Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

İlmi Konu Rasulullah'ın (Ummi'liği) Okuma Yazması

ABDULHAK Çevrimdışı

ABDULHAK

الإذلال هو بعيد عنا
Admin
RASULULLAH'IN OKUMA YAZMASI



"Onlar ki, o ummî peygambere uyarlar, yanlarındaki Tevrat ve İncil'de yazılmış bulacakları o peygambere uyub, onun izinden giderler ki, o, onlara iyiyi emreder ve onları kötülüklerden alıkoyar, temiz ve hoş şeyleri kendilerine helâl kılar, murdar ve kötü şeyleri de üzerlerine haram kılar, sırtlarından ağır yükleri indirir, üzerlerindeki bağları ve zincirleri kırar atar, işte o vakit ona iman eden, ona kuvvetle saygı gösteren, ona yardımcı olan ve onun peygamberliği ile birlikte indirilen nuru izleyen kimseler var ya, işte asıl murada eren kurtulmuşlar onlardır." (A'raf 157)

"O'dur ki ummiler içinde, kendilerinden olan ve onlara Allah'ın âyetlerini okuyan, onları temizleyen, onlara kitab ve hikmeti öğreten bir Peygamber gönderdi. Oysa onlar, önceden apaçık bir sapıklık içinde idiler." (Cumua 2)

Kur'ân-ı Kerîm Peygamber (aleyhissalâtu vesseiâm)'i "ummî Peygamber" olarak tavsîf eder. Ummî kelimesinin, bizzat Peygamber tarafından "yazı ve hesab bilmeyen" şeklinde açıklanmıştır.

Hudeybiyye andlaşması Rasûl-u Kibriyâ Efendimiz, Ali`ye şöyle yazmasını emretti:
"Bu, Muhammed Rasûlullah'ın, Suheyl bin Amr`la üzerinde anlaşmaya varıb sulh oldukları, icabının taraflarca yerine getirilmesi kararlaştırılıb imzaladığı maddelerdir."
Kureyş heyeti başkanı Suheyl yine itiraz etti, "Vallahi, biz senin gerçekten Allah`ın Rasûlu olduğunu kabul edib tanımış olsaydık. Beytullahı ziyaretine mâni olmaz ve seninle çarpışmaya kalkmazdık" dedi.
Peygamber Efendimiz, "Peki nasıl yazalım?" buyurdu.
Suheyl, "Muhammed bin Abdullah diye kendi ismini ve babanın ismini yaz" dedi.
Peygamber Efendimiz, "Bu da güzeldir" buyurduktan sonra, Ali`ye, "Yâ Ali, sil onu. Sil de Muhammed bin Abdullah yaz" diye emretti.
(Muslim, 3:1410; Musned, 1:342)


Ali (r.anh), "Hayır! Vallahi, ben Rasûlullah sıfatını hiçbir zaman silemem" diye yemin etti.
(Muslim, 3:1410; Musned, 4:291)


Bu arada Müslümanlar da, Fahr-i Âleme karşı besledikleri muhabbet ve hürmetlerinin eseri olarak,
"Biz, Rasûlullah Muhammed`den başkasını yazdırmayız. Ne diye dinimiz uğrunda bu eksikliği, bu hakareti kabul ediyoruz?"
diye yüksek sesle konuşmaya başladılar.

Rasûl-u Kibriyâ Efendimiz, Müslümanlara seslerini kısmalarını ve susmalarını mubârak elleriyle işâret buyurdu. Birden sustular. Bundan sonra Peygamber Efendimiz Ali`ye, "Bana o sıfatın geçtiği yeri göster" dedi.
Ali, "Rasûlullah" kelimesinin geçtiği yeri gösterdi. Rasûl-u Ekram Efendimiz de onu eliyle sildi. Yerine ise "İbni Abdullah (Abdullah`ın oğlu)" kelimelerini yazdırdı.
(Muslim, 3:1411)

(Hudeybiye sulhuyle ilgili Buhârî rivâyetinde Peygamber (aleyhissâlatu vesselâm)'ın biraz yazı bildiğini ifâde eden ibâreden hareketle Rasûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın sonradan yazı öğrenmiş olabileceği hükmüne varan Ebu'l-Velid el-Bâcî'ye, devrinin Endülüs ulemâsı şiddetle karşı çıkmış, onu, ayeti inkârla, zındıklıkla itham etmiştir. Ne var ki, Peygamber (aleyhissalâtu vesselam)'ın fiilen yazmamış olsa bile yazıyı tanıyacak kadar harfleri öğrenmiş olabileceği kanaatinde el-Bâcî yalnız değildi. Hiç öğrenmediği görüşünde olan büyük çoğunluk (cumhur) ve aksi kanaatte olan azınlık, her ikisi de naklî delile dayanırlar (Fethu'l-Bâri: 9/44-45)

Mevzû üzerine eğilenlerden biri olan Kalkaşandî, Şâfiî âlimlerinin mes'eleyi husûsî bir araştırma konusu yaparak ciddî bir tahkîkten geçirdiklerini, çalışmalarının sonunda "Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in yazı bilmediği ve sonradan da öğrenmediği" netîcesine ulaştıklarını kaydeder.
Biz burada Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in ummîliğini beyân eden âyetle ilgili olarak, büyük müfessir Râzî'nin bir kısım açıklamalarını kaydedeceğiz.
Kur'ân-ı Kerîm'de, öncelikle Peygamber devrindeki yahudilerin kastedildiği bir ayette, Rasûlullah'ın ummî sıfatı zikredilerek şöyle buyrulur:
"(Onlar) yanlarındaki Tevrât ve İncil'de ismini ve sıfatını yazılı bulacakları ummî nebi olan o Rasûl'e tâbi olanlardır. O, kendilerine iyiliği emrediyor, onları kötülükten nehyediyor".
Bu âyetin açıklamasını yapan Râzi, ummîlik mes'elesi üzerine ehl-i tahkîkin (yâni araştırıcıların) âyetten şu mânâları çıkardıklarını kaydeder:

"Rasûlullah'ın bu âyette beyân edilen ummîliği, onun mû'cizelerinden biridir. Hem de bu, birçok yönden mû'cizedir:

1- Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm), onlara, Kitabullah'ı muhtelif zamanlarda, eksiksiz, fazlasız, hatasız, kelimelerde takdîm ve te'hir yapmaksızın, tam olarak okurdu. Halbuki Arab hatîbleri irticâlî olarak bir hutbe irâd edib, bilâhare tekrar edecek olsa bunu aynen yapamaz, az veya çok ilâve ve noksanlarda bulunurlardı.
Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) ise, okur-yazar olmamasına rağmen onlara eksiksiz, fazlasız, tebdîl ve tağyirsiz olarak aynen okurdu. İşte bu durum bir mû'cizedir.
Şu âyet buna işâret eder:
"(Ey Muhammed!) Sana Kur'an'ı biz okutacağız ve asla unutmayacaksın". (A'la : 6)
2- Eğer Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) okuma yazma bilseydi, şu itham altında kalacaktı:
"Eskilerden kalma kitabları okudu, vahiyle aldığını iddia ettiği bilgileri mutalâa yoluyla onlardan öğrendi."

Şu halde okuma-yazma bilmediği halde, bu kadar çok bilgi ihtiva eden Kur'an gibi muazzam bir kitabı, hiçbir mutalâa ve kıraat olmaksızın getirmesi olsa olsa mû'cize olur.
Şu âyetten murad da budur:
"Sen daha önce bir kitab okumuş ve elinle de onu yazmış değildin. Öyle olsaydı bâtıl söze uyanlar şubheye düşerlerdi". (Ankebut 48)
3- Yazıyı öğrenmek kolay ve basît bir iştir. Zekâ ve kavrayış yönüyle kıt olan kimseler bile azıcık bir gayretle yazıyı öğrendiklerine göre, onun öğrenilmemesi büyük bir anlayış kıtlığının delîli olur. Halbuki Cenâb-ı Hak O (aleyhissalâtu vesselâm)'na evvelkilerin ve sonrakilerin ilimlerini verdi.
Hiçbir insanın ulaşamadığı ilimleri ve hakîkatları ona muyesser kıldı.
Bunca muazzam akıl, zekâvet ve anlayışa rağmen, Cenâb-ı Hak O (aleyhissalâtu vesselâm)'nu akılca en kıt bir kimsenin bile az bir gayretle, kolayca öğrenebileceği yazıyı bilmez kılmıştır.
Birbirine zıtlık arzeden bu iki hâlin, tıpkı iki zıddın birleştirilmesi makamında Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'de bir araya gelmiş olması da fevkalâde bir hâdisedir, bir nev'i mû'cizedir".
Gerek bu açıklamaların ve gerekse bu açıklamalar meyânında kaydedilen âyetlerin ittifakla dikkat çektikleri bir husûs var:
Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in okuma-yazma bilmesi halinde keferenin: "Muhammed Kur'an'ı daha önceki kitabları okuyarak derledi" şeklinde çıkaracakları şamata.
Bilindiği üzere Batılı müsteşrîkler ve onların efkârının tercümân ve nâşiri durumunda olan bir kısım Doğulu tilmizleri Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in daha küçükken amcası ile Suriye cihetine yaptığı bir seyahat esnasında Bahîra adında bir papazla karşılaşmış olmasını fazlaca istismar ederek ilk vahiylerini ondan öğrenmiş olabileceğine dair gülünç iddialar ileri sürmekten çekinmemişlerdir.
İlmî hasbîlikten çok ideolojik güdümlülüğün esîri durumundaki bu zihniyet, atmak istediği fitnenin hatırına, Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in okuma-yazma bildiğini kesinlikle iddia edecektir. Bunu diyebilmek için âyette gelen "ummî" tâbirini "yahudi ve hırıstiyanların mensûb olduğu semâvi dine mensûb olmayan" şeklinde hiçbir munâsebeti olmayan bir mânâ ile açıklama tekellufune düşecektir.
Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in okuma-yazma bildiğini kabûl ettireceği câhil müslümanları, Kur'an'ın, İncil ve Tevrat'ın bir derlemesi olduğu husûsunda iğfal etmek, en azından kafalarına bir kısım şubheler sokmak kolay olacaktır.
Nitekim, Fransızca Kur'an tercümesine bâzı ilâveler yaparak Kur'ân-ı Kerîm'i tahrîf etmekten çekinmeyen Fransız musteşriği Bilahere, "Muhammed'in okuma-yazma bilib bilmediğinin son derece ehemmiyetli olduğunu belirterek mevzûya girdikten sonra, ummî kelimesinin Arabcada "okuma yazma bilmeyen" mânâsına gelmediğini aksine "yahudi ve hristiyan olmayan, putperest" mânâsına geldiğini isbat etmek için diğer musteşrîklerin açıklamalarından ve -daha garibi- ummî kelimesinin "zorakî aslı" ummet'in ["Zoraki aslı" diyoruz, çünkü, bütün İslâm âlimleri ummi kelimesinin, anne mânâsına gelen "umm" kelimesine, nisbet eki "i" nin eklenmesiyle elde edildiğini ifâde ederken, sayın musteşrik, ilim nâmına "ummet" kelimesinden geldiğini iddia etmektedir. Mânâ olarak "ummi" annesine mensub, yâni annesinden doğduğu gibi duran, yâni örfi mânâsıyla okuma-yazma bilmeyen demektir. Ummi kelimesinin ummet kelimesiyle olan bu irtibatı müslüman âlimlerince meçhuldür. (İbrahim Canan)] İbrânice akrabası ummât kelimesinin lugavî mânâsından şâhid getirir. Ancak Arabca lugatlere veya İslâm müelliflerinin mûtadı üzere câhiliyye şiirine muracaat etmez.
Üstelik, kelimeyi bu sun'î mânâda anlamadıkları için, İslâm müelliflerini de apoloji yapmakla itham ederek kınar. [Blachere, Introduetion p. 7-8 ve devamı. "Apologie": müdâfaa, övgü mânâsına gelir. Batılılar, işlerine gelmeyen kitapları, müellifleri, rivâyetleri, haberleri apologetique (yâni "tedâfili"ya da övücü, binaenaleyh tarafgir, gayr-i ilmi, hakikati aksettirmeyen) diyerek istihfaf ederler, küçümserler. Tâbii ki işlerine gelene de scientifique yâni "ilmî" derler. Bu davranış sâdece Blachere'e has olmayıb bütün Batılı musteşriklerin muşterek tavrıdır. (İbrahim Canan)].
Bu noktada, netîce olarak şunu söyleyebiliriz:
Bizzât Kur'an tarafından ifâde edilen hikmete binâen, Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) aslında çok kolay ve basit bir şey olan yazı öğrenme işinden Cenâb-ı Hakk'ın irâde ve meşî'etiyle alıkonmuştur.

Hayat safhalarının pek çok teferruatı bizce mâlûm ve mâruf olan Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in, ehemmiyeti sâdece mu'minler ve Kur'ân-ı Kerîm tarafından te'yîd edilmeyib musteşrikler tarafından da te'yîd ve ifâde edilmiş olan son derece muhim bir vak'a olan yazı öğrenme işinden hiçbir rivâyet bahsetmez. Ne insten, ne melekten ona yazı muallimliği yapmış birisi bilinmiyor.
 
Üst Ana Sayfa Alt