Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

İlmi Konu Kâbir Âzabı; Suali, Daralması Haktır , Hadisler Mutevatirdir

ABDULHAK Çevrimdışı

ABDULHAK

الإذلال هو بعيد عنا
Admin
KÂBİR ÂZABI (Hem Bedene Hem Ruha) HAKTIR , HADİSLER MUTEVATİRDİR
29418

اَلنَّارُ يُعْرَضُونَ عَلَيْهَا غُدُواًّ وَعَشِياًّۚ وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ۠ اَدْخِلُٓوا اٰلَ فِرْعَوْنَ اَشَدَّ الْعَذَابِ
[ سورة غافر من الآية :46 ]
Onlar (Firavun âilesi, kabirlerinde azab olunurlar ve hesap gününe kadar) sabah- akşam ateşe sunulurlar. Kıyamet koptuğunda, "Firavun ailesini en şiddetli azabın içine atın!" denilecek." (Ğâfir –Mûmin- Sûresi: 46)

…O zâlimlerin halini ölüm şiddeti içindeyken bir görsen! Melekler onlara ellerini uzatırlar ve ‘Ruhunuzu teslim edin. Bugün Allah’a karşı haksız şeyler söylediğinizden ve Onun ayetlerine karşı böbürlenmenizden dolayı alçaltıcı bir azabla cezalandırılacaksınız’ derler.” (Enam 93)

Bu ayette de melekler zâlimlerin canlarını alırken onlara “bugün alçaltıcı bir azabla cezalandırılacaksınız” dedikleri zikredilmektedir. Bu azabın âhirat azabından farklı bir azab olduğu açıktır. Çünkü “bugün” ifadesi kullanılmıştır.

…Yakında munafıklara iki defa azâb edeceğiz. Sonra da büyük bir azaba uğratılacaklardır.(Tevbe 101)

Bu ayetteki büyük azabın cehennem olduğu aşikârdır. Ancak cehennem azabından önce de munafıkların iki defa azab görecekleri beyan edilmiştir. Âlimler bunlardan birinin kabir azabı olacağını beyan etmişlerdir.

Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'in hanımı Âişe'nin -Allah ondan râdı olsun- rivâyet ettiği hadiste Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:

اَللَّهُمَّ إِنَّي أَعُوذُ بِكَ مِنْ عَذَابِ الْقَبْرِ، وَأَعُوذُ بِكَ مِنْ فِتْنَةِ الْمَسِيحِ الدَّجَّالِ، وَأَعُوذُ بِكَ مِنْ فِتْنَةِ الْمَحْيَا وَالْمَمَاتِ. اَللَّهُمَّ إِنِّي أَعُوذُ بِكَ مِنَ الْمَأْثَمِ وَالْمَغْرَمِ
[ متفق عليه ]
Allahım! Kabir azabından sana sığınırım. Mesih Deccal fitnesinden sana sığınırım. Hayat ve ölüm fitnesinden sana sığınırım. Allahım! Günah ve borçtan sana sığınırım.
(Buhari, Hadis no: 798; Muslim, Hadis no: 589)

Abdullâh b. Abbâs (r.anhuma) diyor ki:
Rasûlullâh (sallallahu aleyhi ve sellem) Medîne yâhud Mekke bahçelerinden bir bahçenin yanından geçti. Kabirlerinde azab gören iki insanın seslerini işitti ve “
Bunlar ikisi de azab görüyorlar. Bunların azab görmeleri büyük bir şeyden değil” buyurdu. Sonra şöyle devam etti: “Evet, onların biri sidiğinden sakınmazdı, diğeri de koğuculuk ederdi.
Ondan sonra bir hurma dalı istedi. Dalı iki parça yaptı. Her birinin kâbri üzerine bir parça koydu.
Ey Allah’ın Rasûlu! Bunu niçin yaptın?” denildi.
Rasûlullâh (sallallahu aleyhi ve sellem)
Bunlar kuruyuncaya kadar onlardan azabın hafifletileceği ümit edilır. buyurdu. (Buhârî, Vudû, bab: 55, 56; Cenâiz, bab: 82; Edeb, bab: 46, 49; Muslim, Tahâret, bab: 111, Hadis no: 292; Ebû Dâvûd, Tahâret, bab: 11,Hadis no: 20; Tirmizî, Tahâret, bab: 53, Hadis no: 70; Musned, İmam Ahmed, I, 225)

Âişe şöyle demiştir: Benim yanıma Medîne Yahudîleri’nden iki yaşlı kadın girdiler de konuşma arasında bana “Şubhesiz kabirlerdeki ölülere kendi kabirleri içinde azâb edilir.” dediler.
Ben o kadınların bu sözünü kabul etmedim, onları tasdik etmem bana güzel gelmedi. Sonra çıkıp gittiler. Bu sırada Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) benim yanıma girdi.
Ben kendisine “
Ey Allah’ın Rasûlü! İki yaşlı kadın benim yanıma geldiler de şunu söylediler.” dedim.
Rasûlullâh (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu ki: “
Onlar doğru söylemişler. Kabir ehli, öyle bir azâbla azâb edilirler ki, onların azâblarını hayvanların hepsi işitır.
Âişe (r.anha) diyor ki:
Bundan sonra Rasûlullâh’ı (sallallahu aleyhi ve sellem), kıldığı her namazda muhakkak kabir azabından Allah’a sığınırken görmüşümdür.
(Buhârî, Deavât, bab: 37)

Abdullâh b. Mes`ûd (r.anh) diyor ki: Muşrikler Rasûlullâh’ı (sallallahu aleyhi ve sellem) ikindi namazından alıkoydular. Tâ ki güneş kızardı yahud sarardı.
Bunun üzerine Rasûlullâh “
Bizi orta namazdan (yâni) ikindi namazından alıkoydular. Allah onların karınlarını ve kabirlerini ateşle doldursun!” buyurdu.
(Muslim, Mesâcid, bab: 206, Hadis no: 628; İbni Mâce, Salât, bab: 6, Hadis no: 686; Musned, İmam Ahmed, I, 404, 456)

Câbir b. Abdillâh el-Ensârî diyor ki:
Biz bir gün Rasûlullâhla (sallallahu aleyhi ve sellem) birlikte çıkıp, vefat ettiği zaman Sâd b. Mûâz’ın cenazesine gittik. Rasûlullâh (sallallahu aleyhi ve sellem) Onun cenazesini kıldırınca O kabrine konuldu. Kabri düzenlendi.
O esnâda Rasûlullâh (sallallahu aleyhi ve sellem)
SubhânAllah!” dedi.
Biz de uzun zaman “
SubhânAllah!” dedik.
Sonra “
Allahu Ekber!” dedi, biz de dedik.
Bunun üzerine denildi ki: “
Ey Allah’ın Rasûlü! Niçin ‘subhânAllah’ dedin ve tekbir getirdin?
Rasûlullâh (sallallahu aleyhi ve sellem) dedi ki: “
Bu sâlih kulu kabri sıktı. Nihayet aziz ve celil olan Allah onu genişletti
(Musned, İmam Ahmed, III, 360, 377)

Ebû Hurayra (r.anh) diyor ki:
Rasûlullâh (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu ki: “
Bir adam takım elbisesi içinde, kendini beğenmiş ve başının saçlarını omuzlarına kadar sarkıtmış halde çalımlı çalımlı yolda yürüdüğü sırada, Allah onu birden yere geçiriverdi de artık o kimse kıyamet gününe kadar kalmak üzere yerin içine doğru gömülüp gitmektedir.
(Buhârî, Libas, bab: 5; Muslim, Libas, bab: 49, Hadis no: 2088; Musned, İmam Ahmed, II, 267)

Âişe (r.anha) diyor ki:
Rasûlullâh (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu ki: “
Ölen kâfirin üzerine iki yılan gönderilir. Biri başı tarafında, diğeri de ayaklarının tarafında olurlar. Devamlı onu ısırırlar. Her bitirdiklerinde tekrar baştan başlarlar. Kıyamete kadar bu böyle devam eder.
(Musned, İmam Ahmed, VI, 152)

Cerîr yoluyla, Berâ b. Âzib’den nakledilen rivayete göre hadiste şu ifadeler vardır:
Sonra o kâfire, yanında demirden bir tokmak olan kör ve dilsiz (bir zebani) musallat edilir. Eğer o (tokmak) dağa vurulsa (dağ) toz haline gelir. (Zebani) o tokmağı o kâfire öyle bir vurur ki, o vuruşu(n sesini) insanla cinden başka doğu ve batı arası(nda bulunan tüm varlıklar) işitir. (O kâfir de yediği bu darbe ile) toz haline gelir, sonra (azabın devam etmesi için o kâfirin) ruh(u tekrar) kendisine iade edilır.
(Ebû Dâvûd, Sünnet, bab: 26, Hadis no: 4753; Musned, İmam Ahmed, IV, 287, 288. (Bu iki kitabın rivayet ettikleri hadisler arasında farklılıklar vardır.)

Esmâ Binti Ebî Bekir (r.anhuma) diyor ki:
Rasûlullâh (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu ki: “
…Günahkâr veya kâfire kabrinde öyle bir canlı musallat edilir ki, onun elinde kamçı vardır. O kamçının hurması közdür.
(Bu kamçı, sığır derisinden yapılmış bir kovaya benzer. Melek o kamçıyla o günahkâr veya kâfiri Allah’ın dilediği kadar döver. O melek sağırdır, işkence ettiği ölünün sesini duymaz ki ona merhamet etsin”

Musned, İmam Ahmed, VI, 352, 353. (Heysemî bu hadisi İmam Ahmed’in ve Teberani’nin rivayet ettiklerini, Ahmed’in ravilerinin sahîh hadis kitabı ravileri olduklarını söylemiştir)

Enes b. Mâlik (r.anh) diyor ki:
Rasûlullâh (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu ki: “
Ben miraca çıkarıldığım vakit bir topluluğun yanından geçtim. Onların bakırdan tırnakları vardı. Onlarla yüzlerini ve göğüslerini tırmalıyorlardı.
Dedim ki: ‘Ey Cebrâîl! Bunlar kimlerdir?

Dedi ki: ‘
Bunlar (gıybet ederek) insanların etlerini yiyenler ve onların namuslarına dil uzatanlardır’”
(Ebû Dâvûd, Edeb, bab: 35, Hadis no: 4878; Musned, İmam Ahmed, III, 224)

Ebû Hurayra (r.anh) diyor ki:
Rasûlullâh (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdular ki: “
Sizden biriniz son tahiyyatını bitirdikten sonra dört şeyden Allah’a sığınsın: Cehennemin azabından, kâbir azabından, hayat ve ölümün fitnesinden ve Mesîh Deccâl’in şerrinden…
(Muslim, Mesâcid, bab: 130, Hadis no: 588)


Kâbir azabının sâbit olduğu konusunda Mûtezile ve diğer sapık tâifeler, ehl-i sünnete aykırı hareket etmişlerdir. Onların aykırı hareket etmelerine de zaten itibar edilmez.
“Hadiste sabit olduğu üzere ruh, cesede veya cesedin bir kısmına döner.” derler. Âzab eğer sadece ruha verilseydi, hadiste beden de hususî şekilde zikredilmezdi. Ölünün bedenen dağılması buna mânî değildir. Çünkü Allah (cc) cesetten bir parçayı iâde etmeye, bu parçaya hesab sormaya kâdirdir, tıpkı bedenin eczâsını bir araya getirmeye kâdir olduğu gibi.
Sahîh hadislerin beyan ettiklerine göre kabir azabı mûminlerin günahkârlarına yapıldığı gibi, kâfirlere, munafıklara, ehl-i kitaba ve hatta peygamber gelmeden önce ölenlere de yapılır.



Kâbir Âzabına Dâir Bâzı Hükümler

- Ehl-i Sünnet’e göre kâbir azabı; ölenin hem ruhuna hem de cesedine yapılır. Cesedinin yanması veya çürümesi buna engel değildir. Çünkü onun cevheri yok olmaz.
- Kabir âzabı hem kâfirlere hem de onu hak eden mûminlere yapılır. Yukarıda zikredilen hadisler bunu ifade etmişlerdir.
- Kâfirlerin ve bazı günahkârların kabirlerinde gördükleri azablar kıyamet kopuncaya kadar devem edecektir. Şu naslar bunu ifade etmektedir:
Allahu Teâlâ buyuruyor ki: “O azâb ateştir. Onlar sabah akşam ateşe takdim edilirler. Kıyamet kopunca da ‘Firavun ailesini azâbların en şiddetlisine sokun’ (denilecektir) (Mûmin 46)

Rasûlullâh’tan (sallallahu aleyhi ve sellem) şunları buyurduğu rivayet edilmiştir:
Semura b. Cundeb diyor ki:
Rasûlullâh (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu ki: “…Beni götüren iki kişi dediler ki: ‘O başının taşla yarıldığını gördüğün adam Allah’ın, kendisine Kur’ân’ı öğrettiği kimsedir. Fakat geceleri Kur’ân’dan uzak durup uyudu. Gündüzleri de onunla amel etmedi. Bu nedenle kafasının yarılması kıyamete kadar devam edecektir…

(Buhârî, Cenâiz, bab: 93; Tabîr, bab: 48; Musned, İmam Ahmed, V, 8-9, 14)

Abdullâh b. Ömer (r.anhuma) diyor ki:
Rasûlullâh (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu ki: “Bir kişi kibrinden dolayı eteğini yerde sürüklediği sırada birden yere batırıldı da artık o kimse kıyamet gününe kadar yerin dibine batıp çırpına çırpına gidecektır.
(Buhârî, Enbiyâ’, bab: 54; Libâs, bab: 5; Nesâî, Ziynet, bab: 101; Musned, İmam Ahmed, II, 66)


Ebû Hurayra (r.anh) diyor ki:
Rasûlullâh (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu ki: “Bir adam takım elbisesi içinde, kendini beğenmiş ve başının saçlarını omuzlarına kadar sarkıtmış halde çalımlı çalımlı yolda yürüdüğü sırada, Allah onu birden yere geçiriverdi de artık o kimse kıyamet gününe kadar kalmak üzere yerin içine doğru gömülüp gitmektedir.
(Buhârî, Libas, bab: 5; Muslim, Libas, bab: 49, Hadis no: 2088; Musned, İmam Ahmed, II, 267)

Mûminlerin bazı günahkârlarının kâbir azabı ise belli süreden sonra kesilir. Yapılan dualar ve verilen sadakalar kişinin kabir azabını kaldırmaya vesile olabilirler. (Şeyh Hasan Karakaya, İslam Âkaidi)


İbn-i Kayyim -Allah ondan râdı olsun- de bu konuda şöyle demiştir:
"Bu konu Şeyhu'l İslâm İbn-i Teymiyye'ye soruldu. Biz, onun bu konudaki cevabının şöyle olduğunu hatırlıyoruz:
'Aksine kabir azabı ve kabir nimeti, ehl-i sünnet ve'l-cemaatin itifakıyla nefis ve bedenin her ikisine birlikte olur. Nefis, bazen tek başına nimetler içerisinde yaşar veya azab görür. Bazen de bedenle birlikte ya nimetler içerisinde yaşar, ya da azab görür. Beden ile ruh birlikte olduğunda kabir azabı veya kabir nimeti birlikte olur. Aynı şekilde ruh bedenden ayrı olduğunda da böyledir.

İlk müslümanlarla imamların bu konudaki izledikleri yol:
İnsan öldüğü zaman, ya nimetler içerisinde yaşar, ya da azab görür. Bu durum ise, hem ruhun, hem de bedenin üzerinde olur. Ruh, bedenden ayrıldıktan sonra ya nimetler içeresinde yaşar, ya da azab görür. Ruh, bazen beden ile birlikte olur ve böylelikle ya nimetler içerisinde yaşar, ya da azab görür. Sonra büyük kıyâmet günü olunca, ruhlar bedenlere iâde edilir ve Âlemlerin Rabbinin huzurunda hesaba durmak için kabirlerinden kalkarlar. Ruhların bedenlere iâde olunması konusunda müslümanlar ile yahudiler arasında görüş birliği vardır." (İbn-i Kayyim, 'Ruh', Sf: 51-52)

Şeyhu'l İslâm İbn-i Teymiyye -Allah ona rahmet etsin- bu konuda şöyle demiştir:
"Uyuyan bir kimse, uykusunda gördüğü rüyâdan tat alabilir veya acı duyabilir.Bu da hem ruh, hem de beden için olur. Öyle ki bu kimse rüyâsında birisi kendisine vurduğunda uykusundan uyandığı zaman bunun acısını bedeninde hisseder. Yine uykusunda kendisine güzel bir şey ikram edilip onu yediği zaman uykusundan uyandıktan sonra onun tadını ağzında hisseder. Bu olan bir şeydir. Uyuyan bir kimsenin ruhu ve bedeni uyku sırasında hissettiği nimetler içerisinde oluyor veya azab görebiliyor ve yanında olan kimse ise onu hissetmiyorsa, hatta uyuyan kimse uykusunda acıdan veya korkudan haykırabiliyorsa ve uyanık olan kimse de onun bu haykırışını işitebiliyorsa veya gözleri kapalı olduğu halde Kur'an veya duâ okuyabiliyorsa veyahut uykuda bir şeye cevab verebiliyor ve uyanık olan kimse kendisini işitiyorsa ve şayet uykuda kendisine seslenildiği zaman işitmiyorsa, kabirde olan ölünün hâli nasıl inkâr edilebilir? Oysa Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-, ölü kabre konulduktan sonra oradan ayrılan insanların ayak seslerini işittiğini haber vermiştir.

Nitekim Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:

إِنَّ الْعَبْدَ إِذَا وُضِعَ فِي قَبْرِهِ وَتَوَلَّى عَنْهُ أَصْحَابُهُ إِنَّهُ لَيَسْمَعُ قَرْعَ نِعَالِهِمْ ...
[ رواه البخاري ومسلم ]
"Şubhesiz ki ölü kabre konulunca ve (onu defneden) arkadaşları (yakınları) oradan uzaklaşınca, ölü onların ayak seslerini işitir..."
(Buhari; Muslim)

Yine şöyle buyurmuştur:

وَالَّذِي نَفْسُ مُحَمَّدٍ بِيَدِهِ مَا أَنْتُمْ بِأَسْمَعَ لِمَا أَقُولُ مِنْهُمْ
[ رواه البخاري ]
"Muhammed'in nefsi elinde olan Allah'a yemîn olsun ki, sizler benim onlara söylediklerimi işitmezsiniz!"
(Buhâri, hadis no: 3976; Muslim, hadis no: 2875; Fethu'l-Bârî, cilt: 7, sayfa: 304 )

Kalb, kabre benzer. Bunun içindir ki Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Hendek savaşında ikindi namazının vaktinin çıkmasına sebeb olan muşrikler hakkında şöyle buyurmuştur:

شَغَلُونَا عَنْ الصَّلاَةِ الْوُسْطَى صَلاَةِ الْعَصْرِ، مَلَأَ اللَّهُ أَجْوَافَهُمْ وَقُبُورَهُمْ نَارًا
[ رواه البخاري مسلم ]
"Bizi orta namaz olan ikindi namazını kılmaktan alıkoydular.Allah onların karınlarını ve kabirlerini ateşle doldursun!"
(Buhari; Muslim)

Başka bir rivâyette şöyle buyurmuştur:
مَلَأَ اللَّهُ قُلُوبَهُمْ وَقُبُورَهُمْ نَارًا كَمَا شَغَلُونَا عَنْ الصَّلاَةِ الْوُسْطَى
[ رواه ابن خزيمة وصححه الألباني ]
"Bizi orta namazı kılmaktan alıkoydukları gibi, Allah da onların kalblerini ve kâbirlerini ateşle doldursun!"
(İbn-i Huzeyme rivâyet etmiş Elbânî de "hadis, sahihtir" demiştir )

Nitekim Allah Teâlâ kabirlerle kalbleri birbirinden ayırarak şöyle buyurmuştur:
أَفَلا يَعْلَمُ إِذَا بُعْثِرَ مَا فِي الْقُبُورِ * وَحُصِّلَ مَا فِي الصُّدُورِ
[ سورة العاديات الآيتان: ٩ – ١٠ ]
"(İnsan) bilmez mi ki (kıyâmet günü hesab ve ceza için) kabirlerde bulunanlar diriltilip dışarı çıkarıldığı ve kalblerde gizlenen (iyilik ve kötülük)ler ortaya konduğu zaman (hâli ne olacak!)!" (Âdiyât : 9-10 )


Bu verilen örnekler, uyku sırasında insanın rûyâsında gördüğü şeyler ile kabirde insanın başına gelecek olanları birbirine yakınlaştırmak ve böyle bir durumun olabileceğini belirtmek içindir.
Kabirdeki nimetin veya azabın, uyuyan kimsenin uyku sırasında bulduğu tat veya acının aynısıdır demek câiz değildir. Aksine kâbir nimeti ile kabir azabı, daha mükemmel ve daha tesirlidir. Kâbir nimeti, gerçek nimettir, kâbir azabı da gerçek azabdır. Fakat bu örnek, böyle bir şeyin vuku bulmasının mümkün olduğunu açıklamak için verilmiştir.
Bir kimse, ölü kabrinde hiç hareket etmiyor ve üzerindeki toprak da hiç değişmiyor gibi sorular sorarsa, bu konunun anlatılması çok uzun sürer ve açıklanması için bu sayfalar yetmez. Allah'ın salât ve selâmı, Muhammed'in, âile halkının ve ashâbının üzerine olsun. (Şeyhu'l islâm İbn-i Teymiyye, "Mecmûu'l-Fetâvâ", C: 4 , Sf: 275-276)



******
Ebû Hurayra (r.anh)’den rivâyete göre, şöyle demiştir:
Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
Sizden biriniz veya ölü kabre konulunca simsiyah mavi gözlü iki melek ona gelir onlardan birine munker diğerine nekîr denilir. O iki melek şöyle derler:
Bu Muhammed denilen adam hakkında ne dersin? O kimse ise ölmeden önce söylediğini aynen tekrar ederek: O Allah’ın kulu ve Rasûludür. Ben şehâdet ederim ki Allah’tan başka gerçek ilah yoktur. Muhammed’de onun kulu ve elçisidir. O iki melek derler ki: Senin böyle söyleyeceğini biliyorduk. Sonra o kâbir yetmiş arşın kadar genişletilir ve aydınlık hale getirilir ve rahatça yat uyu burada denilir. O kimse bu durumu benim aileme dönüp haber verebilir miyim? Deyince o iki melek; gelin güvey gibi rahatça uyu gelin güveyi olan kimseyi ailesinden en çok sevdiği kimse uyandırır derler. O kişi o kabirde mahşer için diriltilinceye kadar rahat rahat uyur.


O kabre konulan kimse munafık ise Muhammed (s.a.v.) hakkında sorulan soruya; İnsanların peygamber dediklerini duydum bende aynen öyle söyledim, gerçek midir? değil midir? bilemiyorum diyecek. Bunun üzerine o iki melek; senin böyle söyleyeceğini biliyorduk derler. O kabre, sıkıştır onu denilir, kabirde onu sıkıştırır da kaburga kemikleri yerlerinden oynar. Allah onu böylece mahşer günü uyandırıncaya kadar azab etmeye devam eder.”
(Nesâî, Cenaiz: 114; Buhârî, Cenaiz: 86)

* Bu konuda Ali, Zeyd b. Sabit, İbn Abbâs, Berâ b. Âzib, Ebû Eyyûb, Enes, Câbir, Âişe, Ebû Saîd’den de kabir azabıyla alakalı hadis rivâyet edilmiştir.

İbn Ömer (r.anhuma)’den rivâyete göre, şöyle demiştir:
Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
Bir kimse öldüğü zaman ahiretteki kalacağı yer sabah akşam kendisine gösterilir o kimse Cennetliklerden ise Cennet’ten, Cehennemliklerden ise Cehennem’den olan yeri gösterilir ve ona işte senin oturacağın yer burasıdır, kıyamet günü Allah seni buraya gönderecek denilir.”
(Buhârî, Cenaiz: 89)
* Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir.

el-Berâ b. Âzib -Radıyallahu anh-dan rivayete göre o şöyle demiştir :

Mûmin kula :
Ona iki melek gelir, onu oturturlar ve ona Rabb'in kimdir? derler.
O da: Rabb'im Allah’tır der,
Dinin nedir? diye sorarlar.
O da, dinim islam’dır der.
Ona, şu aranızda peygamber olarak gönderilen adam nedir? diye sorarlar,
O da: O Allah’ın Rasûlüdür, der.
Yine iki melek ona: Senin bilgin nedir? diye sorarlar,
O: Ben Allah’ın Kitabını okudum, ona iman edip tasdik ettim.
Bunun üzerine sema’dan bir mûnadî;
Benim kulum doğru söylemiştir, ona cennetten bir döşek yayınız ve ona cennetten bir kapı açınız, diye seslenir.
Bunun üzerine cennetin hoş ve güzel kokuları ona gelir ve gözünün alabildiği kadar bir mesafe kabrinde ona genişlik verilir. Güzel yüzlü, güzel elbiseli, hoş kokulu bir adam ona gelir.
Bu adam ona: Seni sevindirecek şeylerin müjdesini sana veriyorum. İşte bugün sana vâdolunan gündür, der.
Ona: Sen kimsin? Yüzün hayır ile gelen kimsenin yüzüne benziyor, diye sorar.
Ona, ben senin salih amelinim der.
Bu sefer o kişi: Rabbim kıyameti kopart ki ben de aile halkımın yanına ve malıma geri döneyim, diye yakarır.


Kâfir Kul'a :
Yanına iki melek gelir, onu oturturlar ve ona Rabbin kimdir? derler.
O da; hah, hah bilmiyorum der.
Bu sefer ona: Aranızda peygamber olarak gönderilen bu adam ne idi? derler.
O yine, hah, hah bilemiyorum der.
Bunun üzerine semadan bir mûnadî: O yalan söyledi. Ona cehennemden bir döşek yayınız ve ona cehennem ateşine giden bir kapı açınız, diye seslenir.
Cehennemin o yakıcı ve kavurucu sıcağı ona gelir. Kabri üzerine öyle bir daralır ki kaburga kemikleri birbirine girer. Son derece çirkin yüzlü, çirkin elbiseli, pis kokulu bir adam ona gelerek;
Senin hoşuna gitmeyecek şeyleri müjdelemeye geldim. İşte (dünyada iken) sana vadolunan günün budur, der.
Sen kimsin? diye sorar.
Senin yüzün kötü şeyler getiren birisinin yüzüne benzer, der.
O da: Ben senin kötü amelinim, der.
Bu sefer o kimse: Rabb'im kıyameti kopartma! der.

Musned, IV, 287, 295-296; Ebû Davûd 4753./ Bu hadisi İmam Ahmed ve Ebu Davud rivayet etmişlerdir. Nesaî ve İbn Mace onun baş taraflarını rivayet ettikleri gibi, Hakim ile Ebu Avane el-İsferayinî, Sahih’lerinde ve İbn Habban da rivayet etmiştir.

Bütün ehl-i sünnet ve hadis ehli bu hadisin gereğini kabul etmişlerdir. Bu hadisin Sahih (-i Buharî)de de destekleyici rivayetleri vardır.

عن عائشة عن النبي صلى الله عليه وسلم قال : ان للقبر ضغطة ولو كان أحد ناجيا منها نجا منها سعد بن معاذ
{ …. Aişe (r.anha)'dan. Rasulullah s.a.v buyurdular ki :
Muhakkakki kabrin bir sıkıştırması vardır. Eğer ondan kurtulacak olan olsaydı, Sâd bin Muaz olurdu. }
AHMED : 6 / 55 – 23762.N , HEYSEMİ : 3 / 46 – 4255.N , S.SAHİHA : 1695.N

{ … Enes İbni Malik (r.anh)'dan :
Peygamber (s.a.v.) buyurdular ki :
Eğer ölülerinizi defnetmeme endişesi olmasaydı, kabir azabından sizlere işittirmesi için muhakkak Allah’a dua ederdim. }
MUSLİM : 8.C.2868.N , AHMED : 6. 21149 , İBNİ EBİ ASIM ES-SÜNNE : 868.N , İBNİ EBİ ŞEYBE MUSANNEF : 3/373

{ … İbni Abbas (r.anhuma) şöyle demiştir :
Peygamber (s.a.v.) iki kabrin üzerine uğradı da :
- Bu iki kabrin içerisindekiler muhakkak ki azab olunuyorlar. Halbuki büyük bir şeyden dolayı da azab olunmuyorlar, buyurdu.
Sonra da : - Bunlardan birisi koğuculuk ederdi, diğeri de idrarından sakınmazdı
, buyurdu.

Ravi dedi ki : Bundan sonra rasulullah s.a.v bir yaş çubun aldı,onu iki parçaya böldü, sonra o parçalardan her birini bir kabrin üzerine dikti. Sonra da : Bunlar yaş kaldıkları müddetçe umulur ki bu kabir sahiplerinden azab hafifletilir, buyurdu. }

BUHARİ : 3.C. 1300 .S , İBNİ MACE : 1.C.347.N ,MUSLİM : 1.C.292.N

سُؤَال الَمَلَكَيْنِ الْمَيِّتِ فِي الْقَبْرِ وَهُوَ فِتْنَتُهُ ﴿
İki meleğin, kabirde, ölüye sorguya çekmesi ve bunun, ölü için bir fitne olması ile ilgili hadisler"
Bu iki melek, insanlara, bilmedikleri ve görmedikleri bir şekilde göründüklerinden “Munker” ve “Nekir” isimleriyle isimlendirilmişlerdir.

Konu ile ilgili hadisler için : Buhârî, Cenaiz 66, 85, 86, Meğazi 44; Muslim, Küsuf 3, Cennet 70 (2870), 73 (2871); Ebu Dâvud, Cenaiz 72, Sunnet 27; Tirmizî, Cenaiz 70; Nesâî, Cenaiz 109-110, 113, 115; İbn Mâce, Zuhd 32; Musned: 2/146, 172, 3/3, 4, 126, 233-234, 346, 4/63, 139-140, 352, 6/252; Taberânî, el-Kebir, el-Evsat; Hâkim, Mustedrek, 1/370; Bezzâr; Beyhakî, Kitabu azabi’l-kabr, s. 21, 26, 38; İbn Ebi Dunya; İbn Ebi Hâtim

Suyûtî (ö. 911/1505) “el-Ezhâr”da bu hadisi şu yollardan getirmiştir:

1.Enes
2.Esmâ’ bint. Ebi Bekr
3.Amr ibnu'l-Âs
4.Berâ’ b. Âzib
5.Hz. Osmân
6.Ebu Hureyre
7.Câbir b. Abdullah
8.Abdullah ibn Amr
9.Ebu Saîd el-Hudrî
10.Hz. Aişe
11.Abdullah ibn Abbâs
12.Abdullah ibn Mes’ud
13.Hz. Ömer
14.Ebu’d-Derdâ’
15.Ebu Râfi’
16.Ebu Musa el-Eş’arî
17.Atâ’ ibn Yesâr (mursel olarak)
18.Temîm ed-Dârî
19.Ubâde b. es-Sâmit
20.Beşîr b. Ekâle
21.Ebu Umâme
22.Sevbân
23.Hamza b. Hubeyb (mursel olarak)
24.Abdullah ibn Ömer
25.Muâz b. Cebel
26.Ebu Katâde

Toplam, 26 kişi.

Derim ki: Suyûtî (ö. 911/1505) “Şerhu’s-Sudûr”da aynen şöyle der:
Kabrin fitnesi, iki meleğin (ölüyü) sorguya çekmesidir. İki meleğin kabir de ölüyü sorguya çekmesi ile ilgili Enes, Berâ’ b. Âzib, Temîm ed-Dârî, Beşîr b. Ekâle, Sevbân, Câbir b. Abdullah, Abdullah ibn Revâha, Ubâde b. es-Sâmit, Huzeyfe, Hamza b. Hubeyb, Abdullah ibn Abbâs, Abdullah ibn Amr, Abdullah ibn Ömer, Abdullah ibn Mes’ud, Osmân, Ömer, Amr b. el-Âs, Muâz b. Cebel, Ebu Umâme, Ebu’d-Derdâ’, Ebu Râfi’, Ebu Saîd el-Hudrî, Ebu Katâde, Ebu Hureyre, Ebu Musa el-Eş’arî, Esmâ’ bint. Ebi Bekr, Aişe’den naklen gelen hadisler, tevatürdür.”
Suyûtî, bu sahabilerin naklettiği hadislerin hepsini (bu kitapda) aktarmıştır. Dolayısıyla da (bu konuda daha geniş bilgi için) bu kitaba bakabilirsiniz.

İbn Teymiyye (ö. 728/1327) ise ‘ölünün, meleklerin; Rabb, Din ve Peygamber ile ilgili sorularına cevab vermesi şeklinde meydana gelecek kabir fitnesi’ hakkında aynen şöyle der:
Bu fitne hususunda Berâ’ b. Âzib, Enes b. Mâlik, Ebu Hurayra ve daha bir çoklarının, Peygamber (s.a.v)’den naklettiği hadisler, tevatürdür.”

İbn Kayyim (ö. 751/1350) “Kitâbu’r-Rûh”da derki:
Kâbir azabı ve Munker ile Nekir adlı meleklerin (kabirde ölüyü) sorguya çekmesi ile ilgili Peygamber (s.a.v)’den gelen hadisler, pek çok olup (bunlar) mutevatirdir.”
Daha sonra İbn Kayyim, bu hadislerin bir kısmını nakletmiştir. (Bu konuda daha geniş bilgi için) bu kitaba da bakabilirsiniz.

Zebîdî “Şerhu’l-İhyâ’”da derki:
Kabir fitnesiyle ilgili hadisler, tevatürdür.”
Daha sonra Zebîdî, bu hadisleri rivayet eden 25 sahabinin ismini saymış, bu sahabilerin naklettiği hadislerin lafızlarını aktarmış ve bu hadislerin tahricini yapmıştır.

Gülşânî’de “Şerhu’r-Risâle”de derki:
Kâbir fitnesi ve azabı hakkında gelen haberler, tevatür derecesine ulaşmıştır.”
Yine Ubbî (ö. 827/1424) “Şerhu Muslim”de, Kabir azabından Allah’a sığınma ile ilgili hadislere dair yerde, “İrşâd” şarihinden naklen kabir fitnesi ve azabından (Allah’a sığınma) ile ilgili bütün hadislerin, mutevatir olduğunu ve bu konuda Hak Ehlinin icma’ ettiğini belirtmiştir.

Sa’d et-Taftazânî (ö. 792/1389)’de “Şerhu’n-Nesefî”de derki:
Kabir azabı, kafirler ve bazı asi mûminler için haktır. Yine kabirdeki nimetlendirme ise, -Allah’ın bildiği ve dilediğ şekilde- itaat ehli için haktır. Munker ile Nekir’in (kabirde ölüyü) sorguya çekmesi haktır. Bütün bunlar, Sem’i (ve Nakli) Delillerle sabittir.


عَوْد الرُّوحِ لِلْبَدَنِ وَقْت السُّؤَالِ﴿
“(Kabirde ölüyü) sorguya çekme sırasında ruhun bedene geri dönmesi ile ilgili hadisler
Suyûtî (ö. 911/1505)’nin “Şerhu’s-Sudûr” da, İbn Teymiyye (ö. 728/1327)’nin konu ile ilgili olarak şöyle söylediğini nakletmiştir:

(Kabirde ölüye) soru sorulması sırasında ruhun bedene geri dönmesi ile ilgili hadisler, mutevatirdir.”


﴾ عَذَاب الْقَبْرِ وَنَعِيمه ﴿
“Kabir azabı ve nimetleri” ile ilgili hadisler
Konu ile ilgili hadisler için : Buhârî, Cenaiz 32, 45, 66, 84, 85, 86, 87, 88, Sehv 64, Rikak 42; Müslim, Mesacid 35, Cenaiz 4, 9, 12 (924), 26, 61 (950), 72 (957), Cennet 65 (2866), 67 (2867), 68 (2868), 69 (2869), 76 (2873); Tirmizî, Cenaiz 24, 70, 71, Zühd 5 (2309); Ebu Dâvud, Taharet 11, Cenaiz 73 (3221), Cihad 27 Sünnet (4751, 4750); Nesâî, Taharet 25, Cenaiz 10, 12, 20, 21, 23, 44, 48, 49, 69, 78, 110, 114, 115, 116, 117; İbn Mâce, Taharet 26 (346), Salat 6, İkame 26, Cenaiz 53 (1589), 54 (1594); Dârimî, Rikak 94; Müsned: 2/172, 441, 3/3-4, 38, 259, 296, 353, 4/287-288, 295, 6/364; Hâkim, Müstedrek, 1/35; Taberânî, el-Kebir, el-Evsat; İbn Mende, Kitabu’t-Taharet; Bezzâr; Ebu Musa el-Medini, et-Terğib ve’t-Terhib

Kabir azabı ve nimetleri konusunda Sâ’d et-Taftazânî (ö. 792/1389) ile bir çoklarının görüşü daha önce geçmişti.
el-Fâsî (ö. 1052/1642)
“Şerhu’t-Tesbît”de (konu ile ilgili olarak) aynen şöyle der: “Kabir fitnesi ve azabı, bir grup sahabeden rivayet edilmiştir. Bunlardan bazıları şunlardır:

1.Enes b. Mâlik -Bu hadis, Enes’ten çeşitli yollardan rivayet edilmiştir.
2. Ebu Hurayra -Bu hadis, Ebu Hurayra’den çeşitli yollardan rivayet edilmiştir.
3. Abdullah ibn Amr ibnu’l-Âs
4. Esmâ’ bint. Ebi Bekr -Bu hadis, Esmâ’ bint. Ebi Bekr’den çeşitli yollardan rivayet edilmiştir.
5. Aişe -Bu hadis, Aişe’den çeşitli yollardan rivayet edilmiştir.
6. Berâ’ b. Âzib - Bu hadis, Berâ’dan çeşitli yollardan rivayet edilmiştir.
7. Ömer

1.Abdullah ibn Mes’ud
2.Zeyd b. Erkam
3.Meymûne bint. Sa’d
4. Peygamber (s.a.v.)’in hanımı Meymûne
5.Zeyd b. Sâbit
6.Ebu Eyyûb el-Ensârî
7.Abdullah ibn Abbâs
8.Ebu Saîd el-Hudrî- Bu hadis, Ebu Saîd’den çeşitli yollardan rivayet edilmiştir.
9.Abdurrahman b. Semure
10.Ebu Katâde el- Ensârî
11.Abdullah ibn Ömer
12.Sa’d
13.Ebu Bekre
14. Ali
15.İbn Ebi Eyyûb
16.Ummu Hâlid
17.Câbir b. Abdullah
18.Ummu Mubeşşir
19.Abdurrahman b. Hasene” (el-Fâsî’nin sözü burada bitmektedir.)

(Aynî)
”Umdetu’l-Kârî”nin “Bâbu men kâle fi’l-hutbeti ba’de’s-senâ emmâ ba’d” (Hutbede Peygamber (s.a.v)’e övgüde bulunduktan sonra “emmâ ba’d = Bundan sonra” ifadesini söyleyen kimse hakkındaki bâb) da derki:
“Anlatıldığına göre; kabir azabı, bir grup sahabeden rivayet edilmiştir.”
Daha sonra Aynî, bu sahabilerin isimlerini saymış ve daha sonra da (yukarıdakilere ek olarak) bunlardan birisini de şöyle saymıştır:
20.Esmâ’ bint. Yezîd
Aynî, bir başka yerde ise bu sahabilerin bazılarının isimlerini şöyle saymıştır:
21.Ubâde b. es-Sâmit
22.Ebu Musa el-Eş’arî
23.Ebu Umâme
24.Ebu Râfi’
25. Osmân
Ubbî (ö. 827/1424) ise “Şerhu Muslim”de, ‘Kabir üzerine yaş dal dikilmesi ile ilgili hadislere dair yerde aynen şöyle der:
“Bu tutum, kabir azabından (Allah’a) sığınma ile ilgili bir meseledir.
(Derim ki ) Bu, mutevatirdir. Ehli Sünnet de, bu meselede icma’ etmiştir.”


اَلْإِسْتِعَاذَة مِنْ عَذَابِ الْقَبْرِ ﴿
“Kabir azabından Allah’a sığınma” ile ilgili hadisler

Bir çok kimsenin anlattığına göre; bu hadisler, mütevatirdir.
Fâsî (ö. 1052/1642) “Şerhu’t-Tesbît”de (konu ile ilgili olarak) aynen şöyle der:
“Rasulullah (s.a.v)’in, kabir azabından Rabbine sığınması ile ilgili haberler, mutevatirdir. Rasulullah (s.a.v), bu konuda nakledilen dualarda sözü uzatmıştır. Bir çok kimse de, bunu, sahabeden rivayet etmiştir.”

KABİR AZABINA DELALET EDEN AYET’İ KERİMELER

فَوَقَاهُ اللَّهُ سَيِّئَاتِ مَا مَكَرُوا وَحَاقَ بِآلِ فِرْعَوْنَ سُوءُ الْعَذَابِ النَّارُ يُعْرَضُونَ عَلَيْهَا غُدُوّاً وَعَشِيّاً وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ أَدْخِلُوا آلَ فِرْعَوْن أَشَدَّ الْعَذ
Allah onu – yani Musa’yı – onların kurdukları tuzakların kötülüğünden korudu ve Fravn ailesini azabın en kötüsü kuşattı. Onlar sabah akşam ateşe sunulurlar. Kıyamet koptuğu gün de, Fravn ailesini azabın en çetin yerine sokun denir.”
(Mûmin 45-46)

Bu Ayet’i kerimelerde zikredildiği gibi, Fravn ailesi kıyametten önce kabirlerinde sabah akşam azaba sunulmaktadırlar. Kıyamet koptuktan sonra ise ikinci bir azabtan ve bunun da şiddetinden bahsedilmektedir.

Bu ayetin tefsirinde İbni Kesir (rahimehullah) birkaç rivayetle , zikredilen bu Ayet’i kerimelerin kabir azabı ile alakalı olduğunu anlatmaktadır.
İbn'i Kesir : C.13 , Sf. 7000

Allah’u Azze ve Celle yine bir Ayet’i celilesinde şöyle buyurmaktadır :

وَمَنْ أَعْرَضَ عَن ذِكْرِي فَإِنَّ لَهُ مَعِيشَةً ضَنكاً وَنَحْشُرُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ أَعْمَى
Kim de benim zikrimden yüz çevirirse,onun için dar bir geçim vardır. Kıyamet gününde de onu kör olarak haşrederiz. (Ta ha 124)

{ … Ebu Hurayra (r.anh)'dan. Dedi ki : Rasulullah (s.a.v.) “ …. Onun için dar bir geçim vardır…. “ Ayet’i hakkında ; “ Bu kabir azabıdır“ buyurmuşlardır. }

Ebu Zura kanalıyla : Bezzar :
{ … Ebu Said el-Hudri (r.anh) dan. Dedi ki : Rasulullah (s.a.v.): Allah’u Teala’nın "Onun için dar bir geçim vardır…." ayet’i hakkında ; "Bu kabir azabıdır" buyurmuşlardır. }
Ebu Zura kanalıyla : İbni Ebu Hatim :
İbn'i Kesir : C: 10, Sf: 5280

Allah’u Azze ve Celle yine bir Ayet’i celilesinde şöyle buyurmaktadır :

يُثَبِّتُ اللّهُ الَّذِينَ آمَنُواْ بِالْقَوْلِ الثَّابِتِ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَفِي الآخِرَةِ وَيُضِلُّ اللّهُ الظَّالِمِينَ وَيَفْعَلُ اللّهُ مَا يَشَاءُ
"Allah iman edenlere dünya hayatında da ahirette de o sabit sözde daima sebat ihsan eder.Allah zalimleri ise şaşırtır. Allah dilediğini yapar". (İbrahim 27)

{ … Bera İbni Azib (r.anh)'dan rivâyetle :
Peygamber (s.a.v) : “Allah iman edenlere dünya hayatında da ahirette de o sabit sözde daima sebat ihsan eder. Allah zalimleri ise şaşırtır. Allah dilediğini yapar. “ Ayet’i kabir azabı hakkında indi.
Kabirde ölüye : Rabbin kimdir ? diye sorulur. O da : “ Rabb'im Allah ve Peygamberim Muhammad (s.a.v)'dir “ der. İşte bu,Aziz ve Celil olan Allah’ın : “Allah iman edenlere dünya haya-tında da ahirette de o sabit sözde daima sebat ihsan eder…. “ Ayetindeki sabit kavlin delalet ettiği sözdür
“ buyurdu. }
Muslim : C.8 ; Hadis no : 2871

{ … Rasûlullah'ın zevcesi mûminlerin annesi Aişe (r.anha)'dan şöyle haber verdi :
Rasûlullah (s.a.v.) namaz'ın sonunda : "Allah’ım ! kabir azabından sana sığınırım. Mesih deccalin fitnesinden sana sığınırım. Hayatın ve ölümün fitnesinden sana sığınırım. Allahım ! günahtan ve borçlanmaktan sana sığınırım “ diye dua ederdi. Biri kendisine :

" Yâ Rasûlullah borçtan ne de çok istiaze ediyorsun " dedi. Bunun üzerine :
" İnsan borçlandığı vakit söz söyler de yalan uydurur, söz verir de sözünde durmaz " buyurdu. }
Buhari : C 2 , Hadis No 820 ; Muslim : C 2 ; Hadis No 589
Ehli Sünnet de, bu meselede icma’ etmiştir.”

"Firavûn ve adamları sabah akşam ateşe arzedilirler. Kıyametin kopacağı (koptuğu) gün de denilir ki, Firavûn hanedanını ateşin en şiddetlisine sokun" (El-Mûmin Sûresi: 46)

Bilindiği gibi Firavûn'un (denizde boğulduğu için) kabri mevcûd değildir. Fakat sabah-akşam arzedildiği haber verilmiştir. Ehl-i sünnet alimlerinin bu ayetten istinbat ettikleri hüküm şudur: Kıyamet kopmadan önce (Berzah aleminde) Firavûn ve adamları, kendilerine hazırlanan azabın keyfiyetini, sabah-akşam idrak edeceklerdir. Mûtezîle fırkasına mensub bazı mufessirler "Bu azabın sadece Fir'avn ve adamlarına (hanedanına) mahsus olabileceğini" ileri sürmüş ve ayetin hükmünü tahsis etmişlerdir.
(İmam-ı Zemahşerî -El Keşşaf- Beyrut: 1947 C: 2 Sf: 36 )


Ancak bu tahsisin; habere dayananbir tefsir değil, şahsî bir tevil olduğu sabittir. Zira Abdullah Ibn-i Ömer'den (r.anhuma) rivayet edilen Hadis-i Şerif'te, Peygamber Efendimizin (s.a.v.) şöyle buyurduğu bilinmektedir:
"Sizden birisi öldüğü zaman, sabah-akşam ahiretteki makamı (cennet veya cehennemdeki yeri) kendisine arzolunur ve kendisine şöyle denilir: "Bu senin makamındır."
(Sahih-i Buhârî -Ist: 1401 C: 2 Sf: 102 K. Cenâiz: 90, Ayrıca Sahih-i Muslim Ist:1401 C: 3 Sf: 2199 K. Cenâiz: 17)

İslam tarihinde ilk defa "Kur'an'ın Mahlûk" olduğunu ileri süren ve kabir azabının mümkün olamayacağını iddia eden Cehm b. Safvân ve talebeleridir. İmam Ebû Muin En-Nesefî "Tebsîratû'l-Edille" isimli eserinde;
"Cehmiyye ve bazı Mûtezile fırkasına mensub kimseler, hayat sahibi olmayanlara soru sorup, cevap almak imkansızdır. Dolayısıyla kabir azabı söz konusu değildir. Onlara göre hayat olmadan ilimden, beden olmadan da hayattan söz edilemez. Mezara konan ve bölünemeyecek kadar küçük parçalara ayrılan cesetlerde hayatın olmadığı, akli ve nakli delillerle sabittir. Bu sebeble onlar için elem ve lezzet gibi duygulardan söz edemeyiz" iddiasını ortaya attıklarını belirtmiş ve şu tesbitte bulunmuştur:
"Hayat için mutlaka bedenin bulunması şart değildir. Zira herhangi bir sıfatın bir mahalde bulunabilmesi için, onun bir zat ile birlikte bulunmasından başka bir şart yoktur. Mûtezile bu görüşünü, zatın canlı olabilmesi için, özel bir bedeni şart gören filozoflardan almıştır. Bu felsefî anlayış doğru değildir. Eğer bu iddia doğru olsaydı; Allah (cc) için beden (cisim) imkansız olduğuna göre, O'nun hayat sahibi olmasının imkansız olduğunun ileri sürülmesi gerekirdi. Bunun doğru olmadığı, yani Allahû Teâlâ'nın (cc) mutlak hayat sahibi olduğu malumdur"
(Imam Ebû Muîn en-Nesefî -Tebsirâtû'l Edille- Şam: 1993 C: 2 Sf: 763).

Mûtezile fırkasına mensub alimlerin büyük çoğunluğu; kabir azabının hak olduğunu ve bu azabın hem beden, hem ruhla hissedileceğini belirtmişlerdir. "Tebsîratû'l-Edille"de zikredilen görüşler, Mûtezile'den Dırar b. Amr ve talebelerinin görüşleridir. İmam-ı Eş'arî "El-Ibâne" isimli eserinde; kafirler için, kâbir azabının hak olduğunu ayetlerle izah etmiştir. (Imam-ı Eş'arî -El Ibane- Beyrut:1994 Sf: 164 )

Ehl-i sünnet ulemasına göre; dinde inanılması zaruri olan hükümlerin kaynağı Kur'an-ı Kerim ve mutevatir sünnettir. Hesa. gününe hazırlanan her müslümanın; hem Allahû Teâla'ya (cc), hem O'nun Rasûlüne (s.a.v.) itaat etmesi farzdır. Usûl alimleri, mutevatir hadisi şöyle tarif etmişlerdir: "Yalan üzere birleşmeleri aklen ve adeten mümkün olmayacak kadar çok kimsenin, senedinin başından sonuna kadar birbirinden rivayet ettikleri hadistir."
(El Accac -Usûl-i Hadis- Beyrut: 1981 Sh: 301)

Bir hadisin mütevatir olabilmesi için, öncelikle yalan üzerinde birleşme ihtimali bulunmayan bir cemaat tarafından nakledilmiş olması şarttır. Mutevatir hadisler, zaruri bilgiyi ifade ederler. Eğer bu bilgi; iman edilmesi gereken bir hususu ifade ediyorsa, tasdik etmek farzdır. Amelle ilgili bir meseleye taalluk ediyorsa, onunla amel edilmesi şarttır. Zira mutevatir haberler âyân (görünen, sarih olarak bilinen) menzilesindedir ve bizzat Rasûl-u Ekram'den (s.a.v.) işitilmiş gibi kabul edilir. İnkar eden kimse, kasden Peygambere (s.a.v.) muhalefet ettiği için küfre düşer."
(Imam Abdulaziz el-Buhârî -Keşfû'l Esrâr- Ist: 1307 C: 3 Sf: 688 vd, Ayrıca Molla , Hüsrev - Mir'at el Usûl Şerhû Mirkat el Vusûl- Ist: 1308 C: 2 Sf: 8. Şeyh, Nizamuddin ve Heyet -Feteva-i Hindiyye- Beyrut: 1400 C: 2 Sf: 265 )

Bu hakikati dikkate alan bir mukellefin, mutevatir sünnetin teşri değerini bilmemesi mümkün değildir. Kütüb-ü Sitte'de; berzah hayatı ve kabir azabıyla ilgili mutevatir, meşhûr ve haber-i vahid hükmünde olan hadislerin varlığı malumdur. Münker ve Nekir'le ilgili hadis-i şerif'ler; mutevatir vasfına haiz oldukları için, akaid kitablarında zikredilmişlerdir.

Peygamberimiz Efendimiz'in (s.a.v.) "Kabir hayatının iman eden ve salih amel işleyen kimseler için cennet bahçelerinden bir bahçe, kafirler için de cehennem çukurlarından bir çukur" olacağını haber verdiği malumdur.
(Sunen-i Tirmizî Ist: 1401 K. Kıyamet: 26 )

Dolayısıyla başta Allah (cc) yolunda savaşırken ölen şehidler olmak üzere; muttakî, muhlis ve muhsin vasfına haiz olan mûminler, berzah aleminde ilâhi nimetlerle mukafatlandırılacaklardır. Tuğyan eden müşriklerin, munkirlerin, zındıkların ve kafirlerin büyük sıkıntılarla ve azabla baş-başa kalacakları mütevatir haberlerle sabittir.
(İmam-ı Taftazânî , -Şerhu'l Akâid- Sh: 251; Ayrıca Imam-ı Munâvî-Feyzû'l Kadîr- Beyrut: 1972 C: 3 Sh: 29 vd)

İstisnasız bütün Akaid kitablarında "Kâbir azabı haktır" hükmü yer almıştır. Tarih boyunca bütün islâm alimlerinin "dalâlette ittifak ettiklerini" söylemek mümkün müdür?


***

Kâbir azabını inkar eden Prof. Mehmet Okuyan diyor ki;
"Kur’an’da kabir azabını ima eden bir ayet yok…"
Şimdilik sahih ve meşhur pek çok hadis rivayetinini hadis inkarcısının arzusu üzere bir kenara bırakalım da sadece Kur’an penceresinden kâbir azabına bakalım:
Öncelikle ifade etmem gerekir; “kâbir hayatı” (ya da kâbir azabı ve mukâfatı) simge bir kavramdır. bu kavram; bir kâbri olsun olmasın, kabrinde çürümüş bulunsun ya da bulunmasın insanın ölümünden, kıyamet için dirileceği zamana kadarki metafizik hayatını ifade eder. yani öldün mü geriye dönemezsin. Dünya yaşamı ile senin ruhun arasında artık aşılması imkânsız bir perde var demektir. Bu perdenin adı “berzah”tır. Bu perdenin ardındaki hayat ise kıyametle başlayacak ahiret hayatından başka bir şey olup “berzah âlemi” diye isimlendirilir.
Berzah, sözlükte “iki şey arasındaki engel, perde ve ayırıcı sınır” demektir. Dinî ıstılahtaki karşılığı ise, “ölümden sonra başlayan ve mahşerdeki dirilişe kadar devam edecek olan kabir hayatıdır. “Onların önlerinde ise, yeniden dirilecekleri güne kadar (süren) bir berzah vardır.” (Mûminûn, 23/100) âyetinde de geçen “Berzah” ile kastedilen budur. Buna göre ölen herkes berzah âlemine girecektir.
Âyetle sabit inanmazsan / inanırsan bak…

حَتّٰٓى اِذَا جَٓاءَ اَحَدَهُمُ الْمَوْتُ قَالَ رَبِّ ارْجِعُونِۙ لَعَلّ۪ٓي اَعْمَلُ صَالِحًا ف۪يمَا تَرَكْتُ كَلَّاۜ اِنَّهَا كَلِمَةٌ هُوَ قَٓائِلُهَاۜ وَمِنْ وَرَٓائِهِمْ بَرْزَخٌ اِلٰى يَوْمِ يُبْعَثُونَ
Nihayet onlardan birine ölüm gelince, “Rabb'im! Beni dünyaya geri gönderiniz ki, terk ettiğim dünyada salih bir amel yapayım” der. Hayır! Bu, sadece onun söylediği (boş) bir sözden ibarettir. Onların arkasında, tekrar dirilecekleri güne kadar (devam edecek, dönmelerine engel) bir berzah (perde) vardır.” (Mûminun 99 - 100)

Mehmet Okuyan diyor ki; “berzah hayatı diye bir şey yok.
Fakat ayet “var” diyor.
Üstelik ayet; Allah’ın, berzahta bulunan ve dünyaya geri dönmek isteyen bir insanla konuştuğunu bize haber veriyor. Yâni adam ölmüş, ama şuuru, muhasebesi, temennileri halen dipdiri. Allah’a yalvarıyor; “ne olur Allah’ım beni geri döndür” diye.
Hadislerde bahsedilen berzah hayatının yaşanacağı kâbir ya cennet bahçelerinden bir bahçedir; ya da cehennem çukurlarından bir çukur.
Her ne kadar biz hissedemesek de şehidler diridirler ve Allah’ın katında rızıklandırılırlar (Âl-i İmrân, 3/129) Yani sen bir şehide “ölü” dediğin an, yani şu an o, diri ve nimetlendiriliyor… İşte cennet bahçelerinden bir bahçe…
Allah buyuruyor ki; Firavunu ve ailesini çok kötü bir azab kuşattı (Mûmin, 40/46) Nedir bu kötü azab?
Şimdi Allah’a kulak ver: “(O azab öyle bir) ateş ki, onlar sabah akşam ona sunulurlar. Kıyametin kopacağı günde de, “Firavun ailesini azabın en şiddetlisine sokun” denilecektir” (Mûmin, 40/47) İşte cehennem çukurlarından bir çukur…

Bak Okuyan, ayeti oku! Âyette iki azabdan bahsediliyor: birincisi; kıyametin kopuşundan önce firavun ve avanesinin sabah akşam mâruz kaldıkları azab… İşte bu bildiğimiz ve itikat ettiğimiz kâbir azabı…
Âyetin ikinci cümlesi ise ayette
اَشَدَّ الْعَذَابِen şiddetli azab” olarak ifade edilen cehennem azabı. o, zaten mâlum…
Şimdi elini vicdanına koy da söyle …
Kur’an’a göre kabirde bir sevab, bir azab ve bir hayat nasıl oluyor da olmuyor? el-insaf…
Şimdi mesele “basit bir kabir azabı inkarı” meselesi değil. mesele bir çırpıda; Kur’an, sünnet ve sebîlu’l-mûminîn potasında vucut bulan on dört asırlık birikimi alaşağı edip yok saymak. Mesele yeni bir din restorasyonu…
Acı olan ise konuyla ilgili ayetlere eklektik, parçacı, samimiyetsiz ve bütünsellikten uzak bir şekilde yaklaşmak ve milletin gözünün içine baka baka asırların akidesini inkar etmek…
Vâkıa suresinin son sayfasında Aziz ve Celil olan Allah; can gelip de boğaza dayandığı zaman, ölünün yakınlarının bakıp kalacağını, o an kendisinin (ve ruh kabzeden meleklerin) ölüye, dostlarından daha yakın olacağını ifade ediyor (Vâkıa, 56/83-88) ve üç ölüm şeklinden bahsediyor:
bunların ilki;

فَأَمَّا إِنْ كَانَ مِنَ الْمُقَرَّبِينَ فَرَوْحٌ وَرَيْحَانٌ وَجَنَّتُ نَعِيمٍ
"Eğer (ölen kişi) Allah’a yakın kılınmışlardan ise, ona rahatlık, güzel rızık ve Naîm cenneti vardır” (Vâkıa 56/88-89).
Ayetin metninde ilginç olan husus, ölümden sonra başlayan rahatlık ve nimet sürecinin “hemen meydana gelmek”i anlamını içeren “tâkibiye fâsı” ile gelmesidir. Buradaki rahatlık ruh kabzının kolaylığına; güzel rızık olarak meallendirilen “reyhan” ise cennete girmeden mazhar olunan nimete delalet ediyor. cennet ise “takibiye vav”ı ile üçüncü sırada zikrediliyor.

İkincisi;

وَأَمَّا إِنْ كَانَ مِنْ أَصْحَابِ الْيَمِينِ فَسَلَامٌ لَكَ مِنْ أَصْحَابِ الْيَمِينِ
Eğer (ölen kişi) Ahiret mutluluğuna ermiş kişilerden ise, kendisine, “Selâm sana Ahiret mutluluğuna ermişlerden!” denir” (Vâkıa, 56/90-91)
Bu ölü ortalama bir mûmin ki; selamete erdi. bunun için; ilkinde kullanılan övgü ve nimetler zikredilmedi ama bu da selamete erdi.
üçüncüsü ise;

وَأَمَّا إِنْ كَانَ مِنَ الْمُكَذِّبِينَ الضَّالِّينَ فَنُزُلٌ مِنْ حَمِيمٍ وَتَصْلِيَةُ جَحِيمٍ
Ama Haktan sapan yalancılardan ise, işte O'na da kaynar sudan bir ziyafet; bir de cehenneme atılma vardır” (Vâkıa, 56/92-94)
Bu ölü için “takibiye fâsı” ile zikredilen “kaynar sudan ziyafet”; cehennemin dışında gerçekleşen bir cezadır. Cehenneme girmek “tasliyetu cahîm” ifadesiyle geliyor, yani cehenneme girmek kaynar sudan sonra; kaynar su ise cehennemden önce…

Şimdi zikredeceğim iki ayet Vâkıa 92-94’ün adeta tefsiridir:

وَلَوْ تَرٰى اِذْ يَتَوَفَّى الَّذٖينَ كَفَرُوا الْمَلٰئِكَةُ يَضْرِبُونَ وُجُوهَهُمْ وَاَدْبَارَهُمْ وَذُوقُوا عَذَابَ الْحَرٖيقِ
Melekler, kâfirlerin yüzlerine ve artlarına vura vura ve “haydi tadın yangın azabını” diyerek canlarını alırken bir görseydin” (Enfâl, 8/50; Muhammed, 47/27)
Lütfen meleklerin; “haydi tadın yangın azabını” ifadesindeki azaba ve bu sözün ölüm esnasında söylendiğine dikkat edelim. Yani azab ölümle birlikte başlıyor…
Bir tutam Arabca bilgisi, bir parça insafı olan herkes ayetlerin açık bir şekilde cennet ve cehennemden önce ödül ve cezanın olduğunu anlamakta zorlanmaz.
Yukarıda şehidlere “ölü” denmemesi gerektiğini, onların diri bir şekilde Allah’ın katında rızıklandırıldıklarını ifade eden ayetlerden bahsetmiştik. İmitasyon Mûtezililer “Onların diriliği ve nimetlendirmeleri kıyamet koptuktan sonradır” diye itiraz edebilirler.
Ey Mehmed Okuyan! Kıyamet “bâ’s” ile (yani ölümden sonra dirilişle) başlıyor. O zaman herkes diri, yalnız şehidler değil. O zaman pek çok mûmin rızıklandırılıyor, yalnız şehidler değil…
Onlara ölüler demeyin” hitabı bize dünyada yöneltiliyor, ahirette değil. Hasılı biz burada; onlar da orada diriler… Ya da biz burada ölüyüz; onlar orada diriler…
Allah yolunda can veren kişinin böyle mukâfatı olur da; onun canını alan zalim (ve her türlü zulmu icra eden), ruhlar âleminde mışıl mışıl uyur mu?
el-Cevab:

اِذِ الظَّالِمُونَ فٖى غَمَرَاتِ الْمَوْتِ وَالْمَلٰئِكَةُ بَاسِطُوا اَيْدٖيهِمْ اَخْرِجُوا اَنْفُسَكُمْ اَلْيَوْمَ تُجْزَوْنَ عَذَابَ الْهُونِ
Zalimlerin şiddetli ölüm sancıları içinde çırpındığı; meleklerin, ellerini uzatmış, “Haydi canlarınızı çıkarın! Bugün aşağılayıcı azab ile cezalandırılacaksınız” diyecekleri zaman hâllerini bir görsen!” (En’âm, 6/93)
Daha azab ölüm anında başlıyor ve melekler “bugün” derken ölüm ile başlayan zaman dilimini zikrediyorlar. “Aşağılayıcı bir azabla cezalandırılacaksınız” derken de acaba hangi azabı kastediyorlar?
Şimdi soralım; nasıl oluyor da Kur’an’da kabir azabı olmuyor?


Konuyla İlgili Bâzı Hadisler
Peygamber Bâkî’ kabristanlığına her girdiğinde;

السَّلَامُ عَلَيْكُمْ دَارَ قَوْمٍ مُؤْمِنِينَ، وَإِنَّا إِنْ شَاءَ اللهُ بِكُمْ لَاحِقُونَ
Ey mûminler topluluğunun yurdu! Allah’ın selamı üzerinize olsun. (Yakında) biz de size katılacağız(Muslim, Nesâî, İbn Mâce, İmam Mâlik) diye onlarla muhatab sigasıyla selamlaştı.

Yine Bedir savaşından sonra muşriklerin cesetlerini bir çukurun içine doldurup da onlara şöyle sordu;
فَإِنَّا قَدْ وَجَدْنَا مَا وَعَدَنَا رَبُّنَا حَقًّا، فَهَلْ وَجَدْتُمْ مَا وَعَدَ رَبُّكُمْ حَقًّا
Biz Rabb'imizin bize vaadettiğini (zaferi) hak olarak bulduk; siz de Rabb'inizin size vaadettiğini (azabı) hak olarak buldunuz mu?
Ömer (r.anh) :
مَا تُكَلِّمُ مِنْ أَجْسَادٍ لاَ أَرْوَاحَ لَهَا؟
ruhu olmayan cesetlerle ne konuşuyorsun?” dediğinde,
Allah Rasulü ; وَالَّذِي نَفْسُ مُحَمَّدٍ بِيَدِهِ، مَا أَنْتُمْ بِأَسْمَعَ لِمَا أَقُولُ مِنْهُمْ
Muhammed’in canını elinde bulunduran Allah’a yemin olsun ki; onlar sizden daha iyi duyarlar (siz onlardan daha iyi duyamazsınız)" (Buhârî, İbn Mâce)” buyurmadı mı?…

Mûtezili istifini bozmadı; hadisleri duymadı, besbelli paradigmasına uymadı…


***********

Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- bu konuda şöyle buyurmuştur:
الأَنْبِيَاء أَحْيَاءٌ فِي قُبُورهمْ يُصَلُّونَ
أخرجه المنذري والبيهقي وصححه وله شواهد في الصحيحين
"Peygamberler, kabirlerinde diridirler, namaz kılarlar."
(Ebu Yâla, El Musned, No: 3425,6/147; İbni Hacer, el-Metaibul-Âliye, No: 3452, 3/269; Munzirî ve Beyhakî rivâyet etmiş, Beyhakî hadisin sahih olduğunu söylemiştir. Hadisin, Buhârî ve Muslim'in sahihlerinde benzer rivâyetleri vardır.)
 
ABDULHAK Çevrimdışı

ABDULHAK

الإذلال هو بعيد عنا
Admin
Kabir Herkese Daralır

îmam Ahmed, Hakim-İ Tirmizi, Beyhaki, Huzeyfe 'den rivayetlerine göre şöyle demiştir:
Bir cenazede Rasûlullah ile beraberdik, kabre vardığımızda Rasûlullah (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) kabrin kenarında oturdu, sık sık kabrin içine bakmaya başladı ve sonra şöyle buyurdu:
Burada mümin Öyle sıkıştırılır ki damarları ve kasları şiddetten kopar. Kâfir ise üstü ateşle dolar.
imam Ahmed, Ibn-i Cerir, Beyhaki (Radıyallahû anhâ)'dan vâyet ettiklerine göre Rasûlullah (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) ; Şöyle buyurdu:
Kabrin öyle bir sıkıştırılması vardır ki, eğer kimse ondan tulabilseydi Sa'd ibn-i Muâz da kurtulurdu.
îmam Ahmet, Hakim-i Tirmizi, Taberani, Beyhaki, Câbir bin Abdullah’dan rivayet ettiklerine göre:
Sa'd bin Muâz defnedildiği zaman peygamber teşbih getirdi. Millet de uzun uzun teşbih getirdiler. Sonra tekbir getirdi Millet de tekbir getirdi, «ya Rasûlallah neden teşbih getirdin» dediler. Buyurdu ki:
Bu salih adama kabir çokça sıkıştı. Sonra Allah sıkıntısını giderdi.
Said bin Mansur, Hakim-i Tirmizi, Taberani, Beyhaki, ibn-i Ab-bas (Radıyallahû anhuma)'dan rivayet ettiklerine göre;
Rasûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) Sa'd bin Muâzı defnettiği zaman kabrinin başında durdu. «Eğer kabrin sıkıştırmasından bir kimse kurtulsaydı Sa'd kurtulurdu. O bir sefer sıkıştırıldı sonra gevşetildi» diye buyurdu.
Nesai ve Beyhaki Abdullah bin Ömer (Radıyallahû anhuma) tarikiyle Rasûlullah (Sâllallâhû Aleyhi ve Sellem) 'den rivayet ettiklerine göre:
Sai'd bin Muâz (Radıyallahû anh) 'in ölümü için Arş sevincinden titredi, semânın kapıları ona açıldı. Ve yetmiş bin melek cenazesine hazır bulundu. Bunun beraber o da kabir sıkıntısını çekti. Sonra genişlenerek ona ferah verildi.
Hâkim-i Tirmizi, İbni Ömer (Radıyallahû anhuma)'dan rivayet ettiğine göre şöyle demiştir:

Rasûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) Sad bin Muâz'ın kabrine girdi ve içinde biraz durdu. Çıkınca:
«Yâ Rasûlullah niye kabirden geç çıktın?» dediler.
Rasûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) cevaben:
«Kabir daraldı. Genişlemesi için Allah'a dua ettim» diye buyurdu.

Hakim-i Tirmizi ve Beyhaki, ibn-i îshak yoluyla Umeyye bin Abdullah'dan rivayet ettiklerine göre; Sa'd'ın bâzı akrabalarından, Rasûlullah'ın «Sa'd için kabir daraldı» sözünden ne anladınız diye sorulmuş. Onlar cevaben:
Rasûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem)'e ne kastettiği soruldu, küçük taharetten kusurlu davrandığından dolayı kabir ona sıkıştı diye buyurdu, demişler.

Taberani, Enes (Radıyallahû anh) 'den şöyle rivayet etmişti»:
Rasûlullah'ın kızı Zeyneb vefat edince Rasûlullah'a vardık. Mahzun olduğunu gördük. Kabrin yanında oturdu ve göğe bakmaya başladı. Sonra kabrin içine indi. Mahzunluğu devam ediyordu. Kabirden çıkınca sevinçli olduğunu gördük. Hemen sebebini sorduk. Cevaben, kabrin darlığını ve Zeyneb'in zayıf olduğunu düşünüyordum. HafifIenmesi için dua ettim. Kabul oldu. Amma yine de ins ve cinnin haricinde her şeyin duyacağı bir bağırmaya sebeb olan kabir daralmasından kurtulamadı» buyurdu.
Yine sahih bir senedle Ebû Eyyub'dan rivayet edildiğine şöyle demiştir:
Küçük bir çocuk defin edildi. Rasûlullah (Sallallâhû Aleyhi Sellem) :
«Eğer kabir daralmasından kimse kurtulsaydı bu çocuk kurtulacaktı dedi.


Saîd bin Mansûr ve İbn-i Ebi Dünya Za'zan'dan rivayetine göre, İbni Ömer (Radıyallahû anhuma) dedi ki:
Rasûl-u Ekrem kızı Rûkiye'yi defin edince kabrin yanında oturdu. Yüzünden sevinçli olmadığı belirleniyordu. Sonra sevinmeye başladı. Bunun üzerine Ashabı Kiram'dan bâzıları sebebini sordular. Cevaben «Kabrin sıkıntısı ve Rukiye'nin zayıflığını hatırladım. Kolaylaşması için dua ettim, kabri genişledi. Allah'a yemin ederim kabir onu öyle sıkıştırdı ki yer ve göklerin arasındaki her şey ısıttı, diye buyurdu.


Hennad bin Sırrı Zühd'de İbn-i Ebi Melike'den rivayete göre şöyle demiştir:
Kabrin sıkıştırmasından hiç kimse kurtulmaz. Sa'd bin Muâz Cennette, bütün dünyadan daha hayırlı mendillere sahip olduğu halde yine kabrin ilk sıkışmasından kurtulamadı.
[Bu, Muslim ve Buhari'nin Sahih bir senedle rivayet ettikleri hadise İşarettir. Berra' (Radıyallahû anhl'dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Seli em)'e İpek bir kaftan hediye edildi. Sahabeler, giyip güzellik ve yumuşaklığından hayrette kaldılar. Bunun üzerine Rasûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) «Neden hayrette kalıyorsunuz. Allanın Cennetteki mendiller) bundan daha güzel ve daha yumuşaktır» buyurdu). ’den ağladığım sorunca, kabrin daralmaması için, çocuğa şefkatden ağladım» dedi]


Yine Hennâd'ın, Hasan (Radıyallahû anh) 'dan rivayet ettiğine göre:
Rasûlullah Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) Sa'd bin Muâz defin edilince şöyle buyurdu:

Sa'd kabirde öyle sıkıştırıldı ki, bir kıl kadar înceldi. Allah'dan bu sıkıştırılmanın kolay geçmesi için dua ettim.
Ve bu sıkışmanın sebebi de bevl'den kendini korumadığındandır.

îbn-i Said , Saîd' el Makberi'den rivayet edip dedi ki:
«Eğer kabrin sıkıştırmasından bir kimse kurtulsa idi Sa'd, de kurtulacaktı. O kabirde öyle sıkıştırıldı ki kaburgaları birbirinden geçti. Bunun sebebi ise küçük abdeste dikkat etmediğidir.
Abdurrezzak ...Mücahid'den rivayet edip dedi ki, peygamberden duyduğumuz en şiddetli hadis, Sa'd ile ilgili hadis ve kabir durumunu bildiren hadistir.
Ali bin Mabed «Taat ve İsyan» kitabında îbrâhim el-Ganeyi tarikiyle bir adamdan rivayet ettiğine göre şöyle demiştir:
Ben Âişe (Radıyallahû anhâ) 'nın yanmda idim. O anda oradan bir çocuğun cenazesi geçiyordu. Âişe (Radıyallahû anhâ) ağladı, Ömer bin Şeybe, Enes (Radıyallahû anh)'den rivayet ettiğine göre;
Rasûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) :
Kabrin şiddetinden Esed'in kızı Fâtıma'dan başka hiç kimse kurtulamadı, diye buyurdu. Oğlun Kasım da mı kurtulmadı? diye sordular :
Hayır oğlum İbrahim de kurtulmadı, diye buyurdu. İbrahim oğullarının en küçüğü idi.

Başka bir rivayette Rasûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) Sa'd'ın kabri başında ayakta iken şöyle buyurdu: «Sa'd öyle bir sıkıştırıldı ki, eğer ameliyle biri kurtulsa idi Sa'd kurtulacaktı.

îbn-i Asakir ve ibn-i Ebi Dünya, Abdulmecid bin Abdülaziz'den, o da babasından rivayet ettiklerine göre şöyle demiştir:
İbn-i Ömer'in kölesi Nâfi sekerâta girince ağlamaya başladı, niye ağlıyorsun? diye sorulunca
«Sa'd bin Muâz'ı ve kabir şiddetini hatırladım» dedi.
Zübeyr bin Bekkâr «Münkıyat» adlı kitapda îbrâhim bin Muhammed bin İshak'dan rivayet ettiğine göre Abdullah bin şöyle dedi:
Sa'd bin Muâz vefat etti. Rasûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) de cenazeye hazır bulundu. Cenazeyi kabre taşırlarken Rasûlullah geride- gecikti. Bunun üzerine (sahabeler) durdular ve Rasûlullah onlara kavuştu.
(Ashab) neden geride geciktiğini sordular
Rasûlullah cevaben: «Sa'd'ın kabirde sıkıştırıldığını işittîm de onun için geciktim

Onlar : «Yâ Rasûlullah, Arş Sa'd için sallandı. Bu durumda olan bir kimse kabir sıkıntısını çeker mi?» diye sordular.
Rasûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) :
«Evet. Sa'd mi efdal, yoksa Zekeriya Peygamber mi efdaldır? Allah'a yemin ederim ki, Zekeriya arpa ekmeğinden bir defa doyuncaya kadar yediği için o da kabir daralmasını çekmişti,» dedi.

Ben diyorum ki bu hadis Munkerdir. Senedinde iki halka kopukluk var ve meşhur olan odur ki, peygamberler kabir cezasını çekmezler.

Ebu'l-Kasim es-Sadi «Ruh» kitabında demiş ki:
Ne salih, ne de salih olmayan hiç kimse kabrin daralıp sıkıştırmasından kurtulmaz. Mümin ile kâfir arasındaki fark ise, kâfirin sıkıştırılması devam eder, müminin ise başta daralır, sonra ferahlanır.
Hakim et-Tirmizi demiştir ki:
Kabir sıkıştırılmasının sebebi kulların mutlaka bir hatayı işlemeleridir. Kabrinde sıkıştırılması bu hatâya keffârettir. Sonra rahmet imdada gelir.
Sa'd küçük abdestten taksirat yaptığı için sıkıştırıldı.
Peygamberler hakkında ise kabrin sıkışmasını bilmiyoruz-ve masum oldukları için onlara sual de yoktur.
îmam Subki, «Bahr'ul-Kelâm»da dedi ki:
«Muti» kullara kabir azabı yoktur, ancak kabrin sıkışması vardır. Kul, bunun şiddet ve korkusunu hisseder. Çünkü gerektiği gibi nimete şükür etmemiştir,
ibn-i Ebi Dünya, Muhammed et-Teymi'den rivayet ettiğine göre şöyle denilmiştir:

Kabir azabının sebebi kabrin insanların anası olmasındandır. Ve insanlar ondan yaratılmışlar. Uzun zaman analarından uzakta kaldıklarından kabir, ananın kucaklaması gibi, onları kucaklar. Tıp ki çocuğunu bulmuş ana gibi... İşte kim ki, Allah'a itaat etmişse, bir onu şefkat ve yumuşaklıkla kucaklar. Kim ki, isyan etmişse kg bir onu kızgınlık içinde kucaklar. Kabir bu işi Allah için yapar.
[ İmam Celaleddin Es-Suyuti, Kabir Alemi, Kahraman Yayınları: 193-199.]


Faidelî Bir Mesele

Bâzı âlimler demişler ki;
«Kim bir günahı işlese o günahın cezasından on şeyle muaf bilir.
Tevbe edip istiğfar ederse... o günaha bedel iyiliklerde bulunup günahın yok olmasına çalışırsa...
Ve dünyada musibete düçâr olup, günahına kefaret olursa... Veya kabirde sıkıştırılıp günahına kefaret olursa... ,
Mümin kardeşleri onun için duada bulunsa... veya onun için istiğfarda bulunsalar... veya amellerinin sevabını ona hediye etseler... veya kıyamette şiddetlere düçâr kalıp günahına kefaret olursa;... veya peygamberin şefaati imdadına yetişirse... Bu on şekilde kurtulabilir.
Beyhakî, ibn-i Mende, Deylemi, ibn-i Necar, Saîd bin Museyyib (Radıyallah'û anh)'dan rivayet ettiklerine göre, Âişe (Radıyallahû anhâ) Rasûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem)'a şöyle demiştir:
Yâ Rasûlullah; Bana Munker-Nekirin sesinden ve kabrin sıkıştırmasından söz ettiğinden bu yana hiç bir şeyden yararlanamıyorum.
Ey Âişe! Munker-Nekir'in sesi, müminler kulağında gözdeki sürme gibidir. Kabrin sıkıştırması ise şefkatle ananın kucaklaması gibidir. Çocuğu başının ağrıdığını ona anlatır. O da yumuşaklıkla başını okşar. Fakat Ey Âişe, ne yazık o kimselere ki, Allah'dan şikâyet ederler. Taş, yumurtanın üstüne düşüp onu ezdiği gibi kabirlerinde ezilirler.


Ebû Nuaym'in «Hüye»de Abdullah bin eş-Şağir'den rivayet ettiğine göre, Rasûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) dedi ki:
«Son hastalığında kim İhlâs sûresini okursa kabir fitnesinden emin olur- ve kabrin daralıp sıkıştırılmasından da emin kalır. Kıyamet gününde melekler onu avucuna alarak Sırattan geçirip Cennete korlar.
îbn-i Ebi Dûnya, «Kabirler» kitabında demiş ki:
Ölünün kabirde ilk olarak hissettiği şey, ayaklarının yanında bir kımıldanmanın varlığıdır. O zaman meyyit bağırıp o şeye «necisin diye sorar, cevaben:
«Ben senin amelinim» diye söyler.
îbn-i Ebi Dünya, Yezid, er-Rakkaş'dan rivayet ettiğine göre O demiş ki:
Ölü kabre konulunca amelleri onu sarar. Cenab-ı Hak (Celle Celâluhu) onun amellerini konuşturur. Onlar;
«Ey bu çukurda dostlarından ayrılıp yalnız kalan kul! Bugün bizden başka dost ve arkadaşın yoktur» derler.


Ata bin Yesar'dan rivayet edildiğine göre Meyyit kabre bırakılınca ilk olarak ona varan şey amelidir. Sol baldırına dokunup, «senin amelinim» der. Meyyit kendi amelinden sorar:
— Benim ehlim, çocuklarım, aşiretim ve nimetlerim nerde kaldılar?
Ameli cevaben:
— Onlar seni unutup terk ettiler. Benden başka seninle kabre giren olmadı, der.
Meyyit o zaman :

— Keşke dünyada seni ehlime, evladlarıma ve aşiretime tercih etseydim, der.

Başka bir rivayette de ölü kabre girince dünyada Allah'daiî başka neden korkmuşsa o şeyle korkutulur. O şey ona temessül eder.

Tirmizi, Hasen gördüğü bir rivayetle Ebû Said (Radıyallahû anh)' dan nakline göre, Rasûlullah {Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu :

«Lezzetleri yıkan ölümü hatırlayınız. Zira kabir, her gün konuşarak şöyle der: 'Ben gurbet ve yalnızlık eviyim. Ben topraktan bir evim. Ben böcekler eviyim.'

Mümin kul defin edilince' kabir ona «enlen merhaba» diyerek «üzerimde yürüyenlerin en sevimlisi sensin. Benimle başbaşa kaldığında sana ne yapacağımı göreceksin,» der. Sonra, gözü kestiği kadar kabir ona genişleyip Cennete bir kapı açılır.

Zâlim veya kâfir ise, defin edilirken kabir «merhaba olmasın. Üzerimde yürüyenlerden en nefret ettiğim can sensin. Benimle başbaşa kaldığında sana ne yapacağımı göreceksin.» Kabir, onu öyle sıkıştırır ki kaburgaları birbirine geçer.

(Ravi dedi ki, Peygamber (Sallallâhû'Aleyhi ve Sellem) parmaklarını birbirine geçirerek böyle olur, buyurdu.)


Kabirde ona pis koku salan yetmiş ejderha eşlik edecekler, eğer birisinin üfürüğü yere isabet etseydi, yer yüzünde bitki bitmezdi.

Hesaba çekilinceye kadar onu rahatsız edip, kendisini parçalayacaklardır.

Râvi dedi ki: Rasûluliah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem)

«Kabir ya Cennet bahçelerinden bir bahçe veya Cehennem çukurlarından bir çukurdur,» diye buyurdu.

Taberani, «Evsat»da Ebû Hureyre Radıyallahû anh)den rivâyet ettiğine göre şöyle dedi:

«Bir cenaze ihtifalinde Rasûlullah Sallallâhû Aleyhi ve .Sellem)| ile beraber gittik. Kabrin yanma oturdu ve şöyle dedi:

«Her gün bu kabir anlaşılır bir lisanla şöyle çağırır: 'Ey Âdem oğlu! Nasıl beni unuttun, benim yalnızlık ve gurbet diyarı olduğumu bilmiyor muydun?. Ben, vahşet ve kurt diyarıyım, dar bir menzilim. Ancak Cenâb-ı Hak (Celle Celâluhu) benim geniş olmamı emrettiği zaman genişlenirim.'

Sonra Rasûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) dedi ki: «Kabir ya Cennet bahçelerinden bir bahçe veya Cehennem çukurlarından bir çukurdur.»

Rasûlullah , Ebu Hacâc-es-Semâli'den rivayet edildiğine (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle ferman etti:

Ölü kabre konulunca, kabir ona der ki:

«Yazıklar olsun, benim fitne, zulmet, yalnızlık Ve kurtlar diyarı olduğumu bilmiyor muydun? Ey Âdem oğlu üzerimde neşeyle gezdiğin zaman beni nasıl unuttun.»

Eğer ölü salih birisi ise kabre karşı şöyle sorulup: «Bu adam emri marufu işlemişse, münkerden kaçmışsa yine ona öfkeleneceksin»

Kabir cevaben, «Öyle ise yeşilliğe dönüşürüm.! Cesedi nura dönüşerek ruhu öylece Allah'a doğru yükselir» der.

İbn-i Mendeh «Ruhlar» babında Mucâhid tarikiyle Berâ bin Azib (Radıyallahû anh)'den o da Peygamber (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) 'den naklettiklerine göre:

«Mümin sekerâta girince, güzel surette, güzel kokuyla ona bir melek gelir. Ruhunu kabz etmek için yanma oturur. Cennetten bir tabut ve kefenle iki melek daha gelir. Bunlar biraz uzakta otururlar. Ölüm meleği ruhunu çıkarınca uzakta duran o iki melek acele ile onu alırlar, onu ilaçlarlar. Ve iyice kefenlerler. Sonra semaya yükseltirler. Semanın kapısı ona açılır. Melekler onun semaya çıkmasıyla birbirlerine müjde verirler:

«Bu güzel ruh kimindir ki semanm kapısı ona açıldı» derler. Ve dünyada iken en güzel ismiyle onu isimlendirirler.

Öylece semadan semaya yükselterek Cenâb-ı Hakk'm huzuruna eriştirirler. Ve ameli Âla'yı İlliyine bırakılır. Cenâb-ı Hak (Celle Celâluhu) o meleklere:

«Siz şâhid olun ki ben bu amelin sahibini affettim.» der. Kitabı mühürlenir ve illiyine (en yüksek makama) konulur.

Sonra Cenâb-ı Hak «kulumun ruhunu yere götürün» der. «Zira onlara öyle söz vermiştim.» Kabre konulunca kabir der

«Üstümde iken en sevimli idin. Şimdi içime düştün. Sana yapacağımı göreceksin.» Gözünün kestiği kadar ona genişlenir. Ayakları tarafından Cennete bir kapı açılır. «Allah'ın sana hazırladığı mükafatı gör» denilir. Sonra baş ucunda bir pencere açılır. Cehennemi de gör. Allah seni nasıl kurtarmış, uykuya dal» denilir. Bundan sonra meyyit için en sevimli şey kıyametin kopmasıdır.


İbn-i Ebi Dûnya, Abdullah bin Ebi Ubeyd (Radıyallahû anh) 'dan rivayet ettiğine göre Peygamber (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle ferman etti:

«Ölü kabirde oturur, kabri başındakilerin ayak sesini işitir, onunla ilk önce kabri konuşur ve şöyle der:

'Yazıklar olsun sana ey Âdem oğlu! Acaba darlığımdan, şiddetimden, korkulu ve kurtlu oluşumdan dünyada iken hiç uyarılmadın mı? Sen buraya hazırlandın. Bana ne hazırladın?

İbn-i Ebi Şeybe Musannaf adlı kitapta Abdullah bin Ömer radıyallahû anh) 'den rivayet edip dedi ki:

Kul kabre konulunca kabir onunla konuşur:

«Ey Âdem oğlu yalnızlık, karanlık ve hak diyarı olduğumu bilmiyor muydun? Seni kandıran neydi ki, sevinçli olarak etrafımda gezerdin.»

Eğer ölü mümin ise kabir ona genişlenir, yeşilliğe dönüşür ve ruhu Cennete yükselir.

Yine İbn-i Ebi Şeybe, Yezid bin Şecere'den rivayet ettiğine göre kabir kâfirlere der ki:

«Karanlıklı olduğumu, vahşetli, yalnızlık ve dar bir yer olduğumu düşünmüyor muydun? Gam ve kederli olacağımı hatırlamıyor muydun?»

Yine ibn-i Ebi Şeybe, Ubeyd bin Ömer'den rivayet ettiğine göre kabir insana şöyle der:

«Ey Âdem oğlu! Bana neyi hazırladın. Yalnızlık, gurbet ve kurtların menzili olduğumu bilmiyor muydun?»

îbn-i Ebi Dûnya, Ubeyd bin Umeyr'den rivayet ettiğine göre; içinde defin edilen çukur (kabir) kendisine varan herkesle mutlaka şöyle konuşur:

«Ben karanlık, yalnızlık menziliyim. Eğer dünyada Allah'a itaat edenlerdensen, sana rahmet mekânı olurum. Allah a isyan edenlerdensen ben sana bir bela bir musibet olacağım. Ben mutîlerin sevineceği, âsilerin helak olacakları bir mekânım.»

Câbir'den merfûan rivayet edildiğine göre:

Kabir konuşacak bir lisana sahiptir. Ve şöyle der:

«Ey insan oğlu! Beni nasıl unuttun? Vahşetli, gurbetti, kurtlu bir mekân olduğumu bilmiyor muydun?

Ebû Bekir bin Abdülaziz bin Cafer el-Hambeli, «El-Mesâni» kitabında müttesil bir sened ile Berrâ Radıyallahû anh) 'dan rivayet ettiğine göre;

Bir cenaze merasiminde Rasûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) ile beraber çıktık. Kabir henüz tamamlanmamış idi. Rasûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) oturdu. Biz de onun etrafında oturduk. Rasûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) dedi ki:

«Meyyit kabre bırakılınca yer onunla konuşur: «Vahşet, gurbet, ve kurtlar diyarı olduğumu bilmiyor muydun? Bana ne hazırladın» diye sorar.

Beyhaki Şuab'de Bilal bin Sa'd'dan rivayet edip dedi ki: Hergün kabir şöyle sesleniyor:

«Ben gurbet, kurt ve vahşet diyarıyım. Ben Cehennem çukurlarından bir çukur veya Cennet bahçelerinden bir bahçeyim.» Mümin kabre konulunca kabir onunla konuşur: «Vallahi üstümde gezerken bana en sevimli idin. Şimdi içime düştün. Sana ne yapacağımı bundan böyle göreceksin, der ve gözünün kestiği kadar ona genişlenir.

Kâfir kabre konulunca, kabir ona da şöyle seslenir: «Vallahi üstümde gezerken bana en fazla nefret veren kişi sendin. Şimdi ise, içime düştün. Sana ne yapacağımı göreceksin» der ve onu öyle sıkıştırır ki, kaburgaları birbirine geçer.

Deylemî, ibn-i Abbâs (Radıyallahû anhuma) 'dan rivayet ettiğine göre Rasûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:

«Kabirleriniz için hazırlanınız. Çünkü kabir hergün yedi sefer şöyle der ki

'Ey zayıf olan insanoğlu! Bana gelmeden önce, kendine acı ki, ben de sana acıyayım.»

İbn-i Ebi Dûnya «Kabirler» kitabında ve ibn-i Mende Zer'den rivayet ettiklerine göre demiş ki:

Mümin kabre konulunca kabir ona şöyle seslenir:,

«Allah'a itaat edenlerden misin, yoksa isyan edenlerden misin?» Eğer salih biri ise, kabir köşesinden biri kabre, «yeşilliğe dönüş, ona rahmet ol» emrini verir, «Sana gelen en iyi bir kuldur. Çok sevimli biridir» der. Toprak da «işte şimdi ikrama müstahak oldu» der.

İbn-i Ebi Dünya «Kabirler» kitabında Muhammed bin Subayh'den rivayet edip şöyle demiştir:

Ölü kabre konulup azaba (işkenceye) verilince, ondan daha önce ölen komşuları ona:

«Ey bizden sonra dünyada yaşayan komşu! Bizim ölümümüzden sana ibret olabilecek bir şey olmadı mı? Senden önce ölümümüz sana bir fikir vermedi mi? İşimizin sona erdiğini görmedin mi? Tüm bunlara rağmen işini ciddiye almayıp erteliyordun ve yapman gerekenleri ifâ etmeye özen göstermiyordun» derler.

Kabir dahi, ona şöyle der-.

«Ey üstümde mağrurcasına dolaşan insan! Daha Önce içime düşen akrabalarından ibret almadın mı? Onlarında gafil dolaşıp er geç bana vardıklarını görmedin mi? Ecelleri onları kabre götürürken, dostları onları teşyi* ederken görmedin mi?»

Süfyân es-Sevri demiştir ki

«Kim dünyada, kabirden çok bahsederse, kabir ona Cennet bahçelerinden bir bahçe olur. Kim kabirden habersiz ve gafil olursa kabir ona Cehennem çukurlarından bir çukur olur.»

Hatib el-Bağdad «Tarihi»nde Yezid er-Rekkaş'dan rivayet edip dedi ki:

Ölü kabre konulunca amelleri onu sararlar. Allah onları şöyle konuşturur:

«Ey bu çukurda yalnız kalan! Dostların ve ehlin seni yalnız bıraktılar; bizden başka bugün herhangi bir dostun yoktur.»

Ravi dedi ki: Yezid bunu derken, ağlamaya başladı. Ve şöyle devam etti:

«Müjdeler olsun o kimseye ki, amelleri salih olup ona eşlik eder. Meyi olsun o kimseye ki, amelleri kötü olup ona eşlik eder.

Beyhaki «Şuab-ı İman»da Enes bin Mâlik (Radıyallahû) 'dan rijvâyet ettiğine göre şöyle demiştir: .

«Size duymadığınız, bilmediğiniz çok önemli iki gün ve iki geceden haber vereyim mi? Bu iki günden biri, Allah tarafından elçinin ya beraat veya cezayı getirdiği gündür. İkinci gün ise Allah'ın huzurunda kişinin hesaba çekileceği gündür. O gün kitabı ya sağına veya soluna verilir. İki geceden ilki ise, kabre ilk misafirlik gecesidir. ikincisi de Haşır arefesi olan gecedir.»

[İmam Celaleddin Es-Suyuti, Kabir Alemi, Kahraman Yayınları: 199-207.]
 
ABDULHAK Çevrimdışı

ABDULHAK

الإذلال هو بعيد عنا
Admin
KABİR SUALİ

Ehli sünnet ve'l-cemaat, öldükten sonra her insanın sorguya çekileceği konusunda ittifak etmişlerdir.
İster kabre konulsun veya konulmasın, isterse yırtıcı hayvanlar yesin veya kül oluncaya kadar ateşte yansın, isterse de havada toz olsun veya denizde boğulsun, mutlaka yaptığı işlerden sorulacak; yaptığı hayırla mükâfat, yaptığı kötülükle de ceza görecektir. Nimet veya azab ruh ve bedene beraberce uygulanacaktır.

İbn Kayyım şöyle demiştir: "Ummetin öncekileri ve önderleri, kişinin, öldüğü zaman nimet veya azab içinde olduğu görüşündedirler. Bu nimet veya azab rûh ve bedene beraberce uygulanır. Ruh, bedenden ayrıldıktan sonra, nimet veya azab içinde devam eder. Ruh bazen bedenle birleşir, onunla nimet veya azab meydana gelir. Sonra büyük kıyamet olduğu zaman ruhlar bedenlere döndürülür. Alemlerin Rabbi için kabirlerden kalkarlar. Bedenlerin tekrar yaratılması müslüman, yahudi ve hıristiyanlar arasında ittifak konusudur."

Mervezî şöyle demiştir: Ebû Abdullah; "kâbir azabını ancak sapmış ve saptırılmış kişiden başkası inkâr etmez," demiştir.
Ahmed bin Hanbel demiştir ki: "Ebû Abdullah'a kabir azabı hakkında sordum. Şöyle dedi: "Bunlar sahîh hadisler olup inanmak ve kabul etmek gerekir. Biz Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem'den gelen hadisleri kabul etmeyip reddedersek Allah'ın emrini reddetmiş oluruz: "Rasûl size ne verirse, onu alınız. "(Haşr:7)
Ebû Abdullah'a dedim; "Kabir azabı hak mıdır?" "Evet haktır. Kâbirde âzab görürler," dedi.
Hanbel demiştir ki: Ebû Abdullah'dan işittiğime göre, şöyle demiştir:
"Kabir azabına, Munker ve Nekir'e inanırız. Kul, kabirde sual olunur: "Allah inananları dünya hayalında ve ahiratte (kabirde) şahadet kelimesi ile sabit kılar."(İbrahim: 27.)
Ahmed bin Kasım dedi ki:

"Ebû Abdullah'a Munker, Nekir ve kabir azabı hakkında rivayet olunanları kabul ediyor musun?" diye sordum. "SubhânAllah... kabul ediyor ve biz de aynı şeyi söylüyoruz," dedi. "Peki, Münker ve Nekir'in veya iki meleğin kabirde soru soracağını kabul ediyor musun," diye sordum. "Evet, Munker ve Nekir'dir" dedi. "Munker ve Nekir hakkında hadis yok, diyorlar," dedim. "Durum aynıdır, yani o iki melek Munker ve Nekir'dir" dedi.
Hafız, "Fetih" kitabında şöyle demiştir "Ahmed, İbn Hazm ve Ibn Hübeyre; kabir sualinin, ruh, cesede dönmeden sadece ruha olacağını söylemişlerdir. Alimlerin çoğunluğu onlara muhalefet ederek şöyle demiştir:
"Hadiste geçtiği gibi ruh cesede veya cesedin bir kısmına iade olunur. Eğer sadece ruha sual olsaydı, beden kelimesi özellikle getirilmezdi. Ölünün vücudunun dağınık olması ruhun iadesine mani değildir. Çünkü Allahu Teâlâ cesedin parçalarını bir araya getirmeye kadir olduğu gibi, cesedin parçalarından birisine hayat iade edip ona sual sormaya da kadirdir."
Sualin sadece ruha vâki olduğunu söyleyenlerin sözleri şudur:
"Ölü kabirde sorguya çekilirken; oturmak gibi, kabrin daralması ve genişlemesi gibi durumların dışında bir halde bulunur. İdam edilen kimse gibi, kabire konmayanlar da böyledir."
Onlara cevaben deriz ki;
"Bu, Allah'ın kudretinde olmayan bir şey değildir. Bilakis adette bile bunun benzerleri vardır. Meselâ uyuyan kimse. Uyuyan, yanındaki farkına varmadan lezzet ve acı duyabilir. Yanmdakinin bundan haberi bile olmaz. Bilâkis uyanık bile, duymak veya düşünmekle elem ve lezzet duyabilir. Esas yanlış, gâibde olan bir şeyi görünenlere, Ölümden sonra olacakları öncekilere kıyas etmekten doğmaktadır. Zahir olan; Allahu Teâlâ, ölülerini gömmemek gibi bir durum olmasın diye kulların gözlerini ve kulaklarını görmek ve işitmekten alıkoymuş, bu meseleleri onlara örtülü bırakmıştır. Dünyaya ait duyuların, Allah'ın dileği dışında melekût alemiyle ilgili işleri idrak etme kudreti yoktur. Bu konuda, alimlerin çoğunun benimsediği bir çok hadis sabit olmuştur.
Meselâ, "Nalinlerinin sesini işitir." "Kabrin daralmasından kemikleri birbirine geçer." "Çekiçlerle ona vurulduğu zaman, sesini işitir." "Kulakları arasına vurulur. "Onu oturturlar."
Görüldüğü gibi hadislerde geçen bütün bu sıfatlar cesetle ilgilidir.

Bu konuda gelen sahih hadislerden bazılarını zikrediyoruz.

1- Muslim'in Zeyd b. Sabit (r.anh)'den rivayet ettiğine göre; o demiştir ki:
"Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile beraber Benî Neccâr'a ait bir bostanda iken, üzerine bindiği katır, yana eğilerek Rasûlullah'ı az kalsın yere düşürüyordu. Tam o esnada bir de baktık ki, dört-beş veya altı kişinin kabri gözüktü. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem; "Bu kabirlerde yalanlan tanıyan var mı?" diye sordu.
Adamın birisi; "ben" dedi. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem; "Onlar ne zaman öldü?" diye sorunca, adam; "Eşrât olayında," dedi.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem "Bu ummet, kabirlerinde imtihan olacak. Ölülerinizi gömmeyeceğinizden korkmasaydım; Allah'tan benim işittiğim kabir azabını size de işittirmesini isterdim."

Sonra yüzünü bize çevirerek "Cehennem azabından Allah'a sığınırız." dedi.
Oradakiler; "Cehennem azabından Allah'a sığınırız" dediler.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem; "Kabir azabından Allah'a sığınırız," dedi.
Onlar "Kabir azabından Allah'a sığınırız," dediler.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem "Fitnelerin gizli ve açığından Allah'a sığınırız," dedi.
Onlar "Fitnelerin gizli ve açığından Allah'a sığınırız," dediler.

2- Buhârî ve Muslim'in Katade'den, onun da Enes (r.anh)'den rivayet ettiğine göre;
Nebî aleyhisselâm şöyle buyurmuştur: "Kul, kabre konulduktan sonra, arkadaşları oradan ayrılınca kendisine iki melek gelip onu oturturlar ve kendisine; "Bu adam (Yani Muhammed) hakkında ne dersin?" diye sorarlar. O kimse mûmin ise; "Onun Allah'ın kulu ve Rasûlü olduğuna şehadet ederim," der.
Bunun üzerine kendisine; "Altındaki ateşe bak. Allah onu senin için cennetteki bir yer ile değiştirdi," derler. Mûmin bu iki yeri birden görür. Kâfir ve munafığa gelince; kendisine; "Bu adam hakkında ne dersin?" diye sorulur.
O da; "Bilmiyorum, insanların dedikleri gibi derim," diye cevab verince; "Bilmez ve duymaz olaydın," denilir ve kendisine çekiçlerle öyle bir darbe indirilir ki insan ile cinden başka her şey onun kopardığı feryadı duyar.
"

3- Buhârî, Muslim, Tirmizî, Nesâî, Ebû Dâvûd ve İbn Mâce'nin, Berâ' bin Azib (r.anh)'len rivayet ettiklerine göre; Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Müslüman kabirde sual olunup, "Lâ ilahe İllallah Muhammedun Rasûlullah," dediği zaman; "Allah iman edenleri hem dünyada hem ahirette (kabirde) şehadet kelimesiyle sabit kılar."(ibrahim: 27) ayetinin manası gerçekleşmiş olur."
(Bir rivayette: "Bu ayet kabir azabı hakkında nazil olmuştur. Ölüye; "Rabbin kimdir!" diye sorulunca; "Rabbim Allah, liabibim Muhammed aleyhisselâm," der. Bu da; "Allah iman edenleri hem dünyada hem ahirette (kabirde) şehadet kelimesiyle sabit kılar" ayetinin manasıdır.")


4- imam Ahmed'in "Musned"iyle, Ebû Hâtim'in "Sahîh"inde geçtiğine göre; Nebî aleyhisselâm şöyle buyurmuştur:
"Ölü, kabrine konduğu zaman, yanından ayrılanların ayaklarının seslerini işitir. Eğer mûmin ise, namazı baş ucunda durur. Orucu sağında, zekatı solunda, sadaka olarak yaptığı hayırlı işler, akrabaları ziyaret, iyilik ve ihsanları ise ayak ucunda dururlar.
Başı ucundan ölüye gelindiğinde, namazı; "benim tarafımdan giriş yoktur," der. Sağ tarafından gelindiğinde, orucu; "benim tarafımdan giriş yoktur," der. Sonra ayak ucundan kendisine gelindiğinde, sadakadan yaptığı hayırlı isleri, akraba ziyareti, iyilik ve ihsanları; "bizim tarafımızdan giriş yoktur," derler. Kendisine; "otur," denir. O da oturur.
Güneşin batma durumundaki hali, ona temsil olunur ve adama; "Aramızda bulunan bu adam
(Muhammed) hakkında ne dersin? Onun hakkında nasıl şahidlik yaparsın?" diye sorulur.
Adam; "Beni bırakın, namaz kılayım," der. Kendisine; "sen sonra kılacaksın," derler. "Sorduğumuz şeyden bize haber ver, aranızdaki bu adam hakkında ne dersin? Hakkında nasıl şahidlik yaparsın?" Adam; "Muhammed," der. "Onun Allah'ın Rasûlü olduğuna, Allah kalından hakla geldiğine şehadet ederim," deyince, kendisine; "Bu söz üzerine dirildin, bu sözle öldün, inşeAllah bu söz üzerine tekrar dirileceksin," denir. Sonra kendisine cennete giden bir kapı açılır: "Burası oturacağın ve Allah'ın cennette sana hazırlamış olduğu yerdir," denir. Adamın gıbta ve sevinci artar. Sonra kabri yetmiş zira genişleyerek orada aydınlanır. Cesedi, ilk başlangıçta olduğu gibi iade olunur ve ruhu, hoş bir rüzgarın salladığı cennet ağacında asılı bir kuş şeklindedir. Bu durum, "Allah iman edenleri hem dünyada hem ahirette
(Kabirde) şehadet kelimesiyle sabit kılar." ayetinin ifade elliği manadır," Kâfir hakkında bunun aksi zikrolunarak şöyle denmiştir:
"Sonra kabri, kemikleri birbirine geçinceye kadar daralır. O öyle zor bir yaşayıştır ki, Allahu Teâlâ şöyle buyurmuştur: "Onun için zor bir yaşayış vardır. Kıyamet günü onu âmâ olarak haşr edeceğiz.
''(Ta ha 124)

5- Sahih-i Buhârî'de Semure bin Cundub (r.anh.)'den rivayet olunduğuna göre; o demiştir ki:
"Nebî aleyhisselam namaz kıldığı zaman, yüzünü bize çevirerek; "sizden biriniz, bu gece rüya gördü mü? diye sordu. Sonra; "eğer rüya gören varsa, anlatsın," dedi. Sonra "mâşeAllah" dedi. Bir gün biz sorduk. O, yine; "sizden biriniz bir rüya gördü mü?" dedi. "Hayır," dedik.
Nebî
aleyhisselam şöyle buyurdu:
"Bu gece iki adamın bana geldiğini gördüm. O iki adam elimden tutarak beni mukaddes bir yere götürdüler. Bir de ne göreyim; bir adam oturmakta, bir adam ise elinde demirden bir maşa ile ayakta durmaktaydı. Maşayı, ensesinden çıkıncaya kadar adamın avurduna sokuyor, sonra diğer avurduna da bunun gibi yapıyordu. Daha sonra avurdlan birleşerek eski haline geliyor, adam ise aynı şekilde yapmaya devam ediyordu. "Bu nedir?" diye sordum, bana; "gel," dediler. Gittik; sırt üstü yatan bir adamla, başının üzerindeki bir kaya parçasıyla, kendi başına vurup, başını ikiye ayıran bir adamın yanına geldik. Adam başına vurunca taş yuvarlanıyor, taşı almak için gidip dönünceye kadar, başı tekrar birleşerek eski haline dönüyor ve aynı şekilde başına vurmaya devam ediyordu. "Bu nedir?" diye sordum; bana; "gel," dediler. Fırın gibi bir deliğe girdik; üstü dar, altı geniş, altında ateş yanıyor. Bir de baktık ki, içinde çıplak kadın ve erkekler var; altlarından ateş yükseliyor. Ateş onlara yaklaşınca çıkacak gibi oluyorlar. Ateşin şiddeti azalınca tekrar geri dönüyorlar. "Bu nedir?" diye sordum; bana; "gel," dediler. Yürüdük, nihayet kandan bir nehre vardık, içinde ayakta duran bir adama, önünde taş olan başka bir adam, nehrin ortasında durmaktaydı. Nehirdeki adam gelip dışarı çıkmak isteyince diğeri elindeki taşı ona atarak adamı geri çeviriyordu. Her ne zaman çıkmak istese diğer adam elindeki taşı ona alarak bulunduğu yere döndürüyordu. "Bu nedir?" diye sordum; bana "gel," dediler. Yürüdük, beni, ondan daha güzelini hiç görmediğim bir eve soktular, içinde ihtiyar ve gençler vardı. Sonra oradan beni çıkardılar, daha güzel, daha değerli bir eve soktular.
Ben, "Bu gece beni gezdirdiniz, şimdi bana gördüklerimden haber verin," dedim. "Olur," dediler:
"Gördüğüm avurdu\yanları kişi, devamlı yalan konuşan çok yalancıdır. Söylediği yalanlar ondan kaldırılarak ufuklara kadar yayılır. Her tarafa yalancı olduğu haberi ulaşır ve kıyamete kadar o kişi böyle muamele görür. Başı yardana gelince; Allah bu kişiye Kur'ân'ı öğrenmeyi nasib etmiş, fakat o gece Kur'ân'dan gâfil olarak uyumuş, gündüz de Kur'ân'la amel etmemiştir. Kıyamet gününe kadar o da böyle muamele görür. Fırının içindeki gördüklerin ise; zina edenlerdir. Nehirde gördüklerine gelince; onlar da faiz yiyenlerdir. Ağacın dibindeki ihtiyara gelince; o İbrahim'dir. Etrafındaki çocuklar ise insanların çocuklarıdır. Ateşi yakan, cehennemin bekçisi Mâlik'tir. Birinci ev, bütün mûminlerin evidir; şu ev ise şehidlerin evidir.
Ben Cebrail'im, bu Mikâil'dir; başım kaldır." "Başımı kaldırdım, bir de baktım ki, bulut gibi bir köşk, bana "bu senin yerindir," diyordu. Ben de; "beni çağırın, yerime gideyim," dedim. "Henüz tamamlamadığın ömrün vardır. Onu bitirdiğin zaman yerine gelirsin," dediler."


İbn Kayyım; "Kâbir azabı konusunda bu bir delildir; şubhesiz nebilerin rûyası vahye uygundur," demiştir.

6- Tahavî'nin İbn Mes'ûd (r.anh)'dan rivayetine göre; Nebî aleyhissellem şöyle buyurmuştur;
"Allah'ın kullarından bir kula, kabrinde yüz sopa vurulması için emr olunduğunda, adam devamlı olarak cezasının azaltılması için Allah'a dua etmeye başladı. Nihayet cezası bir sopaya indirildi. Sonra kabri ateşle dolduruldu. Ateş yükseldiğinde, ayılarak; "niçin beni dövdünüz?" diye sordu.
Kendisine; "Sen abdestsiz namaz kıldın ve mazlumun yanına uğradın da, ona yardım etmedin," dediler
."

7- Enes (r.anh)'den rivayet olunduğuna göre;
Nebî aleyhisselam, bir kabirden bir ses işiterek; "Bu ne zaman öldü?" diye sordu. "Cahiliyye devrinde öldü," dediler. Nebî aleyhisselam, böyle olduğuna sevinerek şöyle buyurdu:
"Ölülerinizi gömmeyeceğinizden korkmasaydım kabir azabını size işittirmesini Allah'tan isterdim"
(Hadisi Muslim ve Nesâî rivayet etmiştir.)

8- İbn Ömer (r.anhuma)'den rivayet olunduğuna göre; Nebî sallallahu aieyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
"Bu kişi için (Sa'd bin Mûâz) arş harekete geçip semanın kapıları açıldı; yetmiş bin melek ona şahidlik yaptığı halde, yine de kabir onu sıktı da sonra genişledi."
(Hadisi Buhârî, Muslim ve Nesâî rivayet etmiştir.)

(Seyyid Sabık ; Fıkhu's -Sunne : 2. C, sf: 97-101)


*****
 
ABDULHAK Çevrimdışı

ABDULHAK

الإذلال هو بعيد عنا
Admin
Esma binti Ebu Bekir radıyAllahu anh şöyle demiştir:
"Güneş tutulması olduğu bir zamanda Aişe radıyAllahu anha namaz kılarken yanına gittim. "Bu halka ne oluyor? (Neden korkuyorlar?)" dedim.
Güneş tutulması meydana geldiğini anlatmak için gökyüzüne başı ile işaret etti. Meğer hep namaza durmuşlarmış.

Aişe radıyAllahu anh: "SubhanAllah!" dedi.
"Bu bir azab alameti veya kıyametin yaklaşması mı?" diye sordum.
Başıyla: "Evet" diye işaret etti.
Bunun üzerine ta ki terleyinceye kadar ben de namaza durdum. Yanımdaki kırbadan başıma su dökmeye başladım.
Namazdan sonra Rasulullah sallAllahu aleyhi ve sellem Allah'a hamd ve sena edip buyurdu ki:

"Cennet ve cehenneme kadar evvelce bana gösterilmiş hiçbir şey kalmadı ki bu makamda görmüş olmayayım. Bana vahyolundu ki siz kabirlerinizde Mesih-i Deccal yüzünden çekilecek imtihanlara benzer yahut ona yakın bir imtihan geçireceksiniz. Kabire girmiş kimseye:
"Bu adam (yani; Rasulullah sallAllahu aleyhi ve sellem) hakkındaki ilmin nedir?" diye sorulacak. Mu'min olan kimse:
"O kişi Muhammed'dir. O kişi Allah'ın Rasulüdür. Açık ayetlerle hidayet getirdi. Biz de davetine uyduk. Ve yolunu takib ettik. O kişi Muhammed sallAllahu aleyhi ve sellem'dir" diyecek. Ve bu söz üç kere tekrar olunacak. Ondan sonra o kimseye:
"Öyle ise rahatına bak. O kişinin rasüllüğüne imanın olduğunda şüphe kalmadı" denilecek.
Yok eğer münafık veya kalbinde şek olan birisi ise o soruya karşı:
"Ben ne bileyim, işittim, öteki beriki bir şeyler söylüyorlardı. Ben de söyledim" cevabını verecek."
( Buhari )

Açıklaması :

1 - Güneş tutulduğu zaman kıyamda uzun bir süre kalarak namaz kılmak sünnettir.

2 - Allah, insanı yarattığında ona bazı özellikler vermiştir. Bu hususiyetlerden birisi de korku ve heyecandır. Korku ve heyecan anında abdest alıp her şeyi yoktan vareden Allah'a yönelmek ve namazla O'ndan yardım istemek, böyle kötü hallerin üzerimizden gitmesine vesile olacaktır. Bu, Allah Rasulü'nün bizatihi uygulamasıyla da teyid edilmiştir.

3 - Kabirde hayat, sorgu ve azab haktır. Ölen kimseye kabir sorgusunu münker ve nekir melekleri yapar. Dünyada iken tevhidin manasını bilip tasdik ederek inanan ve bunu hayat pratiğine aksettirenler, kendisine Allah ve Rasulünden gelen her habere kayıtsız şartsız teslim olanlar, kısacası mü'minler bu sorulara kolayca ve tereddütsüz cevab vereceklerdir. Allah'ın dinini inkar edenler veya iman hususunda cehaletleri ve tereddütleri bulunanlar ise kabir suali karşısında şaşkın ve çaresiz kalacaklar, hiçbir şekilde bu sorulara doğru cevab veremeyeceklerdir.
 
ABDULHAK Çevrimdışı

ABDULHAK

الإذلال هو بعيد عنا
Admin
ÖLÜNÜN 7. , 40. , 52. ve SENE-İ DEVİRLERİNE ÖZEL KURAN OKUTMAK, MEVLİD DÜZENLEMEK

ÖLÜYE KUR'AN (KABİR BAŞINDA) OKUNMASI

TEVESSÜL, İSTİĞASE VE ŞEFAAT
 
Üst Ana Sayfa Alt