Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

İbn Kayyım rahımullah'tan Faydalı bilgiler ve Müşebbihe Kimlerdir?

E Çevrimdışı

Ehli_Hadis

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
İbn Kayyım rahımullah diyor ki: Allah'a hamdolsun ehl-i sünnet ile birlikte diyoruz ki: "Yüceler Yücesi Allah'ın bütün ayıp ve noksanlıklardan münezzeh oluşu, O'nun zatı için mutlaka vaciptir Nitekim O'nun kemâl ve hamd sıfatları da, O'nun zatı için vacip olan sıfatlardır. Akıllar ve fıtratlar için bunun böyle olması kafi ve yakini olduğu gibi, bütün ilâhi kitaplarda, bütün peygamberlerin tebliğlerinde bu böyledir."

Şaşılacak bir haldir ki, dinde, peygamberlerin getirip tebliğ ettikleri kesin ve zaruri olarak sübût bulmuş olan keza selim akılların temiz fıtratların ve burhanların da delâlet ettiği bazı kemâl sıfatları, ki peygamberlerde Yüce Allah'ı bu sıfatlar ile vasfettiği halde o bazı kelâmcılar bu sıfatları nefyettileri Ve dediler ki: "Bu sıfatları Allah için sabit kabul etmek Allah'ı, başkalarına benzetmeye ve cisim kabul etmeye sebeb olur." işte onlar böyle nefyettikleri sıfatlar konusunda da, ispat ettikleri sıfatlar konusunda da sabit-kadem olamadılar, dosdoğru yol üzerinde sebat ve metanet .gösteremediler. Dinin kesin olarak isbat ettiğini, "bundan teşbih lazım gelir!" diyerek reddettiler.

Biz, bundan daha büyük bir hızla Allah'ın hidâyet ve inayetinden daha büyük bir mahrumiyet düşünemiyoruz! Bizatihi batıl olan, bir takım noksan ve ayıplardan Yüce Allah'ı tenzih etmek için, teşbih illetine ihtiyaç ve bağımlılığı ileri sürmek nasıl doğru olabilir? Elbette Yüce Allah hiçbir kayıt ve sebebe bağlı kalmaksızın, haddi zatında ve bizatihi bütün eksiklik ve ayıplardan uzak ve münezzehtir! O, ezelden ebede hep kemâl sıfatlar ile vasıflanmış, noksan sıfatlardan da münezzehtir! O'nun zatının kemâli, her nevi noksanlığın bulunmasına zıddır. Bütün selim akıllar, temiz fıtratlar teşbihi red ettiğinden daha kuvvetli ve daha açık bir şekilde ve asla teşbihe bağımlılığı düşünmeden bütün ayıp ve eksiklerden Yüce Allah'ı tenzih eder!

Maksadımız şudur: Gelip geçmiş ümmetlerin hiçbirinde, teşbihte Allah'ı esas kılıp da, "Allah işte şu varılığın bir benzeri, bunun mislidir, bunun gibi bir cisimdir." diye söyleyen ve inanan bir ümmet yoktur.

Bütün ümmetlerde vukuu bilinen teşbih ve temsil (misli saymak) hastalıklarında, daima yaratılmışlardan biri esas alınıp Yüce Allah'a eş, benzer veya misil kılınmış olmasıdır. Allah'a ortak koşanlar hep bu noktadan ve böyle bir teşbih ile ortak koşmuşlar, şirk ehli olmuşlardır. Müşriklerin, putperestlerin ilah ve mabûd kabul ettikleri bütün varlıklarda durum budur. Yani onlar (hâşâ) Allah'ı taptıkları şeylere değil, taptıkları şeyleri Allah'a benzetmişlerdir, işte bütün putperestlerin esas sebebi ve temel noktası bu benzetmedir! Yoksa bazı kelâmcıların ileri sürdükleri benzetme değildir. Maalesef, kelâmcılar bütün şirklerin temel noktası bulunan bu teşbihten ve bunun batıl oluşunu beyandan yüz çevirip, himmet ve gayretlerini "Allah'ın mahlûkata benzetilmesinin" red ve inkârı cihetine çevirip hep bunun ile meşgul olmuşlardır. Fakat böyle bir teşbihin vukuuna hiç rastlanmamıştır. Yani onlar, mevcud olmayan bir hastalığın tedavisi ile uğraşmışlardır ve bunda o kadar ileri gitmişlerdir ki sonunda "Bir nevi benzetme olur!" bahanesiyle, Yüce Allah'ın kemâl sıfatlarını inkâr etmişlerdir.

Allah'ın bizzat kendisini vasıflandırdığı kemâl sıfatlarını aynen kabul edip isbât etmek, asla Allah (c.c.) hakkında bir teşbih ve temsilde bulunmak değildir.

Allah'ı, aynen O'nun kendisini vasıflandırdığı kemâl sıfatları ile tanıyıp inanmak; Allah'ı, ne noksan varlıklara, ne de kâmil varlıklara benzetmek değildir. Fakat O'nun bu kemâl sıfatlarını nefyetmek (bir nevî benzetme olur, bahanesiyle reddetmek) ise; O'nu, en noksan varlıklara benzetmeyi mûcib olur. İşte, ehl-i sünnetin en çok sakındığı nokta da budur.

Bid'at ve dalâlet fırkalarından olan Cehmiye Mezhebi mensupları ve onlara tabî olanlara gelince: Önce, "Allah hiç bir şeye hiç bir veçhile benzetilemez. diye aslında mezmûm bulunan bir teşbihi red ve iptal ettiler. Fakat sonra gelip, Allah'ın kemâl ve hamd sıfatları hakkında durakladılar, daha sonra bunları; (bu bir nevi teşbih ve temsil olur) behânesiyle inkâr ettiler. Yüce Kur'ân'ın nice âyât-ı beyyinâtı ile, nice açık ve açıklayıcı olan kanunları ile isbât edip ortaya koyduğu sırat-ı müstekim'den, islâmi manâdaki tevhid ve marifetten yüz çevirdiler. Hidâyetten uzaklaşıp dalâlete düştüler.

De ki: O Allah birdir Allah samed'dir O doğurmamış ve doğurulmamıştır. Ve hiçbir şey O'nun dengi de olmamıştır. İhlas, ayet, 1,2,3,4.

İşte, Yüce Allah (c.c), küçük bir sûrenin birkaç kısa âyetiyle bizlere, hem ne olduğunu bildiriyor, hem de ne olmadığını haber veriyor İşte islâmî manâdaki tevhid budur, îmân ve marifet de budur İşte Yüce Allah, isbât ediyor, nefyediyor.

İşte Yüce Allah, sübûtî sıfatlarını da bildiriyor, selbî sıfatlarını da bildiriyor. Biz Kur'an ve Sünnet ehli müslümanlara göre, "isbât Allah'ın isbâtı, nefiy ve selb de, Allah'ın nefîy ve selbidir." İşte, Allah (c.c.) selbediyor! Neyi selbediyor? Herhangi bir mahlûkun, Allah'a benzer ve denk olma sıfatını selb ve red ediyor! Yaratılmışlar içinde hiçbir varlığın, asla Allah'a denk ve eş olmadığını, olamıyâcağını, Yüce Kur an'a has eşsiz bir açıklıkla haber veriyor: "...Hiçbir şey, O'nun dengi de olmadı" buyuruyor. Tevhîd'in, îman ve marifetin, bir büyük hususiyetini böyle duyuruyor! Yoksa, "Allah, hiçbir şeyin dengi değildir!" buyurmuyor. Çünkü böylesine bir teşbîh ciheti, yani iddiası; hakkında bir açıklama yapılmaya ihtiyâç duyulmayacak derecede bâtıl ve saçmadır. Zâten ortada, böyle bir iddia, böyle bir inanış da yoktur. Kur'an ise, varolan bir hastalığa parmak basıyor, onu teşhîs ve tedâvî ediyor, onun tedavisi üzerinde duruyor.

Yüce Allah'ın,kendisi hakkındaki şu kelâm-ı ilâhisi de böyledir:"Hiç bir şey O'nun benzeri değildir O,semi'dir,basir'dir."Şûra,11

İşte Yüce Allah'ın, tevhid'i takriri böyledir. Bunu iyi düşünmen, iyi anlaman lâzımdır. Yüce Allah, tevhid'i böyle zikrediyor, şirki böyle nef-yediyor. Şirk ehlinin, Allah'a benzeterek dost ve batıl ilahlar edindiklerini, bu teşbih yollarını kesinlikle iptal eyliyor.

Birtakım tahrifçiler ise, bunu tersine çevirip, Allah'ın kemâl sıfatlarını, esmâ-i husnâsının hakikatlerini, ef âl-i ilâhiyesini inkâra yelteniyorlar.

Yüce Allah'ın nice âyetlerinde açıkça red ve iptal ettiği bu teşbih, dünyamızdaki bütün şirklerin, bütün şirk yollarının temelidir. Putlara tapınmanın yegâne sebebi de budur. İşte bunun içindir ki, Peygamber (s.a.v.), insanları bu yola sürükleyecek olan bütün sebeb ve vâsıtaları kesin olarak nehyedip buyurmuş:

1-Hiçbir kimse, Allah'tan başka bir varlığa secde edemez. Ebu Davud, Kitabü'n-Nikah, 2/604, N. 2140. Tirmizi, 2/465, N. 1159. Ibni Mace, 1/595. Nesai, (Haşiye-i Ebi Davud), 2/605. Darimi, 1/341. Müsned, 4/381.

2-Hiçbir kimse, bir mahlûkun adı ile yemin edemez Buhari, Kitabü'l-Eyman Ve'n-Nüzur, 7/222. Müslim, 3/1226, N. 1646. Nesai, 7/4. Ebu Davud, 3/569, N. 3248. Tirmizi, 4/110, N. 1535. Müsned, 1/47.

3-Kimse, kabire karşı namaz kılamaz. Müslim, 1/668, N. 972. Ebu Davud, 3/554, N. 3229. Nesai, 3/366, N. 1050. Şerhu Maani'l-Asar (İmam Tahavi), 1/296. Beyhaki, Es-Sünenü'l-Kübra, 3/435. Müsned, 4/ 135. İbni Asakir, 2/151. Buhari, Kitabüs-Salat, 1/112.

4- "Kimsenin kabirler üzerine mescid yapmaya yetkisi yoktur!" Buhari (önceki yer). Müsned, 1/195,

5- "Kabirler üzerine kandil asmak yoktur!" Ebu Davud, 3/558, N. 3236. Tirmizi, 1/136. Nesai, 4/94-95. İbni Mace, 1/503, N. 1574. Beyhaki, 4/74. Taberani, 3/74.

6-Hiçbir kimse, hiçbir kimseye hitaben: "Allah'ın ve senin dediğin olur" şeklinde hitab edemez" veya: "Allah'ın ve onun dediği olur" diyemez. Ebu Davud, 5/259. Müsned (et-Tayaiisi), H.N. 430. Müsned, 5/384. Tahavi, 901. Beyhaki ve Nesai'nin dahi rivayet ettiği bu hadis, el-Ezkar da Nevevi tarafından sahih olarak bildirilmiş, Zehebi de isnadı sahihtir demiştir. (M. Afifi.)

İşte bütün bunlar ve bunlara benzeyen şeyler; şirkin temeli olan teşbihe yol açmaması için, kesin olarak dinimizde yasaklanmıştır.

Bazı kelamcıların, "bir nevi teşbih olur!" bahanesiyle reddetmeye kalkıştıkları kemal sıfatları ise, islâmî manadaki tevhidin temelidir Yüce Allah'ın kemâl sıfatlarını isbat etmek, hiç bir bakımdan teşbih ile ilgili değildir.İbn Kayyim el-Cevziyye İğâsetu'l-Lehfân fî Mesâyidi'ş-Şeytān 1/196-204.

Müşebbihe Kimlerdir?


O halde Müşebbihe kimlerdir? Kimlere ve nasıl inananlara Müşebbihe demek doğru olur? İşte bunu, iyi tesbit etmek gerekir. Bizim burada Allah'ın apaçık ayetleri, Rasûlüllah'ın sünnet-i seniyeleri ile ortaya koymuş bulunduğumuz bu hakikatlere göre Müşebbihe; ancak mahluku halik'a benzetenler, "Bu da ta'zim ve ibadete layıktır" diyerek mahluku ilah ve ma'bud edinenlerdir. Allah'tan başkasının adıyla yemin edenler, Allah'tan başkasına adak adayıp kurban sunanlar, mahluka secde edenler, mahlukun evi veya kabri yanında vakfe yapıp i'tikafta bulunanlar, oraya aşırı hürmet edip hacc veya umresinin tıraşını orada yapanlar, mahluka sığınıp manen ondan istimdâd edenler, mahlûku Allah'a yaklaşmada Allah (c.c.) ile kendisi arasında vâsıta edinenler, mahlûka aşırı derecede bağlanıp: "Benim, Allah'tan ve senden başka kimsem yoktur! Ben, Allah'a ve sana tevekkül ediyorum (güveniyorum)! îşte bu, Allah'tan ve sendendir! Ben, Allah'ın ve senin korumandayım. Allah ve sen ne dilersen! Allah için ve bir de senin için... gibi sözler söyleyenler, ta'zîmlerde bulunarak haddi aşanlardır.

İşte gerçekten Müşebbihe bunlardır. Yoksa gerçekten tevhid ehli olan kimselere müşebbihe demek, asla doğru değildir. Tevhid ehli olanlar, Yüce Allah'ın kendi zâtı için isbat ettiğini ispat, nefi ve red ettiğini de neft ve red ediyor, yaratılmışlardan hiçbirini Allah'a benzer ve eş tutmuyorlar. "Allah ehad'dir, samed'dir" diyor ve hiçbir şey, Allah'ın dengi de olmamıştır" diye inanıyorlar. Böylece, İslâmi manadaki tevhide sarılıyor, sadece Allah'a güvenip Allah'a sığınıyor, "bizim Allah'tan başka ne bir velimiz, ne de bir şefimiz yoktur.diyorlar. Allah hakkında, aynen Allah'ın ve Allah Rasûlünün söylediğini söyleyen buna böylece büyük bir samimiyetle inanan müslümanlar, nasıl olur da Müşebbihe sayılabilirler?

Bizim burada verdiğimiz bu tafsilatı bu tahkikatı hakkıyla düşünüp değerlendiren bir kimse şu yeryüzünde putatapıcılık, ateşe, suya, hayvana vesireye tapıcılık gibi çeşitli şirk yollarının nasıl meydana gelmiş olduğunu, bunların hangi sebeb ve temele dayandığını rahatlıkla anlamış olur. Ve Yüce Kur'an'ın; bu teşbihçi ve temsilci müşrikleri, niçin o kadar şiddetle red ve inkar ettiğinin sırrını da anlamış olur. Üstelik bu teşbihe Allah'ın kemal ve fiili sıfatlarını inkar etmeyi de ekledikleri zaman bu teşbihçilerin durumu ne kadar kötü olur, var sen kıyas eyle. Nitekim onlarda görülen ekseri hastalık bu merkezdedir. Çünkü onlar, hem Allah'ın bu sıfatlarını inkar ederek muattal ve mücerred bir zat düşünüyorlar. Hem de o yüce yaratıcının yarattığı varlıkları ona benzer ve misil saymaya yelteniyorlar. Teşbih ettikleri zaman, "işte bu da tazime ve ibadet olunmağa layıktır" diyerek bir yaratılmışa sığınıp tapınıyorlar. Tatil ettikleri zamanda, "bu da bir nevi teşbih olur!" diyerek Yüce Allah'ın sıfatlarını inkar edip onu, "bir zatı mücerred, bir zatı mahz" olarak düşünüyorlar. Biz ise burada, böyle teşbih ve ta'tillere düşülmemesi için gerekli kitabî ve sunnî bilgileri vermiş bulunuyoruz. Daha da vermeye devam edeceğiz. İbn Kayyim el-Cevziyye İğâsetu'l-Lehfân fî Mesâyidi'ş-Şeytān 1/204-205.

Daha geniş bilgi edinmek isteyenler İbn Kayyım el-Cevziyye’nin Bu Müthiş eserine başvurabilirler Allah kendisinden razı olsun gerçekten okunmaya değer bir eserdir.
 
Üst Ana Sayfa Alt