Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Ramazanda Neler Yapabiliriz?

fatman Çevrimdışı

fatman

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Bu ay içerisinde yapabileceğimiz ve yaparak Rabbimizin rızasına ereceğimiz onlarca, belki de yüzlerce sâlih amel vardır. Bunların başında elbette ki “oruç tutmak” gelmektedir. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bu ayda oruç tutmayla alakalı olarak şöyle buyurur:

“Her kim iman ederek ve karşılığını yalnız Allah’tan bekleyerek Ramazan orucu tutarsa önceki günahları affolunur.”
Hepimiz bu ayda yapılacak en iyi amelin oruç tutmak olduğunu bildiğimiz için onun üzerinde çok fazla durmayacağız. Bizim üzerinde duracağımız ve hatırlatarak yapılmasına yardımcı olacağımız ameller, İslâm’ın “sâlih” kabul ettiği diğer amellerdir. Allah bizi ve seni bu amelleri işlemeye muvaffak kılsın.

Bu amelleri şu şekilde sıralayabiliriz:

1-Niyet ve Amelleri Tashîh Etmek.
Niyet, bir Müslümanın dikkat etmesi gereken en önemli amellerin başında gelir. Zira hâlis olmayan bir niyetle işlenen hiçbir ameli, Allah kabul etmeyecektir.

Yapılan amellerin güzel niyetin yanı sıra bir de Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yolu ve metoduna uygun olması gerekmektedir. Çünkü bir amel, güzel bir niyetle yapılıp Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yolu ve uygulamalarına uygun olmazsa, yine Allah katında kabul görmeyecektir. Bu nedenle hem amelin hem de niyetin meşruluğu oldukça önemlidir.

İslam âlimleri, bizim ifade ettiğimiz bu hakikati kitaplarında hep dile getirmiş ve Allah Teâlâ’nın bir ameli kabul etmesi için iki şart olduğunu söylemişlerdir. Bu şartlar şunlardır:

a) Yapılan amelin yalnız Allah için halis bir niyetle yapılması.

b) Yapılan amelin Peygamber Efendimizin yoluna uygun olması.

İşlenen bir amel, her ne zaman bu iki şarttan birisinden yoksun olursa Allah onu asla kabul etmeyecek ve fâiline sevap vermeyecektir. Yani bir amel eğer iyi bir niyetle yapılır, ama şeriata ve Peygamber Efendimizin yoluna uygun olmazsa Allah onu kabul etmeyecektir. Aynı şekilde yapılan bir amel Peygamber Efendimizin yoluna uygun olur, ama hâlis bir niyetle yapılmazsa yine Allah onu kabul etmeyecektir.

İmam İbn Kesir rahimehullah, Bakara suresinin 112. âyetini tefsir ederken şöyle der:

“Bir amelin makbul olması için iki şartı vardır. Birincisi: yalnız Allah için yapılmış olması (iyi niyet).İkincisi: Şeriata (Peygamber Efendimizin yoluna) uygun olması. Bir amel her ne zaman Allah için yapılır, ama şeriata uygun olmazsa (Allah katında) kabul edilmez.”

Bizden önce yaşamış sâlih insanlar bütün amellerinde şu iki soruyu mutlaka sormuşlardır:

* Niçin yaptım?

* Nasıl yaptım?

“Niçin yaptım?” sorusu, bir amelin ortaya çıkış sebebini ve işi yapmaya kişiyi sevk eden niyeti ortaya koymaktadır. Bu soru çok önemlidir; zira bunun sayesinde yapılan işin Allah için mi, yoksa başka bir gâye için mi olduğu tespit edilir.

“Nasıl yaptım?” sorusu da, bir amelin hangi şekil ve surette yapıldığını ortaya koyar. Bu da önceki soru kadar önemli ve gereklidir; zira bunun sayesinde yapılan işin ve ortaya konan amelin Allah Rasulünün yolu ve sünneti üzere yapılıp yapılmadığı tespit edilir.

İşte bizden önce yaşamış sâlih insanlar bu sorularla amellerini tartmış ve onları ancak bu sorulara doğru cevaplar bulduklarında yapmışlardır. Biz de onların yolunda olduğumuzu iddia ediyorsak mutlaka bir amel işlemeden önce bu soruları kendimizi sormalı ve sorularımızın doğru cevaplarını bulduğumuz zaman ameli işlemeliyiz.

Bu nedenden ötürü oruca başlamadan önce evvela şu soruları kendimize sorarak muhasebe yapmalı ve işimizin hem Allah’ın rızasına hem de Rasulünün Sünnetine ne kadar uygun düştüğünü tespit etmeliyiz:

* Ben bu orucu niçin tutuyorum?

* Orucuma riya karıştırıyor muyum?

* Allah’tan başka bir gayenin bu oruca etkisi var mıdır?

* Ben bu orucu tıpkı Rasûlullah gibi tutabilecek miyim?

* Orucumda sünnete ne kadar riayet edeceğim?

* Acaba herhangi bir bidate bulaşacak mıyım?

Bu ve benzeri soruların cevabını iç âlemimizde doğru bir şekilde cevaplandırdıktan sonra işe koyulmalı ve orucumuzu bu şuurla tutmaya başlamalıyız.

Bu gün nice insan var ki, orucunu ya “tutmazsam falancalar ne der?” düşüncesiyle tutuyor, ya da Allah rızası için tuttuğu halde bu ameline sünnette olmayan birçok bâtıl işler, yani bidatler bulaştırıyor. Oysa her iki durumda, bir Müslümanın şiddetle kaçınması gereken şeylerdendir.

2-Tevbe ve İstiğfarda Bulunmak.
Bu ay içerisinden yapılacak en önemli amellerden birisi, hiç şüphesiz işlenilen günahlardan dolayı tevbe etmek ve Allah’tan affu mağfiret dilemektir. Çünkü bu mübarek ay aslında tevbe ve mağfiret ayıdır.

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellembu ay içerisinde Allah’ın o kadar çok bağışı olduğunu bildiğinden dolayı kendisini bağışlatmayı beceremeyenlere beddua etmiş ve onların burunlarının yerde sürtülmesini Rabbinden temenni etmiştir.

“Yanında ismim anıldığı halde bana salevat getirmeyen kimsenin burnu yerde sürtünsün. Ramazan ayına girdiği halde günahlarını bağışlatmadan Ramazan’dan çıkan kimsenin burnu yerde sürünsün. Yanında anne ve babası ihtiyarlamalarına rağmen onları razı etmediğinden dolayı cennete giremeyen kimsenin de burnu yerde sürtülsün.
Ümmetine asla beddua etmeyen bir peygamber, eğer Ramazan’da affedilmeyi beceremeyenlere beddua ediyorsa, bunu durup düşünmek gerek! Zira o hak edenlerden başkasına beddua etmemiştir.

Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem düzgün geçirilen bir Ramazan’ın günahlara kefaret olduğunu bizlere bildirmiştir: “Büyük günahlardan kaçınılması halinde, beş vakit namaz, iki cuma ve iki ramazan, aralarında (işlenecek küçük) günahlara kefârettir.”

Bu ayda insan kendisini formatlamalı ve annesinden doğduğu ilk anki gibi günahsız olmak için çaba harcamalıdır. Unutmamak gerekir ki bu formatlamanın İslam’daki tek yolu da kesinlikle “tevbe”dir.

Tevbe, İslam âlimlerinin ifade ettiğine göre “İşlenen günahı terk ederek Allah’a dönmek; emirlerine uymak ve yasak ettiği şeylerden kaçınmak suretiyle Allah’a sığınarak O’ndan affetmesini, bağışlamasını dilemek” demektir. İstiğfar ise: “Allah’tan bağışlanma talep etmek” demektir ki, çoğu zaman tevbe ile aynı anlamda kullanılır.

Tevbe İle İstiğfârın Farkı
İslam âlimlerinin belirttiğine göre, tevbe ile istiğfar kelimeleri farklı cümleler içerisinde kullanıldığı zaman aslında aynı anlamı ifade etmektedir; lakin bir cümle içerisinde yan yana kullanılırlarsa o zaman aralarında küçük bir fark, basit bir nüans olur. Bu durumda istiğfar “önceden işlenen kötü amellerden dolayı Allah’tan af dilemek” anlamına gelirken; tevbe “ileride işlenilmesinden korkulan günahlardan dolayı şimdiden Allah’tan bağışlanma dilemek” manasında kullanılır. Bunu bir örnekle izah etmeye çalışalım. Mesela Rabbimiz şöyle buyurur:

“Rabbinize istiğfarda bulunun, sonra da O’na tövbe edin…”(Hûd, 3)

Görüldüğü üzere Rabbimiz bu ayet içerisinde hem istiğfar hem de tevbe kelimesini kullanmıştır. Her iki kelimede aslında “Allah’tan af dileme” anlamında iken yan yana geldiklerinden dolayı istiğfar, “önceden işlenen günahlardan dolayı Allah’tan af dilemek” manasında, tevbe ise “ileride işlenilmesinden korkulan günahlardan dolayı şimdiden Allah’tan bağışlanma dilemek” anlamında kullanılmıştır. Buna göre ayetin anlamı şu şekilde olur: “Rabbinizden hem önceki günahlarınızın affı için hem de ileride işlemeniz muhtemel olan günahlarınız için af dileyin, bağış talebinde bulunun.”

Âlimlerimizin izahına göre işte tevbe ile istiğfarın ince farkı budur. Bu güzel bir nüktedir; bu inceliği bilmenin, Kur’ân ve Sünneti anlamlandırırken kişiye çok yararı vardır.

Ramazan ayında yapılacak en güzel amellerden birisi; gerek önceki günahlarımıza gerekse ileride işlememiz muhtemel olan günahlarımıza şimdiden Allah’tan bağış dilemek ve O’ndan bizi affetmesi için bu güzel ayı fırsat bilerek ısrarla mağfiretini dilenmektir.

3-Dua Etmek.
Ramazan ayında yapılacak en güzel amellerden bir diğeri de “dua etmek” ve Rabbimize yalvarmaktır. Rabbimiz şöyle buyurur:

“Rabbiniz buyurdu ki: Bana dua edin, duanızı kabul edeyim…” (Mü’min, 60)

“Kullarım sana beni sorduklarında, (bilsinler ki) ben onlara çok yakınım. Bana dua edenlerin dualarını kabul ederim.” (Bakara, 186)

Rabbimizin, duadan söz eden bu ayet-i kerimeyi, oruç ayetinin hemen ardından zikretmesi gerçekten mânidar ve dikkate şâyandır. Bunu düşünen bir insanın, Ramazan ile dua arasındaki sıkı bağı ve ikisi arasındaki kuvvetli bağlantıyı fark etmesi hiç de zor değildir. Bu da göstermektedir ki, Ramazan kelimenin tam anlamıyla bir “dua” ayıdır.

Dua, içerisinde boyun eğmeyi, ezikliği, âcizliği, alçalmayı, haşyeti ve tazarruu içerdiğinden dolayı ibadetlerin özü sayılmıştır. Böylesi bir ayda Allah’a olan muhtaçlığımızı daha fazla ortaya koyarak bol bol dua etmeli, hem kendimiz hem yakınlarımız hem de dünya üzerinde bin bir türlü baskıya maruz kalan kardeşlerimiz için Allah’tan bir şeyler dilemeliyiz. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemşöyle buyurmuştur:

“Bir Müslümanın, yanında bulunmayan din kardeşine yapacağı dua kabul edilir. Bir kimse din kardeşine hayır dua ettikçe, yanında bulunan görevli bir melek ona, ‘duan kabul olsun, aynı şeyler sana da verilsin’ diye dua eder.”
Kişi, kardeşine dua ederek aslında bizatihi kendi nefsine dua etmiş olmaktadır. Bununla birlikte ayrıca Allah’ın seçkin kulları ve duaları geri çevrilmeyen mükerrem mahlûkları olan meleklerin duasını da üzerine çekmiş olmaktadır. Bu da kul için ayrı bir lütuftur.

İnsanoğlunun duası, şartları yerine geldiği zaman er ya da geç mutlaka kabul edilecektir. Bu, Allah’ın bir vaadidir. Ama Ramazan’da yapılan dua kabule daha şâyandır. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemşöyle buyurur:

“Şu üç kişinin duası müstecâptır: Oruçlunun duası, zulme uğrayanın duası ve yolcunun duası.”

“Şu üç dua asla geri çevrilmez: babanın çocuğuna yaptığı dua, oruçlunun duası ve yolcunun duası.”
Dualarımızın kabulü geciktiğinde asla dua etmekten vazgeçmemeli, ısrarla dualarımızı sürdürmeliyiz. Zira Allah bazı zamanlarda kulunun kendisine daha çok yalvarmasını ve duasında ısrarcı olduğunu ıspatlamasını görmek ister. Bazen de kulunun kendisine olan bağlılığını test etmek ister.

Allah’ın, kendisinden istenilmediği, kendisine yalvarılmadığı zaman kızıp gazap ettiği, hadislerde bize bildirilen gerçeklerdendir. O halde yalvarmaktan ve duada ısrarcı olmaktan vazgeçmeyi asla düşünmemeliyiz.

Bizler kaderimizi bilmediğimizden dolayı kimi zaman dilimlerinde bazı isteklerimiz üzerinde ısrar ederiz. Oysa işin neticesinde o şey bizim için hayırlı değildir; bunu bilmeyiz. Ve zannederiz ki, Allah bizim dualarımıza icabet etmiyor, isteklerimizi yerine getirmiyor!

Hayır, hayır… Öyle değil.

Aslında Allah’ın, o isteğimizi bize vermemesi bazen duamıza icabetin ta kendisidir de, bunu bilmeyiz.

Biz, bizim için neyin hayır, neyin şer olduğunu hakkıyla kestiremediğimizden dolayı her halukârda duada ısrarcılığımızı sürdürmeliyiz.

Ve yine dua ederken süslü-püslü ifadeler, kâfiyeli cümleler, zorlama kalıplarla değil, tıpkı Rasûlullahsallallahu aleyhi ve sellemgibi toplayıcı ve kapsamlı kelimelerle dua etmeliyiz. Hz. Âişe annemiz, Efendimizin bu konudaki tutumunu şu şekilde bizlere anlatmıştır: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem özlü duaları sever, özlü olmayan duayı yapmazdı.”

Her konuda olduğu gibi bu konuda da O’nun pak sünnetine ittiba ederek, Rabbimizin dualarımıza icâbet etmesini sağlamalı, sınırları zorlamalıyız.

4-Kur’an Okumak.
Ramazan’ı “Ramazan” yapan ve bu aya değer katan en önemli şey, hiç kuşku yok ki “Kur’ân”dır. Eğer Kur’ân olmasaydı biz bu aya erişebilir, bu ayın kadri kıymetini bilebilir miydik? Eğer biz bu aya değer atfediyorsak, bunda Kur’ân’ın rolü büyüktür. İşte bizi bu güzel hediye ile ödüllendiren Rabbimiz Kur’ân sayesinde bu aya değer vermiş, bu ayda o mübarek kitabı indirerek biz insanlığa lütufta bulunmuştur. O halde bunun kıymetini bilelim!

Allah Rasulü sallallahu aleyhi ve sellem hayatının her ânında ve her alanında Kur’ân okurdu; lakin bu okuma Ramazan ayında daha da artar, ziyadesi ile fazlalaşırdı. Cebrail kendisine gelir ve baştan sona Kur’ân’ı beraberce hatmederlerdi.

Bundan dolayı Müslüman Ramazan ayında Kur’ân okumalarını artırmalı, anlamaya ve amele yönelik daha çok Kur’ân okumalıdır.

Biz, Kur’ân’ı okumaktan bahsederken bununla kesinlikle sadece Arapçasından yüzünden okumayı kastetmiyoruz. Elbette bu tarz bir okuyuşun çok güzel ve faydalı sonuçları vardır, sevabı çoktur; ama bizim kastettiğimiz, onun anlamaksızın okunması değil, aksine anlamının ön plana çıkarılarak mana eksenli ve amele dönük okunmasıdır.

Tabiîn’in büyük âlimlerinden birisi olan Hasan-ı Basrî rahimehullahder ki:

“Ashab, Kur’ân-ı Kerim’i Rablerinden gelen risaleler, mektuplar ve fermanlar olarak görürlerdi. Geceleyin sabahlara kadar onu okur ve düşünürler, sabahta onun hükümlerini yerine getirir, amel ederlerdi.”
İşte bizler de tıpkı Sahabe nesli gibigerekirse sabahlara kadar Kur’ân’ı okuyup düşünmeli, sabah olunca da Rabbimizden aldığımız direktifleri hayatımıza geçirmeliyiz.

5-Allah’ı Zikretmek.
Allah’ı zikretmek, her hâlükarda insana fayda getiren ve asla ihmâl edilmemesi gereken amellerdendir. Lakin bu ameli Ramazan’da artırmak insan için daha da çok fayda getirecektir. Zira bu ay, Allah’ı zikir ayıdır.

Burada hemen bir şeyin altını çizelim: “Allah’ı zikretmek” ile bazı tasavvuf camialarında uygulandığı gibi “hünkürmeyi” kastetmiyoruz. Sünnet hassasiyeti olan her Müslüman bilir ki, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in uygulamalarında “hünkürmek” diye bir şey yoktur. Bundan dolayı “zikir” dediğimizde bununla Sünnette bize bildirilen tesbihâtları, duaları, virdleri ve bilumum Allah’ı hatırda tutmayı kastediyoruz. Bunun haricindeki zikir uygulamaları bizi bağlayan şeyler değildir.

Müslüman bir kul, Ramazan’da susuzluktan kuruyan ağzını Allah’ın zikri ile ıslatmalı ve Rabbini zikrederek, ağzı ile işlemiş olduğu hataları bağışlatmalıdır. Sahabeden Abdullah b. Büsr radıyallahu anh anlatır: Adamın birisi:

— Ya Rasûlallah! İslam’ın nafile ibadetleri bana ağır geldi. Bana, devamlı yapabileceğim bir şey söyle ki ona sımsıkı sarılayım, dedi. Bunun üzerine Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

Dilin devamlı Allah’ın zikri ile ıslak kalsın.

Her Müslüman, Allah’ı zikretmesi gerektiğini aslında pek âlâ bilir; lakin bazen bundan gafil olur, bazen de ihmâlkâr… Oysa Müslüman bilse ki her hali onun için zikir olabilir, her durumu kendisine zikir yazılabilir, o zaman zikre olan düşkünlüğü daha da artar. Müslüman yerken, içerken, gezerken, ticaret yaparken, insanlarla görüşürken, uyurken, uyanırken, uyanıkken, hastalanınca, ölüm döşeğinde, hâsılı her halükarda Allah’ı anarak 24 saatini zikre dönüştürebilir.

Zikir, aynı zamanda kulu Allah’ın azabından koruyan yegâne amellerden birisidir. Rasûlullahsallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur:

“Kul kendini Allah’ın azabından kurtarma konusunda zikirden daha etkili bir ibadet işlememiştir.”
Rabbimiz, Kur’an-ı Kerim’de kendisini bol bol zikretmemizi ister:

“Ey iman edenler! Allah’ı çokça zikredin, onu sabah akşam tesbîh edin…” (Ahzab, 41,42)

Görüldüğü üzere buradaki ifade bir “emir”dir. Bu da gösterir ki, Müslüman Allah’ı anmakla sorumlu, O’nu zikretmekle mükelleftir.Yine burada dikkatimizi çeken bir diğer husus da ayette “Allah’ı zikredin” değil,“Allah’ı çokça zikredin” denilerek zikirde fazlalığa vurgu yapılmasıdır. Allah bizden kendisini zikretmemizi değil, kendisini çokça, bol bol, sürekli zikretmemizi istemektedir. İşte bu, Müslümanın her an Allah’ı hatırına getirmesi gerektiğini ve her işini O’nu hatırlayarak yapmasının zorunlu olduğunu ifade etmektedir. Bundan dolayı Müslümanın her işi Allah eksenli ve Allah merkezli olur.

Zikrin en önemli faydalarından birisi de şudur: İnsanoğlu her konuştuğundan ve ağzından çıkardığı her laftan dolayı mutlaka hesaba çekilecektir. Yani onun her konuştuğu aslında aleyhinedir. Ancak Allah’ı anmak böyle değildir. Kişi Allah’ı andığı, O’nu zikrettiği ve O’nun rızasına uygun sözler sarf ettiği zaman hesaba çekilmeyecek; aksine hayır ile mükâfatlandırılacaktır. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur:

“Âdemoğlunun tüm konuşmaları aleyhinedir, lehine değildir. Ancak iyiliği emretmesi, kötülükten sakındırması ve Allah’ı zikretmesi bundan müstesnadır.”
İşte Ramazan’da yapacağımız en iyi işlerden birisi budur, yani zikrimizi artırmaktır.

6-Karşılığını Allah’tan Bekleyerek Geceleri İhyâ Etmek.
Geceleri ihyâ etmek bu ay içerisinde yapabileceğimiz en iyi amellerdendir. Özellikle de sahur vakitleri bunun için en ideal vakitlerdir.Sahura biraz vakitli kalkarak gerek Kur’an okumak, gerek namaz kılmak, gerekse huzurunda diz çökerek Rabbimizi zikretmek suretiyle bu anları değerlendirebiliriz. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur:

“Her kim iman ederek ve karşılığını yalnız Allah’tan bekleyerek Ramazan (gecelerini) ihyâ ederse önceki günahları affolunur.”
Burada önemli olan bu işlemin “iman” ve “ihlâs” ile olmasıdır. Kişi iman ve ihlâsında problem olduğu halde bu işlemi yapacak olsa günahları affedilmeyecek ve Allah’ın bağışına mazhar olamayacaktır.

7-Karşılığını Allah’tan Bekleyerek Terâvih Namazı Kılmak.
Bu ayda yapılacak en değerli işlerden bir diğeri de “Terâvih Namazı”dır. Terâvih namazı sene içerisinde ancak bu zaman diliminde kılınır. Bu nedenle kaçırılmaması gereken bir fırsattır. Ama maalesef birçok kişi gerek işlerini, gerek yorgunluklarını gerekse bazı çalışmalarını bahane ederek bu mükemmel namazı kaçırıyor ve ecrinden mahrum oluyorlar.

Şunu unutmamak gerekir ki, biraz önce Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’den naklettiğimiz “Her kim iman ederek ve karşılığını yalnız Allah’tan bekleyerek Ramazan (gecelerini) ihyâ ederse önceki günahları affolunur” hadisi bazı âlimlere göre “yani terâvih namazı kılarsa” şeklinde anlaşılmıştır. Yani bu âlimlere göre Ramazan gecelerini ihyâ etmekle kastedilen, terâvih namazı kılmaktır. Bu durumda terâvih namazı, günahların affına sebep olan kıymetli ve eşsiz amellerden birisi olmaktadır. Geçmiş günahlarının affını garanti eden bir ameli kaçırmak akıllı bir insanın yapacağı bir şey midir?

8-Oruçlu Birisini İftar Ettirmek.
Oruçlu birisini iftar ettirmek bu ay içerisinde yapılması tavsiye edilen sâlih amellerden bir diğeridir. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur:

“Her kim bir oruçluyu iftar ettirirse, onun ecrinden hiçbir şey eksiltilmeksizin kendisine de verilir.”
İslam, güzel işlere aracılık etmeyi teşvik etmekle birlikte bu aracılık nedeni ile meydana gelecek ecir ve sevapta aracıların eksiksiz karşılık alacağını da müjdelemiştir.

İşte Efendimizin zikrettiğimiz hadisi bunun en büyük delillerindendir.

Sen bir oruçluya iftar ettirecek, açlığını giderecek, susuzluğunu dindireceksin; neticesinde akşama kadar çektiği sıkıntılara verilen ecirlere eksiksiz ortak olacaksın! Subhânallah! Bu ne büyük, ne kıymetli ne benzersiz bir mükâfat!

Ramazan’da yapılacak ameller o kadar çoktur ki, bunları sayarak tek tek izah etmek lafı uzatır. Ama burada hatırlatma bâbından neler yapılabileceğini şu şekilde maddeler hâlinde zikredebiliriz:

9-Namazları vaktinde kılmak,

10-İcâbet vakitlerini aramak,

11-Abdestimize özen göstermek,

12-İftar yapmada acele etmek,

13-İftar yaparken dua etmek,

14-Sahuru son ânına kadar geciktirmek.

15-Sadaka vermeyi artırmak,

16-İşçilerimizin yükünü hafifletmek,

17-Güzel sözler söylemek,

18-Boş sözleri terk etmek,

19-Sinirlerimize sahip çıkmak,

20-Kötü alışkanlıklarımızı terk etmek,

21-Komşularımızı gözetmek,

22-Müslüman kardeşlerimizle cemaat olarak namaz kılmak…

İşte bu ve benzeri ameller bu ayda yapabileceğimiz diğer değerli amellerdendir.

İbrahim Gadban

Buhârî ve Müslim rivâyet etmiştir.

Tefsiru’l-Kur’âni’l-Azîm, 1/214.

Tirmizî rivâyet etmiştir.

Müslim rivayet etmiştir.

Her amelin olduğu gibi tevbenin de şartları ve bir takım kuralları vardır. Bununla alakalı detayları ilgili kitaplara müracaat ederek bulabilirsiniz.

Müslim rivâyet etmiştir.

İmam Beyhakî rivâyet etmiştir.

Sahîhu’l-Camii’s-Sağîr, 3032.

Ebû Dâvûd rivâyet etmiştir.

Gazali, İhya, 3/13.

Tirmizî ve İbn-i Hibbân rivâyet etmiştir.

Tirmizî rivâyet etmiştir.

Tirmizî rivâyet etmiştir.

Buhârî ve Müslim rivâyet etmiştir.

İmam Ahmed ve İmam Nesâî rivâyet etmiştir.
 
Son düzenleme:
Üst Ana Sayfa Alt