Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Çözüldü Sünnetsizlerin İnkar Ettiği Bazı Hadislerin Sıhhati ?

A Çevrimdışı

Abdullah rizgari

Üye
İslam-TR Üyesi
bende verecekleri cevaba, soracakları soruyu yazayım;

"ölüm meleği musa`ya gelerek:"rabbine icabet et"dedi.bunun üzerine musa ölüm meleğinin gözüne tokat vurarak gözünü çıkarttı. Melek hemen allah`a dönerek"sen beni ölmek istemeyen bir kuluna göndermişsin,o benim gözümü çıkardı"dedi/s.müslim10/176

"yer yüzü balığın sırtındadır.cennete girecekler ilk olarak bu balığın ciğerinden yiyecektir"?buhari/3/51

"peygamber`e allah`in yerleri ve göğü yaratmadan önce nerede olduğu soruldu,peygamber;"bir bulut icerisinde idi,üstü hava, altı hava idi."dedi/hanbel4/11

"eğer erkeğin tepesinden tirnağina kadar cerahat aksa,kadin da bunlari ağzı ile temizlese,yine de erkeğin hakkını ödemiş olmaz."ibni hacer2/121

"zina yapan evlilerin taşlanarak öldürülmelerini emreden ayet aişe`nin döşeğinin altındaki sayfada yazılı bulunuyordu.

Peygamber ölünce aişe onun gömülme işlemleri ile meşgulken,evin açık kapısından içeri giren bir keçi o sayfayı yedi. Böylece taşlayarak öldürme cezası kuran`dan çıktı.ama hükmü devam ediyor."ibni mace 36/194/ hanbel 3/61/5/131


yukarıda rivayeten alınan hadisler, kutubi sittede rivayet ettikleri hadislerin birçoğuna sahih denerek alınan ravilere aittir... Ama aynı ravilerin bir çok hadisinede sahih değil denmiştir...

En fazla hadis rivayet eden ebu hureyreye islam dünyası hz. Ebu hureyre (r.a) diye hitap eder, aşağıdaki alıntıyı okuyalım;

ebu hureyre hakkında ibn kuteybe şöyle der: "sahabe'den hiçbirinin, benzerini rivayet edemediği sayıda yüklü hadis rivayet eden ebu hüreyre, bu yüzden ithama uğramış ve bazılarınca yadırganmıştır. Onlar kendisine şunu sorarlardı: "bunu nasıl yalnız sen duyuyorsun? Seninle bunu duyan kimdir?" ikisinin de ömrünün uzun olması itibarıyla ebu hüreyrenin bu bol sayıda rivayetini en fazla kınayan aişe olmuştur. Ebu hüreyre'yi yalancılıkla itham edenlerin başında ömer , osman ve ali gelir. Islam düşünürü mustafa sadık er-râfiî de "islam'da itham edilen ilk ravi" başlığı altında şunları kaydetmiştir.
Hadis ricali, allah rasulü (sas)'nden en fazla sayıda hadis rivayet eden ebu hüreyre olduğunu ittifakla ifade etmişlerdir. Halbuki o, allah rasulü (sas)'yle ancak bir yıl dokuz ay birlikte olmuştur. Ibn hazm, bakî b. Mahled'in müsnedinde, ebu hüreyre'ye ait 5374 hadis olduğunu zikreder. El-buhârî bunlardan 446 sını rivayet etmiştir.

Ebu hureyre rivayet eder ki: “allah’ın resulu muaviye’ye bir ok verdi ve şöyle dedi: Bu oku al ve cennette beni onunla karşıla!”

ebu hureyre’den yine şu hadis rivayet edilmiştir: “allah’ın resulu şunu derken duydum: Allah vahyini üç kişiye emanet etti: Ben, cebrail ve muaviye”
ne yazık ki ebu hureyre’yi kurtarma derdinde olanlar bir yandan böyle bir mantıksızlığı islam’a fatura edip zarar veriyorlar, di-ğer taraftan ebu hureyre’yi kırmamak için hz. Musa’yı allah’ın takdirinden kaçan, meleğin gözüne tokat atıp kör eden bir insan olarak gösteriyorlar. Ebu hureyre’ye bir çok sahabe (peygamber’i gören müslüman) muhalefet etmiştir. örneğin ebu hureyre’nin “av ve çoban köpekleri dışındaki köpekleri öldürün” hadisine tarla köpeklerini de eklemesi üzerine ibni ömer, ebu hureyre’nin tarlaları olduğu için böyle bir yalanı uydurduğunu söylemiştir (cemal sait aktaş, hadis kritiği makalesi).

Soru şu; gerçekten hadislerin kuran'a uyup uymadığına bakılmış mı? Aktaranin kisiliginin dogru olduguna dikkat edilmiş mi?

ALINTIDIR

LUTFEN ALIM BIRI CEVAP YAZSIN
 
Abdulmuizz Fida Çevrimiçi

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Aslen dini de tahrif etmek isteyen mulhidlerin, Rasulullah (s.a.v.) ve hadisleri cahilce ve kıt beyinleriyle inkar etmektedirler. Nedense kıt beyinlerinin kavrayamadığı ve şeytanın kendilerini düşürdüğü pisliğe genelde aynı hadisleri inkar ya da çarpıtarak insanların aklını karıştırmak istemektedirler. Bu sebeble bu tür art niyetli sapıkların panzehirleri sitede bulunmaktadır. Direk hazır cevab bekleyene kadar sitemizde biraz araştırma yaparsanız, aslen tek tek günler alabilecek hadis şerhlerini , üzerimize sorumluluğu bırakmadan pek çoğunu bulabilirsiniz. Göreceksiniz ki kendilerine vereceğiniz cevablarımızı kabul etmeyecek, hatta daha önceden cevablarımızı görmüş olmalarına rağmen hala sapıklıkta ısrar edeceklerdir. Rabbim bu beyinsizleri ıslah etsin ve saf insanları tuzaklarından korusun.



Abdullah rizgari;239143' Alıntı:
bende verecekleri cevaba, soracakları soruyu yazayım;

"ölüm meleği musa`ya gelerek:"rabbine icabet et"dedi.bunun üzerine musa ölüm meleğinin gözüne tokat vurarak gözünü çıkarttı. Melek hemen allah`a dönerek"sen beni ölmek istemeyen bir kuluna göndermişsin,o benim gözümü çıkardı"dedi/s.müslim10/176

Musa (a.s.) ve Ölüm Meleği Arasında Geçen hadise

Ebu Hurayra (r.anh) dan rivayet, Rasul-u Ekram (s.a.v.) buyurdu ki:
Melekul Mevt, Musa (a.s.)'ya ruhunu kabzetmek için gönderilmişti.
Musa'ya geldiği zaman, Ona tokat vurup, melekul mevt'in bir gözünü çıkarmıştı.
Melekul mevt (a.s.) Rabbine dönerek: "Beni öyle bir kula gönderdin ki, ölümü istemiyor."
Cenabı Hak tekrar ona gözünü iade etmişti.
(Sahihi Buhari, 2/113 ve 4/191; Sahihi Muslim 4/1843)

------------------**************-----------------

68. Arz-ı Mukaddes vb. Yerlerde Gömülmeyi İstemek
1339- Ebu Hurayra (r. anh) şöyle demiştir:
Ölüm meleği Musa'ya (a.s.) gönderildi. Melek Musa'nın yanına gelince Musa meleğe bir tokat attı (meleğin gözü çıktı). Bunun üzerine Melek Rabbi'ne dönerek: "Sen beni ölmek istemeyen bir kula gönderdin" dedi.
Allah (c.c.) meleğe gözünü geri verdi ve ona şöyle dedi: "Ona dön ve elini bir öküzün sırtına koymasını, elinin temas ettiği her bir kıl için kendisine bir yıl ömür verileceğini söyle."
(Ölüm meleği bunları Musa'ya iletince) Musa: "
Ey Rabbim! Sonra ne olacak?" diye sordu.
Allah: "Sonra öleceksin" buyurdu.
Musa: "
Öyleyse şimdi öleyim" dedi.
Musa, Allah'tan kendisini arz-ı mukaddese bir taş atımı mesafeye kadar yaklaştırmasını istedi.
(Ebu Hurayra, Peygamberin (s.a.v.) şöyle söylediğini belirtti): "Orada olsaydım size yolun kenarında kızıl bir kum tepesinin yanında onun kabrini gösterirdim.

Açıklama:

Zeyn İbnu'l-Muneyyir şöyle demiştir: Başlıktaki "vb. yerler" ifadesi ile, kendisine yolculuk yapmanın caiz olduğu Harameyn (Mekke ve Medine) kastedilmişiir. Yine, Musa'nın yaptığına uymak suretiyle; yanlarında bulunmanın bereketinden istifade etmek, onlara indirilen rahmetten nasibdar olabilmek amacıyla peygamberlerin, şehidlerin ve Allah dostlarının kabirlerinin yakınına gömülmeyi istemek de caizdir.
Bu, Beytu'l-Makdis'te gömülü olan peygamberlere yakın olmayı istemekle ilgilidir.
Kadı Iyad'ın tercih ettiği görüş budur.
İbn Battal'ın naklettiğine göre Musa'nın Beytu'l-Makdise girmeyi değil de oraya bir taş atımı mesafeye gömülmeyi istemesinin hikmeti, kabrinin yerinin gizli kalmasını sağlayarak milletinden cahillerin kendisine ibadet etmesini önlemektir.

(Sahih-i Buhari Şerhi; İbn Hacer el Askalani: Fethu'l Bari ; C. 3, Sf: 436 -437 ayrıca ;
Sahih-i Buhari Şerhi; İbn Hacer el Askalani: Fethu'l Bari ; C. 7, Sf: 109 -115, (31- Musa'nın Vefatı ve Ondan Sonrası Başlığı))




İZAHAT

"Ölüm Meleği" (a.s.), Musa (a.s.)'a gönderildi. Yanına gelince gözü üzerine bir tokat attı."
Hemmam'ın, Ebu Hurayra'den diye rivayet ettiği Ahmed ve Muslim'de yer alan rivayette şöyle denilmektedir:
"Ölüm meleği Musa'ya geldi ve ona : 'Rabb'ine icabet et', dedi. Musa ölüm meleğinin yüzüne bir tokat attı ve gözünü çıkardı."


"Ölmek istemeyen" ifadesine Hemmam şu fazlalığı da eklemektedir:
"İşte gözümü çıkardı. bunun üzerine Allah gözünü eski haline getirdi."
Ammar yoluyla gelen rivayette de şöyle denilmektedir:
"Rabbim, Musa kulun gözümü çıkardı. Senin nezdindeki değeri olmasaydı ben de ona karşı gelecek ve onu zor bir duruma sokacaktım."

"Allah'tan kendisini Arz-ı Mukaddes'e bir taş atımlığı kadar bir mesafe yaklaştırmasını niyaz etti." Buna dair şerh ve açıklamalar Cenaiz bölümünde geçmiş bulunmaktadır.

"Kırmızı kum yığınının alt tarafında..."

İbn Huzeyme der ki : Bazı bidatçiler bu hadisi reddederek şöyle demişlerdir:
Şayet Musa ölüm meleğini tanımış ise o, onu hafife almış demektir. Eğer onu tanımamış idiyse neden gözünü çıkardığından ötürü Musa'ya kısas uygulanmadı?

Buna cevab şudur :
Allah (c.c.), Musa'ya ölüm meleğini gönderdiğinde tam o sırada ruhunu kabzetmeyi murat etmemişti. Ölüm meleği onu denemek üzere gönderilmişti. Musa'nın ölüm meleğinin gözüne tokat indirmesi ise, ona iznini almadan evine girmiş bir insan olarak gördüğünden dolayıdır. Onun ölüm meleği olduğunu bilmiyordu. Şeriat koyucu da müslümanın evine izinsiz bakan kimsenin gözünü çıkarmayı mubah kılmıştır.

Melekler İbrahim'e ve Lut'a da insan suretinde gelmişler ve ilk anda onları tanımamışlardı. Eğer İbrahim (a.s.) onları tanımış olsaydı onlara yiyecek ikram etmezdi. Şayet Lut (a.s.) onları tanımış olsaydı, kavminin onlara zarar vereceğinden korkmazdı.

Musa'nın ölüm meleğini tanıdığını varsayacak olursak bu bidatçi şahıs, melekler ile insanlar arasında kısasın meşru olduğunu nereden biliyor?
Diğer taraftan ölü meleğinin Musa'dan kısas isteyip de ona kısas uygulamadığını nereden çıkartıyor?

Hattabi, İbn Huzeyme'nin açıklamalarını özetledikten sonra şunları da eklemektedir:
Musa'nın onu kendisinden bu şekilde uzaklaştırmak istemesi , tabiatı itibariyle hiddetli birisi oluşundandır. Diğer taraftan Allah ölüm meleğine gözünü tekrar iade etti ki Musa da o meleğin Allah tarafından geldiğini bu yolla bilsin. Bundan dolayı o vakit Musa'nın teslimiyet gösterdiğini anlıyoruz.

Nevevi de diyor ki : Kendisine tokat atılanı sınamak amacıyla yüce Allah'ın Musa'ya böyle bir tokat atma iznini vermiş olması da olmayacak bir şey değildir.

Başkası da şöyle demektedir: Ona tokat indirmesinin sebebi, kendisini tercih yapmakta serbest bırakmadan önce ruhunu kabzetmek üzere gelişi idi. Çünkü sabit olduğuna göre istediğini tercih etmekte serbest bırakılmadıkça hiç bir peygamberin ruhu kabzedilmemiştir. Bundan dolayı ikinci defa onu tercihte serbest bırakınca boyun eğip, itaat etmiştir.

Görüşler arasında doğruya en yakın olanın bu olduğu söylenmiş olmakla birlikte bu görüşün doğruluğu da tartışılabilir. Çünkü sorunun esasında dönülerek tekrar şöyle denilebilir:
Ölüm meleği ne diye Allah'ın peygamberinin ruhunu kabzetmeye kalkıştı ve bu husustaki şartı (yani peygamberlere has bir özellik olan muhayyer bırakma şartını) yerine getirmedi? O zaman buna da tekrar : Bu imtihan olmak üzere meydana gelmiştir, denilir.

Hadisten anlaşıldığına göre melek insan suretinde görünebilir. Bu husus pek çok hadiste zikredilmiş bir konudur.

Yine hadisten anlaşıldığına göre Arz-ı Mukaddes'te defnedilmesinin bir fazileti vardır.
(Sahih-i Buhari Şerhi; İbn Hacer el Askalani: Fethu'l Bari ; C. 7, S: 112 -113)

Not : İslam'da ölüm meleğinin özel bir adı yoktur. Orijini "Melek'ul Mevt"tir. Halk arasında sıkça kullanılan ' Azrail' ismi İsrailiyattan bulaşmıştır. Kullanmayalım.


ORİJİNALİ :

https://www.islam-tr.org/konu/musa-a-s-in-olum-meleginin-gozunu-cikarma-hadisesi-sahih-midir.12064/
 
Abdulmuizz Fida Çevrimiçi

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Abdullah rizgari;239143' Alıntı:
"yer yüzü balığın sırtındadır.cennete girecekler ilk olarak bu balığın ciğerinden yiyecektir"?buhari/3/51

"Yeryüzü balığın sırtındadır" veya "Yeryüzü balık ve öküzün sırtındadır" manasındaki rivayetler sahih değil, israiliyattır.

Bu İsrailiyatı daha önce şöyle cevab yazmıştık:

1 _ MUHAKEMAT kitabında HADİS DEĞİLDİR dediği bir sözü , LEMALAR kitabında " SAHİH HADİSTİR " diyerek anlatmıştır.

AYNI SÖZE SAHİH HADİSTİR DEDİĞİNİN İSPATI :
Sözler yayınları 1990 basım , Lemalar , Ondördüncü Lema :
" .....
Bu defaki sualinizde diyorsunuz ki : Hocalar diyorlar . Arz öküz ve balık üstünde duruyor . Halbuki arz , muallakta bir yıldız gibi gezdiğini coğrafya görüyor. Ne öküz var ne de balık ?

Elcevab : İbni Abbas (r.a.) gibi zatlara isnad edilen sahih bir rivayet var ki , Resul-i Ekrem Aleyhissealatu Vesselamdan sormuşlar . Dünya ne üstünde duruyor. Ferman etmiş .
Öküzün ve Balık'ın üzerinde duruyor , ila Ahir..."
İnternetteki yayınlanan kitaptan :

ONDÖRDÜNCÜ LEM'A
"İki Makam"dır.

BİRİNCİ MAKAM: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'dan sorulmuş ki: "Arz ne üstünde duruyor?" Resul-i Ekrem Aleyhissalâtu Vesselâm ferman etmiş: عَلَى الثَّوْرِ وَالْحُوتِ Yâni "Öküz ve balık üstünde duruyor." Şu Hadîse dair çok münakaşat vardır. Coğrafyacılar, hâşâ bu Hadîsi inkâr ediyorlar.

İşte bu Hadîsin hakikî mânâsını üç vecihle, bu Risalenin Birinci Makamı öyle bir tarzda beyan ediyor ki; münkirlerin zerre mikdar insafı varsa ve Coğrafyacıların hakka karşı zerre mikdar iz'anları bulunsa, bu Hadîsi, bâhir bir mu'cize-i Ahmediye (A.S.M.) sayacaklardır. Çünki o üç cevap hem hakikî ve kat'î, hem manidardırlar.
Fihrist
Risale-i Nur Enstitüsü | Risale-i Nur Külliyatı

AYNI SÖZE UYDURMA , İSRAİLİYATTIR DEDİĞİNİN İSPATI

Zehra Yayıncılık , MUHAKEMAT kitabı sayfa 51 -52 ikinci mesele

b1059.gif


İkinci Mesele :
Puşide olmasın , Sevr (öküz) ve Hut (balık)'un kıssa-i meşhuresi İslamiyetin dahil ve tufeylisidir. Ravisiyle beraber Müslüman olmuştur. İstersen Mukaddeme-i Salise'ye git göreceksin hangi kapıdan daire-i İslamiyet'e dahil olmuştur. Amma İbn-i Abbas'a olan nisbetin ittisali ise Dördünce Mukaddeme'nin ayinesine bak , o ilhakın sırrını göreceksin .

İnternetteki yayınlanan kitaptan

İkinci Mesele
Pûşide olmasın, Sevr ve Hûtun kısas-ı meşhuresi, İslâmiyetin dahil ve tufeylîsidir. Râvisiyle beraber Müslüman olmuştur. İstersen, Mukaddeme-i Saliseye git, göreceksin, hangi kapıdan daire-i İslâmiyete dahil olmuştur.
Amma, İbn-i Abbas’a olan nispetin ittisali ise: Dördüncü Mukaddemenin aynasına bak; o ilhakın sırrını göreceksin. Bundan sonra mervîdir: "Arz, Sevr ve Hût üzerindedir." Hadis olarak rivayet ediliyor.
Evvelâ: Teslim etmiyoruz ki, hadistir. Zira, İsrailiyatın nişanı vardır.
Saniyen: Hadis olsa da zaaf-ı ittisal için yalnız zannı ifade eden âhâddendir. Akideye dahil olmaz. Zira yakîn şarttır.
Risale-i Nur Enstitüsü | Risale-i Nur Külliyatı

Şimdi bizim cevabımıza gelelim :

Rasulullah şöyle dedi diye başlanılan sözün (hadis) rasulullahın ağzından çıkmış olduğunu kanıtlamak için hadis usulüne göre sened , ravi , vürud gibi siga'sını saymanızla mümkündür. Bu da hadis usulüne vakıf alimlerin onaylaması demektir .
Bu hadisi böyle bir ilme vakıf olan alimlere sorduğumuzda “bu sözün uydurma olduğunu , hiç bir muteber hadis kitabında geçmediğini bildirmişlerdir”.

Daha sonra bu sözü Nurcuların çeşitli fraksiyonlarındaki abilerine sorduğumuzda , otomatik olarak yazdırılan !! kitapta olması hasebiyle kabul ettiler fakat sahih bir kaynak sunamadılar.
Kaynak olarak şu hadis kitaplarını (Hâkim, el-Mustedrak: 4:636; el-Münzirî, et-Terğib ve’t-Terhîb: 4:257; el-Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid: 8:131) sunanlar oldular. Fakat bu verilen kaynaklara kendileri bakmadıkları ya da konumuz olan söz olmadığını , araştırımaktan üşenenler için cevap vermiş sayılacaklarını umdular . Çünkü bu kaynaklarda bahsimiz olan dünya öküz ve balık üzerinedir sözü bulunmamaktadır . Aşağıya ekleyeceğim hadis ve yorumlar geçmektedir.
Bunun da mevzu olan sözün senediyle ilgisi yoktur .
Ebu Zer (r.anh)’dan:
“Rasulullah (s.a.v.) bir gün şöyle dedi:
Bu güneş nereye gider bilir misiniz?”
Oradakiler: “ALLAH ve Rasulû bilir” dediler.
Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
“Güneş, arşın altındaki yerine gidinceye kadar döner. Oraya varınca secdeye kapanır ve o şekilde kalır. Sonra Ona: Kalk! Çıktığın yere dön, denilir. Çıktığı yere döner ve oradan doğar. Bu durum insanlara farklı gelmeyecek şekilde devam eder. Ve yine arşın altındaki yerine gelir. Ona : Kalk! Geldiğin yoldan geri dön, denilir. Bunun üzerine o da batış yerinden doğar.” Rasulullah (sav): “Biliyor musunuz bu ne zaman olur? Bu önceden iman etmemiş yada imanında bir hayır kazanmamış olan kimseye artık imanının bir fayda sağlamayacağı zaman da olur” dedi.”

[Muslim, İmân (2/195-196 Nevevi Şerhi). Buhari özet olarak, Tefsir (8/541 Fethu’l-Bâri), Tevhid (13/404 Fethu’l-Bâri).]

Ayrıca bu söz için sizi TEFSİRDE İSRAİLİYAT isimli kitabın 115-117 arasını okumanızı öneririm :
Doç dr, Abdullah Aydemir , Beyan yayınları
Kitabı indir :
: http://www.muallim.biz/dinikitaplar/tefsirdeisrailiyat.rar

sayfanın tam linki :
http://www.darulkitap.com/kuran/tefsirdeisrailiyat/002.htm#_Toc110352092

kitabın tamamı :
Yeni Sayfa 1

İbnu Abbas'tan mervî konu ile ilgili rivayet:
Bidayette Cenabı Hakkın Argı suyun üzerinde bulunuyordu. ALLAH yarattıklarından her hangi birini (su)'dan önce yaratmış değildir. Cenabı Hak, diğer varlıkları yaratmayı arzu edince sudan bir duman çıkardı. Duman suyun üzerinde yükseldi; ALLAH bu yükselen varlığa sema (gök) adını verdi. Bundan sonra ALLAH suyu kurutarak onu tek bir yer haline getirdi. Bundan sonra yeri parçalara ayırdı, onu yedi parça yaptı. Bunları pazar ve pazartesi olmak üzere iki gün içinde yarattı.

ALLAH, yeri balık üzerinde yarattı. Bu balık Cenabı Hakkın: "Nûn ile kaleme ve (erbâb-ı kalemin) yazmakta oldukları şeylere andolsunki..."[El-Kalem, 68/1]. âyetinde belirttiği "Nûh" dur. Balık suyun içinde (üzerinde) dir. Su da, düz ve yalçın bir kaya üzerinde yaratılmış*tır. Bu yalçın kaya, bir meleğin sırtmdadır. Melek, kaya üzerindedir. Kaya, rüzgârın üstündedir. Bu kaya, Lokman (a.s.)'ın anlattığı kayadır ki, gökte ve yerde değildir.

(Birbirinin üzerine bindirilerek yekdiğerine irtibatlı bir şekilde yaratılan bu varlıklardan) balık hareket etti ve oynadı. Balığın bu hareketinin tesiriyle yer sallandı. Bunun üzerine Cenabı Hak yerin üzerinde dağları sabit kıldı. Bundan dolayı dağlar yere karşı iftihar etmektedirler..."[36].


Bu uzun rivayeti eserine alan Taberî sened hakkında şüpheli olduğunu, binâenaleyh buna fazla itimad etmediğini söyler (Tefsîr, I. 156; A- Muhammed Şâkir tahkiki).
îbnu Kesîr habere öz olarak değindikten sonra bunun "isrâîliyyat' tan olduğu ihtimalini tasrîh eder (tefsir, V. 385).Eserlerine isrâîliyyatı almamak için titizlik gösteren bazı îslâm bilginleri ise bu tür haberlere —(ilgili âyetleri tefsîr ederken)— katiyyen ehemmiyet vermemişlerdir
[En-Nesefî, et-Teysîr, varak 17Ob; Îbnu 'Atiyye, el-Muharrav, varak 49b; Mekkî îbn Hammûg, tefsîr,302a]

Tıbkı Îbnu Kesîr gibi İbnu 'Atıyye de rivayetleri eserine aldıktan sonra; bunların zayıf haberler olduğunu, mevcut senedlerle bunları isbata imkân olmadığını tenbîh eder
[El-Muharrar, IV. varak 49b.]

[36] Yahya İbn Sellâm, tefsir, S3a; Tefsîru Abdirrazzak, Varak 71a; Taberî, I. 194; XXI. 72; Taberî, tarih, I/l. 64, 65, 6&, 67; Tefsîru Mukatil, varak 234b; îbnü 'Atıyye, tefsir, IV. varak 49b; en-Nesefî, et-Teysîr, varak 170b; el-Beğavî, M. Tenzil, II. 12, 134.-35; el-Keşgaf, m. 52, 496; Tâcu'l-Kurra', Kitâbu Lubâbi Tefsîri'l-Kur'ân, varak 222a; el-'Udfuvî, el-lstignâ' fî 'Ulûmi'l-Kur'ân, varak 226a-b (beş numaralı nusha); İbnu Tayfur es-Secâvendî, 'Aynil'l-me'ânî, varak 174b; el-Mehdevî, et-Tahsîl, varak 144b; Mekkî İbn Hammûş, tefsir, varak 302a; et-Tabressî, IV. IV. 319; et-Tibyan, VHI. 251; Z. Mesîr, VI. 321; el-Kurtubî, XTV. 68; İbnu Kesîr, V. 385; I. 118; ed-Durru'1-Mensûr, I. 42-43; eş-Şevkânî, tefsîr, I. 61; izmirli, S.C. Nebeviyye Mukaddemesi, s. 101.

ORİJİNALİ :


https://www.islam-tr.org/konu/risale-i-nurlarda-tezat-ve-yanlisliklar-kitap.7125/

-----------------

Aktardığın rivayette Cennete girecek olanların yiyecekleri ilk şeyin Balığın ciğeri hakkındaki hadisin aslı şöyledir :

4-.......Enes ibn Mâlik (r.anh) şöyle demiştir: Rasûlullah'ın Medine'ye gelmesi haberi Abdullah ibn Selâm'a ulaştı. Abdullah hemen Rasûlullah'a geldi ve:
Ben sana üç şey soracağım ki, bunların cevâblannı peygamberden başkası bilmez, dedi:
1. Kıyamet alâmetlerinin ilki nedir?
2. Cennet ahâlîsinin cennette yiyecekleri ilk yemek nedir?

3. Çocuk hangi şeyden dolayı babasına benzer ve hangi sebeble anasının soyuna çeker? diye sordu.
Rasûlullah (s.a.v.): —
"Bu mes'eleleh biraz önce Cibril bana haber vermişti" buyurdu."
Enes dedi ki: Bunun üzerine Abdullah: —
Bu Cibrîl, melekler arasında Yahûdî düşmanıdır, dedi. .
Rasûlullah, soruların cevâblarına başlayarak:

"1. Kıyamet alâmetlerinin birincisi bir ateştir ki, o insanları doğu tarafından batı tarafına sürecektir,
2. Cennet ahâlîsinin yiyeceği ilk yemek balık ciğerinin (sarkmış olan) fazlasıdır,
3. Çocuğun (baba ve ana soylarına) benzemesine gelince, erkek, kadına cinsî munâsebette bulunduğu sırada erkeğin suyu kadınınkinin önüne geçerse çocuk babaya benzer. Kadının suyu erkeğinkinin önüne geçerse, çocuk anaya benzer"
buyurdu.
Bu cevâblar üzerine Abdullah ibn Selâm: —
Ben şehâdet ediyorum ki, Sen muhakkak Allah'ın Rasûlu'sun, dedi.
Bundan sonra İbnu Selâm (devamla):
Yâ Rasûlallah! Yahudiler insanı hayrete bırakacak surette yalan söyleyen, asılsız isnâd ve iftiralarda bulunan haksız bir millettir. Eğer Sen beni onlardan sormazdan önce benim müslümân olduğumu duyup öğrenirlerse, muhakkak onlar Senin yanında bana (akla gelmedik) iftiralarda bulunurlar (Onun için evvelâ Sen beni onlardan sor), dedi.
Bunun akabinde Rasûlullah'ın huzuruna bir Yahûdî zumresi geldi. Abdullah da evde bir yere girip çekiliverdi.
Şimdi Rasûlullah, Yahûdîler'e: —
"Abdullah ibn Selâm sizin içinizde hangi derecededir, nasıl adamdır?" diye sordu.
Yahudiler: —
O bizim en âlimimizdir ve en âlimimizin oğludur. Ve yine Abdullah bizim en hayırlımızdır ve en hayırlı bir sımamızın oğludur! dediler.
Bunun üzerine Rasûlullah: —
"Abdullah müslümân olduysa ne dersiniz (Siz de müslümân olur musunuz)?" diye sordu.
Yahudiler: —
Böyle şeyden Allah onu korusun! diye karşıladılar.
Bunun üzerine Abdullah, Yahûdîler'e karşı çıktı ve: —
Eşhedu enlâ ilahe illellah ve eşhedu enne Muhammeden rasûlullah( = Şubhesiz bilirim bildiririm Allah'dan başka yoktur tapacak, yine bilirim bildiririm Allah'ın elçisidir Muhammed), dedi.
Bu defa da Yahûdîler: —
O bizim şerlimizdir, şerlimizin oğludur! demeye başladılar ve İbn Selâm(ın nâmûsu, nesebi ve şerefi) hakkında türlü iftiralarda bulundular.
(Sahih-i Buhari, Kitabu'l Enbiya , 1/ 4)

(Hadîsin başlığa uygunluğu "Çocuğun baba veya ana soyuna çekmesi keyfiyetinden alınır. Rasûlullah'ın erkek ve kadının suyu diye ta'bîr ettiği şeyi bugünün ilmi erkek sperması ve kadın yumurtacığmdaki hücre çekirdeğinde harikulade bir nizâm ve kaabiliyetlerle techîz edilmiş ve sayılan 46 olan kromozomlarla ifâde ediyor. Çocuğun baba ve ana tarafına çekmesini fizik ve rûh yapısının en ince taraflarına varıncaya kadar bu iki yöne benzemesini bugün ilim, işte o kromozomlardan çocuğun teşekkülünde rol oynayan X ve Y genlerinin galebesi ile açıklıyor. Peygamber'in anlatışı ile bugünkü ilmin anlatışı arasında gerçekte hiç fark yoktur. Hakk Dini Kur'ân Dili, VII, 5702-5726'da bu konuda güzel açıklama vardır; oradan okunmalıdır.)
 
Abdulmuizz Fida Çevrimiçi

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
"peygamber`e allah`in yerleri ve göğü yaratmadan önce nerede olduğu soruldu,peygamber;"bir bulut icerisinde idi,üstü hava, altı hava idi."dedi/hanbel4/11

182) Ebû Rezîn (Radiyallahu anh)'dan rivayet edildiğine göre kendisi şöyle söylemiştir :
Ben Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e: __ Yâ Rasûlallah! Rabbimiz mahlukatı yaratmadan önce nerde idi? diye sordum. Rasûlulah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) : «Rabbimiz, ne altında ne de üstünde hava bulunmayan bir amâ da idi. Orada hiç bir yaratık yoktu. Rabbimizin arşı su üzerindedir», buyurdu.

(İbn Mace, Mukaddime, 13; Tirmizi, Tefsîr, 12; Ahmed b. Hanbel, IV, 11, 12)
(Tirmizi'nin değerlendirmesine göre hadis hasendir ve senedi sahihtir.)


İzahı

Sindi ve Miftâhu'l-Hâce muellifleri, âlimlerin çoğunun bu hadîsin sıfat hadîslerinden olduğunu, ona inandıklarını, fakat mânasını bilmediklerini ve çözüm işini bilenlere bıraktıklarını söylemişlerdir, diyorlar. Sindî, bu arada hadîsin yorumunu yapan âlimlerin tevillerini de şöyle beyân ediyor:


1. Bâzı âlimler, râvînin «Rabbimiz nerde idi?» sorusunda bir muzafın takdiri ile «Rabbimizin arşı nerde idi?» şeklinde yorumlamışlardır. Bu takdirde râvînin sorusundaki «Mahlûkat» mefhumundan «Arş» mustesna tutulur. Bu tevile göre; hadisin muşkil bir yönü kalmıyor. Çünkü soru ve cevap arş'a âit olmuş oluyor,

2. Diğer bir kısım âlimler de râvinin sözünü tevil etmezler de Rasûlulah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in verdiği cevâbı şöyle yorumlarlar :

Hadiste geçen «Amâ» bulut demektir. Bulut da bir yaratıktır. Soru sahibi hiç bir yaratık yok iken Rabbimiz nerde idi? diye sorduğuna göre, ona verilen cevapta hiç bir yaratık yok iken Rabbimiz bir yaratık olan bulut içinde idi, diye cevap verilmesinin sakatlığı malumdur. O halde «Rabbimiz amâ'da idi» cümlesi, Rabbimizin beraberinde hiç bir şey yok idi diye yorumlanır.
Bâzı rivayetler kelimesi yerinde kelimesi mevcuttur. Miftâhu'l-Hâce'nin beyânına göre; olunca fıkranın açık mânası «Rabbimiz ile beraber hiç bir şey yok idi» demek oluyor. Tirmizi de aynı durumu naklen beyan ediyor. Verilen cevapların neticesi şudur:

Allah için ne mahlûkatı yarattıktan sonra ne de önce mekân ve yer yoktur. Hele yaratıkları yaratmadan önce, mekân mefhumu yok iken nasıl Rabbimiz için bir yer düşünülebilir.
Miftâhu'l-Hâce muellifi diyor ki -Hadîsin metninde geçenNe altında hava var ne de üstünde hava var» tabiri, Allah için hâşâ bir mekân durumunun hatıra gelmemesi için kullanılmıştır. Çünkü bildiğimiz mânadaki bulutun, bir yer olmaksızın var olması muhaldir. (Sonra üstünde ve altında havanın olmayışı da düşünülemez.) Râvinin sorusu mekâna ait olduğu için cevap da mekân ile verilmiş oluyor. Yani eğer şu tarif edilen tarzda bir mekân var ise; işte Rabbimiz o mekânda idi. Böyle bir bulutun, hem de tüm yaratıklar yaratılmadan önce aslında yaratık olan bir bulutun var olması mümkün olmadığına göre Allah için bir mekân düşünülemez.
(Sunen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman Yayınları: 1 / 315-317)



 
Abdulmuizz Fida Çevrimiçi

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
"eğer erkeğin tepesinden tirnağina kadar cerahat aksa,kadin da bunlari ağzı ile temizlese,yine de erkeğin hakkını ödemiş olmaz. "ibni hacer2/121

Kocasının vücudu irinle kaplı olsa da kadın tüm irini diliyle yalayarak temizlese, kocasının hakkını yine de ödemiş olmaz.
(Ahmed İbn Hanbel, Hadis no: 12614; Taberani,Bezzar)

Böyle bir sahih hadis yoktur. İbn Hacer el Heytemi bu sözü kitabına (İbn-i Hacer el Heytemi, 2/121) "zayıf veya uydurma rivayetler" olarak almış olması muhtemeldir.
Sahih hadisler arasında geçmediğinden, hadis inkarcıların böyle uydurma rivayetlere sarılarak ehl-i sunnet ve'l cemaatı karalamayı çalışması kendi sapıklıklarını azdırır!
Heysemi, benzeri türdeki rivâyetlerin zayıf rivâyetler olduğunu bildirmiştir. (Nuraddin el Heysemi, Mecmau’z-Zevaid, Hadis no: 7640; 7641, İbn Adi, el-Kamil, C. 4, Sf: 273-274 )
 
Abdulmuizz Fida Çevrimiçi

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Abdullah rizgari;239143' Alıntı:
"zina yapan evlilerin taşlanarak öldürülmelerini emreden ayet aişe`nin döşeğinin altındaki sayfada yazılı bulunuyordu.

Peygamber ölünce aişe onun gömülme işlemleri ile meşgulken,evin açık kapısından içeri giren bir keçi o sayfayı yedi. Böylece taşlayarak öldürme cezası kuran`dan çıktı.ama hükmü devam ediyor."ibni mace 36/194/ hanbel 3/61/5/131


Ömer (r.anh)'in Okunması Nesh olunan Recm ayeti hakkındaki sözü

İkinci misal: Muslim’in İbn Abbas’tan yaptığı rivayete göre İbnu Abbâs (r.ah) anlatıyor:

"Ömer (r.anh)'i hutbe verirken dinledim. Şöyle demişti:
"Allah Teâla hazretleri Muhammed (s.a.v.)'i hak (din ile) gönderdi ve O'na Kitab'ı indirdi. Bu indirilenler arasında recm âyeti de vardı! Biz bu âyeti okuduk ve ezberledik. Ayrıca, Rasûlullah (s.a.v.) zinâ yapana recm cezasını tatbik etti, ondan sonra da biz tatbik ettik. Ben şu endişeyi taşıyorum: Aradan uzun zaman geçince, bazıları çıkıb: "Biz Kitabullah'da recm cezasını görmüyoruz (deyip inkâra sapabilecek ve) Allah'ın kitabında indirdiği bir farzı terkederek dalâlete düşebilecektir.

Bilesiniz, recm, kadın ve erkekten muhsan olanların zinâları, -delil veya hamilelik veya itiraf yoluyla- subût bulduğu takdirde, onlara tatbik edilmesi gereken Kitabullah'da mevcut bir haktır. Allah'a kasemle söylüyorum, eğer insanlar: "Ömer Allah Teâla' nın kitabına ilâvede bulundu" demeyecek olsalar, recm âyetini (Kitabullah'a) yazardım."
(Buhârî, Hudud 31, 30, Mezâlim 19, Menâkibu'l-Ensar 46, Megâzi 21, İ'tisâm 16; Muslim, Hudud 15, (1691); Muvatta, Hudud 8, 10, (, 823, 824); Tirmizî, Hudud 7, (1431); Ebu Dâvud, Hudud 23, (4418)


İzahı

1- Bu hadis, hadis kaynaklarında farklı vecihlerle rivayet edilmiştir. Muvatta'nın bir rivayeti daha açıktır:

"Ömer (r.anh) haccdan çıkınca Medine'ye geldi. (Orada halka hitaben şunları söyledi: "Ey insanlar! Sizlere bir kısım sünnetler ve farzlar teşrî edildi. Size çok açık bir din bırakıldı. Recm âyeti hususunda kendinizi sakın tehlikeye atmayın. İçinizden biri: "Biz Allah'ın kitabında iki haddi bulamıyoruz" diyebilir. Şurası muhakkak ki Rasûlullah da, biz de (zinâ edenlere) recm uyguladık. Nefsimi elinde tutan Zât-ı Zulcelâl'e yemin ederim, insanlar "Ömer Kitabullah'a (onda olmayan şeyi) ilavede bulundu"demiyecek olsalar, (Kur'ân'ın sonuna veya kenarına şerh olarak) şu âyeti elimle yazardım:

اَلشَّيخُوَالشَّيْخَةُإِذَازَنَيَافَارْجُمُوهُمَااَلْبَتَّةَ
"Yaşlı bir erkek ve yaşlı bir kadın zinâ edecek olurlarsa onları mutlaka recmedin."

İmam Mâlik, burada geçen yaşlı erkek ve yaşlı kadın tâbirlerini "dul erkek", "dul kadın" diye açıklar.

Parantez içindeki ziyadeler başka rivayetlerden alınarak dercedilmiştir.


Nesâî'de Ubey İbnu Ka'b'dan kaydedilen rivayette recm âyetinin Ahzâb sûresinde gelmiş olduğu belirtilir.

2- Neshle ilgili konulardan biri de, tilâveti mensuh, hükmü bâki âyetlerin varlığıdır. İşte Recm ayeti bunlardandır.

3- İbnu Hacer: "Ömer (r.anh)'in korktuğu husus vukua gelmiştir. Zîra Haricîlerin büyük çoğunluğu ile bir kısım Mu'tezile, recmi inkar ettiler" der.

4- Recm cezası Peygamber (s.a.v.) tarafından erkek olan Maiz b. Malik el-Eslemî (r.anh), Peygamber'e gelerek "Beni temizle" dedi.
Peygamber "Yazık sana, çık git, Allah'a tevbe ve istiğfar et" buyurdu.
Maiz, pek uzaklaşmadan geri döndü ve "Ey Allah'ın Rasulu! Beni temizle" dedi.
Peygamber aynı sözlerle üç defa daha geri gönderdi. Dördüncü ikrarında "Seni hangi konuda temizleyeyim?" diye sordu.
Mâiz; "Zinadan" dedi.
Peygamber "Bunda akıl hastalığı var mıdır?" diye sordu.
Böyle bir rahatsızlığı olmadığını söylediler. "Şarap içmiş olabilir mi?" diye sordu.
Bir adam kalkıp içki kontrolü yaptı. Onda şarap kokusu tesbit edemedi.
Peygamber tekrar "sen zina ettin mi?" diye sordu.
Mâiz "Evet" cevabını verdi.
Artık emir buyurdular ve Mâiz recmedildi.
Recimden sonra onun hakkında sahabiler iki kısma ayrıldılar. Bir bölümü Mâiz'in helâk olduğunu, başka bir grup ise onun en faziletli tövbeyi yaptığını söylediler. Bu farklı yaklaşım üç gün sürdü.
Daha sonra yanlarına gelen Rasulullah (s.a.v) "Mâiz b. Mâlik için dua edin" buyurdu.
"Allah Mâiz'e mağfiret eylesin" dediler.
Peygamber şöyle buyurdu: "Mâiz öyle bir tövbe etti ki, bu tövbe bir ummet arasında paylaştırılırsa onlara yeterdi"
(Muslim, Hudud, 22; eş-Şevkânî, Neylul-Evtâr, VII, 95,109; ez-Zeylaî, Nasbu'r-Râye, III, 314 vd.).

Kadın olarak da Mâiz'in recmedilmesinden kısa bir süre sonra Ezd kabilesinin Gâmid kolundan bir kadın geldi ve "Ey Allah'ın elçisi! Beni temizle" dedi.
Peygamber "Yazıklar olsun sana. Çık git, Allah'a tövbe ve istiğfar et" buyurdu.
Kadın dedi: "Beni, Mâiz'i çevirdiğin gibi geri çevirmek istiyorsun"
Peygamber, "Sana ne oldu?" diye sordu.
Kadın kendisinin zinadan gebe olduğunu söyledi.
Bunun üzerine "Sen mi?" buyurdu.

Kadın "Evet" dedi.
Peygamber "Doğuruncaya kadar git" buyurdu.
Kadının bu arada geçimini Ensar'dan bir adam üstlendi.
Daha sonra Peygamber'e gelerek; "Gâmidli kadın doğurdu" dedi.

Çocuğun bakımını da Ensar'dan birisi üzerine aldı ve kadın recmedildi" (Muslim, Hudud, 22, 23, 24; Ibn Mâc'e, Diyât, 36; Mâlik, Muvatta', Hudud, II)

Başka bir rivâyette, çocuk sütten kesilinceye kadar emzirmesine izin verildiği, recm sırasında Hâlid b. Velîd (r.anh)'ın üzerine kan sıçraması üzerine kadın hakkında kötü sözler söylediğini işiten Peygamber'in şöyle buyurduğu nakledilir:
"Ey Halid! yavaş ol. Nefsim elinde olan Allah'a yemin ederim. Bu kadın öyle bir tövbe etti ki, onu bir baççı (vergi memuru) yapsaydı, şubhesiz mağfiret olunurdu"
Sonra kadının hazırlanmasını emrederek cenazesini kılmış ve kadın defnedilmiştir
(Muslim, Hudud, 23).


Keza, Yahudilerin murâcaatı üzerine, Peygamber (s.a.v.) zinâ yapan bir Yahudi çiftine de recm tatbik eder.


5- Şarihler, "Ömer (r.anh)'in: "İnsanlar: "Ömer Allah'ın Kitabına ilavede bulundu" demeyecek olsalar, recm âyetini Kur'ân'ın sonuna şerh olarak yazardım" demesini, mubalağaya ve recmi tatbik etmeye teşvike hamlederler.
"Zîra, derler, âyetin lafzı neshedilse de mânası bakidir. Ömer gibi, fıkhı, ilmi yüce bir şahsiyetin lafzı neshedilen bir âyeti, Kur'ân-ı Kerim'e yazmaya kalkması düşünülemez."


Kur'ân-ı Kerim, Ashab'ın huzurunda, bugünkü haliyle ihtilafsız olarak cem'edilmiştir. Recm âyetinin Kur'ân-ı Kerim'e lafzen girmeyeceği hususunda icma vardır. Rasûlullah'a gelen vahiylerden bir kısmının lafzen, bir kısmının hükmen, bir kısmının hem lafzen ve hem de hükmen neshedildiği Ashab'ca bilinen bir husustur. Bu durumu açıklayan rivayetler gelmiş, ulema bunların değerlendirmesini yapmıştır. Daha önceki bahislerde, Rasûlullah'ın her Ramadan ayında, o zamana kadar inmiş olan âyetleri önce Cebrâil (aleyhisselam)'e, sonra da halka okuyarak "arza" yaptığını, Cebrâil'e okuyarak hatası, yanlışı varsa tashih ettirdiğini, halka okumakla da onların hatalarını düzelttiğini, işte bu arzalarda, lafzı neshedilen vahiylerin de Kur'ân-ı Kerim'den çıkarıldığını belirtmiştik. Rasûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ömrünün son Ramadan'ında arzayı iki sefer yapmıştır. Buna arza-i âhire denir.

6- Zinâ eden kadın ve erkek muhsan olduğu takdirde recm edilirler. Zinâ, itiraf veya beyyine ile sâbit olur.

İtiraf : Kişinin zinâ yaptığını kadıya gelip beyan etmesidir.

Beyyine: Şehâdeti makbul dört erkeğin veya sekiz kadının zinâya şahidlik yapmasıdır. Şahidlerin sayısı bu rakamdan aşağı düşerse zinâ suçu sübût bulmaz. Âlimler bu hususlarda ittifak ederler. Ancak itirafın sayısı ve şahidlerin sıfatları gibi bazı teferruatta ihtilâf vaki olmuştur. Söz gelimi Hanefîlerle Hanbelîler itirafın dört ayrı mecliste vaki olmasını şart koşarlar. İmam Mâlik ve Şâfiî'ye göre, kişinin zinâ yaptığını bir kere ikrar etmesi kâfidir, suç sübût bulur.

7- Gebelik zinâya delil olur mu?
Bu husus ihtilaflıdır.
Ömer (r.anh)'e göre, gebelik zinâya delildir, recme sebep olur. İmam Mâlik ve ashâbı da aynı kanaattedirler: "Kocası veya efendisi bilinmeyen bir kadın gebe olur ve zinâya icbar edildiği de bilinmezse, recmi gerekir. Ancak yabancı ise ve çocuğun kocasından veya efendisinden olduğunu söylerse beyanına itibar edilir" demişlerdir.

İmam Âzam, Şâfiî ve ulemânın cumhuruna göre, gebelik mutlak surette zinâya delil olmaz. Bu hususta, kadının kocası veya efendisi olmuş olmamış, kadın yerli veya yabancı olmuş, zinâya mecbur edildiğini söylemiş, söylememiş hüküm aynıdır. Beyyine olmadıkça veya itirafta bulunmadıkça recmedilemez. Zîra şer'î hadler şubhe ile ortadan kalkar ve sâkıt olur.

KONUNUN DETAYI :

İSLAM'DA RECM SABİTTİR
https://www.islam-tr.org/konu/islamda-recm-sabittir.10976/
 
Abdulmuizz Fida Çevrimiçi

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Abdullah rizgari;239143' Alıntı:
yukarıda rivayeten alınan hadisler, kutubi sittede rivayet ettikleri hadislerin birçoğuna sahih denerek alınan ravilere aittir... Ama aynı ravilerin bir çok hadisinede sahih değil denmiştir...

En fazla hadis rivayet eden ebu hureyreye islam dünyası hz. Ebu hureyre (r.a) diye hitap eder, aşağıdaki alıntıyı okuyalım;

ebu hureyre hakkında ibn kuteybe şöyle der: "sahabe'den hiçbirinin, benzerini rivayet edemediği sayıda yüklü hadis rivayet eden ebu hüreyre, bu yüzden ithama uğramış ve bazılarınca yadırganmıştır. Onlar kendisine şunu sorarlardı: "bunu nasıl yalnız sen duyuyorsun? Seninle bunu duyan kimdir?" ikisinin de ömrünün uzun olması itibarıyla ebu hüreyrenin bu bol sayıda rivayetini en fazla kınayan aişe olmuştur. Ebu hüreyre'yi yalancılıkla itham edenlerin başında ömer , osman ve ali gelir. Islam düşünürü mustafa sadık er-râfiî de "islam'da itham edilen ilk ravi" başlığı altında şunları kaydetmiştir.
Hadis ricali, allah rasulü (sas)'nden en fazla sayıda hadis rivayet eden ebu hüreyre olduğunu ittifakla ifade etmişlerdir. Halbuki o, allah rasulü (sas)'yle ancak bir yıl dokuz ay birlikte olmuştur. Ibn hazm, bakî b. Mahled'in müsnedinde, ebu hüreyre'ye ait 5374 hadis olduğunu zikreder. El-buhârî bunlardan 446 sını rivayet etmiştir.

Ebu hureyre rivayet eder ki: “allah’ın resulu muaviye’ye bir ok verdi ve şöyle dedi: Bu oku al ve cennette beni onunla karşıla!”

ebu hureyre’den yine şu hadis rivayet edilmiştir: “allah’ın resulu şunu derken duydum: Allah vahyini üç kişiye emanet etti: Ben, cebrail ve muaviye”
ne yazık ki ebu hureyre’yi kurtarma derdinde olanlar bir yandan böyle bir mantıksızlığı islam’a fatura edip zarar veriyorlar, di-ğer taraftan ebu hureyre’yi kırmamak için hz. Musa’yı allah’ın takdirinden kaçan, meleğin gözüne tokat atıp kör eden bir insan olarak gösteriyorlar. Ebu hureyre’ye bir çok sahabe (peygamber’i gören müslüman) muhalefet etmiştir. örneğin ebu hureyre’nin “av ve çoban köpekleri dışındaki köpekleri öldürün” hadisine tarla köpeklerini de eklemesi üzerine ibni ömer, ebu hureyre’nin tarlaları olduğu için böyle bir yalanı uydurduğunu söylemiştir (cemal sait aktaş, hadis kritiği makalesi).

Soru şu; gerçekten hadislerin kuran'a uyup uymadığına bakılmış mı? Aktaranin kisiliginin dogru olduguna dikkat edilmiş mi?

ALINTIDIR

LUTFEN ALIM BIRI CEVAP YAZSIN


1) Ebu Hurayra (Radiyallahu Anh) ve 5374 Hadis

İsmi hakkında en çok ihtilaf edilen sahabidir. Kendisinin ve babasının isimleri hakkında 40’tan fazla rivayet vardır. Ancak en meşhur rivayete göre adı Abdurrahman bin Sahr’dır. Cahiliyede adı Abduşşems idi. Bir rivayete göre Müslüman olduğunda Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) tarafından, Abdurrahman olarak değiştirilmiştir.
İsmi hakkında bu kadar ihtilaf olmasının sebebi, gerek sahabiler arasında ve gerek diğer dönemlerde ismi ile anılmaması, bilakis ‘kediciğin babası’ manasına gelen künyesi ile anılması ve meşhur olmasıdır. Bu lakabından sorulduğunda şöyle yanıtlamıştı:
“Ailemin koyunlarını güderdim. Benim küçük bir kediciğim vardı. Geceleyin onu bir ağaca koyar, gündüz olunca da yanımda götürür onunla oynardım. Bu yüzden bana Ebu Hurayra kunyesi verildi.”
(Tirmizi, 4091)
Ebu Hurayra (Radiyallahu Anh) Yemenli olup Devsi kabilesindendir. (Tirmizi 4089)

Kendi ifadesine göre yetim olarak büyümüştür. Annesi Meymune binti Sahib’dir. Önceleri küfür üzere kalmayı yeğledi. Oğlu Ebu Hurayra (Radiyallahu Anh), Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’den annesinin Müslüman olması için dua talep etmiş, o da onun için dua etmişti.
Bunu annesine haber vermeye giden Ebu Hurayra (Radiyallahu Anh) eve varınca annesinin kelime-i şehadetine tanık olmuş ve sevinçten ağlamıştı. Bu müjdeli haberi Rasulullah
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e ulaştırmış ve kendisiyle annesini mü’minlere, mu’minleri de kendilerine sevdirmesi için dua etmesini istemiş, muteakiben Rasulullah(Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bu duayı yapmıştı.
Ebu Hurayra (Radiyallahu Anh) bunun için:
“Beni duyan ve gören her mü’min sevmiştir” demektedir.
(Muslim 2491/158)

Ebu Hurayra (Radiyallahu Anh) hicri 7. yılda Hayber gazvesi esnasında Yemenli Müslümanlarla birlikte Medine’ye gelmiş ve Müslüman olmuştur. Müteakiben Suffe ashabı arasına katılmış ve bu ilim yuvasında dinini öğrenmiştir.
Ashab-ı Suffe: Mescidi Nebevi’nin bitişiğindeki bir sofada ikamet edip yalnızca ilim ve ibadetle meşgul olan, fakir, evi barkı olmayan, özellikle civar beldelerden gelen Müslümanlardan oluşan ve sayısı bazen artıp bazen azalan bir cemaatin ismidir. Allah onlardan razı olsun.
Ebu Hurayra (Radiyallahu Anh) fakirlik ve ihtiyacın bütün şiddetine katlanarak Rasulullah
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e biat ettiği andan itibaren uyku zamanları dışında ondan hemen hemen hiç ayrılmadı ve ölümüne kadar Rasulullah(Sallallahu Aleyhi ve Sellem)ile birlikte yaşadığı 4 yıl böyle geçti.
Öyle bir 4 yıl ki; dinleme, itaat edip yapma ve her türlü güzelliklerle dopdolu, kendi içinde geniş ve uzun, adeta tek başına bir ömür… Kendini İslam’a adayan bu gencin hafızası kuvvetliydi, kendisini meşgul edecek çoluk çocuğu yoktu. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in de “Amin!” diyerek duasına katıldığı Allah’tan istediği şeylerin içinde ‘unutulmayacak bir ilim’ de vardı.
(Hakim 3/508)
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e:
“Senden çok şeyler işitiyorum fakat unutuyorum” diye şikayetlenince, Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) onun ridasını yaydı, sonra uçlarından tutarak Ebu Hurayra’nin kalbinin üzerinde topladı ve o bundan sonra işittiklerini unutmadı. (
Tirmizi, 4085, 4086)
Kendisinin ne ekecek bir toprağı ne de meşgul olacağı bir ticareti vardı. Bu nedenle yolculukta da, yerleşik halde de Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in yanından ayrılmıyordu. İşte bu sebeple o kadar çok hadis öğrenip ezberledi ki, birçok değerli sahabi:
“Bütün bu hadisleri nereden buldu, ne zaman duyup ezberledi?” diyecek kadar hayrete düştü. Doğrudan Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’den ilim aldığı gibi Ebu Bekir, Ömer, Ubeyy bin Ka’b, Usame bin Zeyd, Aişe (Radiyallahu Anha) ve daha birçok büyük sahabiden de ilim almış ve bunları zaptederek rivayet etmiştir.
Ebu Hurayra (Radiyallahu Anh) çok hadis rivayet ettiği için her dönemde tartışma konusu olmuştur. Halbuki rivayet ettiği hadislerin yalnızca 180 kadarında tek kalmış, kalanlarına ise diğer sahabenin rivayetleri şahitlik etmiştir. Ebu Hurayra (Radiyallahu Anh), Rasulullah
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’den hadis öğrenmeye çok istekliydi.
Bunun için birkaç örnek zikredelim:

1) Rasulullah(Sallallahu Aleyhi ve Sellem)bir ganimet dağıtımı esnasında:
Dostlarının istediği şu ganimetlerden sana da vermemi istemiyor musun? diye sormuş.
Ebu Hurayra (Radiyallahu Anh): −
Ben senden Allah-u Teâlâ’nın sana öğrettiklerinden bir şeyler öğretmeni istiyorum demiştir. (Siyeru A’lami’n, Nubela 2/593)

2) Ebu Hurayra (Radiyallahu Anh), Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e kıyamet gününde şefaatiyle mes’ud olacak kişiyi sorduğunda Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
−“Ya Eba Hurayra! Hadis bellemek için sende gördüğüm bu şiddetli arzuya göre bunu senden evvel kimsenin bana sormayacağını zaten tahmin ediyordum. Onlar halis olarak ‘La İlahe İllallah’ diyen kimselerdir buyurdu. (Buhari, 255)

3) Ebu Hurayra (Radiyallahu Anh) şöyle demiştir:
“İnsanlar ‘Ebu Hurayra çok hadis rivayet edip duruyor’ deyip duruyorlar. Halbuki Allah’ın Kitabı’ndaki şu iki ayet olmasaydı hiçbir hadis nakletmezdim. Muhacir kardeşlerimizi çarşılarda alış-veriş, Ensar kardeşlerimizi de bahçelerindeki işleri meşgul ederdi. Ebu Hurayra ise karın tokluğuna Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’den ayrılmazdı da, onların bulunmadıkları meclislerde bulunur ve onların belleyemedikleri sözleri bellerdi.” (
Buhari, 271)

Ebu Hurayra (Radiyallahu Anh)’ın kasdettiği ayet şöyledir:
İndirdiğimiz açık delilleri ve Kitap’ta insanlar için beyan ettiğimiz hidayet yolunu gizleyenlere hem Allah, hem de bütün lanet ediciler lanet eder. Ancak tevbe edip durumlarını düzeltenler ve gerçeği açıkça ortaya koyanlar müstesna. Zira ben onların tevbelerini kabul ederim. Ben çokça tevbeyi kabul eden ve esirgeyenim.” (Bakara 159, 160)

4) Aişe (Radiyallahu Anha), Ebu Hurayra (Radiyallahu Anh)’ı çağırıp kendisinin duymadığı bazı hadisleri rivayet etmesini eleştirince Ebu Hurayra (Radiyallahu Anh):
Ey anacığım! Ayna, sürme ve Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e güzel görünme arzusu seni alıkoyuyordu ama vallahi beni ondan alıkoyan bir şey yoktu” diye cevap verdi. (Hakim 3/509)

Hadis öğrenmeye böyle düşkün olan Ebu Hurayra (Radiyallahu Anh), onun rivayetine de çok şiddetliydi. Asım bin Kuleyb şöyle anlatmaktadır:
“Babam, Ebu Hurayra (Radiyallahu Anh)’ın hadis rivayetini dinlemiş, Ebu Hurayra (Radiyallahu Anh) hadis rivayetine:
Rasulullah
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki:
Kim bile bile benim hakkımda yalan konuşursa, ateşteki yerine hazırlansın!” diyerek başlardı. (Ahmed 2/413)

Ebu Hurayra (Radiyallahu Anh)’ın, Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’den işittiği hadisleri yazıp yazmadığı hususunda birbirine muhalif haberler bulunmakla beraber, ondan hadis rivayet eden birçok tabiin bunları kitap ve sahifelerde toplamıştır. Mesela, bunlardan Beşir bin Nehik, Ebu Hurayra’den işittiği bütün hadisleri yazıp bunları ona arz ederek rivayet hakkını aldığını zikretmektedir. (Ahmed bin Hanbel Kitab’ul-İlel ve Marifeti’r-Rical 1/42, 43, Tabakat 7/1, 162, İbni Hacer Tehzibu’t-Tehzib 1/470)

Meşhur öğrencilerinden Hemmam bin Munebbih’in yazdığı ‘es-Sahife es-Sahiha’ isimli Ebu Hurayra (Radiyallahu Anh)’a ait 140 kadar hadisi ihtiva eden kitap Ebu Hurayra (Radiyallahu Anh)’den yazılan hadis kitaplarının en muhimidir. İmam Ahmed, Musned’inde 2/312, 319 bir tek isnad zinciri altında bu hadisleri sıralamıştır.
Ebu Hurayra (Radiyallahu Anh)’ın eleştirildiği diğer bir cihet de Emevilere hizmet ettiği hususudur. Bunun sebebi de, Muaviye’nin onu iki defa Medine valiliğine ataması, Mervan Medine’den ayrılınca da onun yerine vekillik yapmasıdır. Halbuki o, bir seferinde Mervan’ın yanına girmesine müsaade etmemiştir.
(Siyeru A’lami’n-Nubela 2/213)

Mervan’ın yerine vekil olduğu zamanlarda onların yaşadığı lüks hayatı kınarcasına bir eşeğe binerek yola çıkar ve:
“Yoldan çekilin, Emir geldi” derdi. Mervan’ın vekilliğini yaptığı diğer bir sırada, sırtında bir bağ odun olduğu halde çarşıya girdi ve:
“Emir için yolu açın” diye seslenerek yol aldı. (
Siyeru A’lami’n-Nubela 2/614)

Yine, Ebu Hurayra (Radiyallahu Anh)’ın rivayet ettiği:
Ben Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’den iki kap ilim belledim ve bunlardan sadece birini açıkladım. Diğerine gelince, onu açıklasaydım şu boğazım kesilirdi.” (Buhari 272)

Bu hadisten, her ne kadar ilimden nasibi olmayan bazı cahiller kendileri için delil çıkarıyorlarsa da onun bu hadisini, diğer bazı fiilleri şerh etmektedir. Şöyle ki; Ebu Hurayra (Radiyallahu Anh):
“Ey Allah’ım! Beni hicri 60 yılına ulaştırma ve çoluk çocuğun emirliklerini bana gösterme!” diye dua ederdi. Bu hadisi Hafız ibni Hacer, ibni Ebi Şeybe’ye dayandırmaktadır. Ebu Hurayra (Radiyallahu Anh)’den rivayet edilen merfu bir hadiste Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

“Ummetimin helaki, Kureyş’ten bazı oğlanların eliyle olacaktır” (Buhari 3377)

Bütün bunlardan, babadan oğula geçen saltanat yönetiminin başlangıç yılının hicri 60 yılı olacağına işaret etmektedir. Gerçekten de öyle olmuştur. O yıl Yezid bin Muaviye halifeliğe geçmiş ve hicri 64 yılına kadar kalmıştır. Sonra onun oğlu Muaviye halifeliğe geçti, o da birkaç ay sonra öldü. Bütün bunlardan, Ebu Hurayra’nin neşretmediği ilmin, Ka’be’ye saldırmaya bile cüret eden Emevilerin dalaletine işaret ettiği anlaşılmaktadır.
Son derece yumuşak ve mu’tedil bir kişi olan Ebu Hurayra (Radiyallahu Anh) üstün bir takvaya ve zühde sahipti. İbni Sa’d’ın sahih bir senetle rivayet ettiğine göre İkrime, Ebu Hurayra’nin her gün yüksek miktarda tesbihat yaptığını ve:
“Günahım miktarınca tesbih çekmekteyim” diye söylediğini bildirmiştir. Zehebi de, Siyer’de en-Nehdi’den şöyle rivayet etmektedir:
“Ebu Hurayae’ye yedi kez misafir oldum. O, hanımı ve hizmetçisi geceleyin birbirini takip ederek kalkarlardı. Birisi namazını kılar, sonra diğerini uyandırırdı. O kalkar kılar, sonra diğerini uyandırırdı.”
İbni Hazm, el-İhkam fi Usuli’l-Ahkam adlı kitabında şöyle demektedir:
“Kendilerinden orta miktarda fetva rivayet edilenler 13 kişidir ki, onlardan birisi de Ebu Hurayra (Radiyallahu Anh)’dır. Diğerleri ise;
Ebu Bekir,
Osman,
Sa’d bin Ebi Vakkas,
Ummu Seleme,
Enes,
Ebu Said el-Hudri,
Ebu Muse’l-Eşari,
Muaz bin Cebel,
Cabir bin Abdillah,
Selmanı Farisi,
Abdullah bin Amr ve
Abdullah bin Zubeyr (Radiyallahu Anhum)’dur.
Bunlardan her birinin fetvalarından küçük bir cüz oluşturulması mümkündür.
(İbni Hazm el-İhkam fi Usuli’l-Ahkam 2/87, Cevamiu’s-Sire 301, 302)

Sahabeler arasında 5374 adetle en çok hadis rivayet eden Ebu Hurayra (Radiyallahu Anh)’ın 326 hadisini Buhari ve Muslim ittifaken, 93’ünü Buhari ve 98’ini Muslim munferiden rivayet etmişlerdir. (Cevamiu’s-Sire, 257)

Ömer (Radiyallahu Anh) tarafından Bahreyn valiliğine, Osman(Radiyallahu Anh)döneminde Mekke kadılığına ve Muaviye tarafından Medine valiliğine tayin edilen fakih, muctehid ve çok ilim belleyen hafızların seyyidi Ebu Hurayra (Radiyallahu Anh)’den toplamı 800’ü aşan sahabi ve tabiin ilim almıştır.
Ebu Hurayra (Radiyallahu Anh) bir rivayete göre hicri 59 yılında 78 yaşında olduğu halde Akik mevkiindeki evinde vefat etmiş, oradan Medine’ye getirilmiştir.

Sahabeler arasında hadis naklinde en sağlam rivayetlerin başında Ebu Hurayra (r.anh) gelir. Onun hadisde önde olmasındaki etkenler,

a) Birinci sebeb: Hz. Peygamber ile sik sik görüsmesi ve ona hiç çekinmeden her çesit sorular sormasidir
(ibn Hacer, a.g.e., IV, 206).
Nitekim Buhâri ve Muslim'in naklettiklerine göre Ebû Hurayra söyle demistir: "
Siz, Ebû Hurayra'nin çok hadis rivâyet ettigini söyleyip duruyorsunuz. Ben fakir bir kimseydim. Karin tokluguna Hz. Peygamber'e hizmet ediyordum. Muhâcirler çarsida, pazarda alisverisle, Ensâr da kendi mallari, mülkleriyle ugrasirken, ben Hz. Peygamber'in meclislerinin birinde bulunmustum; buyurdu ki: 'içinizden kim cübbesini yere serer de ben sözümü bitirdikten sonra toplarsa benden duydugunu bir daha unutmaz.
'Bunun üzerine ben üzerimdeki hirkayi yere serdim, Hz. Peygamber de sözünü bitirince, onu topladim. Nefsim elinde olan Allah'a yemin ederim ki, o andan sonra ondan duydugum hiçbir sözü unutmadim" (Muslim, Fadâilu's-Sahâbe, 159; Buhâri, ilim, 42).

b) İkinci sebeb: İlme olan tutkunlugu ve Hz. Peygamber'in ona bildigini unutmamasi için dua buyurmasidir. El-Hâkim en-Nisâbûrî, Mustedrak'te (111, 508) şu haberi vermektedir:
"Bir adam Zeyd b. Sâbit'e gelerek ona bir mesele sordu. O da Ebû Hurayra'ya gitmesini söyledi ve söyle devam etti; çünkü bir gün ben, Ebû Hureyre ve bir baska sahâbî Mescid'de oturuyorduk, dua ve zikirle mesgul idik. O sirada Hz. Peygamber geldi, yanimiza oturdu; biz de dua ve zikri biraktik. Buyurdu ki: 'Her biriniz Allah'tan bir dilekte bulunsun. ' Ben ve arkadasim, Ebu Hurayra (Radiyallahu Anh)'den önce dua ettik, Hz. Peygamber de bizim duamiza âmin dedi. Sira Ebû Hureyre'ye geldi ve söyle dua etti: 'Allah'im, senden iki arkadasimin istediklerini ve de unutulmayan bir ilim dilerim.' Hz. Peygamber bu duaya da âmin dedi. Biz de, 'Ey Allah'in Rasûlu, biz de Allah'tan unutulmayan bir ilim isteriz' dedik. Hz. Peygamber, 'Devsli genç sizden önce davrandi' buyurdu.

Buhâri, ilim bahsinde, hadise olan tutku bâbinda (nr. 33) Ebu Hurayra (Radiyallahu Anh)'nin söyle dedigini nakletmistir:
"Ey Allah'in Rasûlu, kiyâmet gününde senin sefâatine nâil olacak en mutlu kisi kimdir?" diye sordum.
Rasûlullah buyurdu ki: "Ey Ebû Hurayra, senin hadise olan asiri tutkunlugunu bildigim için, böyle bir soruyu senden önce hiç kimsenin sormayacagini tahmin etmistim. Kiyâmet gününde benim sefâatime nâil olacak en mutlu kisi Lâilâhe illallah diyen kimsedir."

c) Üçüncü sebeb: Ebu Hurayra (Radiyallahu Anh)'nin büyük sahâbîlerle görüsmesi, onlardan birçok hadis almasi ve bu sayede ilminin artip ufkunun genişlemesidir
(ibn Hacer el-Askalâni, el-isâbe, IV, 204).

d) Dördüncü sebeb: Hz. Peygamber'in vefâtindan sonra uzun süre yasamis olmasidir. Nitekim Hz. Peygamber'den sonra kirkyedi yil yasamis, hadisleri halk arasinda yaymakla mesgul olmustur
(Muhammed Ebû Zehra, el-Hadis, ve'l-Muhaddisûn, Kahire 1958, 134).

Bütün bunlarin neticesinde Ebû Hurayra, Sahâbe içerisinde hadisi en iyi bilen, hadis almada ve rivâyet etme hususunda digerlerinden daha üstün bir duruma gelmistir. Onun rivâyet ettigi hadisler, diger sâhâbilerde veya birçogunda daginik halde bulunuyordu. Bu yüzden onlar Ebû Hurayra'ya basvuruyor, hadis rivâyetinde ona dayaniyorlardi. ibn Ömer, onun cenaze namazinda, ona Allah'tan rahmet dileyerek, "Hz. Peygamber'in hadisini müslümanlar adina muhâfaza ediyordu" demistir (ibn Sa'd, Tabakât, IV, 340).
Buhâri, 'Ebû Hureyre'den 800 kadar sahâbe ve tâbiîn âlimleri hadis rivâyet etmislerdir' diyor (ibn Hacer, a.g.e., IV, 205).

İmam şafii (r.aleyh) gibi büyük alimler Ebu hurayra (r.anh)'ı döneminin hadis nakledicileri arasında hafızası en kuvvetli olanların başında bilir. Allah ondan razı olsun.
 
Abdulmuizz Fida Çevrimiçi

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Üst Ana Sayfa Alt