Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Kişinin Birkaç Kez Islam Diniden Çıkmasının Dünyevi Ve Uhrevi Hükmü?

E Çevrimdışı

Ebu Remle

Üye
İslam-TR Üyesi
SORU

İslam dininden çıktım daha sonra tekrar üç kere islam’a girdim. Bunun sebebi de daha önce öğrenmiş olduğum farklı inançlar olsa gerek. İmanımı ve takvamı nasıl güçlendirebilirim?

CEVAP

Rabbimiz şöyle buyurur:“Şüphesiz Allah katında din İslâm’dır…” (Al-i İmran, 19)

“Kim İslâm’dan başka bir din ararsa, (bilsin ki o din) ondan kabul edilmeyecek ve o ahirette hüsrana uğrayanlardan olacaktır.” (Ali-i İmran, 85)

İslam; sadece Allaha teslim olmak, itaat etmek ve Ona hiçbir şeyi ortak koşmamaktır. Bunun yanında Rasulullah’a (s.a.v) itaat etmektir.

İslam dinin aslı;”Lailahe İllallah Muhammed Rasulullah” tır. Her insanın bu dini kabul etmesi ve Müslüman olması gerekir. Her Müslüman’ın da Allahın dini olan islam dinini yaşaması gerekir. İbadeti (itaat) sadece Allah’a has kılmak ve hiçbir şeyi ortak koşmamak gerekir. Hayatın her alanında peygamberi (s.a.v) örnek alarak ona itaat etmektir. Her kim bu inanç ve yaşantı üzerine vefat ederse-Allahın inzi ile- cennete girer. Kim de İslam dinine girmez, Müslüman olmazsa cehenneme girer. Her kimde islam dinine girer sonra da çıkarsa mürted bir kâfir olmuş olur. Bu küfrü üzere ölen kimsede ebedi cehenneme girer. Mürted olduktan sonra tekrar islam dinine giren ve bu din üzere ölen kimsenin de daha önceki irtidadı kendisine zarar vermez. Nitekim bu kişi cennete girer.

Şayet kişiden riddet birkaç kere tekrar etmişse, bu kişinin tevbeye muvaffak olamamasından korkulur.

“Şurası bir gerçek ki, iman edip sonra küfre düşenler, sonra tekrar iman edip ardından yine küfre düşen ve sonrasında da küfürde ileri gidip kökleşenler var ya: Allah, onları asla bağışlamayacağı gibi, onları (neticede kurtuluşa varacak) herhangi bir yola da katiyen yöneltecek değildir.” (Nisa, 137)

Soru soran kardeşim! Nasuh bir tevbe ile Rabbine yönel ve bolca tevbe et. İslam üzere sebat et. İslam dinin farzlarını yerine getir. Rabbinin senden istemiş olduğu emirleri aksatma, tam olarak bunları uygula. Bunlardan en önemlisi beş vakit namazdır. Bunun yanında bütün günahlardan uzak kal. Rabbinden seni islam dini üzere sebat ettirmesi için bolca dua et. Bazen kendinde bir gevşeklik hissettiğinde hemen Rabbine yönel ve Ondan yardım iste. Böyle durumlarda şeytan Rabbine sığın.

Nefsinden dinine karşı bir takım vesveseler ve şüpheler meydana gelirse hemen bunlardan Allah sığın ve bu tür vesveselerden uzaklaş. Şeytandan Rabbine sığın. Deki: Allah’a ve Rasule (s.a.v) iman ettim… Bolca kuran oku. Bunların yanında dinini sana güzel bir şekilde öğretecek, itaate ve ibadete sevk edecek kitaplar oku. İmam Nevevi’nin “Riyaz salihin” olabilir. Sa’di’nin tefsiri olabilir.

Seni şüpheye sokacak, kafanda sorular oluşturacak, isyan ve inkâra yöneltecek kitaplardan uzak dur. Kötü arkadaşlar edinme. Bu tür ortamlardan uzaklaş. Dini konularda tartışmalara dalma çünkü bu tür tartışmalar seni dininde şüpheye götürür. Nefsinin Rabbine itaatkâr kılmak için mücadele et.

Rabbimiz şöyle buyurur: “Bizim uğrumuzda cihad edenler var ya, biz onları mutlaka yollarımıza ileteceğiz. Şüphesiz Allah, mutlaka iyilik yapanlarla beraberdir.” (Ankebut, 69)

SORU:

Nisa suresinde: “Şurası bir gerçek ki, iman edip sonra küfre düşenler, sonra tekrar iman edip ardından yine küfre düşen ve sonrasında da küfürde ileri gidip kökleşenler var ya: Allah, onları asla bağışlamayacağı gibi, onları (neticede kurtuluşa varacak) herhangi bir yola da katiyen yöneltecek değildir.” (Nisa, 137)

Allahu Teâlâ üç kere islam diniden çıkıp mürted olduktan sonra tekrar islam dinine giren kimsenin tövbesini kabul etmeyeceği, ona hidayet etmeyeceğini haber vermektedir. Acaba bu namazı üç kere terk edeni de kapsar mı?

CEVAP

Allah Teâlâ vahyinde büyük bir kuralı ikrar etmiştir. Nitekim bu kural; hesap, sevap ve cezalandırma ile alakalı olarak zikredilir. Ki bu, tövbenin kendinden önce her şeyi kesip attığıdır, yok ettiğidir. İslam; önce yapılmış olan her şeyi siler, yıkar atar. Tövbe kapısı bütün kullar için her zaman açıktır. Kul, birçok kez günaha düşmüş olsa da Allahın kullarına olan keremi, rahmetiyle tevbe edenin tevbesi, bağışlanma dileyenin bağışlanması kabul edilir.

Rabbimiz şöyle buyurur: “Ey Muhammed! İnkâr edenlere söyle: Eğer (iman edip, düşmanlık ve savaştan) vazgeçerlerse, geçmiş günahları bağışlanır. Eğer (düşmanlık ve savaşa) dönerlerse, öncekilere uygulanan ilâhî kanun devam etmiş olacaktır.” (Enfal, 38)

Rasûlullah (s.a.v): “Bilmez misin ki, İslâm kendinden önceki günahları yok eder. Hicret kendinden önceki günahları siler. Hac da kendinden önceki günahları yok eder” buyurdu…” (Müslim, 121)[1]

Mürted kimse, tövbesinde samimi olur ve sadakat gösterirse tövbesinin kabul edileceğine dair de ayetler gelmiştir.

“İman ettikten, Peygamberin hak olduğuna şahitlik ettikten ve kendilerine açık deliller geldikten sonra inkâr eden bir toplumu Allah nasıl doğru yola eriştirir? Allah, zalim toplumu doğru yola iletmez. İşte onların cezası; Allah’ın, meleklerin ve bütün insanların lânetinin üzerlerine olmasıdır. Onun (lânetin) içinde ebedî kalacaklardır. Onların azabı hafifletilmez, onlara göz açtırılmaz.” Bütün bunlardan sonra Rabbimiz şöyle buyurur: “Ancak bundan sonra tövbe edip kendilerini düzeltenler müstesnadır. Şüphesiz Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” (Al-i İmran, 86-89)

Ancak her kim irtidat eder, küfründe azgınlaşır ve tevbe etmezse Nisa suresinde bahsedilen, soru soran kimsenin sorusunda belirttiği kimse işte bu kimsedir. Aynı şekilde Ali- İmran suresinde de mürted kimsenin tevbesinin kabul edilmeyeceği yönündedir. Rabbimiz bu kişinin vefatından sonra tevbe etmez, bağışlamaz, bir çıkış kapısı göstermez. Nitekim bu kişi hakkında Rabbimiz şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz inkâr edip kâfir olarak ölenler var ya, dünya dolusu altını fidye verseler bile bu, hiçbirisinden asla kabul edilmeyecektir. Onlar için elem dolu bir azap vardır. Onların hiçbir yardımcıları da yoktur.” (Al-i İmran, 91)

Diğer bir ayette: “Şurası bir gerçek ki, iman edip sonra küfre düşenler, sonra tekrar iman edip ardından yine küfre düşen ve sonrasında da küfürde ileri gidip kökleşenler var ya: Allah, onları asla bağışlamayacağı gibi, onları (neticede kurtuluşa varacak) herhangi bir yola da katiyen yöneltecek değildir.” (Nisa, 137)

İbni kesir (r.a) tefsirin de1/753 şöyle demektedir: Ayette Rabbimiz; iman ettikten sonra dininden dönen daha sonra tekrar iman eden tekrar irtidat eden ve bu hal üzere küfrü üzere devam eden kimseden bahsetmektedir. Küfür üzere kalıp daha azgınlaşan ve tevbe etmeyen ve böylece ölen kimseden bahseder. Bunun için Rabbimiz şöyle buyurmuştur: “Şurası bir gerçek ki, iman edip sonra küfre düşenler, sonra tekrar iman edip ardından yine küfre düşen ve sonrasında da küfürde ileri gidip kökleşenler var ya: Allah, onları asla bağışlamayacağı gibi, onları (neticede kurtuluşa varacak) herhangi bir yola da katiyen yöneltecek değildir.” (Nisa, 137)

İbni Ebi Hatim, İbni Abbas’dan “ve sonrasında da küfürde ileri gidip kökleşenler var ya” ayeti hakkında şöyle dediğini nakleder: Küfürlerinden davem ettiler, küfürlerin ısrar ettiler. Mücahid de bu görüşe katılmıştır.

İbni Teymiyye (r.a) Mecmu Fetava da 16/28-29 şöyle demiştir: Ayette bahsedilen: Tövbeleri kabul edilmeyenler hakkında bazı görüşler ileri sürülmüştür:

1-Bu kişilerin tövbelerinde ki samimiyetsizliklerinden ötürü, kalplerinde var olan nifak sebebiyle tövbeleri kabul edilmez diyenler olmuştur.

2- Bu kimselerin işlemiş olduğu günahlarından tövbe ettiklerini ancak şirklerinden tövbe etmedikleri sebebiyle tövbelerinin kabul edilmeyeceğini söyleyenler olmuştur.

3- Bu kimseler vefat ettikten sonra tövbelerinin kabul edilmeyeceğini söyleyenler olmuştur.

Birçok kimse de: Hasen, katade, Ata’ El Hurasani ve Es-Süddi gibi kimseler de: Ölüm gelip çattığında bu kimselerin tövbelerinin kabul edilmeyeceğini söylemişlerdir.

Şu ayet bu bağlamda inmiştir: “Yoksa (makbul) tövbe, kötülükleri (günahları) yapıp da kendisine ölüm gelip çatınca, “İşte ben şimdi tövbe ettim” diyen kimseler ile kâfir olarak ölenlerinki değildir. Bunlar için ahirette elem dolu bir azap hazırlamışızdır.” (Nisa, 18)

Aynı şekilde Rabbimiz şöyle buyurmuştur: “Şurası bir gerçek ki, iman edip sonra küfre düşenler, sonra tekrar iman edip ardından yine küfre düşen ve sonrasında da küfürde ileri gidip kökleşenler var ya: Allah, onları asla bağışlamayacağı gibi, onları (neticede kurtuluşa varacak) herhangi bir yola da katiyen yöneltecek değildir.” (Nisa, 137)

Tefsircilerden Mücahid ve başkaları İbni Abbas’dan “ve sonrasında da küfürde ileri gidip kökleşenler var ya” ayeti hakkında: Bu halleri üzere kalmışlar ve böylece vefat etmişlerdir diye naklederler.

İbni Teymiye şöyle devam eder: tövbe eden kimse küfürden dönen kimsedir. Her kimde küfründen dönmezse ve devam ederse tövbe etmemiş demektir. Daha sonra da inkârlarında ileri gitmişlerdir. İşte bu kimseler, Müslüman olduktan sonra küfre giren kimselerdir. Nitekim bu kimselerin küfürleri iyice fazlalaşmış ve eksilmemiştir. İşte bu kimselerin tövbeleri kabul edilmez. Nihayetinde bu kimselerin ölüm anında tövbeleri kabul edilmez. Her kim ölüm gelmeden tövbe ederse, küfründen dönerse, küfründe ileri gitmeyip bağışlanma dilerse ve böylelikle azgınlığı azalırsa tövbesi kabul edilir. Ancak ölüm anına kadar tövbe etmeyen kimse bu kimsenin zıddınadır.

İlim ehli mürted hakkında ittifak ederek, ihtilafa düşmeden şöyle demiştir: mürted kimse tevbe eder, tevbesinden sadakat gösterirse, kendinden irtdat tekrar etmiş olsa bile Allah Teâlâ o kimseyi affeder, geçmiş günahlarını bağışlar, yaptıklarını yok eder.

Bu görüşler; Müslüman olduktan sonra irtidat edip sonra tekrar tövbe eden kimsenin ahireti ile alakalı Allah katında ki durumudur.

Bu kimselerin dünyevi hükümlerine gelince:

Bazı ilim ehli kimseler şöyle demiştir: Biz, irtidatları tekrar etmiş kimseleri öldürürüz, tövbelerini kabul etmeyiz. İlim ehlinin arasında ihtilaf; Bu kimselerin Allah katında ahirette olan durumları değildir. İhtilaf; Bu kimselerin dünyada ki zahiri hükümleri olup tövbelerini kabul edilip edilmeyeceği hakkındadır.

Kısacası: zahiri olarak dünyevi hükümler açısından bu kimselerin tövbelerinin kabul edilip edilmeyeceği buna binaen de öldürülüp öldürülmeyecekleri ve diğer haklarının sabit olup olmayacağı hakkında imamlar ihtilaf etmişlerdir. Diğer batını durumları hakkında yani bağışlanıp bağışlanmayacağı, işlemiş olduğu günahtan tam anlamıyla sıyrılıp sıyrılmadığı gibi konularda imamlar arasında ihtilaf yoktur.

İbni Teymiyye (r.a) Mecmu Fetava da 16/30 da şöyle demiştir: fakihlerin irtadı birkaç kez tekrar etmiş olan mürtedin tövbesinin kabul edilip edilmeyeceği konusunda ki anlaşmazlıkları zahiri dünyevi hükümler açısındandır. Çünkü bu kimsenin samimiyetine artık inanılmaz ve tövbesine güvenilmez olmuştur. Ancak bu kimsenin samimi olduğuna inanılır ve batıni olarak da samimi olduğu düşünülürse şu ayetin altına dâhil olacağı düşünülür: “De ki: “Ey kendilerinin aleyhine aşırı giden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz Allah, bütün günahları affeder. Çünkü O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” (Zümer,53)

Bu hususta âlimlerin görüşleri arasında sahih olan görüş irtidadı tekrar etmiş olan kimselerin de zahiri olarak tövbelerinin kabul edileceğidir. Bu kimseye islam hükümleri uygulanır, bu kimse Müslüman kabul edilir. Bu görüş: ilim ehlinin cumhurunun görüşüdür. Hanefiler, Şafiiler ve Malikilerin meşhur görüşleri, imam Ahmed’den nakledilen bir görüşte bu yöndedir. (Bkz: haşiyet teybini-l Hakaik, 3/284), Fethul Kadir, 6/68, El-İnsaf, 10/332, Tuhfetul Muhtaç, 9/96,Keşşaf El Kına’, 6/177, El-Mevsuta El Fıkhıyye, 14/127-128. Mebsutta; Ali (r.a) ve İbni Ömer’e nisbet edilen bir görüşte: İrtadadı tekrar eden kimsenin tövbesinin kabul edilmeyeceği nakledilir.)

Bütün bu sözlerden sonra diyoruz ki: namaz kılmayan kimsenin daha sonra tekrar namaza başlayan kimsenin tövbesi samimi ise kabul edilir. Bu kimsenin namazı terk etmesi birkaç kez tekrar etse de tövbesi kabul edilir.

Ancak bu kul kendine çokça dikkat etmelidir. Çünkü tövbe etmeden önce belki de kendisine ölüm ulaşıverir de, Allah Teâlâ ahirete bırakmayıp bu kimsenin cezasını dünyada vermeyi dilerse ahiret tövbe etmeye fırsat bulamayabilir.



[1] Hadisin tamamı şöyledir: İbnu Şumâme el-Mehrî (r.a) anlatıyor: Ölüm hastalığında iken Amr ibnu’l-As’ın (r.a) yanına geldik. Amr uzun süre ağladı ve yüzünü duvardan tarafa çevirdi.

Oğlu Abdullah: “Babacığım! Resûlullah (s.a.v) seni şununla müjdelemedi mi? Resûlullah (s.a.v) seni bununla müjdelemedi mi?” demeye başladı. Bunun üzerine Amr ibnu’l-As yüzünü bize döndürdü ve şunları söyledi: “Ölüm için hazırladığım şeylerin en fazîletlisi Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in (s.a.v) Allah’ın kulu ve elçisi olduğuna şehâdetimdir. Ben üç farklı hal içinde bulundum. Düşündüm de, bir vakitler Resûlullah’a (asm) benden kinli kimse yoktu! Gücüm yetseydi de onu öldürseydim ne kadar sevinecektim! İşte eğer ben bu hal üzere ölmüş olsaydım, hiç şüphesiz ateş ehlinden olacaktım. Sonra Allah İslâmı kalbime koyduğu zaman Hazret-i Peygambere (s.a.v) geldim ve:

“Uzat elini sana bey’at edeyim!” dedim. Resûlullah (s.a.v) hemen sağ elini uzattı. Fakat ben elimi tuttum, uzatmadım. Bana:“Ey Amr! Neyin var?” buyurdu. Ben:“Şartım var!” dedim.

Resûlullah Efendimiz (s.a.v): “Şartın nedir?” buyurdu. Ben: “Şartım mağfiret olunmak ve bağışlanmaktır” dedim.

Resûlullah (asm): “Bilmez misin ki, İslâm kendinden önceki günahları yok eder. Hicret kendinden önceki günahları siler. Hac da kendinden önceki günahları yok eder” buyurdu.

Bundan sonra bana Allah Resûlünden (s.a.v) daha sevgili ve gözümde ondan daha ulu hiçbir kimse kalmadı. Öyle ki, ona karşı duyduğum saygıdan dolayı gözlerimi doyura doyura ona hiç bakamadım! Eğer bana onu anlatın dense, buna güç yetiremem! Çünkü ben doya doya ona bakamadım! Şu gözlerim ona doymadı! İşte bu hal üzere ölmüş olsaydım, Cennet ehlinden olacağımı umarım. Sonra bir takım şeylere tabi olduk, bu işlerdeki halimin ne olduğunu bilmiyorum. Ben öldüğüm zaman cenâzemi hiçbir ağlayıcı ve hiçbir ateş takip etmesin. Beni defnettiğiniz zaman üzerime toprak serpiniz. Sonra kabrimin etrafında bir deve kesimi süresi kadar oturun ki, sizlerle yerime alışayım ve Rabb’imin meleklerini nasıl karşılayacağımı göreyim.”

(MERAK ETTİKLERİMİZ KİTABINDAN ALINTIDIR)
 
Üst Ana Sayfa Alt