Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Maide 44 Tefsiri

Ömer İbn Abdulaziz Çevrimdışı

Ömer İbn Abdulaziz

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Bak yeğen sen önce "ne..... ne de....." takısı ne ifade eder onu öğren..

Ayrıca ben oradaki hakimler yesaka birebir uyuyor falan demiyorum hakim olan kanun yesak diyorum. Bunda anlaşılmayacak bir nokta yok umarım...

Ekli dosyayı görüntüle 2937

Bak bu resme çok dikkatli bak lütfen :( İbni Teymiye diyor ki: "Orası islam ahkamının tatbik edildiği bir islam yurdu değildir ama halkı kafir olan bir savaş yurdu da değildir."

Haklısın arkadaşım. Dün akşam forumdan çıkacaktım ama yazdıklarına cevap veriyim de öyle çıkayım dedim. Sonra İbn Teymiyye'nin Mardin fetvası aklıma geldi. Normalde ben İbn Teymiyye'nin Mardin fetvasında Mardin için darul selam değildir dediğini biliyorum yıllardır. Ama nedense o an mardin fetvasını açıp o bölümü görünce sanki İbn Teymiyye oraya darus selam diyor gibi anlamışım. Buda dinde cedel ve tartışmanın ne kadar pis bir şey olduğunu gösterdi bana. İnsan kendi bildiği bir şeyi dahi kendi savunduğu şeyi isbat etmek adına aksi halde anlayabiliyor. İmam Malik'in sözü bu konuda ne kadar güzel:"Tartışma ve Cedel insanın kalbinden İslam'ın nurunu giderir" diyor.

Sen görüşünü koyacaksın ben görüşümü koyacağım mesele kapanacak. Ama tartışmanın harareti ile insan çoğu kez yanlış şeylerde yazabiliyor veya reelde diliyle söyleyebiliyor. Kendim için çok kez şahit olmuşumdur buna. Tabi sonradan düşününce insan farkına varıyor. İbn Hazm bir gün bir muhalifiyle tartışmış. Ve tartışmada galip gelmiş. Eve gitmiş biraz düşünmüş ve aslında muhalifinin delillerinin daha sağlıklı olduğunu anlamış. Sonra bir münadi vasıtasıyla insanlara bunu ilan ettirmiş.

En güzel bu tarz tartışmalardan uzak durmak. Herkes görüşünü söyler bırakır. Böylelikle Allah azze ve celleyi gazaplandırmamış oluruz.

İbn Teymiyye'nin sözüne de gelince, İbn Teymiyye'nin bahsettiği Müslüman hakimlerin "Yesak" hükümleriyle insanları muhakeme ettiklerini iddia eden kişinin de delil getirmesi gerekir. Çünkü İbn Teymiyye'nin talebesi Hafız İbn Kesir Yesak'a Muhakeme olanın dahi Ümmetin icmasıyla kafir olacağını söylemiştir. Buna rağmen İbn Teymiyye'nin Yesak'la insanları muhakeme eden hakimlere Müslüman dediğini kim iddia edebilir?

Hafız İbn Kesir diyor ki: "Her kim mensuh şeriatlara muhakeme olur, nebilerin sonuncusu Muhammed (aleyhisselatu vesselam)’a inen şeriata muhakeme olmazsa, muhakkak kafir olur. Durum böyleyken acaba İslam şeriatını terk ederek Yesak’a muhakeme olan, Yasak’ın kanunlarını İslam kanunlarından daha önde tutan kişinin durumu nasıl olur acaba? Bilinsin ki, böyle yapan kimse Müslümanların icmasıyla kafirdir."

(İbn Kesir - El Bidaye ven Nihaye)
 
mehmed cihad Çevrimdışı

mehmed cihad

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Yazılanları okumadan atlamışsınız yine.. Acaba yukarıda (tefsirde) lam-cim diye bir tartışma söz konusu olmuş mudur ? Size mi güvenelim ehli sünnet alimlerine mi ?

İbn-i Kesir'in sözlerini de iyi anlamaya çalışın... Her kim İslam mahkemesi dururken gidip cengizin mahkemesine ittiba ederse elbet kafir olur. İslam'da ittibanın sınırlarını araştırın...
 
mehmed cihad Çevrimdışı

mehmed cihad

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
İbn Teymiyye'nin sözüne de gelince, İbn Teymiyye'nin bahsettiği Müslüman hakimlerin "Yesak" hükümleriyle insanları muhakeme ettiklerini iddia eden kişinin de delil getirmesi gerekir.


Eğer İslam hükümleriyle muhakeme edilseydi İbn Teymiyye, "Orası islam hükümlerinin tatbik edildiği" derdi ama o ne diyor: "ne İslam hükümlernin tatbik edildiği.."

Sen daha önce bir ülkede küfür hükümleri hakim olduğu halde kişi "İslam'ın hükmü"yle hükmetse dahi kafir olur demiştin..

Çelişkilerden kurtumanı tavsiye ederim.. Bunun için de orta yolu tercih et..
 
H Çevrimdışı

hasan b

Üye
İslam-TR Üyesi
[FONT=&amp]Allah'ın indirmediği batıl kanunlar ile hükmeden kişi lisan-ı hal ile, yaptığı amel söylediği söz ile "Ben bu kanunları ortaya atan kişide/kurumda şeriat koyma yetkisi görüyorum" demekte değil midir? Yani mesele sadece Maide 44 değil ki.
Bu batıl kanunlara inanmadığını söylüyorsa eğer, bu kişinin [FONT=&amp]"ben putlara inanmıyorum" diyerek putlara ibadet eden kişiden ne farkı var?[FONT=&amp]
 
L Çevrimdışı

lafons7275

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Selamun aleykum kardeşlerim, baştan sona başlıktaki iletileri okudum ve kendi adıma çok faydalandım, Allahu Teala sizi çok hayırlarla mükafatlandırsın. En çok da şu sözü beğendim:

İbn Teymiyye (rh) :
"Necaşi Kral olmasına rağmen, Allah'ın hükmünü hristiyan olan halkına tatbik edememiştir. Ömer bin Abdulaziz Rahimehullah Allah'ın hükümleriyle hükmetmek için yoğun çaba sarfetmiş, fakat büyük zorluklarla karşılaşmış ve bir görüşe göre bu yüzden zehirlenerek öldürülmüştür. Zamanımızda moğolların ele geçirdikleri İslam ülkelerinde görev yapan MÜSLÜMAN HAKİMLER, istemelerine rağmen her zaman ALLAH’IN İNDİRDİKLERİYLE HÜKMEDEMİYORLAR. Onun için bu konuda sorumluluğun ölçüsü güç ve kudretin yetmesidir.'' (Mecmuu'l-Fetava 19/217)

Şimdi aklımda bazı meseleler var ve bunlar beni rahatsız ediyor.

Bir memleket şeriat ile yönetilirken askeri darbe ile başa geçen bir kafir, şeriatı kaldırıp diğer kafir ülkelerin kanunlarından ortaya bir karışık yapıyor ve o memlekette artık küfür kanunları uygulanmaya başlıyor. Uygulamaya karşı çıkanlar da asılıyor yahud hapsediliyor. Ordu da bu küfür düzenini korumayı ilk temel görev olarak görüyor ve bu düzeni değiştirmeye çalışacak olanları hissettikleri anda diğer kafir ülkelerin de izin vermesiyle darbe yapıp o kişiyi iktidardan indirip asıyorlar.

Bu küfür düzeni Kuran öğrenme yaşına bile mudahele ediyor, baş örtüsünü yasaklıyor vs...

Bu küfür sistemi sürerken avamın seçimi ile başa biri geliyor.

Bu kişi küfür sisteminden razı değil, güç ve kudreti yettiği anda şeriatı ilan etmek istiyor.

Bu kişi güç ve kudreti ele geçirmek için geçen süre zarfında (razı olmasa da) darbe yapılmasın diye bazı küfür kanunlarına imza atıyor. Çünkü önünde mursi gibi bir örnek var, mursi biraz islami yönetime geçer gibi meyledince derhal kafirler içten ve dışardan devreye girip mursiyi iktidardan indirdiler.

İşte bu mursi örneğinden yola çıkan bu kişi, küfür olan laikliği destekler gibi görünürken el altından çaktırmadan Müslüman halkın faydasına olacak bazı kanunları çıkartmaya çalışıyor. Mesela Kuran öğrenme yaşını tekrar aşağıya çekebiliyor ve başörtüsüne serbestlik sağlıyor. Bu damlalar bile ümmetin biraz nefes almasını sağlıyor.


Şimdi bu kişinin İslam'a göre hükmü nedir?
 
Tevhid yolunda Çevrimdışı

Tevhid yolunda

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Sevgili kardeşler, konuyu baştan sona kadar okudum. Peki sonuç nedir?
Maide suresi 44. ayeti, “Allah’ın indirdiğiyle hükmetmeyenler kâfirlerin ta kendileridir.” sözünü direkt alarak mı anlamalıyız, yoksa alimlerin tevilini yaparak Allah’ın hükümlerine inanıp da, hükmedemeyenler kâfir olmaz, fasık veya zalim olur vb diyerek mi anlayacağız??
 
Ömer2 Çevrimdışı

Ömer2

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Sevgili kardeşler, konuyu baştan sona kadar okudum. Peki sonuç nedir?
Maide suresi 44. ayeti, “Allah’ın indirdiğiyle hükmetmeyenler kâfirlerin ta kendileridir.” sözünü direkt alarak mı anlamalıyız, yoksa alimlerin tevilini yaparak Allah’ın hükümlerine inanıp da, hükmedemeyenler kâfir olmaz, fasık veya zalim olur vb diyerek mi anlayacağız??

Burada sunu ıyıce anlamalıyız.

Bir kişi muslumanlıgı ve tevhıdı anladıktan sonra,aldığı nefes kadar ALLAH ın bıze ındırdıgı hukumlerı uygulamaya calısması gerekmektedır.
Bunu kısı olur,grup olur, devlet olur, Kısaca tevhıdı anlayan bır kımse Hersey de yaptıgı her ısde ALLAH ın rızasını aramalıdır.

ALLAH ın hukmunu bılıp bundan yuzcevırenle,Ne pahasına olursa olsun dıle getıren asla bır degıldır.
Misal

Sen ben ALLAH ın kanun nızamını bılıyoruz,ve hayatımızı buna gore ıdame etmeye calısıyoruz.Kurallara uymaya calısıyoruz zalımler kafiler ıstemese bıle.

Bir kimse de ALLAH ın kanunlarını bılıyor ama bunun yanında bır baska seyler ıcat edıp ALLAH ın nızamı yerıne baskasının kulluk nızamına gore hareket edıyor.İşde sorun burada ortaya cıkıyor.KAfir musrık zalım haın burada bellı oluyor kardesım.


SİZ SİZ OLUN ALLAH IN DININI UC KURUS YIKILIP YOK OLACAK BIR DUNYA ICIN ASLA SATMAYIN.
ELİNİZDEN GELDİGİNCE ona iman edip onun ındırdıgı bu dın ıle rasulun sunnetı ıle hareket edın.


Sistem evet ALLAH ın razı oldugu bır sıstem degıl. Onun ıcın Musluman akıllı olacak ALLAH ne emrettıyse onun pesınde olacak.
RAbbımız ölmeden bizlere islam ile tam anlamıyla sereflenmeyı nasıp eylesın amin.
 
Son düzenleme:
Tevhid yolunda Çevrimdışı

Tevhid yolunda

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Burada sunu ıyıce anlamalıyız.

Bir kişi muslumanlıgı ve tevhıdı anladıktan sonra,aldığı nefes kadar ALLAH ın bıze ındırdıgı hukumlerı uygulamaya calısması gerekmektedır.
Bunu kısı olur,grup olur, devlet olur, Kısaca tevhıdı anlayan bır kımse Hersey de yaptıgı her ısde ALLAH ın rızasını aramalıdır.

ALLAH ın hukmunu bılıp bundan yuzcevırenle,Ne pahasına olursa olsun dıle getıren asla bır degıldır.
Misal

Sen ben ALLAH ın kanun nızamını bılıyoruz,ve hayatımızı buna gore ıdame etmeye calısıyoruz.Kurallara uymaya calısıyoruz zalımler kafiler ıstemese bıle.

Bir kimse de ALLAH ın kanunlarını bılıyor ama bunun yanında bır baska seyler ıcat edıp ALLAH ın nızamı yerıne baskasının kulluk nızamına gore hareket edıyor.İşde sorun burada ortaya cıkıyor.KAfir musrık zalım haın burada bellı oluyor kardesım.


SİZ SİZ OLUN ALLAH IN DININI UC KURUS YIKILIP YOK OLACAK BIR DUNYA ICIN ASLA SATMAYIN.
ELİNİZDEN GELDİGİNCE ona iman edip onun ındırdıgı bu dın ıle rasulun sunnetı ıle hareket edın.


Sistem evet ALLAH ın razı oldugu bır sıstem degıl. Onun ıcın Musluman akıllı olacak ALLAH ne emrettıyse onun pesınde olacak.
RAbbımız ölmeden bizlere islam ile tam anlamıyla sereflenmeyı nasıp eylesın amin.

Burdan yola çıkarak, Allah’ın hükmüyle hükmetmeyen hükümet ve içindekiler kâfirdir diyebilir miyiz?
 
Ömer2 Çevrimdışı

Ömer2

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Burdan yola çıkarak, Allah’ın hükmüyle hükmetmeyen hükümet ve içindekiler kâfirdir diyebilir miyiz?

ALLAH ın hukmunu ısteyıp bunun ıcın calısan ama mevcut kosullarda hukmedemeyene kafır dıyemeyız.
Cunku gecenlerde yıne Hz yusuf un konusu gundeme gelmıstı.
Oysa yusuf Aleyhısselam onların ıcınde yanlızca hakkı haykırıp ALLAH ıstedıgı dogrultuda hareket etmıstı.

LAkın su an gunumuzde

ALLAH hukmune razı olmayıp putcuklarla ona ortak kosanlar ALLAH bıze yetmez deyıp bız kendımız bılırız dıyenler elbette kafir,müşrik,münafık olanların ta kendileridir.
ZAten agızlarında ıslamı sadece yuzeysel gorursun.


Ama burada sunu goz ardı etmemekte fayda var.
Bu konu butun olarak ıncelenmesı gereken bır konudur.
Yanı bır ayetı alıp bununla onune gelene kafir diyemezsin.Konuyu bır butun olarak hatta qurandakı tum herseyı bır butun olarak işlemek gerekmektedir.Ayet neden indi o an ne olduda ALLAH zulcelal bunu emretti.
Cunku hersey tekrar edıyor.Sureklı sureklı sureklı.
 
Son düzenleme:
Ömer2 Çevrimdışı

Ömer2

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Hamd, yalnızca Allah'adır.


Şüphesiz Allah Teâlâ'nın indirdiği hükümlerle hükmetmek, Rubûbiyet tevhîdindendir. Çünkü Allah Teâlâ'nın indirdiği hükümlerle hükmetmek, rubûbiyeti, mülkü ve tasarrufunun kemâli gereği olan Allah Teâlâ'nın hükmünü yerine getirip uygulamaktır. Bunun içindir ki Allah Teâlâ, indirdiği hükümlerin dışında hükümler koyarak kendilerine uyulanlara, uyan kimselerin rableri olarak adlandırmıştır.
Nitekim Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurmuştur:
اتَّخَذُوا أَحْبَارَهُمْ وَرُهْبَانَهُمْ أَرْبَابًا مِنْ دُونِ اللَّهِ وَالْمَسِيحَ ابْنَ مَرْيَمَ وَمَا أُمِرُوا إِلا لِيَعْبُدُوا إِلَهًا وَاحِدًا لا إِلَهَ إِلا هُوَ سُبْحَانَهُ عَمَّا يُشْرِكُونَ[ سورة التوبة الآية: ٣١]
"(Yahûdiler) Allah'ı bırakıp hahamlarını, (hıristiyanlar da) rahiplerini (Allah'ın haram kıldıklarını helal,helal kıldıklarını da haram kıldıkları hükümlerde onlara itaat ederek onları) Rabler edindiler. Meryem oğlu Mesîh'i (İsa'yı) da ilah edinerek ona ibâdet ettiler.Oysa onlara tek ilah olan (Allah)a ibâdet etmeleri emrolunmuştu.O'ndan başka hakkıyla ibâdete lâyık hiçbir ilah yoktur. O (Allah), onların ortak koştuklarından münezzehtir." (Tevbe Sûresi: 31).

Allah Teâlâ, kendisi ile birlikte hüküm koyan (müşerri') yerine koyduklarından dolayı kendilerine uyulanları rabler olarak adlandırmış, bu kimselere uyanları da, onlara boyun eğdikleri ve Allah Teâlâ'nın hükmüne aykırı hareket etmekte onlara itaat ettikleri içinonlara ibâdet edenler (ubbâd/âbidler) olarak adlandırmıştır.
Nitekim Adiyy b. Hâtim -Allah ondan râzı olsun- bu âyet nâzil olunca, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'e şöyle demişti:

- Onlar (Ehl-i Kitab), onlara (hahamlarına ve rahiplerine) ibâdet etmediler.
Bunun üzerine Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:

- Evet, (ibâdet ettiler).Onlar (hahamlar ve rahipler), onlara helali haram, haramı da helal kıldıklarında, onlar onlara (hahamlara ve rahiplere) uydular (tâbi oldular). İşte bu davranış, onların onlara (hahamlara ve rahiplere) ibâdetleridir."
Bunu anladığın zaman bilmelisin ki,Allah Teâlâ'nın indirdiği hükümlerle hükmetmeyen ve hüküm vermekte Allah Teâlâ'nın kitabından ve elçisi Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'in sünnetinden başkasına başvurmak isteyen kimseden îmânı nefyeden, onun kâfir, zâlim ve fâsık olduğunu açıklayan âyetler gelmiştir.


Birinci Bölüm: Îmânı ondan nefyeden (reddeden) âyetler

Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurmuştur:
أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ يَزْعُمُونَ أَنَّهُمْ آمَنُوا بِمَا أُنزِلَ إِلَيْكَ وَمَا أُنزِلَ مِنْ قَبْلِكَ يُرِيدُونَ أَنْ يَتَحَاكَمُوا إِلَى الطَّاغُوتِ وَقَدْ أُمِرُوا أَنْ يَكْفُرُوا بِهِ وَيُرِيدُ الشَّيْطَانُ أَنْ يُضِلَّهُمْ ضَلَالًا بَعِيدًا * وَإِذَا قِيلَ لَهُمْ تَعَالَوْا إِلَى مَا أَنزَلَ اللَّهُ وَإِلَى الرَّسُولِ رَأَيْتَ الْمُنَافِقِينَ يَصُدُّونَ عَنْكَ صُدُودًا * فَكَيْفَ إِذَا أَصَابَتْهُمْ مُصِيبَةٌ بِمَا قَدَّمَتْ أَيْدِيهِمْ ثُمَّ جَاءُوكَ يَحْلِفُونَ بِاللَّهِ إِنْ أَرَدْنَا إِلَّا إِحْسَانًا وَتَوْفِيقًا * أُوْلَئِكَ الَّذِينَ يَعْلَمُ اللَّهُ مَا فِي قُلُوبِهِمْ فَأَعْرِضْ عَنْهُمْ وَعِظْهُمْ وَقُلْ لَهُمْ فِي أَنفُسِهِمْ قَوْلًا بَلِيغًا * وَمَا أَرْسَلْنَا مِنْ رَسُولٍ إِلَّا لِيُطَاعَ بِإِذْنِ اللَّهِ وَلَوْ أَنَّهُمْ إِذْ ظَلَمُوا أَنفُسَهُمْ جَاءُوكَ فَاسْتَغْفَرُوا اللَّهَ وَاسْتَغْفَرَ لَهُمْ الرَّسُولُ لَوَجَدُوا اللَّهَ تَوَّابًا رَحِيمًا * فَلَا وَرَبِّكَ لَا يُؤْمِنُونَ حَتَّى يُحَكِّمُوكَ فِيمَا شَجَرَ بَيْنَهُمْ ثُمَّ لَا يَجِدُوا فِي أَنفُسِهِمْ حَرَجًا مِمَّا قَضَيْتَ وَيُسَلِّمُوا تَسْلِيمًا [ سورة النساء الآيات: ٦٠ – ٦٥]

"(Ey Peygamber!) Sana ve senden öncekilere indirilenlere îmân ettiklerini iddiâ edenleri (münâfıkları) görmedin mi? Tâğût'u inkâr etmekle emrolundukları halde, kendi aralarında hüküm vermesi için, Tâğût'a (Allah'ın indirdiğinden başkasına) başvurmak isterler.Oysa şeytan onları hak yoldan tamamen saptırmak ister. Onlara: Gelin, Allah'ın indirdiğine ve Rasûlün (sünnetin)e başvuralım, denildiğinde münâfıkların senden tamamen yüz çevirdiklerini görürsün. Onlar, elleriyle işledikleri yüzünden başlarına bir belâ gelince, sonra sana gelip özür dilemeleri ve 'Biz (bu amelimizle) sadece iyilik etmek ve arayı bulmak istedik' diyerek Allah'a yemîn ettiklerinde onların hâli nice olur? İşte onlar, Allah'ın kalplerinde olan (nifâk)ı bildiği kimselerdir.(Ey Peygamber! Sen) onlara aldırma, (bulundukları kötü durumdan dolayı) onları uyar ve onlara etkileyici söz söyle. Biz, her elçiyi Allah'ın emriyle ancak kendisine itaat edilmesi için gönderdik. (Ey Peygamber! Sen hayatta iken) şayet onlar, (günah işleyerek) nefislerine zulmettikleri zaman tevbe edip Allah'ın kendilerinin günahlarını bağışlamasını isteyip sana gelseler ve Rasûl de onlar için istiğfarda bulunsaydı, mutlaka Allah'ı çok affedici ve merhamet edici bulurlardı.Hayır! Rabbine yemîn olsun ki (Ey Peygamber!) Onlar kendi aralarında çıkan anlaşmazlıklarda (hayatta iken) seni, (vefatından sonra da sünnetini) hakem kılıp sonra da senin verdiğin hükme içlerinde hiçbir sıkıntı duymadan ve ona tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça îmân etmiş olmazlar." (Nisa Sûresi: 60-65).
Allah Teâlâ bu âyetlerde îmân ettiklerini iddiâ edenlerin, münâfıklar olduklarını şu sıfatlarla nitelendirmiştir:

Birincisi:

Onlar, kendi aralarında hüküm vermesi için Tâğût'a başvurmak isterler. Tâğût ise; Allah Teâlâ ve elçisi Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'in hükmüne aykırı hareket eden herkestir. Çünkü Allah Teâlâ'nın ve elçisi Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'in hükmüne aykırı hareket etmek, hüküm ve dönüş, yalnızca kendisine âit olan Allah Teâlâ'nın hükmüne tuğyan (haddi aşmak) ve ona bir saldırıdır.
Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
أَلا لَهُ الْخَلْقُ وَالأَمْرُ تَبَارَكَ اللَّهُ رَبُّ الْعَالَمِينَ [ سورة الأعراف من الآية: ٥٤]

"Biliniz ki yaratma ve emretme (mülk ve tasarruf hakkı), yalnızca O'na aittir. Âlemlerin Rabbi olan Allah, (her türlü noksanlıklardan) münezzehtir." (A'râf Sûresi: 54).

ikincisi

Onlara, kendi aralarında hüküm vermesi içinAllah Teâlâ'nın indirdiğine ve elçisi Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'in sünnetine başvuralım, denildiğinde, bundan yüz çevirirler.
Üçüncüsü:

Onlar, elleriyle işledikleri yüzünden başlarına bir belâ gelince, yaptıklarının hemen akabinde gelip (bu amelleriyle) sadece iyilik etmek ve arayı bulmak istediklerini ısrarla söylemeleridir. Günümüzde İslâm'ın hükümlerini reddedip İslâm'ın hükümlerine aykırı beşerî kanunlarla hükmeden ve bunun iyilik ve çağın gereklerine en uygun olduğunu iddiâ eden kimseler gibi...
Sonra Allah Teâlâ, bu sıfatlara sahip olan ve îmân ettiklerini iddiâ edenleri şiddetle uyarmış ve onların kalplerinde olanı ve söylediklerine aykırı olan şeyleri bildiğini belirtmiş ve Peygamberi Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'e de onlara nasihat etmesini ve onlara etkileyici söz söylemesini emretmiştir.

Sonra Allah Teâlâ, Rasûlü -sallallahu aleyhi ve sellem-'i göndermesinin hikmetini açıklamış, onun kendisine itaat edilen ve uyulan kimse olmasını, fikirleri ne kadar güçlü olursa olsun, anlayışları ne kadar geniş olursa olsun, insanlar arasında kendisinden başka hiç kimseye itaat edilmemesini ve hiç kimseye uyulmamasını istemiştir.
Ardından Allah Teâlâ rububiyetine yemîn ederek, rubûbiyet çeşitlerinin en has olanı ve Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'in elçiliğinin doğru olduğuna işâret eden şeyi içeren, şu üç şey olmadan Rasûlüne îmânın olamayacağının üzerinde durmuştur:
Birincisi:

Her türlü anlaşmazlıkta hüküm vermesi için, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in hükmüne başvurulmalıdır.
İkincisi:

Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in verdiği hüküm ile gönülleri ferah bulmalı ve içlerinde hiçbir sıkıntı olmamalıdır.
Üçüncüsü:

Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in verdiği hükme tam teslimiyet gösterilmeli ve onun hükmü gecikmeksizin (beklemeksizin) ve ondan sapmaksızın uygulanmalıdır.

İkinci Bölüm: Onun kâfir, zâlim ve fâsık olduğuna delâlet eden âyetler
وَمَنْ لَمْ يَحْكُمْ بِمَا أَنزَلَ اللَّهُ فَأُوْلَئِكَ هُمْ الْكَافِرُونَ[ سورة المائدة من الآية:

٤٤]

"... Kim, Allah'ın indirdiği hükümlerle hükmetmez (ya da hükümleri değiştirir veya gizlerse veyahut da inkâr eder)se işte onlar, kâfirlerin tâ kendileridir."(Mâide Sûresi: 44).
وَمَنْ لَمْ يَحْكُمْ بِمَا أَنزَلَ اللَّهُ فَأُوْلَئِكَ هُمْ الظَّالِمُونَ[ سورة المائدةمن الآية:

45]
"... Kim, Allah'ın indirdiği hükümlerle hükmetmezse, işte onlar, zâlimlerin tâ kendileridir."(Mâide Sûresi: 45).
وَمَنْ لَمْ يَحْكُمْ بِمَا أَنزَلَ اللَّهُ فَأُوْلَئِكَ هُمْ الْفَاسِقُونَ[ سورة المائدةمن الآية:

47]
"... Kim, Allah'ın indirdiği hükümlerle hükmetmezse, işte onlar, fâsıkların tâ kendileridir." (Mâide Sûresi: 47).

Soru:
Bu üç vasıf, bir kimsede biraraya gelebilir mi? Yani Allah Teâlâ'nın indirdiği hükümlerle hükmetmeyen herkes, aynı anda hem kâfir, hem zâlim, hem de fâsık olabilir mi? Çünkü Allah Teâlâ aşağıdaki iki âyette kâfirleri zulûm ve fıskla nitelendirerek şöyle buyurmuştur:
وَالْكَافِرُونَ هُمْ الظَّالِمُونَ[ سورة البقرة من الى الاية:
٢٥٤]
"...Kâfirler, zâlimlerin tâ kendileridir." (Bakara Sûresi: 254).

Ve Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
إِنَّهُمْ كَفَرُوا بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ وَمَاتُوا وَهُمْ فَاسِقُونَ[ سورة التوبة من الآية: ٨٤]

"...Çünkü onlar, Allah'ı ve elçisini inkâr ettiler ve fâsıklar olarak öldüler." (Tevbe Sûresi: 84).

Buna göre Allah Teâlâ'nın indirdiği hükümlerle hükmetmeyen herkes, aynı anda hem kâfir, hem zâlim, hem de fâsık olabilir mi? Yoksa bu vasıflarda bulunan kimselerin konumları, Allah Teâlâ'nın indirdiği hükümlerle hükmetmemelerine götüren sebebe göre mi değişir?
Bu ikinci görüş, bana göre doğruya en yakın olan görüştür. Yine de en doğrusunu Allah Teâlâ bilir.

Buna göre şöyle diyebiliriz:

- Her kim, Allah Teâlâ'nın indirdiği hükümleri hafife alarak veya onları hakir görerek veyahut o hükümlerden başkasının insanlar için daha uygun ve daha faydalı olduğuna inanarak Allah Teâlâ'nın indirdiği hükümlerle hükmetmezse, İslâm dîninden çıkar, kâfir olur.
Nitekim bazı kimseler, bir hayat metodu olsun ve o yolda yürüsünler diye insanlar için İslâm hükümlerine aykırı da olsa kanunlar koymaktadırlar. Çünkü bu kimseler, İslâm hükümlerine aykırı bu kanunları koyarlarken onların insanlar için daha uygun ve daha faydalı olduğuna inandıklarından dolayıdır.

Akıl ve selim fıtrat ile bilindiği gibi insan, bir metottan ona aykırı olan başka bir metoda geçerken, geçtiği metodun daha üstün olduğuna ve terkettiği metodun da bozuk olduğuna inanır.

- Her kim, Allah Teâlâ'nın indirdiği hükümleri hafife almaz, onları hakir görmez ve o hükümlerden başkasının insanlar için daha uygun ve daha faydalı olduğuna inanmazsa, fakat hüküm verdiği kimseden nefsi için intikam almak veya buna benzer amaçla Allah Teâlâ'nın indirdiği hükümlerle hükmetmezse, bu kimse zâlimdir, fakat kâfir değildir.Bu kimsenin yaptığı zulmün mertebesi (derecesi) hakkında hüküm verdiği kimse ve hükmün vesilelerine göre farklılık arzeder.

- Her kim de, Allah Teâlâ'nın indirdiği hükümleri hafife almaz, onları hakir görmez ve o hükümlerden başkasının insanlar için daha uygun ve daha faydalı olduğuna inanmazsa, fakat hakkında hüküm verdiği kimseyi kayırmak veya rüşvet almak gibi, dünya malından bir şey karşılığında Allah Teâlâ'nın indirdiği hükümlerle hükmetmezse, bu kimse fâsıktır, fakat kâfir değildir.Bu kimsenin yaptığı fıskın mertebesi (derecesi) hakkında hüküm verdiği kimse ve hükmün vesilelerine göre farklılık arzeder.
Şeyhulislâm İbn-i Teymiyye -Allah ona rahmet etsin- Allah'ı bırakıp hahamlarını ve rahiplerini (Allah'ın haram kıldıklarını helal, helal kıldıklarını da haram kıldıkları hükümlerde onlara itaat ederek onları) Rabler edinen kimselerin iki kısım olduklarını belirterek şöyle demiştir:

"Birincisi:

Bilmeleri gerekir ki onlar,hahamların ve rahiplerin Allah Teâlâ'nın dînini değiştirmeleri fiilinde onlara uymakta, bildikleri halde, rasûlün (peygamberin) dînine aykırı hareket ettiklerini, başlarında bulunanlara uyarak Allah Teâlâ'nın haram kıldığının helal olduğuna, helal kıldığının da haram olduğuna, inanmaktadırlar. İşte bu, küfürdür. Allah Teâlâ ve elçisi -sallallahu aleyhi ve sellem- bunu şirk saymıştır.

İkincisi:

Onların, haramı helal saymak ve helalı haram saymaktaki inanç ve îmânlarının sâbit olmasıdır -Şeyhulislâm İbn-i Teymiyye'den nakledilen ibâre aynen böyledir-. Fakat onlar, Allah Teâlâ'ya isyan etmekte hahamlara ve rahiplere itaat etmişlerdir.Müslümanın, onların günah olduğuna inandığı halde günahlar işlemesi gibi. Bunların hükmü ise, günah işleyen kimselerin hükmü gibidir."
(Değerli âlim Muhammed b. Salih el-Useymîn -Allah ona rahmet etsin
 
Pangea Çevrimdışı

Pangea

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Şehid Dr. Abdullah Azzam’ın (rh) bu konudaki görüşleri:

“1. Ülkede Allah'ın kanunlarının dışında başka kanunlar koyan ve bunların uygulanmasını emreden yönetici kâfirdir. İslâm dininden çıkmıştır.

2. Kanunları maddeleştirenler yani; "birinci madde şudur,ikinci madde şudur" gibi düzenlemelerde bulunanlar... Allah'ın indirdiği kanunlara ters olan bir madde dahi düzenleseler İslâm'dan çıkarlar. Bunlar Mekke'de Lat ve Uzza'nın yanında bulunan kahin ve onların hizmetçileri gibidirler.

3. Millet Meclisi... İçerisinde Allah'ın kanunlarına ters kanunlar çıkaran, Allah'ın helal kıldığını haram sayan, cihadı yasaklayan, mescitlerde ilim halklarını engelleyen, iyiliği emrederek kötülükten nehyeden emri bi'1-ma'ruf ve- nehyi ani'l-münker müessesesini yürürlükten kaldıran, onu yasaklayan, "mirasta kadın ve erkek eşit pay alır" diyen, ikinci evliliği kanun dışı sayan ve Allah'ın indirdiği İslâm şeriatine muhalif tek kanun maddesine muvafakat eden her milletvekili İslâm'dan çıkar, kâfir olur.

(Buraya İbn Teymiyye’nin görüşünü de ekleyelim ki anlamakta güçlük çekenler ANLAYABİLSİN..

“Bir kimse, haram olduğu icma ile sabit olan bir şeyi helal yaparsa veya helal olduğunda icma olan bir şeyi haram yaparsa veya icmayla sabit olan Allah'ın şeriatini değiştirirse bu kişi alimlerin ittifakıyla kafirdir. “ (İbn Teymiyye, Mecmuu'l-Fetava))

4. İslâm ümmeti içerisinden İslâm dışı kanunlara kalbi ile razı olanlar.
Çünkü "bundan sonra hardal tanesi kadar dahi iman yoktur." "Kim onlara karşı eliyle cihad ederse o mü'mindir, kim onlara diliyle cihad ederse o mü'mindir, kim onlara kalbi ile cihad ederse o mü'mindir. Bunun dışındakinde ise hardal tanesi kadar dahi iman yoktur."

5. Hakimler: Parlamenterlerin koydukları kanunları uygulayan hakimler iki kışıma ayrılır;
a. Bu kanunları sevmeyen, bunların kaldırılmasını isteyen hakimler kanaatimce dinden çıkmazlar fakat onlar fasıktırlar. Yaptıkları iş haramdır. Maaşları haramdır.
b. Bu tür kanunları severek tatbik eden hakimler, bunlar İslâm'dan çıkarlar.

6. Avukatlar: Allah'ın nizamı dışındaki beşeri kanunlarla hükmeden mahkemelerin önünde dava açan avukatlara gelince kanaatimce bunların avukatlık yapmaları haram ve aldıkları ücretler de haramdır.
bu konunun özeti bence budur, ihtilaf var tabiki o yüzden herkesi tekfir edemiyoruz.
 
Tevhid yolunda Çevrimdışı

Tevhid yolunda

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
ALLAH ın hukmunu ısteyıp bunun ıcın calısan ama mevcut kosullarda hukmedemeyene kafır dıyemeyız.
Cunku gecenlerde yıne Hz yusuf un konusu gundeme gelmıstı.
Oysa yusuf Aleyhısselam onların ıcınde yanlızca hakkı haykırıp ALLAH ıstedıgı dogrultuda hareket etmıstı.

LAkın su an gunumuzde

ALLAH hukmune razı olmayıp putcuklarla ona ortak kosanlar ALLAH bıze yetmez deyıp bız kendımız bılırız dıyenler elbette kafir,müşrik,münafık olanların ta kendileridir.
ZAten agızlarında ıslamı sadece yuzeysel gorursun.


Ama burada sunu goz ardı etmemekte fayda var.
Bu konu butun olarak ıncelenmesı gereken bır konudur.
Yanı bır ayetı alıp bununla onune gelene kafir diyemezsin.Konuyu bır butun olarak hatta qurandakı tum herseyı bır butun olarak işlemek gerekmektedir.Ayet neden indi o an ne olduda ALLAH zulcelal bunu emretti.
Cunku hersey tekrar edıyor.Sureklı sureklı sureklı.

Dediğinizi gayet iyi anladım kardeşim. Fakat söylemiş olduğunuz sözlerin benzerini Mürciler de söylemiyor mu, ben mi yanlış biliyorum?
 
عبيد Çevrimdışı

عبيد

إذا لم تخلص فلا تتعب
Dediğinizi gayet iyi anladım kardeşim. Fakat söylemiş olduğunuz sözlerin benzerini Mürciler de söylemiyor mu, ben mi yanlış biliyorum?
Selamün aleyküm
Kardeş bir konudaki mutlak hüküm/konuyla ilgili verilmiş hüküm bütünüyle muayyen/ferd için geçerli olmayabilir. Bunu birbirinden ayır etmek lazım.
Bir konuyu detayına kadar öğrenmedikçe fertler hakkında konuşmamak lazım, apaçık konular hariç. Ben de başta biraz serttim, bütün oy kullananları baştan aşağı tekfir ediyordum. İnsan ilim öğrendikçe tekfirin ne kadar zor olduğunu da öğreniyor
 
Son düzenleme:
Ömer2 Çevrimdışı

Ömer2

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Dediğinizi gayet iyi anladım kardeşim. Fakat söylemiş olduğunuz sözlerin benzerini Mürciler de söylemiyor mu, ben mi yanlış biliyorum?

Mürcie akidesinde degılım elhamdulıllah.
Herkez iyi yada kötu olarak hakettıgının hesabını verecek karsılıgında odul yada ceza alacak.

Musluman bır kımse elınden geldıgı muddetce bu tarz ısın ıcınde karmasıklık olan meselelerde kafa yormamalı.
Buna kafa yoracak olan kımseler yeterlı bır bılgıye erısmıs ılım tahsıl etmıs kımseler olmalıdır.

kendım sahsım adına bu tarz ıslere ne gırerım ne de bırını savunurum.

Bana lazım olan kısım hakkı hak bılerek haykıran batılı batıl bılıp yerın dıbıne savuran kımsedir.
 
Üst Ana Sayfa Alt