Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Çözüldü Kurayza Yahudilerine Verilen Hukum Umumi (amm) midir?

S Çevrimdışı

SaYFuLLaH

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Es selamu aleykum ve rahmetullahi ve berakatuhu,

kafamı kurcalayan sorulardan bir tanesi şu: Beni Kurayza hikayesini biliyorsunuz sanırım, 2 defa Müslümanlara ihanet edildiği için Beni Kurayza yahudilerinin erkekleri (buluğa girmiş çocukları) öldürüldü, kadınları cariye edildi, çocukları esir alındı (Tevratın hüküm verdiği gibi hüküm verildi).

Bu genel bir hüküm müdür, yoksa sadece ihanet edenlere veya yahudilere has bir hüküm müdür. İslam'da savaşmayan çiftçiler, rahipler öldürülmezken neden bu duruma farklı bir yöntemle yaklaşılmış? Mesela Avrupayı fethetsek (inşaAllah çok yakında :D ) tüm erkekleri öldürmemiz mi gerekir yada savaşmayanların cizye vermeleri mi istenir, yoksa bu ikisini yapma konusunda İmamın tercihine mi bakılır?
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Sa'd b. Muaz, Kurayza yahudileri için erkeklerinin öldürülmesi (15 yaş üstü), kadınlarının cariye edilmesi hükmünü verirken, Yahudilerin kendi kitablarına göre hüküm vermiştir. Kurayza'ya has bir uygulamadır. Çünkü andaşması olmasına rağmen, andaşmayı bozup, muslumanlarla savaşan Kurayş muşriklerine destek verdiğinden bu hükmü almıştır.

Kurayza oğulları hakkında bahsi geçen nasslar ve andalmayı bozup ihanet etmenin Kurana göre ise durum şöyledir :

Enfal 56. "Sen kendileriyle andlaşma yaptığın halde onlar, hiç çekinmeden, her defa andlaşmalarını bozarlar."
57. "İşte onları savaşta ele geçirirsen onlarla arkalarında ahdi bozacak kimseleri de ürküt (dağıt). Umulur ki onlar ibret alırlar."
Birçok mufessir bu âyet-i kerimelerin Kurayza oğullan yahudileri hakkında indiğini söylemişlerdir. Peygamber (s.a.v.)'le antlaşma yaptıktan sonra O'na düşmanlık yapmış; muşriklere silâh yardımında bulunmuşlar, sonra da: "Sizinle andlaşmak olduğumuzu unutmuştuk." demişler ve antlaşma yenilenmiş, bu sefer Hendek savaşı günü müslümanlara yine düşmanlık yapmışlar ve düşmanlıkları çerçevesinde reisleri Ka'b, Mekke'ye giderek muşriklerle antlaşma yapmıştı. (Alûsî, Rûhu'l-Maânî, X,22)
Ebu'ş-Şeyh'in Saîd ibn Cubeyr'den rivayetinde o şöyle demiştir: İçlerinde İbnu't-Tâbût'un da bulunduğu altı yahudi hakkında nazil olmuştur. (Suyûtî, Lubâbu'n-Nukûl, 1,181-182)
Her İki rivayette de kendileriyle antlaşma yapılan ve antlaşmaya rağmen müslümanlara düşmanlık edenler yahudiler olmakla iki rivayet arasında ihtilâf yoktur.

58.Eğer bir kavmin hıyanet etmesinden korkarsan sen de onlara karşı aynı şekilde davran. Muhakkak ki Allah, hainleri sevmez."
Mucâhid'den rivayete göre bu âyet-i kerime Kurayza oğullan hakkında inmiştir. (Taberi, câmiu'l-Beyân, X, 20)
Ebu'ş-Şeyh'in İbn Şihâb'dan rivayetinde Peygamber (s.a.v.)'in, Hendek muharebesinden dönüşünde Cibril gelmiş ve: "Ben, düşmanın peşinde iken sen silâhını mı bıraktın? (Silâhlan ve) çık; Allah sana Kurayza oğulları ile savaşman için izin verdi." demiş ve işte onlar hakkında bu âyet-i kerime indirilmiş. (Suyûtî, Lubâbu'n-Nukûl, 1,182)

Taberi diyor ki: "Eğer denecek olursa ki: "Sırf düşmanın ihanetinden korkularak ahid nasıl bozulabilir? Çünkü bu bir zan'dır. Zan ise kesinlik ifade etmez."
Cevaben denilir ki: "Mesele senin anladığın gibi değil. Buradaki cümlenin manası şudur : "Düşmanın ihanet edeceği belirtisi sana belli olur ve onların sana saldıracaklarından korkacak olursan işte o zaman onların anlatlaşma!arını üzerlerine at ve onlara karşı savaş ilan et." Nitekim Rasulullah, Kurayza oğullarının, Ebu Sufyan ve muşriklerle, kendisine karşı yardımlaşmayı kabul etmelerinden ve kendisine karşı savaşacaklarını bildirmelerinden sonra, onlarla olan andlaşmasını bozduğunu bildirmiştir. Mu'minlerle savaşı kesme andlaşması yapan bütün kavimler bu hükme tabidirler. Müslümanların halifesi, Kurayza oğullarının, Rasulullah'a ve sahabilere yaptıkları ihanet gibi herhangi bir ihanet görecek olursa onlarla yaptığı antlaşmayı üzerlerine atıp bozabilir ve onlara karşı savaş ilan edebilir.

Âyetin Nuzul Sebebi:

"Eğer bir kavmin hainliğinden" onların aldatacaklarından ve ahîdlerini bozacaklarından "endişeye düşersen, adalet üzere kendilerine antlaşmalarını bozduğunu bildir."
Bu âyet-i kerime Kurayzaoğulları ile Nadiroğulları hakkında inmiştir. Taberî bunu Mucahid'den nakletmektedir.
İbn Adiyye de der ki: Kur'an-ı Kerim'in lafızlarından anlaşılan şu ki, Kurayzaoğullan hakkındaki açıklamalar, yüce Allah'ın: "... arkalarındakileri dağıt da ibret alsınlar" buyruğu ile sona ermiştir. Bundan sonra şanı yüce Allah, bu âyet-i kerime ile, gelecekte hainlik edeceğinden korkacağı kimselere yapacağı uygulamalar lıakkında emir vermektedir. İşte bu gibi kimseler hakkında bu âyet-i kerimenin hükmü gereğince uygulama yapılacaktır. Kurayzaoğulları ise, öyle hainliklerinden endişe edilecek durumda değillerdi. Onların hainlikleri açık ve bilinen bir husustu.

Hainliğin Belirtileri ve Antlaşmayı Bozmak:
İbnu'l-Arabî (ehl-i sunnet olan) der ki: Hainlikten korkmak halinde ahdin bozulması nasıl caiz olabilir? Halbuki korkmak zandır, yakin ile birlikte bulunması sözkonusu değildir. Yakin olan antlaşma, hainlik zannı ile birlikte nasıl ortadan kalkar, denilecek olursa, buna iki şekilde cevap verilebilir:
1- Recâ (ummak), yüce Allah'ın: "Size ne oluyor "da Allah'tan gelecek bir azabı ummuyorsunuz?" (Nuh, 13) buyruğunda olduğu gibi, kesin bilgi manasına kullanıldığı gibi, "korkmak" da kafi bilgi (yakin) anlamında kullanılmıştır.
2- Hainliğin etkileri ortaya çıkıp bunun da delilleri ispatlanacak olursa, artık andlaşmayı devam ettirmek, yok oluşa götürmemek için onu bozmak icabeder. Böyle bir durumda zaruretten ötürü kafi olarak bilinen şeyi (andlaşmayı) hükümsüz kılmak caizdir. Şayet (andlaşmanın) kafi olarak bozulduğu bilinecek olursa, zaten onlara bunun bildirilmesine de gerek kalmaz. Nitekim Peygamber (s.a.v.) Mekke'nin fethi sırasında Mekke halkının ahdi bozdukları yaygın bir şekilde anlaşılıp bilinmesi sonucunda, onlara ahidlerini bozduğunu bildirmeksizin üzerlerine yürümüştür.
Atmak ve reddetmek demektir. (Mealde: Atmak anlamı ile karşılanmıştır.) el-Ezherî der ki: Sen bir kavim ile andlaşma yapıp da onların andlaşmayı bozduklarını bilecek olursan, onlara andlaşmayı ve banşı bozduğunu bildirmeden önce, onlara herhangi bir hücum tertipleme. Böylelikle her iki taraf andlaşmanın bozulduğu hususunda birbirine eşit olsunlar. Bu eşitlikten sonra onlara hücum edebilirsin.
en-Nehhâs da der ki: Bu, kısalığına rağmen pek çok anlam ihtiva etmesi açısından insanların sözleri arasında benzeri bulunmayan Kur'an-ı Kerim'in mucize ifadelerindendir. Buyruğun anlamı şudur:
Seninle kendileri arasında bir andlaşma bulunan bir topluluğun hainlik edeceğinden korkacak olursan, onlara andlaşmalarını geri at. Yani onlara, andlaşmanızı yüzünüze çarpıyorum. Ben sizinle savaşacağım, de. Böylelikle onlar bunu bilsinler ve bu husustaki bilgi bakımından onlar da seninle eşit olsunlar. Onlar, sana güvenip seninle aralarında bir andlaşma varken onlarla savaşma. Çünkü bu bir hainlik ve ahdi bozmak olur. Daha sonra yüce Allah bunu: "Çünkü Allah hainlik edenleri sevmez" buyruğu ile beyan etmektedir.
Derim ki: el-Ezherî ile en-Nehhâs'ın sözünü ettiği antlaşmanın bozulduğunu bilmekle birlikte antlaşmanın bozulduğunu bildirme gereğini Peygamber (s.a.v.) Mekke fethindeki uygulamaları reddetmektedir. Çünkü onlar antlaşmayı bozunca, Peygamber onlara bu hususta herhangi bir bilgi tevcih etmeyip aksine: "Allah'ım, benim haberimi onlara ulaştırma" diye dua etmiş ve onlara gaza düzenlemiştir. Âyetin anlamı da budur. Çünkü onlar tarafından bilerek andlaşmanın bozulup sona erdirilmesi ile onlann da andlaşmayı bozduklarına dair bilgileri olmakta ve bu hususta onlarla eşit olunmaktadır. Eğer onlar, andlaşmayı bozduklarını bilmiyor iseler, o takdirde (habersiz hücum) helal değildir, caiz de olmaz.
Tirmizî ve Ebû Dâvûd, Suleym b. Âmir’den şöyle dediğini rivayet ederler: Muaviye ile Bizanslılar arasında bir antlaşma vardı. O da andlaşma süresi dolar dolmaz onlara gaza yapmak için sınırlarına yakın olmak kastıyla şehirlerine yakın yerde yürürdü. Adamın birisi bir arap atı veya bir kadana üzerinde: Allahu ekber Allahu ekber alide vefa gerekir, bozmaktan sakınmak gerekir, diyerek ona geldi. Dönüp baktıklarında gelenin Amr b. Anbase olduğunu anladılar.
Muaviye ona bir elçi göndererek durumu ona sorunca şöyle dedi:
Ben Rasûlullah (s.a.v.)'ı şöyle buyururken dinledim: "Her kimin kendisiyle başka bir kavim arasında bir antlaşma varsa, o andlaşmanın süresi dolmadan yahut da eşit bir şekilde onlara antlaşmayı bozduğunu bildirmeden herhangi bir düğümü bağlamasın ve çözmesin."
Bunun üzerine Muaviye, beraberindekilerle geri döndü.
Tirmizî der ki: Bu, hasen, sahih bir hadistir. (Ebu Dâvûd, Cihâd, 152; Tirmizi, Siyer 27; Müsned, IV, 111, 113, 386. Ancak belirtilen kaynaklarda sahabî'nin adı Amr b. Anbese değil, Amr b. Abse'dir. Doğrusu da budur)

"Adalet" ise eşitlik ve dengelilik (itidal) demektir. Recez vezninde şair şöyle demektedir:
"Ahidleri bozan düşmanların yüzlerini vur Tâ ki, sana âdil bir şekilde karşılık versinler."
el-Kisaî der ki: "adalet" demektir. Bu kelime orta, düzlük, (vasat) anlamına da gelebilir. Yüce Allah'ın: "Cehennemin ortasında" (es-Sâffât, 37/55) buyruğunda da bu anlamdadır. Hassan'ın şu beyiti de bu türdendir;
"Vay Peygamberin ashabı ve onun yakınlarına Lahdin ortasında üzerinin kapatılmasından sonra!"
el-Ferrâ der ki: "Adalet üzere kendilerine andlaşmalarını bozduğunu bildir" buyruğunun, gizlice değil, açıkça bildir, anlamına geldiği de söylenmektedir.

Hainliğin Ağır Vebali ve Yöneticilerin Hainliği:

Muslim, Ebu Said el-Hudrî'den şöyle dediğini rivayet eder: Rasûlullah (s.a.v.) buyurdu ki: "Hainlik eden herbir kimse için Kıyamet gününde hainliği miktannca onun için yükseltilecek bir sancağı olacaktır. Şunu bilin ki, kamu emirinden daha büyük hainlik edecek bir hain bulunmaz." (Muslim, Cihad 16; Müsned, II, 70, (İbn Ömer'den), III, 46, 61, 70)
İlim adamlarımız -Allah'ın rahmeti üzerlerine olsun- derler ki; İmamın (devlet başkanının) hainliğinin, diğerlerine göre daha büyük ve daha çirkin olmasına sebeb, onun hainliğinin sebeb olduğu fesattan dolayıdır. Çünkü, yöneticiler hainlik edecek, sözlerinde durmayacak ve bu durumları da bilinmekle birlikte, onlar ahdi bozduklarını âdil bir şekilde bildirmeyecek olurlarsa, düşman hiçbir şekilde onlarla yapılan herhangi bir andlaşma ya da barışa güvenmez. O bakımdan düşmanın silah gücü artar, vereceği zarar da büyür.
Ayrıca böyle bir şey, insanların İslâm'a girmekten uzak durmalarına ve müslüman yöneticilerin de yerilmesine sebeb teşkil eder. Ancak, düşmanın herhangi bir andlaşması bulunmuyor ise, ona karşı her türlü hileye başvurmak ve ona karşı her türlü aldatmanın yapılması gerekir. İşte Peygamberin: "Harb hiledir" (Buhâri, Cihad 157, Menakıb 25, İstitubeti'l-Murteddin 6; Muslim, Zekât 153, Cihâd 17, 18; Ebû Dâvûd, Cihad 92, Sünne 28; Tirmizl, Cihaâd 5; İbn Mâce, Cihad 28; Musned, I, 81, 90..., 312, 314, III, 224, 297, 308, VI, 387, 459.) buyruğu buna göre yorumlanmalıdır.
İlim adamları, antlaşmasını bozan imam ile birlikte cihad edilip edilmeyeceği hususunda İki farklı görüşe sahibdirler. Çoğunluk (başka türlü) emanete ve benzeri şeylere hainlik eden ve fasıkın hilafına; böyle bir kimse ile cihada çıkılmayacağı kanaatindedir. Kimisi de böyle birisi ile cihada çıkılacağı görüşündedir. Her iki görüş de bizim (İmam Kurtubi) mezhebimizde (Maliki mezhebinde) kabul görmüştür.

Tevbe 12 . "Eğer andlaşmalarından sonra yine yeminlerini bozar ve dininize saldırırlarsa; o küfür önderlerini hemen öldürün. Çünkü onların yeminleri yoktur. Belki vazgeçerler."

Abdullah b. Ömer (r.anh) şöyle nakletmiştir:
Rasulullah (s.a.v.) Hendek harbinden dönüldüğünde: "Hiç kimse öğlen namazını Beni Kurayza'dan başka bir yerde kılmasın" diye seslendi. Sahabelerden bir takımı vaktin gecikmesi endişesiyle namazı Beni Kurayza'ya varmadan kıldılar.
Diğerleri de: Vakit geçse de biz namazı Peygamber'in bize emrettiği yerde kılarız dediler. Sonra Peygamber bu iki zümreden hiçbirisini kınamadı.
(Sahih-i Muslim'deki hadis numarası: 3317)

Abdullah b. Ömer (r.anh) şöyle anlatır:
Nadir ve Kurayza oğulları Peygamberle savaşmıştı. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v.) Nadir oğullarını yerlerinden sürüp çıkarmıştı. Kurayza oğullarını ise yerlerinde bırakarak onlardan bir karşılık almamıştı. Nihayet bunun ardından Kurayza oğulları da ahdi bozarak savaşa başlayınca Peygamber onların erkeklerini öldürdü, kadınlarını, çocuklarını ve mallarını da müslümanlara paylaştırdı. Ancak bazıları İslâm dinine girmek için Peygamber'e geldiler. Peygamber onlara eman verdi ve müslüman oldular. Bu şekilde Peygamber Medine Yahudilerinin hepsini; Abdullah b. Selam'ın kabilesi olan Kaynuka oğullarını, Beni Harise Yahudilerini ve Medine'de bulunan diğer Yahudileri tümüyle Medine'den sürgün etti.
(Sahih-i Muslim'deki hadis numarası: 3312)
 
Üst Ana Sayfa Alt