Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Çözüldü Nisa 88 Ayetinin Nuzul Sebebi Ve Bundan Çıkan Hükümler Nelerdir?

Abdullah el Hanbeli Çevrimdışı

Abdullah el Hanbeli

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Es selamu aleykum,

Size ne oluyor da münafıklar hakkında iki gruba ayrıldınız? Allah, onları yaptıkları işlerden dolayı baş aşağı ederek eski konumlarına (küfre) döndürmüştür. Allah’ın saptırdığını yola getirmek mi istiyorsunuz? Allah kimi saptırırsa, sen onun için asla bir çıkış yolu bulamazsın. [Nisa 88]

Bu ayetin nuzul sebebi ile alakalı farklı rivayetler var, hangisi sahihtir?
Bu rivayetten çıkan hükümler nelerdir?
Allah (azze ve celle) bu ayette artık zahiren de küfrü izhar etmeye başlayan münafıkları tekfir etmeyen müslümanları eleştiriyor gibi bir anlam çıkardım (Allah en iyisini bilir) ama burada bu münafıkların tekfir sebebi nedir?
Rivayetler farklı olduğundan küfür sebebinin ne olduğunu anlamadım, bu münafıklar vela bera yönünden mi küfür işledi yoksa müslümanları Uhud'da yarı yolda bıraktıkları için mi?
Yoksa bu ayet bu zikrettiğim amellerin hükmünü değilde, münafıkların kalplerini, itikadlarını mı konu ediyor?
 
Moderatör tarafında düzenlendi:
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Aleykum selam we rahmetullah
بســـم الله الرحمن الرحيم
فَمَا لَكُمْ فِي الْمُنَافِقِينَ فِئَتَيْنِ وَاللّهُ أَرْكَسَهُم بِمَا كَسَبُواْ أَتُرِيدُونَ أَن تَهْدُواْ مَنْ أَضَلَّ اللّهُ وَمَن يُضْلِلِ اللّهُ فَلَن تَجِدَ لَهُ سَبِيلاًوَدُّواْ لَوْ تَكْفُرُونَ كَمَا كَفَرُواْ فَتَكُونُونَ سَوَاء فَلاَ تَتَّخِذُواْ مِنْهُمْ أَوْلِيَاء حَتَّىَ يُهَاجِرُواْ فِي سَبِيلِ اللّهِ فَإِن تَوَلَّوْاْ فَخُذُوهُمْ وَاقْتُلُوهُمْ حَيْثُ وَجَدتَّمُوهُمْ وَلاَ تَتَّخِذُواْ مِنْهُمْ وَلِيًّا وَلاَ نَصِيرًا

"Size ne oldu da munafıklar hakkında iki gruba ayrıldınız. Halbuki Allah onları kendi ettikleri yüzünden baş aşağı (tepetakla) etmiştir. Allah’ın saptırdığını doğru yola getirmek mi istiyorsunuz? Allah’ın saptırdığı kimse için asla (doğruya) yol bulamazsın." (Nisa 88)
"Kendileri kâfir oldukları gibi sizin de kâfir ve onlara eşit olmanızı isterler. O halde onlar Allah yolunda hicret edinceye kadar içlerinden kimseyi dostlar edinmeyin. Eğer yüz çevirirlerse onları bulduğunuz yerde yakalayıp öldürün ve onlardan ne bir dost, ne de bir yardımcı edinin." (Nisa 89)



Bu ayetin (Nisa 88) nuzul sebebi hakkında şöyle rivayetler vardır:


Zeyd b. Sabit (r.anh)’dan şöyle rivayet edilmiştir:
“Rasulullah (s.a.v.) Uhud savaşına çıktığında onunla beraber çıkan bir grup kişiler geriye döndüler. Sahabeler, bu dönen kişiler hakkında iki gruba ayrıldılar:
Birinci grup şöyle diyordu
: “Onları öldürelim.”
Diğer grup ise: “Hayır, öldüremeyiz. Çünkü onlar mu’mindirler.”
Bunun üzerine Allah (c.c) bu ayeti indirdi.
Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: Medine muhakkak tayyib (temiz) bir yerdir. Tıpkı demirci körüğü gibi kötü olanı defeder.”

(Buhârî, Meğâzî,16; Tefsîru'l-Kur'ân, 15; Muslim, Sıfatu'l-Munâfikîn, 6; Ahmed ibn Hanbel, Musned, V, 184)

Avfi’den, İbn-i Abbas (r.anhuma)’nun şöyle dediği rivayet olunmuştur:
“Bu ayet Mekke’de bulunan bir topluluk hakkında inmiştir. Onlar müslüman olduklarını söylediler. Fakat Mekke muşriklerine yardım ediyorlardı.
Bir gün bir ihtiyaçlarını gidermek için Mekke’nin dışına çıktılar ve şöyle dediler:
“Eğer Muhammedin ashabı ile karşılaşırsak onlardan bize bir zarar gelmez."
Medine’deki mûminlere bunların Mekke’den çıktıkları haberi ulaşınca bir grup mûmin: “Haydi atlarınıza binin de bu korkakları öldürün. Çünkü onlar düşmanlarımıza yardım ediyor.”
Bir grup mûmin ise:
“SubhanAllah! Müslüman olduklarını söyleyen kişilerin sırf hicret etmediklerinden dolayı mallarını ve kanlarını helal mı kılıyorsunuz?” dediler ve bu şekilde bunlar hakkında iki görüş ortaya çıktı.
Rasulullah (a.s.) onları duyuyordu ve hiç kimseye karşı gelmiyordu ta ki; Size ne oldu da munafıklar hakkında iki gruba ayrıldınız. Halbuki Allah onları kendi ettikleri yüzünden başaşağı (tepetakla) etmiştir. Allah’ın saptırdığını doğru yola getirmek mi istiyorsunuz? Allah’ın saptırdığı kimse için asla (doğruya) yol bulamazsın.Nisa: 88 ayeti ininceye kadar.”
(İbn-i Ebi Hatim)


Birinci rivayet senet bakımından ikinciden daha kuvvetli olmasına rağmen, ikinci rivayet ayetin sebebi nuzulüne daha uygundur. Çünkü Medine munafıklarının öldürülmesine dair hiçbir emir gelmemiştir. Rasulullah (s.a.v.) onlara karşı savaş açmamış, onları öldürmemiştir. Medine munafıklarına karşı öldürmekten başka bir plan vardı. Bu plan müslüman toplumu belli bir seviyeye ulaştırıp da onları tamamen etkisiz hale getirinceye kadar onlara göz yummaktı.
Ondan sonraki ayette
hicret edinceye kadarsözü onların Medine munafıkları olmadığını gösterir.
Allah (c.c) bu ayette gerçek yüzü ortaya çıkmış munafıklar hakkında iki görüşe sahib olan mûminleri azarlıyor ve şöyle buyuruyor:
“Allah ve rasulune karşı geldikleri, kafirlere destek oldukları ve nifak içinde yüzdükleri halde onlar hakkında hala ihtilaf ediyorsunuz. Onların yaptığı nifaktan başka bir şey değildir.”

"Kendileri kâfir oldukları gibi sizin de kâfir ve onlara eşit olmanızı isterler. O halde onlar Allah yolunda hicret edinceye kadar içlerinden kimseyi dostlar edinmeyin. Eğer yüz çevirirlerse onları bulduğunuz yerde yakalayıp öldürün ve onlardan ne bir dost, ne de bir yardımcı edinin." (Nisa 89)
Allah (c.c), bu ayette munafıklar hakkında ihtilafa düşen müslümanlara şöyle buyuruyor:
“Müslüman olup olmadıkları konusunda ihtilaf ettiğiniz o munafıklar var ya! O munafıklar öyle sapmışlardır ki kendi seçtikleri dalâletle yetinmeyip, sizin de kendileri gibi kâfir olmanızı isterler. Onun için kafirlere destek olmayın. Size hicret edinceye kadar sakın onlardan hiçbirini dost edinmeyin. Eğer hicret etmezlerse veya küfürlerini açık olarak gösterirlerse onları nerede bulursanız yakalayın ve bulduğunuz yerde öldürün. Bu hal üzere devam ettikleri muddetçe hiçbirini dost edinmeyin, onlara yardımcı olmayın ve kafirlere karşı onlardan yardım istemeyin.”

Taberî bu nuzul sebeblerinden "Mekkelilerden imana gelip de sonra irtidad eden bir grup hakkında ashab-ı kiramın ikiye ayrılıp bir kısmının bunların munafık olduğunu iddiası, diğer bir grubun da bunları mu'minler sayması üzerine o Mekke’lilerin munafıklar olduklarını söyleyenlerin haklı oldukları ifadesiyle bu âyet-i kerimenin nazil olduğu"nu ifade eden sebebi tercih etmiştir. (Taberî, Tefsiri, V. 123)



Medine'ye hicret etmeyen müslümanların neden munafık olarak ilân edildikleri iyice anlaşılmalıdır. Aksi takdirde hem bu pasaj ve hem de Kur'an'daki benzer pasajlar iyi anlaşılamaz. Peygamber (s.a.v.) Medine'ye hicret ettikten sonra, orada İslâm'ın tüm kurallarının uygulanabileceği bir ortam meydana getirildiğinde, herhangi bir beldede ezilen ve İslâmî emirleri tam anlamıyla yerine getiremeyen tüm müslümanların Medine'ye, "İslâm Yurdu"na hicret etmeleri konusunda genel bir çağrı yapıldı. Bunun sonucunda hicret etme imkânına sahib olan, fakat yurtlarını, akrabalarını çıkarlarını İslâm'dan çok sevdikleri için hicret etmeyenler munafık olarak ilân edildiler. Sadece gerçekten hicret etmeye güç yetiremeyen ve bu konuda sıkı tedbirlerle engellenen kimseler Nisa suresinin 97. ayetinde mustadaf olarak tanımlandı.

"Dar'ul-harb"de yaşayan müslümanlar ancak "Dar'ul-İslâm"da yaşayan kimselerden genel bir çağrı aldıkları veya en azından "Dar'ul-İslâm"ın kapıları onlara açık olduğu halde, hicret etme gücüne sahib olmalarına rağmen, hicret etmeye çabalamadıkları zaman munafık olarak ilân edilebilirler. Diğer taraftan eğer hicret için genel bir çağrı yapılmamışsa veya "Dar'ul-İslâm"ın kapıları onlara açık değilse, o zaman hicret etmemiş olmaları onların munafık olmasını gerektirmez. Bir kimse gerçekten hicret etmeye güç yetirememiş ise, o mustadaf kabul edilir.

Munafıklar, iki yüzlü bir politika izledikleri ve sadece bu dünya hayatını göz önünde bulundurdukları için, Allah onları eski küfürlerine geri döndürmüştür. Onlar bu dünya hayatını ahirat'e tercih ettikleri için bazı çıkar hesabları yaparak İslâm dairesine girmişlerdi. İmanlarıyla çatışan çıkarlarını feda etmeye hazır değillerdi ve kişinin bu dünyayı rahatlıkla, ahirat hayatı için fedâ edebilmesini sağlayan kesin bir ahiret inancına sahib değillerdi. O halde munafıklığın ayırt edildiği nokta o kadar açık ve kesindir ki, bu konuda fikir ayrılığına mahal yoktur.
 
Üst Ana Sayfa Alt