Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Mevlana Ve Hoşgörü Söylemi

T Çevrimdışı

Tevhid-Dini

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
82392.jpg




Mevlana ve Hoşgörü Söyleminin Tutarlılığı

Arif Çifci

Selçuk Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Mikail Bayram'ın Sosyal ve Siyasi Boyutlarıyla Ahi Evren -Mevlana Mücadelesi isimli kitabı 2005 yazında yayınlanmıştı. Mikail Bayram Selçuk Üniversitesi Tarih bölümünde Selçuklu araştırmaları ile tanınmış birisi olarak alanı ile ilgili çeşitli kitaplar yayınlamış ve dergilerde yazılar yazmış uzman bir kişidir.

Prof. Dr. Mikail Bayram bu kitabıyla Mevlana'nın gerçek yüzünü ortaya koymaya çalışıyor. Müslüman halklar saltanat yönetimlerinin saray uleması tarafından yazılan saptırılmış tarih anlayışından yavaş yavaş kurtulmaya ve gerçekleri öğrenmeye başlamışlardır. Günümüzdeki tarih anlayışı da maalesef saltanatçı tarih anlayışıyla atbaşı giderek uzlaşmacı ve gerçekleri halktan gizleyen bir yapıya sahiptir.

Celaleddin Rumi yanlış tanınmaktadır. Onun düşünce, inanç ve görüşleri süslü, övgülü ifadelerle tanıtılan "kültür İslamı"ndan ayrı olarak ciddi ve delillere dayanılarak araştırılırsa, görülür ki Mesnevi,Fihi ma Fih, Divan-ı Kebir, Rubailer gibi kitapların yazarı olan 7. yüzyıldaki Celaleddin Rumi ile "kültür İslamı"nın tanıttığı Celaleddin Rumi arasında büyük farklar vardır.

Bu farkı buradaki konumuz açısından değerlendirecek olursak: Celaleddin Rumi, Moğolları destekler. Çünkü burada onun düşünce, inanç ve amacına ters bir durum söz konusu değildir. Çünkü onun, İslam'ı (tabii ki "vahiy İslamı"nı) siyasi alanda hakim kılmak gibi bir amacı söz konusu değildir. O "mana aleminin sultanı" olmak amacındadır. Bu amacına bağlı olarak, kendine ve amacına bağlı olmadığı sürece "madde aleminin sultanı"nın kim olduğu onun açısından hiç önemli değildir.
İster Selçuklu, ister Moğol olsun fark etmez. O, amacını gerçekleştirmek için "madde aleminin sultanları"ndaki güç değişimine bağlı olarak bazen Selçuklu'yu bazen de Moğolları destekler. Böylelikle amacına biraz daha yaklaşmaya çalışır."1

Öte yandan itikadi ve ameli yönden bir sürü yanlışlarıyla birlikte işgalci Moğol ve yerli işbirlikçi sultanlarla beraber olan Mevlana ve yandaşları siyasi olarak da uzlaşmacı bir tavır sergilemiştir. Ahi Türkmenlere karşı Moğol iktidarının yanında yer almışlardır.

İnanç ve akide bakımından Ahilerin sahip olduğu Türkmencilik düşüncesiyle Mevlevilerin sahip olduğu tasavvuf felsefesi arasında çok fazla fark olmayabilir. Hem Mevlevilik hem de Ahilik bir anlamda tasavvuf düşüncesinin farklı yorumlarına dayanmaktadır. Her iki akım da geleneksel İslam'ın yani "kültür İslamı"nın yanlışlarını bünyesinde barındırması açısından eleştirilebilir.
Kur'ani İslam'dan uzak kalmış göçebe Türkmen yaşayışı, İslam öncesi Şamanist, Budist birçok etkiyi sözlü İslami kültürle birlikte yaşatmıştır.

Mevlana ve daha sonra oluşan Mevlevilik de İslam öncesi İran kültürünün ve geleneksel İslami ritüellerin bir sentezinden oluşmaktadır.
Her ikisinin de temelinde tasavvuf ve geleneksel İslam anlayışı vardır.

Mikail Bayram'ın Kitabına Göre Mevlana ve Mesnevi'nin Değerlendirilmesi

Türkiye halkı Mesnevi'yi bir nasihat, bir öğüt kitabı zannederek bugüne kadar okuyagelmiştir.

Mevlana, Mesnevi'yi 20 yılda (1245-1265) defterler halinde yazmıştır. Eser sonra müritleri tarafından toplanmış, Mevlana'nın oğlu Sultan Veled'in de "İbtidaname ve Veledname"de Ahileri ve ileri gelenlerini isim vermeden kötülediğini, bunların düşüncelerinin yanlış olduğunu, dini ve felsefi görüşler şeklinde tenkit ederek kaleme alındığını ileri sürer. (s. 80)

Mevlana kendisini Nuh Peygambere benzeterek "Nuh dokuz yüz yıl hakka davet etti. Fakat gene kavmi inkara devam etti. Ay, nur saçtı, köpekler ise yaradılışları icabı havlayıp durdu. Ama köpeklerin havlaması kervanı yolundan alıkoymaz"2 diyerek kendini över.

Ayrıca Mevlana düşman bildiği Ahilere sataşırken "İnsaf ölçülerini aşmakta, edep çizgisini ihlal ederek işi ağır hakaretlere vardırmaktadır." "Baş düşmanını ejder, mar (yılan), İblis, muhannes (eşcinsel), hadım, ebter (zürriyetsiz), hırsız kötü sıfatlarla ve tahkir edici sözlerle kötülemektedir." (s. 83)

Mesnevi ve Kur'an Karşılaştırması
Mevlana, Mesnevi'nin kendisine Allah tarafından vahiy yoluyla geldiğine inanmaktadır. BunuMesnevi'nin birinci cildinin önsözüne de yazarak Allah'ın kitabı olan Kur'an-ı Kerim'in vasıflarını anlatan ayetleri Mesnevi'nin de vasıfları olarak göstermektedir. Mikail Bayram bu bölümü Mesnevi'nin önsözünden aynen şöyle aktarmaktadır.

Mevlana şöyle diyor:

"Bu Mesnevi kitabıdır. O Allah'a kavuşma ve onun hakkında kesin bilgiye ulaşma sırlarını açan dinin aslının aslının aslıdır.

O Yüce Allah'a dair bilgi veren ve Allah'ın yolunu aydınlatan ve O'nun varlığının en açık belgesidir.

Onun (Mesnevi'nin) nuru içinde kandil bulunan bir oyuktan yayılan ışığa benzer. Sabah aydınlıklarından daha aydınlatıcıdır. Bu kitap, yeşillikleri ve pınarları bulunan cennetlerin cennetidir.

O cennette öğle bir göze var ki, oraya yönelenler ona selsebil derler, ermişler ve keramet sahipleri ise oraya en hayırlı ve en üstün makam derler. Mutluluğa ermişler orda yer ve içerler, hürler orada diledikleri gibi yaşarlar. Bu kitap Mısır'daki Nil nehri gibidir. Sabredenlere şarap, Fir'avn ailesine ve inançsızlara sıkıntı kaynağıdır.

Cenab-ı Allah'ın Kur'an-ı Kerim hakkında buyurduğu gibi Mesnevi ile niceleri sapıklığa sapar, niceleri hidayete erer.Çünkü o kalplere şifa, üzüntülere cila, Kur'an'ı açıklayan, rızkı bollaştıran, ahlakı güzelleştirendir. Melekler, ona sadece temiz olanların dokunmasını sağlarlar. Alemlerin Rabbi'nden indirilmiştir. Önünden ve arkasından batıl ona yanaşamaz. Çünkü Allah tarafından korunmaya alınmıştır. Allah en iyi koruyucudur."

Mevlana'nın Mesnevi hakkındaki bu beyanları açıkça göstermektedir ki o, "Mesnevi"nin Allah tarafından kendisine vahy edildiğine inanmaktadır. Bunu sofiyane veya şairane ilham olmadığını veya ilhama haml edilmemesi için Kur'an ayetleriyle ifade etmektedir. Zaten o, bu görüşünü "Mesnevi" hakkında söylediği bir beyitle de şöyle dile getirmektedir. "Bu ne bir kahin sözü, ne bir rüyadır. Allah doğruyu biliyor ki, o Allah'tan vahydir."

Hocası Şems-i Tebrizi gibi "Hululiyye" inancında olan Mevlana, Allah'ın kendisine hulul ettiğine ve içindeki Allah'ın kendisini konuşturduğuna inanmaktadır. Kendisine gelen vahyin böyle gerçekleştiğine inanıyor olmalıdır. Mesnevi'nin de böyle meydana geldiğini savunmaktadır. Mecusilikten gelen bu inancın (İran irfancılığı) tasavvufi çevrelerde yaygın olduğu bilinmektedir. Vakıa Mevlana ve etrafındakiler ve hatta ilk Mevleviler "Mesnevi"nin vahiy mahsulü olduğuna inanıyorlardı.

Nitekim o dönemlerde kopya edilen Mesnevi'nin pek çok el yazması nüshalarının cild kapaklarına ve sahife başlarına "la yemessehu ille'l-mutahharun" (Ona ancak temiz olanlar dokunabilir) ve "Tenzilün min Rabbi'l-alemin" (Alemlerin rabbi tarafından indirilmiştir) yazarak bu inancı ifade etmişlerdir.

Meşhur Molla Abdu'r-Rahman Cami, Mevlana için "Nist peygamber veli dared kitap" (O peygamber değil, ama kitabı var) dedikten sonra şöyle demektedir:

"Mesnevi-yi ma'navi-yi Movlevi
Hest Kur'an der zeban-i Pehlevi"
"Mevlana'nın manevi Mesnevi'si Pehlevi (Deri Farsçası) dilince Kur'an'dır."

Buna mümasil yüzlerce beyan göstermektedir ki, eskiden beri Mevlevi çevreler "Mesnevi"yi Kur'an-ı Kerim'e eş değerde bir kitap olarak görmüşlerdir."3

Mevlana'ya Göre Ahi Evren

Ahi Evren ve Şemsi Tebrizi

Ahi Evren kendisini yetiştirmiş bir hadisçidir. Gelgelelim ki Şemsi Tebrizi, onun hadisçilik yönüne saldırmakta tasavvufi hadis anlayışını ortaya koymaktadır: "Daha ne kadar onun bunun sözlerini nakledip duracaksınız. İçinizde kalbim bana Rabbimden şöyle bir haber veriyor diyebilecek bir er yok mu?"5 Tebrizi, bu sözü üzerine Ahi Evren'in protestosuyla karşılaşmıştır. (s. 110)

Muhammed İkbal, Mevlana ve Şemsi Tebri-zi'nin Hululiye mezhebinden olduğunu söylemektedir.6

Mevlana Türkmenlerin kadın-erkek birlikte zikir ayini yapmalarını tenkit etmiştir.7 Mesnevi'de akıl yürütme ve aklı kullanma yerilmiştir.
Mevlana Moğollarla uzlaşarak Ahilere karşı savaştığı için Moğollar ona "Şeyhu'r-Rum" [Bütün Anadolu'nun Şeyhi] unvanını vermişlerdir. Daha sonra Anadolu'daki bütün şeyh ve müritlere Mevlana'ya bağlanmaları mecburiyeti getirilmiştir.

Aktarmaya çalıştığımız görüşlerinden dolayı hoşgörüyü savunduklarını ileri süren Mevlana hayranları, Mikail Bayram'a yargısız infaz yaparak linç girişiminde bulundular ve "Vurun Mevlana Düşmanına" yaygarasını kopartarak kampanya başlattılar.

Mevlana Müzesi Müdürü, Bayram'ın kitabı için "deli saçması" derken, Mevlana'nın 22. kuşaktan torunu Esin Çelebi "Mevlana bu ülkenin kutsal değerlerinden biridir, onun üzerinde oyun oynanmasın" diyor. Ayrıca Bütün popüler ulusal gazete ve yayın kuruluşları da Bayram'a karşı boykot uygulaması başlattı.

Mevlana ismi üzerinden hoşgörü edebiyatı yapanlar, hümanizmi savunanlar, tüm insanlığı kuşatmaya, herkesi gönül ehli olmaya davet edenler birdenbire nasıl hoşgörüsüzlük girdabına düştüklerinin farkında bile değiller.

Amerikan emperyalizminin kuşatması altında bir dünyada onun kültür kuruluşu olan UNESCO 2007 yılını "Mevlana Yılı" ilan ediyor.

Timsahın gözyaşlarını andıran bir gösteriş ve buna inanan saf bilinçsiz Müslümanlar. Irak'ta, Afganistan'da, Filistin'de Müslümanların kanı ve gözyaşı üzerine kumar oynayan emperyalist Batı, nasıl oluyor da Mevlana'yı bizlere yani Müslüman halklara tavsiye ediyor, öğrenmemizi istiyor?

Durum bugünkü Irak ve Afganistan'a benzemektedir. Afganistan'da Karzai ve ona fetva veren din adamları Amerikan işgalini meşrulaştırırken bir taraftan da Irak'ta aynı tezgah sürdürülüyor. Amerika ve Batı emperyalizmi İslam ülkelerini siyasi, askeri ve ekonomik yönden işgal ederken diğer yönden hoşgörü edebiyatı yapan Müslüman geçinen din baronlarıyla da işbirliği yapıyor. Tarih ise tekerrür etmeye devam ediyor.

Dipnotlar:
1- [a] Celaleddin Vatandaş, Vahiyden Kültüre, Pınar Yayınları, İstanbul, s. 187. Prof. Dr. Mustafa Akdağ, Türkiye'nin İktisadi ve İçtimai Tarihi, Tekin Yayınları, İstanbul, 1979, 1. cilt, s. 51. [c] Ord. Prof. Dr. A. Zeki Velidi Togan, Umumi Türk Tarihine Giriş, 3. baskı, Enderun Yayınları, İstanbul, 1981, s. 265. [d] M. Fuad Köprülü, Osmanlı İmparatorluğunun Kuruluşu, 2. baskı, Başnur Matbaası, Ankara, 1972, s. 162.
2- Mevnevi VI, 925.
3- Mikail Bayram, Sosyal ve Siyasi Boyutlarıyla Ahi Evren-Mevlana Mücadelesi, 1. baskı, Konya 2005, s. 84-85.
4- A.g.e., s. 108-109.
5- Ahmet Eflaki, Menakibü'l-Arifin, II, s. 647-648.
6- Muhammed İkbal, Seyr-i Felsefe der İran, Trc.:A. H. Aryanpur, Tahran, 1975, s. 78-82.
7- Mesnevi, V, s. 879-880.
 
ا Çevrimdışı

التوحيد

Üyeliği İptal Edildi
Banned
Hz. Mevlana Yolunda Bir DJ Dede!

Mevlana Şov Kültürünü Dünyaya Tanıtanlardan Bir DJ Dede :)
Mercan-Dede-334x600.jpg


Mercan Dede (Arkın Ilıcalı), Türk Tekno müziği sanatçısı ve neyzen, DJ. 1966 yılında Bursa‘da dünyaya geldi. Ney, bendir, panflüt, davul ve vokal sanatçısı olma yolunda müzik eğitimini geleneksel yollardan tasavvuf müzik ustalarından aldı. Mercan Dede, Doğu’ya özgü Sufi müziğinin ilâhi geleneğini çağdaş müziğin tınılarıyla incelikli bir şekilde harmanlayarak eski ile yeniyi, Doğu ile Batı’yi birleştiriyor.

Ark%C4%B1n-Il%C4%B1cal%C4%B1-454x600.jpg


Ebru sanatını eğitmen olarak Concordia Üniversitesi’nin Studio Arts programında devam ettiren Mercan Dede, 1997 yılında Kanada‘ya göç etti. Kanada’da güzel sanatlar üzerine lisans ve yüksek lisans eğitimini tamamlayan Mercan Dede aynı üniversitede başladığı öğretim üyeliğine, müzik çalışmalarının ağırlık kazanması sebebiyle kısa bir süre önce ara verdi. Yaşamını Kanada Motreal’de ve İstanbul’da devam ettirmektedir.

Dj-Dede-451x600.jpg



 

Benzer konular

Üst Ana Sayfa Alt