İbn Abbâs (r.anhuma)'den rivayet edildiğine göre;
Rasûlullah (s.a.v.) Zulhuleyfe'de öğleyi kıldıktan sonra bir deve istemiş de onu hörgücünün sağ tarafından nişanlayıb, ondan kan akıtmış, boynuna da iki " nalın " takmıştır. (Daha) sonra da devesini getirib üzerine binince (deve) kendisini düzlüğe çıkarınca, (burada) hacca telbiye getirmiştir.
(Ebu Davud, Hacc, Bab 14, Hadis no: 1752; Buhârî, Hac, 106, 108; Megâzî, 35; Muslim, Hac, 205, 362; Tirmizî, Hac, 65; Nesâî, Hac 63, 68; İbn Mâce, Menâsik, 96; Dârimî, Menâsik, 68; Ahmed b. Hanbel, I, 216, 254, 280, 339, 344, 347, 376; IV-345, 346.)
Devenin Boynuna Nâ'lın Takmanın Gerekçesi :
Kurbanlığın boynuna nâlın takmaktan maksad; harem-i şerifte bulunan fukaranın o nalınları giymeleridir. Bilindiği gibi nalın ayakları yerin sertliğinden ve sıcaklığından koruduğu için Arablarca çok kıymetlidir. Bir nalını hediye etmek, bir binek hayvanı hediye etmek kadar makbuldur.
Bu bakımdan ulemânın büyük çoğunluğuna göre kurbanlığın boynuna bir çift nalın takmak meşrudur. Nalının tek olması bu mustehabı yerine getirmiş olmak için yeterli değildir. Sufyân-ı Sevrî'ye göre ise kurbanlığın boynuna takılan nalının çift olması şarttır. Ulemânın bir kısmına göre ise bir tek nalın bile takmak yeterli olduğu gibi ayakkabı yapılmaya elverişli bir deri takmak da yeterlidir ve kurbanlığın boynuna nalın takmak, sırtına çul çekmekten daha faziletlidir. (Şevkânî, Neylu'l Evtâr, V, 113) Çünkü Allah teâla ve tekaddes hazretIeri', Kur'ân-ı Kerîm'de "Allah Ka'be'yi, o Beyt-i Harâm'ı, o haram olan ay(lar)ı, (Mekke'ye) hediye edilecek kurbanı ve onların boyunlarındaki gerdanlıkları insanlar(ın din ve dünyaları) için bir nizâm yaptı" (Mâide 97) buyuruyor.
Şevkânî'nin beyânına göre "İmâm Mâlik'e ve rey (ictihad) taraftarlarına göre ise, "takılan bu pabuçlar hayvanı zayıflatacağından, kurbanlığın boynuna nalın takmak caiz değildir." Ancak ulemânın büyük çoğunluğu İmâm Mâlik'in ve rey taraftarlarının bu görüşünü sağlam hadislere aykırı olduğu gerekçesiyle reddetmişlerdir. (Şevkânî, Neylu'l Evtâr, V, 112)
Ebû İsa, et-Tirmizî de bu konuda şunları söylemiştir: "Peygamber (s.a.v.)'in ashabından ve sonrakilerden ilim adamlarının ameli bu hadis üzeredir. Nişan konulması görüşündedirler. es-Sevrî, Şafiî, Ahmed ve İshâk'ın kavli de budur.
Veki' demiştir ki: "Rey taraftarlarının bu meseledeki sözüne iltifat etmeyin. Nişan koymak sünnet ve onların görüşleri bid'attir"
Ebû's-Sâib'den, işittim; diyor ki: Vekî'nin yanında idik, Vekî rey taraftarlarından birine;
Rasûlullah (s.a.v.) hedy kurbanına nişan koymuştur, Ebû Hanife ona musle(tenkil) diyor" dedi.
Adam: "İbrahim en-Nehâî'nin de nişan koymaya tenkil dediği kendisinden rivayet edilmiştir" dedi.
Bunun üzerine Vekî'nin sert bir şekilde öfkelendiğini ve (o adama hitaben) şöyle dediğini gördüm: "Ben sana Rasûlullah (s.a.v.) buyurdu diyorum, sen ise, "İbrahim dedi" diyorsun. Habsedilmeyi ve bu sözünden geçinceye dek çıkmamayı nasıl da hak ediyorsun." (el-Mubârakfûrî, Tuhfetu'l-ahvezî, III, 649, 650)
Hanefî ulemâsından Şeyhu'l islâm Burhâneddin el-Merğınânî, Hanefî ulemâsının bu konudaki görüşlerini şöyle özetlemiştir:
"Eğer kurbanlık nafile olarak kurban edilecekse ve temettu' veya kıran hacları için şükür kurbanı olarak boğazlanacaksa bunun boynuna nâ'lın takılabilir. Fakat ceza kurbanı olarak kesilecekse takılmaz. Çünkü birincisinin sebebi ibâdet, ikincisinin sebebi ise cinayettir. İbâdet izhar edilmeye, cinayet ise, gizli kalmaya lâyıktır. İhsâr kurbanı da ikinci guruba dahildir." (İbnu’l-Humâm Kemâluddîn Muhammed b. Abdilvâhid b. Abdilhamîd es-Sivâsî el-İskenderî, Fethu'l- kâdir, II, 326)