Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Çözüldü Söz Verip Tutmamanın Vebali Nedir?

Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Soru :
Eslem Berire :
Esselamualeykum ve rahmetullahı ve berekatuhu
Bır musluman kardesımın benden bır ıstegı üzerıne ona söz verdım.Ancak
verdıgım sözden vazgectım.Sozumde durdugum takdırde hem nefsıme zulmetmıs , hemde ozgurluk alanlarımı kısıtlamıs helal olan bırseyı kendıme yasaklamış olacagım .Velhasıl verdıgım sözden nasıl vazgecer uzerımdekı vebalı nasıl kaldırabılırım.?


Aleykum selam we rahmetullahi we berakatuh;

Haram olan bir konuda söz vermemişsen, vaadde bulunmuşsan onu yapmalısın. Bu konuda maddi zararın da olsa sözün yerine getirilmesi gerekir.
Söz verirken yemin ettiyseniz keffarati vardır. Eğer yemin etmediyseniz keffarat gerekmez. Fakat işin İslami edebi ve ahlaki boyutu gündeme gelir.
"Ahidle yemin arasında fark vardır. Yemin bozulursa keffâret gerekir. Fakat ahidte bu yoktur. Ahdi bozmanın günahı keffâretle ortadan kalkmaz."
(İbnu'l-Arabî, Ahkâmu'l-Kur'an, III, 1174)

Birde bu sözü kime verdiniz? Kendi kendinize mi, yoksa başka birisine karşı mı? Eğer bir kimseye karşı böyle yapacağım veya yapmayacağım diye bir konuda söz vermişseniz, ve onu yapmanız veya yapmamanız durumunda bir harama girmeyecekseniz, maddi olarak zarar veya nefse zor gelse de onu yerine getirmelisiniz. Aksi taktirde sözünde durmamanın bir yaptırımı veya mesuluyetini yitirir, alışkanlık kazanır ve sizin şahsiyetinizde islam zarar alır. Ayrıca verilen sözde durmamak munafıklığın alametlerindendir.

Ebu Hurayra (r.anh), Rasulullah (s.a.v.)’ın şöyle buyurmuştur:
Munafığın alameti üçtür: Konuştuğu zaman yalan söyler, emin görüldüğü zaman / kendisine bir şey emanet edildiğinde hıyanet eder, söz verdiğinde ise sözünden cayar.
(Buharî, İman, 24; Tirmizi, İman, Bab 14, Hadis no: 2631)
Tirmizî: Bu hadis sahihtir.

Fakat zayıf bir hadiste ise şöyle geçer;
Zeyd ibn Erkam'dan
(rivayet edildiğine göre) Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur;
"
Bir kimse yerine getirmek niyetiyle bir (din) kardeşine bir va'dde bulunur da (bunu bir mazereti sebebiyle) yerine getiremezse ... günahkâr olmaz.
(Ebu Davud, Edeb, Bab 82, Hadis no: 4995; Tirmizî, iman, bab 14, Hadis no: 2633)
Tirmizî, Bu hadis garib olub isnadı pek sağlam değildir. Ali b. Abdil Alâ güvenilir bir kimsedir. Ebû’n Numân ve Ebû Vakkâs meçhul tanınmayan kişilerdir.

Bezlu'l-Mechûd yazarı Halîl Ahmed es-Sehârenfûri'nin açıklamasına göre bu hadis-i şerifin delalet ettiği mana şudur: "Va'di yerine getirmek şer'an vâcib değildir. Fakat yerine getirmek niyetiyle edilen bir va'di yerine getirmek İslam ahlâkının bir gereğidir. Bir başka ifadeyle mekârim-i ahlâktandır.
Yerine getirmek niyeti olmadan vaadde bulunmak ve bu niyyetin icabı olarak da va'di yerine getirmemek ise münafıklık alâmetidir. Çünkü bu, üstteki hadis-i şerifte bir munafıklık alâmeti sayılmıştır.
Bazıları ise meşru bir mazeret olmaksızın bir va'di yerine getirmenin haram olduğunu ve mevzumuzu teşkil eden hadis-i şerifte ifade edilmekte olan hususun da bu olduğunu, ayrıca va'di yerine getirmenin geçmiş dinlerde de dinî bir vecibe olduğunu söylemişlerdir."


Hanefi ulemasından Aliyyu'l-Kâri'nin açıklamasına göre ise; "bu hadis-i şerif yerine getirmemek niyetiyle vâdde bulunan bir kimsenin bu va'dini yerine getirse de getirmese de günahkâr olacağına delâlet etmektedir. Esasen bu şekilde vaadde bulunmak munafıklık alâmetidir.
Yine bu hadis yerine getirmek niyyetiyle va'dedib de meşru bir mazeret sebebiyle bu va'dini gerçekleştiremeyen kimsenin bu halinden dolayı günahkâr olamayacağına delâlet etmektedir.
Şurası da bir gerçektir ki, va'di yerine getirmenin vâcib olmadığını söyleyen kimseler için bu hadisten bir destek yoktur. Çünkü bu hadiste bu hususla ilgili en küçük bir beyan yoktur ve hadiste bu hususa temas edilmemektedir.
Bazılarına göre ise bu hadis yerine getirmemiş bile olsa kişinin sâlih niyyetlerinden dolayı sevab alacağına delalet etmektedir."
(Aliyu'l-kâri, Mîrkatu'l-Mefatih, IV, 647)

İmam Nevevî'nin açıklamasına göre; bir kimsenin va'dde bulunmasının caiz olduğunda icma vardır. Ancak vâdde bulunan kimsenin bu va'dini yerine getirmesi gerekir.

Va'di yerine getirmenin hükmü üzerinde ulemâ ihtilâfa düşmüştür.
İmam Şafiî ile Ebû Hanife'ye ve cumhura göre va'di yerine getirmek mustehabdır. Yerine getirmediği takdirde günahkar olmamakla beraber çok çirkin bir iş yapmış olur. Fakat eğer bu va'di karşısındakini üzmek ya da zarara uğratmak için yerine getirmemişse gunahkâr olur.


Ulemadan bir cemaate göre ise va'di yerine getirmek farzdır. Ömer İbn Abdulaziz (rahimehullah) de bunlardandır. Bazılarına göre ise bir kimsenin va'dini yerine getirmemesinden dolayı günahkâr sayılması ve bu va'di yerine getirmenin farz olabilmesi için bir takım şartların bulunması gerekir. Bu şartların bulunmaması halinde bu va'din yerine getirilmesi farz olmadığı gibi, bu va'di yerine getirmeyen kimse de günahkâr olmaz. İhya'da geçen "Peygamber hiçbir zaman kesin va'dde bulunmazdı, va'dde bulunduğu zaman belki kaydını koyardı. İbn Mesud'da bir söz verdiği zaman inşeAllah derdi" (Gazzali, İhyau UIûmi'd-Din, 111,133) mealindeki rivayetlerle verilen sözü yerine getirmenin farz olduğunu söyleyenlerin görüşünün daha isabetli olduğunu göstermektedir.

Abdullah İbn Ebi'l Hamsa'dan; demiştir ki: Peygamber (s.a.v.)'le (Peygamber olarak) gönderilmeden önce bir alış-veriş yapmıştım. Kendisine bir miktar vereceğim kalmıştı. Borcumu kendisine (sözleşme) yerine getireceğime dair söz vermiştim. Ama ben (bu sözümü) unuttum, (ancak) üç gün sonra hatırladım. Bunun üzerine hemen (yola çıkıp kararlaştırdığımız yere) vardım. Bir de ne göreyim! O, (sözleştiğimiz andaki) yerinde hâlâ duruyordu.
(Beni görünce): Delikanlı bana zahmet verdin. Ben burada üç gündür seni bekliyorum, dedi.
(Ebu Davud, Edeb, Bab 82, Hadis no: 4996)
Ebu Davud dedi ki: Muhammed İbn Yahya (râvi Abdulkerim hakkında şöyle) dedi: Bize göre bu zat Abdülkerim İbn Abdullah İbn Şakik'dir. Ebû Davud dedi ki: Bu zatın ismi bana Ali İbn Abdullah'dan da bu şekilde erişti. Yine hana eriştiğine göre hu hadisi Bişr ibn el-Surt, Abdulkerim ibn Abdullah ibn Şakik'den rivayet etmiştir.

Allahu Teâla: "Ey iman edenler! Akidlerinizi yerine getirin" (Maide 1) buyurmuştur.
Rasul-u Ekram de şöyle buyurmuştur. "Va'd atiyyedir, verilmesi gerekir."
Yine Rasul-u Ekram: "Va'd borç gibi ve belki borçtan daha mühimdir."
(İbn Ebi Dunya) buyurmuştur.
Allahu teâlâ, İsmail aleyhisselamı övmek üzere; "
O va'dinde sâdık idi" (Meryem 54) buyurmuştur. Denildi ki: İsmail (a.s.) bir yerde buluşmak üzere biriyle sözleşmişti. Adam unuttu, İsmail aleyhisselam yirmi gün adamı orada bekledi." (A. Serdaroğlu, İhyau Ulûmi'd-Din, (tercemesi), II, 2961)

Bütün bu açıklamalarımızdan da anlaşıldığı gibi, meşru bir mazeret bulunmadıkça verilen sözü yerine getirmek icab eder. Yerine getirmemek niyetiyle söz vermek ise munafıklık alâmetidir.



Eslem Berire : Allah sızden razı olsun saygıdeger Abdulmuız hoca


Silinen Konu Eklendi
 
Üst Ana Sayfa Alt