Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Çözüldü Hz. Ömerin Kerametini Nasıl Anlamamız Gerekiyor?

Turab el kurdi Çevrimdışı

Turab el kurdi

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Esselamu aleykum we rahmetullah.

Aynı konu üzerine 3 sorum olacak. Bu konuda detaylı bir izah bulamadım. Bu yüzden konuyu bütün berrakligi ile aciklamanizi rica ediyorum.

1- Hz. Ömerin hutbe esnasında cihadda olan müslümanları yönlendirmesine dair rivayeti sufiler şeyhlerinin kendilerini duyabileceğine dair delil getiriyorlar. Bu meseleyi nasıl anlamamız gerekiyor.

2- peygamber (aleyhisselatu wesselam) allahu alem imam buharinin rivayet ettiği hadiste "sizden onceki ummetlere ilhama muttali olanlar olurdu, benim ümmetimde bu olsa olsa ömer olur." hadisini nasıl anlamalıyız? Bu hadis bu ummette ömer (radiyallahu anh)'den başkasına ilham gelmeyeceğine delalet eder mi yoksa ilhamın çeşitleri var da hz. Peygamber bir cesidinden mi bahsediyor?

3- ömer (radiyallahu anh) hz. Ebubekir Ebubekir'in allahu alem zekat vermeyenler konusundaki tavrı için "bu ona allah tarafından bir ilhamdır" demesini önceki hadise göre nasıl anlamalıyız.
 
Moderatör tarafında düzenlendi:
Abdulmuizz Fida Çevrimiçi

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Esselamu aleykum we rahmetullah.

Aynı konu üzerine 3 sorum olacak. Bu konuda detaylı bir izah bulamadım. Bu yüzden konuyu bütün berrakligi ile aciklamanizi rica ediyorum.

1- Hz. Ömerin hutbe esnasında cihadda olan müslümanları yönlendirmesine dair rivayeti sufiler şeyhlerinin kendilerini duyabileceğine dair delil getiriyorlar. Bu meseleyi nasıl anlamamız gerekiyor.

2- peygamber (aleyhisselatu wesselam) allahu alem imam buharinin rivayet ettiği hadiste "sizden onceki ummetlere ilhama muttali olanlar olurdu, benim ümmetimde bu olsa olsa ömer olur." hadisini nasıl anlamalıyız? Bu hadis bu ummette ömer (radiyallahu anh)'den başkasına ilham gelmeyeceğine delalet eder mi yoksa ilhamın çeşitleri var da hz. Peygamber bir cesidinden mi bahsediyor?

3- ömer (radiyallahu anh) hz. Ebubekir Ebubekir'in allahu alem zekat vermeyenler konusundaki tavrı için "bu ona allah tarafından bir ilhamdır" demesini önceki hadise göre nasıl anlamalıyız.
Âleykum selam we rahmetullahi we berakatuh;

C 1- Ömer (r.anh)'ın bahsedilen hadisesi keramete isabettir. Kermaet de mûmin kulların elinde, kendileri farkında olmadan veya zorda kaldıkları zaman Allah (c.c.) tarafından bir ikram olarak verilir. Yoksa kişinin kendi kendine istediği zaman yapabilen bir el çabukluğu yahud sihirbazlık gösterisi değildir. Kerametin kendiinden zuhur eden kişi çoğu zaman bu hadisenin farkına varamaz, başkaları şahid olur. Hatta kendisi fark ettiği anda bundan (riya vs) dolayı mahcub olur. Hayy olan Allah c.c.'yi bırakıp kemiklerden yardım isteyen Tasavvuf ehlinin büyüklerine yakıştırdıkları bu tür vasıfların çoğu iftiradır!


Ömer, İran'ın Nihavend bölgesinde düşmanlarla savaşan İslâm askerlerini ve askerlerden Sariye'yi görmüş, O'na: "Sariye! Dağa, dağa" diye nida etmiştir.
(Bu kıssa birçok şekillerde rivayet edilmiştir. Sahih olan rivayete göre: "Ömer (r.anh) hutbe okurken bir ara üç defa: "Seriyye, dağ tarafına" diye nida etmiştir. Rasûlullah cihaddan dönünce Ömer'in yanına gelir, o gün Ömer'in nidasını duyduklarını haber verir. Ayrıca Ömer'e uyarak dağa çekilerek zafer kazandıklarını belirtir. Ömer'e denir ki: "Seriyye dağ tarafına" diye bağıran sen miydin? Bu manada gelen hadis sahihtir.
(İbni Kesir, el-Bidâye C.7, sf: 131 ;
Taberî, Tarihu'l-Umem ve'l-Mulûk, 2:380; Ebû Nuaym, ed-Delâil, 3:210,211; Beyhakî, Delâilu'n-Nubuvve: 6:370; Suyûtî, Târihu'l-Hulefâ, sf:128)


"İsnad, hasen ve ceyyiddir" demektedir. Şeyh Elbânî ise el-Ehâdîsu's-sahîha'da (1110) hadisin mevkuf olduğunu söyler. Ömer'in orduyu görmüş olduğu hususu kaynaklarda belirtilmemiştir. Bu olayın keşifle olduğunu iddia eden tasavvufçulann görüşü böylece boşa çıkmaktadır. Reşid Rıza, el-Fetâvâ'sında buna benzer görüşler açıklamıştır.
(İbn Kayyim el-Cevziyye, Kitabu’r-ruh, İz Yayıncılık: 237)




Abd b. Cuveyîn henüz beşikte olan bir çocukla konuşması (Buhârî, Enbiyâ, 48). Sahibiyle konuşan inek kıssası (Buhâri, Enbiya, 54). Ömer'in Medine'den Nihavend'deki İslam ordusunun kumandanı Sariye "dağa çık" diye seslenmesi" ve Sariye'nin bunu duyması (İbn-i Hacer, el-İsâbe, II, 3)

Mûcize kerâmet için asıl, keramet ise mûcizenin bir fer'idir. Kişinin eli üzere kerametin zuhur etmesi, o kişinin peygambere ittibâının bereketiyledir. Böylece kerâmetler, aslında peygamberlerin mucizelerine dahildirler. (İbn Teymiyye, el-Furkan beyne Evliyai'r-Rahmân ve Evliyâi'ş-Şeytan, Beyrut 1390 h. s. 124)
Bu sebebledir ki kerâmet, ancak şerîata bağlı kimselerden sadır olur. Şerîata bağlı olmayan kimselerin gösterdiği harikulâdelikler keramet değildir. Ayrıca kerâmetin kendisi, mubah olan şeyler cinsinden olmalıdır. Keramette şerîatın emirlerine muhalif unsurlar bulunamaz.
Keramet, ilmin yollarından sayılmaz ve başkalarına delil olamaz. Hele onu, kişinin masumiyetine ve söylediği herşeyin doğruluğuna yormak, İslam'ın prensipleriyle taban tabana zıttır (İbn Teymiyyle, el-Furkan beyne Evliyai'r-Rahmân ve Evliyâi'ş-Şeytan, Beyrut 1390 h. s. 48-49)



C 2- Aişe (r.anha), Rasulullah (aleyhissalâtu vesselâm) şöyle buyurmuştur:
"Beni İsrail'den sizden önce gelip geçenler içinde öyle kimseler vardır ki, onlar peygamber olmadıkları halde kendilerine haber ilham olunurdu. Eğer ummetimin içinde de bunlardan bir kimse bulunursa (ki şubhesiz bulunacaktır) o da muhakkak Ömer'dir."
(Ahmed bin Hanbel, Musned, VI, 55; Buharî, Fezailu’s-sahâbe, 6, Enbiya, 54; Muslim, Fezailu’s-sahabe, bab 22, Hadis no: 2398)

Rasulullah
(aleyhissalâtu vesselâm) şöyle buyurmuştur:

لَقَدْ كَانَ فِيما قَبْلَكُمْ مِنَ اُمَمِ مُحَدَّثُونَ فإنْ يَكُ في اُمَّتِى اَحَدٌ فَاِنَّهُ عُمَر ُ
"Sizden önceki ummetlerde muhaddesler (yani ilhama mazhar olanlar, feraset sahibleri) vardı. (Bunlar peygamber olmadıkları halde hakkı dile getirirlerdi.) Eğer ummetimde bunlardan biri varsa o da Ömer'dir."
(Buhârî, "Fezâilu ashâbı'n-nebî", 6,"Enbiyâ 3", 54; Muslim, "Fezâ'ilus-sahâbe", 23)

Son iki hadisin son cumlesinde "bulunursa" şartı, şubhe, şek için değildir. Aksine bu cumlenin son kısımdaki kavramın vurgulanması, te’kidi içindir. Çünkü son İslam ummeti, önceki ummetlerden efdali olduğundan, öncekilerde bulunan salih kişilerin elinde görülen ilham'ın, İslam ummetinde olanlarda da görülmesi muhakkaktır. Bu hadiste peygamber olmadıkları halde kendilerine Allah tarafından haber ilham olunduğu bildirilen zatlara "Muhaddesun" deniliyor. Şu halde muhaddes nubuvvetin dununda bir vahiy ve ilham mertebesi demek oluyor. Ve bu yüksek paye. Ömer (r.anh)'e tevcih buyurularak taltif ediliyor. (Kami Miras, Tecrid-i Sarih Terceme ve Şerhi, IX, 352.)
Anlaşılacağı gibi hadiste kastedilen mâna ilhamın olmayacağı değil, ilhama mazhar olanlardan biri de özellikle Ömer olduğu vurgulandığı içindir.



Rasulullah (aleyhissalâtu vesselâm) şöyle buyurmuştur:

اِنَّ اللَّهَ جَعَلَ الْحَقَّ عَلى لِسَانِ عُمَرَ وَقَلْبِهِ
"Allah, hakkı Ömer'in lisanı ve kalbine koymuştur."
(Muslim, Fedailu's-Sahabe, 23, 2398)

İbn Hacer El Askalani, "Fethu'l-Bâri, Şerhu Sahihu'l-Buhari" eserinde muhaddesun ifadesinin ilhama mazhar olanlar anlamına geldiğini belirtmiştir. Muhaddislerin ekserisi muhaddesun kelimesini, mulhemun yani ilhama mazhar olanlar şeklinde tefsir etmişlerdir. Bâzı alimler ise feraset olarak tefsir etmiştir. (İbn. Hacer El Askalani, Fethu'l Bâri Şerhu Sahihu'l Buhari, sf: 39-40)

Sufyan ibn Uyeyne'nin ise "muhaddesun" ifadesini "mufehhemun"(anlayışı güçlü olanlar) şeklinde açıkladığı haber verilmiştir. (Tirmizi, hadis no: 3694)

"Muhaddesun" kelimesinin ilhama mazhar olanlar şeklinde tefsir edilmesini destekleyen şöyle bir hadis daha vardır:
Ebu Said El Hudri'den rivayetle Peygamberimiz'e (asm) denildi ki: "Muhaddesun nasıl olur?"
Peygamberimiz de: "Melekler onun lisanıyla konuşur." buyurdu.
(İbn Hacer, Fevaidu'l-Cevheri ve Hekahu'l-Kabisi)


İbnu Ömer (radıyallahu anhumâ) anlatıyor:
"Rasulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Allah Teâla, hakkı, Ömer'in diline ve kalbine koydu."

İbnu Ömer der ki: Halkın başına ne zaman bir iş gelse, (o hususta) Ömer bir şey demiş, halk da başka bir şey demiş ise, mutlaka Ömer (radıyallahu anh)'ın dediği üzere Kur'an'dan bir vahiy gelmiştir."
(Tirmizî, Menâkıb, 3683; Ebu Davud, Harâc, Bab 17 - 18, Hadis no: 2962)


***
İbn Teymiyye şöyle der:
''Birçok hayalperest ve cahilin, 'Kalbim Rabb'imden bana bunu ilham ediyor' dediği şeye gelince; kalbinin ona bir şeyler söylemiş olması doğrudur, fakat kimden? Şeytandan mı yoksa Rabb'inden mi? 'Kalbim bana Rabb'imden böyle ilham etti' derse, kendisine ilham edip etmediğini bilmediği birine söz isnad etmiş olur ki bu da yalandır. Bu ummetin muhaddesi asla böyle söylemez, hiçbir zaman böyle bir şeyi ağzına almaz. Şubhesiz Allah Ömer'i, bunu söylemekten korumuştur. Bilakis, bir gün katibi 'Bu, mûminlerin emiri Ömer b. Hattab'a Allah'ın gösterdiği (öğrettiği) şeydir' diye yazar. Ömer de 'Hayır, onu sil; bu Ömer b Hattab'ın gördüğü şeydir. Eğer o doğruysa Allah'tandır, yanlış ise Ömer'dendir. Allah ve Allah'ın Rasulu ondan beridir, uzaktır diye yaz' der. Ömer 'kelal' konusunda (miras hukukuyla ilgili bir kavramdır), 'Bu konuda kendi görüşümü söylüyorum; eğer doğruysa Allah'dan, şayet yanlış olursa benden ve şeytandandır.' demiştir.
Rasulullah (s.a.v.)'ın şehadeti ile muhaddes olanın sözü böyledir. Oysa sen ittihadinin, hululinin, şatahatlar söyleyen ibahinin, sema yapanların açıkça, ''Rabbim kalbime böyle ilham etti' dediğinin görürsün.''
Şimdi, bu iki sözü söyleyenlerin hallerine, sözlerine bak, her birinin hakkını ver ve hileli olanla halis olanı bir tutma!
(Medaricus Salikin - İbni Kayyım sf. 47 48)


C 3-
ــ وعن أبى هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنْهُ قال: ] لَمَّا تُوُفِّى النَّبىُّ # وَاسْتُخْلِفَ أبُو بكْرٍ وَكَفَرَ مَنْ كَفَرَ مِنَ العَرَبِ، قالَ عُمَرُ ‘بِى بَكْرٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْهُما: كَيْفَ تُقَاتِلُ النَّاسَ وقد قال رسول اللّه #: أُمِرْتُ أنْ أُقَاتِلَ النَّاسَ حَتَّى يَقُولُوا َ إلَهَ إَّ اللّهُ، فَمَنْ قَالَهَا فقَدْ عَصَمَ مِنِّى مَالَهُ وَنَفْسَهُ إَّ بِحَقِّهِ، وَحِسَابُهُ عَلى اللّهِ تَعالى. فقَالَ أبُو بَكْرٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْهُ: وَاللّهِ ‘قَاتِلَنَّ مَنْ فَرَّقَ بَيْنَ الصََّةِ وَالزَّكَاةِ فَإنَّ الزَّكَاةَ حَقُّ المَالِ. وَاللّهِ لَوْ مَنَعُونِى عَنَاقاً كَانُوا يُؤَدُّنَهَا إلى رسول اللّه # لَقَاتَلْتُهُمْ عَلى مَنْعِهَا. قال عُمَرُ: فَوَاللّهِ مَا هُوَ إَّ أنْ رَأيْتُ أنَّ اللّه شَرَحَ صَدْرَ أبِى بَكْرٍ لِلْقِتَالِ فَعَرَفْتُ أنَّهُ الحَقُّ
[. أخرجه الستة، وفي رواية: عِقَاً كانوا يُؤَدُّنَهُ
»الْعَنَاقُ« هى ا‘نثى من ولد المعز.» وَالْعِقَالُ « حبل معروف، وقيل المراد به صدقة عام .
Ebû Hurayra (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Rasûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) vefat edince, ondan sonra Ebû Bekir (radıyallâhu anh) halife seçildi. Bunun üzerine bedevîlerden bir kısmı "irtidât" etti. (Ebû Bekir halife olarak onlarla savaşmaya karar verince);
Ömer, "Rasûlullah (aleyhissalâtu vesselâm): "İnsanlar La ilahe illAllah deyinceye kadar onlarla savaşmaya emrolundum. Bunu söylediler mi, benden mallarını ve nefislerini korurlar. (İslâm´ın) hakkı hâriç artık hesabları da Allah´a kalmıştır!" demiş iken, sen nasıl insanlarla savaşırsın" dedi.
Ebû Bekir: "Allah´a yemin olsun, namazla zekâtın arasını ayıranlarla savaşacağım. Zîra zekât, malın hakkıdır. VAllahi, Rasûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a vermekte oldukları bir oğlağı vermekten vazgeçseler, onu almak için onlarla savaşacağım" dedi.
Ömer (r.anh), sonradan demiştir ki: "Allah´a yemin ederim, anladım ki, Ebû Bekir´in bu görüşü, Allah´ın savaş meselesinde ona ilhamından başka bir şey değildi. İyice anladım ki, bu karar hakmış."
(Buhârî, İ´tisâm 2, Zekât 1, İstitâbe 3; Muslim, İmân 32, (20); Muvatta, Zekât 30, (1, 269); Tirmizî, İmân 1, (2610); Ebû Dâvud, Zekât 1, (1556); Nesâî, Zekât 3, (5, 14)


Bu rivâyet, Ebû Bekir (radıyallâhu anh)´in hilafeti sırasında İslâm devletini ciddi şekilde meşgul eden Ridde savaşlarının karar safhasında Ebû Bekir´le Ömer arasında cereyan eden bir ihtilâfı aksettirmektedir.
Ebû Bekir, bir kısım kabîlelerin: "Namaz kılarız, fakat zekât vermeyiz" diye îtiraz etmeleri karşısında onlarla savaşmaya karar verir. Ömer, Rasûlullah´ın bir hadislerini delil göstererek, lâilâhe illallah diyenlerle savaşmanın meşrû olmayacağını söyler. Ebû Bekir kararında azimkârdır. Bilâhare Ömer bu kararında halîfe´nin haklı olduğunu te´yîd etmiştir.
Böylece bu hâdise ile, irtidad hâdiseleri karşısında Müslümanların alması gereken tavır, daha ilk halîfeler zamanında takarrur etmiş olmaktadır.
İmam Mâlik der ki: "Allah Teâlâ Hazretlerinin farzlarından birinin (inkar etmeksizin) bir kimse men edecek olur, Müslümanlar da almaya muktedir olamazlarsa, ona karşı savaş hak olur."

Ömer (r.anh)'ın sözünü, Allah c.c., Ebu Bekr'in kalbini hak üzere sabitleyip doğruyu kalbine doğurdu, ona bu konuda feraset verdi şeklinde anlamak da mumkundur.


İlgili Konu:

İslamda Kerâmet

Keramet, Mucize ve İstidrac Aralarındaki Fark
İlmi Konu - İslam'da Kerâmet

İlham İlim Elde Etme Yolu Değildir

İlmi Konu - İlham İlim Elde Etme Yolu Değildir
 
Üst Ana Sayfa Alt