Gah Necmeddin-i Kübra (ks) olur. Kılıç elde cihada çıkar putperest Cengiz Han’a karşı. Kanı sular toprakları. Bazen Hindistan’da İmam-ı Rabbani (ks) olur. İkinci bin yılın müceddidi olmakla kalmaz; o devrin çile ve direniş timsali olur. Ekber Şah’ın İslam’dan, Budizm’den ve Hıristiyanlık’tan devşirdiği ‘Din-i İlahi’ adlı uydurma dinine geçit vermez. Dahası Mektûbat’ı bugün bile ümme...tin başvuru kaynağıdır.
Libya'da Ömer Muhtar'dır (r.aleyh) tasavvuf. Senusiyye Dervişleri, Ömer Muhtar'ın liderliğinde şimşek olur İtalyanların üstüne. Kafkaslar'da Gazi Muhammed'dir (r.aleyh); Şeyh Şamil'dir (ks). Şimşeklerin adı bu sefer Nakşibendiyyedir. Mısır'da Hasan el Benna'nın (r.aleyh) şahsında kıyam eder Şazeliler. İhvan-ı Müslimin sonradan tasavvuf karşıtı bir olguya dönüşse de aslında bir Şazeli dervişi Şehid Hasan-el Benna’nın kurduğu teşkilattır.
Basra çöllerinde Ahmed-Er-Rufai olur; Bağdat’ta Abdulkadir Geylani; Endülüste Muhyiddin-i Arabi. Macaristan’da Gül Baba’dır; Dobruca’da Sarı Saltuk. Hünkar Hacı Bektaş-ı Veli, Osmanlı’dan 150 sene önce salmıştır Sarı Saltuk’u Romanya’ya. (Allah sırlarını âlî eylesin)
Sadece cihad da önder değildir dervişler. Hangi ilim dalına bakarsanız bakın bir sufi tacı göreceksiniz. Şeyh Galib'i mi sayalım yoksa Itriyi mi? İsmail Hakkı Bursevi'yi mi söyleyelim, Aziz Mahmud Hüdayi’yi mi? (Allah sırlarını âlî eylesin) Her asırda İslam coğrafyasına mührünü tasavvuf vurmuştur. Bir iki istisna hariç tutulursa (Kadızadeliler gibi), yıllarını ilme vermiş ulemadan itiraz da yükselmemişti tasavvufa.
Çıkarın sufileri tarihten, bakalım geriye ne kalacak?... Mevlana'yı Konya'dan; Şeyh Şaban-ı Veli'yi Kastamonu'dan alın. Bakalım ortada ne kalacak? Fatih'e Konstaniyye sevdasını aşılayan Bayrami Şeyhi Akşemseddin değil miydi? (Allah sırlarını âlî eylesin)
İstanbul'un manevi fatihi başkası mıydı? Geçmiş böyle de bugün farklı mı sanki?
Libya'da Ömer Muhtar'dır (r.aleyh) tasavvuf. Senusiyye Dervişleri, Ömer Muhtar'ın liderliğinde şimşek olur İtalyanların üstüne. Kafkaslar'da Gazi Muhammed'dir (r.aleyh); Şeyh Şamil'dir (ks). Şimşeklerin adı bu sefer Nakşibendiyyedir. Mısır'da Hasan el Benna'nın (r.aleyh) şahsında kıyam eder Şazeliler. İhvan-ı Müslimin sonradan tasavvuf karşıtı bir olguya dönüşse de aslında bir Şazeli dervişi Şehid Hasan-el Benna’nın kurduğu teşkilattır.
Basra çöllerinde Ahmed-Er-Rufai olur; Bağdat’ta Abdulkadir Geylani; Endülüste Muhyiddin-i Arabi. Macaristan’da Gül Baba’dır; Dobruca’da Sarı Saltuk. Hünkar Hacı Bektaş-ı Veli, Osmanlı’dan 150 sene önce salmıştır Sarı Saltuk’u Romanya’ya. (Allah sırlarını âlî eylesin)
Sadece cihad da önder değildir dervişler. Hangi ilim dalına bakarsanız bakın bir sufi tacı göreceksiniz. Şeyh Galib'i mi sayalım yoksa Itriyi mi? İsmail Hakkı Bursevi'yi mi söyleyelim, Aziz Mahmud Hüdayi’yi mi? (Allah sırlarını âlî eylesin) Her asırda İslam coğrafyasına mührünü tasavvuf vurmuştur. Bir iki istisna hariç tutulursa (Kadızadeliler gibi), yıllarını ilme vermiş ulemadan itiraz da yükselmemişti tasavvufa.
Çıkarın sufileri tarihten, bakalım geriye ne kalacak?... Mevlana'yı Konya'dan; Şeyh Şaban-ı Veli'yi Kastamonu'dan alın. Bakalım ortada ne kalacak? Fatih'e Konstaniyye sevdasını aşılayan Bayrami Şeyhi Akşemseddin değil miydi? (Allah sırlarını âlî eylesin)
İstanbul'un manevi fatihi başkası mıydı? Geçmiş böyle de bugün farklı mı sanki?