullah (s.a.v) bir hadisinde şöyle buyurmuştur: “Allah size zilleti musallat eder, dininize dönünceye kadar da onu kaldırmaz.” Eğer dinimize geri dönersek o zaman bu zillet hali biter. Dinimize geri dönmediğimiz vakit ise bu zillet hali devam eder ve Suriye'deki kardeşlerimize yapılanlar için sebep oluruz.
Öyleyse bu birbirine bağlı bir zincirdir; Allah'ın emirlerini yerine getirmede istikamet üzere olmak bu zillet halinin kaldırılmasını sağlar, zillet halinin kaldırılması da ümmetin izzeti, cihad ile bir kısmının bir kısma galip olması, anlamına gelir. Bu da Suriyeli erkek ve kız kardeşlerimizin acılarının bitmesini sağlar.
Buna karşılık erkek ol, kadın ol senin günahın zillete neden olur. Rasulullah buyuruyor ki: “Zillet ve küçüklük emrime muhalefet edenleredir.” (Hadisi Albani ve Zehebi tashih etti) Bu zillet Suriye’deki kardeşlerimizin zaferine engel olmaktadır. Gördüm ki günahlar kalpleri öldürüyor ve zillet de bu günahlara ısrar ettikçe yerleşiyor.

O halde bu konuda tarafsızlığa yer yok! Senin erkek ya da kadın olarak itaatin, Suriye'deki kardeşlerin için cephanedir. Ve günahın da despot ordunun tüfekleri için cephane ve ellerinde kardeşlerimizi boğazladıkları bıçaklardır. Bunlar gerçeklerdir ey kardeşlerim, mübalağa değil.

Bu hakikatlerin göz önünde bulundurulmaması garip olaylara sebep oluyor: Bir baba şüpheyle soruyor : "Niçin Allah Suriyelilerin sıkıntısını gidermiyor? Bu boşa giden bir çaba sanki" Sonra oğullarını ve kızlarını televizyonun başında oturmuş şarkı yarışmalarını izlerken görüyor ve çocuklarını onları izlememe konusunda teşvik etmekten ötesini yapmıyor. Müslümanların acısı, onu, sağduyuyla kendisinden mes'ul olduğu ailesinin halini değiştirmeye itmezken ve kendisi eyleminde kusurluyken, Allah'ın fiillerini sorguluyor.

Senden istenen, Suriyeli kardeşlerimizin haline duyduğun üzüntüyü, itici, pozitif bir kuvvete dönüştürmendir. Bu güç seni, itaatte aktif olmaya ve günahları terk etmeye itecektir. Görevini her ihmal ettiğinde Suriyeli kardeşlerinin eziyet görmüş, katledilmiş resimlerini gözlerinin önünde canlandır ki yeniden gayretle dolasın. Ve hatırla ki Allah ne yapacağını görmek için seni imtihan ediyor. “Eğer Allah dileseydi, onlardan öç alırdı. Fakat sizi birbirinizle denemek için böyle yapıyor.” Ve yine hatırla ki sen vakit öldürürken, kardeşlerin de tağut ordularının ateşiyle öldürülüyor.

Bazı anların hayatımızın alamet-i farikası olması gerekiyor. Ki kalplerimize uyanıklık salsın, sebatımızı artırsın, gafletten bizi nefret ettirsin, değersiz kaygılardan uzaklaştırsın. Ta ki cennet dışında başka bir yerde rahatlık ummayalım. Hatırlıyorum da, on bir sene önce eğitim için ABD'de bulunurken, üniversiteden evime dönmüştüm. Evde beraber kaldığım kardeşim gazeteyi oturma odasında bırakmış. Gazeteyi kaldırdım bir de ne göreyim?! Baş sayfada küllerden oluşmuş bir resim! Baş sayfa için bu resmin seçilmesi tuhafıma gitti. Fakat iyice incelediğimde yanık bir yüz şekli vardı. Ve yanık bir el! Yanık bir ayak! Endonezya'da hain Hıristiyanların eliyle mescide istiflenmiş ve sonra da ateşe verilmiş Müslümanlardan bir grup. İç sayfada ise büyük nakil araçları ile meçhul bir akıbete taşınan Müslüman bayanların fotoğrafı... Müslümanların bu büyük zilletinden ve musibetinden ötürü gözlerim açıldı. Nerede? Nüfus açısından en büyük İslam ülkesi nerede? Yaklaşık iki yüz milyon Müslüman. “O gün siz çok olacaksınız, ama aynı sel üzerindeki köpük gibi” Bu, bundan sonra gafil olmamın ya da dünyaya meyletmemin zor olacağını yüzüme vuran bir tokattı.

Nefsin seni haram arzulara her çağırışında, yanağına tokat gibi çarpan bu tabloları gözünde canlandır ve de ki : "Ayıp ey nefsim ayıp... Bu yiğitlik değildir..." Gerçekten nerede yiğitlik ey kardeşlerim? Bir kaç gün önce kardeşlerimizin bu dramı aklımda iken caddede yürüyordum. Bir de ne göreyim! Genç kızlara göz ucuyla bakan, birbirlerini onlara bakmaya teşvik eden bir grup genç. Bu gençlerin hepsi Suriye'deki dramı görünce üzülüyorlar. Neredeyse hiçbiri ümmetin sıkıntıları karşısında vazifesini düşünmüyor, kendisini oyalayacak şeylerle meşgul oluyor, ihtimamını bu şehevi basit şeylere yöneltiyor. Kim açılıp, saçılıyorsa ümmetin gençlerinin maneviyatını zayıflatıyor ve kim de gönüllü olarak örtüsünü açıyorsa, Suriye'deki Müslüman kardeşinin zorla örtüsünü açanlara yardım ediyor. Bunun için peygamberimiz aleyhisselam “İstikamet ve iffet çizgisinden uzaklaşırlar, uzaklaşmaya çağırırlar” tabirini kullanıyor. Hak yolundan sapıyorlar, diğerlerini de beraberlerinde saptırıyorlar. Kız kardeşim, Allah'ı razı etmeyen şekilde her dışarıya çıkışında düşün ki gençler, kız kardeşlerine yardım etmek için düşmana silahlarını doğrultmuşlar ve tam o anda seni görüyorlar ve silahlarını bırakıyorlar! Bir düşün, kendin için böyle bir role razı olur musun? Ve yine düşün, bu mudur kendisiyle Allah'a kavuşmak isteyeceğin amel?

Ümmetin zilleti ve günahlar arasındaki bu bağlantıyı duyduğumuzda aklımıza şu dört sualden biri veya daha fazlası gelecektir:

Birinci soru; Kardeşlerimizin bu büyük dramında benim günahımın payı ne kadar? Cevap: Ne kadar olduğu önemli değil. Mühim olan bu dramda senin payının menfi olması. Buhari'den nakledilen bir hadiste Peygamberimiz kertenkelenin öldürülmesini emretti ve dedi ki. “İbrahim (a.s)'a üflüyordu.” Subhanallah!... Kertenkele küçük sürüngenlerden biridir, Hz İbrahim'i yakacak büyük ateşe ne kadar üflerse üflesin o yüce ateşin kuvvetinden bir şey artırmayacaktır. Fakat terbiyeye bakın. Peygamberimiz, Müslümanlara eziyette çok basit, neticesi olmayan bir payla da olsa payı olanlara düşmanca davranmayı bize nasıl öğretiyor? Erkek Kardeşim, Kız kardeşim, Suriye’deki kardeşlerimizi yakan ateşte üflemekle bile olsa payınız olmasın. Üflemekle bile... Aksine gel, ateşi söndür, Allah'ın dinine yardımcılardan ol.

İkinci soru; Bu yani, Allah'ın bizim günahlarımız sebebiyle Suriye halkını cezalandırdığı anlamına mı geliyor? Cevap: Hayır, “Hiçbir kimse diğerinin günahını yüklenmez” Suriyeli kardeşlerimiz cezalandırılmıyor. Bilakis onlardan işkence gören ve iman üzere öldürülen kişinin gördüğü işkence ve öldürülme, onun ancak mertebesini ve Allah'a olan yakınlığını artırır. Fakat cezalandırılan biziz. Eğer kardeşlerimize yardım şerefine nail olamadığımızı görüyorsak bu günahlarımıza karşılık cezamızdır. “Gerçekten seninle sefere çıkmak isteselerdi, elbette, bunun için bir hazırlık yaparlardı: Allah onların kalkış tarzlarını beğenmedi ve bu yüzden onları yerlerine çiviledi ve kendilerine: “Peki, oturun oturanlarla beraber” denildi.” Eğer niyetlerimiz cihad etmek için sadık olsa, günahları terk etmek, emirlere itaat etmek ve yoldaki kötülükleri izale etmekle ona hazırlık yaparız. Ve o zaman Allah da sana cihad kapısını açacaktır. Canınla, malınla ve birçok başka vesileyle...
Fakat günah sahibi bu hazırlığı yapmıyor. Allah'ın yardımcılarından olma şerefini hak etmiyor.

Günahları, yardım için harekete geçmesi hususunda, Allah'ın onu beğenmemesine sebep oluyor ve onu cihaddan alıkoyuyor ki o yüksek gayret sahibi Allah'ın yardımcılarından oluşmuş kafilenin adını kirletmesin.

Üçüncü soru; belki kendi kendine diyeceksin ki "Beni kişisel günahlarım sebebiyle kınıyorsun? Peki güç sahiplerine ve Müslümanlara yardım etmek ellerinde olan ve bizi yardımdan alıkoyan kişilere neden çıkışmıyorsun?" “Hiç şüphesiz, bunda, kalbi olan ya da bir şahit olarak kulak veren kimse için elbette bir öğüt (zikir) vardır.” Ben seni muhatap alıyorum ey kız ve erkek kardeşim. Çünkü seni kalbin var sayıyorum. Bu bahanelerle kaçma kardeşim. “Ey iman edenler! Siz, kendinizi düzeltmeye bakın. Siz, doğru yolda oldukça sapmış olan size zarar veremez. Tümünüzün dönüşü Allah'adır. O size neler yapıyor olduğunuzu haber verecektir.” Kıyamet günü niçin falan orduyu ya da falan devleti Müslümanlara yardım için harekete geçirmedin diye sorulmayacaksın... Sadece kendinden sorulacaksın… “Kişi kıyamet günü ömrünü nerede harcadığından sorulmadıkça ayağını kımıldatamaz” Kendi hayatından sorulacaksın, başkalarının hayatından değil!..

Dördüncü soru; “Suriyeli kardeşlerimiz bizden cihad, silah, mühimmat istiyor. Günahları terk etmek emir ve yasakları yerine getirmek uzun iş. Bu asıl görevimizden uzaklaşmak değil midir?” Bunu diyen kişinin genelde zikre değer bir şey yapmadığını görürsün. Sonra durur, hayatına ve hatalarına geri döner. Evet, eğer canınla cihad edebiliyorsan, bu sana vaciptir. Lakin yapamıyorsan da çözüm oturmak mıdır?

Kardeşlerim bizler hayatta felaketleri idare etme sistemine göre yaşıyoruz. Her yeni bir felaket olduğunda hızlıca, görülmedik çözümler arıyoruz. Gerçeklerden kaçıyoruz. Hâlbuki bizim için kaçınılmaz olan şey, uzun bir solukla durumumuzu ıslah etmektir. Hastalık Suriye'de olanlar değildir, onlar hastalığın dışa vurumudur. Asıl hastalık ümmetin yılgınlığı ve zilletidir. Ve hastalığın ilacı vakit, çalışma, çabalama, bununla beraber sıkılmadan uzun soluklu şevk ve gayrettir.

Tabii ki şunu da hatırlatmak gerekir ki, toplumların terbiyesi, kötülüklerinden arındırılması için en hayırlı vesile Allah yolunda cihat etmektir. Kimin için bu kapı açılırsa; "Bana düşen cihattan önce günahlarımdan kurtulmamdır" dememesidir. Kast edilen, eğer Allah senin için bu kapıyı açmamışsa, bu; seni bu şereften alıkoyan bir çatlağın hayatında olduğuna delâlettir. Durumunu düzelt. Umulur ki Allah dinine yardım için seni seçer.

Bu silsileyi takip ettiğinde, itaatin ve günahları terk etmenin, zillet halinin kaldırılmasını sağladığını görürsün. Ardından da ümmetin izzeti ve mustazaflarının zaferi. Ve böylece sen itaat yolunda yürüdükçe büyük bir lezzet duyacak, nefsin seni her ne zaman haram bir görüntüye çağırsa diyeceksin ki: "Hayır, Allah yolunda kardeş olduklarıma yardım için bakışlarımı indireceğim." Şeytan seni sabah namazından alıkoymak istediğinde de kardeşlerini hatırlayacak: "Ben Allah'ın yardımcılarından olmak istiyorum" diyeceksin. Böylece kardeşlerinin durumunu her gördüğünde kendinden nefret etmek ve dövünmek yerine, kendine saygı duyacak, iç dünyanla uyumlu halde yaşayacaksın.

Öyleyse ey kardeşim ümmetin acılarından kaynaklanan endişeni, kederini, kaygını pozitif bir kuvvete dönüştür. Bak Suriyeli kardeşine... Ateşe veriliyor, "Ya Rabbi! Ya Allah!" diyor. O Allah'a kendini sundu. Peki ya sen ne sundun? Sen ne sundun? Eğer bizler boğulduysak, boğulmuş bir ümmet için kim vardır artık? Ümmetin dramlarına bakmaya devam ettiğin ve sonrasında bir şey yapmadığın sürece hislerin alışacak, donuklaşacak ve kalbin katılaşacak. Bu işkence görüntülerini yayınlarken Allah'ın düşmanlarının istediği şeydir... Suriye'de... Ebu Gureyb'de... Maneviyatımızı parçalamak istiyorlar... Bilakis onların silahlarını kendilerine çevir... Nefsinle cihad et... Heva-heveslerinle cihad et... Kardeşlerin için olan tasanı kederini kalbinde sönmeyen bir mum kıl. O vakit Allah seni seçecek ve seni kardeşlerine yardımla şereflendirecek. Ve bunun için yolları kolaylaştıracak. “Bizim uğrumuzda didinenleri biz, yollarımıza elbette ulaştıracağız. Allah, güzel düşünüp güzel davrananlarla mutlaka beraberdir.”

Bölümün özeti: Müslüman kardeşlerinin durumuna olan hüznünü, seni itaatte aktif olmaya sevk edecek ve günahlardan uzaklaştıracak itici bir kuvvete dönüştür!

Bu konuşma Kulliyetu Neva tarafından tercüme edilmiştir.
 
Hutve Çevrimdışı

Hutve

Cihadın farz oldğu yerde gözyaşı dğl ter dkmk grkr
İslam-TR Üyesi
Çok güzel bir yazı. Ortada bir cenaze var ve gözlerimizi kapatsak bile hepimiz bundan sorumluyuz.
 
Mubadil Çevrimdışı

Mubadil

t.me/hendekehli0
İslam-TR Üyesi
Senin erkek ya da kadın olarak itaatin, Suriye'deki kardeşlerin için cephanedir. Ve günahın da despot ordunun tüfekleri için cephane ve ellerinde kardeşlerimizi boğazladıkları bıçaklardır.

Erkek olarak dışarıda bakışlarını kontrol et, kadın olarak peçe tak... Kardeşlerine, Allah'a itaatini artırarak yardım et.
 
kâtib Çevrimdışı

kâtib

لَا إِلَٰهَ إِلَّا ٱللَّٰهُ
İslam-TR Üyesi
Bu konuda eğer günahkâr Müslüman başkalarını da özendiriyorsa bu mucahidler için bir engel olabilir çünkü Müslümanları bu şekilde gördükçe onların da kalbi kayabilir.
Bir de küçük değişimler zamanla büyük bir değişime dönüşür ve bu sayede mesela önceden cepheye gitmek istemeyen bir erkek veya cepheye yardım-yemek göndermek/erkek aile üyelerini göndermek istemeyen bir kadın isen, imanın arttığından dolayı yavaş yavaş bu isteğin de artar.

Onun dışında ise herkes kendinden sorumludur.
Hâlâ uyanamamış nefsine uyan insanlar için ALLAH Subhanahu we Teâlâ mucahidleri zor durumda bırakmayacaktır. Şu ana kadar bir sürü zafer, başarı, ilerleme var ve sahayla ilgilenmeyen Müslümanlar ise hep aynı durumda, neredeyse aynı sayıdalar. Bir etki ettiğini sanmıyorum.
ALLAH'u Âlem.
 
Son düzenleme:
Üst Ana Sayfa Alt