Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

İlmi Konu Feyzullah Birışık'ın Tuhaf Kâder İnancı !!

ebu_zerr Çevrimdışı

ebu_zerr

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
İnşaallah insanlar taassupculuk yapmazlar. Ehli sünnetin gorusunun doğru ve hak olduğunu nefis yapmadan isittik itaat ettik derler
 
!sLaM4eVeR Çevrimdışı

!sLaM4eVeR

لا اله الا الله
Admin
Kendisinin delil getirdigi kitap http://www.marufyayinlari.com/urun/kadere-nasil-iman-etmeliyiz-prof_-dr_-omer-askar/1574 bu; ancak ikili konusmalarda ihtilafdan uzak meselelere girip kendisinin cebriye ile uyusan kismini bertaraf etmektedir. Ilgili verilen kitabi bastan sonra okursaniz kendisinin görüsleri havada kalacaktir.

Ramadanin son 10 gününe girmek üzereyiz. Buradaki yönetici arkadaslar ve reelden beni taniyanlar bilir ki, son derece vaktim az. Mesele öyle bir hal aldi ki malesef, kendisine müslüman diyen, selef diyen hadisci diyen insanlarin hakaretlerine ve hatta tehditlerine maruz kaldik.

Ramadanin son 10 günü olmasi hasebiye ve vaktim cok az oldugundan maganda kilikli insanlara da zaman harcamak istemedigimden konuyu kilitliyorum insaAllah ramadan bayramindan sonraki hafta tekrar konuyu aktif edip devam ettirecegim.

Allah biliyor ki, meselemiz sahislar degildir, biz sevdigimiz bir insanin düzelip, düzgün sekilde insanlara faydali olmasini istiyoruz.

Zira yalan ve iftirayi karsi taraf atmaktadir, cünkü kendisinin kader konusunda hatali oldugunu tek diyen biz degiliz, tek uyaran da biz degiliz, sadece bizle alakali kisimda 1 ay öncesinden uyarimiz varken bu meselede de canimli cicimli uyarmamiza ragmen bize karsi mahalle baskisi yaparak kendisine olan sevgimizi ayaklar altina almistir.

Allah sahid olsun ki, Feyzullah Birisik kader konusunda ehli sünnetin icerisinde girmeden cebriye ile alakali kisimlarini def etmeden onun bu konuda yakasini birakmayacagim.

Kendisi buraya gelip insanlarin önünde yazma cesaretini gösterememistir. Gelecegini de sanmiyorum ama gelmek isterse istedigi yerde forumda konu acabilir, müdahale edilmeyecektir.

Konu ramadan bayramindan sonraki haftada acilmak üzere kilitlenmistir.

Duyrulur.

***********

Bir kardes, Feyzullah Birisigi , Musa hoca ya da Abdullah Yolcu hocaya götürüp bu meseleyi anlattiracagini söyledi. InsaAllah diretmez ve gidip meseleleri konusurlar da, kader konusunda ehli sünnet cizgisine tamamen girer, bunu cani gönülden istiyorum. Kendisi düzeldigi gün, bütün konulari silip tekrar kucaklayip bagrimiza basmak da bize vaciptir.
 
Moderatör tarafında düzenlendi:
Abdulmuizz Fida Çevrimiçi

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Ve Feyzullah Uyandı, Kendini Kurtarma Çabasıyla 'Cebriye Değilim' Dedi!
Feyzullah, Sen Hangi Cebriye'nin Kendisinin Cebriye Olduğunu Kabul Ettiğini Gördün?


Aklama Çabasıyla Demagojik Sözde Cevaba Reddiye

Bismillah, wessalatu wessealmu alâ Rasulullah ;


Kendi ağzınızdan videonuzdaki ilgili dakikaları yazılı duruyor , aynı şekilde döndüğünüzü söylediğiniz kader akidenize ait yazınız orijinal haliyle dururken bunlara yapılan tenkidleri bırakıb, bunlara cevab vermek yerine ehl-i sunnetin meşru görüğü kabul ettiğimiz kader anlayışına karikatür örnekleriyle cevab verme ve yanlı yorumlarla kendi kendinize video cevab yapmanız sizce isabetli olsa da adil değil. Çünkü hem konuyu bilmeyenler sanki ehli sunnet kader anlayışını hatalı eleştirmişiz gibi anlayacaktır. Eğer insaf sahibi iseniz aşağıdaki dakikalardaki sözlerinize ilmi delil sunun. Ayrıca Türkiye'nin % 99'u Kader anlayışı hatalı dediğiniz halde, sizin kendinizin de böyle anlayışta iken döndüğünüzü söylediğiniz akide ile mevcud akidenizi ortaya farkıyla beraber sunun da millet anlasın. Hani Abdullah Yolcu'ya gidib ilgili dakikaları sorub cevabı video yaptıracaktınız, kendi kendinize yaptınız? Sizin gibi kaderi düşünen nefes alan bir alim var mı? Daha geçen gün Okul, oy kullanma, mahkeme vs konularda bana sormayın, ben alim değilim ilim ehline sorun diye video yaparken,

(
)

Rasulullah'ın sakındırdığı kader mevzûnda ehli sunnetin anlayışına muhalif şekilde sohbetler düzenlediniz. Eleştiriler artınca da video yapmak zorunda hissettiniz.?

Videodaki konuşmanızda 'sizin akidenizdeki hataları gören hocalar geldi, kendi ehl-i sunnet akidelerinin yanlış olduğunu söyleyib sizin kader akidenize döndüğünüzü söylüyorsunuz' ki İttaqullah ! Bir de kayıt ettim diyorsun, Hangisi cûz-i iradeyi reddetti, yahud 'Kaderimize yazılı olanı, Allah dunyada ne yapacağımızı bildiği için yazdı' anlayışını sizin gibi "bu eskilerin masalı" diyerek reddetti? Bu iftiran yakında ortaya çıkacaktır!
Ehl-i sunnetin akidesinden Cebriye akidesine, sana göre Türkiye'nin (hatta dünyanın) % 99'u hatalı kâder akidesinde yâni Kaderiyye'den. Ehl-i sunnete döndü dediğin insanları kendi dönemediğin, düzeltemediğin akideni savunma pahasına itham altında bıraktığını bilesin!

Cebriyye, Allâh’ın her şeyin yaratıcısı olduğunu, her şeyi bildiğini kabul ederek trübünlere oynuyor fakat insanın kudretini ve muhayyerliğini reddediyorsun. (Yine size göre) İnsan, kendi seçme hakkı (ihtiyarı) olmaksızın uyur, yemek yer, günah işlemektedir. Buna da “Allah her şeyin yaratıcısıdır.” (Zumer, 62) ve “Allah sizi ve yaptığınız her şeyi yaratmıştır.” (Sâffat, 96) Çünkü insanın fiili de bir “şey”dir. Oysa bu kâder itikadı batıldır. Bu görüşü Kitab, sünnet, akıl ve selefin icmâı ibtal eder. Kitab ve sunnet insana irade, kudret ve ihtiyâr (muhayyerlik) nisbet etmiştir.
Allahu Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Sizden dünyayı irâde eden de var, ahirati irâde eden de…” (Âl-i İmrân, 152) Yine şöyle buyurmuştur: “Ve içinizden dosdoğru olmayı dileyenler (meşîet) için…” (Tekvîr, 28)
Rasulullah (s.a.v.)'de bu konuda : “Size bir şeyi emrettim mi, gücünüz yettiğince onu yapın.(Buhari, Muslim) buyurarak meseleyi izah etmiştir.

....

Ayrıca videoda, aramızdaki konuşma, yazışmayı yaparak 'senin seviyene düşmeyeceğim' dediğini söylüyorsun fakat videoda sözde sırları (!) ortaya dökerek daha çukura düştüğünü fark edemiyorsun...

Cebriye, Kâderiye, Ehli-sunnetti sana soran yok ki gereksiz anlatımlarla demagojiye getiriyorsun. Sana kendi ilk videondaki açıklamalarının bulunduğu dakikalardaki Cebriyye ile paralellik arzeden bu ifadelerin hakkında sorduğumuz suallere cevaba neden değinemiyorsun da sağdan soldan dolaşıb aramızda ihtilaf olmayan konularla arz-ı endam ederek insanların gözünü boyuyorsun. Yoksa kâderin her konusunda mota mot Cebriyyesin demekden Allaha sığınırız.

Sana göre eskiden sen de Kâderiye idin ve Türkiye'nin % 99'u Kaderiyye'dir. Senin gibi (Allah, kulunun dünyada ne yapacağını bildiği için Kâderine yazdı, ehl-i sunnet kâder akidesini reddeden) nefes alan ehl-i sunnet âlim (Eserinden delille) adı verebilir misin?
Yâni senin Kâder anlayışına göre daha evvel Akit Gazetesinde yazın hala net ortamında durduğu şekliyle, "Allah bizim dünyada ne yapacağımızı bildiği için Kâderimizi böyle yazdı" ehl-i sunnet anlayışının bâtıl olduğunu söylüyorsun. ( https://www.habervaktim.com/yazar/5865/eksik-bir-kader-anlayisi-nelere-mal-olur.html )
Bu akidenin bâtıl olduğunu senin gibi söyleyen nefes alan bir âlim
(kitabından delille) yazabilir misin?


Bir de Kâderi karikatürle anlatttığın Sohbet, diğer sohbetlerin gibi aşikare videoya çekildiğini biliyordun, senden gizli çekmediler, Bunu sanal ortamda yayınladıkları gibi engel olmadın. Sonra O videodan soru sorulunca biz suçlu olduk öyle mi? Üstelik videoyu yayınlayan kardeşe mesaj atarak 1 ay boyunca sorularımızın size ulaştırması için beklememize rağmen dönülmedi, ondan sonra sanal ortamda yayınlanan video hakkında, sanal forumda size sorular halinde sorduk ve cevab hakkı tanıdık. Fakat siz yazı belge, delil ile olmaz, yüz yüze konuşalım diyerek yazılı belgeli delilli cevab vermekten kaçındınız. Aksine bir araya gelerek konuşarak ikna yoluna (demagoji) geçmeyi teklif ettiniz. Ben de buna özel sebeblerden dolayı musait olmadığımı, Videodaki redddettiğimiz dakikalardaki Kâder akidenizi muteber âlimlere sorun cevabı kaydedin yayınlayalım, eğer sizin dediğiniz gibi ise sizden özür dileyib konuyu kapatalım dedim. Sizde bir yere gideceğinizi, dönünce Abdullah Yolcu Hocaya giderek sorularımızı sorub cevablarını video kayıt yaptıracağınızı bana söylediniz ama bunu da yap(a)madınız nedense?

Şimdi kendi kendinizi aklamaya çalıştığınız video yaptınız ama ne fayda ki sizi hatalı gördüğümüz dakikalardaki konular hakkında sorduğumuz sorulara madde madde cevab vermek yerine, ortak kabulumuz olan konulara değinerek sanki biz ehl-i sunneti bilmeden karşı çıkıyormuş gibi bir intiba oluşturmuşsunuz . Fakat sorular ve videodaki reddettiğin ehl-i sunnet Kâder akidesi hakkındaki ithamlarınız hâla duruyor.
Tüm ehli sunnet akaid kitablarında Kâder mevzusu bellidir. Fakat siz daha önce kendinizin de aynı akidede olduğunuzu, akidenin hepsini batıl, Kaderiyye gördüğünüz için hangi akaid eserinden veya sizin deyiminizle nefes alan alimden kendinize delil getireceksiniz bekliyoruz.

Şunu da söyleyeyim ki, kendinize delil sandığınız ibn Kayyım'ın Türkçe tercüme eserinden rivayetleri de hatalı yorumladığını aşağıdaki linkte isbatlıdır. O alıntılar sana değil bize delildir. Rabbim, fehm ve izan versin.


cebrjpg.jpg

40411037_10211850593243087_8895363413069266944_n.jpg





Dua Kâderi Değiştirir mi?

https://www.islam-tr.org/konu/dua-kaderi-degistirir-mi.21212/
 
!sLaM4eVeR Çevrimdışı

!sLaM4eVeR

لا اله الا الله
Admin
Eskiden kendisini Allah icin çok severdim, suan ise maalesef bu durumuna ciddi sekilde bugz ediyorum. Bu sapkinliginin vermiş olduğu vehametle kendisini aklamak isterken islamla bağdaşmayan bazı yönleri de ortaya cikti. Allah islah etsin, gercekten bu duruma üzülüyorum.

Ayrıca sunu da net diyorum ki kendisinin bu yöndeki sapkinligi bir çok hoca ve kardes tarafından bilinen meşhur birşeydir.

Üzüldüm en büyük nokta ise hatasını kabullenmeyip bir de hakliymis gibi yanina ilimde derin olmayan gencleri cagirip demagoji kelamı ile kendisini avutmasidir. Tabi bu durumu sadece ilimde derin olmayan genclere anlatabilir ( gencler alınmasın, hepsi kardeşimdir. ).

Daha önce de kendisine iletmiştik bir kaç hocanın ismini verdik ki dediğimiz hocalar kendisine yakin istediği zaman gidip görüşebileceği hocalardi, mert olsa idi bu hocalarla gidip direk bizim sitemizde onun sapkinligini deşifre ettigimiz mevzuları konuşması gerekiyordu tabi bu cesaret kendisinde olmadıgı icin her zaman reelde yaptigi ya da icinde bulunduğu hayırlı calismalari ön plana katip kendisi hakkında konuşanları ümmetin önüne yem gibi atmaktan çekinmemiştir.

Tekrar diyorum Feyzullah kardes, bu konular derin konular, derin sular, size tavsiyem bu sularda yüzmeye calismamaniz.

Sunu da net diyorum ki hangi hoca ya da ilim ehli biriyle sizin bu durum gündeme geldiyse herkes sizin bu sapkinliginiz noktasında hem fikir. Daha 1 kisi görmedim ki hayır onun bu kader inancı doğru demis olsun.

Aksine hepsinden sunu işittim, sizin medyaya yansittiklarinizi biz daha önce biliyorduk. Yani kısacası meşhur olan bir olay.

Allah islah etsin diyorum, Rabbim bu konuda kardeşimize hidayet versin, insaAllah tez zamanda ehli sünnet çizgisine dönerde biz de onu bagrimiza basar, yaptigi calismalarda kendisine dua ederiz...
 
H Çevrimdışı

Hatve

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Feyzullah abi cömert, davetçi, değerli bir Müslüman. Ama sohbetlerinde ısrarla kader konularindan bahsediyor. Güncel akidevi meselelerle alakalı bir soru geldiğinde ben davetçiyim, bu soruyu Hasan Hocaya sor, Mehmet Hocaya sor filan alime sor diyor. Ayni tavrı akidevi bir mesele olan kader konusundada sergilemeli. Allahu Teala hatasından dönmeyi nasip etsin. Fitnelerin mantar gibi turedigi ortamda ayağımızi sabit kılsın. Reddiye yazip şüpheleri gideren hocalardanda Allah razı olsun.
 
Abdulmuizz Fida Çevrimiçi

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Kendini Ehl-i Sunnet Sanan Feyzullah Birışık'ın Kader Akidesinin İfşa ve Reddiyesi!
Canlı Yayın: Muhammed Tutuş Hoca'dan Feyzıllah Birışık'a Ehl-i Sünnete Dön Çağrısı


****


Canlı Yayın: Çetin Hoca: Cûz-i İrade 1 (Feyzullah Birışık'a Reddiye)
Feyzullah Birışık'la Kader konusunda 8 - 9 saat konuşan İlme Çağrı Derneği'nden Çetin Hoca Canlı yayında

Çetin Hoca'dan Cûz-i İradeyi İnkar Eden Feyzullah Birışık'a Canlı Yayında Reddiye

Çetin hoca; Feyzullah Birışık'la Kader konusunda daha önceden 8 saati aşkın konuştuğu halde Cûz-i iradeyi reddetmişti. Feyzullah Birışık, En son yaptığı videosunda; Kendisiyle Kader konusunda Cebriye inancı olduğu hakkında konuşan Hocalar Klasik Kaderiyye inancından dönüb Kendisinin Kader itikadına döndü iftirası atınca Cevab hakkı doğdu ve Reddiye verildi!



Canlı Yayın: Çetin Hoca: Cûz-i İrade 2 (Feyzullah Birışık'a Reddiye)




Yasin Karataş Hoca
Cûz'î İrâde Meselesi ve Feyzullah Birışık'a Nasihat

 
Abdulmuizz Fida Çevrimiçi

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Feyzullah Birışık'ın "Cûz-i İrade İnkarı"
Kendisinin Kader anlayışına yapılan yukarıdaki reddiyelere cevab vermek amacıyla aynı gün (dün) Facebook'da Canlı Yayında Konuştuğu Videonun 11:30' dakikasında izleyicilere hitaben "misalimi dikkatli dinleyin" diyerek erik ve kayısı örneği veriyor ve cûz-i iradeyi reddedip bunun Allahın iradesi (Kulli irade) olduğunu söylüyor.
Kulun cûz-i irade ile yaptığı seçimleri reddeden, Cûz-i irade yoktur diyen Feyzullah , Eleştiri gelince konuşmadan hemen sonra videoyu kaldırdı!




Videonun tamamı:
Feyzullah kardeşim; kişinin cûz-i iradesini ibtal ederek şeytanın sağından yanaşmasıyla Allah'ın otoritesini, hakimiyetine boyun eğme, insanın değil Allah'ın iradesine tâbi olarak mutlu oluyorum sözde takvaca hareket ediyorum yanılgısıyla; kulun imtihana tâbi tutularak mukâfat veya azaba kavuşmasının sebebi olan cûz-i iradeyi inkâr ederek kul kendi iradesiyle yapmadıktan sonra nasıl imtihan olmuş olacak?

- Dunya imtihan yeri değil mi? Kul kendi akli ve iradesiyle seçimiyle yaptıklarından mukellef olmayacaksa, bu seçim ve irade de Allah'ın iradesi ise kul neyle nasıl imtihan olacak?

- Haram yiyip içen, şirk, küfür işleyen bunu kendi iradesiyle yapmıyor, Allah'ın iradesiyle yapıyor (kendisine irade edileni yapıyor) ise yaptığından dolayı mahşerde "Allah'ım sen bana irade ettin ben de yaptım, kendim seçmedim, irademle yapmadım ki?" demez mi?

- Yahud kul hangi yaptığından dolayı neden mukâfat veya ceza alsın?

- Kul yaptığını kendisi seçerek irade etmiyor, Allah'ın iradesiyle yapıyor ise bu konuda Cebriyye'nin Kader anlayışı ile farkınız nedir?


*****

Şeyhu'l İslam ibn Teymiyye (rahimehullah) şöyle demiştir:
"Selefe ve imamlara ittiba eden Ehli Sünnetin cumhuru şunu söylerler: Kulun fiili, hakiki olarak kulun kendisine aittir. Fakat o (aynı zamanda) Allah'ın mahluku ve Allahın (fiili değil) mef'uludur. Kulun fiilinin Allahın fiilinin kendisi olduğunu söylemezler. Halk ile mahluk; fiil ile mef'ul arasında fark görürler." (Şeyhu'l İslam ibn Teymiyye, Minhacu's-Sunne, C. 2, Sf: 298)



Kulun Cûz’î İrâdesi Vardır!
1- İbn-i Teymiyye rahimehullâh, kulun cûz’î irâdesi hakkında bir soru üzerine şu cevabı verir:
الْحَمْدُ لِلّٰهِ، نَعَمْ إِذَا أَرَادَ الْعَبْدُ الطَّاعَةَ الَّتِى أَوْجَبَهَا اللّٰهُ عَلَيْهِ إِرَادَةً جَازِمَةً كَانَ قَادِرًا عَلَيْهَا وَكَذٰلِكَ إِذَا أَرَادَ تَرْكَ الْمَعْصِيَةِ الَّتِى حُرِّمَتْ عَلَيْهِ إرَادَةً جَازِمَةً كَانَ قَادِرًا عَلَى ذٰلِكَ وَهَذَا مِمَّا اتَّفَقَ عَلَيْهِ الْمُسْلِمُونَ وَسَائِرُ أَهْلِ الْمِلَلِ حَتَّى أَئِمَّةُ الْجَبْرِيَّةِ بَلْ هٰذَا مَعْلُومٌ بِالِاضْطِرَارِ مِنْ دِينِ الْإِسْلَامِ وَإِنَّمَا يُنَازِعُ فِى ذٰلِكَ بَعْضُ غُلَاةِ الْجَبْرِيَّةِ
“Elhamdulillâh. Evet, kul, Allah’ın kendisine farz kıldığı bir tâati kesin olarak irâde ettiğinde, o tâate kâdir hâle gelir. Aynı şekilde kul, kendisine haram kılınmış bir mâsiyeti terk etmeyi kesin olarak irâde ettiğinde, bunu yapmaya kâdir hâle gelir.
Bu görüş, Müslümanların, diğer dinlere mensub kimselerin, hatta Cebriyye’nin imamlarının dahi üzerinde ittifâk ettiği konulardandır. Hatta bu, İslâm dininde zorunlu olarak bilinen (zarûrât-ı dînîyye’den) bir meseledir. Bu konuda sadece bazı Ğulât-ı Cebriyye (Cebriyye’nin aşırıları) muhâlefet edip tartışır.” (Mecmûu’l Fetâvâ, 8/437)

2- İbn-i Teymiyye, Tekvîr Sûresinin 29. Âyeti hakkında şunları söyler:
وقَوْله تَعَالٰى {وَمَا تَشَاءُونَ إِلَّا أَنْ يَشَاءَ اللّٰهُ} لَا يَدُلُّ عَلَى أَنَّ الْعَبْدَ لَيْسَ بِفَاعِلِ لِفِعْلِهِ الْإِخْتِيَارِيِّ وَلَا أَنَّهُ لَيْسَ بِقَادِرِ عَلَيْهِ وَلَا أَنَّهُ لَيْسَ بِمُرِيدِ؛ بَلْ يَدُلُّ عَلَى أَنَّهُ لَا يَشَاؤُهُ إلَّا أَنْ يَشَاءَ اللّٰهُ وَهَذِهِ الْآيَةُ رَدٌّ عَلَى الطَّائِفَتَيْنِ: الْمُجْبِرَةِ الْجَهْمِيَّةِ وَالْمُعْتَزِلَةِ الْقَدَرِيَّةِ فَإِنَّهُ تَعَالٰى قَالَ: {لِمَنْ شَاءَ مِنْكُمْ أَنْ يَسْتَقِيمَ} فَأَثْبَتَ لِلْعَبْدِ مَشِيئَةً وَفِعْلًا ثُمَّ قَالَ: {وَمَا تَشَاءُونَ إِلَّا أَنْ يَشَاءَ اللّٰهُ رَبُّ الْعَالَمِينَ} فَبَيَّنَ أَنَّ مَشِيئَةَ الْعَبْدِ مُعَلَّقَةٌ بِمَشِيئَةِ اللّٰهِ
“Allah Teâlâ’nın: ‘Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz’ buyruğu, kulun, ihtiyârî filinin fâili olmadığına; o fiile kâdir olmadığına ve onun irâde sahibi olmadığına delâlet etmez. Bilakis kulun o fiili ancak Allah’ın dilemesiyle dilediğine delâlet eder. Bu Âyet, Cebriyye ve Cehmiyye ile Mûtezile ve Kaderiyye fırkalarına bir reddiyedir.
Allah Teâlâ: لِمَنْ شَاءَ مِنْكُمْ أَنْ يَسْتَقِيمَ
Sizden istikâmet sahibi olmayı dileyenler için’ (Tekvîr: 28) buyurarak, kula, meşîet (dileme) ve fiil isbât etmiş, sonra da: وَمَا تَشَاؤُونَ إِلَّا أَنْ يَشَاءَ اللّٰهُ رَبُّ الْعَالَمِينَ
Âlemlerin Rabbi olan Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz’ (Tekvîr: 29) buyurmuş, böylece kulun dilemesinin Allah’ın dilemesine bağlı olduğunu beyan etmiştir.” (Mecmûu’l Fetâvâ, 8/488)

3- İbn-i Teymiyye, cûz’î irâde hakkında yine şöyle der:
فَإِنَّ كُلَّ عَاقِلٍ يَجِدُ تَفْرِقَةً بَدِيهِيَّةً بَيْنَ قِيَامِ الْإِنْسَانِ وَقُعُودِهِ وَصَلَاتِهِ وَجِهَادِهِ وَزِنَاهُ وَسَرِقَتِهِ وَبَيْنَ ارْتِعَاشِ الْمَفْلُوجِ وَانْتِفَاضِ الْمَحْمُومِ وَنَعْلَمُ أَنَّ الْأَوَّلَ قَادِرٌ عَلَى الْفِعْلِ مُرِيدٌ لَهُ مُخْتَارٌ وَأَنَّ الثَّانِيَ غَيْرُ قَادِرٍ عَلَيْهِ وَلَا مُرِيدٍ لَهُ وَلَا مُخْتَارٍ
“Akıllı olan herkes, insanın kalkması, oturması, namaz kılması, cihâd etmesi, zinâ etmesi, hırsızlık yapması ile felçlinin sarsılması ve sıtmaya tutulmuş kimsenin titremesi arasındaki apaçık (bedîhî) farkı görür. Birincisinin, fiil yapmaya kudret, irâde ve seçme hurriyeti (ihtiyârı) olduğunu; ikincisinin ise buna güç yetiremediğini, irâde ve ihtiyârının olmadığını biliriz.” (Mecmûu’l Fetâvâ, 8/394)


*****

Şimdi yukarıdaki videoda Feyzullah Birışık sözde kendine delil diye okuduğu kitab olan İbn Kayyım el Cevziyye'nin Medâricu's Sâlikîn eserinden Kader konusunda ibretlik bölümler aktaracağım:

.....


İbadetlerin Faydası, Hikmeti ve Amacı Konusunda Dört Görüş ve Yol Vardır

İnsanlar bu konuda dört sınıfa ayrılır:
Birinci Sınıf:


İbadetlerin ardında bir hikmet ve sebeb arayanlar.


Bunlar ibadetlerle ilgili durumu, Allah’ın sırf dilemesi ve iradesine bağlarlar. Bunlara göre ibadetler, sırf Allah’ın emri olduğu için yapılır, ibadetler dünyada ve ahirette mutluluk ve kurtuluş sebebi değildir. İbadetleri yerine getirmek, salt Allah’ın irade ve dilemesinden dolayıdır.

Nitekim bunlar mahlukat konusunda da Allah’ın onları bir sebeb, bir gaye ve kendine ait bir hikmete mebni yaratmadığını söylerler. Yaratılanlar da musebbibleri gerektiren sebebler bulunmadığını iddia ederler. Yine bunlara göre yaratılanlarda bir takım güçler ve tabiatlar da yoktur. Dolayısıyla ateş, yakmanın, su , susuzluğu gidermenin ve soğutmanın, topraktan bitkileri çıkarmanın sebebi değildir, ateş ve suda bunları gerektiren bir güç ve tabiat yoktur. Yakmanın ve susuzluğu gidermenin husulü ateş ve su sebebiyle değildir. Normal olarak yakma ve susuzluğu giderme su ve ateşle beraber olmakla birlikte bizatihi ateş ve suya bağlı bir sebeb ve güçten değildir.

Bunlara göre dini emirlerde böyledir. Dini emirlerin hepsi bir olup, emirle nehiy arasında mahiyet itibariyle hiç bir fark yoktur. Fark şuradadır ki ilahi irade bunun yapılmasını ötekinin yapılmamasını emretmiştir. Emredilen şeyin mutlaka iyi olması gerekmediği gibi, nehyedilen şeyinde mutlaka kötü olması gerekmez.

Bu esasa bağlı olan birçok fasid neticeler ve ayrıntılar vardır. Biz bunları “Miftahu dari’s-saade ve matlabu ehli’l-ilm ve’l-irade”- adlı kitabımızda anlattık. Sahasında güzel bir kitab olan bu eserimizde bu düşüncenin yanlış olduğunu altmış yönden açıkladık. Bunları ayrıca “Seferu’l-hicreteyn ve tariku’l-saadeteyn” adlı kitabımızda da anlatmış bulunuyoruz.

Böyle düşünenler ibadetin tadını ve lezzetini bulamazlar, ibadetten nimet elde edemezler. Namaz gözlerinin nuru, dini emirler kalblerinin surûru, ruhlarının ve hayatlarının gıdası olamaz. Bu sebeble de ibadetlere “teklifler” adını verirler. Yani ibadetlerle mukellef olduklarını söylerler. Eğer bir meliki ya da başka birini sevdiğini iddia eden birisi, kralın emrini bir yükümlülük kabul etse ve “ben O’nun emrini ancak külfetle yerine getiriyorum” dese, kimse onun kralı sevdiğine inanmaz. Bu yüzden bunlar veya bu görüştekilerin pek çoğu kulun Rabb'ine olan muhabbetini inkar ederler, kulların Allah’ın zatını değil, Allah’ın verdiği sevabı, faydalanması için yarattığı nimetleri sevdiğini söylerler. Dolayısıyla sevgiyi Allah’a değil, mahluklara göstermiş olurlar.

Kulluğun esası; muhabbetin kemalidir. İşte bunlar, kulluğun esası ve özünü inkar etmiş olurlar.

Uluhiyetin özü;son derece büyük bir sevgi, tevazu ve hürmetle Allah’ı "ilah" edinmektir.

Bunlar Allah’ın sevildiğini kabul etmezler, oysa gerçekte O’nun ilahlığının inkarı anlamına gelir. Bu görüş sahihlerinin şeyhi Câ’d b. Dirhem’dir, ki bu adamı, Halid b. Abdullah Kasri bir kurban bayramı günü idam etmiştir. Ve demiştir ki:

“Câ’d Allah’ın Musa (a.s)’la konuşmadığını, İbrahim (a.s)’i dost edinmediğini iddia etti”.

Câ’d’ın bu inkarı Allah’ın mahbub ve muhibb oluşunu inkar etmesinden dolayıdır, yoksa İbrahim (a.s)’in Allah’a duyduğu ihtiyacı inkardan dolayı değildir, ki bu ihtiyaç Cehmiyye’ye göre dostluktur ve bu ihtiyaçta bütün yaratıklar muşterektir. Cehmiyye mezhebine göre bütün yaratıklar Allah’ın dostudur.

Biz bunların bu görüşlerinin ve Allah sevgisini inkar etmelerinin çürüklüğünü “Kurratu uyunil muhibbin ve ravdati kulubi’l-arifin” adlı kitabımızda seksenden fazla açıdan beyan ettik.

Biz kitabta sevginin ilk sevgiliyle alakasının lüzumunu nakli, aklı, zevki ve fıtri delillerle anlattık ve kesinlikle bu sevgi olmadan insanda kemalin gerçekleşemeyeceğini açıkladık. Nitekim insan bedeni de ruh ve canlılık olmadan bir kemal ifade etmez. Yine gözün kemali görücü nurla, kulağın kemali işitme duyusu iledir. Oysa emirler bunların çok daha ötesinde ve büyük gayeler taşır.


İkinci sınıf:
Kaderi inkar eden Kaderiyye ve Mutezile mezhebi mensublarıdır.


Bunlar ibadetlerin bir nevi hikmet sebebi bulunduğunu kabul ederler. Fakat bu hikmet ve sebeb Rabb’la ilgili ve O’na râci değilir. Bilakis bu hikmet yaratılmışların iyilik ve çıkarlarına yöneliktir.

Böylece onlara göre ibadetler abidlerin nimet ve sevab türünden para gibi elde edebileceği şeyler kabul edilmiştir. Nimet ve sevab işçinin verilmesi gereken ücreti mesabesindedir.

Bu sebeble onlara göre ibadetler Allah Teala’nın katında bedelden ibarettir. Bunun için şu ayetleri delil getirirler:

Onlar, işte yapmış olduklarınıza karşılık varis kılındığınız, cennetiniz, diye nida olunurlar” (Araf, 43),

Yapmış olduğunuz şeylerden dolayı cennete giriniz,” (Nahl, 32)

Doğrusu yalnızca yaptıklarınızın karşılığını göreceksiniz” (Nahl, 92);

Nebi (s.a.v.)’de Rabb'inden naklen şöyle buyurur:
Ey kullarım! sizin amellerinizi sizin içini sayıyorum, sonra onların karşılığını size vereceğim
(Muslim, Birr ve Sıla, 55; Musned, V, 154, 177)

Yine bir ayette:
Ancak sabredenlere ucretleri hesabsız olarak verilir” (Zumer, 10) buyurulmuştur.

Onlara göre, Allah (c.c.) amelin karşılığını ceza, ucret ve sevab olarak adlandırmıştır. Çünkü amel eden, amelinden dolayı sevab alır,yani amelin karşılığı amel edene geri döner.

Yine onlara göre, ucretin amelle bir bağlantısı olmasaydı amelin karşılığının ceza, ecir ve sevab olarak adlandırılmasının bir manası olmazdı.

Yine onlara göre, mizan da ücretin amelle ilişkili olduğunu gösterir, dolayısıyla sevab ve ikabın amellerle bir ilişkisi olmasa, ameller sevab ve ikabı gerektirmemiş olsa, amellerin gereği günahların gereği gibi olmamış olsaydı veznin (ölçünün) bir anlamı ve manası olmazdı. Şubhesiz Allah Teala:
O gün ölçü - tartı hakktır, ölçüleri ağır gelenler kurtuluşa erenlerdir, tartılan hafif gelenler ise ayetlerimize zulmetmiş olmalarından dolayı, kendi kendilerine yazık etmiş olanlardır.” (Araf, 8-9)

Bu iki grub birbirinin son derece zıddıdır. Bu iki grup arasında büyük bir ayrılık vardır.

Cebriyye kesinlikle amellerle ceza arasında bir bağlantıyı kabul etmez, ömür boyu kendine itaat eden bir kuluna Allah’ın azab etmesini, isyan edene de nimet vermesini câiz görürler. Bu iki kulun durumu Allah’a nisbetle eşittir. Az bir amel sahibini daha çok ameli olana üstün kılmasını ve faziletli dereceler vermesini câiz görürler. Bunlara göre bütün yaratıklar, herhangi bir sebeb ve bu sevabın, şu cezaya tahsisini gerektirecek bir hikmet olmaksızın sırf ilahi iradeye bağlıdırlar.

Kaderiyye, Allah Teala’nın kul için en uygun olan şeyi yaratmaya zorunlu olduğunu söyler. Allah’ın kul için yaratacağı bu şeyleri de halis ameller ve amellerin karşılığı olarak, sevabın kulun gayreti olmadan kula ulaşmasını, karşılığı olmadan kula verilecek sadaka ihtimali olmasından dolayı haksızlık olarak kabul ederler.

Allah kahretsin bunları!
Allah’ı ne kadar az biliyorlar! Ne kadar da aldanıyorlar!

Bunlar, Allah’ın kuluna olan ihsan ve fadlını kulun kula olan sadakası gibi kabul etmişler hatta şöyle demişlerdir:

“Allah’ın kulun ameline karşılık olarak ucret kabilinden vermiş olduğu şey, kula, amelsiz olarak lutuf ve ihsan kabilinden vermiş olduğu şeyden daha sevimli ve daha güzel gelir.”

Bunların tam karşı kutbunda Cebriyye ekolü yer alır. Bunlarda amellerin karşılığında kesinlikle kulun bir etkisinin bulunmadığını kabul ederler.

Bu iki zâlim taife doğru yoldan sapmışlardır.

Bu doğru yol Allah’ın kullarını yarattığı, Rasullerini getirdiği, kitablarını indirdiği yoldur.

Bu yolda ameller sevab ve ikaba götürücü sebeblerdir, diğer sebeblerin musebbiblerini gerektirdiği gibi, kulun amelleri de sevab ve ikabı gerektirir. Salih ameller, Allah’ın kuluna yardımı, ona lutfu, sadakası ve ikramıdır.

Eğer Allah Teala salih ameller işleme hususunda kuluna yardım eder, muvaffak kılar, kulun irade ve kudretini bu ameller doğrultusunda yaratır ve bu amelleri kuluna sevdirir, kulunun kalbinde güzel ve bu amellerin zıddını da kuluna çirkin gösterirse, bununla beraber, bunlar kulun ceza ve sevabının bir karşılığı değildir. Çünkü kul da bu amelleri yapmak için bütün gücünü ortaya koymuş ve onu en güzel şekilde yapmaya çalışmıştır. O’nun amacı, Allah’ın onun üzerindeki bâzı nimetlerine şükretmekten ibarettir. Allah gerçekte hakkını tam olarak isterse, kul bu nimetlerin şükrünü ebeddiyyen yerine getirmez de, yine Allah’a şükretmek görevi kul üzerinde bâki kalır.

İşte bundan dolayı Allah sema ve yer ehline azab etmek isterse şubhesiz azab eder, bu durumda Allah onlara zulmedici de değildir. Şayet Allah Teala kullarına merhamet etse, O’nun rahmeti, kulların amellerinden daha hayırlıdır.

Nitekim Nebi (s.a.v)’den gelen bir hadiste Peygamber (s.a.v.) , amelle cennete girmeyi nefyetmiştir. Buna göre:

Sizden hiç birinizi ameli cennete girdirmez,
bir lafza göre:

Sizden hiç biriniz ameli sebebiyle cennete giremez,
başka bir lafızda:

Sizden hiç birinizi ameli kurtarmaz; buyurdu.
Sahabe: Sen de mi ey Allah’ın Rasulu dediler?
Rasulullah: Beni de amelim kurtarmaz, ancak Allah’ın rahmet ve fazlıyla beni koruması mustesnadır” buyurdu.
(Buhari, Rikak.18; Merda, 240; Muslim, Sıfatu’l- Munafıkin, 75; İbn Mace, Zuhd, 20; Musned, 2, 235, 256264, 326, 344)

Oysa Allah subhanehu amelle cennete girileceğini tesbit etti.

Yaptıklarınızdan dolayı cennete giriniz” (Nahl, 32)

Bu ayetle hadis arasında bir çelişki yoktur. Zira nefy ve isbat aynı anlama gelmiş değildir. Nefyedilen sırf amelle cenneti hakedeceğini sanmak, amelleri cennet için bir karşılık ve ucret olarak değerlendirmektir. Bu durum Mecusi Kaderiyye mezhebine bir reddiyedir ki, bunlar Allah’ın sevabla kuluna lutfetmesinin bir başa kakma ifade ettiğini iddia etmişlerdir.

Bu grub: Allah hakkında insanların bilgisi en kıt, perdeleri en kalın olanlarıdır.

Kaderiyye mensubları gerçekten bu ummetin mecusileridir. Onların Allah hakkındaki cehaletlerini gözler önüne sermeye şu hususlar kafidir:

Gök ve yeryüzü ehlinin Allah’ın minnetinde olduğunu bilmedikleri gibi, bunların sevinç, surur gıbta ve zevklerinin tamama ermesinin, efendilerinin ve gerçek mevlalarının minnetiyle mümkün olduğundan da habersizdirler. Mahlukatın hayatı ancak bu ilahi lütufla güzel olur. İlahi lutfa en yakın olanlar ve en büyük menzili katedenler, şubhesiz bu lütfu en iyi bilenler, onu en fazla kabul edenler, bunu çokça zikredib, şükredenlerdir ve Allah’ı bu lutufdan dolayı çokça sevenlerdir. Öyle ise hiç kimse Allah’ın lutuf ve minneti olmadan yerinden kımıldayabilir mi?:

Müslüman olmalarını senin başına kakıyorlar. De ki, müslüman oluşunuzu benim başıma kakmayın. Aksine eğer gerçekten müslüman olduysanız sizi, imana hidayet etmekle Allah sizin başınıza kakmış, iyilikte bulunmuştur”. (Hucurat, 17)

Yaratıkların minnet yüklenmeleri: İnsanların yaptıkları iyilik noksandır, çünkü yaptıkları iyilik de kendilerine benzer, insan insana iyilik yapınca iyilik görene üstünlük taslar ve iyilik gören de kendini iyilik yapandan aşağıda görür. Her yaratıkta böyle olmamakla beraber durum böyledir.

Nitekim Rasulullah (s.a.v.)’in ummetine iyilik ve ihsanı vardır. O’nun arkadaşları “Allah ve Rasulu bize iyilikte bulundu” diyorlardı. Babanın çocuğuna yaptığı iyilikte de bir noksanlık ve ayıp yoktur, başa kakma söz konusu değildir. Efendinin kölesine yaptığı iyilik de böyledir. Öyle ise O’nun lütuf denizinde dönüb dolaşan kullarına alemlerin Rabb'inin hiç bir karşılık beklemeden, sırf lutuf olarak ihsanında nasıl bir noksanlık ve başa kakma söz konusu olabilir?

Her ne kadar kulların amelleri Allah’ın cömertlik ve keremine ulaşmaya sebebseler de, yine de bu sebebleri başarıyla yerine getirip, onlara ulaşmak için, bu sebebleri tamamlamak, kemale erdirmek için onlara yardım eden ve amellerini onlardan kabul ederek kullarına bol bol ihsan ve iyilikte bulunan Allah’dır. O Mennan’dır. İşte “Yaptıklarınızdan dolayı” ayetinde cennete girmeyi gerektirmesinin mana ve esası budur.

Bu ayetteki “be” edatı sebeblilik içindir. Bu incelik amellerle cezalar arasında asla bir bağlantının olmadığını ve amellerin cezalar için asla bir sebeb teşkil etmediğini söyleyen, amellerin amacının birtakım vaadler ve emareler olduğunu iddia eden Kaderiyye ve Cebriyye mezheblerini reddedmez. Yine bunlara göre, ameller hayır ve şerr konusunda karşılığın geride kalması için sabit bir esasada bağlı değildir. Böylece de geriye sadece kevni ve Allah’ın iradesine dayalı emirler kalır.

Nasslar her iki grubun da görüşlerini iptal etmektedir. Aynı şekilde akli ve fıtri deliller de her iki ekolün görüşünü çürütür. Akıl ve kalbi olan herkese de ehli sünnet görüşünün kıymetini açıklar.

Ehli sünnet dengeli ekoldür, Allah’ın umumi iradesi ve kudretini kabul edenler, kullarını ve kulların amellerini Allah’ın yarattığını, sebebler ve neticeleri arasında bir bağlantıyı içeren Allah’ın hikmetini, dinen ve kaderen sebeblerin neticelerine bağlı olduğunu dünyada ve ahirette neticelerin sebebler üzerine bina ve tertib edildiğini kabul edenlerdir.

Hakikatten sapan bu her iki grup bir nevi Hakkı terk etmişler ve böylece de bir çok batılı birden irtikab etmişlerdir. Allah Teala, kendi izniyle sünnet ehlini onların ayrılığa düştüğü hususlarda hidayete erdirmiştir.

Allah istediğini doğru yola iletir, hidayet eder” (Bakara, 213),

Bu; Allah’ın istediğine verdiği lutfudur ve Allah büyük lütuf sahibidir.” (Cumua,4)


Üçüncü sınıf:
Bunlar ibadetlerin faydasının, nefislerin riyazatı, ilimleri almaya yetenek kazanması ve behimi ve yırtıcı nefislerin güçlerinden uzaklaşmaktan ibaret oluduğunu iddia ederler. Dolayısıyla nefisler ibadetlerden geri kalırsa yırtıcı hayvanların nefisileri derecesine düşer.

İbadetler nefisleri adet ve alışkanlıklarından çekip, çıkarır ve onları mucerred akıllara benzemeye yöneltir. Böylece de ilim ve marifetlerin suretlerini almaya musait ve kabiliyetli hale gelirler. İlimlerin suretleri kendilerinde nakşolunur. Bu görüşü kabul eden iki grub vardır.

Birincisi: Alemin kâdim olduğunu, feleklerin yaratılmadığını, fail-i muhtarın olmadığını söyleyen filozoflar, dine ve nubuvvete yakın olanlardır.

İkincisi: Felsefeyle ilgilenen ve filozoflara yakın bulunan İslam sufileridir. Bunlar ibadetlerin nefislerin istidat ve arınması, hissi alemden ayrılması, ilahi bilgilerin kendilerine gelmesi için yapılan bir takım riyazatlardan ibaret olduğunu iddia ederler. Sonra bunlardan bir kısmı ibadetleri sadece bu hakikat için gerekli görür. Dolayısıyla bu hakikat hasıl olunca, insan ibadete devam etmede veya terk etmede muhayyer kalır veya ibadetlerden gelecek şeyle ilgilenmede serbest kalır. Bunların bir kısmı da vird ve vazifelerin yerine getirilmesini ve terk edilmemesini gerekli görür. Bunlar da iki sınıfdır.

Birincisi: İbadetleri, kanunları korumak, nefsleri zabt-u rabt altına almak için gerekli görenler.

İkincisi: İbadetleri, gaybdan gelen bilgileri korumak ve nefsin tekrar ilk hayvani haline dönmesinden kurtulmak için gerekli görenlerdir.

İşte bunlar suluk yolu hakkında konuşanların sonuncularıdır. İbadetlerin hikmetleri ve niçin kondukları konusunda bildikleri de bundan ibarettir. Onların kitablarında, derleme veya uslûb değiştirme dışında bunlar haricinde bir şey hemen hemen yok gibidir.


Dördüncü sınıf:
Bunlar Muhammed (s.a.v)’in ve İbrahim (a.s)’in yolunda giden grubdur.

Bunlar Allah Teala’yı, Allah’ın emrinde, dininde ve yaratmasındaki hikmeti bilen ariflerdir. Bunlar ibadetlerinde ve ibadetlerinde ne istedikleri hususunda basiret sahibidirler.

Öteki üç taife, fasid prensip ve bâtıl şubhelerinden dolayı bu dördüncü taifeden uzaktırlar. Onların bunun ötesinde bir şeyleri yoktur. Onlar, yanlarındaki muhal şeylerle avunurlar. Kapıldıkları bazı hayallerle yetinirler. Eğer bu hayallerinin ötesinde bundan daha büyük ve değerli şeyler olduğunu bilselerdi, daha aşağıda olana rıda göstermezlerdi. Fakat ne var ki onların akılları O’nu idrakten acizdir, nuvuvvet nuru ile O’na hidayet bulup onu anlayamamışlardır ki O’nu elde etmek için çalışsınlar. Kendi bildiklerini daha hayırlı ve başkalarınınkini çelişkili ve yanlış zannederler.

Bu yüzden de kendi düşüncelerini başkalarına tercih etmişlerdir. Bu grubların bela ve saplantıları budur. Afvolunanlar, Allah’ın, afvettikleridir.


*****


Tevbe Mertebesi

"Meşiet" (Dileme), Muhabbet ve Rıda Arasındaki Fark

Bu konunun temel meselesi, Allah'ın muhabbeti ve rıdası ile O'nun dilemesi ve kevni iradesi arasındaki fark konusudur. Bu konuda sapıklığın kaynağı, bu iki kavramı eşit veya birinin diğerinden ayrılamayacağını kabul etmektir. Cebriyye ve Kaderiyye bu ikisini eşit telakki etmişler ve şöyle demişlerdir:

Meşiet ve muhabbet eşittir veya biri diğerinden ayrılmaz.

Sonra kendi aralarında da ihtilafa düşmüşlerdir. Cebriyye mezhebinin görüşü şudur:

Bütün olanlar -Allah'ın kazası, kaderi, O'na taat ve isyan, O'nun hayır ve şerri- Allah tarafından sevilen bir şeydir.

Cebriyye mezhebinden, bu itikadı kabul edenlere göre, bütün fiiller Rab Teala tarafından arzu edilen şeylerdir. Çünkü bu fiiller O'nun dilemesinden sadır olmaktadır. Dileme ise, O'nun muhabbetinin ve rıdasının aynısıdır. Kul önce bir itikad olan muşahede makamında fena bulmuş, sonra bu muşâhede edilenle özdeşleşmiştir. Daha önce geçtiği gibi, bu görüş, bizi hiç bir kötülüğü çirkin görmemeye ve hiçbir munkeri kötü saymamaya götürür. Bu tür sonuçlar ise şeriata tamamen aykırıdır. Bunların karşısına şu ayetler çıkar:

"Allah fesadı sevmez" (el- Bakara, 205)

"(Allah) kullarının nankörlük (kufr) etmesine radı olmaz." (Zumer, 7)

"Bütün bunların kötü olanları, Rabbin katında sevimsizdir." (İsra, 38)

Cenab-ı Hakk'ın, olmasını irade etmiş olduğu halde, O'na nasıl çirkin göründüğü ve var olmasını dilediği halde, o şeyi nasıl sevmediğinin izahını yapmak, bu kimseler için bir problem teşkil etmiştir. Bu ayetleri, bu tür şeyleri dinen sevmediği ve şeriat açısından rıda göstermediği, var olmasını sevip istediği halde, onu meşru kılmamak manasında kerih gördüğü şeklinde yorumlarla tevile çalışmışlardır.

Neticede fena makamında bu fiillerin varlığının istenen bir şey olduğunu kabul etmişler, sevginin, sevilen hususlarda sevilene uygun hareket etmesi gerektiği görüşüne varmışlardır. Onlara göre varlığın bütünü O'nun mahbubudur. Bundan dolayı iddialarına göre kainatta olan herşeyi sevmişlerdir. Bu iddialarında, bu kimseler yalan söylemiş ve çelişkiye düşmüşlerdir. Bu kimseler ancak heva ve heveslerinin arzuladığı şeyleri sevmişlerdir. Kainatta bunlardan birine uygun gelmeyen ve fıtratlarının nefret ettiği bir şey olunca, o şeye buğz etmişler, nefret ve tiksinti duymuşlardır. Halbuki bunlar da Allah'ın iradesiyle olmuştur. O halde, nerede iddia ettikleri muvafakat? Bu kimseler ancak heva ve heveslerine muvafakat etmişlerdir.

Bu görüşlerine dayanarak, kendilerinin ilahi kazaya rıda göstermekle emrolunduklarını ileri sürmüşlerdir. Bu kötülükler de O'nun kazasının bir sonucudur. O halde biz bunlara radı oluyoruz, ilahi kazaya rıda göstermekle emrolunduğumuz halde bize ne oluyor ki bunları inkar ediyor ve bunları işleyene düşmanlık gösteriyoruz? Onların bu inançlarından şu sonuç çıkmaktadır: Bu tür kötülükler Rabb'in sevdiği şeylerdir ve onlar bunlara rıda göstermekle, fiilleri eşit görmekle ve bu fiillerden herhangi birini çirkin görmemek ve inkar etmemekle emrolunmuşlardır. Bu görüşlerine, kulun cebir altında olduğu ve bunların onun fiili olmadığı görüşlerini de ilave etmişlerdir.

Onların bu görüşleri, ilahi emir ve nehyin kaldırılmasını, şeriat sahasının ibtalini, kadere teslimiyeti ve kaderin sürüklediği yere sürüklenib gitmeyi gerektirmektedir. Bu inançlar, kendileri için bir sığınak olmuştur. Bunlardan biri nefsini terbiye eder ve kalbini temizlerse, inandığı şeyin sureti onda tecelli eder ve o kimse kalbiyle bunu görüb gerçek olduğunu sanır, işte bu taifenin durumu budur.

Kaderi inkar eden Mu'tezile mensuları da şöyle demişlerdir:

Günahlar, Allah'ın ne sevdiği ve ne de radı olduğu şeylerdir. Bunlar, ne O'nun takdiri, ne de O'nun kazasıdır. Bunlar, O'nun dilemesi ve yaratmasının dışında kalmaktadır. Biz, ilahi kazaya rıda göstermekle, bu fiillere kızmak, buğzetmek ve onları çirkin görmekle emrolunduk. O halde bu fiiller Allah'ın kazası olamaz. O'nun sevgi ve dilemesi birbirinden ayrılmaz, hatta bir olduğu gibi, rıda ve kazası da birbirinden ayrılmaz unsurlardır.

Bu taifenin salik ve abidlerinden, Cebriyye'nin salik ve abidlerinden zuhur eden şeyler sadır olmaz. Çünkü bunların inanç ve muşahedeleri birbirlerinden farklıdır. Hatta bu ikincilerin gayesi, kulluk ve takvadır. Günah ve kötülüklere riayet hususunda Cebriyye'den daha üstün halde ve tesirce de onlardan daha güçlüdürler.

Bu konudaki hatanın kaynağı, dileme ile sevgi (meşiet ve muhabbet)nin bir tutulması ve kazaya rıda göstermenin vâcib olduğuna inanmalarıdır.

******



Kaza ve Kadere Rıda Gösterme
"Kazaya rıda gösterme" ifadesine gelince, öncelikle şunu sormak gerekir:

O'nun bütün kaza ve kaderine rıza göstermenin vâcib olduğuna, Kitab ve sünnetten veya akli hangi delille hükmettiniz?

Değil vâcib olmak, câiz olduğunu bile söyleyebilir misiniz?

Allah'ın kitabı, Rasulullah'ın sünneti ve aklın delilleri ortadadır. Bunlardan hiç birinde bunun ne vâcib ne de mubah ve câiz olduğuna dair bir şey yoktur.

Bilakis O'nun radı olduğu da, kızdığı da hükmedilmiş bir şeydir. Biz bütün kazalara, bir hakimin Allah'ın hükümlerine radı olmaması gibi radı olmayız. Aksine, Allah'ın kızdığı, öfkelendiği, lânet ettiği, yerdiği şeyler hükmedilmiş şeyler olduğu gibi, hiddetlendiği şeylerin de onun kazası cümlesinden olduğuna inanırız.

İkinci olarak burada "kaza" ve "kazaya konu olan şey" olmak üzere iki husus söz konusudur. Kaza Allah'ın zatıyla birlikte bulunan fiil, kazaya konu olan şey de hükmedilen, O'ndan ayrılan ve üzerinde fiil cerayan eden şeydir. Kaza tamamıyla hayır, adalet ve hikmettir, tamamen radı olunur. Kazaya konu olan ise iki kısımdır. Bir kısmı razı olunan, bir kısmı radı olunmayan şeylerdir.

Bu aynı zamanda, "fiil, fiile konu olan, kaza da kazaya konu olan şeyin dışında bir şeydir" diyenlere de cevabdır.

"Fiil, fiile konu olan şeyin, kaza da, kazaya konu olan şeyin bizzat kendisidir" diyenlere gelince, ona bu şekilde cevab vermek mümkün olmaz.

Üçüncü olarak denebilir ki:

Kazanın iki yönü vardır,

1 - Allah Teala ile ilişki ve irtibatı ki bu yönüyle kazanın hepsi radı olunacak bir şeydir.

2 - Kul ile ilişki ve irtibatı ki bu yönüyle de kaza radı olunan ve olunmayan kısımlarına ayrılır.

Mesela adam öldürmenin iki yönü vardır:
Allah'ın onu takdir etmesi, kazası, yazması ve dilemesi, bunu maktul için bir ecel ve ömrünün nihayetine vesile kılması yönüyle kaza rıda gösterilecek bir şeydir. Katilden sadır olması, ona katilin teşebbus edib, suçu işlemesi, kendi irade ve ihtiyarıyla yapması, fiiliyle Allah'a isyan etmiş olması yönüyle bu, kızılacak ve rıda gösterilmeyecek bir şeydir.


Bu konuda nubuvveti ikrar eden alimlerin vardığı son nokta ve yol ayrımı işte bundan ibarettir. Burada sana onların söz ve kaynaklarını ve bunların delililerini eksiksiz bir şekilde özetledim. Tevfik Allah'tandır.

Bu noktada sözün uzatılması gârib karşılanmamalıdır. Çünkü burası, insanların ayaklarının kaydığı ve Allah'ı, sıfatlarını, O'nun emir ve hükümlerini bilen basiret erbabı kişiler dışındakilerin düşmekten kurtulamadığı tehlikeli bir konudur.

******


İNSANLARIN GÜNAHA BAKIŞ AÇILARI
Cebir bakışı

Cebriyye
kendilerinin yaptıkları fiilleri zorunlu olarak yaptıklarına, fiillerinin kendi güçlerinden başka bir kudretle meydana geldiğine inanan kimselerdir. Bunlar bu inançlarını daha da ileri götürerek kendilerinin en ufak bir fiilleri bile bulunmadığını iddia ederler.

Cebriyye mensubları şöyle derler:
Gerçekte biz ne fail ne de kâdir değiliz. Aslında bizim fiillerimizi işleyen bizden başkası, bizi hareket ettiren de bizim dışımızda biridir. Biz onun ancak bir aletiyiz. Bizim hareketlerimiz rüzgarın esmesiyle ağaçların hareket etmesi mesabesindedir.

Cebriyyeyi işledikleri bir fiilden dolayı kınayacak olsanız kadere sığınır, suçu ona yüklerler. Bunlar kadere sığınma hususunda son derece aşırı davranmaktadırlar. Hayır ve şer bütün fiillerini, -ilahi irade ve kadere uyduğu için- taat olarak kabul edecek kadar ileri gitmektedirler.

Bunlara göre nasıl ki ilahi emre uygun olarak hareket etmek taat ise, ilahi iradeye uygun hareket etmek de taattır. Nitekim Allah (c.c), bunların kardeşleri olan muşriklerinde Allah’ın, onların fiillerini murat etmiş olmasını, onları emrettiğinin ve onlara radı olduğunun delili olarak kabul ettiklerini haber verir. Bunlar sıfatları inkar eden Kaderiyye mezhebinden daha şerlidirler.

Allah’a daha düşman, O’nun din, kitab ve peygamberlerine daha aykırıdırlar. Hatta bunlardan bazıları İblis’i bile müdafaa etmekte, ona acıyıp elinden geleni yaptığı tarzında onu mazur görmekte, daha da ileri giderek bazen lisan-ı haliyle, bazen de sözlü olarak Allah’ı zulümle itham etmekte ve söyle demektedirler: İblis’in ne günahı vardır?

Oysa yaratanından başkasına secde etmekten sakınmıştır. Halbuki onun bu hareketi Allah’ın onun hakkındaki hüküm ve iradesine uygun düşmektedir. Sonra Allah onun secde etmesine mani olduğu halde İblis ona nasıl secde edebilir?

İblis Allah’dan başkasına secde etmemekle iyilikten başka ne yapmıştır ki? Fakat:
“Seven kimse şanssız olunca iyilikleri ancak günah olur.”

Cebriyye
gerçekte Allah’ın düşmanı, İblis’in dostu, ahbabı ve kardeşleridirler. Bunlardan herhangi biri İblis için ağıt söylemeye başlayınca hayret veren bir ağlama ve ağıt görürsünüz. Bunların kaderi ve Allah’ı itham etmeleri ağızlarında sakız olmuştur. Yerilen ve aciz bir kimse nasıl hasmından yakınır, sızlanır ve şikayetçi olursa, bunlar da kader ve Allah’tan o şekilde sızlanır ve şikayetçi olurlar.

Nitekim Şeyhu’l- İslam İbn Teymiyye: “taiyye” (sonu -te harfiyle biten manzume) sinde bunlar hakkında şöyle der:
Allah’ın düşmanları ahirat günü topluca cehenneme çağrılırlar ki biri Kaderiyye fırkasıdır.

******


Tevhid
Cebriyye Mezhebini Redd

Bu da bir kaç bakımdandır.

Birincisi:


Allah’ın umumi bir hamd vasfının bulunduğunu kabul etmekle olur. Bu sıfat, Allah’ın, kullarını, güçleri yetmediği ve kendi ellerinde olmayan şeylerden sorumlu tutmayacağını gösterir. Onları renkleri, boyları, kısalıklarından ötürü hesaba çekmez. Bilakis fiillerinden sorumlu tutar. Gerçekte onların çirkin fiilerinin faili de Allah’dır. Çirkin işlerinden dolayı onları hesaba çeken de O’dur. Yalnız bu çirkin şeylerden dolayı, Allah’a hamdetmek onun hamd sıfatına tamamen aykırı, O’nu daha fazla ortadan kaldırıcı bir durumdur.

Bütün hamdler kendisinin olan yüce Allah bunların yaptığı davranıştan yüce, büyük ve munezzehtir. Allah Teala onları gerçekten kendilerinin yaptığı fiillerden dolayı cezalandırır. Bu fiiller onların fiilleridir. Allah’ın fiilileri değildir. Allah’ın fiilleri ancak adalet, ihsan ve hayırlı işlerdir.

İkincisi:


Allah’ın rahmetinin ve rahmanlığının isbat edilmesi de Cebriyyenin görüşünü ortadan kaldırır. Zira Allah’ın Rahman ve Rahim olmasıyla, gücü yetmediği ve kendi elinde olmayan şeylerden kulunu hesaba çekmesi, dahası takat ve kudreti yetmediği şeyle kulu sorumlu tutub sonra da kulunu cezalandırması birbiriyle bağdaşmaz. Allah’ın böyle davrandığını söylemek rahmetin zıddı ve rahmet sıfatının ibtali demek değil midir? Bir tek varlıkta hem böyle bir davranışın hem de, sıfatının tam ve kamil bir rahmetin birleştirmesi makul müdür?

Üçüncüsü:

“İbadet ediyoruz, yardım diliyoruz”
sözleriyle ibadet ve istiane, kullar için kullanılmış ve kullara isnad edilmiştir. Bu isnad mecazi değil hakikidir. Allah Teala’nın, kulların fiillerinden olan ibadet ve istianeyle vasıflanması doğru olmaz. Bilakis gerçekten ibadet eden ve yardım isteyen kuldur. İbadet edilen ve kendisinden yardım istenen de Allah’tır.
(İbn Kayyım el Cevziyye, Medâricu's Sâlikîn)
 
E Çevrimdışı

Ebu SILA

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Rabbim bu hasta görüşüne şifa versin.! Yazık keşke ilim ehli kimseler sosyal medya haricinde
yüz yüze nasihat etseler. belki faydası olur.
peki onun kayısı ve erik misalini farklı olarak şöyle kıyaslasak örnek şaki bir adama deseler ki
şu iki işten birini yap şu kadar para alacaksın ya şu kişiyi öldür ya da şu kadınla zina et.!
Ve birini yapsa peki bu fiilini kendi iradesiyle tercih etmemişmidir.?
aklı selim herkes evet kendi iradesiyle bu ameli işlemiştir der.!
Tekvir suresi ayet 29
«Âlemlerin Rabbı olan Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz-

Bu âyetle çok ince ve o nisbette önemli ve hassas bir konuya işaret ediliyor. Âyetin zahirî anlatımından, «Cenâb-ı Hak bir şeyi dilemedikçe kimse onu dileyemez» veya «Cenâb-ı Hak dilemedikçe kimse bir şey dileyemez» veya «Allah kulu hakkında istikamet dilemedikçe kul müstakim olamaz» gibi mânalar anlaşılıyor. Ancak böyle bir mana ve yorum, kulun işlediği ve işlemediği her fiil ve işte mazur olduğu neticesini doğurur. İrade ve isteğiyle bir şey yapmadığı düşüncesine kapı açıp sorumluluğu kaldırır. Oysa küllî irâde ile cüz'î irâde arasındaki ilgi ve inceliği bildiğimiz takdirde böyle bir ı sonuç çıkarmamızın hiçbir zamanı isabetli olamayacağı rahatlıkla anlaşılır.

Şüphesiz Cenâb-ı Hak, kulları hakkında hep hayrı, iyiliği, doğruyu diler. Ancak bu dileme sadece kendi sınırı içinde kalır; yani bir şeyi dilemek başka, o şeyi işleyip yürütmek başkadır. Cenâb-ı Hak, sünnetullahı gereği, kulunda bir istek, arzu, heves, doğruyu seçme, hidâyete yönelme gayretini ve o gayretle belirlenmiş sınıra geldiğini görünce, -dilediği takdirde- o kulu hakkında hidâyetle tecellide bulunur. Böylece kulun dilemesi Allah'ın dilemesine bağlı kalmakla O'nun hidâyet ile tecellisine muhtaç bulunmaktadır
https://www.islam-tr.org/konu/tekvir-suresi-meal-ve-tefsiri.28102/
 
M Çevrimdışı

Muvahhid Mücahid

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Feyzullah Birışığı dinledim.Tam olarak Cebriyye diyebilir miyiz bilmiyorum.Cebriyye inancı bellidir.Kendisi burada tüm güzel şeyler Allah'tan kulun yaptığı tüm çirkin fiiller nefis ve şeytandandır kaidesine göre konuşmaya çalışmış.Ama bu güzel işlerde kulun iradesini yok saymış.Bu da bir adaletsizlik ortaya çıkarmaz mı? Mesela Allah bir kulun kalbine hidayeti ilham etti.Diğerinin kalbine ise hidayeti ilham etmedi.Allah Azze ve Celle bunu neye göre yapıyor? Burada sonsuz adalet sahibi olan Allah'a haşa adalet noktasında noksanlık izafe ediyor olmaz mı? Allah bir kula hidâyeti güzel gösteriyorsa bu kulun o hidâyeti hak edip etmediğini bildiği içindir.O kula hidâyeti seçme hakkını veriyor.İbn Kayyım'ın bahsettiği kitaplarını okudum ama İbn Kayyım bu kitaplarında kulun iradesini hiçe saymamış.Bir kul düşünelim.Kul kalbindeki hastalıkların temizlenmesini istiyor.Bundan dolayı Allah'a dua ediyor.Evet kulun kalbine şefkatinden, merhametinden dolayı bunu ilham eden Allah'tır.Ama kul burada dua edip etmeme konusunda tercih hakkına sahip.Allah kulu dua ettiği için kulun kalbini temizliyor.
Yalnız sana ibadet eder ve yalnız senden yardım dileriz.(Fatiha) Burada Allah kullara izafe etmemiş mi bunu? Yani bir bakıma reddiye yok mu? Yanlışlarımı düzeltirseniz sevinirim.
 
M Çevrimdışı

Mustafa Sabri

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
yasin karataş hoca da konu ile alakalı şu an facebook ta canlı yayında
 
avam16 Çevrimdışı

avam16

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Allah azze ve celle feyzullah hoca ya ve bizlere hidayet versin , ayaklarimizi dini üzere sabit kılsin, bizleri affetsin , bizlere merhamet etsin, hatalarimizdan yanlislarimizdan dönmeyi nasip etsin.
Ben hepinizden cahilim, cahillerin en cahiliyim . Izledigim videoda kafası karma karışık olmuş, sapla samani karıştıran , 1 dk önce isabet ettiği hakkı, 1 dk sonra batila çeviren birisini izledim.
Ben cahil aklımla ona tek sorabilecegim şey...
Biz ne ile imtihan oluyoruz.
Örnek verdiği 2 meyva yerine birisi meyva birisi alkol olsa idi , ben alkolü seçseydim bunu Allah subhanu teala sectir di mi diyecektim.
" nefsine zulüm edenlerin vay haline " bana bu ayeti tefsir etmesini rica ediyorum.
 
!sLaM4eVeR Çevrimdışı

!sLaM4eVeR

لا اله الا الله
Admin
Ey Feyzullah Birisik, artık fasik oldugun konusunda kalbim mutmain oldu ki fiskini artık ulu orta yayıyorsun. Ama bu kez geri adim atıp ümmetim maslahatı diye susmayacağım zira sizin bu sapkin cebriye inancinizi ümmete ifşa etmek bizlere vaciptir ki sizi bir cogu bizim inancımızda bizim gibi hayır vs gibi isler yapıyor diyerek bilmekte amma velakin siz tüm bu güzel seyleri bir vasıta gibi kullanıp ümmetin temiz genclerine sapkin cebriye inancinizi kasıtlı asılıyorsunuz.


Bizler , kizini hirsizlik ettigi zaman elini kesmekle tehdit eden bir peygamberin ümmetiyiz ki yapılan hayirlari ön plana katip kendisinin sapkin inancını uyaranlara bu tür hayirlari ön plana katip karşı tarafı yaptigi hayırlarda boğmaya calismaniz acizlikten baska bişey degildir.

Bu ümmetin icinde sizlerin yaptigi islerin 100 katini yapıp ismi bilinmeyen nice temiz sapkinlikdan uzak feyzullahlar var.

Artık yalanciliginiz da tescillendi. Hem gelsinler konuşalım dersiniz hem de size gelenleri geri çevirirsiniz hem dersiniz ulu orta hocalar beni dinledi beni tescilledi hem de size reddiye veren hocaları akliniz sıra silersiniz.

Ümmetin önde gidenleri sizin bu sapkin görüşlerinizi çok iyi bilmekle beraber hep icimizden biridir diye sustu ya da kapattı ama sizin agziniz o pis cebriye inancını yaymayı kapatmayıp üstüne hocalar da benim gibi düşünüyor diyerek müslümanlari manipüle ederek sapkin görüsünüzü meşru göstermeye calistiniz.


Ben Abdullah ve insaAllah bu yaptiklarinizi size kar birakmayacagim en kısa zaman da hoca hoca dediğin kisilerden herhangibi birinden sizin sapkin inancinizi ifşa edecek bir video yayınlanmasına vesile olacağım.
 
أ Çevrimdışı

أهل السنة والجماعة

Üye
İslam-TR Üyesi
Esselamu aleykum ve rahmetullah


Kader konusunda tartışmaya girmek istemem ki selefimizin yoludur. Selefin ekseriyetinde hakim olan temayül,itikadi meselelerde tevakkuf, Kur'an-ı Kerim ve hadisi şeriflerde varid olan hususlarda teslim ve taklid yolunu seçmek şeklinde özetlenebilir.


1-Tavus bildiriyor: Resulullah'ın sallallahu aleyhi ve sellem ashabından bazılarına yetiştim. "Her şey kader iledir." diyorlardı. Abdullah bin Ömer'in de şöyle dediğini işittim. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Her şey kader iledir. Hatta acizlik ve beceriklilik bile" veya "Beceriklilik ve acizlik bile!" buyurdu.

Muslim 2655,Muvatta 1663,Ahmed 5893,İbn Hibban 6149


2-Ebu Hureyre'nin bildirdiğine göre Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: "Musa, Adem ile münakaşa etti aleyhimesselam ve ona: <Ey Adem! Sen ki bizim babamızsın ama bizi hayal kırıklığına uğrattın ve cennetten çıkmamıza sebep oldun> dedi. Adem ise <Ey Musa! Sen ki, Allah'ın,risaletini ve sözlerini bildirmek üzere seçtiği birisin. Öyleyken sen beni, Allah'ın,henüz beni yaratmadan kırk yıl önce yapmamı takdir ettiği bir iş yüzünden mi kınıyorsun?> karşılığını verdi. Bu şekilde Adem, Musa'yı yenmiş oldu. Bu şekilde Adem, Musa'yı yenmiş oldu. Bu şekilde Adem, Musa'yı yenmiş oldu."

Muvatta 1660, Buhari 6614,3409, Muslim 2652, Ebu Davud 4701, Tirmizi 2134, İbn Mace 80,

Ahmed 7387,7588,7589,7636,7656,8158,9095,9176,9792,9989,9990, İbn Hibban 6179,6180,6210


3-Müminlerin Annesi Aişe der ki: Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem, Ensar’dan bir çocuğun cenazesine çağrıldı. Kendisine: “Ey Allah’ın Rasulü! Bu çocuğa ne mutlu! O cennet kuşlarından bir kuş olmuştur. Ne bir kötülük etmiş, ne de kötülüğün ne olduğunu bilmiştir” dedim. Bunun üzerine Allah Rasulü sallallahu aleyhi ve sellem şu karşılığı verdi: “Ey Aişe! Belki de başka bir durum olacaktır. Zira Allah cenneti yaratırken onun için ahali de yaratmıştır. Cehennemi de yaratırken onun için ahali yaratmıştır. Her iki ahaliyi de daha babalarının sülbündeyken bunlar (cennet ve cehennem) için yaratmıştır.”

Başka bir rivayette “Yüce Allah’ın, Cennet ve Cehennemi yaratırken her ikisi için de insanlar yarattığını bilmiyor musun?” ibaresi geçmiştir.

Müslim 2662,Ebu Davud 4713,Nesai 1946,İbn Mace 82,Ahmed 24132,25742,İbn Hibban 138,6173


4-Hasan(-ı Basri) şöyle diyordu: Gökten yere atılmam bana; kendi işim kendi elimdedir demekten daha çok hoşuma gider.

Ebu Davud 4617


5-Ebu Reca el-Utaridi der ki: İbn Abbas'ın minberden şöyle dediğini işittim: "Resullullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki: "Bu ümmet müşriklerin çocukları (Cennetlik mi Cehennemlik mi diye tartışmak) ve kader hakkında konuştukları müddetçe felaketlerden kurtulamazlar."

İbn Hibban 6724,Hakim 93 ve Diyau'l Makdisi 4, 5/13 (Hasen liğayrihi)

[Hadisi Hakim 1/33, Taberani,M. el-Kebir 12/162 (12764) ve Bezzar 3/35,36 (2180) riveyet etmişlerdir.]
 
Abdulmuizz Fida Çevrimiçi

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Feyzullah Birışık’tan Cevab Bekleyen Sorular?
- Bu paylaşımla Ne yapmak ve Ne anlamamızı istedin?

- Mehmed Emin Akın Hoca’ya Bu Açıklama(ma) İçin mi Apar Topar Gittin?

- Neden konuyu Açıklayamıyorsun, böyle yaparak bu durumdan bile kendine kazanımlar çıkarmaya mı çalışıyorsun?

- Yola çıkarken ki Kâder hakkında akiden, dönüşünle aynı mı?

- Hâni görüşmenin videosu ve içeriği?

- Kader itikadında Cûz-i İrâde'nin yokluğu hakkında görüşünde sabit misin? Yoksa bu konuyu Mehmed Emin hoca'ya soramadan demagoji mi parçaladın?

- Biz biliyoruz ki; Sen face'de erikler ve kayısıları iradesizce çiğnerken, Mehmed Emin hoca aynı anda gündeme nisbetle Cuz-i iradenin Kâder'in olmazsa olmazından olduğuyla ilgili paylaşımlarda bulunuyordu. Mehmed Emin Akın Hoca , Cûz-i İrâde ehl-i sünnetin kâder itikadından olduğunun delili olan videolar paylaşarak sizin Türkiye’nin Kâderiye olmayan % 1 sınıfına girmediğini de isbatlamış oldu. Mehmed Emin Hoca Cûz-i irâde delillerinden 3 gün sonra akidesi değişeceğini düşünmüyoruz. Bu durumda ya siz Kader hakkındaki hatalı anlayıştan ıslah oldunuz yahud Mehmed Emin hoca size ikazını yapsa da sizin üzerinizde kader akidesinin değişim nazarında bir etkisi olmadı? Bunlardan Hangisi?

- Size de her nedense bahsedemediğiniz önemli nasihatlar bulunmuş, bir sır ve namahram değilse konudan haberdar olan muslumanları bilgilendirmenin olumsuz yanı nedir?

- Mehmed Emin Akın hoca’nın cûz-i irade konusunda klasik ehl-i sünnet akidesinde olduğu malumumuzdur. Siz de kendisinden bir nevi sahih şartına uygun onayıyla kitab yazdıktan sonra, eski terk ettiğiniz klasik Kader akidesine geri döndüğünüzü mü anlayalım mı inşeAllah?

- Cûz-i iradenin Kaderle ilişkisinin inkâr edilmediği bir kitab yazacaksanız buna ne gerek var? Hem piyasada ehl-i sünnet Kader eserleri mevcud, hem riskli bir alan. Buna rağmen Kâder hakkında bir esere ihtiyaç mı var?

- Tercume eserlerden kendi içtihadınız ve tevillerle oluşturacağınız kitab, iki gün öncesine kâdar ki bâzı konularda Cebriyye’nin Kader itikadı ile aynı olacaksa , bu ummeti ifsad etmenin vebalini göze aldığınızı biliniz. Zira bir âlim veya hoca (her ne kadar size video ve yazılara cevab verme demişlerse de) açıkça ortaya çıkıb savunduğunuz akideyi ilmi olarak savunamamışlar, ortaya çıkamamışlardır, yoksa varlıkları hayali midir?

Eğer kendi ictihad hem kitaba alacağınız ehl-i sünnetin kıymetli âlimlerin tamamı kulun irâdesini kabul etmekte iken; kendinizce ehl-i sünnetin (ki bilhassa Eşari ve Maturidi) kâder akidesi hakkında kafanızda komplo teorileri kurgulama sonucunda kendinizi inandırmış, haliyle fâsid tevil ve çıkarsamalarda bulunarak ummeti dalâlette kâbul ettiniz. Bu sebeble kitabınıza alacağınız isimlere ve eserlerindeki konu hakkındaki açıklamalarına aşırı dikkat ediniz. Arabca bilmeden imanın şartlarından ve detaylı konuşulması men edilen Kader konusu hakkında ülkenin sapıtmış (!) % 99’unun akidesine muhalif kitab yazmak neyin tatminidir?

Not: Mehmed Emin Akın hoca ile ne için görüşmeye gittiğini söylemene rağmen yaptığın açıklama tâbiri câiz ise dağ fare doğurdu. Bu sebeble kafalarda sorular oluştu.
İnşeAllah kısa ve öz açıklama yaparak (hatta detaya dahi girmeden sadece) ‘eleştirilen hatalı konuları anlamış ve o yorumlardan döndüğünü’ bildirerek bizleri mutlu edersin.
Feyz.jpg
 
Ebu Muhammed Taha Çevrimdışı

Ebu Muhammed Taha

Üye
İslam-TR Üyesi
Selamun Aleykum,
Hocam ben bir müslüman olarak mutlu oldum.
Mehmet Emin Akın Hoca ile konuştuysa kafasındaki cebriyye inancı kalmamıştır diye düşünüyorum.(Akın hoca fişi çekmiştir :yale:yale)
(Umarım hatalarından döner ders alır tövbe eder bizlerde eskisi gibi hocayı bağrımıza basarız )
 
Abdulmuizz Fida Çevrimiçi

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Selamun Aleykum,
Hocam ben bir müslüman olarak mutlu oldum.
Mehmet Emin Akın Hoca ile konuştuysa kafasındaki cebriyye inancı kalmamıştır diye düşünüyorum.(Akın hoca fişi çekmiştir :yale:yale)
(Umarım hatalarından döner ders alır tövbe eder bizlerde eskisi gibi hocayı bağrımıza basarız )
Âleykum selam we rahmetullahi we berakatuh;
Kuşkularım var (mesajından aldığım izlenimden dolayı) ama inşeAllah yanılıyorumdur.
Eğer öğrenmeye, hakkı anlamaya gittiyse almıştır, yok eğer kendini onaylatmaya gitmişse ona göre konuştuğundan tâli konularda istifade (nasihat) ettim der fakat asıl mevzûda sabit kalır. Yoksa Mehmed Emin Akın hocanın dediklerinin % 99'unu kendisi de biliyor ve kendisine zaten gitmeden önce de defalarca söylendi. Eğer Allah nâsib etmişse inşeAllah düzelir, yok eğer nefs ve kibir galebe çalacaksa mâalesef demagojiye devam...
İnşeAllah kısa zamanda ortaya çıkacaktır mesele.
 
!sLaM4eVeR Çevrimdışı

!sLaM4eVeR

لا اله الا الله
Admin
Ben aracı olan kisilere bizzat sunu demistim hala da diyorum. Önce sunu diyeyim ki ben Feyzullah Birisigin samimi olduguna inanmıyorum. Aracı olacak kisilere de bizzat dediğim şey, direk feyzullahin hastalıklı olan cümlelerini sormak zira 60 dakikalık video çekmişse bu videonun 50 dakikalık kismini konuşmaya gerek yok ki zaten itiraz bu 50 dakika üzerine degil aksine 50 dakikalık hismin disindaki görüş ve örnekleri ehli sünnetin disina cikip cebriye inancindinda oldugunun kanitidir diye, simdi bu adam gibi 50 dakikalık kisimdan konustuya mehmed emin akin ne diyecek ki, ondan dolayı tek tarafli degil de direk hastalıklı kismini konuşmak gerekir ki tek tarafli konuştuğu halde mehmed emin akin hoca feyzullahda cebriye kokusu aldigini demistir.

Söylemis oldugum gibi hastalıklı örnekleri direk hocaya aktarilsa teşhise gerek yok ona diyeceği direk cebriye inancı budur.


Feyzullah birisik her ne kadar kendini aklamaya calissada cebriye inancının yansıması olan videoları hala yayındadır.


Allah hidayet versin feyzullah birisiga.


nokta...
 
Abdulmuizz Fida Çevrimiçi

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Feyzullahiye Tam Gaz

Feyzullah Birışık Cephesinde değişen bir şey yok!
Yalova Mizan derneği Eylül 2018


ثُمَّ جَعَلْنَاكُمْ خَلاَئِفَ فِي الأَرْضِ مِن بَعْدِهِم لِنَنظُرَ كَيْفَ تَعْمَلُونَ ﴿١٤​

"Sonra da sizi, onların ardından, ne yapacağınızı görmek için yeryüzünde halifler kıldık." (Yunus 14)

Ey insanlar, biz o geçmişteki kavimleri helak ettikten sonra sizleri onların yerine getirdik ki bakalım siz ne yapacaksınız. Onların izini takib edib cezalandırılmayı mı hak edeceksiniz yoksa onlar gibi davranmayıb hak yolda devam ederek sevaba mı erişeceksiniz.

Allah teala bizleri yeryüzünde başıboş olarak yaratmamış, bizleri, kendisini tanımamız ve tanımayanlara da tanıtmamız için halife yâni vekil yapmıştır. Bizim yaptıklarımızı ve yapmadıklarımızı kontrol etmektedir. Sonuçta bizi cezalandıracak veya mukâfaatlandıracaktır.

Bu hususta Peygamber efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır:
"Şubhesiz ki dünya tatlıdır, yeşildir. Allah sizleri orada halifeler kılmıştır. Ne yaptığınıza bakmaktadır. Dünyadan kaçının, kadınlardan kaçının. Zira, İsrailoğullarının ilk fitnesi kadınlardan kopmuştur."
(Muslim, K. ez-Zikr, bab: 99, Hadis No: 2742; Tirmizi, K. el- Fiten, bab: 26 Hadis No:219; îbn-i Mâce, K. el-Fiten, bab: 19, Hadis No: 3998)

Katâde, Ömer b. el-Hattab (r.anh)'ın, bu âyetin izahında şunları söylediğini rivayet etmiştir. Ömer (r.anh) demiştir ki: "Rabbimiz doğru söyledi. O, bizleri, ancak amellerimizin nasıl olacağını görmek için yeryüzünde halifeler kıldı. Siz, Allah gece gündüz, gizli ve açık iyi ameller gösterin."

Abdurrahman b. Ebi Leyla diyor ki;
"Bir gün Avf b. Mâlik (r.anh), Ebubekir (r.anh)'a dedi ki: "Ben ruyamda gördüm ki, gökten bir ip sarkıtıldı ve Rasulullah yukarı çekildi. Tekrar sarkıtıldı, Ebubekir yukarı çekildi. Sonra insanlar, minberin etrafında
(boylarını) ölçüştüler. Ömer diğer insanlardan üç zir'a uzun geldi,"
Bunun üzerine Ömer, Avf b. Malik'e müdahale ederek "Bırak ruyanı, bizim ona ihtiyacımız yoktur." dedi.
Daha sonra Ömer Halife olunca dedi ki: "Ey Avf, şimdi ruyanı anlat"
Avf dedi ki "Senin ruyama ihtiyacın var mı? Sen o zaman beni azarlamamış mıydın?"
Ömer dedi ki: "Vay haline! ben korkmuştum ki, sen Rasulullah'ın halifesine, ölüm haberini bildiriyorsun."
Bunun üzerine Avf b. Malik, Ömer’e ruyasını anlattı.
Ömer’in, diğer insanlardan üç zira uzun olmasına gelince, şunları söyledi: "Bu zir'alardan biri, onun halife olmasıdır. İkincisi, Allah hakkında, kınayanın kınamasından korkmamasıdır. Üçüncü ise şehid olmasıdır."
Bunun üzerine Ömer dedi ki: "Allah teala buyuruyor ki: "Sonra da sizi, onların ardından, ne yapacağını görmek için yeryüzünde halifeler kıldık. Ey anasının yavrusu Ömer, sen halife kılındın, ne yapacağına iyi bak. Allah hakkında, kınayanın kınamasından korkmamam, meselesine gelince, bu Allah’ın dilediği bir şeydir. Benim şehid olacağını beyan eden sözüne gelince, Ömer nerden şehid olacaktır. Çünkü müslümanlar onu kuşatıb muhafaza altına almışlardır. Ancak Allah, dilediğini yapmaya kâdirdir."

(Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 4/401-403)




 
Üst Ana Sayfa Alt