Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

İlmi Konu Rasulullah'ın Anne Babası Müslüman mıydı?

ABDULHAK Çevrimdışı

ABDULHAK

الإذلال هو بعيد عنا
Admin
RASULULLAH'IN ANNE - BABASI MÜSLÜMAN MIYDI ?
mekkefetih-702x336.jpg

Ehli tasavvuf'un her zamanki gibi kaynaksız delilsiz inançlarından biri de Rasulullahın anne ve babasınını Allah (c.c.) kabirden diriltip çıkartıp Rasulullaha iman ettirdikten sonra tekrar kabire yatıp öldüğü inancıdır. Tabi bunların her zamanki menşei olan Şia'ya göz attığımızda hiç de şaşırmıyoruz. Çünki Şia inancında da Rasulullah (s.a.v)'in amcası Ebu Talib mûmin olarak öldü. Tabi canım hiç İmamın (Ali) gibi birinin babası kafir olur muymuş.
Ehli sünnetin sahih ve mutevatur hadislerini bile ehli beytten gelmedikleri için kabul etmeyenlerin duygusallıklarını ırkçılığa bulaştırmamaları kaçınılmaz olur.
Ebu Talib'in durumuyla ilgili sahih olan ehli sünnetin delilini aktardıktan sonra Rasulullahın anne ve babası hakkındaki delillerimizi sunalım:

Museyyeb b. Hazn (r.anh)'den şöyle rivayet edilmiştir:
«Ebu Talib'de ölüm alametleri belirdiği sırada Rasulullah (s.a.v.) geldi. Amcasının yanında Ebu Cehil İbn-i Hişam ile Abdullah b. Ebi Umeyye'yi buldu.
Rasulullah (s.a.v.) Ebu Talib'e:
«
Ey amcam! La ilahe illAllah de, kıyamet gününde kendisiyle sana şehadet ve şefaat edebileceğim bu kelimeyi söyle» buyurdu.

Ebu Cehil ve Abdullah b. Umeyye:
«Ey Eba Talib! Abdulmuttalib'in milletinden yüz mü çevireceksin?» diye bundan menettiler.
Rasulullah (s.a.v.) amcasına Kelime-i Tevhidi arza devam ediyordu. Diğer ikisi de mutemadiyen o sözlerine tekrar ediyorlardı.

Nihayet Ebu Talib bunlara söylediği son söz olarak: «O (yani ben) Abdulmuttalib'in milleti üzeredir» dedi ve La ilahe illAllah demekten çekindi.
Rasulullah (s.a.v.): «İyi bil amcacığım! Yemin ederim ki ben hakkında mağfiret dilemekten nehyolunmadıkça her halde Allah (c.c)'dan senin için af ve mağfiret dilerim» dedi.
Bunun üzerine Allah (c.c):
«Ne nebinin ne de mûminlerin, cehennemlik oldukları belli olduktan sonra yakın akrabaları da olsa şirk koşanlar için mağfiret dilemeleri asla doğru olmaz.» (Tevbe: 113) ayetini indirdi.
(Buhari; Muslim)

Şimdi ehli sünnete göre diğer delillerimizi aktaralım :

Ebû Hurayra’den (r.anh) yapılan bir rivayete göre Rasûlullah (sallAllahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmaktadır:
Anneme mağfiret dilemem hususunda Rabbimden izin istedim, izin vermedi. Kabrini ziyaret edeyim diye izin istedim, bana izin verdi
(Muslim, Cenâiz, 105, 106, 108; Tirmizî, Cenâiz, 60; Ebû Dâvûd, Cenâiz, 77; Nesâî, Cenâiz, 101; Ahmed b. Hanbel, Musned, II, 441; V, 356.)


Başka bir rivayette de şöyle denilmektedir:
Rasûlullah (sallAllahu aleyhi ve sellem) annesinin kabrini ziyaret etti. (Kabrin yanındayken) ağladı. Yanındakileri de ağlattı.
Sonra şöyle buyurdu:
Anneme mağfiret dilemem hususunda Rabb'imden izin istedim, izin vermedi. Kabrini ziyaret edeyim diye izin istedim, bana izin verdi. Kabirleri ziyaret ediniz, çünkü onlar ölümü hatırlatır
(Ebû Dâvud, Cenâiz 77; İbn Mâce, Cenâiz 49)


Enes’ten nakledilen bir rivayette de şöyle anlatılmaktadır:
Biri: Ya Rasûlullah, babam nerededir? diye sordu.
Rasûlullah (sallAllahu aleyhi ve sellem):
Cehennemdedir” buyurdu.
Adam, arkasını dönüp gidecekken, Rasûlullah (sallAllahu aleyhi ve sellem) onu çağırdı ve:
Benim de, senin de baban cehennemdedir” buyurdu.
(Muslim, İman 347; Ebû Dâvûd, Sunne, 17; Ahmed b. Hanbel, Musned, 119, 268.)

Rasulullah (s.a.v.) anne - babasının cahiliye üzere olduklarını ileri sürenlerin delillerden biri de; Ebû Hanife’nin (ö.150/767)
Ebeveyn-i rasûl hakkındaki bazı el-Fıkhu’l-ekber nushalarında yer alan “Rasulullah’ın anne-babası küfür üzere ölmüştür.” ifadesidir. (A.g.e, Cilt IX/1, s. 125-160)

Allah-u Teâla, rasulunu afv dilemesinden men etmesi onların müslüman olmadıklarından dolayıdır.
Eğer bazı kişilerin iddia etiği gibi onlar müslüman olsalardı Allah-u teala rasulunü mağfiret dilemekten men etmezdi.
Şunu unutmamak gerekir ister rasul ister nebi olsun bunlar peygamber oldukları için yakınları da müslümandır diye bir kaide söz konusu değildir:
Tarihe bakıldığı zaman, rasullerinde nebilerinden ana baba oğul akrabaları man etmeyenler mevcuddur:
Örnek vermek gerekirse Nuh (a.s.) çocuğu İbrahim (a.s.) babası v.s. bunlar iman etmemişler ve bunların müslüman olmadıkları ayet ve hadislerle belirtilmiştir.


- Nuh Rabbine dua edip dedi ki: “Ey Rabb'im! Şubhesiz oğlum da ailemdendir. Senin vâ'din ise elbette haktır. Sen hakimler hakimisin.” (Hud, 45)
- Allah buyurdu: “Ey Nûh! O, senin ailenden değildi. Yaptığı, iyi olmayan bir işti. Hakkında bilgin olmayan şeyi benden isteme. Cahillerden olmaman hususunda seni uyarırım.” (Hud, 46)

- İbrahim’in babası için mağfiret dilemesi, sadece ona verdiği bir sözden ötürü idi. Fakat onun, bir Allah düşmanı olduğu, kendisine belli olunca ondan uzak durdu. Gerçekten İbrahim, çok duygusal ve yumuşak huylu idi. (Tevbe, 114)

***************************

Peygamber'in Ana - Babası
Soru:
Yüce Allah, Peygamber'in ana ve babasını diriltmiş, davetini kabul ederek müslüman olduktan sonra tekrar mı öldürmüştür?

Cevab:
حديث : ذهبت لقبر أمي فسألت الله أن يحييها فأحياها فآمنت بي ، وردها الله تعالى
"Annemin kabrine gittim ve Allah’ın onu diriltmesini istedim. Allah da onu diriltti o da bana iman etti. Allah onu sonra tekrar eski haline çevirdi."
Bu rivâyetin sıhhati hakkında muhaddislerin reddiyesi şöyledir:
رواه الخطيب عن عائشة مرفوعاً ، ورواه ابن شاهين عنها
قال ابن ناصر : هو موضوع . وفي إسناده : محمد بن زياد النقاش ، ليس بثقة ، وأحمد بن يحيى الحضرمي ، ومحمد بن يحيى الزهري ، مجهولان
El-Hatib bunu, Aişe’den (r.anha)’dan merfu olarak rivayet etmiştir. İbn Şahin de Aişe’den rivayet etmiştir.
İbn Nasr dedi ki: Bu hadis uydurmadır. İsnadında Muhammed İbn Ziyad en-Nakkaş vardır güvenilir değildir. Ahmed İbn Yahya el-Hadrami ve Muhammed İbn Yahya ez-Zuhri mechul kimselerdir.


قال ابن حجر في اللسان : أما محمد بن يحيى فليس بمجهول ، بل معروف . وقال في الميزان : في ترجمة أحمد بن يحيى الحضرمي : روى عن حرملة التجيبي ، ولينه ابن يونس وأما النقاش : فقال الذهي : صار شيخ المقرئين في عصره ، على ضعف فيه
İbn Hacer el-Lisan’da dedi ki: Muhammed İbn Yahya mechul değildir aksine o bilinen bir kimsedir. el-Mizan’da Ahmed İbn Yahya el-Hadrami Harmele et-Tuceybi’den rivayet etti. İbn Yunus onun hadiste gevşek olduğunu söylemiştir. en-Nakkaş ise ez-Zehebi’nin söyleyişine göre çağında Kur’an okuyucularının hocasıdır. Ancak onda buna rağmen zayıflık vardır.

وقد أطال في اللآلىء الكلام على هذا الحديث . وقال : الصواب الحكم عليه بالضعف لا بالوضع . قال : وقد ألفت في ذلك جزاءاً ( 539 ) انتهى
Es-Suyuti, el-Leali’de bu hadis hakkında uzunca konuşur. Doğrusu bu hadis uydurma değil, zayıftır. Dedi ki: Bunun hakkında bir cûz de yazdım. (İmam eş-Şevkani el-Fevaid el-Mecmua Fi’l-Ehadis el-Mevdua, s.424.425)


Hiçbir hadîsçi böyle bir şey söylememiş ve âlimler de bunun uydurma bir yalan olduğunda ittifak etmişlerdir.
Böyle bir rivayet Ebû Bekr el-Hatîb el-Bağdadî'nin "es-Sâbık ve'l-Lâhık" adlı kitabında geçmektedir.
Yine bunu Ebû'l-Kâsım es-Suheylî "Şerhu's-Sîre" de meçhul râvilerin bulunduğu bir senedle zikretmiş ve Ebû Abdillah el-Kurtubî "et-Tezkira" da belirtmiş ise de âlimlerin kaydettikleri gibi, bunun düzmece bir yalan olduğu ittifakla sabittir.

Sahih, Sunen ve Musnedlerden muteber hiçbir hadîs kitabında böyle bir şey yoktur.

Meğazî ve tefsir sahiblerinin kitablarında da, içlerinde sahîh ve zayıf rivayetler bulunmasına rağmen böyle bir şey zikredilmemiştir.
Çünkü her müslüman, bunun yalan olduğunu rahatlıkla anlar.

Böyle bir şey meydana gelseydi nakletmek için insanlar birbiriyle yarışırdı. Zira bu, iki yönden, yâni hem ölülerin diriltilmesi ve hem de ölümden sonra imân etme yönünden fevkalâde bir olaydır. Onun için böyle bir şeyi nakletmek başka şeyleri nakletmekten evlâ olurdu. Güvenilir kimselerden rivayet edilmemesi, bunun yalan olduğunu göstermektedir.

Bunu "es-Sâbık ve'l-Lâhık" kitabında Hatîb el-Bağdadî'nin zikretmekteki amacı, rivayet edilen şeyler ister doğru ister yalan olsun, önce ve sonra gelip bir tek kişiden rivayet eden muhaddisleri göstermektir. İbn Şahin de doğru ve yanlış her şeyi rivayet ediyor.
Es-Suheylî de bunu, içinde meçhul kişilerin bulunduğu bir senedle rivayet etmiştir.

Sonra böyle bir şey Kur'ân, Sunnet ve ummetin de icmâına aykırıdır.

Yüce Allah şöyle buyuruyor:
"Allah kötülüğü bilmeyerek yapıp da hemen tevbe edenlerin tevbesini kabul etmeyi üzerine almıştır. Allah işte onların tevbesini kabul eder, Allah bilendir, Hakim olandır. Kötülükleri işleyip dururken, ölüm kendisine geldiği zaman 'şimdi tevbe ettim' diyenler ile kâfir olarak ölenlerin tevbesi makbul değildir. İşte onlara elem verici azâb hazırlamışızdır" (4 Nisa 17-18)

Yüce Allah, kâfir olarak ölenlerin tevbesinin söz konusu olmadığını açıklamıştır. Yine:
"Ama şiddetli azabımızı görüp de öyle inanmaları kendilerine fayda verecek değildi. Bu, Allah'ın kulları hakkında, öteden beri yürürlükte olan yasasıdır. İşte inkarcılar o zaman hüsranda kaldılar" (Mûmin 85) buyurarak azabı gördükten sonra inanmalının hiçbir yararı olmadığının ilâhî bir yasa olduğunu belirtmiştir. Böyle olunca ölümden sonra nasıl yarar sağlasın?!

Bunu açıklayan âyetler çoktur.
Sahîh-i Muslim'de rivayet edildiğine göre:
"Bir adam Rasûlullah'a: Babam nerededir? dedi.
Rasûlullah: "
Ateştedir", buyurdu.
Adam dönüp giderken:
İkimizin de babası ateştedir, diye ekledi"
(Muslim, İmân, 347; Ebû Dâvud, Sur net, 17)

Yine Sahîh-i Muslim'de Rasûlullah'ın şöyle buyurduğu kaydedilmektedir:
"Annemin kabrini ziyaret etmek için Rabb'imden izin istedim. Bana izin verdi. Bağışlanmasını dilemek için izin istedim. İzin vermedi. Kabirleri ziyaret ediniz, âhireti hatırlatır"
(Muslim, Cenâlz, 105, 106, 108; Ebû Dâvud, Cenâiz, 77; Edeb, 128; Nesâî, Cenâiz, 101; İbn Mâce, Cenâiz, 48, İbn Hanbel, 2/441, 5/356.)

"Musned" de ve başka kitablarda rivayet edilen hadîsde Rasûlullah:
"İkimizin de annesi ateştedir" buyurmuştur.
(Hadîs kaynaklarda tesbit edilememiştir.)

Bunun Mekke'nin fethedildiği yıl söylenmiş olduğu, oysa diriltmenin daha sonra, Veda Haccı'nda meydana geldiği, dolayısıyla da zikredenlerin bunun için zikretmiş oldukları, "et-Tezkire" sahibinin de bu nedenle mazur olduğu söylenecek olursa, bu durumun birçok yönden bâtıl olduğunu açıklayabiliriz.

1 - Olmuş ve olacaklara dâir haberlerde nesh olmaz.
Ebû Leheb hakkında, "Alevli ateşe yaşlanacaktır" (111 Leheb 3) ve Velîd İbn Mugîre hakkında:
"Onu sarp bir yokuşa sardıracağım" (74 Muddessir 17) buyurulması gibi.

"İkimizin de babası ateştedir",
"İkimizin de annesi ateştedir" haberlerinde de durum aynıdır.

Bunlar, büyük günah işlemiş olanların girdikten sonra çıkacakları bir ateşten haber vermek değildir. Çünkü böyle olsaydı onların bağışlanmasını dilemek câiz olurdu. Allah katında imânları mevcud olsaydı, yâni Allah'a inanmış olsalardı. Allah, peygamberi istiğfardan alıkoymazdı.

Şubhe yok ki ameller ölüm anındaki duruma göredir. Mûmin olarak ölenleri Allah bağışlar ve onlar için istiğfar etmek yasak değildir.

Suheylî'nin, Aişe'den (r.anha) rivayet ettiği hadise gelince, bunda, Rasûlullah (s.a.v.)'ın anne ve babasını diriltmesini Rabb'inden dilediği, Rabbinin onları dirilttiği, onların da ona iman ettikleri anlatılmaktaysa da bu gerçekten munker olan bir hadistir. Böyle bir şeyin vukuu, her ne kadar Allah'ın kudreti açısından mümkünse de, buna ters düşen sahih hadisler vardır. Doğruyu en iyi bilen, yüce Allah'tır.
(İbn Kesîr, El Bidaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 2/437-440)

"Annemin kabrine gittim ve Allah’ın onu diriltmesini istedim Allah da onu diriltti o da bana iman etti. Allah onu sonra tekrar –eski haline- çevirdi."

El-Hatib bunu Aişe’den (r.anha) merfu olarak rivayet etmiştir. İbn Şahin de, Aişe’den rivayet etmiştir. İbn Nasır dedi ki: Bu hadis uydurmadır. İsnadında Muhammed ibn Ziyad en-Nakkaş vardır, güvenilir değildir. Ahmed İbn Yahya el-Hadrami ve Muhammed İbn Yahya e-Zuhri meçhul kimselerdir.

İbn Hacer el-Lisan’da dedi ki: Muhammed ibn Yahya mechul değildir. Aksine o bilinen bir kimsedir.
el-Mizan’da Ahmed İbn Yahya el-Hadrami Harmele et-Tuceybi’den rivayet etti. İbn Yunus onun hadiste gevşek olduğunu söylemiştir.
en-Nakkaş ise ez-Zehebi’nin söyleyişine göre çağında Kur’an okuyucularının hocasıdır. Ancak onda buna rağmen zayıflık vardır. en-Nakkaş yalancıdır, hadis uydurur. Hakeza Muhammed ibn Yahya ez-Zuhri yalancıdır.
(Lisanu’l-Mizan: c. 5, Sayfa: 420 (1380)

2 - Rasûlullah, Mekke'nin fethedildiği yılda annesinin kabrini ziyaret etmiştir. Çünkü kabir yol üzerindeki Hacun mevkiindeydi.
Babasını ise orada değil, Şam'da gömülü olduğu için ziyaret edememiştir. Onun için nasıl "diriltilmiştir" denebilir.

3 - Yarar sağlayan bir imânları olsaydı, amcaları Hamza ve Abbâs'tan daha çok meşhur olmaya lâyık olurlardı. Bu ise, câhillerin Râfızîler ve başkalarından Ebû Tâlib'in mü'min olduğunu söylediği ve "es-Sira" daki "ölürken sessizce söyledi" mânâsını içeren zayıf bir hadîsle ihticac ettikleri şeyden çok daha uzak bir şeydir.

Abbâs (r.anh), Ebû Tâlib'in imân ettiğini söyleseydi; "Dalâletteki amcan sana yarar sağlıyordu, ona bir yararın oldu mu?" demezdi.
Rasûlullah bu soruya karşılık şöyle buyurmuştur:
"Hakkında şefaatim kabul edildi de ince bir ateş tabakası içinde oldu. Ayağında ateşten iki ayakkabı var, onlar yüzünden beyni kaynıyor. Ben olmasaydım, ateşin en alt tabakasında olurdu"
(Buhârî, Rikâk, 51; Muslim, İmân, 362-364; Tirmizî, Cehennem, 12; Dârimî, Rikâk, 121; Ahmed İbn Hanbel, 1/295, 2/432, 439, 3/13, 4/274)

Böyle bir şey bâtıldır ve hem sahih, hem zayıf bütün hadîslere de aykırıdır. Öleceği zaman söylediği son şey, Abdulmuttalib'in dini üzerine olduğudur. Abbâs (r.anhuma)'da onun ölümünde hazır bulunmamıştır.
Peygamber (a.s.), Ebû Tâlib ile anne ve babasını, meselâ Hamza, Abbâs, Ali, Fâtıma, Hasan ve Huseyin gibi mûminler zümresinden saydıkları arasında zikretmemesi, bunun apaçık bir yalan olduğunu göstermektedir Böyle bir şey sahih olsaydı, Ebû Tâlib, Hamza ve Abbâs'tan meşhur olmağa daha lâyık olurdu.

4 - Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
"İbrahim ve beraberinde olanlarda sizler için güzel bir örnek vardır. Onlar kavimlerine şöyle demişlerdi: Biz, sizden ve sizin Allah’tan başka taptıklarınızdan uzağız. Sizi reddettik. Bizimle sizin aranızda, bir olan Allah’a iman edinceye kadar ebedi bir düşmanlık ve kin başlamıştır." Yalnız, İbrahim'in "And olsun ki senin için mağfiret dileyeceğim, fakat sana Allah'tan gelecek herhangi bir şeyi savmaya gücüm yetmez" sözü bu örneğin dışındadır" (Mumtehine 4)
Yine:
"İbrahim'in babası için mağfiret dilemesi, sadece ona verdiği bir sözden ötürü idi. Allah'ın düşmanı olduğunu anlayınca ondan uzaklaştı..." (Tevbe 114) buyurmaktadır.
Allahu Teâlâ, İbrahim (a.s.) ve onunla beraber bulunan mûminlerin örnek alınmasını emretmiştir, ancak İbrâhim'in babası için mağfiret dilemesini istisna etmiştir.


Allah'ın düşmanı olduğunu anlayınca ondan uzaklaştığını bildirmiştir. Allahu âlem.
(Şeyhul İslam İbn Teymiyye; mecmu'ul feteva 4. Cilt
PEYGAMBERLERLE İLGİLİ BAZI MES'ELELER)





Osmanlı ulemasından İbrahim el-Halebi, peygamberin anne babasının cehennemde olduğu görüşünü savunmaktadır.

30004
 
!sLaM4eVeR Çevrimdışı

!sLaM4eVeR

لا اله الا الله
Admin
Allah razı olsun yerinde bir yazı. Çoğuna göre Resulullah sav'in babası hanifdi diye bilinir , resulullah sav'e hakaret olur diye çoğunluk bilip bilmeden resulullahın babasına bu yakıştırmayı yaparlar oysaki delille hareket eden ehli sünnet durumun öyle olmadığını bilir.
 
C Çevrimdışı

celcelet

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
S.a

Benim bir soreum olacak inşaAllah;

Peki `peygamber efendimiz(s.a.v) kendisine risalet ulaşıncaya kadar, yani peygamberlik gelinceye kadar müslümanlardan değildi` denilebilir mi? Çünkü o'nun da(s.a.v) tevhidi Kur'an'dan öğrendiğini anlıyoruz. "İşte biz böylece sana da emrimizden Kur'ân'ı vahyettik. Yoksa sen kitap nedir? İman nedir? bilmiyordun. Fakat biz onu bir nur kıldık. Onunla kullarımızdan dilediğimizi doğru yola iletiyoruz. Şüphesiz ki sen de insanları doğru bir yola götürüyorsun." (Şura 52)
 
karafi Çevrimdışı

karafi

Üyeliği İptal Edildi
Banned
S.a

Benim bir soreum olacak inşaAllah;

Peki `peygamber efendimiz(s.a.v) kendisine risalet ulaşıncaya kadar, yani peygamberlik gelinceye kadar müslümanlardan değildi` denilebilir mi? Çünkü o'nun da(s.a.v) tevhidi Kur'an'dan öğrendiğini anlıyoruz. "İşte biz böylece sana da emrimizden Kur'ân'ı vahyettik. Yoksa sen kitap nedir? İman nedir? bilmiyordun. Fakat biz onu bir nur kıldık. Onunla kullarımızdan dilediğimizi doğru yola iletiyoruz. Şüphesiz ki sen de insanları doğru bir yola götürüyorsun." (Şura 52)
bu konuda birkaç farklı görüş vardır ama en şaayanıda şudur:
Katî olarak söylenebilecek şu ki Peygamber (sav); ümmetinden bir fert ve bütün şeriatine muhatab birisi olmasını gerektirecek şekilde herhangi bir peygambere müntesib değildi. Aksine onun şeriati kendi başına bağımsız bir şeriat olup hüküm koyucu yüce Allah tarafından ayrıca ona verilmiş bir şeriattir. Peygamberimiz (salat ve selam ona) yüce Allah'a iman eden bir mümin idi, hiçbir puta secde etmedi, Allah'a ortak koşmadı, zina etmedi, içki içmedi. Gece eğlencelerine katılmadı, el-Matar diye bilinen hilfte de el-Muttayyib'in Hilfinde de bulunmadı.
Aksine yüce Allah onu bu hususlardan uzak tutmuş ve korumuştur. Denilse ki: Osman b. Ebi Şeybe senedini kaydederek Cabir'den rivayet ettiğine göre Peygamber (sav) müşrikler ile birlikte onların birtakım merasimlerinde bulunuyordu. Biri diğerine şöyle diyen iki meleğin seslerini arkasında duydu: Git, bunun arkasında dur. Öteki ise: Henüz putları daha yeni selamlamış iken nasıl gider onun arkasında dururum? demişti. Bundan sonra bir daha putların selamlama töreninde bulunmadı.
Buna cevab şudur: Bu hadisi İmam Ahmed b. Hanbel oldukça münker kabul etmiş ve: Bu uydurma yahutta uydurmaya benzer bir hadistir, demiştir.
Darakutnî de şöyle demiştir: Osman bu hadisin isnadında yanılmıştır. Hadis genel olarak münkerdir, senedi üzerinde ittifak yoktur, ona iltifat edilmez. Peygamber (sav)'ın bilinen hali ilim ehlince bunun aksinedir. Çünkü o: "Putlara nefret içime yerleştirildi" diye buyurmuştur. Ayrıca Bahira kıssasında Peygamber (sav)'a amcası Ebu Talib ile birlikte henüz küçük bir çocukken Şam'a yaptığı yolculuk sırasında onunla karşılaştığında, Lat ve Uzza adına yemin verdirip onda peygamberlik alametlerini görüp bu konuda onu sınamak isteyince, Peygamber (sav) kendisine şöyle demişti: "Onlar adıyla bana hiçbir şey sorma. Allah'a yemin ederim onlara buğzettiğim gibi hiçbir şeye buğzetmiyorum." Bunun üzerine Bahira ona şöyle demişti: O halde Allah adına sana soracağım sorulara cevap vermeni istiyorum. Peygamber: "İstediğini sor" demişti. Aynı şekilde onun sîretinden ve yüce Allah'ın kendisine verdiği ilahi tevfikten de bilinen şu ki: O nübüvvetinden önce hac esnasında Müzdelife'de vakfe yapmak hususunda müşriklere muhalefet ediyor, kendisi Arafe'de vakfe yapıyordu. Çünkü Arafe İbrahim (a.s)'ın vakfe yaptığı yer idi.
ayrıca Usulcüler, peygamberlerin, kendilerine vahiy gelmeden önce de mü’min oldukları, kanaatindedirler. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.v.) de kendine vahiy gelmeden önce Hz. İbrahim’in dini üzere ibadet ediyordu.
 
A Çevrimdışı

Askalani

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
esselamualeykum we rahmetullah
konuya ek olarak;

Nevevi r.h ; Resulullah s.a.v’in babası ve annesi ile alakalı hadisleri şerhederken şöyle buyurur : ”… Bu hadisi şeriflere göre ; şirk ve küfür üzere ölen bir kimse ateştedir. O kimseye mukarreblerin yakınlığı fayda vermez. yani Salih insanların akrabalığı yakınlığı o kimseye fayda vermez …

Umumen fetret dönemi kabul edilen zaman dilimi içerisindeki arabların putlara tapınma gibi yaptıkları çirkin fiiller şirk ve bunların failleri de müşrik kimselerdi…. Dolayısıyla bu hal üzere ölen kimseler de ateş ehlindendir…. Bunun böyle oluşu ise, tebliğ edilmeden önce muaheze etmek değildir. Çünkü bu dönemde ölüp de kafir ve müşrikliğinden bahsedilen kimselere, Nebilerden İbrahim ve onun haricindeki resullerin daveti ulaşmıştı …” Yani onlar cahilliklerinden dolayı kafir ve müşrik olarak kabul edilmemişlerdir.

Şeyh el- Albani bu konuda şöyle der :”…Peygamber s.a.v resul olarak gönderilmeden önce ölen cahiliye dönemi insanları şirkleri ve küfürleri sebebiyle azab olunurlar…. Müteahhirinden bazı kimselerin zanlarının hilafına onlar,kendilerine bir nebinin daveti ulaşmamış, fetret ehli kimseler değildirler. Durum onların zannettiği gibi olsaydı Allah’ın : “ Biz resul göndermeden hiçbir kavme azab edici değiliz “

 
H Çevrimdışı

huradam13

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
peygamberimiz (SAV) hanif dininden ise demekki ailesinden birçok kişide hanif dininden idi o yüzden anne babasıda hanif dininden olabilir.tabi bu bir ihtimal.ama şu ihtimal değildir.bir müslümana kafir denilirse kafir diyenin küfre gireceği.şimdi eğer Efendimiz SAV.anne babası hanif dininden iseler onları müşrik gibi göstermeye çalışmak ve buna Peygamberimizi SAV şahit göstermek bilmem artık nasıl bir günahtır.sonuçta sizde bilirsiniz bazı hadisler sahih olmaya bilir veya kastedilen mana hadisi rivayet edenler tarafından tam anlaşılmamış olup yanlış aktarılmış olabilir.sonuçta bir virgül neler değiştirir biliyoruz değilmi.bazı konularda özellikle iman konusunda cennet cehennem konusunda haşa Allaha CC ortakmışız gibi konuşmak çok doğru hareket tarzı değildir.özellikle müslümanım ve doğru müslamanlığı savunnuyorum diyen kişilerin söylemlerinde daha dikaktli olması gerekir.
bu ve diğer konulardaada ifrata ve tefrite kaçmamak lazım.Allah CC herşeyin doğrusunu bilir cennette cehennemde O (CC)nundur kiimi nerye koyacak tasarruf Allah (CC) aittir.
birde şunu söylemek isterim birinin kafir olduğunu ispatlamaya çalışmanın bir manası olduğunu düşünmüyorum.özellikle çok önceki devirlerde yaşamış insanlar için bunu yapmaya çalışmak çokta gerekli birşey değildir.Peygamberimiz SAV babasını hiç görmediğini biliyoruz değilmi.

son olarak şunuda ekleyeyeim imammı müslimden aldığınız 347 hadis bölümünün içinde sadece bazı cümleleri çekip almışsınız.o bölümdeki yorumlarında tamamını koyup bilgilendirmek gerekir.
imammı müslim
347- (203) Bize Ebu Bekr b. Ebi Şeybe rivayet etti. (Dedi ki): Bize Affan rivayet etti. (Dedi ki): Bize Hammad b. Seleme, Sabitten, o da Enes'-den naklen rivayet etti ki bir adam: Ya Resulullâh benim babam nere*dedir? Diye sormuş. Resulullâh (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):
«Cehennemdedir», demiş. Adam dönüp gidince Resulullâh (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) kendisini çağırarak:
«Benim babam da, senin baban da cehennemdedir.» buyurmuşlar.
Resulullâh (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in böyle demesi soran zatın musibetine iştirak ederek teselli vermek içindir.
Süheyli diyor ki: «Biz buna kail olamayız. Çünkü Resulullâh
«Ölülere söğerek dirilere eziyet vermeyin.» buyurmuştur. Teâlâ haz*retleri dahi:
«Şüphesiz ki, Allah ve Resulüne eziyet edenler...» buyuruyor. Pey*gamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bu sözü ancak o zatı teselli için söy*lemiştir. Bir rivayette soran zat: «Senin batan nerede?» diye sormuş Resulullâh (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bu sözü ona cevaben söy*lemiştir. İhtimal ki Resulullâh (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in an*nesiyle babasının dirilerek ona iman ettikleri rivayeti sahihtir. Resu*lullâh (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in kadr ü kıymeti bunun fevkin-dedir. Allah hiç bir şeyden âciz değildir.»
Bu mesele kelâm uleması arasında ihtilaflıdır. Sahih olan kavle göre Fahr-i kâinat (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) hazretlerinin ebeveyni mü'-rnindirler. Onların mü'min olduğu bir kaç surette beyan edilmiştir.
1) İbrahim ve İsmail (Aleyhimesselâm) dini üzere mü'nûndirler.
2) Fetret zamanının mü'minlerindehdirler. Ehl-i Fetret: İki peygam*berin bi'setleri arasında yaşayıp birinci Peygamber kendilerine Resul olarak gonderilmiyen; İkinciye de yetişemiyen insanlardır. Meselâ: Hz. İsâ kendilerine gonderiîmiyen, Muhammed (Sailaîiahü Aleyhi ve Sellem) 'e de yetişemiyen çöl arapları bu kabildendirler. Bu ma'naya Fet*ret, peygamberler arasındaki uzun zamanların hepsine ıtlak edilebilir. Me*selâ: İdris ile Nuh (Aleyhimesselâm) arasında âltıyüz otuz sene geçtiği rivayet olunur kî; bu ma'naya göre bu bir fetret devridir. Lâkin fukaha fetretin hususî ma'nasını Jcatederek onu Hz, İsâ ile Muhammed (Sallaîlahü Aleyhi v'û Sellem) arasındaki zamana ıtlak eder*ler.
3) Hazreti Aişe (Radiyallahu anhâ)'dan rivayet edilen bir hadise göre Peygamber (Sallaîlahü Aleyhi ve Sellem)'în duası ile bir muci*ze olarak ebeveyni dirilmiş ve ona iman etmişlerdir. Binaenaleyh onlar hakkında dil uzatarak mü'min olmadıklarını söylemek en çirkin ve en bü*yük bir cüretdir.
İbni Âbidin diyor ki: «Resulullah (Sallaîlahü Aleyhi ve Sellem)'e ebe*veyni dirilrhişlerdir demek İmam-i Azâm'm Fıkh-ı Ekber'inde onların kâ*fir olarak Öldüklerini söylemesine münâfî olmadığı gibi, Sahih-i Müslim'*deki :
«Rabbimden anneme afv tafebi için izin istedim,- vermedi.» Ve :
«Benim babam da, senin baban da cehennemdedir.» hadislerine ay*kırı değildir..Zira dirilme hadisesi bundan sonra olmuş olabilir».
Hadis şerif fetret zamanında Arapların âdeti üzere putlara tapanların cehennemlik olduğuna delildir. Vâkıâ Kur'an-ı Keriin'de: Resul görmedik*çe Allah'ın hiç bir kimseyi azap etmeyeceği beyân buyurulmuştur. Fakat fetret devrinde yaşıyanlara Hz. İbrahim ile diğer peygamberlerin davetleri gelmiştir. Binaenaleyh ma'zur olamazlar.

Ehli Fetret Üç Kısımdır :


1- Basiretiyîe Allah'ın birliğini idrak edenler. Bunlardan Kuss b. ' Sâide gibi bâzıları hiç bir şeriata girmemiş; bir takımları Yahudi veya Hı*ristiyan dinine intisap etmişlerdir.
2- Dinini tebdil ederek müşrik olanlar.
3- Ne müşrik ne de muvahhid olanlar. Bunlar hiç bir peygamberin şeriatına girmemiş, kendiliğinden dinde uydurmamış- olanlardır.
İşte azap görecek olan ehl-i fetret bunlardan ikinci nev'e dahil olan*lardır. Çünkü müşriktirler.
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Huradam 13 :

Sahih Hadislere rağmen uydurma olabilir gibi
sonuçta sizde bilirsiniz bazı hadisler sahih olmaya bilir veya kastedilen mana hadisi rivayet edenler tarafından tam anlaşılmamış olup yanlış aktarılmış olabilir
sözler sarfetmeniz duygusal konuştuğunuzu gösteriyor.
Rasulullahın sahih sözlerine itibar edin !
 
Sevda Dedim Çevrimdışı

Sevda Dedim

Üyeliği İptal Edildi
Banned
Bu konuyu arıyordum bende...Ama bunu Mutasavvıfların çıkardığını bilmiyordum...Her Bid'atın altından mutasavvıflar çıkıyor..Rabbim şerlerinden bizleri korusun.
 
eL_Muhacir Çevrimdışı

eL_Muhacir

İlimsiz Mucâhid, kâtil; Cihâdsız âlim, belâm olur
Frm. Yöneticisi
Konuyu başka bi açıdan şöyle demek istiyorum

Bir hadisi şerifte ALLAH Resulu (s.a.v)

Eski zamanlarda Bir kadın (hayat kadını) susuzluktan dilini kuyuya sarkıtan bir köpek ile karşılaşır.Bunu gören kadın başında ki örtünü ayakkabısına bağlayıp kuyuya sarkıtarak köpeğe su çıkarır ve susuzluğunu giderir.ALLAH (c.c) bu amelinden dolayı onu affeder buyurmuştur.

İnsan yapısı itibarı ile iyilik ve kötülüğü ayırt etme özelliği var.Buna nazaran Fetret döneminde yaşayan insanlar yukarda ki hadiste olduğu gibi mi acaba ?
 
U Çevrimdışı

uyelikal

Üye
İslam-TR Üyesi
Konuyu başka bi açıdan şöyle demek istiyorum

Bir hadisi şerifte ALLAH Resulu (s.a.v)

Eski zamanlarda Bir kadın (hayat kadını) susuzluktan dilini kuyuya sarkıtan bir köpek ile karşılaşır.Bunu gören kadın başında ki örtünü ayakkabısına bağlayıp kuyuya sarkıtarak köpeğe su çıkarır ve susuzluğunu giderir.ALLAH (c.c) bu amelinden dolayı onu affeder buyurmuştur.

İnsan yapısı itibarı ile iyilik ve kötülüğü ayırt etme özelliği var.Buna nazaran Fetret döneminde yaşayan insanlar yukarda ki hadiste olduğu gibi mi acaba ?

Her zaman geçerli olamaz mı neden fetret dönemi?
 
eL_Muhacir Çevrimdışı

eL_Muhacir

İlimsiz Mucâhid, kâtil; Cihâdsız âlim, belâm olur
Frm. Yöneticisi
Her zaman geçerli olamaz mı neden fetret dönemi?

bu dediğim hadis delil olabilir mi diye söyledim yanlış anlaşılmasın

her dönem için geçerli olamaz çünkü ALLAH Resulu (s.a.v) hadisleri ve Tahrif edilmeyen ALLAHın kelamı var aramızda

fetret döneminde ki insanlar bu hayırdan yoksun oldukları için yukarda ki hadis buna delil olabilir belki en iyisini RABBİM bilir
 
yusuf Çevrimdışı

yusuf

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
4674 - Hz. Üsame radıyallahu anh'ın anlattığına göre (haccı sırasında (Aleyhissalatu vesselam'a) denmiştir ki:

"Ey Allah'ın Resûlü! Yarın nereye ineceksin. Mekke'deki evine mi?"

"Akil bize ev-bark bıraktı mı ki?" buyurdular. Akil ile Tâlip, Ebu Tâlib'e varis olmuşlardı. Ne Ali ne de Câfer radıyallahu anhüma ona varis olamamışlardı. Çünkü bu ikisi müslüman idiler. Akil ve Tâlib ise kâfirdiler."

Buhari, Hacc 44, Cihad 180, Megazi 48; Müslim, Hacc 439, (1351); Ebu Davud, Feraiz 10, (2910).



...................................................



4672 - Üsame İbnu Zeyd radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdu ki:

"Müslüman kimse kâfir kimseye varis olamaz; kafir de müslümana varis olamaz."

Buhari, Feraiz 26; Müslim, Feraiz 1, (1614); Muvatta, Feraiz 10, (2, 519); Ebu Davud, Feraiz 10, (2909); Tirmizi, Feraiz 15, (2108).





ARKADASLAR BIZ NAS EHLIYIZ, ABDULHAK AKHININ YAZDIGI ILK YAZIYI TEKRAR OKUYUN BU KONUDA KALBINDE SUPHE OLANLAR ANCAK SEYTANA UYANLARDIR,



CIKIPTA ASAGIDAKI SOZU SOYLEYENLER

peygamberimiz (SAV) hanif dininden ise demekki ailesinden birçok kişide hanif dininden idi o yüzden anne babasıda hanif dininden olabilir.tabi bu bir ihtimal.ama şu ihtimal değildir.bir müslümana kafir denilirse kafir diyenin küfre gireceği.şimdi eğer Efendimiz SAV.anne babası hanif dininden iseler onları müşrik gibi göstermeye çalışmak ve buna Peygamberimizi SAV şahit göstermek bilmem artık nasıl bir günahtır.sonuçta sizde bilirsiniz bazı hadisler sahih olmaya bilir veya kastedilen mana hadisi rivayet edenler tarafından tam anlaşılmamış olup yanlış aktarılmış olabilir.sonuçta bir virgül neler değiştirir biliyoruz değilmi.bazı konularda özellikle iman konusunda cennet cehennem konusunda haşa Allaha CC ortakmışız gibi konuşmak çok doğru hareket tarzı değildir.özellikle müslümanım ve doğru müslamanlığı savunnuyorum diyen kişilerin söylemlerinde daha dikaktli olması gerekir.


UNUTMASINLARKI PEYGAMBERDEN GELEN SAHIH NAKILLERI KENDILERINCE USUL BELIRLEYEREK INKAR EDENLER, KENDI MERAMLARINI ANLATMA ADINA GETIRDIKLERI HADISLERIDE BIRILERI CIKIP ONLARIN USULLERIYLE YA OYLE DEGILSE DIYEREK KABUL ETMEYE BILIR .. KONU HAKINDA VERILEN BUNCA HADISI INKAR EDEN ZAN EHLI: "sonuçta sizde bilirsiniz bazı hadisler sahih olmaya bilir veya kastedilen mana hadisi rivayet edenler tarafından tam anlaşılmamış olup yanlış aktarılmış olabilir" DIYEREK ASLINDA KARSISINDAKINEDE KENDI GETIRDIGI HADISI "bir müslümana kafir denilirse kafir diyenin küfre gireceği" INKAR ETME HAKKI VERIR ( hadisleri inkar etmekten allaha siginiriz)


UMARIM YAZIM ANLASILMISTIR KIM BUNCA HADISI INKAR EDEREK sadece ISINE GELEN HADISLERI KENDILERINE DELIL ALIYORSA ANCAK YALANCI VE BATIL EHLIDIR ..


ISTE SAPIK FIRKALARIN CIKMA YOLLARINDAN BIRIDE BUDUR .. SAPIKLAR ZANA UYAR .. MUSLUMANLAR ISE NAS'A .. SAHIH NAS BIZIM MEZHEBIMIZDIR ....


Eğer yeryüzündekilerin çoğuna uyarsan seni Allah yolundan saptırırlar. Onlar ancak zanna uyuyorlar ve onlar sadece yalan uyduruyorlar (EN'ÂM - 116)

Onların çoğu ancak zannın ardından gider. Oysa zan, hak namına hiçbir şeyin yerini tutmaz. Şüphesiz Allah, onların yapmakta olduklarını hakkıyla bilendir. (YÛNUS - 36 )



SON DIYECEGIM TAASUBTAN ALLAHA SIGINALIM SAHIH NAKILLERE TABI OLALIM INS ...
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Bu konunun İlk mesajı, Ehli sunnetin görüşüdür. Rasulullahın (s.a.v.) sahih ve sarih ifadelerini, duygusallıkla , aykırı anlamlar yükleyerek farklı manalar çıkartmaya yol bulamazsınız!
 
yusuf Çevrimdışı

yusuf

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Şeyhulislam İbn Teymiyye (vefatı h. 728/m.1328) kafirlere mağfiret dileme konusunu şu şekilde açıklamaktadır: :

Nebinin (sallallahu aleyhi ve sellem) Dua ve şefaatiyle tevessül, ancak ona imanla fayda sağlar. Kâfir ve münafıklara kıyamet gününde hiçbir şefaatçinin şefaati fayda vermeyecektir.
İşte bu nedenle Resûlüllah (sallallahu aleyhi ve sellem), amcasına, babasına ve diğer kâfir ve münafıklara mağfiret dilemekten nehyedilmiştir.

Bu konuda şöyle buyuruluyor:
"Senin onlar adına mağfiret dilemen ile mağfiret dilememen onlar için birdir. Allah, onlara kesin olarak mağfiret etmeyecektir. Şüphesiz Allah, fasık olan bir kavme hidayet vermez." (63 Münâfikûn 6)

Lâkin nasıl iman ehli iman hususunda derece derece ise, kâfirler de küfürde derece derecedir.
Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
"Nesi' (Haram aylardaki savaş yasağını başka aylara aktarmak, ertelemek) kâfirlikte daha ileri gitmektir. Kâfirler bu yolla sapıklığa sürüklenirler. Onlar Allah'ın haram kıldığı ayları sayıca denk getirmek için bu ertelemeyi bir yıl helâl sayarlarken, bir sonraki yıl haram kabul ederler. Böylece Allah'ın haram kıldığını helâl saymış olurlar. Yaptıkları çirkin işler kendilerine güzel gösterildi. Allah kâfirler güruhunu kesinlikle doğru yola iletmez." (9 Tevbe 37)

Kâfirler içinde, Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)'e yardımcı ve destek olmaları nedeniyle küfrü hafifleyen kimseye, azabının hafifletilmesi hususunda Peygamberin şefaati fayda verir. Lâkin azabını tümden kaldırmaz.
Nitekim Müslim'in Sahih'inde Abbas b. Abdilmüttalib'ten şöyle dediği rivayet edilmektedir:

"Ya Resûlâllah, Ebû Talib'e herhangi bir yararın dokundu mu?
Çünkü o seni koruyor ve sana zarar vermeye kalkışanlara karşı koyuyordu, dedim. ResûlüIIah (sallallahu aleyhi ve sellem) :
"Evet, o ateşin sığ bir yerindedir. Ben olmasaydım, ateşin en dibinde olurdu" (Buhârî, Menâkıbu'l-Ensâr 40, Edeb 115; Müslim, iman,357) buyurdu.

Rivayetin diğer bir varyantı şöyledir:
"Ebû Tâlib seni koruyor, yardım ediyor ve sana zarar vermek isteyenlere karşı koyuyordu" dedim. "Evet, onu büyük alevler içerisinde buldum ve sığ bir yere çıkardım" buyurdu.

Yine Ebû Tâlib'le ilgili olarak Ebû Said'den gelen bir rivayette şöyle denilmektedir:
ResûlüIIah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in yanında amcası Ebû Tâlib'ten söz edildi ve bunun üzerine ResûlüIIah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:
"Umulur ki, kıyamet günü şefaatimin ona bir yararı olur. Ateşin, ayaklarının topuklarına ulaştığı sığ bir yerine konur. (Ama yine de) hararetinden beyni kaynayacaktır" (Buhârî, Menâkıbu'l-Ensâr 40, Rikâk 51; Müslim, İman 360)

Yine şöyle buyurmuştur:
"Cehennem ehli içinde azabı en hafif olan, Ebû Talib'tir. O, ateşten iki takunya giyecektir ki ondan beyni kaynayacaktır" (Müslim, İman 332; Ahmed İbn Hanbel Ill / 27, 78)

Aynı şekilde henüz dünyadayken azaba uğramamaları konusunda da duasının onlara yararı olur.
Nitekim Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem), Peygamberlerden birinin, kavmi tarafından dövülürken:
"Allah'ım, kavmimi affet, onlar bilmiyorlar" diye dua ettiğini nakletmiştir. O peygamberin duasında:
"Allah'ım, onları affet, henüz dünyadayken onları azaplandırma" dediği de rivayet edilmiştir.

Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
"Eğer Allah, kazanmakta oldukları dolayısıyla insanları (azab ile) yakalayıverecek olsaydı, (yerin) sırtı üzerinde hiç bir canlıyı bırakmazdı, ancak onları, adı konulmuş bir süreye kadar ertelemektedir. Sonunda ecelleri geldiği zaman, artık şüphesiz Allah kendi kullarını görendir." (35 Fâtır 45)

Yine kâfirlerden kimisine, Allah'ın onu hidâyete erdirmesi, ya da rızık vermesi için dua edebilir.
Nitekim Ebû Hüreyre'nin annesine dua etmiş ve nihayet Allah onu hidâyete kavuşturmuştur.
Yine, Devs kabilesine dua etmiş ve:
"Allah'ım, Devs'i hidâyete kavuştur ve onları müslüman kıl" buyurmuştur.
Ebû Dâvud'un bir rivayetine göre de, müşriklerden bazısı, yağmur yağması için dua etmesini istemişler ve kendisi de onlar için yağmur duasında bulunmuştur.
Aslında bu, onlara bir ihsandır ve böylece kalblerini İslama ısındırmak istiyordu.
Nitekim başka şeylerle de bunu sağlamaya çalışıyordu. Müslümanlar, Allah katında yaratıkların itibarca en üstününün Resûlüllah (sallallahu aleyhi ve sellem) olduğu konusunda birleşmişlerdir. Allah katında, ondan daha itibarlı hiç kimse yoktur. Fakat peygamberlerin duası ve şefaatleri, onlara iman ve ibadet etmek gibi değildir, Çünkü onlara iman ve ibadet, âhiret mutluluğunu ve hem mutlak, hem de genel olarak azaptan kurtulmayı gerektirir.

Her kim Allah'a ve Resulüne inanarak ve onlara itaat ederek ölürse, kesinlikle mutluluğa ulaşmışlardır. Kim de Resûlüllah'ın getirdiğini inkâr ederek ölürse, kesinlikle cehennemliktir.

Şefaat ve duaya gelince, kulların ondan yararlanmaları birtakım şartlara bağlıdır. Birtakım engelleri de vardır.

Küfür üzere ölen kâfirlere cehennemden kurtulmaları için şefaat etmenin ve günahlarının bağışlanması için dua etmenin onlara bir yararı olmayacaktır. -İsterse şefaatçi, itibarca en büyük olan olsun

Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)'den daha büyük şefaatçi yoktur. Onun arkasından Hz. İbrahim gelir.
"Kıyamet günü İbrahim, babası Âzer ile karşılaşacaktır. Babasının yüzü simsiyah toz, toprak içindedir. İbrahim ona:
"Bana âsî olma dememiş miydim?" diye soracak ve babası da:
"İşte bugün sana âsi olmayacağım" diyecektir. O zaman İbrahim:
"Rabbim, insanlar yeniden diriltildiğinde beni zelil ve rüsvay etmeyeceğini vâdetmiştin Şimdi (Allah'ın rahmetinden) uzak olan babamın durumundan daha rüsvaylık ne olabilir?" diyecektir.
Bunun üzerine Allah Azze ve Celle:
"Ben cennetimi kâfirlere haram kıldım" buyuracaktır. Daha sonra İbrahim'e:
"Ayaklarının altına bak, altlarında ne var?" denilecektir.
İbrahim bakınca bir de ne görsün, ayakları altında kana bulanmış bir sırtlan (babasının sureti). Ardından o sırtlan, ayaklarından yakalanıp cehenneme atılacaktır" (Buhârî, Enbiyâ 8, Tefsiru Sûre 26/1)

Görüldüğü gibi Hz. İbrahim ona mağfiret dilemiş, ama müşrik olarak öldüğünden dolayı mağfiret dilemesinin bir yararı olmamıştır.
Oysa Hz. İbrahim'in Allah katında itibarı çok büyüktür.
Yüce Allah, mü'minlere hitaben şöyle buyurmaktadır:
"İbrahim ve onunla beraber olanlarda, sizin için uyulacak güzel bir örnek vardır. Hani onlar kavimlerine demişlerdi ki: 'Biz sizden ve sizin Allah'tan başka ibadet ettiğiniz şeylerden uzağız. Sizi reddettik. Siz, bir tek Allah'a iman etmedikçe, bizimle sizin aranızda ebedi olarak kin ve düşmanlık belirmiştir.' İbrahim'in, babasına söylediği 'senin için Allah'tan mutlaka mağfiret dileyeceğim; fakat Allah'tan sana gelecek bir şeyi savmaya gücüm yetmez' sözü müstesna. Rabbimiz! Sana tevekkül ettik, Sana yöneldik. Dönüş Sanadır." (60 Mümtehine 4)

Hz. İbrahim, kendi babası için dua etmiş ve ona mağfiret dilemiştir. Nitekim Cenâb-ı Hakk, ondan söz ederek şöyle buyurmaktadır :
"Rabbimiz, hesabın yapılacağı gün, beni, anne-babamı ve mü'minleri bağışla." (14 İbrahim 41)

Resûlüllah (sallallahu aleyhi ve sellem) de Hz, İbrahim'e uyarak Ebû Tâlib'in bağışlanması için mağfiret dilemek istemişti.
Yine bazı müslümanlar kimi akrabalarına mağfiret dilemek istiyorlardı. Bunun üzerine şu âyet indi:
"Akraba bile olsalar cehennemlik oldukları belli olduktan sonra müşrikler için mağfiret dilemek ne Peygamberin, ne de inananların yapacağı bir iştir" (9 Tevbe 118.)

Allah, daha sonra Hz. İbrahim'in mazeretini belirterek şöyle buyurmaktadır:
"İbrahim'in babası için bağışlanma dilemesi, ona yalnızca verdiği bir söz dolayısıyla idi. Kendisine, onun gerçekten Allah'a düşman olduğu açıklanınca ondan uzaklaştı. Doğrusu İbrahim, çok duygulu, yumuşak huyluydu."

"Bir topluluğa, Allah, hidayet verdikten sonra, korkup-sakınacakları şeyleri kendilerine açıklayıncaya kadar, onları sapıklığa sürükleyecek değildir. Şüphesiz Allah, her şeyi bilendir." (9 Tevbe 114-115)

Buhârî'nin Sahih'inde, Ebu Hureyre'den naklettiği bir rivayette Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)'in şöyle buyurduğu aktarılmaktadır:
Yüce Allah mü'minlere, Hz. İbrahim'in babasına:
"Senin için mağfiret dileyeceğim" sözü hariç onu ve onunla beraber olanları örnek edinmelerini emretmiştir.
Muhakkak ki Allah, kendisine şirk koşulmasını affetmez.

Şefaatçilerin en büyüğü Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)'in durumu da öyle.
Müslim'in Sahih'inde Ebû Hüreyre'den yapılan bir rivayete göre Resûlüllah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmaktadır:
"Anneme mağfiret dilemem hususunda Rabbimden izin istedim, izin vermedi. Kabrini ziyaret edeyim diye izin istedim, bana izin verdi" (Müslim, Cenâiz 105, 108; Ebû Dâvud, Cenâiz 77)

Bir rivayette de şöyle denilmektedir:
Resûlüllah (sallallahu aleyhi ve sellem) annesinin kabrini ziyaret etti. (Kabrin yanındayken) ağladı. Yanındakileri de ağlattı. Sonra şöyle buyurdu:
"Anneme mağfiret dilemem hususunda Rabbimden izin istedim, izin vermedi. Kabrini ziyaret edeyim diye izin istedim, bana izin verdi. Kabirleri ziyaret ediniz, çünkü onlar ölümü hatırlatır" (Ebû Dâvud, Cenâiz 77; İbn Mâce, Cenâiz 49) [Mecmuul fetava İbn teymiye 1/142- 145]

Muvaffakuddin İbn Kudame el- Makdisi (vefatı h. 620 / m. 1223) "El- Kafi fi Fıkh'il İmam Ahmed" adlı eserinde şöyle diyor:

Kafirin üstüne (cenaze) namaz kılmak caiz değildir. Zira Allah (celle celaluhu) şöyle buyuruyor:

"Onlardan ölen hiçbir kimsenin namazını asla kılma. Kabrinin başında da durma. Çünkü onlar, Allah'ı ve Rasûlünü İnkar ettiler ve fasıklar olarak öldüler." (Tevbe: 84)

"Ne Nebinin, ne de müminlerin, (şirk üzere ölüp) cehennemlik oldukları belli olduktan sonra, yakın akrabaları da olsalar, müşrikler hakkında mağfiret dilemeleri asla doğru olmaz." (Tevbe: 9/113)

Keza bidat ehlinden de küfrüne hükmettiklerimizin cenazesi kılınmaz. Ahmed, şöyle demiştir: Ne Cehmi'nin ne Rafızi'nin cenazelerine iştirak etmem. Bunların cenazesine sevenler katılır. [El- Kafi fi Fıkh'il İmam Ahmed, İbn Kudame, Cilt 1 sayfa 368, Dar'ul Kutub'il İlmiyye, Beyrut, 1414/1994]

Necd ulemasından, Muhammed bin Abdilvehhab'ın torunu Abdurrahman bin Hasen Al'uş Şeyh (vefatı h. 1285/m. 1869) "Fethul Mecid li Şerhi Kitab'it Tevhid" adlı eserinde şöyle diyor:

Allah (celle celaluhu) şöyle buyuruyor:
"Ne Nebinin, ne de müminlerin, (şirk üzere ölüp) cehennemlik oldukları belli olduktan sonra, yakın akrabaları da olsalar, müşrikler hakkında mağfiret dilemeleri asla doğru olmaz." (Tevbe: 9/113)

Bu ayetin açıklamasında şunları söylüyor:

Burada müşrikler için mağfiret dilemenin, onlara dostluk göstermenin, onları sevmenin haramlılığı görülmektedir. Onlar için mağfiret dilemek bile haram olunca onlara dostluk ve sevgi göstermenin haramlığı daha evla olarak ortaya çıkar. ["Fethul Mecid li Şerhi Kitab'it Tevhid", Kasas 56 ayetiyle alakalı bölüm, sf 217, Matbaat'us Sunnet'il Muhammediyye, Kahire 1377/1957]

İmam Nevevi (vefatı h. 676/ m. 1278) şöyle diyor:

Kafirin üstüne namaz kılmaya ve onun için mağfiret istemeye gelince; bu, Kur’an nassı ve icma ile haramdır.

Ebu İshak eş-Şirazi (vefatı h. 476/m. 1083) şöyle demektedir:[El Mecmu'u Şerh'il Muhezzeb 5/144, Ebu Zekeriya Yahya bin Şeref en-Nevevi, Dar'ul Fikr, (Subki ve el-Mu'ti'nin tekmilesi ile birlikte)]

öldüğünde cenazesi kılınmaz, zira Allahu teala şöyle buyurmuştur:

"Onlardan ölen hiçbir kimsenin namazını asla kılma. Kabrinin başında da durma. Çünkü onlar, Allah'ı ve Rasûlünü İnkar ettiler ve fasıklar olarak öldüler." (Tevbe: 84)

Namaz, mağfiret talebi içindir, kafir ise mağfiret olunmayacaktır. Şu halde kafir için namaz kılmanın bir manası yoktur. Yıkanması ve kefenlenmesi ise caizdir, zira Allah Rasulu (sallallahu aleyhi ve sellem) Ali (ra)'a babası Ebu Talib'i yıkamasını emretmiştir, Abdullah bin Selül öldüğünde ise kefenlenmesi için gömleğini vermiştir.[El-Muhezzeb fi Fikh'il İmam eş-Şafii, 1/250, Ebu İshak eş-Şirazi, Dar'ul Kutub'il İlmiyye]

ALINTIDIR..


 
B Çevrimdışı

berae24

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
hadiste geçen cehennemdedir lafzı ebedilik anlamı taşır mı ? çünkü onlar fetret ehli davet ulaşmamış kişiler , ibn teymiyye nin fetret ehli konusundaki görüşleri gayet açıktır sadece akıl ve mizan ı kabul etmez ona elçi yi de ekler ibn teymiyye ve ibn kayyım (Allah oınlardan razı olsun).. .. bu hususu açıklar mısınız ????
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
hadiste geçen cehennemdedir lafzı ebedilik anlamı taşır mı ? çünkü onlar fetret ehli davet ulaşmamış kişiler , ibn teymiyye nin fetret ehli konusundaki görüşleri gayet açıktır sadece akıl ve mizan ı kabul etmez ona elçi yi de ekler ibn teymiyye ve ibn kayyım (Allah oınlardan razı olsun).. .. bu hususu açıklar mısınız ????

Kur'anda veya sunnette farklı bir karine bulunmadığı surece, ebedi cehennemliğine hamledilir, ki ehli sunnet te öyle bilmiştir. Aksi taktirde Rasulullah (s.a.v.) dua etmekten çekinmez, men edilmezzdi. Ayrıca her Fetret ehli kurtulur diye bir şart da yoktur. Hele ki şirk koşmuş ise !
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Eğer bazı kişilerin iddia etiği gibi onlar müslüman olsalardı Allah u teala rasulunü mağfiret dilemekten men edemezdi.


Es Selamu Aleykum

"Edemezdi" ifadesi yerine "etmezdi" kullanılmalı diye düşünüyorum.

Aleykum selam we rahmetullah,
Cezakallahu hayr;
Aynen dediğin gibi kardeşim, yanlış ifade (bir harf fazla) olmuş, daha önceden de "Realist" isimli kardeş de uyarmış fakat, o uyarıyı da yeni gördüm. Yazıyı düzenledim.


Yazının içeriğine diyecek sözüm yok ellerinize sağlık güzel olmuş.
ama bu kuLLanılan cümle dikkati mi çekti çok esnek ve farklı anlaşılmaya mahal verebilecek bir cümle düzeltmeninizi öneririm.
 
M Çevrimdışı

Mina

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
Bu bilgiler bana ağır geldi, doğrusunu Allah bilir. Ben peygamber efendimizin anne ve babasını hatta dahi dede ve nenelerini hanif olarak biliyordum.
 
Üst Ana Sayfa Alt