Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

İlmi Konu Şehadet Eylemi - İstişhad Eyleminin Hükmü?

ABDULHAK Çevrimdışı

ABDULHAK

الإذلال هو بعيد عنا
Admin
ŞEHADET EYLEMİNE "İNTİHAR" DİYEREK,
KÂFİRLERE DESTEK VERMEK

Batılıların literatürlerinde "şehadet" kavramı olmadığından, Müslümanların cihad esnasında şehadeti göze alarak gerçekleştirdikleri eylemleri onlar "intihar" olarak adlandırıyorlar.
Bu isimlendirme bazı İslami zannedilen yayın organlarına da aynen yansıyor ve halkın dilinde "intihar saldırısı" ismi dolaşmaya başlıyor.
Böyle olunca da "İntihar etmek haram olduğuna göre bu insanlar bu fiilleri neye dayanarak yapıyorlar?" sorusu akla geliyor

"Mûminlerden öyle adamlar vardır ki, ALLAH'a verdikleri söze sadık kaldılar. Onlardan kimi (ALLAH yolunda şehid edilmek suretiyle) adağını yerine getirdi, kimi de (şehid olmayı) beklemektedir. (Ahidlerinde) hiçbir değişiklik yapmamışlardır." (Ahzab, 23)

Bu ayetin nuzul sebebiyle ilgili olarak, Buhari, Muslim, Tirmizi ve daha başkalarının Enes ibnu Malik (r.anh)'ten rivayet ettiklerine göre, Enes ibnu Malik (r.anh)'in amcası Enes ibnu Nadr (r.anh) Bedir savaşında bulunamayınca:

"Rasulullah (s.a.v.)'ın girdiği ilk çarpışmada bulunamadım. Eğer ALLAH bana Rasulullah (s.a.v.) ile birlikte bir çarpışmaya katılmak nasib ederse, mutlaka nasıl (kahramanca) hareket edeceğimi görecektir" dedi.
Bu kişi Uhud savaşında şehid edildi. Bu savaşta öldürülünceye kadar kahramanca savaştı. Bedeninde kimi gürz, kimi kılıç, kimi de ok yarası olmak üzere seksen küsur yara görüldü. Bu ayeti kerime de onun hakkında indirildi.
(Bu konudaki rivayeti Buhari, Cihad, 12; Tefsir, Ahzab suresi tefsiri, 3; Tirmizi, Ahzab suresi tefsiri, 2,3'de rivayet etmiştir.)

Muslim'in naklettiği bir hadise göre Enes ibnu Malik (r.anh)'in şöyle dediği rivayet edilmiştir:
"Rasulullah (s.a.v.) Uhud gününde Ensar'dan yedi ve Kurayş'ten iki kişiyle birlikte yalnız bırakıldığında, muşriklerin onun üzerine ok yağdırmaları ve kendilerine doğru yaklaşmaları üzerine:
"Bunları kim bizden uzaklaştırır, onun için cennet vardır -yahud- o cennette benim arkadaşımdır" diye buyurdu.
Bunun üzerine ensardan bir adam öne geçti ve öldürülünceye kadar çarpıştı. Sonra yeniden üzerine ok atmaya başladılar.

Rasulullah (s.a.v.) tekrar: "Bunları kim bizden uzaklaştırır, onun için cennet vardır -yahud- o cennette benim arkadaşımdır" diye buyurdu.
Bunun üzerine ensardan bir adam öne geçti ve öldürülünceye kadar çarpıştı. Bu şekilde tam yedi kişi şehid oluncaya kadar devam etti!!!.
Daha sonra Rasulullah (s.a.v.) yanındaki iki sahabisine: "Arkadaşlarımıza insaf etmedik" diye buyurdu."
(İmam Nevevi, Muslim Şerhi'nde hadisin sonundaki: "Arkadaşlarımıza insaf etmedik" ibaresini şu şekilde açıklamıştır: "Yani Kurayş'liler, ensara insaf etmedi. Kurayşliler çarpışmaya çıkmazken ensardan olanlar teker teker çarpışmaya çıkarak şehid edildiklerinden böyle denmiştir.")

Bu olayda dikkat edilirse yedi sahabi Rasulullah (s.a.v.)'a zarar gelmesini önlemek için muşriklerin üzerine atılmış ve geleceği kesin olan bir ölüme kendilerini atarak müşriklerin Rasulullah (s.a.v.)'a yaklaşmalarını engellemişlerdir. Kurtubi, Tefsir'inde bu olaydan, cesaretli bir kimsenin yalnız başına da olsa ölümü göze alarak kalabalık bir düşman grubunun arasına dalıp onlara zarar vermesinin caiz olduğu hükmünü çıkarmıştır.

Enes ibnu Malik (r.anh)'ten rivayet edildiğine göre Bedir'de muşrikler Müslümanlara yaklaşınca Rasulullah (s.a.v.): "
Genişliği göklerle yer kadar olan cennet için kalkın" diye buyurdu.
Ensardan Umeyr ibnu'l-Humam: "Genişliği göklerle yer kadar olan bir cennet mi ey Rasulullah?" dedi.
Rasulullah (s.a.v.): "Evet" dedi.
O da: "Tamam, tamam" dedi.
Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.): "Seni "tamam, tamam" demeye yönelten ne oldu?" diye sordu.
O da: "VAllahi, oranın (o cennetin) ehlinden olma arzusundan başka bir şey değil, ey Rasulullah!" dedi.
Rasulullah (s.a.v.): "Sen oranın ehlindensin!" diye buyurdu.
(Umeyr) sonra heybesinden birkaç hurma çıkardı ve onları yemeye başladı.
Sonra: "Ben eğer bu hurmaları yiyinceye kadar yaşarsam bu uzun bir hayat olur" dedi ve yanındaki hurmaları attı. Sonra öldürülünceye kadar onlarla çarpıştı.!"

(Bunu Muslim, İmare, 145'te rivayet etmiştir.)

İmam Nevevi, Muslim Şerhi'nde bu hadisle ilgili açıklamasında şöyle der:
"Buradan bir kişinin kafirlerin birliklerinin arasına dalmasının ve kendisini şehadete atmasının caiz olduğu anlaşılmaktadır. Bu hareket ilim adamlarının büyük çoğunluğuna göre caizdir ve hiçbir keraheti yoktur." (Şerh sahihi Muslim 12 – 187)

ALLAHu Teala şöyle buyurur:
İçinde burçları bulunan göğe and olsun; söz verilen kıyamet gününe and olsun; şahidlik edene ve edilene and olsun ki, insanlar öldükten sonra diriltileceklerdir. Hazırladıkları hendekleri, tutuşturulmuş ateşle doldurarak onun çevresinde oturup, iman etmiş kimselere dinlerinden dönmeleri için yaptıkları işkenceleri seyredenler kahrolmuştur! Bu inkarcıların, iman edenlere kızmaları; onların sadece, göklerin ve yerin hükümranlığı kendisinin bulunan ve övülmeye layık ve güçlü olan ALLAH'a iman etmiş olmalarındandı. ALLAH her şeye şahiddir.” (Buruc : 1-9)

Muslim, Sahih’inde, Suheyb’den (r.anh), Rasulullah’ın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
“Sizden önce bir kral vardı. Onun bir de sihirbazı vardı. Sihirbaz yaşlanınca krala:
Ben artık yaşlandım. Bana bir oğlan çocuğu gönder ve sihir yapmayı öğreteyim!dedi.
Kral da öğretmesi için ona bir genç gönderdi.
Gencin geçtiği yolda bir rahip yaşıyordu. (Bir gün giderken) rahibe uğrayıp onu dinledi, konuşması hoşuna gitti. Artık sihirbaza gittikçe, rahibe uğruyor, yanında oturup onu dinliyordu. (Bir gün) sihirbaz, delikanlıyı yanına gelince dövdü. Genç de durumu rahibe şikayet etti.
Rahip ona: “Eğer sihirbazdan korkarsan, “Ailem beni oyaladı!” de; ailenden korkacak olursan, “Beni sihirbaz oyaladı” de!” diye tenbihte bulundu.

O bu halde (devam eder) iken, insanlara engel olan büyük bir canavara rastladı. Kendi kendine, “Bugün sihirbazın mı, rahibin mi daha üstün olduğunu bileceğim!” dedi.
Bir taş aldı ve, “ALLAHım! Eğer rahibin işi, sana sihirbazın işinden daha sevimli ise, şu hayvanı öldür ve insanlar geçsinler!” deyip, taşı fırlattı ve hayvanı öldürdü. İnsanlar yollarına devam ettiler.
Delikanlı rahibe gelip durumu anlattı. Rahip ona:
Evet oğlum, bugün sen benden üstünsün! Görüyorum ki, yüce bir mertebedesin. Sen imtihan geçireceksin. İmtihana maruz kalınca sakın beni anlatma!” dedi.
Çocuk, anadan doğma körleri ve alaca hastalığına yakalananları tedavi ediyor, insanları diğer hastalıklardan da kurtarıyordu. Onu kralın gözleri kör olan bir arkadaşı işitti. Birçok hediyeler alarak yanına geldi ve:
Eğer beni tedavi edersen, şunların hepsi senindir” dedi.
O da: “Ben kimseyi tedavi etmem, tedavi eden ALLAH’tır. Eğer ALLAH’a iman edersen, sana şifa vermesi için dua edeceğim. O da şifa verecek!” dedi.
Adam derhal iman etti, ALLAH da ona şifa verdi.

Adam bundan sonra kralın yanına geldi. Eskiden olduğu gibi yine yanına oturdu.
Kral: “Gözünü sana kim iade etti?” diye sordu.
Rabbim!” dedi.
Kral, “Senin benden başka bir Rabb'in mi var?” dedi.
Adam: “Benim de senin de rabbimiz ALLAH’tır!” cevabını verdi.
Kral onu yakalatıp işkence ettirdi. O kadar ki, (gözünü tedavi eden ve ALLAH’a iman etmesini sağlayan) gencin yerini de gösterdi.
Genç de oraya getirildi.
Kral ona: “Ey oğul! Senin sihrin körlerin gözünü açacak, alaca hastalığını tedavi edecek bir dereceye ulaşmış, neler neler yapıyormuşsun!” dedi.
Genç: “Ben kimseyi tedavi etmiyorum, şifayı veren ALLAH’tır!” dedi.
Kral onu da yakalatıb işkence etmeye başladı. O kadar ki, o da rahibin yerini haber verdi. Bunun üzerine rahip getirildi.
Ona: “Dininden dön!” denildi. O bunda direndi. Hemen bir testere getirildi. Başının ortasına konuldu. Ortadan ikiye bölündü ve iki parçası yere düştü. Sonra genç getirildi.
Ona da: “Dininden dön!” denildi. O da bundan kaçındı.

Kral, O'nu da adamlarından bazılarına teslim etti. “Onu falan dağa götürün, tepesine kadar çıkarın. Zirveye ulaştığınız zaman (tekrar dininden dönmesini tâleb edin); dönerse tamam, aksi takdirde dağdan aşağı atın!” dedi.
Gittiler, onu dağa çıkardılar.
Genç: “ALLAH'ım, bunlara karşı, dilediğin şekilde bana yardım et!" dedi.
Bunun üzerine dağ onları salladı ve hepsi de düştüler.

Genç yürüyerek kralın yanına geldi.
Kral: “Yanındakilere ne oldu?” dedi.
ALLAH, onlara karşı beni korudu” cevabını verdi.
Kral onu adamlarından bazılarına teslim etti ve: “Bunu bir gemiye götürün. Denizin ortasına kadar gidin. Dininden dönerse tamam, aksi takdirde onu denize atın!” dedi.
Söylendiği şekilde adamları onu götürdü.
Genç orada: “ALLAH'ım, dilediğin şekilde bunlara karşı bana davran!” diye dua etti.
Derhal gemileri alabora oldu ve boğuldular.

Genç yine yürüyerek hükümdara geldi.
Kral: “Yanındakilere ne oldu?” diye sordu.
Genç: “ALLAH onlara karşı beni korudu” dedi. Sonra krala: “Benim emrettiğimi yapmadıkça sen beni öldüremeyeceksin!” dedi.
Kral: “O nedir?” diye sordu.
Genç: “İnsanları geniş bir düzlükte toplarsın, beni bir kütüğe asarsın, sadağımdan bir ok alırsın. Sonra oku, yayın ortasına yerleştirir ve: “Gencin Rabb'inin adıyla” dersin. Sonra oku bana atarsın. Eğer bunu yaparsan beni öldürürsün!” dedi.

Hükümdar, hemen halkı bir düzlükte topladı. Genci bir kütüğe astı. Sadağından bir ok aldı. Oku yayının ortasına yerleştirdi.
Sonra: “Gencin Rabb'inin adıyla!” dedi ve oku fırlattı.
Ok çocuğun şakağına isabet etti. Genç, elini şakağına, okun isabet ettiği yere koydu ve ALLAH’ın rahmetine kavuşup öldü.

Halk: “Gencin Rabb'ine iman ettik!” dediler. Halk bu sözü üç kere tekrar etti.
Sonra krala gelindi ve: “Ne emredersiniz? VALLAHi korktuğunuz başınıza geldi. Halk gencin Rabbine iman etti!” denildi.
Kral hemen yolların başlarına hendekler kazılmasını emretti. Derhal hendekler kazıldı. İçlerinde ateşler yakıldı.
Kral: “Kim dininden dönmezse onu bunlara atın!” diye emir verdi.
İstenen derhal yerine getirildi. Bir ara, beraberinde çocuğu olan bir kadın getirildi.
Kadın oraya düşmekten çekinmişti, çocuğu:
Anneciğim sabret. Zira sen hak üzeresin!” dedi.”
(Muslim, hadisi Kitabu’z-Zuhd ve’r-Rekâik’te, Ashab-ı Uhdud, Sihirbaz ve Gencin Kıssası Bâbı’nda rivayet etmiştir. Ahmed, hadisi Suheyb’den RadıyALLAHu Anhu rivayet etmiştir)

Şeyhu’l-İslam İbn-i Teymiye Rahimehullah şöyle der:
Muslim, Sahih’inde Ashab-ı Uhdud kıssasını rivayet etmiştir. Bu kıssada genç, dinin ortaya çıkması için kendisinin öldürülmesini emretmiştir. Bu nedenle, dört imam da, Müslümanlar için bir faydanın bulunması halinde, öldürülme ihtimali yüksek dahi olsa kişinin, savaş için kafirlerin safına dalmasına cevaz vermişlerdir. Dolayısıyla kişinin, cihadın maslahatı için bir işi yerine getirmesine, öldürüleceğine inanmasına rağmen izin verildiğine göre, dinin maslahatının sağlanması ve hem dini hem de dünyayı bozan düşmanın zararının yok edilmesi için bir başkasının ölümüne sebeb olacak bir işin yapılması öncelikle geçerlidir. Zira kişinin kendisini öldürmesi, başkasını öldürmesinden daha büyüktür.”

(Mecmuu’l-Fetava, 28/540)


Şeyh Ebu Katade El-Filistini (Rabbim onu korusun) şehadet operasyonlarının caizliğini bahsederken şu noktalara değinir:
“İntihar ederek kendini öldüren kişinin haram işleme illeti, eliyle kendini öldürdüğünden dolayı değil sabırsızlığı, tahammulsüzlüğü, imanının ve yakîninin azlığı ve tevekkülsüzlüğüdür. Sadece mucerret kendi eliyle kendini öldürme eylemi değildir. Mesela bir insana silah tuttursa ve kendisini öldürmesini tâleb etse veya birinden zehir isteyip yemeğine koymasını emretse ve o yemeği yese başkasının eliyle ölmesiyle beraber yine intihar etmiş olur. Buradan anlıyoruz ki bu mesele görünen şekle değil, sahibinin isteği ve kastına döner.
Ashab-ı Uhdut'taki kıssada buna işaret eder. Çocuk, muşriğe kendisini öldürme yolunu öğretiyor. Hem de sadece bir şekli var. O tek olan şekli dinin açığa çıkması ve yayılması için öğretiyor.
Sonra şunlar söylenebilir: Bir Müslüman, başka bir Müslümanı öldürmesi, kendisini öldürmesinden daha büyük günahlardandır.
Eğer düşman, Müslüman esirleri kendilerine kalkan edinmişlerse, kâfirler Müslümanlara gâlib gelmemeleri için o Müslüman esirler öldürülebilir mi?
İlim ehlinin cumhuru şunu söylemiştir:
Muteber bir maslahat ve şer’i bir kasıt varsa, düşmana zarar verme ve hezimete uğratma durumu söz konusu ise kalkan edinilmiş olanlar (Müslümanlar) öldürülebilirler.”


Şeyh Ebu Katâde el Filistini önemli bir noktaya değinmekte : Cihadın maslahatı için Müslüman esirler kalkan edinilmişlerse ve öldürülmemeleri Müslümanların gâlib gelememelerine sebeb oluyorsa o kalkan edinilmiş Müslümanlar öldürülebiliyorsa, cihadın maslahatı ve kâfirlerin hezimeti için Müslümanın kendini “İstişhad eylemiyle” feda etmesi hayli hayli câiz olur.



Şeyh Said Buryatski: İstişhadi Eylemin Hükmü

*******************************************

24. CESARETLİ (YİĞİT) ADAMIN VE KÜÇÜK BİR GRUBUN ŞEHÂDET ARZUSUYLA ÇOK SAYIDAKİ DÜŞMANA DALIP ONLARI ÖLDÜRMEK VE YARALAMAKLA KAHRETMENİN FAZİLETİ

901- İbni Ebi Hatem tefsirinde îkrime veya Said b. Cubeyr'den, o da İbni Abbas'tan:
"İnsanlardan kimileri Allah'ın rıdasını kazanmak uğruna canlar satarlar." (Bakara: 2/207)

Yani canlarını Allah yolunda cihad etme ve hakkını yerine getirmek canlarını/nefislerini satın almış ve bu uğurda ölen kişilerdir.
(Tefsir'ul-Kurtubi: 1/43)

903 Beyhaki'de Sunen'inde rivayet etmiş. Canın satan kişinin Nehavend gününde olduğunu nakleder.
(Es-Sunen'ul-Kubra: 9/46)

904- İbni Avn, o da Muhammed'ten rivayet etmiş:

"Doğu tarafından muşriklerin askerlerinden bir bölük geldi. Ensardan bir adam onlarla karşılaştı. Onlara hücum etti. Safı yardı çıktı. Sonra aynısını yaparak döndü iki veya üç kez daha yaptı. Bir de baktık ki Sâd b. Hişar bunu Ebu Hurayra'ye anlatıyor.
Ebu Hurayra şu ayeti okudu: "İnsanlardan öyleleri de vardır ki canlarını Allah'ın rıdasını kazanmak uğruna satarlar." (Bakara: 207)
İbni Ebi Şeybe İbni Ebi Adiyy'den ve ondan rivayet etmiş.

(Musannef: 5/322)

905- İbni Ebi Hatem.., Kays b. Ebi Hazım'dan o da Muğire b. Şûbe'den rivayet etmiş. Der ki: Bir gazada idik. Bir adam öne atılıp öldürülünceye kadar savaştı. "Kendini kendi eliyle tehlikeye attı" dediler.
Bu konuda Ömer'e yazdı. Ömer (r.anh) ona yazarak:
"Onların dedikleri gibidir. O Allah'ın kendileri hakkında buyurduğu kimselerdendir: "İnsanlardan kimileri de Allah'ın rıdasını kazanma uğruna canlarını satarlar" (Bakara: 2/207)

906- Hakim ve İbni Ebi Hatem, Ebu İshak'tan o da Bera'dan (r.a.) rivayet etmişler. Der ki: Bir adam ona:
"Ey Ebu Ammare! Allahu Teala'nın: "Kendi elinizle kendinizi tehlikeye atmayınız..." (Bakara: 2/195) Ayetindeki şahıs, düşman ile karşılaşıp öldürülünceye kadar savaşan mıdır?"
"Hayır" dedi. Lakin o, günah işleyip, Allah onu bana bağışlamaz diyen adamdır." dedi.

[Mustedrak, Kitab'ut-Tefsir: 2/275-276; İbni Ebi Halem Tefsir: 1/128.]
Hakim "ikisinin şartına göre sahihtir" demiş.

911- Der ki: Şafii (r.aleyh) şöyle dedi:
"Ensardan bir şahıs Biri Mauna sahiblerinden geri kalmıştı. Arkadaşlarının öldürüldüğü yer üstünde kuşların toplandığını/uçuştuğunu gördü. Amr b. Umeyye'ye şöyle dedi:

Şu düşmanlara yönelip saldıracağım. Onlar da beni öldürecekler. Ben arkadaşlarımızın öldürüldüğü bir sahneden geri kal(a)mam.
Söylediğini (hemen) yaptı ve öldürüldü.
Amr b. Umeyye'nin dönüp Rasulullah'a (s.a.v.) bunu anlattı. O da (s.a.v.) onun hakkında güzel şeyler söyledi. Amr'a şöyle dediği de denilmektedir:

Sen de ilerleyip saldırsaydın ya?
(seriyye olarak gönderdi. 1117 Es-Sunen'ul-Kübra: 9/100)

913- Bir çok kişi Tabii'nin tabiinin alimlerinden Kasım b. Muhaymire'den: "Kendi elinizle kendinizi tehlikeye atmayınız.."(Bakara: 2/195) Ayeti hakkında şöyle dediğini rivayet etmiş.
Der ki: Tehlike, Allah yolunda infakı/harcamayı terk etmektir. Bir adam on bin kişiye de saldırsa yine bunda (bir) beis yoktur,

914- İbni Ebi Şeybe iyi bir isnad ile Mucahid'den rivayet etmiş.
Der ki: Düşman ile karşılaştığınızda onlara (direnib) saldırınız. Çünkü bu ayet infak konusunda nazil olmuştur.
(Musannef: 5/331)

Bunun aynısı (veya benzeri) :

[1086 ] Said b. Mansur, Sünen: 2/3/166; İbni Cerir Tefsir: 3/583.
[1087] İbni Cerir Tefsir: 3/584.
[1088] a.g.e: 3/583-586.
[1089] a.g.e: 3/585-586.
[1090] a.g.e: 3/586.
[1091] a.g.e: 3/584.
[1092] a.g.e: 3/587.
[1093] a.g.e: 3/586

[1094] Beğavi Tefsir: 1/438. Ve'başkaları rivayet etmiş. (Said b. Mansur Mucahid'ten: 2/3/166 ve İbni Cerir tefsirinde: 3/583'de tahric etmiştir)

924- Sahihayn'de Yezid b. Ebi Ubeyd'ten.
Der ki: Seleme b. Ekva'ya (r.anh) dedim ki, Hudeybiye günü Rasulullah (s.a.v.) ile ne üzere biat ettiniz?
"Ölüm üzerine" diye cevab verdi

[Feth'ul-Bari, Kitab'ul-Meğazi, Babu Gazvet'il-Hudeybiyyeti: 7/449, H. no: 4169; Kitab'ul-Ahkam, Babu Keyfe Yubayi'ul-îma-mu en-Nase: 13/193; Muslim Kitab'ul-İmare, Babu İstihbabu Mubayeat'il-İmam el-Leyş: 3/1486, Hadis no: 1860]
(İbn Nehhas ; Cihad : Cilt :1)

**************************************


ELMALILI Muhammed Hamdi Yazır TEFSİRİ

BAKARA 195- "ALLAH yolunda mal harcayın da kendinizi ellerinizle tehlikeye bırakmayın ve güzel hareket edin. Çünkü ALLAH güzellik ve iyilik edenleri sever."

BAKARA195-Bunun için: ALLAH yolunda infak da yapın. Mal hazırlayıp harp ihtiyaçlarına sarf edilmek üzere vergi, yardım verin. Fakat yalnız mal kazanmak sevdasına düşüp de, Kendi kendinizi tehlikeye de bırakmayın.
Sadece para kazanma ve istirahat etme sevdasının, insanları, esirlik istilası ve mahkûmluk gibi büyük tehlikelere düşüreceğini, bu tehlikenin önüne geçmenin ancak ALLAH yolunda harb etmek ve harbe alışmakla mümkün olacağını unutmayın.

Bu âyetin gelişi ve nuzul sebebi, ALLAH yolunda harb ve çarpışmadan ve o uğurda mal harcamadan kaçınmanın bir tehlike olduğunu hatırlatmak içindir.

Tirmizi ve Ebu Davud'da da, tahric olunduğu üzere rivayet ediliyor ki:
"Emeviler devrinde Abdurrahman b. Velid kumandasında bir İslâm ordusu, Kostantiniye yani İstanbul şehrine gaza etmişti. Ebu Eyyub el-Ensarî hazretleri de bu askerler arasındaydı. Rumlar şehrin surlarına arkalarını dayamışlardı. O sırada müslümanlardan bir zat, kaledeki düşman üzerine açıktan hücum etmiş, bunu gören İslâm cemaati:
'Bırak, bırak! Lâilahe illALLAH, kendi kendini tehlikeye atıyor.' demişlerdi.
Bunun üzerine Ebu Eyyûb el-Ensarî:
'Ey müslümanlar! Bu âyet biz Ensar topluluğu hakkında nazil oldu. O vakit ki ALLAH Peygamberine yardım etti ve dini olan İslâm'ı galibiyete mazhar kıldı. O zaman biz artık mallarımızın başında durup onların ıslahı ile meşgul olalım mı? demiştik.
ALLAH Teâlâ: 'ALLAH yolunda sarfediniz. Kendi kendinizi ellerinizle tehlikeye bırakmayınız.' (Bakara, 195) âyetini indirdi.
Bundan dolayı kendini tehlikeye atmak, mallarımızın başında durup, onları ıslah ile uğraşmamız ve cihadı terk etmemizdir
.
' demiştir.

Bunun üzerine hiç durmayıp ALLAH yolunda cihada girişmiş ve nihayet 90 küsur yaşlarında , İstanbul'un fethi için mücadele ederken şehid olmuştur. Kabrini ise vasiyeti üzerine İstanbul surlarına yakın bölgede defnolunmuştur."

Ebu Eyyub el-Ensarî böylece kendini tehlikeye atmanın, ALLAH yolunda cihadı terk etmek demek olduğunu ve âyetin bu hususta nazil olduğunu haber vermiştir.

İbnu Abbas'tan, Huzeyfe'den, Hasen, Katâde, Mucâhid, Dahhak'tan da böyle rivayet edilmiştir. Bera' b. Âzib ve Ubeyde es-Selmanî hazretlerinden, "Elleriyle kendini tehlikeye atmak, günah işlemekle mağfiretten ümidi kesmek" demek olduğu da rivayet edilmiştir. Bunun, infak karinesiyle: "Harcamada israf edip, yiyecek, içecek bulamayacak dereceye vararak telef olmak" mânâsına olduğu da söylenmiş, "Düşmana tesir etmeyecek bir şekilde harbe atılmak" demek olduğu da belirtilmiştir ki Ebu Eyyub'un itiraz ettiği ve nuzul sebebini söylediği cemaatin görüşü de bu idi.
"Sebebin özel oluşu, hükmün genel oluşuna engel olmayacağından" ve bu mânâların toplanmasında da çelişki ve terslik bulunmadığından âyetin tamamına şamil olması da caizdir.

Bunun için İmam Muhammed, "Siyer-i Kebir"de: "Tek başına bir adam, bin kişiye hücum edecek olsa, eğer kurtulma veya düşmanı kırma ve tesir etme ümidi varsa, sakınca yoktur. Kurtulma veya düşmanı kırma ümidi yoksa mekruhtur. Çünkü müslümanlara bir faydası olmaksızın kendini ölüme atmış olur. Bunu yapacak olan kimse ya kurtulmak veya müslümanlara bir faydası bulunmak ümidi olursa yapmalıdır. Kurtulma ve düşmanı kırma ümidi olmadığı halde diğer müslümanlara cesaret versin ve böylece düşmanı tepelesinler diye misal gösterilecek bir örnek olmak üzere yaparsa sakınca yoktur.."

Bu yasaklama sahihtir. Bundan dolayı dine veya mûminlere hiçbir menfaati olmaksızın kendini öldürmek uygun değildir. Fakat kendini öldürmede dine ait bir menfaat varsa; o zaman da bunu yapmak, pek şerefli bir makam olur ki Cenab-ı ALLAH, Rasulullah'ın ashabını bununla övmüştür.
"ALLAH, mûminlerden canlarını ve mallarını kendilerine cennet vermek üzere satın aldı. Onlar ALLAH yolunda savaşırlar da öldürürler ve öldürülürler." (Tevbe, 111).
Yine: "ALLAH yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma. Bilakis onlar diridirler. Rableri yanında rızıklanırlar." (Âl-i İmrân, 169) buyurmuştur.

Ebu Eyyûb el-Ensarî hazretleri de bu makamı göstermiştir. Bundan dolayı sırf huzura düşkünlükte tehlike bulunduğu gibi, harb bakımından da tehlike bulunabilir. O da düşmana tesir icra etmeyecek, boş yere bir müslümanı yok edecek olan husustur.

Müslümanlara faydası olmadığı gibi aksine zararı bilinirse, o zaman harbe atılmak ve kendini öldürmek hiç câiz olmaz. Fakat insanlık gafleti, harbi, mutlak bir tehlike zannedebileceği için; bu âyet mal kazanacağız, rahat edeceğiz diye dalıp , cihadı terk etmenin tehlike olduğunu hatırlatma hususunda nâzil olmuş ve o şerefli makamı göstermiştir.

Demek ki barış tehlikesi, ibare ile; savaş tehlikesi de işaret ile hatırlatılmıştır.
Ey mûminler! Bunlara dikkat edin, ve her hususta iyilikle muamele edin, yaptığınızı güzel yapın, sizden asıl istenen, iyiliktir. Çünkü, ALLAH hep iyilik edenleri sever. Bunun için harcamayı da en güzel şekilde yapın ve herhangi bir kötülüğü, en güzel biçimde ortadan kaldırın. Aynı ile karşılık vermeyi, daha güzeli mümkün olmadığı zaman yapın. Kötülüğün cezası kötülük ise de, "Sen kötülüğü en güzel iyilikle bertaraf et." (Mûminûn, 96) emri gereğince kötülüğü de en güzel şekilde savın. Harbi de en güzel sebeb, en güzel vasıta kabul edib en güzel şekilde yapın ve ancak ALLAH yolunda yapın.
KUR'AN-I KERİM,ELMALILI TEFSİRİ: BAKARA SURESİ (97-196 AYETLER)

***********


Said Nursi , MEKTUBAT

Alıntı:
"Kim bir mûmini kasten öldürürse, cezası, içinde ebediyyen kalacağı cehennemdir" (Nisa Suresi, 92)

Kur’an-ı Kerim’in en esas düsturlarından birisi şudur ki Müslümanlar bunu düstur etmişlerdir. Dustur şudur:
b202.gif

- "Kim bir cana kıymamış veya yeryüzünde fesat çıkarmamış birisini öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibidir." (Mâide Sûresi: 32) ayetin mânâ-ı işarîsiyle, bir mâsumun hakkı, bütün halk için dahi ibtal edilmez. Bir fert dahi, umumun selâmeti için feda edilmez. Cenâb-ı Hakkın nazar-ı merhametinde hak haktır, küçüğüne büyüğüne bakılmaz. Küçük, büyük için ibtal edilmez. Bir cemaatin selâmeti için, bir ferdin rızası bulunmadan, hayatı ve hakkı feda edilmez. Hamiyet namına, rıdasıyla olsa, o başka meseledir.

Said Nursi kırmızı renklendirdiğim kısımda ; Bir devlet , topluluk veya cemaat kendilerinin selameti kurutluşuları için isterse 1 kişi olsun onun hayatını feda ederek kendi canlarını kurtaramayacaklarını bildirmektedir. Hak 1 kişi de olsa pekçok kişide olsa aynıdır demektedir. Bir topluluğu kurtarmak için 1 kişi bile olsa öldüremeyeceklerini yada öldürmesi için kafirlere teslim edemeyeceklerini söylemekte bu sözünü maide 32 ayetiyle desteklemektedir. (aynen katılıyorum)
Mavi renklendirdiğim yazısında ise bu ölüm ancak bir şartla caiz olabileceğini, onunda HAMİYET NAMINA ve KENDİ İSTEĞİYLE yapılması yani o bir kişi kendi hür (cüz-i) iradesi kimsenin baskısı ve zorlamasıyla olmadan o devleti , topluluğu yada cemaatı kurtarmak , kafir istilasından kurtarmak düşmanın defi vatanın kurtulması gibi KUTSAL AMAÇLA yapılmasının "bir kişiyi haksız yere öldürme" sınıfına girmeyeceğini , bunun istişhadi - şehadet eylemi olduğunu övmüştür.
(Nurcuyum diyenlerin neci oldukları ortadadır)
MEKTUBAT sayfa 57


Risale-i Nur Enstitüsü | Risale-i Nur Külliyatı

***********************



Bakara 207- Yine insanlardan kimi de vardır ki, Allah'ın rıdasına ermek için kendini feda eder. Allah ise kullarına çok merhametlidir

Ömer (r.anh), Ali (r.anh) , Abdullah b.Abbas , Ebu Hurayra ve Hasan-ı Basri'den nakledilen görüş :
Canını Allah yolunda adayarak cihad eden ve iyiliği emredib kötülükten sakındıran herkesi ifade etmektedir.
Muğire diyor ki :
"Ömer b. El-Hattab , bir ordu gönderip bir kaleyi kuşattı. Becile kabilesinden bir adam , ordunun önüne geçib düşmanla savaştı ve öldürüldü. İnsanlar onun hakkında çokça konuştular ve "Kendisini eliyle tehlikeye attı" dediler.
Bu konuşmalar Ömer b. El-Hattab'a ulaştı.
O da "Yalan söylüyorlar. Aziz ve Celil olan Allah : “İnsanlardan öylesi de vardır ki Allah'ın rıdasını kazanmak için canını verir. Allah kullarına karşı çok merhametlidirbuyurmadı mı ?” dedi .

Ebu Hurayra‘de , Hişam b. Amirin , düşmanın saflarına hucum ederek onların saflarını yardığı zaman onun hakkında "Kendisini eliyle tehlikeye attı" diyen kimselere karşı da bu ayet-i kerimeyi okumuştur.

Hasan-ı Basri bu ayeti okuduktan sonra şunları söylemiştir :
Bu ayetin kimin hakkında indiğini biliyormusunuz ? Bu ayet şöyle bir Müslüman hakkında inmiştir. O , bir kafirle karşılaşır ve ona “La İlahe İllAllah” de. Bunu söylediğin taktirde , canını ve malını da korumuş olursun. Ancak canın ve malın hakkında cezayı hak etme durumun hariçtir…” der.
Kafir ise bu sözü söylememekte diretir. Müslüman da “ VAllahi ben kendimi Allaha satıyorum “ der. İlerler ve onunla öldürülünceye kadar savaşır. İşte bu ayet bu gibi Müslümanlar hakkında nazil olmuştur.


Taberi de ayetin genel ifadesini göz önünde bulundurarak bu son izah şeklini tercih etmiş ve ayetin her iyiliği emredip kötülüğe mani olanları ifade ettiğini, bu itibarla Suheyb'in ve ebu Zer’in de burada zikredilen insanlara dahil olduklarını söylemiştir.

(Taberi Tefsiri. c:1, sf: 510)

Ünlü tefsir alimi Cassas'ın Ahkamu'l-Kur'an, C.1, sf: 309'da naklettiğine göre hanefi alimlerinden Muhammed ibnu Hasan eş-Şeybani şöyle demiştir:
"Eğer sonuçta kurtulabileceğini veya öldürülse de düşmana zarar verebileceğini tahmin ediyorsa bir kişinin bin kişiye karşı saldırı gerçekleştirmesinde sakınca yoktur... Sonuçta kurtulamayacağını hatta düşmana da bir zarar veremeyeceğini ama Müslümanlara cesaret kazandıracağını, böylece onların kendisini örnek alarak düşman karşısında aynı cesaretle çarpışacaklarını hesab ediyorsa yine de saldırıda bulunmasında bir sakınca yoktur. Allah'ın izniyle bu hareketinden dolayı sevab alacağını umarım.

Yine Maliki alimlerinden İbnu Huveyz Mikdad şöyle demiştir:
"Bir kişinin bir gruba yahut kalabalık bir asker topluluğuna saldırması konusuna gelince:

Bu kişi eğer kendisinin öldürüleceği ama bununla birlikte düşmana zarar verebileceği veya başarılı çarpışma yapabileceği ya da Müslümanların yararına olacak bir etki yapabileceği kanaatini taşıyorsa bu hareketi caiz olur."

Bu olayda dikkat edilirse yedi sahabi Rasulullah (s.a.v.)'a zarar gelmesini önlemek için muşriklerin üzerine atılmış ve geleceği kesin olan bir ölüme kendilerini atarak muşriklerin Rasulullah (s.a.v.)'a yaklaşmalarını engellemişlerdir. Kurtubi, Tefsir'inde bu olaydan, cesaretli bir kimsenin yalnız başına da olsa ölümü göze alarak kalabalık bir düşman grubunun arasına dalıb onlara zarar vermesinin câiz olduğu hükmünü çıkarmıştır.
Çağımızın meşhur alimleri de aynı şeyi vurgulamaktadırlar. İşte Yusuf el-Karadavi'nin konuyla ilgili hutbesinden birkaç cümle:
"Ne yazık ki HAMAS'taki kardeşlerimiz yoğun bir baskıya maruz kalınca bütün herkes bıçaklarını onlara doğru çevirdi. Böylece herkes onlara sövmeye, ağır tenkidler ve lanetler yağdırmaya başladı... Böylece suçlular ve terör hamlesi başlatan teröristler topluluğu haline geldiler. Oysa daha düne kadar intifadanın fedaileri, kendilerini şehadete atan büyük kahramanlardı. Bu hareketin geçmişte kahramanca eylemler olarak nitelenen eylemleri nasıl oldu da birden bire "intihar saldırıları" haline geldi? Bunun tek sebebi Arab toplumlarının kafalarının yahudileştirilmesidir. İsrail zihinleri yahudileştirdi. Medya, Rabbimizin merhamet ettiklerinin dışında kalanların kafalarını yahudileştirdi. Rabbimizin koruduklarının -ki onların sayıları da azdır- dışında kalan politikacıları yahudileştirdi. Böylece kahramanları teröristler, onların eylemlerini de cinayet eylemleri olarak adlandırmaya başladık..."

Caiz değil diyenler bu dinin yapısını kavrayamamış , İslam devletinin yokluğunda kafir oryantalistlerin eleştiri ve tenkidleri karşısında tutunamayıp, etkilenerek onların dümen suyuna uyarak hoş görülmek uğruna fetva peydahlamaya çalışan ayak takımlarıdır .

Bu tür kişilerin diğer bir hezeyanları ise İslamdaki cihadı "savunma cihadı"dır diyerek küçültüp küfredenlerdir!
Sahabelerin davet mektublarını ve savaşlarının mahiyetini kavrayamayan bu ezikler, utanmadan her Cumua ve Pazar Eyyub el Ensari'nin kabrini ve türbesine giderek şefaat ve duada aracılar kılmaktan çekinmezler. !!!

Sahabelerin ölümü göze alarak düşman ordularının içlerine dalışlarını , düşman kalesine girebilmek için mancınıkla fırlatılıp ölümlerini , ashabı Uhdud kıssasındaki (sahih hadis) çocuğun , krala kendisini öldürebilme şartını öğretmesini anlayamayan din fukaralarıdır !

Yine bu bel'am imitasyonları , Türk-Yunan savaşında düşman cebhaneliğine (düşmanı mühimmat yönüyle zayıflatmak için - kafir asker ölmediği halde) gizlice dalıp havaya uçuran ve bu arada kendi canını FEDA eden Küçük Ali'lerin yaptıklarına kendi vatanları !! uğruna olduğu için câiz görmektedirler !!!

Yine faşizan bir din itikadına sahib olanlar, elindeki bezi sırf kaleye dikebilmek için öldürülen Ulubatlı Hasan'a Türk olması hasebiye şehid demekten çekinmeyenlerdir !!



*********************************************

Aynı mesele hakkında bir kardeşimin bana yöneltmiş olduğu bir soruya verdiğim cevabı da faydalı olacağını düşündüğümden buraya da yazmayı munâsib gördüm.

Ebu_Basir_1 kardeşim demiştiniz ki :


ALLAH razi olsun calismalarinizdan dolayi ....
bisey eklemek istiyorum soruyla .... biz bunlari insanlara anlattigimizda bize hak veren kardeslerimiz , londradaki, abd deki ya da madriddeki saldirilar hakkinda "onlari dogru bulmuyoruz diyorlar " ve gerekce olarakta anlattigimiz olaylarin savas olan yerlerde yapilabilecegini söylüyorlar ... savas olmayan yerlerde böyle seylerin yapilmasinin dogru olmadigini söylüyorlar ... bu söylemleri verilecek cevabi buraya yazarsaniz size minnettar olurum ve umarim ki yönlendirdigim kisilerde sizin yazilarinizdan bu konuyu daha iyi kavrayabilirler . Selamun Aleykum.w.r.w.b

a.s.w.r.w.b. Tekrar

Şehadet eylemine caiz diyen alimler Londra , Abd , İsrail , Madrid , Mısır , Tunus vs gibi bi'l-fiil cihad ! olmayan yerlerdeki patlamalar hakkındaki görüşlerinde 2 ye ayrılmış durumdadırlar.

Oralarda da kafirler öldürülebilir diyenlere baktığımızda görüyoruz ki bu alimler cihad alanlarında canlarıyla , mallarıyla mucadele eden , bu işin içinde bilhassa yaşayarak olanlardır .
Kendi ülkelerini işgal eden kafir askerlerine karşı bombalama eylemlerine cevaz verip te , işgal edenlerin ülkelerinde sivil ! vatandaşların da öldüğü bombalama eylemlerine karşı çıkanlara baktığımızda demokratik laik ülkelerde oturup , cihadın şartlarını ve koşullarını bizzat yaşamadan ahkam kesenler olduğunu gözlemlemekteyiz .


Ben de bir müslüman (alim değil) olarak cevaz verenlerin-görenlerin safındayım. Evet bu eylemler esnasında öncelikli hedef olarak kafir devletlerin silahlı ordusunu ortadan kaldırmak olsa da , stratejik ve kritik hedeflerinin de imhası esnasında zaruri durumlardan dolayı o tağutun ülkesinde ikamet eden sivillerin ölmesinde bir sakınca yoktur. (Âllahu alem)

Beni bu şekilde inanmaya sevk eden delillerden biri Ebu Basir ve Ebu Cendel'in ticaret kervanlarına saldırı düzenlemesi gelmektedir.
Rasulullahın (s.a.v.) bu saldırıları onayladığı , hatta Hudeybiye andlaşmasının müslümanların lehine oluşmasına etken olduğu bilinen bir gerçektir !

Bunun haricinde şu hadisler konuyla ilişkilidir :
*******************************

Kadınlarla Çocukların Gece Baskınlarında Kasıdsız Olarak Öldürülmelerinin Cevazı Babı

26- (1745) Bize Yahya b. Yahya ile Saîd b. Mansur ve Amru'n-Nâkıd, toptan İbni Uyeyne'den rivayet ettiler.
Yahya (Dedi ki) : Bize Süfyân b. Uyeyne, Zuhrî'den, o da Ubeydullah'dan, o da İbni Abbas'dan, o da Sa'b b. Cessâme'den naklen haber verdi. Sa'b şöyle demiş:
Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e muşriklerden gece baskınına uğrayan zurriyetlerin hükmü soruldu. Bu suretle müslümanlar onların kadınlarına ve çocuklarına isabet ediyorlardı. Peygamber (s.a.v):
«Onlar onlardandır. buyurdular.

(Muslim ; Cihad 26)

27- (...) Bize Abd b. Humeyd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdurrazzâk haber verdi. (Dedi ki) : Bize Ma'mer, Zuhrî'den, o da Ubeydullah b. Abdillâh b. Utbe'den, o da Ibni Abbâs'dan, o da Sa'b b. Cessâme'den naklen haber verdi. (Şöyle demiş) :
Yâ Rasûlâllah! Biz gece baskınında muşriklerin zurriyetlerine isabet ediyoruz! dedim,
«Onlar onlardandır.» buyurdular.

(Muslim ; Cihad 27)

************************************

حدثنا محمد بن أبي محمد قال حدثنا أبي قال حدثنا سعيد قال حدثنا يوسف بن يحيى قال حدثنا عبدالملك قال حدثنا الطلحي عن عبدالرحمن بن زيد بن أسلم عن أبيه أن رسول الله صلى الله عليه وسلم قال لا يزال الجهاد حلوا أخضر ما قطر القطر من السماء وسيأتي على الناس زمان يقول فيه قراء منهم ليس هذا زمان جهاد فمن أدرك ذلك الزمان فنعم زمان الجهاد قالوا يا رسول الله واحد يقول ذلك فقال نعم من عليه لعنة الله والملائكة
والناس أجمعين
Zeyd b. Eslem'den, O da babasından, O da Rasulullah (s.a.v.) şöyle dediğini rivayet eder:
"Gökten yağmur yağdıkça cihad tatlı ve yeşil kalacaktır. İnsanların üzerine bir zaman gelir ki, onlardan bazı kurralar; "bu zaman cihad zamanı değildir" derler.

Sizden kim bu zamana yetişirse o dönem ne güzel cihad dönemidir."
Dediler ki: Ey Allah'ın Rasulü! Onlardan biri mi bunu söyleyecek?
Buyurdu ki: Evet Allah'ın meleklerin ve tüm insanların lânetlediği kişi?

(İmam Nevevi; Tagribul Tezhib, Şifa-i Essudur, Meşariul Eşvag ila Mesari El Uşşag)
Zayıf Hadis.
Sebti’nin Şifaus Sudur adlı eserinden naklen; İbni Nehhas Meşariul Eşvak (no 40) Allame ed-Danî Sunenul Varide Fil Fiten(3/751 no 371) isnad zayıf olub, murseldir. İsnadında bulunan Abdurrahman Bin Zeyd bin Eslem ittifakla zayıf bir ravidir. İbn Mesud (r.anh)'den merfuan; Ebu Yala(9/274) Maksadu Ali(902) Mecma(5/280) Metalibu Aliye(1890) isnadında mudellis bir ravi olan Bakıyye Bin Velid vardır. Ebu Ya'la'nın Mûceminin ulaşabildiğim nushalarında Bakıyye an'ane ile rivayet etmiştir. Lakin İbni Kesir'in Ebu Yâla'dan nakline göre Bakıyye Bin Velid, tahdis siğasını eda etmiştir. İbn Kesir Camiu'l Mesanid(27/249) Neticede rivayetin isnadı kopuktur. Çünkü Ubeydullah Bin Abdullah'ın İbn Mesud (r.anh)'den rivayeti murseldir. Enes (r.anh)'den diğer bir şahidi; İbn Asakir Tarihu Dımeşk(43/347) Kenzul Ummal(4/556) bunun da isnadı zayıftır.
************************
İbni Ömer (r.anhuma)’dan merfuan;
İyne ile alışveriş yaptığınız (yani taksitle alıp peşin sattığınız), sığırların kuyruklarından tutunup çiftçiliğe radı olduğunuz ve cihadı terk ettiğiniz zaman, Allah üzerinize zillet musallat eder ve dininize dönünceye kadar da kaldırmaz.”

(Elbani Sahiha (no 11) Ebu Davud (3462) Dulabi Kuna’da (2/62) İbni Adiy Kamil’de (256/2) Beyhaki (5/316) Beyhaki Şuab (2/92) Ahmed (2/28, 84) Taberani (3/207) Ebu Nuaym(1/313) Ru’yani(s.247) İbni Ebid Dunya Ukubat (s.79) Camius Sağir, (740) İbni Nehhas, Meşariul Eşvak (32) Cem’ul Fevaid (6158) İbni Ömer (r.anh)’dan muteaddit tariklerle rivayet ettiler. Tariklerin tümüyle sahih olmaktadır. Ayrıca Aişe (r.anha)’nın, ıyne alışverişine karşı çıktığına dair rivayet için Ahmed(4/180)
*******************************

Kafirlerin Ağaçlarını Kesme ve Yakmanın Cevazı Babı

29- (1746) Bize Yahya b. Yahya ile Muhammed b. Rumh rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Leys haber verdi. Bize Kuteybetu'bnu Saîd de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Leys, Nâ-fi'den, o da Abdullah'dan naklen rivayet etti ki, Rasûlullah (Sahallahu Aleyhi ve Sellem) Benî Nadîr'in hurmalarını yakmış ve kesmiş. Bu yer Buveyre'dir.

Kuteybe ile İbni Rumh kendi hadîslerinde şunu ziyade ettiler: «Bunun üzerine Allah (Azze ve Celle):
Yaş ağaç nâmına her neyi keser veya kökleri üstünde ayakta bırakırsanız (bu) Allah'ın izniyledir: Hem de yoldan çıkanları rezîl etsin diye
! (Haşr : 5) âyet-i kerîmesini indirdi.»

******************************

Kafirlerin savaşla alakası olmayan ağaçları bile kesilerek öldürülmüştür !

Bilhassa 11 Eylül Bayramından sonra dünya tağutunun elebaşısı Buşh isimli kafir, dünya Tv'lerinde verilen konuşmasında tüm dünya ülkelerine "YA BİZİM TARAFIMIZDASINIZ YADA TERÖRİSTLERİN SAFINDASINIZ, TARAFSIZ KALMAK YOK" ultimatonunu vermiştir.
Bu baskı ve tehditi üzerine Nato , kendisiyle hiç bir ilişkisi olmamasına rağmen 5. maddeyi uygulamaya sokarak "birimize yapılan saldırı hepimize yapılmıştır" diyerek eksiksiz asker göndererek Afganistan sonrada Irak işgal edilmiş , müslümanlar katledilmiştir.
Dünyanın bir ucundaki , daha 50 sene önce Amerika'dan 2 şehrine atom bombası yiyen Japonya bile hiç bir ilişkisi olmamasına rağmen Çin , Kore , Hindistan'la beraber asker göndermişlerdir.
Bush kafirinin Tv de konuşmasıyla artık müslümanların cihadı tüm dünya kafirlerine karşı bir hal almıştır! Hatta o konuşmasında Bush " Haçlı seferi başlattık " sözünü 2 kere söylemiştir.

Hakikatten de tüm kafirler , Hırıstiyan güçleriyle birlikte "Küfür tek millettir" hükmünü isbata koyulmuşlardır .

Bu hakikatleri görmek istemeyenlere Seyyid Kutub'un Yoldaki İşaretler kitabından bir paragraf aktarmak istiyorum: Allah yolunda cihad başlığı :

"İslâm ile ilgili isimlerinden başka hiç bir şeyleri kalmayan ve gelecek Müslüman nesiller için aklen ve ruhen hayat gerçeğinin baskısı altında hezimete uğrayanlar şöyle demektedirler:


İslâm ancak savunma için savaşır. Bu dini, yönteminden ayırmakla iyilik ettiklerini sanıyorlar. O yöntem ki, bütün bir yeryüzünde tağutları yok edip, insanların yalnızca Allah'a ibadet etmelerini sağlamayı, onları kullara ibadetten kurtarıp, kulların Rabbine ibadet etmelerini hedeflemişlerdir. Bunu, akidesini zorla kabul ettirerek yaptırmaz. İnsanlarla bu akide arasındaki engelleri kaldırarak ya da cizye vermeye veya İslâm'ını ilan edinceye kadar onlarla savaşarak yapar. Ortalık temizlendikten sonra insan, bütün bir hürriyetini kullanarak, ister bu akideyi kabul eder, isterse kabul etmez.

"İslâmda Cihad" konusunda, aklen ve ruhen bozguna uğrayanlar, bu 'itham'dan İslâm'ı kurtarmaya çalışırlarken, akideyi zorla kabul etmeyi reddeden nasla ilgili bu dinin yöntemiyle; insanlarla bu dinin arasına giren, kulu kula ibadet ettiren, Allah'a ibadet etmekten alıkoyan maddî, siyasal güçlerin yok edilmesi ile ilgili yöntemi birbirine karıştırmaktadır. Bunlar farklı şeylerdir ve buna mahal de yoktur. Bu karıştırmadan daha da ötesi bu bozgundan dolayı, İslâm'daki cihadı, bugün "savunma savaşı" adı verilen şeye hasretmeye çalışıyorlar. İslâmdaki cihad kavramı, ne insanların bugün yaptıkları savaşla, ne etkenleriyle ne de özellikleriyle ilgisi olan bir şeydir. Cihadın etkenleri "İslâm'ın" yapısıyla, şu dünyadaki rolüyle ve Allah'ın belirlediği hedefleriyle bağlantılıdır. Bundan dolayı Allah peygamberini bu risaletle göndermiş, onu en son peygamber, risaletini de en son risalet kılmıştır.

Bu din, yeryüzünde insanın, kula kulluktan -insanın hevasına ibadet etmesi de kula kulluktur. Kurtarılmasının genel bir ilânıdır. Bu, tek olan Allah'ın uluhiyetinin, âlemlere olan rububiyetinin ilanıdır. Tek olan Allah'ın âlemlere rububiyyetinin anlamı, bütün çeşit ve biçimleriyle insanın egemenliğine karşı yapılan bir devrim, yeryüzünün neresinde olursa olsun beşeri otoritelere karşı bir başkaldırıdır. Her ne şekilde olursa olsun insanın uluhiyyetine bir isyandır, bir kıyamdır. Bu kıyam, hükmetmenin, hüküm merciinin insan olmasına, güç kaynağının insan olmasına, insanın ilahlaştırılmasına, bazısının Allah'ı bırakıp Rabler edinilmesinedir. Bu ilânın anlamı, Allah'ın gasbedilen otoritesini O'na geri iade etmek, kendi koydukları kanunlarla insanlara hükmedenleri, kimilerini Rab, kimilerini de kul makamına koyanları reddetmektir. Bunun anlamı yeryüzüne Allah'ın egemenliğinin hakim olması için insanın egemenliğinin paramparça olmasıdır.
Ya da Kuranî ifade ile:

"Hem gökte, hem de yeryüzünde ilah olan O'dur." (Zuhruf,84)

"Hüküm Ancak Allah'a aittir. O'ndan başkasına ibadet etmemenizi emretti. Bu dosdoğru dindir." (Yusuf, 40)

"De ki: "Ey kitab ehli! Ancak Allah'a ibadet etmek, O'na hiç bir şeyi şirk koşmamak, Allah'ı bırakıp birbirinizi Rab olarak benimsememek üzere, bizimle sizin aranızda muşterek bir söze gelin." Eğer yüz çevirirlerse, "Bizim müslüman olduğumuza şahid olun" deyin." (Âl-i İmrân, 64)

****************************

Başta Amerika halkı Bush'u , İngiltere halkı da Blair'i 2. kez seçimlerde seçerek Müslümanlarla verilen savaş konusunda arkasında olduklarının mesajını destekleriyle vermişlerdir. Bu halklar vergilerini ve çocuklarını (koca, kardeş vs) müslümanlarla savaşa göndermektedirler. Gönderileceğini bilerek savaşın devamı için oy vermişlerdir.

Bu ülkelerdeki müslümanların eylemleri sonucu savaşa karşı çıkan insanlar da ölmüş olabilir (muhtemeldir).
Usame Bin laden (Allah muhafaza etsin) , kafirlerin Afganistan'a saldırısından sonra bu ülkelerdeki müslümanlara çağrıda bulunarak kafirlerle iç içe yaşamamalarını , müslümanların bir arada yaşamalarını söyleyerek yapacağı eylemlere karşı tedbir almalarını bildirmiştir.
Buna rağmen ölen savaş karşıtları (müslüman - kafir) olabilir, böylelerinin durumları Allah o kişileri inançlarına göre haşredecektir.

*************************************

: وعن ابن عمر رَضِيَ اللّهُ عَنهما قال
قَالَ رَسُولُ اللّهِ : إذَا أنْزَلَ اللّهُ بِقَوْمٍ عَذَاباً أصَابَ الْعَذَابُ مَنْ كَانَ فِيهِمْ ثُمَّ بُعِثُوا عَلى نِيَّاتِهِمْ
أخرجه الشيخان ـ5752 ـ2ـ
İbnu Ömer (radıyallahu anhumâ) anlatıyor:
"Rasûlullah (aleyissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"
Allah bir kavme azab indirdi mi, o azab, kavmin içinde bulunan herkese isabet eder. Sonra, (kıyamet gününde) herkes niyetlerine [ve amellerine] göre diriltilirler."
(Buhârî, Fiten 19; Muslim, Sıfatu'l-Cenne 84, (2879)
(İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 16/116)


AÇIKLAMA:
Rasûlullah (aleyissalâtu vesselâm), bu hadislerinde yaptıkları kötülükler sebebiyle, bir kavme İlâhî ceza geldiği takdirde, iyilerin bu cezadan hariç kalmayacaklarını, dünyevî azaba, kötülerle birlikte aynen iştirak edeceklerini; ancak ahiratte, iyilerin dünyadaki niyet ve amellerine uygun olarak hayır üzere diriltileceklerini, iyiliklerinin zâyi olmayacağını belirtmektedir.

Bazı rivayetlerde "niyetleri üzere" denilirken, bazılarında "amelleri üzere" denmiştir. Keza "amelleri ve niyetleri üzere" şeklinde her ikisini zikreden rivayet de mevcuddur.

İyilere isabet eden ceza, onların günahlarına bir keffaret, derecelerine bir yükselme vesilesi olacaktır.

Beyhakî'nin Şuabu'l-İman'da kaydettiği bir rivayet bu bahsi biraz daha açmaktadır:
"Yeryüzünde kötülük zuhûr etti mi Allah içlerine belasını indirir."
"Ey Allah'ın Rasûlu! İçlerinde ibadet ehli olduğu halde mi?" denildi de,
"Evet! Ancak bilahere Allah'ın rahmetine göre diriltilirler" buyurdu."

Zeyneb Bintu Cahş'tan gelen bir rivayet, cemiyette kötülüklerin galebe çalıp alenen işlenmeye başlanması durumunda İlahî cezanın geleceği belirtilir:
"Ey Allah'ın Rasûlu, aramızda sâlih kişiler olduğu halde helak mı olacağız?" diye sorunca:
"Evet! Kötülükler çoğalınca!" cevabını alır.

Bu hususu te'yîd eden bir diğer rivayet Sıddık radıyallahu anh'tan gelmiştir:
Anlattığına göre Aleyhissalâtu vesselâm'ın şöyle buyurduğunu işitmiştir: "İnsanlar kötülüğü görünce mudahale edip düzeltmezlerse, Allah'ın, hepsini kuşatacak umumî bir ceza göndermesi yakındır."

Muslim'de gelen bir rivayette Aleyhissalâtu vesselâm buyurmuştur ki:
"Şaşılacak şey! Hakikaten ummetimden bir kısım insanlar Kurayş'ten Beyt'e sığınmış bir adam için, Beyt'e doğru hareket ederler. Çöle vardıklarında bunlar yere batırılacaklardır."
Aişe (r.anha) der ki: "Ey Allah'ın Rasûlu dedik, yol bazan farklı insanları bir araya getirir!"
"Evet buyurdular
, onların arasında kasıtlısı, mecbur edileni, yolcusu var. Hepsi de toptan helak olurlar, ancak muhtelif yerlerden çıkarlar, Allah herbirini niyetine göre diriltir."

Alimler, bu hadislerden hareketle ölümde iştirakin sevab ve ikâbda da iştiraki gerektirmediği, Allah'ın gazabına uğramış milletler içerisinde sâlihlerin de bulunabileceği hükmünü çıkarmışlardır.

İbnu Ebî Cemre, iyilere de musibetin gelişini, "onların emr-i bi'l mâruf ve nehy-i ani'l munkerden geri kalışlarına ceza" olarak yorumlar.
Ve devamla: "Emr-i bi'l mâruf ve nehy-i ani'l munkerde bulunanlar hakiki mûminlerdir. Allah onlara azab göndermez, bilakis onlar sebebiyle azâbı defeder" der.

İbnu Ebî Cemre'nin bu görüşünü "Ahalisi zulme sapmadıkça hiçbir memleketi biz helâk etmeyiz" (Kasas 59) ve keza:
"Halbuki sen içlerinde olduğun halde onlara azab edecek değildir. Onlar bağışlanmalarını ister oldukları halde de Allah onlara azab edecek değildir" (Enfâl 33) gibi âyetler te'yid eder.

Diğer taraftan, münkerden men etmeyenlere de azabın şâmil olacağını te'yîd eden âyetler de mevcuttur: "Allah'ın âyetlerinin inkâr edildiğini yahut onlarla alay edildiğini işittiğiniz zaman, onlar başka bir söze dalıncaya kadar onlarla beraber oturmayın" (Nisa 140).
Şu halde böylesi insanlarla oturmak nefsi tehlikeye atmak olacağından, kuffârdan kaçmak meşru addedilmiştir. Bu emir, kuffârın söz ve fiillerinden rahatsız olanlar içindir. Onlara yardımcı olan, onlardan radı olan, artık onlardan biri olmuştur.

Sadedinde olduğumuz hadiste, kötülüklere seyirci kalıp men etmeyenleri korkutma vardır. Seyirci kalmanın ötesinde, bir kısım şahsi mutâlaalar, temelsiz yorumlar ve dünyevî menfaat hesablarıyla zâlimlere ve kötülere mudâhanede bulunanların, kötülüklere kılıf uydurup radı ve hatta yardımcı olanların hali ne olur? Cenab-ı Hak mûminleri böylesi fitnelerden siyânet buyursun!
İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 16/116-117.

******



İstişhadi Ebu Huzeyfe ve Ailesi

Şehid ebu Ducane el Horasani

Şehid ebu Muhammed ÖMER'in İstişhadi Anının Tamamı

Sehid Ebu Cendel et-Turki'nin Vasiyeti

İstişhadi Saad Abu Furkan (Cüneyt Çiftçi)

İstişhadi Ebu Bekir
 
ABDULHAK Çevrimdışı

ABDULHAK

الإذلال هو بعيد عنا
Admin
Şehadet Eylemleri

Ömer , Ali , Abdullah b. Abbas , Ebu Hurayra ve Hasan-ı Basri (r.anhum ecmâin)'den nakledilen görüş : Canını Allah yolunda adayarak cihad eden ve iyiliği emredip kötülükten sakındıran herkesi ifade etmektedir.
Muğire diyor ki : "Ömer b. El-Hattab , bir ordu gönderip bir kaleyi kuşattı. Becile kabilesinden bir adam , ordunun önüne geçib düşmanla savaştı ve öldürüldü. İnsanlar onun hakkında çokça konuştular ve "KENDİSİNİ ELİYLE TEHLİKEYE ATTI " dediler.
Bu konuşmalar Ömer b. El-Hattab'a ulaştı. O da: " Yalan söylüyorlar. Aziz ve Celil olan Allah ''İnsanlardan öylesi de vardırki Allahın rızasını kazanmak için canını verir. Allah kullarına karşı çok merhametlidir." (Bakara 207) buyurmadı mı ? dedi.
Ebu Hurayra da, Hişam b. Amir'in , düşmanın saflarına hucum ederek onların saflarını yardığı zaman onun hakkında "Kendisini eliyle tehlikeye attı" diyen kimselere karşı da bu ayet-i kerimeyi okumuştur.
Hasan-ı Basri bu ayeti okuduktan sonra şunları söylemiştir :
Bu ayetin kimin hakkında indiğini biliyor musunuz ? Bu ayet şöyle bir Müslüman hakkında inmiştir. O , bir kafirle karşılaşır ve ona; La İlahe İllAllah; de. Bunu söylediğin taktirde, canını ve malını da korumuş olursun . Ancak canın ve malın hakkında cezayı hak etme durumun hariçtir;der. Kafir ise bu sözü söylememekte diretir.
Müslüman da; VALLAHİ BEN KENDİMİ ALLAH'a SATIYORUM der. İlerler ve onunla öldürülünceye kadar savaşır. İşte bu ayet bu gibi Müslümanlar hakkında nazil olmuştur. Taberi de ayetin genel ifadesini göz önünde bulundurarak bu son izah şeklini tercih etmiş ve ayetin her iyiliği emredip kötülüğe mani olanları ifade ettiğini , bu itibarla Suheyb'in ve Ebu Zer'in de burada zikredilen insanlara dahil olduklarını söylemiştir.
Taberi Tefsiri. C:1 sayfa 510



XXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXX

1) Muslim'in naklettiği bir hadise göre Enes ibnu Malik (r.anh)'in şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Rasulullah (s.a.v.) Uhud gününde ensardan yedi ve Kureyş'ten iki kişiyle birlikte yalnız bırakıldığında, müşriklerin onun üzerine ok yağdırmaları ve kendilerine doğru yaklaşmaları üzerine: "Bunları kim bizden uzaklaştırır, onun için cennet vardır -yahud- o cennette benim arkadaşımdır" diye buyurdu. Bunun üzerine ensardan bir adam öne geçti ve öldürülünceye kadar çarpıştı. Sonra yeniden üzerine ok atmaya başladılar. Rasulullah (s.a.v.) tekrar: "Bunları kim bizden uzaklaştırır, onun için cennet vardır -yahut- o cennette benim arkadaşımdır" diye buyurdu. Bunun üzerine ensardan bir adam öne geçti ve öldürülünceye kadar çarpıştı. Bu şekilde tam yedi kişi şehid oluncaya kadar devam etti.
Daha sonra Rasulullah (s.a.v.) yanındaki iki sahabisine: "Arkadaşlarımıza insaf etmedik" diye buyurdu."
(İmam Nevevi, Muslim Şerhi'nde hadisin sonundaki: "Arkadaşlarımıza insaf etmedik" ibaresini şu şekilde açıklamıştır:
"Yani Kurayşliler, ensara insaf etmedi. Kureyşliler çarpışmaya çıkmazken ensardan olanlar teker teker çarpışmaya çıkarak şehid edildiklerinden böyle denmiştir.")


Bu olayda dikkat edilirse yedi sahabi Rasulullah (s.a.v.)'a zarar gelmesini önlemek için müşriklerin üzerine atılmış ve geleceği kesin olan bir ölüme kendilerini atarak müşriklerin Rasulullah (s.a.v.)'a yaklaşmalarını engellemişlerdir. Kurtubi, Tefsir'inde bu olaydan, cesaretli bir kimsenin yalnız başına da olsa ölümü göze alarak kalabalık bir düşman grubunun arasına dalıp onlara zarar vermesinin caiz olduğu hükmünü çıkarmıştır.


XXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXX

2) Enes ibnu Malik (r.anh)'ten rivayet edildiğine göre Bedir'de muşrikler Müslümanlara yaklaşınca Rasulullah (s.a.s.): "Genişliği göklerle yer kadar olan cennet için kalkın" diye buyurdu.
Ensardan Umeyr ibnu'l-Humam: "Genişliği göklerle yer kadar olan bir cennet mi ey Rasulullah?" dedi.
Rasulullah (s.a.v.): "Evet" dedi.
O da: "Tamam, tamam" dedi.
Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.): "Seni "tamam, tamam" demeye yönelten ne oldu?" diye sordu.
O da: "Vallahi, oranın (o cennetin) ehlinden olma arzusundan başka bir şey değil, ey Rasulullah!" dedi.
Rasulullah (s.a.s.): "Sen oranın ehlindensin!" diye buyurdu.
(Umeyr) sonra heybesinden birkaç hurma çıkardı ve onları yemeye başladı. Sonra: "Ben eğer bu hurmaları yiyinceye kadar yaşarsam bu uzun bir hayat olur" dedi ve yanındaki hurmaları attı. Sonra öldürülünceye kadar onlarla çarpıştı."
(Bunu Muslim, İmare, 145'te rivayet etmiştir.)

İmam Nevevi, Muslim Şerhi'nde bu hadisle ilgili açıklamasında şöyle der: "Buradan bir kişinin kafirlerin birliklerinin arasına dalmasının ve kendisini şehadete atmasının caiz olduğu anlaşılmaktadır. Bu hareket ilim adamlarının büyük çoğunluğuna göre caizdir ve hiçbir keraheti yoktur."


XXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXX

3) Taberi Tefsiri'nde rivayet edildiğine göre Ebu İshak, Bera ibnu Azib (r.anh)'e: "Bir adam yalnız başına düşmandan bin kişilik bir grubun içine dalarsa, Yüce Allah'ın: "Kendinizi kendi ellerinizle tehlikeye atmayın" derken kastettiği kimselerden olur mu?" diye sordu.
Bera (r.anh) da şöyle cevab verdi: "Olmaz. Öldürülünceye kadar çarpışsın. Allah, peygamberine: "Allah yolunda savaş. Sen sadece kendinden sorumlusun." (Nisa, 84) diye buyurdu."


Burada Bera (r.anh), söz konusu ayeti fetvasına delil gösterirken şunu demek istemiştir:
"Allah, peygamberine: "Sen sadece kendinden sorumlusun" diyerek yalnız başına bile kalsa Allah yolunda çarpışması gerektiğini ona bildirmiştir."
Ayrıca rivayetten şunu anlıyoruz: "Bir kişi yalnız başına kalabalık bir düşman grubunun içine daldığında onlarda bir şaşkınlık ve dağınıklık meydana getireceğini, bu arada içlerinden birkaç kişiyi öldürebileceğini ve böylece düşman tarafına zarar verebileceğini ama buna rağmen öldürüleceğini biliyorsa bu eylemi yapabilir."
İşte bu bir istişhadi eylem yani şehadeti göze alarak gerçekleştirilen eylemdir. Geçmişte bu tür eylemler bir mücahidin kılıcını alarak düşman kuvvetlerinin arasına dalması suretiyle gerçekleştiriliyordu. Bugün de vücuduna bomba bağlayarak veya arabasına bomba yerleştirerek düşman kuvvetlerinin arasında patlatması suretiyle yapılıyor. Esasta benzerlik, şekilde ise farklılık söz konusu. Şekilde farklılığın kıyasın geçerliliğini ortadan kaldırmayacağını çünkü çağın şartlarına ve gereklerine göre şekilde farklılık olabileceğini daha önce söylemiştik. Eğer cihad uygulamalarında sadece esasta değil şekilde de aynılık ararsak bugün toplarla, otomatik tüfeklerle ve benzeri savaş aletleriyle cihad etmeyi caiz görmememiz gerekir.


XXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXX

4) Ebu Davud, Nesai, Tirmizi, İbnu Hibban ve Hakim'in rivayet ettiğine göre Eslem ibnu Yezid şöyle demiştir:
"İstanbul'daydık. Birden karşımıza Bizans kuvvetlerinden büyük bir asker birliği çıktı. Bu arada bir mucahid Bizans güçlerinin arasına daldı. Ta ortalarına kadar girdi. Sonra aralarından sıyrılıb çıktı. İnsanlar bunu görünce: "Subhanallah! Bu adam kendini tehlikeye atıyor" dediler.
Bunun üzerine Ebu Eyyub el-Ensari (r.anh) şöyle dedi: "Ey insanlar! Siz bu ayeti (yani "kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın" (Bakara,195) ayetini) böyle mi yorumluyorsunuz. Bu ayeti kerime biz ensar topluluğu hakkında inmiştir. Allah İslam'ı kuvvetlendirince ve destekçileri de çoğalınca biz kendi aramızda gizlice: "Mallarımız zayi oldu. Yüce Allah da zaten İslam'a güç kazandırdı. Artık mallarımızın başında durub da onlardan zayi olanları düzeltsek" dedik. Bunun üzerine Yüce Allah bize cevab olarak bu ayeti kerimeyi indirdi. Burada tehlike ile kastedilen savaştan geri kalarak malların başında durub onları düzeltmeye çalışmaktır."


İlim adamları bu rivayetten yola çıkarak bir kişinin öldürüleceğini bilse bile düşman birliklerine zarar vermek için onların saflarına dalmasının caiz olduğunu söylemişlerdir.
İ
lim adamları bu hadisin şerhinde şöyle demişlerdir: "Şayet bir kişinin hucumu son derece cesaretinden doğuyorsa ve bununla düşmanı korkutacağını yahut Müslümanları düşmanlara karşı teşvik edeceğini veya buna benzer sahih bir maksat umuyorsa bütün alimlerce bunun iyi bir şey olduğu tasrih edilmiştir."
(Nimeti İslam'ın İslam mecmuası tarafından yapılan baskısına konulan "Cihad bölümü" ilavesi, sh. 948)

XXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXX

5) Bir rivayette bildirildiğine göre, Müslümanlar İran tarafına doğru sefere çıktıklarında Müslümanların atları İranlıların fillerinden ürktü. Bunun üzerine Müslümanlardan bir mucahid, çamurdan bir fil yaptı. Sonra kendi atını o file alıştırdı. Daha sonra atıyla İran'lıların fillerine doğru saldırıda bulundu.
Etrafındakiler: "Onlar seni öldürürler" dediler.
O da: "Müslümanlar fetih gerçekleştirecek olduktan sonra benim öldürülmem önemli değil" dedi.

Bu olayda da dikkat edilirse bir mucahid, İslam ordularının önündeki önemli bir engeli ortadan kaldırmak için kendini şehadete atıyor. İşte bu da bir istişhadi eylemdir.


XXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXX

6) Yemame olayında, Hanife oğulları kaleye sığınınca Bera ibnu Malik (r.anh) arkadaşlarından kendisini bir tulum içine koyarak kalenin duvarından içeri bırakmalarını istedi. Onlar da öyle yaptılar ve tek başına kalenin içine girip düşman kuvvetleriyle çarpışarak içerden kale kapısını açmayı başardı ve böylece Müslümanlar kaleye girdiler.

Bu olayda da Bera ibnu Malik (r.anh)'in Müslümanların kaleye girmelerini sağlamak için şehadeti göze alarak bir eylem yaptığı görülüyor.

XXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXX

7)
İbnu Arabi (Muhyiddin İbnu Arabi değil fıkıh alimi İbnu Arabi) bir kişinin kalabalık bir düşman grubuna saldırıda bulunması hakkında şöyle demiştir: "Bana göre doğru olan bunun caiz olduğudur. Çünkü bunda dört husus vardır:
Birincisi: Şehadeti istemek.
İkincisi: Düşmana zarar vermek.
Üçüncüsü: Müslümanları onlara karşı cesaretlendirmek.
Dördüncüsü: Düşmanları moral yönünden zayıflatmak. Çünkü onlar: "Bu bir kişi böyle yaparsa hepsi birden neler yaparlar!" diye düşüneceklerdir."

Bir kişinin kalabalık bir düşman topluluğuna saldırıda bulunması demek İbnu Arabi'nin yukarıda zikrettiği gayeleri ve İslam kuvvetlerinin yararına düşman kuvvetlerinin zararına olacak daha başka gayeleri gerçekleştirmek için kendini şehadete atması demektir. Çünkü bir kişinin kalabalık bir gruba saldırıda bulunmasının sonucunun o bir kişinin öldürülmesi olacağı kesindir. Yukarıda da zikrettiğimiz gibi geçmişte bu tür şehadet eylemlerinin kılıçla gerçekleştirilmesi bugün bombayla veya benzeri şeylerle gerçekleştirilemeyeceğini göstermez.


XXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXX

8) Maliki mezhebi alimlerinden Kasım ibnu Muhaymere, Kasım ibnu Muhammed vedaha başka fakihler, Allah için halis niyetle olması ve kişinin kendinde bir güç olduğunu hissetmesi halinde bir kişinin kalabalık bir düşman birliğine saldırmasının sakıncalı olmadığını söylemişlerdir.

XXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXX

9)Şevkani de Neylu'l-Evtar'da düşmana esir olmak istemeyen bir Müslümanın öldürülünceye kadar çarpışmasının caiz olduğunu söylemiştir. Bazı ilim adamları da düşmana esir olduğu takdirde kendisine işkence edileceğinden dolayısıyla bu işkence altında Müslümanların sırlarını verebileceğinden endişe duyan bir kişinin kendini ölüme atmasının intihar sayılamayacağını ifade etmişlerdir. Bu yöndeki fetvalar kişinin kendini ölüme atmasının her zaman intihar hükmünde olmadığını, bu konuda niyet ve gayeye bakılması gerektiğini göstermektedir.


XXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXX

10) Ünlü tefsir alimi Cassas'ın Ahkamu'l-Kur'an, C.1, sh. 309'da naklettiğine göre hanefi alimlerinden Muhammed ibnu Hasan eş-Şeybani şöyle demiştir:
"Eğer sonuçta kurtulabileceğini veya öldürülse de düşmana zarar verebileceğini tahmin ediyorsa bir kişinin bin kişiye karşı saldırı gerçekleştirmesinde sakınca yoktur... Sonuçta kurtulamayacağını hatta düşmana da bir zarar veremeyeceğini ama Müslümanlara cesaret kazandıracağını, böylece onların kendisini örnek alarak düşman karşısında aynı cesaretle çarpışacaklarını hesap ediyorsa yine de saldırıda bulunmasında bir sakınca yoktur. Allah'ın izniyle bu hareketinden dolayı sevap alacağını umarım."


XXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXX

11) Ebu Hamid el-Gazali, İhya'da, bir Müslümanın öldürüleceğini bile bile bir düşman birliğine saldırmasının caiz olduğunda ihtilaf olmadığını bildirmiştir.


XXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXX

12) İmam Nevevi de cihad esnasında belli bir gaye için kişinin kendini tehlikeye atmasının caiz olduğunu söylemiştir. Nevevi'nin şehadet eylemleriyle ilgili açıklamasını yukarıda vermiştik.

XXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXX

13) Beyhaki de Sünen'inde, Avf ibnu Afra ile Umeyr ibnu Humam'ın Bedir'de, Enes ibnu Nadr'ın Uhud'da ve Bera ibnu Malik'in Yemame'de yaptığı hareketleri delil göstererek bir kimsenin kendini şehadete atmasının veya şehadeti göze alarak bir eylem düzenlemesinin caiz olduğunu bildirmiştir.

XXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXX

14) Kurtubi, Tefsir'inde, Yüce Allah'ın: "İnsanlardan öyleleri de vardır ki, canlarını Allah'ın rıdasını kazanma yolunda feda ederler" (Bakara, 207) ayetini bir kimsenin düşmana zarar vermek veya Müslümanlara güç kazandırmak amacıyla şehadete atmasının caiz olduğuna delil göstermiştir.
(Kurtubi Tefsiri, C. 3, sf: 21)

XXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXX

15) Maliki alimlerinden Ebu Abdillah Muhammed ibnu Ahmed bir kimsenin kalabalık bir düşman topluluğuna veya saldırgan grubuna yahut isyancılara karşı eylem düzenlemesi hakkında şöyle demiştir:
"Saldırıda bulunacağı kimseleri öldürüp de kurtulacağına kanaat ederse bu hareketi yapması iyidir. Öldürüleceğine ancak yine de karşı tarafa zarar vereceğine yahut Müslümanların yararına olacak bir etki yapacağına kanaat ederse o zaman yine caizdir."
Ebu Abdillah bu görüşüne Bera ibnu Malik'in Yemame'deki hareketini delil göstermiştir .


XXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXX

16) Yine Maliki alimlerinden İbnu Huveyz Mikdad şöyle demiştir: "Bir kişinin bir gruba yahut kalabalık bir asker topluluğuna saldırması konusuna gelince: Bu kişi eğer kendisinin öldürüleceği ama bununla birlikte düşmana zarar verebileceği veya başarılı çarpışma yapabileceği ya da Müslümanların yararına olacak bir etki yapabileceği kanaatini taşıyorsa bu hareketi caiz olur."
İbnu Huveyz, bu görüşüne, bizim yukarıda verdiğimiz ve İran'lıların fillerine karşı bir Müslüman mücahidin atını alıştırması ve tek başına bir orduya saldırması olayını delil göstermiştir.


XXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXX

Bu aktardıklarımız Allah yolunda, düşmana zarar vermek veya Müslümanların yararına olacak bir etki bırakmak için kendini şehadete atmanın caiz olduğu konusunda söylenenlerin sadece bir kısmı. Sonuç itibariyle, İslam fıkhına göre İntihar genellikle, bir insanın dünya sıkıntılarından bıkarak ölümü tercih etmesi ve herhangi bir yolla kendi kendini öldürmesidir. Bir tek ilim adamı bile cihad esnasında düşmana zarar vermek yahut Müslümanlara cesaret kazandırmak amacıyla kendini ölüme atmanın intihar sayılacağını söylememiştir.
Bilindiği üzere cihad yaşanılan dönemin şartlarına ve gereklerine göre yapılır. Nitekim Rasulullah (s.a.v.) bir hadisinde: "İyi bilin ki kuvvet atmaktır" diye buyurmuştur.
(Bu hadisi Müslim, İmare 168'de; Ebu Davud, Cihad 23'te; Tirmizi, Enfal suresi tefsirinde; İbnu Mace, Cihad 19'da; Darimi, Cihad, 14'te; İbnu Hanbel, 4/157'de rivayet etmiştir.)


İlim adamları bu hadisi, savaşı yaşanılan çağın gereklerine ve şartlarına göre yapmak gerektiği şeklinde yorumlamışlardır. Bu bütün cihadi ameller için geçerlidir. Bu itibarla savaşta yasaklar sınırının aşılmaması şartıyla yaşanılan çağın gereklerine göre yeni metotlar geliştirilmesi mümkündür. Dolayısıyla bir metot geliştirilirken dikkat edilmesi gereken onun yasaklar dairesine girip girmediğinin tespit edilmesidir. Eğer bir fiilin benzeri Rasulullah (s.a.v.) döneminde yapılmış ve itiraz edilmemişse o fiilin yasaklar dairesine girdiği söylenemez. Ayrıca bilmek gerekir ki, burada önemli olan esasta benzerliktir. Yoksa şekilde farklılık esastaki benzerliğe dayanan kıyası geçersiz kılmaz.

Allah Subhanehu ve Teala Tevbe suresinde 111'inci ayette soyle buyuruyor:
Muhakkak ki, Allah mûminlerden canlarını ve mallarını satın aldı, şununla ki, cennet munhasıran onların ola.
 
Moderatör tarafında düzenlendi:
KavlulFasl Çevrimdışı

KavlulFasl

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Cezekallahu Hayran akxi.

ŞEHADET EYLEMLERİNİ -İNTİHAR EYLEMİ olarak Gösteren BASIN Kendisini Müslüman olarak tanıtan bir takım Amerikan Dostu Medya ve tamamı ile Kafir medyanın ortak söylemleridir..

Sadece bu değil bir çok Operasyon ile Kendi Polis çocuklarını Polis okullarına Rejimi ayakta tutmak için veren Anne ve Babalar İntihar Eylemi yapmaktadırlar...
 
DAVA Çevrimdışı

DAVA

İyi Bilinen Üye
Site Emektarı
Prof. Dr. Yusuf el-Karadavi'nin konuyla ilgili hutbesinden birkaç cümle:
"Ne yazık ki HAMAS'taki kardeşlerimiz yoğun bir baskıya maruz kalınca bütün herkes bıçaklarını onlara doğru çevirdi. Böylece herkes onlara sövmeye, ağır tenkitler ve lanetler yağdırmaya başladı... Böylece suçlular ve terör hamlesi başlatan teröristler topluluğu haline geldiler. Oysa daha düne kadar intifadanın fedaileri, kendilerini şehadete atan büyük kahramanlardı. Bu hareketin geçmişte kahramanca eylemler olarak nitelenen eylemleri nasıl oldu da birden bire "intihar saldırıları" haline geldi? Bunun tek sebebi Arap toplumlarının kafalarının yahudileştirilmesidir. İsrail zihinleri yahudileştirdi. Medya, Rabbimizin merhamet ettiklerinin dışında kalanların kafalarını yahudileştirdi. Rabbimizin koruduklarının -ki onların sayıları da azdır- dışında kalan politikacıları yahudileştirdi. Böylece kahramanları teröristler, onların eylemlerini de cinayet eylemleri olarak adlandırmaya başladık..."


Cok net ve acik

ALLAH razi olsun
 
S Çevrimdışı

soru işareti

Üyeliği İptal Edildi
Banned
Bomba yerleştirmek, atmak varken neden canlı bomba olunuyor? Bir işin daha kolayı varken neden daha zor olan tercih ediliyor? Bizlere tavsiye edilen her işin kolayına kaçmak değil midir?
 
Muhammed Yusuf Çevrimdışı

Muhammed Yusuf

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Bomba yerleştirmek, atmak varken neden canlı bomba olunuyor? Bir işin daha kolayı varken neden daha zor olan tercih ediliyor? Bizlere tavsiye edilen her işin kolayına kaçmak değil midir?

kaç defa bomba attında bunun kolay olduğunu söylüyorsun? ayrıca seni istişhadi eylem yapmaya zorlayan mı var bu işler zorlamayla değil gönül rızasıyla olur
 
yusuf Çevrimdışı

yusuf

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
kaç defa bomba attında bunun kolay olduğunu söylüyorsun? ayrıca seni istişhadi eylem yapmaya zorlayan mı var bu işler zorlamayla değil gönül rızasıyla olur

kaç defa bomba attında bunun kolay olduğunu söylüyorsun? ne guzel soylemissin ..

ABDULHAK akhi allah swt seni islah etsin, basiretini artirsin, sehid etsin, nede guzel aciklamissin ...


Yine bu bel'am imitasyonları , Türk-Yunan savaşında düşman cephaneliğine (düşmanı mühimmat yönüyle zayıflatmak için - kafir asker ölmediği halde ) gizlice dalıp havaya uçuran ve bu arada kendi canını FEDA eden Küçük Ali'lerin yaptıklarına kendi vatanları !! uğruna olduğu için caiz görmektedirler !!!
Yine faşizan bir din itikadına sahip olanlar , elindeki bezi sırf kaleye dikebilmek için öldürülen ulubatlı hasana türk olması hasebiye şehid demekten çekinmeyenlerdir !!
 
U Çevrimdışı

Umm Abiha

Üye
İslam-TR Üyesi
İbn-i İshak, el-Meğazi’de, Asım bin Ömer bin Katade’den şöyle rivayet etmiştir:

“İnsanlar Bedir günü karşı karşıya geldiklerinde, Avf bin el-Haris:
“Ey Allah’ın Rasulü, kulun nesi Allah’ı güldürür?” diye sordu.
Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem:
“Elini savaşa daldırması ve zırhı olmadan savaşması” buyurdu.

Bunun üzerine Avf, zırhını çıkardı, düşmana doğru ilerledi ve şehid olarak öldürülünceye kadar savaştı.”

İbn-i Hacer, el-İsâbe fi Temyîzi’s-Sahâbe, no: 6092
 
yusuf Çevrimdışı

yusuf

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Bu yüzden mi peygamberimiz iki kat zırh kuşanmıştı?


peki o gun peygamberimizin iki zirhi olmasaydi savasmayacakmiydi ? islamda kuralmi var iki zirh olmadan savasmayin diye ..

rabbim cumlemize fikih, anlayis versin ...

surayi iyi anla ins hadiste “Elini savaşa daldırması ve zırhı olmadan savaşması” buyurdu. yaziyor..

yoksa “Elini savaşa daldırması ve uzerindeki zirhi cikarip savaşması” buyurdu. diye yazmiyor ..

anladin umarim ... zaten konu sehadet oparasyonlari ile ilgili hadiste anlatilmak istenen kisinin olecegini bile bile savasmasi hadiste gecen “Elini savaşa daldırması ve zırhı olmadan savaşması” yani olecegini bile bile yada oldurulme riskinin yuksekligini bile bile kisinin savasmasi ve bu savasmada ancak allah swt icindir iste buda rabbimi guldurur ( resulullah demis ise dogrudur )..


yoksa hadiste anlatilmak istenen aman zirhla cikmayin, zirhiniz varsada cikarin oyle savasin allah swt boylesini daha cok sever DEGIL ...


911- Der ki: Şafii (r,a.) şöyle dedi:
"Ensardan bir şahıs Biri Mauna sahiplerinden geri kalmıştı. Arkadaşlarının öldürüldüğü yer üstünde kuşların toplandığını/uçuştuğunu gördü. Amr b. Umeyye'ye şöyle dedi:

Şu düşmanlara yönelip saldıracağım. Onlar da beni öldürecekler. Ben arkadaşlarımızın öldürüldüğü bir sahneden geri kal(a)mam.
Söylediğini (hemen) yaptı ve öldürüldü.
Amr b. Umeyye'nin dönüp Rasulullah'a (s.a.v.) bunu anlattı. O da (s.a.v.) onun hakkında güzel şeyler söyledi. Amr'a şöyle dediği de denilmektedir:
Sen de ilerleyip saldırsaydın ya?
[seriyye olarak gönderdi. 1117 Es-Sunen'ul-Kübra: 9/100 ]



bakin burada allah resulu iki zirh bulmadan neden savasiyorsunuz demiyor Sen de ilerleyip saldırsaydın ya? diyor..


iki zirhin varsa giyer savasirsin , yoksa ( elinden gelmedigi icin cunki yok ) o sekilde savasirsin,

zirhsiz oldurulecegini bile bile, dusmana dalan ve savasan kisinin durumu icin allahin resulu (sav) bizlere allah swt yi gulduren bir durum oldugunu iletmistir ...
 
eL_Muhacir Çevrimdışı

eL_Muhacir

İlimsiz Mucâhid, kâtil; Cihâdsız âlim, belâm olur
Frm. Yöneticisi
Bu yüzden mi peygamberimiz iki kat zırh kuşanmıştı?

ALLAH Resulu (s.a.v) kadar şehadeti isteyen biri yoktur.İki zırh giymesininde ayrı bir hikmeti vardır nitekim ALLAH'ın daha indirmediği ayetleri vardı.Ve bir çok sahabesini eğitebilme gibi bir durum. O savaşta dikkat edersen ALLAH Resulüne (a.s) gelen ok ve kılıç darbelerine kendini zırh edip Resulü koruyan sahabelerde vardı.
 
!sLaM4eVeR Çevrimdışı

!sLaM4eVeR

لا اله الا الله
Admin

Anlamak istemeyen elbette anlamaz. : ))

Bir insan değil 2 zırh 100 tane zırh giyse binlerce kişinin arasında olsa da eğer Allah cc ona şehadeti nasip edecekse o şehadet gelir onu bulur. Yine insan halid bin velid. r.a gibi onca savaşta kılıç darbesinin olmadığı bir vücuda sahip olduysa da Allah dilemedikçe o kişi şehadete kavuşmayabilir.
 
U Çevrimdışı

Ummu Ubeida

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Neden bu kadar mesele oluyorki bu.. anlamıyorum.. kardeş eğer Cihada katılmak gibi bir niyetin varsa.. bulursun 5 tane zırh giyersin.. sorun yok caizmiş...

Rabbim basiretimizi arttırsın.. günahlarımızı affeylesin.. SubhanAllah.....
 
S Çevrimdışı

soru işareti

Üyeliği İptal Edildi
Banned
Sayın arkadaşlar, benim anlayışsız olduğumu iddia ediyorsunuz ancak sanırım sizler beni anlamıyorsunuz. Ben kimseyi şehadetten alıkoymaya çalışmıyorum sadece şehid olmak için kendini patlatmaktan çok daha makul yöntemlerin olabileceğini söylemeye çalışıyorum. Din ilmi kadar dünyevi (fenni) ilimlere de yönelmiş olsaydık belki de kendilerini patlatmak zorunda olanlar bizler değil düşmanlarımız olurlardı. Hezarfen Ahmed Çelebi, Lagari Hasan Çelebiler yüzyıllarca "gavur icadı, şeytan icadıdır" zihniyetiyle matbaayı ülkeye sokmamış kafalar tarafından sürgünlere gönderilmek yerine teşvik edilseydiler Allah bilir bugün ebrehelerin üzerine ateşte pişirilmiş taşları fırlatan kuşlar olabilirdik.
 
U Çevrimdışı

Ummu Ubeida

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Kardeşim.. Bunca Mujahid.. yada eylemci ne diyorsan artık.. yazamıyorum.. af edersiniz aptal mı sizce..? sizin deyiminizle ' Bu kadar basit ' yöntemi varken neden kendini patlatsın?

bir siz mi akıl ettiniz mesela? ...Bu kadar olmaz ya.. olamaz.. Hadi bir kişi yaptı diyelim.. kolay yol varken zoru secti.. digerleri..? kaç kişi yaptı bunu ? soruyorum size ya... bir düşünün... O kadar insanın hiç mi bir bildigi yoktu ? hiç....

SubhanAllah yazamıyorumki açık açık..

Herneyse.. Emin olun.. bunu yapan kimse.. keyfinden yapmıyor... Emin olun..

Rabbim, anlamak nasib etsin..... Basiretimizi arttırsın....
 
Üst Ana Sayfa Alt