Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Nifas (lohusalık) Ile Ilgili Hükümler

Mikdad Çevrimdışı

Mikdad

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Lohusa , Nifas Nedir?

Kadının fercinden çıkan üç çeşit kan vardır: Birisi hayız kanı olup sağlık hâlinde görülür. Diğeri istihaza kanı olup hastalık hâlinde çıkar ve hayız kanından ayrı bir kandır. Çünkü Peygamber (a.s.): "Bu bir damardır, hayız değildir." (Buhari, Muslim) diye buyurmuştur. Diğeri ise nifas kanı olup doğum esnasında çocuk ile birlikte gelen kandır. Her birisinin kendisine göre hükümleri vardır.
Kadınlarda doğumdan sonra cinsel organlarından gelen ve kanla ortaya çıkan en çok kırk gün devam eden özel bir durum. Kadınların bu haline lohusalık (nifas) hali, bu kana da lohusalık kanı denir.

Bu konuda asıl delil yüce Allah'ın: "Sana hayız hâlinden sorarlar." (Bakara, 222) ayetidir. Diğer taraftan Buhari ve Muslim'de Hz. Aişe'den rivayet edildiğine göre Rasulullah (a.s.)'ın hayız haliyle ilgili olarak şöyle dediğini zikredilmektedir: "Bu şanı yüce Allah'ın Hz. Adem'in kızlarına takdir ettiği bir hâldir"

Lohusalık muddeti kadından kadına değişir. Bazı kadınlarda bu süre, bir gün dahi olabilir. Lohusalık süresi, kanın kesilmesiyle son bulur. Lohusalığın asgarî süresi yoktur. Azamî süre ise kırk gündür. Doğumdan sonra kırk gün geçtiği halde kan devam ediyorsa, artık bu kan nifas kanı değil, özür kanıdır.

Lohusalık müddeti içinde (kırk gün) görülen temizlik de nifastan sayılır. Meselâ; doğumdan sonra on gün kan gelip, beş gün kesildikten sonra yeniden on gün daha kan gelecek olsa, bu yirmi beş günün hepsi de lohusalık müddeti sayılır.

El, ayak gibi uzuvları belirmiş olan bir çocuğun düşmesiyle lohusalık hali meydana gelir ve çoğunlukla ön, on beş gün devam eder. Fakat, azaları henüz belirmemiş bir düşük ile lohusalık hali oluşmaz. Düşük ile görülen kan üç gün devam eder, evvelce de en az on beş gün temizlik hali devam etmiş bulunursa, bu, hayız kanıdır. Böyle olmazsa istihâza (hastalık kanı) sayılır.

Lohusa olan kadınlar bu süre içinde; namaz kılamaz, oruç tutamaz, Kur'an okuyamaz, Kur'an'ı eline alamaz, Kâbe'yi tavaf edemez, mescidlere giremez ve kocası ile cinsî temasta bulunamazlar. Lohusa bir kadının kocası, hanımının göbeği ile diz kapakları altına kadar olan uzuvlarından, arada bir örtü veya giysi olmaksızın faydalanamaz. Arada bir örtü olduğu takdirde, cinsel ilişki olmamak şartıyla sevip okşayabilir.

Lohusalık süresince kılınamayan farz namazlar daha sonra kaza edilmez, fakat tutulmayan oruçlar kaza edilir.

Lohusalık kanı kesilince kadın boy abdesti alır ve ibadetlerini yapmaya başlar. Kocası ile cinsel ilişkiye de ancak yıkandıktan sonra veya kanın kesilmesinin üzerinden en az bir namaz vakti geçtikten sonra başlayabilir.

Lohusa olan kadın dua ayetlerini, dua maksadıyla okuyabilir. Zikir ve tesbih edebilir. Pişirdiği yemekler, içtiği ve yediği şeylerin artıkları temizdir. Kocası onunla aynı yatakta yatabilir ve yukarıda belirtildiği ölçüde ondan yararlanabilir. Bu esnada kadının bazı ibadetlerden alıkonmasının bazı hikmetleri vardır. Bu esnada kadın ifraz ettiği bazı mayiler itibariyle, Allah'ın huzuruna çıkabilecek tam bir temizlik halinde değildir. Diğer taraftan büyük bir hastalık ve yorgunluk içinde olduğu için istirahata muhtaçtır. Bu esnada cinsel ilişkinin yasak kılınmasının hikmetlerinden biri de, kadının böyle bir ilişkiye fizik ve psikolojik yönden hazır olmamasıdır. Diğer taraftan bu esnadaki ilişki tıbbende mahzurludur. Cinsel hayattaki bu geçici yasak, eşler arasındaki sevgi ve özlemin artmasına da sebep olur.



(1) Nifasın Müddeti

(83) Ummu Seleme (Radiyallahu Anha) şöyle dedi:
“Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in zamanında nifaslı kadın kırk gün namazsız otururdu. Biz keleften dolayı yüzlerimizi versle boyardık.”

Kelef: Hamilelik esnasında kadınların yüzlerinde çile benzer siyah renkli noktaların meydana gelmesidir. Vers, Yemen zağferanı denen bir ottur. Kadınlar, hamilelik dönemlerinde yüzlerinde meydana gelen çile benzer siyah noktaları gidermek için bu otu kullanırlardı.
Tirmizi (139) Ebu Davud (311) Darimi (1/229) İbni Mace (648) Ebu Yağla (7023) Darekutni (1/)Hakim (622) Beyhaki (1/341) Begavi (322) Ahmed (6/300) Albânî (201 İrva)


Alimlere Göre Nifasın, Lohusalığın Süresi

Asgari süresi:
Şafiîlere göre nifasın (Lohusalığın) asgari süresi bir lahza, yani bir defa kan gelmesidir. Diğer mezheb imamları ise, asgari süresinin haddi yoktur, demişlerdir. Çünkü şeriatte onu tahdit eden her hangi bir nass yoktur. Bu durumda fiilen onun var olduğu süreye baş vurur ve az veya çok bulunmasına bakılır.

Görüldüğü üzere, her iki görüş arasında her hangi bir aykınlık yoktur, bunların ikisinde de maksat birdir.
Kadın doğum yapmakla birlikte kan görmeyebilir. Rivayet edildiğine göre Rasulullah (a.s.) döneminde bir kadın doğum yapmış ve lohusalık kanı görmemiş bu sebeple ona "zâtu'l-cufuf' adı verilmiştir.

Şafiî'lere göre lohusalık muddetinin çoğunlukla rastlanılan süresi, 40 gündür.

Malikî'lerle Şafiî'lere göre azami süresi 60 gündür. Bu konuda delil istikradır.

Hanefi'lerle Hanbelî'lere göre azami süresi 40 gündür; bundan sonra görülen kan istihazadır.
Bunun delili ise Ummu Seleme'nin şu sözleridir:
"Lohusa kadın Rasulullah (a.s.) döneminde kırk gün kırk gece beklerdi."
(Bu hadisi Ebu Dâvud, Tirmizî, İbni Mace ve imam Ahmed rivayet etmiştir. Aynca Darekutnî ve imam Ahmed de rivayet etmiş olub sahih bir hadistir. Zayıf 'olduğu iddiası Nevevî'nin de belirtmiş olduğu gibi reddedilmiştir. Neylu'l-Evtâr, I,282.
Ancak Şafiîler bu hadis hakkında şöyle demektedirler: Bu hadisde fazlasının nehyedildiğine delâlet yoktur. Yahut da bu hadis galib olan hâllere hamledilir ya da belirli bir takım kadınlar hakkında olduğu kabul edilir.
(Vehbe Zuhaylî, el-Fıkhu’l-İslamî, 1/367)

İki aybaşı hali arasında olduğu gibi, lohusalık ile aybaşı hali arasındaki temizlik süresinin en azı on beş gündür. (ed-Durru’l-muhtar, 1/308)
Buna göre, lohusalığın en son sınırı olan kırk gün kan devam ettikten sonra kesilirse, arkasından görülecek bir kanın aybaşı/hayız kanı sayılması için on beş gün bir ara-temizlik süresinin geçmesi gerekir. Bu, alimlerin büyük çoğunluğunun görüşüdür.


(2) Nifaslı Kadın Namaz Kılmaz, Onu Kaza da Etmez

(84) Ummu Seleme (Radiyallahu Anha) şöyle dedi:
“Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in hanımları nifas olduğunda kırk gün namazsız otururdu. Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) onlara nifaslı iken kılmadıkları namazları kaza etmelerini emretmezdi.”
Ebu Davud (312) Hakim (1/175) Beyhaki (1/341) Albânî (201 İrva)


Nifasın Hükmü

Birkaç mesele dışında nifasla ilgili hükümler, hayzla ilgili hükümlerin aynısıdır:

1-Nifaslının iddet bekleme süresi:

İddet: Kacası vefat etmiş yahut kocası tarafından boşanmış kadınların yeni bir evlilik yapabilmeleri için geçirdikleri bekleme süreleridir.
Karnındaki bebeğini dünyaya gaterene kadardır. Kadın karnındaki bebeğini dünyaya getirdikten sonra, iddet bekleme süresi sona ermiştir, kadın bundan sonra dileği zaman evlenebilir demektir.

2-Nifaslının îlâ müddeti:

Kişi eşiyle ebediyen veya dört aydınan daha fazla bir zaman münasebet etmemek üzere yemin ettiğinde, bu yemin îlâ diye isimlendirilir. Allahu Teâlâ:
Kadınlarına yaklaşmamağa yemin edenler için ancak dört ay bekleme süresi vardır. Eğer o süre içinde dönerlerse Allah bağışlayan, merhamet edendir.” (Bakara: 226)
ayetiyle îlânın iddet süresini dört ay yapmış, ondan daha fazla yapmamıştır. Bu ayetin hükmü gereğince kadının talebiyle kişi dört ayın hıtamında ya eşiyle ilişkide bulunur yahut kadını boşar. Nifaslının îlâ muddeti ile kast edilen mana; kişi eşine nifas halinde îlâ yapmışsa, îlânın müddeti nifasın müddetinden ayrı olarak hesaplanır anlamındadır.

3-Nifas kız çocuğu için buluğ çağı değildir:

Kadın nifasla değil hayzla buluğ çağına erer. Çünkü kadının hayz kanını görmeden hamile olması mümkün değildir. Dolayısıyla kız çocuğunun buluğ çağına ermesi hayz görmesiyledir, hamile olmasıyla değildir.



Hayız ve Lohusalık Sebebiyle Haram Olan Şeyler :

Hayız ve lohusalık sebebiyle, cunubluk dolayısıyla haram olan şeyler de haram olur ki, bunlar 7 husustur:
Bütün namazlar, tilâvet secdesi, Mushafa dokunmak, mescide girmek, tavaf, itikâf ve Kur'an okumak.
Ancak mutemet olan görüşe göre Malikî'ler hayızlı ve nifaslı kadının ezberden Kur'an okumasını caiz görmüşlerdir. Ancak kan kesilmişse gusletmeden önce okuması caiz olmaz. Kur'an okuyabileceği hayız veya lohusalık sırasında cunub olması ile olmaması arasında da bir fark gözetmemişlerdir.

Buna bir takım hususlar daha eklenir. Hanefi'ler hayız ve lohusa olan kadına haram olan 8 şey saymışken, Malikî'ler 12 husus saymışlardır.

Görmüş olduğumuz 7 hususa 5 şey daha eklenmiştir.
Bunlar: Oruç, boşama, kanın kesilmesinden önce fercde ve fercin dışında yerlerde cima, kanın kesilmesinden ve gusulden önce de her hangi bir şekilde cima.

Şafiî'ler 8, Hanbelî'ler 15 Husus Saymışlardır:
Hayız ve nifas hâlinde yapılması yasak olan işlere dair geniş açıklamalar ve bunların delilleri aşağıda gösterilmiştir: (elBedâyi, I, 44; ed-Durru'l-Muhtâr ve Reddul-Muhtâr, I, 158-162; 268-274; Fethu'l-Kadîr, 1, 114-119; Tebyînu'l-Hakâik, I, 56 vd.; Merâkı'l-Felah, 24; eş-Şerhu's-Sağîr, I, 215 vd.; el-Kavâr, Înu'l-Fıkhıyye, 40; Bidâyetu'l-Muctehid, I, 54-57, 61; el-Muhezzeb; I, 312-323; Hâşiyetu'l Bâcurî, 1,117-119; el-Muğnî, I, 306 vd.; 333-338; Keşşâful-Kınâ', I, 226-233)

1 - Guslederek veya abdest alarak taharet etmek:
Bu Şafıî'lerle Hanbelî'lerin görüşüne göre yasaktır. Kadın hayız olduğu zaman, ay başı olması sebebiyle taharet alması haram olur. Çünkü ay başı ve aynı şekilde lohusalık, tahareti icabettiren bir durumdur. Tahareti icabetken hal ise (var olduğu sürece), taharetin sıhhatine manidir. Bu da sidiğin çıkmasına benzer. Yani bu hâlin kesilmesi, onun sebebiyle taharetin sıhhati için bir şarttır. Şu kadarlar ki, cunubluk sebebiyle veya ihrama ya da Mekke'ye girmek ve buna benzer sepeplerle gusletmek caizdir. (Bununla birlikle Hanbelî'ler, ikinci olarak abdesli de zikretmişlerdir. Nitekim ikinci hususta namaz kılmayı ve namazın vucubunu da zikretmişlerdir ki, bunlar iki ayrı husus oluyor.) Hatta bunlar dolayısıyla gusul mustehabtır.

2 - Hayız ve nifas olan kadına namaz kılmak haramdır:
Çünkü az önce görmüş olduğumuz Fatıma binti Ebu Hubeyş'in rivayet ettiği hadiste; "Ay başı geldiğinde namazı bırak." denilmiştir. Böylece, namazın farzı sakıt olur ve kaza edilmez. Bu konuda ulemanın icması vardır. Çünkü Hz. Aişe (r.anha) şunu rivayet etmiştir:
"Rasulullah (a.s.) döneminde ay başı olurduk da orucu kaza etmemiz emredildiği hâlde, namazı kaza etmemiz emredilmezdi." (Kutub-i sitte sahipleri ve İmam Ahmed, Muâze'den rivayet etmişlerdir. Neylu'l-Evtâr, I, 280)
Bunun diğer bir gerekçesi ise, ay başının tekerrürü ve müddetinin uzunluğu sebebiyle namazın kaza edilmesinin zor oluşudur. Oruçta ise durum böyle değildir.
Âdet gören kadının namaz kaza etmesi haramdır. Şafii'lerce mutemet görüşe göre ise mekruhtur. Böyle bir namaz, mutlak nafile olmak üzere mun'akit olursa da bunun her hangi bir sevabı yoktur.

3- Oruç:
Ay başı ve lohusa olan kadının oruç tutması haramdır. Sıhhatine de mani olur. Bunun gerekçesi görmüş olduğumuz Hz. Aişe'nin rivayet ettiği hadistir. Bu, onların ay başı iken oruç açüklannın delilidir. Şu kadar var ki, orucun kazası, ay başı olandan da lohusa kadından da sakıt olmaz. Her ikisi de namazı değil, ama orucu kaza ederler; çünkü aynı hadis bunun böyle olmasını gerektimektedir. Çünkü oruç senede bir defadır. Onun kazasında her hangi bir zorluk olmayacağndan kazası sakıt olmaz. Ayrıca Ebu Saîd el-Hudrî'nin bir başka hadisi de vardır ki şöyledir:
"Peygamber (a.s.) kadınlara şöyle dedi:
- Kadının şahidliği erkeğin şahidliğinin yarısı gibi değil midir? Kadınlar:
- Evet, deyince şöyle buyurdu:
- İşte bu, aklının noksanlığındandır. Peki ay başı olduğu zaman namaz kılmaz ve oruç tutmaz, değil mi? Kadınlar:
- Evet, deyince Hz. Peygamber şöyle buyurdu:
- İşte sizin bu durumunuz da kadının dinindeki noksanlıktandır".
(Buharî rivayet etmiştir. Neylu'I-Evtâr, I, 279 vd.
Muslim de îbni Ömer'den şu lafızla rivayet etmiştir: "
Bu geceleri namaz /almaksızın geçirir, Ramazan ayında da orucunu açar; İşte bu onun dinindeki noksanlıktır." Subulus-Selâm, I, 105)

4 - Tavaf:
Hz. Peygamber, (a.s.) Hz. Aişe (r.anha)'ya şöyle demiştir:
"Ay başı olduğun zaman haccedenlerin yaptıklarını yap! Şu kadar var ki, temizleninceye kadar Beytullah'ı tavaf etme."
(Buharî ve Muslim Hz. Aişe'den rivayet etmişlerdir.)
Bunun bir diğer sebebi de Beytullah'ın tavafının tahareti gerektirmesidir. Ay başı olan kadının tahareti ise sahih değildir.

5 - Kur'an-ı Kerim okumak, Mushafa dokunmak ve taşımak:
Cunubluk bahsinde görmüş olduğumuz gibi bunlar ay başı ve lohusa olan kadına da yasaktır. Çünkü şanı yüce Allah: "Ona ancak temizlenmiş olanlar dokunur." (Vakıa 79) diye buyurmuştur.
Diğer taraftan Peygamber (a.s.) de şöyle buyurmuştur: "Ay başı olan da cünüp olan da Kur'an'dan her hangi bir şey okumaz." (Tirmizî, İbni Mace ve Beyhakî, Ibni Ömer'den; Darekunî Hz. Cabir'dcn rivayet etmiştir, zayıftır. Nasbu'r-Râye, 1,195)

Şafıî'ler bundan Kur'an-ı Kerim'in suya batmasından, yanmasından, necaset bulaşmasından veya bir kâfirin eline düşmesinden korkulma hâlini istisna etmişlerdir. O vakit Kur'an-ı Kerim'in taşınması vacib olur. Nitekim, tefsir kısmı ihtiva ettiği Kur'an ayetlerinden çok olan bir tefsir kitabının taşınması ulemanın ittifakıyla caizdir. Safilerin mutemet olan görüşüne göre bir takım eşya ile birlikte Kufan'ı taşımayı kastedecek olursa, bu da caiz olmaz.

Hanefî'ler, Kur'an-ı Kerim'e ondan ayn ve bitişik olmayan bir kapak ile dokunma hâlini istisna etmişlerdir. Elbisenin yeni ile Kur'an'a dokunmak tahrimen mekruhtur. Çünkü elbisenin yeni, elbise giyene tabidir. Şeriat kitaplarıyla meşgul olanın hadis, fıkıh ve tefsir gibi kitapların bir yaprağını, zaruret sebebiyle elbisesinin yeni ile tutmasına ruhsat verilmiştir. Ancak onlara temas etmek mekruhtur. Çünkü genelllikle bunlarda Kur'an-ı Kerimden ayetler bulunur. Mustehab olan Kur'an sahifelerinin ancak abdestli olarak çevrilmesidir. Bununla birlikte okuma esnasında kullanılan kalem ve benzeri şeylerle Mushaf yapraklarını çevirmeyi caiz kabul etmişlerdir. Nitekim küçük çocuğun Kur'an-ı Kerim taşımasını ve kaldırmasını da, -öğrenmek zarureti dolayısıyla- caiz görmüşlerdir. Cunub, ay başı ve lohusa olanın Kur'an-ı Kerim'e bakması mekruh değildir. Çünkü cunubluk göze hulûl etmez. Kur'an-ı Kerim ayetlerinin, yüce Allah'ın isimlerinin paraların üzerine, mihrablara, duvarlara ve sergi ve yaygı olarak kullanılan eşyaya yazılması mekruhtur. Tuvalette, gusledilen yerde ve hamamda Kur'an-ı Kerim okumak haramdır. Bir sahife üzerinde bir ayet-i kerime yazmak -ona eliyle dokunması hâli mustesna- mekruh değildir.

Malikî'lerde mutemet olan görüşe göre, ay başı ve lohusa olanın cunub olsun olmasın, ezberden Kur'an-ı Kerim okuması mekruh değildir. Ancak kanın kesilme*sinden ve yıkanmadan Önceki hâli bundan mustesnadır. Kanın kesilmesinden sonra gusledinceye kadar mutlak olarak hiç bir şey okumaz. Çünkü böyle bir durumda öz*rünün bulunması söz konusu değildir.

6 - Mescide girmek, orada durmak ve mescitte itikâfa girmek:
Abdestli olsa dahi bu, yasaktır. Çünkü Peygamber (a.s.): "Ben hayızlı ve cunub olan kimseye mescidi helâl kılmıyorum." (Ebu Dâvud) buyurmuştur.

Şafıî'lerle Hanbelî'ler, ay başı ve lohusa olanın mescidi pisletmeyeceğinden emin olması hâlinde, mescidden geçmesini caiz kabul etmişlerdir. Çünkü necaset ve başka şeylerle mescidi kirletmek haramdır. Diğer taraftan Hz. Aişe (r.anha)'nin şöyle dediği rivayet edilmiştir:
"Rasulullah (a.s.) :"Bana mescidden seccademi ver" (Bu hadisi Muslim rivayet etmiştir. Hadis-i şerifte sözü geçen "bil-humreti" kelimesi, seccade yahut da namaz kılan kimsenin üzerinde namaz kılmak için yaydığı hasır demektir.) dedi.
Ben ona: "Hayızlıyım" deyince söyle buyurdu: "Senin ay başı olman elinde olan bir şey değildir."
Meynûne (r.anha)de şöyle demiştir: "Bizden her hangi birisi ay başı olduğu hâlde seccadeyi alır, mescide girer ve sererdi." (Nesei)

Diğer taraftan Hanbelî'ler de ay başı olan kadının, kanın kesilmesinden sonra abdestli olarak mescidde kalmasını mubah kabul etmişlerdir.

7 - Ulemanın ittifakıyla arada bir hail bulunsa dahi, cinsî ilişki (cima) ve Hanbelilerin dışında kalan cumhura göre göbek ile diz kapağı arasından faydalanmak:
Çünkü şanı yüce Allah; "Ay başı iken kadınlardan uzak durun ve temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın." (Bakara, 222) buyurmuştur. Burada "uzak durmaktan kasıt, cinsî ilişkide bulunulmamasıdır. Bu hükmün diğer bir gerekçesi ise Peygamber (a.s.)'in: "Ay başı iken hanımımdan bana helâl olan nedir?" diye soran Abdullah b. Sa'd'e: "harın üstü sana helâldir" demesidir. (Ebu Dâvud, Hizâm b. Hakim'den, o da amcası Abdullah b. Sa'd'dan rivayet etmiştir. Neylu'l-Evtâr, I 277.
Bu hadisin bir benzeri Ebu Dâvud tarafından Ikrime'den; Buharî ve Muslim tarafından da Hz. Aişe'den rivayet edilmiştir; şu şekildedir: "
Herhangi birimiz ay başı olup da Rasulullah (a.s.) onunla mubeşerat etmek isterse, ay başının başlangıcında belinin altını peştemal ile örtmesini emreder, ondan sonra ona mubeşerat ederdi."
Burada sözü geçen "
mubeşeratten kasıt, tenlerin birbirine dokunmasıdır, cima değildir. "Peşltemal bağlaması"ndan kasıt ise, göbeğinden diz kapağına kadar olan kısmı bir örtü ile bağlamasıdır. Neylu'l-Evtâr, I, 277 vd)

Diğer taraftan "izarın altında kalan bölge"den faydalanmak, cimaya davet eder. Nu'man b. Beşîr'den gelen Buharî ve Muslim'de yer alan haber dolayısıyla haram kılınmıştır. Orada şöyle denilmektedir: "Her kim yasak bölgenin çevresinde dolaşacak olursa, ona düşme ihtimali de yüksektir." Burada sözü geçen "izar" ise, vücudun belden aşağısını Örten kısımdır ki, bu da çoğunlukla göbek ile diz kapağı arasındaki bölgedir. Bunun dışındaki kısımlardan erkeklik organı ile yahut öpmek, sarılmak, dokunmak ve buna benzer davranışlarla yararlanmak caizdir.
Hanbelî'ler, ay başı ve onun durumunda olan kadınla cinsî ilişkide bulunmanın dışında, göbeğin altı ile diz kapağının üstü arasından faydalanmayı mubah kabul etmişlerdir; bunun için de şu şartı koymuşlardın Şenveti cinsî ilişkide bulunmadıkça önü alınamayacak ve ilişkide bulunmayacak olursa hayasının çatlamasından korkulacak, diğer taraftan hür bir kadının mehrini veya bir cariye satın alacak parayı bulamadığı için ay başı olan hanımından başkasını bulamamış olacaktır.

Malikî'lerle Şafiî'lere göre, ay başı ve lohusa olan kadın ile ilişki kurmanın ve diz kapağı ile göbek arasındaki bölgeden faydalanmanın haramlığı gusledinceye kadar, yani teyemmum ile değil de su ile taharetleninceye kadar devam eder. Ancak suyun bulunmama ve suyun kullanılmasından aciz olma hâli bundan istinadın O vakit teyemmüm almak suretiyle ilişki kurmak da caiz olur. Buna delil olarak da şanı yüce Allah'ın şu buyruğunu göstermişlerdir:
"Ay başı iken kadınlardan uzak durun ve temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın. İyice temizlendiler mi o zaman Allah'ın size emrettiği yerden onlara yaklaşın." (Bakara, 222)
(Muslim, Ebu Dâvud, Tirmizî, Neseî, İbni Macc ve Ahmed b. Hanbel rivayet etmiştir. Buharı, Mesrûk b. Ecda'nın şöyle dediğini rivayet etmektedir: "Aişe (r.anha)'ya - Hayızh iken hanımından koca nasıl faydalanabilir? diye sordum, o da bana:
-
Fercin dışında her şey, diye cevap verdi." Neylu'l-Evtâr, I, 276 vd)

Burada şanı yüce Allah cinsî ilişkinin helâl olması için iki şart koşmuştur:
Birisi kanın kesilmesi, diğeri de gusletmektir.
Birincisi: "Temizleninceye kadar" yani kanlan kesilinceye kadar buyruğundan anlaşılır, ikincisi de şanı yüce Allah'ın: "İyice temizlendikleri vakit" yani su ile guslettikleri vakit, buyruğundan anlaşılır. "Onlara yaklaşınız." buyruğu ile de onlarla ilişki kurmanın mubahlığı gusletmesine bağlıdır, demektir. Cinsî ilişkinin haramlığı konusunda Hanbelîlerin görüşü de budur.

Hanefi'ler ise şöyle demişlerdir: Âdet kanı 10 günden önce kesilecek olursa gusul veya teyemmum etmedikçe kadınla cinsî ilişki kurmak veya göbek ile diz kapağı arasındaki bölgeden faydalanmak helal olmaz; gusletmesi veya şartlan gerçekleşmişse teyemmum etmesi gerekir. Gusledib teyemmüm ettikten sonra -esah olan görüşe göre- onunla (gusul veya teyemmüm ile) namaz kılmasa dahi helâldir. Çünkü kan bazan çok gelir bazan da kesilir. Kesildiği kanaatinin üstün gelmesi için gusletmek kaçınılmazdır.
Şayet gusletmeyib üzerinden tam bir namaz vakti geçecek olursa ve bu süre içerisinde gusletmek, elbiselerini giymek ve namaz için iftitah tekbiri alabilecek bir vakit kadarlık bir süre bulur ve vakit çıktığı hâlde henüz namaz kılmamış ise yine de onunla ilişki kurmak helâl olur. Çünkü böyle bir durumda namaz onun üzerine bir borç olarak sabit olur ve hükmen o temiz olmuş olur.
Üç günden fazla, fakat âdetinden daha kısa bir süre içerisinde ay başı kanı kesilecek olursa âdeti bitinceye kadar, gusletmiş olsa dahi kadına yaklaşılmaz. Çünkü görmüş olduğumuz gibi Hanefî'lere göre âdet içerisinde kan görmeme hâli de aybaşı hâli hükmündedir. Diğer taraftan âdet içerisinde kanın tekrar gelmesi çoğunlukla görülen bir olaydır. O hâlde bundan uzak durmakta ihtiyat vardır.
Ay başı olan kadının kanı on günde kesilecek olursa -ki bu Hanefîlere göre ay başının azami süresidir- gusletmesinden önce cinsî ilişki caiz olur. Çünkü 10 günden fazla ay başı söz konusu değildir. Şu kadar var ki, gusülden önce böyle bir ilişki mustehab değildir. Çünkü bir kıraete göre: "Onlar iyice temizlenmedikçe onlara yaklaşmayınız," mealindeki ayette geçen "yattahharne" kelimesi şedde ile okunmuştur. Buradaki şedde ise, taharetten mübalağaya delâlet etmektedir. Bu da fiilen gusletmekle mumkün olur, kanın kesilmesiyle değil.
Kısacası Hanefî'ler, ay başı ve ona benzeyen lohusalık hâlinde gusletmeden önce cinsî ilişkiye iki dununda cevaz vermişlerdir. Çünkü şanı yüce Allah: "Onlar temizleninceye kadar onlara yaklaşmayınız." diye buyurmuştur. Burada "ta" harfi şeddesiz olarak okunursa temizlik hali cinsî ilişkinin haram oluşunun sınırını ifade eder. Diğer taraftan bu harfin şeddeli olarak okunması da söz konusu olduğu için, gusledinceye kadar ilişkide bulunmamanın müstehap olduğuna delâlet eder.

Sözü geçen bu iki halden birincisi: On günden daha kısa bir süre içerisinde kanı kesilen kadın üzerinden tam bir namaz vakti geçecek ve bu namaz vakti geçtiği halde namaz kılmamış olacak; ikinci hal ise on günde kanı kesilecek, yani ay başının azami süresi geçtikten sonra kanı kesilmiş olacak.
Kadınlarda çoğunlukla görülen durum ise 6 veya 7 gün sonra kanın kesilmesidir. Gusledinceye, namaz onun zimmetinde borç oluncaya kadar onunla cinsî ilişki caiz değildir. Bu ise az önce geçen durumun ifadesidir. Kanı, âdetinin azami süresinden sonra kesilen kadın ise, kanın kesilmesiyle birlikte helâl olur. Eğer kanı, âdetinin asgari süresinde kesilecek olursa onun üzerinden tam bir namaz vakti geçmedikçe helâl olmaz.

Ay başı ve Onun Durumunda Olan Kadın İle Cinsî İlişkide Bulunmanın Kefareti:
Malikî'ler, Hanefî'ler ve mezheb-i cedid'e göre Şafii'ler şu kanaattedirler:
Ay başı ve onun durumundaki kadın ile cinsî ilişkide bulunanın üzerine bir kefaret yoktur. Böyle bir kimseye düşen, tevbe ve istiğfardır. Çünkü aslolan beraattir. Bir delil olmadıkça bu beraatten vazgeçilemez. Kefarete dair hadis ise muzdaribtir. Diğer taraftan böyle bir ilişkinin haramlığı eza (rahatsızlık) verici olması sebebiyledir. O bakımdan dübürden yaklaşmakta olduğu gibi, buna da kefaret taalluk etmez.

Hanbelîler ise -İmam Ahmed'den gelmiş iki rivayetten daha tercih edilenine göre- şu görüştedirler:
Ay başı veya lohusalık hâlinde kadınına yaklaşan bir kimseye kefaret vacib olduğu gibi, ay başı iken kocasının kendisiyle ilişkide bulunmasına musaade eden kadının üzerine de kefaret düşmektedir ki, bu, ihramda iken cinsî ilişkide bulunmanın kefareti gibidir. Şayet kadın ilişki için zorlanmışsa bu durumda mukellef olmayacağından onun üzerine her hangi bir şey düşmez. Bu durumda olan bir kadın ile ilişki kuran kişi unutmuş, mukreh, ay başını veya haram olduğunu bilmeyen veya her iki durumdan da habersiz olsa dahi yine kefaret vacibtir. Kanın kesilmesinden sonra ilişki kurulacak olursa kefaret vacip değildir. Bunun kefareti ise bir veya yarım dinar olup bu konuda kişi muhayyerdir. Hangisini verirse yeterlidir. Çünkü İbni Abbas'ın Peygamber (a.s.)'den rivayetine göre, "ay başı olan hanımına yaklaşan kişi, bir veya yarım dinar tasadduk eder." (Ebu Dâvud, Tirmizî, Neseî, îbni Mace ve Ahmed b. Hanbel rivayet etmiştir. Hafız îbni Hacer şöyle demektedir: "Bu hadis-i şerifin senedinde çokça ızdırab vardır." Neylu'l-Evtâr, 1,278)

Ay başı iken ilişkide bulunma kefareti bunu ödemekten âciz olunması hâlinde, Ramazan ayında ilişkide bulunmak kefaretinde olduğu gibi sakıt olur.

Şafiî'ler der ki: Kanın yeni gelmeye başladığı sırada ilişkide bulunan kişinin bir dinar, kesilmeye yakın ilişkide bulunan kişinin de yanm dinar tasadduk etmesi sünnettir. Çünkü az önce görmüş olduğumuz İbni Abbas rivayetinin Tirmizi'deki ifadesinde; "Kan kırmızı olursa bir dinar, sarı olursayarım dinar (sadaka verir)" denilmektedir.
Ay başı olan bir kadın ile ilişkide bulunmak büyük bir masiyet değildir. Çünkü büyük günahın tarifi ona uymamaktadır.

8 - Talâk (Boşama):
Ay başı iken talâk haramdır. Ancak bu takdirde talâk, bid'at talâğı olup geçerlidir. Çünkü böyle bir durumda kadının aleyhine iddetin uzatılması söz konusudur ve şanı şüce Allah'ın şu buyruğuna muhaliftir:
"Kadınları boşadığınız zaman iddetleri vaktinde boşayın." (Talâk, 1) îddete başlayacakları vakitte onlan boşayın, demektir. Çünkü ay başından geri kalan süre iddetten sayılmaz. O takdirde kadın, bekleme süresinin uzamasından dolayı zarar görür. Diğer taraftan İbni Ömer'den bize şu rivayet gelmiştir: "Kendisi hanımını ay başı iken boşamış, Hz. Ömer (r.anh) bunu Peygamber (a.s.)'e zikredince söyle buyurmuştur: "Ona hanımına dönmesini emret. Ondan sonra hanımı ya temiz ya hamile iken boşasın"
(Bu hadisi Muslim, Ebu Dâvud, Tirmizî, Neseî, İbni Mace ve Ahmed ibni Hanbel, ibni Ömer'den rivayet etmişlerdir. Neylu'l-Evtâr VI, 221)

Kanın kesilmesinden sonra ve gusülden önce talâk ise helâldir. Böylelikle şunu anlıyoruz:
Kan kesilecek olursa gusülden önce sadece oruç, talâk ve temizlenme helâl olduğu gibi eğer kadın suyu veya teyemmum edecek toprak bulamayacak olursa, farz namazı kılması da helâl olur.
Orucun helâl olmasının sebebi, bunun ay başı sebebiyle haram olmasıdır. Hades dolayısı ile haram değildir. Bunun delili ise cunub olan kimsenin orucunun sahih olmasıdır. Kadının ay başı hali ise son bulmuştur.
Boşamanın helâl olmasının sebebi ise bunu haram kılan mana ve hususun (iddetin uzatılmasının) zail olmasıdır.
Taharetin helal olmasının sebebi, onun zaten bu durumda taharet almakla emredilmiş olmasıdır. Farz olan namazla da aynı şekilde emredilmiştir.
Koca hanımını ay başı iken boşayacak olursa iddet başlamaz. Çünkü şanı yüce Allah şöyle buyurmuştur: "Boşanan kadınlar, kendi kendilerine üç kur' beklerler." (Bakara, 228) Kur'un bir kısmı ise kur' değildir. (Vehbe Zuhayli, İslam Fıkhı Ans. C. 1, S. 347- 365)
 
I Çevrimdışı

islami bilgiler

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Nifas; (loğusalık) doğum ve sonrası dolayısı ile rahimden inen bir kandır. Bu da hamilelik döneminde rahimde kalıp dışarı çıkmayan kanın geri kalan bölümleridir. Kadın doğum yaptı mı bu kan peyderpey dışarı çıkar. Doğum belirtileri ile birlikte doğumdan önce kadının gördüğü kan da nifas (loğusalık) kanıdır.

Fukaha bu süreyi doğumdan önce iki ya da üç gün olarak belirlemişlerdir. Çoğunlukla görülen bunun doğum ile birlikte görülmeye başlandığıdır. Muteber olan ise insanın hilkatinin açık seçik ortaya çıktığı doğum halidir. İnsanın hilkatinin açıkça ortaya çıktığı müddet seksen bir gün, azamisi ise üç aydır. Eğer bu süreden önce kadın düşük yapacak olup bununla birlikte kan da husule gelirse, buna itibar etmez. Bundan ötürü namazını, orucunu bırakmaz. Çünkü bu bozuk bir kandır ve bir akıntıdır. Dolayısıyla bu durumdaki kadının hükmü mustahazanın hükmü gibidir.

Loğusalığın çoğunlukla görülen azami süresi kırk gündür. Bu ya doğum ile birlikte başlar yahut da az önce geçtiği gibi doğumdan iki ya da üç gün öncesinden başlar. Çünkü Ümmü Seleme (Radiyallahu Anha) şöyle demiştir:

“Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in zamanında nifaslı kadın kırk gün namazsız otururdu. "

Tirmizi (139) Ebu Davud (311) Darimi (1/229) İbni Mace (648) Ebu Yağla (7023) Darekutni (1/)Hakim (622) Beyhaki (1/341) Begavi (322) Ahmed (6/300) Albânî (201 İrva)

Tirmizi ve başkalarının naklettiklerine göre ilim adamları bu hususta icma etmişlerdir. Kan çıkmasının kesilmesi suretiyle eğer kırk günden önce temizlenecek olursa o vakit kadın gusleder ve namazını kılar. Çünkü loğusalık kanının asgari sınırı yoktur. Zira bu hususta onu sınırlayan bir delil gelmemiştir. Kırk günü tamamladığı halde kan çıkması kesilmeyecek olursa, eğer bu süre adetine tesadüf etmişse bu bir ay halidir. Eğer adetine rast gelmiyor ve yine akmaya devam edip kesilmiyor ise, o takdirde bu bir istihaza kanıdır. Ondan dolayı kırk günden sonra ibadetini terk etmez.
 
I Çevrimdışı

islami bilgiler

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Loğusalığın hükümleri aşağıda görüldüğü gibi ay hali hükümleri gibidir. Daha önce Aişe r.a. hadisinde geçtiği gibi Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem nifası hayız olarak isimlendirmiştir.

1- Ay hali olan kadın ile ilişki kurmak haram olduğu gibi loğusa kadın ile de ilişki kurmak haramdır; ancak bunun dışında ondan faydalanmak mübahtır.

2- Loğusa kadının oruç tutması, namaz kılması yahut Beytullahı tavaf etmesi –ay hali olan kadında olduğu gibi- haramdır.

3- Loğusa kadının loğusalık süresi ile tutamadığı oruçları –ay hali olan kadın gibi- kaza etmesi icab eder.

4- Loğusa kadının loğusalığının sona ermesi halinde -ay hali olan kadına farz olduğu gibi- gusletmek farzdır. Buna dair delillere gelince:

Ümmü Seleme radıyallahu anha dedi ki: Loğusa kadın Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in döneminde kırk gün oruç tutmadan, namaz kılmadan otururdu.”

Mecduddîn İbn Teymiyye el-Münteka’da şöyle demektedi r: “Derim ki: Hadiste kırk güne kadar oturması emredilirdi, demektir. Böylece bu hususta varid olmuş haberin yalan olması önlenmiş olmaktadır. Zira herhangi bir çağda bütün hanımların loğusalık ya da ay halindeki adetlerinin birbiri ile aynı olması imkânsızdır.”
Ümm Seleme radıyallahu anha’dan şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in hanımlarından herhangi bir hanım loğusalık halinde kırk gün beklerdi de ona loğusalık döneminde kılmadığı namazları kılmasını emretmezdi.”

 
Üst Ana Sayfa Alt