E
Çevrimdışı
KURBAN BAYRAMI ÖNCESİ AİLEME MEKTUB
Allah’ın adıyla...
Bütün hamdler Allah’a mahsustur… Selat ve selam Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in üzerine olsun...
Allah’u Teala buyurur ki:
“Allah sana bir zarar dokundurursa, onu yine kendisinden başka açacak yoktur. Ve eğer sana bir hayır dokundursa, kuşkusuz O, herşeyi yapabilendir.” (6, En’am/17)
“Ve eğer Allah, sana bir zarar dokunduracak olursa, onu O'ndan başka giderecek yoktur. Ve eğer sana bir hayır dilerse, o zaman da O'nun hayrını engelleyebilecek kimse yoktur. O, lütfunu dilediği kuluna nasip eder. Allah çok yarlığayıcı, çok esirgeyicidir.” (10, Yunus/107)
Değerli babacığım, anneciğim ailem ve çocuklarım… Allahu Tealâ’dan her birinizi korumasını temenni ediyorum.
Es-Selamu aleykum ve rahmetullah
Size mektup yazma fırsatı elime geçtiğinde tereddüt ettim. Allah’ın bahşedeceği ferahlığın yakın olduğu konusunda şüpheniz olmasın. Mektubumdan dolayı kurtuluşum konusunda ümitsizliğe kapıldığımı zannetmenizden korktum. Asla... Allah’a andolsun ki çok kısa zamanda bu gerçekleşecek. Allah dilerse her an bu gerçekleşebilir. Ancak dilemezse elbette olmaz...
Ancak Kurban Bayramı arifesinde size bu bayramın ne denli önemli manalar taşıdığını hatırlatmak için bu fırsatı değerlendirmek istedim. Aynı zamanda Allah’ın bana zilhicce’nin onunda bağışlamış olduğu şu halvet halinde bu derin manaları kendime de tekrar ediyorum. Allahu Teala’nın bana bahşetiği bu halvet olmasaydı bu şekilde ona ibadet etmeyi, onu anmayı ve şükretmeyi başaramazdım. Eğer Allahu Teala bana bayramı sizlerle birlikte geçirmeyi nasibedese, o zaman tüm bunları sözlü olarak sizinle konuşurum inşallah. Eğer bu olmazsa yine de Allah’a şükrederim. Çünkü Allah’ın mü’minler için takdir ettiği her şey onlar için hayırlıdır. Karşılığında bir ecir olmaksızın mü’minin ayağına diken bile batmaz. Bu sadece mü’minler içindir.
Çok yüce ve değerli bir günü karşılamak üzereyiz. Müslümanların kurban kesmeyi adet haline getirdikleri bu mübarek günü bir hatırlayın. –İbrahim aleyhisselam ve tabi olmakla emrolunduğumuz onun yüce ümmeti; Onun nasıl bu değerli mertebeye ulaştığını ve gerçekten Rahman’ın dostu olduğunu... O, “Allahu Ekber” lafzını tam anlamıyla gerçekleştirdiği için bu mertebeye ulaştı.
Bayram sabahı hep beraber tekbir getiririz....
Allahu Ekber, Allahu Ekber, Lailahe İllallah Allahu Ekber, Allahu Ekber Velillahil Hamd....
Hayatımızda bu tekbiri pratiğe aktarmadığımız sürece dervişlerin mırıltılarından ileri gitmez. Sadece dilde kalan bu kelimeler Müslümanı Allah’ın razı olduğu İbrahim’in ümmetinden yapmaz... Ancak onun manasını gerçeğe yansıtır ve onu yaşarsa, Allah onun nazarında her şeyden daha değerli olur. Babadan, anneden, eşden, aileden, aşiretten ve bütün dünyadan daha değerli... İşte bu; insanlara imam olan, kavminin dininden, milletinden teberi ederek Allahu Teala’yı tercih eden, O’nu babasından ve aşiretinden üstün tutan İbrahim’İm milletidir. Hatırlayın O şöyle demişti:
"Ben, sizden ve Allah'tan başka taptığınız şeylerden çekilip ayrılırım da Rabbime dua (ibadet) ederim. Rabbime yalvarışımda mahrum kalmayacağımı umarım." (19, Meryem/48)
Yine İbrahim Aleyhisselam yanında bulunan mü’minlerle beraber kavimlerine şöyle demişlerdir:
“Biz sizden ve sizin Allah'tan başka taptıklarınızdan uzağız. Sizi tanımıyoruz. Siz bir tek Allah'a inanıncaya kadar sizinle bizim aramızda sürekli bir düşmanlık ve nefret belirmiştir.” (60, Mümtehine/4)
Gerçekten İbrahim “Allahu Ekber” diyerek Allah’ın en büyük olduğuna kalbiyle iman etmişti. Öyle ki; kendisine “İbrahim! Ey İbrahim” diye seslenen eşini ve çocuğunu ekinsiz/kurak bir arazide bırakarak gitmiş ve geri dönmemişti. Çünkü bu O’na Allah’ın emri idi. Allah’ın emri ise İbrahim Aleyhisselam için, duygularından, hislerinden ve her şeyden daha üstündü. Eşi İbrahim’in gideceğinden emin olup onun tekrar geriye döneceğinden ümidinin kestiğin de O’na “bizi ne bir suyun ne de bir yiyecek ve içeceğin olmadığı bu kurak yerde bırakmanı sana kim emretti?” diye sormuş İbrahim’de “Rabbim” demişti. O zaman eşi “Öyleyse O bizi helak etmez” dedi.
Düşünün bir; eşi de bunun Allah’ın emri olduğunu öğrendiği zaman, bir yandan çocuğu ağlarken, ne suyun ne de bir insanın bulunmadığı bu çölün ortasında yapayalnız kalmayı önemsemeyerek “Allahu Ekber” sözünü nasıl pratiğe aktardığını bir düşünün. Çünkü o Allah’ın her şeyden büyük olduğuna emindi. Bunu hayatına uyguladığı sürece ne onu ne de çocuğunu Allah’ın helak etmeyeceğinden emindi...
Ve yine… İbrahim “Allahu Ekber” diyerek Allah’ın en büyük olduğuna kalbiyle iman etmişti. Oğluna şöyle dediği zamanda İbrahim’in nazarında Allah en büyüktü:
“Oğlu, yanında koşacak çağa gelince: "Ey oğlum! Ben seni rüyamda boğazladığımı görüyorum. Artık bak, ne düşünürsün?" dedi. Çocuk da: "Babacığım sana ne emrediliyorsa yap, inşaallah beni sabredenlerden bulacaksın" dedi.” (37, Saffat/102)
Hangisi daha ilginç bilemiyorum. İbrahim’in Rabbine itaati mi? Yoksa babasına, onu kurban edeceği zaman yüzüstü yatırmasını, çünkü kendi yüzüne baktığı zaman duyacağı merhametin Allah’ın emrini uygulamasına engel olmasından çekindiğini söyleyecek kadar Allah’ın emrine boyun eğen İsmail’in sabrı mı?
Ve yine düşünün… Hacer’in imanını… İblis’in ona gelipte “İbrahim, Allah’ın emri olduğunu iddia ederek oğlunu boğazlayacak” dediği zaman; “Eğer Rabbi bunu emrettiyse teslim olmaktan başka yapacak birşey yok” diyerek nasıl “Allahu Ekber” lafzını hayatına nasıl tatbik ettiğini bir düşünün…
Allah’ın adıyla...
Bütün hamdler Allah’a mahsustur… Selat ve selam Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in üzerine olsun...
Allah’u Teala buyurur ki:
“Allah sana bir zarar dokundurursa, onu yine kendisinden başka açacak yoktur. Ve eğer sana bir hayır dokundursa, kuşkusuz O, herşeyi yapabilendir.” (6, En’am/17)
“Ve eğer Allah, sana bir zarar dokunduracak olursa, onu O'ndan başka giderecek yoktur. Ve eğer sana bir hayır dilerse, o zaman da O'nun hayrını engelleyebilecek kimse yoktur. O, lütfunu dilediği kuluna nasip eder. Allah çok yarlığayıcı, çok esirgeyicidir.” (10, Yunus/107)
Değerli babacığım, anneciğim ailem ve çocuklarım… Allahu Tealâ’dan her birinizi korumasını temenni ediyorum.
Es-Selamu aleykum ve rahmetullah
Size mektup yazma fırsatı elime geçtiğinde tereddüt ettim. Allah’ın bahşedeceği ferahlığın yakın olduğu konusunda şüpheniz olmasın. Mektubumdan dolayı kurtuluşum konusunda ümitsizliğe kapıldığımı zannetmenizden korktum. Asla... Allah’a andolsun ki çok kısa zamanda bu gerçekleşecek. Allah dilerse her an bu gerçekleşebilir. Ancak dilemezse elbette olmaz...
Ancak Kurban Bayramı arifesinde size bu bayramın ne denli önemli manalar taşıdığını hatırlatmak için bu fırsatı değerlendirmek istedim. Aynı zamanda Allah’ın bana zilhicce’nin onunda bağışlamış olduğu şu halvet halinde bu derin manaları kendime de tekrar ediyorum. Allahu Teala’nın bana bahşetiği bu halvet olmasaydı bu şekilde ona ibadet etmeyi, onu anmayı ve şükretmeyi başaramazdım. Eğer Allahu Teala bana bayramı sizlerle birlikte geçirmeyi nasibedese, o zaman tüm bunları sözlü olarak sizinle konuşurum inşallah. Eğer bu olmazsa yine de Allah’a şükrederim. Çünkü Allah’ın mü’minler için takdir ettiği her şey onlar için hayırlıdır. Karşılığında bir ecir olmaksızın mü’minin ayağına diken bile batmaz. Bu sadece mü’minler içindir.
Çok yüce ve değerli bir günü karşılamak üzereyiz. Müslümanların kurban kesmeyi adet haline getirdikleri bu mübarek günü bir hatırlayın. –İbrahim aleyhisselam ve tabi olmakla emrolunduğumuz onun yüce ümmeti; Onun nasıl bu değerli mertebeye ulaştığını ve gerçekten Rahman’ın dostu olduğunu... O, “Allahu Ekber” lafzını tam anlamıyla gerçekleştirdiği için bu mertebeye ulaştı.
Bayram sabahı hep beraber tekbir getiririz....
Allahu Ekber, Allahu Ekber, Lailahe İllallah Allahu Ekber, Allahu Ekber Velillahil Hamd....
Hayatımızda bu tekbiri pratiğe aktarmadığımız sürece dervişlerin mırıltılarından ileri gitmez. Sadece dilde kalan bu kelimeler Müslümanı Allah’ın razı olduğu İbrahim’in ümmetinden yapmaz... Ancak onun manasını gerçeğe yansıtır ve onu yaşarsa, Allah onun nazarında her şeyden daha değerli olur. Babadan, anneden, eşden, aileden, aşiretten ve bütün dünyadan daha değerli... İşte bu; insanlara imam olan, kavminin dininden, milletinden teberi ederek Allahu Teala’yı tercih eden, O’nu babasından ve aşiretinden üstün tutan İbrahim’İm milletidir. Hatırlayın O şöyle demişti:
"Ben, sizden ve Allah'tan başka taptığınız şeylerden çekilip ayrılırım da Rabbime dua (ibadet) ederim. Rabbime yalvarışımda mahrum kalmayacağımı umarım." (19, Meryem/48)
Yine İbrahim Aleyhisselam yanında bulunan mü’minlerle beraber kavimlerine şöyle demişlerdir:
“Biz sizden ve sizin Allah'tan başka taptıklarınızdan uzağız. Sizi tanımıyoruz. Siz bir tek Allah'a inanıncaya kadar sizinle bizim aramızda sürekli bir düşmanlık ve nefret belirmiştir.” (60, Mümtehine/4)
Gerçekten İbrahim “Allahu Ekber” diyerek Allah’ın en büyük olduğuna kalbiyle iman etmişti. Öyle ki; kendisine “İbrahim! Ey İbrahim” diye seslenen eşini ve çocuğunu ekinsiz/kurak bir arazide bırakarak gitmiş ve geri dönmemişti. Çünkü bu O’na Allah’ın emri idi. Allah’ın emri ise İbrahim Aleyhisselam için, duygularından, hislerinden ve her şeyden daha üstündü. Eşi İbrahim’in gideceğinden emin olup onun tekrar geriye döneceğinden ümidinin kestiğin de O’na “bizi ne bir suyun ne de bir yiyecek ve içeceğin olmadığı bu kurak yerde bırakmanı sana kim emretti?” diye sormuş İbrahim’de “Rabbim” demişti. O zaman eşi “Öyleyse O bizi helak etmez” dedi.
Düşünün bir; eşi de bunun Allah’ın emri olduğunu öğrendiği zaman, bir yandan çocuğu ağlarken, ne suyun ne de bir insanın bulunmadığı bu çölün ortasında yapayalnız kalmayı önemsemeyerek “Allahu Ekber” sözünü nasıl pratiğe aktardığını bir düşünün. Çünkü o Allah’ın her şeyden büyük olduğuna emindi. Bunu hayatına uyguladığı sürece ne onu ne de çocuğunu Allah’ın helak etmeyeceğinden emindi...
Ve yine… İbrahim “Allahu Ekber” diyerek Allah’ın en büyük olduğuna kalbiyle iman etmişti. Oğluna şöyle dediği zamanda İbrahim’in nazarında Allah en büyüktü:
“Oğlu, yanında koşacak çağa gelince: "Ey oğlum! Ben seni rüyamda boğazladığımı görüyorum. Artık bak, ne düşünürsün?" dedi. Çocuk da: "Babacığım sana ne emrediliyorsa yap, inşaallah beni sabredenlerden bulacaksın" dedi.” (37, Saffat/102)
Hangisi daha ilginç bilemiyorum. İbrahim’in Rabbine itaati mi? Yoksa babasına, onu kurban edeceği zaman yüzüstü yatırmasını, çünkü kendi yüzüne baktığı zaman duyacağı merhametin Allah’ın emrini uygulamasına engel olmasından çekindiğini söyleyecek kadar Allah’ın emrine boyun eğen İsmail’in sabrı mı?
Ve yine düşünün… Hacer’in imanını… İblis’in ona gelipte “İbrahim, Allah’ın emri olduğunu iddia ederek oğlunu boğazlayacak” dediği zaman; “Eğer Rabbi bunu emrettiyse teslim olmaktan başka yapacak birşey yok” diyerek nasıl “Allahu Ekber” lafzını hayatına nasıl tatbik ettiğini bir düşünün…