Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Ebu Zerr'in Müslüman Oluşu

S Çevrimdışı

selefi

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Beyhakî, Hâkim’in isnadı ile Ebu Zerr'in şöyle dedi¬ğini rivayet eder: "Ben, İslâm'ın dörtte biriydim. Benden önce üç kişi Müslüman olmuştu. Ben, dördüncüsü oldum. Rasûlullah (s.a.v.)'a gi¬dip:
"Esselâmü aleyke ya Rasûlallah, şahadet ederim ki Allah'tan başka ilah yoktur, Muhammed de onun rasûlüdür." dedim. Rasûlullah'ın yü¬zünde bir aydınlanma gördüm." Bu, özet bir anlatımdır.
Ebu Zerr'in İslâm'a girişiyle ilgili olarak Buhari, İbn Abbas'ın şöyle dediğini rivayet eder: Ebu Zerr, Rasûlullah (s.a.v.)'ın bi’setini haber alınca, kardeşine şöyle demişti:
"Şu vadi yoluna koyul. Peygamber oldu¬ğunu ve gökten kendisine haber geldiğini iddia eden şu adam hakkında bir şeyler öğren, konuşmalarını dinle. Sonra bana gel." Ebu Zerr'in kardeşi yola koyulmuş, Rasûlullah'ın yanına varmış, konuşmalarını dinlemiş, sonra Ebu Zerr'in yanına dönerek ona şöyle de¬mişti:
"Onun ahlaki üstünlükleri emrettiğini ve şiir olmayan bir kelam okuduğunu gördüm." Ebu Zerr:
"İstediğimi bana vermedin. Beni rahatlatmadın." diyerek yol azığını hazırlamış, içinde su bulunan bir kırbasını da yüklenmiş, yo¬la çıkıp Mekke'ye gitmişti. Mescide vararak, Rasûlullah (s.a.v.)'ı arama¬ya başlamıştı. Onu tanımıyordu. Sormaktan da hoşlanmıyordu. Gecele¬yin mescidde uzandı. Hz. Ali, onu görünce yabancı biri olduğunu anladı. O da, Hz. Ali'yi görünce peşine takılıp ardı sıra yürümeye başladı. İki¬sinden biri, diğerine herhangi bir şey sormuyorlardı. Hz. Ali, onu evinde misafir etti. Ebu Zerr, sabah olunca kırbasını ve azığını yüklenip mesci¬de döndü. O günde akşam oldu. Rasûlullah (s.a.v.)'ı görememişti. Tekrar mescidde uzanmış iken yanına Hz. Ali geldi ve:
"Ey adam, artık gelip ge¬celeyeceğin evi bilmenin vakti gelmedi mi?" dedi. Onu, tekrar alıp evine götürdü. Yine birbirlerine bir şey sormadılar. Üçüncü gün olunca yine Hz. Ali, aynı şekilde mescide vararak Ebu Zerr'in yanına geldi. Onu alıp evine götürdü ve misafir etti. Akşam Hz. Ali:
"Seni buraya getiren sebebi anlatmayacak mısın?" diye sorunca Ebu Zerr şu cevabı verdi:
"Eğer beni doğru yola ileteceksen ve bana bu hususta söz vereceksen geliş sebebimi anlatırım." Hz. Ali de söz verdi. Ebu Zerr, geliş sebebini anlattı. Bu kez, Hz. Ali şöyle dedi:
"O, gerçek peygamberdir. O, Rasûlullah (s.a.v.)'dır. Sabah olunca beni takip et. Eğer senin için korkacağın bir şey görürsem, sanki su dökecekmiş gibi yaparak yerimden kalkarım. Yerimden kalkıp gidince de beni takip et ve girdiğim yere gir." Ebu Zerr, sabah olunca Hz. Ali'yle beraber evinden çıkarak onu ta¬kip etmeye başladı. Nihayet Rasûlullah (s.a.v.)'ın yanına vardılar. Onun sözlerini duydu ve orada hemen Müslüman oldu, Rasûlullah (s.a.v.), ona:
"Kavmine dön. Emrim sana gelince onlara haber ver." dedi. O da:
"Seni hak ile gönderen Allah'a yemin ederim ki bu gerçeği, onların ortasında yüksek sesle haykıracağım" dedi. Rasûlullah'ın yanından ay¬rılıp Kâbe'ye gitti. Orada en yüksek sesiyle haykırmaya başladı:
"Eşhedü ellâ ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeder rasûlullah" Bu hay¬kırışı üzerine orada bulunanlar, ayaklanarak üzerine saldırdılar. Yere düşünceye kadar dövdüler. Abbas gelip Ebu Zerr'in üzerine kapandı ve:
"Yazıklar olsun size! Bunun, Gifar kabilesinden olduğunu ve Şam'a tica¬ret için giderken yolunuzun bunların yanından geçtiğini bilmiyor musu¬nuz?" diyerek onu saldırganlardan kurtardı. Ertesi gün Ebu Zerr, yine Ka'be'ye gelerek, kelime-i şahadet getirdi ve Müslümanlığını yüksek sesle ilan etti. Onlar, yine onu dövüp yere yıktılar. Abbas da yine gelip üzerine kapandı ve onu korudu," Bu, Buhari'nin anlatımı idi. Ebu Zerr'in İslâm'a girişi Sahih-i Müslim'de ve diğer hadis kitaplarında genişçe anlatılmıştır.
İmam Ahmed b. Hanbel, Abdullah b. Samit'den Ebu Zerr'in şöy¬le dediğini rivayet eder: "Ben, kardeşim Enis ve annemiz, haram ayları helal sayan kavmimizden ayrılıp yola çıktık. Varlıklı ve hatırı sayılır bir dayımızın yanına vardık. Dayımız, bize ikram edip iyilikte bulundu. Ama kavmi, bizi kıskanıp ona:
"Sen, ailenin yanından çıkıp gittikten sonra Enis, ailenin yanına gidiyor." demişlerdi. Dayımız da yanımıza gelip kendisine söylenenleri açığa vurdu. Ben, ona şöyle dedim:
"İşte şimdi sen, önce yaptığın iyilikleri berbat ettin. Artık seninle bir arada bulunamayız." Deve sürümüzü getirip eşyalarımızı yükledik, yola çıktık. Dayımız da elbisesine bürünerek ağlamaya başladı. Mekke yakınlarına gelip ko¬nakladık. Enis, deve sürümüz üzerinde hak iddia edip bizimle tartıştı. Hüküm verilmesi için de kâhine gitti. Kâhin, Enis'i muhayyer kıldı. O da sürümüzü ve bir o kadarını bize getirdi.
"Ey kardeşim oğlu, ben Rasûlullah (s.a.v.)la karşılaşmadan üç sene önce namaz kılardım." (Ebu Zerr'in, kardeşim oğlu diye hitap ettiği kişi, bu rivayetin senedinde geçen Abdullah b. Samit'tir.) Abdullah b. Samit ona soruyor:
— Namazı kim için kılardın?
— Allah için...
— Namaz kılarken hangi tarafa yönelirdin?
— Allah, beni hangi tarafa yönelttiyse, o tarafa yönelirdim. Yatsı na¬mazını da kılardım. Gecenin sonu olduğunda kendimi bir elbise parçası gibi hissederdim ve düşüp uykuya dalardım. Nihayet güneş doğar, üze¬rimde yükselirdi. Enis, bana demişti ki:
"Mekke'de bir işim var. Oraya geldiğimde beni karşıla." Niçin gecikerek geldiğini kardeşime sorduğumda bana şöyle dedi:
— Bir adamla karşılaştım. O, Allah'ın kendisini, senin dinin üzerine gönderdiğini iddia ediyor.
— İnsanlar, ona ne diyorlar?
— Onun şair ve büyücü olduğunu söylüyorlar. (Enis, şair bir kimse idi.) Ben kâhinleri dinledim. Bu adam, onların sözlerini söylemiyor. Onun sözlerini şiir ölçülerine vurdum. Allah'a and olsun ki hiçbir kimse, onun söylediği sözlerin şiir olduğunu söyleyemiyor, Allah'a yemin ede¬rim ki o, doğru sözlüdür. Onlar yalancıdırlar." Enis'e:
"Ben gidip gelinceye kadar eşyalarıma mukayyed olur mu¬sun?" diye sordum. O da şöyle dedi:
"Evet, ama Mekkelilere karşı tedbir¬li ol. Çünkü ona karşı çirkin hareketlerde bulunmuş ve rahatsız etmiş¬ler, yüz vermemişlerdir." Yolculuğa çıkarak Mekke'ye vardım. Mekkelilerden uygun gördüğüm bir adama:
"Şu dinden çıkmış dedikleri adam (Muhammed) nerede? " diye sordum. O da eliyle bana işaret etti. O vadi halkı, ellerindeki çubuk ve kemik parçalarıyla üzerime saldırdılar. Ni¬hayet yere düştüğümde bayılmışım. Uyandığımda yerimden kalkarken sanki kızıla boyanmış bir direk gibiydim. Zemzem kuyusuna giderek suyunu içtim. Üzerimdeki kanları yıkadım. Kâbe ile örtüsü arasına gi¬rip gizlendim. Ey kardeşimin oğlu, orada otuz gün, otuz gece bekledim. Zemzem suyundan başka bir azığım yoktu. Şişmanladım, öyle ki karnı¬mın üzerinde etler katlandı. İçimde artık açlık zafiyeti hissetmez oldum. Mekkelilerin uyuduğu mehtaplı bir gecede Kâbe'yi sadece iki kadın tavaf ediyordu. Yanımdan geçerlerken İsaf ve Naile putlarına dua ediyorlardı. Ben de:
"Bu putların birini, diğerine nikâhlayın." dedim. Bu sözüm, onları bu putlara duadan vazgeçirmedi. Dedim ki:
"Bunlar, odun parçasıdırlar. Ben, bunlara asla meyletmem." Böyle demem üzerine yanımdan hızla uzaklaşıp yaygaraya başladılar:
"Ah keşke burada adam¬larımızdan biri bulunsaydı!" dediler. Dağdan inip gelmekte olan Rasûlullah ile Ebu Bekir, bu iki kadının karşısına çıkıp:
"Size ne oldu?" diye sordular. Onlar da:
"Kâbe ile örtüsü arasında gizlenen bir dinsizle karşılaştık."dediler. Rasûlullah ile Ebu Bekir;
"O, size ne dedi?" diye sordular. Kadınlar da:
"Ağza alınmayacak bir şey söyledi." dediler. Rasûlullah ile arkadaşı Ebu Bekir gelip hacer-i esvedi istilam ede¬rek, Kâbe’yi tavaf ettiler, daha sonra da namaz kıldılar. Ben de Rasûlullah'ın yanına gittim. Ona ilk olarak İslâm selamıyla selam veren ben oldum. O da selamımı şu şekilde aldı:
"Aleykesselam ve Rahmetullah. Sen kimsin?" Gifar kabilesindenim, dedim. Elini alnının üzerine koydu. Ben de kendi kendime:
"Her halde Gifar kabilesinden olduğumu söylememden hoşlanmadı." dedim. Elini tutmak istedim. Ama arkadaşı beni geri itti. O, onun durumunu benden daha iyi biliyor. Bana;
"Ne za¬mandan beri buradasın?" diye sorunca ben de otuz gün ve otuz geceden beri burada olduğumu söyledim.
"Sana kim yemek veriyor?" diye sordu. Ben de dedim ki:
"Sadece Zemzem suyu var. Onu içerek şişmanladım. Karnımın üzerinde et katları meydana geldi. İçimde açlık zafiyeti de hissetmez oldum." Rasûlullah (s.a.v.) buyurdu ki:
"Zemzem suyu mübarektir. O, aç kişinin yemeğidir." Ebu Bekir dedi ki:
"Ya Rasûlallah, bunun yemeğini bu gece verme¬me izin ver." Rasûlullah izin verdi. O da o gece yemeğimi verdi. Rasûlullah (s.a.v.) oradan hareket etti. Ben de peşlerine takıldım. Niha¬yet bir yere vardık. Ebu Bekir bir kapı açtı. Bize, Taif'in kuru üzümlerin¬den bir avuç alıp verdi. Orada yediğim ilk yemek oldu. Sonra bir süre Mekke'de kaldım. Rasûlullah (s.a.v.) bana dedi ki:
"Ben, hurmalıklı bir diyara yöneldim. (Orasının Yesrib'den başka bir yer olmayacağını sanı¬yordum.) Benim davetimi kavmine tebliğ eder misin? Belki senin vası¬tanla Allah, onlara fayda verir ve onlara yaptığın davet sebebiyle de sa¬na mükâfat verir." Bunun üzerine oradan ayrıldım. Kardeşim Enis'in yanına gittim. Bana:
"Neler yaptın?" diye sordu. Ben de Müslüman olduğumu ve Rasûlullah'ı tasdik ettiğimi söyledim. O da:
"Senin dininden dönecek de¬ğilim. Ben de Müslüman oldum. Rasûlullah'ı tasdik ettim." dedi. Sonra birlikte annemizin yanına gittik. O da:
"Dininizden dönecek değilim. Çünkü ben de Müslüman oldum. Rasûlullah'ı tasdik ettim." dedi. Yüklerimizi yüklenip yola koyulduk. Nihayet kavmimiz olan Gifarlılara ulaştık. Bazıları, Rasûlullah (s.a.v.)'ın Medine'ye gelişinden önce Müslüman oldular. Onlara Hufaf b. Eyma b. Ruhsa el-Gifarî imamlık yapıyordu ve onların reisi idi. Kabilemizin geri kalan kısmı ise:
"Rasûlullah geldiğinde Müslüman oluruz." dediler. Rasûlullah. (s.a.v.) geldiğinde kabilesi de gelip:
"Ya Rasûlallah, kardeşlerimiz olan Ğifarlıların şartlarına uygun olarak biz de Müslüman olduk." dediler. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
"Allah, Gifar kabilesini bağışlasın. Eslem kabilesini de muhafaza buyursun." Bu, Müslim'in, rivayetinin benzeridir.
 
A Çevrimdışı

ankakuşum

Üye
İslam-TR Üyesi
Yer, Ebu Zerr'den daha doğru hiçbir kimseyi taşımamış, gök onun gibi hiçbir kimseyi gölgelememiştir».[1][1]

Mekke'yi dış dünyaya bağlayan «Veddan» vadisinde «Gıfar» kabî-lesi oturuyordu.

Gıfar kabilesi Şam'a gidip gelerek Kureyş'in ticaret işleriyle uğ­raşan kafilelerin kendilerine verdiği basit şeylerle geçimini sağlıyordu.

Bazı zamanlarda da bu kafilelerin yolunu keserek geçimini sağlı­yordu. Çünkü onlar, kendilerini memnun edecek şeyleri vermiyorlardı.

Künyesi Ebu Zerr olan «Cündüb İbn Cünade» Gıfar kabilesinden birisiydi. Fakat onun, yürekliliği, olgunluğu ve uzak görüşlüİüğüyle on­lardan farklı bir durumu vardı.

Hatta, kavminin Allah'a inanmayıp putlara tapması onun canını çok sıkıyordu. Arapiarda gördüğü din bozukluğu ve inanılan şeylerin hiç değerinde olması onun hoşuna gitmiyordu. Bu sebeble o, insan­ların akıl ve gönüllerini dolduracak, onları karanlıklardan aydınlığa çı­karacak yeni bir peygamberin gelmesini bekliyordu.

Bir müddet sonra -köyündeyken- Mekke'de ortaya çıkan yeni pey­gamberle ilgili haberler Ebu Zerr'e de ulaştı. Kardeşi Enîs'e :

«— Sen Mekke'ye git, peygamber olduğunu ve kendisine gökten vahiy geldiğini söyleyen o adamla ilgili haberleri araştır ve konuşma-larından bir miktar dinle ve bu konuda bana bilgi getir», dedi.

Enîs Mekke'ye gitti. Rasûlüllah'la (s.a.v.) görüşüp onun konuşma­sını dinledi ve köye döndü. Ebû Zerr üzgün bir şekilde onu karşılayıp yeni peygamberle ilgili haberleri merakla sordu. O da :

«— Ben ahlâkın en güzeline davet eden, şiirle ilgisi olmayan söz­ler söyleyen bir adam gördüm».

Ebu Zerr :

«— Ya insanlar onun hakkında ne diyorlar?»

Enîs : «İnsanlar, o büyücü, kâhin ve şairdir, diyorlar».

Ebu Zerr :

«—Vallahi, sen benim susuzluğumu gideremedin, benim derdime derman olamadın. Sen benim çoluk çocuğuma bakabilir misin? Ben de gider onun durumunu incelerim».

Enîs :

«—Tamam ama Mekke halkından sakın!»

Ebu Zerr kendine yol azığı hazırlayıp yanına bir de küçük su tu­lumu aldı. Ertesi gün, peygamberle görüşmek ve onunla ilgili haber­leri bizzat kendisi araştırmak üzere Mekke'ye doğru yola koyuldu.

Ebu Zerr, Mekkelilerden korktuğunu belli etmeden heyecanlı bir şekilde Mekke'ye vardı.

Kureyş'in tanrılarına olan kızgınlıkları ve Muhammed'e (s.a.v.) ta­bi olmayı düşünen herkesi cezalandıracaklarına dair haberler de ona ulaşmıştı. Onun için hiçbir kimseye Muhammed'i (s.a.v.) sormayı uy­gun görmedi. Çünkü o, soracağı kimsenin Muhammed'in (s.a.v.) taraf­tarı mı yoksa düşmanı mı olduğunu bilmiyordu.

Gece olunca, mescide girip yattı. Ali İbn Ebî Talib oraya geldi ve onun yabancı olduğunu anlayıp :

«— Gel, bize gidelim», dedi. Ebu Zerr onunla gidip geceyi orada geçirdi. Sabahleyin, su tulumunu ve azık çantasını alıp mescide geri döndü. Alî'yle hiçbir şey konuşmamışlardı.

Ebu Zerr, ikinci gününü de Hz. Peygamber'e (s.a.v.) kendini tanıt­madan geçirdi. Akşam olunca, mesciddeki yerine gitti. Hz. Ali yine onun yanına uğrayıp şöyle dedi :

«— Niçin mescidde yatıyorsun?» O gece de Ebu Zerr'i evine gö­türdü. Yine birbirleriyle hiç konuşmadılar.

Üçüncü gece, Alî ona :

«— Hâlâ, bana Mekke'ye gelme sebebini anlatmıyacak mısın?» dedi. -

Ebu Zerr:

«— Beni, aradığım şeye götüreceğine söz verirsen, sana Mekke'ye gelmemin sebebini anlatırım».

Ali'den söz alınca Ebu Zerr şöyle konuştu :

«— Ben Mekke'ye yeni peygamberle tanışmak ve anlattıklarından bir miktar dinlemek üzere uzak yerden geldim».

Hz. Ali'nin yüzünde bir memnuniyet ifadesi beiirip şöyle cevap verdi :

«~ Vallahi o, gerçekten Allah'ın Rasûlü'dür. O... O... Sabah olun­ca, nereye gidersem beni takip et, eğer senin için tehlikeli birşey se­zersem, sanki su döküyormuş gibi dururum. Şayet yoluma devam eder­sem, gireceğim yere kadar beni takip et».

Gece boyunca Ebu Zerr, Peygamber'! görmek ve ona vahyedi-lenden bir miktar dinlemek heyecanıyla yatağında duramadı. Sabahleyin -îz. Ali misafirini Rasûlüllah'm (s.a.v.) evine götürmek üzere arkası­na düşürdü. Ebu Zerr sağına soluna hiç bakmıyordu. Nihayet Hz. Pey-gamber'in (s.a.v.) huzuruna girdiler.

Ebu Zerr :

«— es-Selâmu aieyke (Selâm senin üzerine olsun) ey Allah'ın RasûlüN

Rasûlüllah (s.a.v.) :

«— Ve aieyke selâmullahi ve rahmetuhu ve berakâtuhu (Allah'ın selâmı rahmeti ve bereketleri senin üzerine olsun).» Böylece Rasûlül-lah'a (s.a.v.) İslâmî selâmı ilk defa veren Ebû Zerr olmuştur. Bu şekil­de selâm verip alma bundan sonra yaygınlaşmıştır.

Rasûlüllah (s.a.v.), İslâm'a davet etmek ve kendisine Kur'ân oku­mak üzere yerinden kalkıp Ebu Zerr'in yanına geldi. O da hemen kelime- i şeha'deti getirdi. Böylece o, daha bulunduğu yerden ayrılmadan yeni dîne girmiş oldu. İslâm'a giren ya dördüncü ya da beşinci kişiydi.

Hikâyesinin geri kalanını bize bizzat kendisinin anlatması için sözü Ebû Zerr'e bırakalım :

«Bundan sonra, Rasûlüllah'la (s.a.v.) birlikte Mekke'de kaldım. O, bana İslâm'ı öğretti ve Kur'ân'dan biraz okutturdu. Bana şunu da söyledi :

«— İslâm'a girdiğini Mekke'de hiçbir kimseye söyleme, çünkü on­ların seni öldürmelerinden korkuyorum». Ben de şöyle cevap verdim : «— Canımı elinde tutan Allah'a yemin ederim ki ben mescide gelip Kureyş'in ortasında hak davetini haykırıncaya kadar Mekke'den ayrıl­mam» Rasûlüllah (s.a.v) bu sözüme cevap vermedi.

Kureyşliler oturmuş, birbirleriyle konuşurken mescide geldim. Ortalarında durup sesimin çıktığı kadar şöyle haykırdım :

«— Ey Kureyş topluluğu! Ben, Allah'tan başka tanrı olmadığına ve Muhammed'in (s.a.v.) Allah'ın Rasûlü olduğuna şehadet ediyorum».

Onlar, söylediklerimi duyar duymaz hepsi ürperip yerlerinden fır­ladılar ve şöyle dediler :

«— Koşun şu dîninden dönene!» Yanıma gelip beni öldüresiye dövmeye başladılar. Peygamberin (s.a.v.) amcası Abbas îbn Abdilmut-talib yetişip ellerinden kurtarmak için üzerime kapandı. Sonra onlara şöyle dedi :

«— Yazıklar olsun size! Ticaret kafilelerinizin yolları ellerinde olan Gıfar kabilesine mensup birisini mi öldüreceksiniz». Bunun üzeri­ne beni serbest bıraktılar. Kendime gelince, Rasûlüllah'm £s.a.v.) ya­nına gittim.

Beni o halde görünce :

«— Sana, İslâm'a girdiğini kimseye söyleme demedim mi?» dedi. Ben de :

«— Ya Rasûiallah! Buna ihtiyacım vardı, yerine getirdim» dedim. Rasûiüllah (s.a.v.) bana şunları da söyledi :

«— Şimdi sen kavmine git, gördüğünü ve duyduğunu onlara haber ver. Onları Allah'a davet et. Belki Allah, seninle onlara fayda ve onların yüzünden de sana ecir verir. Davetimi açığa vurduğumu duydu-ğunda bana gel».

Oradan ayrılıp memleketime geldim. Beni kardeşim Enîs karşıladı; «— Ne yaptın?» diye sordu. Ben de :

«— İslâm'a girdim ve onun söylediklerini tasdik ettim» dedim. Çok geçmedi, Ailah onun kalbini de açtı :

«— Benîm senin, dinine nefretim yok. Ben de İslâm'a giriyorum ve onu tasdik ediyorum» dedi.

Daha sonra annemize gidip onu da İslâm'a davet ettik. O da :

«—Benim sizin dininize karşı bir nefretim yok, ben de müslüman oluyorum» dedi,

O günden itibaren bu mü'min aile bıkıp usanmadan Gıfar kabile­sini Allah'a davet ettiler. Bunun üzerine Ğıfarlı birçok kişi müslüman olup namaz kılmaya başladılar. Bîr kısmı da :

«— Biz eski dinimizde kalacağız. Peygamber Medine'ye gi­dince müsîüman olacağız» dediler. Onlar da Rasûlüllah (s.a.v.) Medi­ne'ye gidince müslüman oldular.

Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur :

«— Allah Ğifar'a mağfiret etmiş, Eslem'i de selâmette kılmıştır».

Ebu Zerr, Bedîr, Uhud ve Hendek savaşları geçinceye kadar köyün­de ikamet etti, sonra Medîne'ye gelip Rasûlüllah'ia (s.a.v.) beraber olmak istedi. Ona hizmet için izin istedi. Rasûlüllah (s.a.v.) da istediği izni ona verdi. Rasûiüllah'Ia (s.a.v.) birlikte olmaktan ve ona hizmet etmekten çok memnun oldu.

Rasûlüllah, (s.a.v.) onu başkalarına tercih eder ve ikramda bulu­nurdu. Her karşılaştığında onun elini sıkardı. Ona gülümser, karşılaş­tığı için memnuniyetini belirtirdi.

Rasûlüilah (s.a.v.) vefat edince, Ebu Zerr Efendisinden ayrı düşüp sohbetlerinden mahrum kaldı ve artık Medine-i Münevvere'de otur­mak ona zor geldi. Bunun üzerine Şam tarafına gitti. Hz. Ebu Bekir'le Ömer'in halifelikleri zamanında oralarda kaldı.

Hz. Osman'ın halifeliği sırasında Şam şehrine indi. Kendisinin daima çekinip garipsemesine rağmen, müslümanlarm dünyaya meyle­dip rahat ve konfora daldıklarını gördü. Hz. Osman onu Medîne'ye da­vet etti ve oraya geldi. Bir müddet sonra halkın dünyaya düşkünlüğüne canı sıkıldı. Halk da onun kırıcı söz ve tenkitlerinden hoşlanmadı. Bu­nun üzerine Hz. Osman onun Rabeze'ye gitmesini istedi. (Rabeze, Me-dîne'nin küçük bir köyüdür) ve oraya gitti. Halktan ve ellerindeki dün­ya malından uzak bir halde, Rasûlüllah (s.a.v.) ve iki arkadaşının (Hz. Ebu Bekr ve Ömer) yaptıkları gibi ahireti dünyaya tercih ederek orada ikamet etti.

Bir defasında yanına birisi gelmişti. O şahıs evin içinde göz gez­dirmeye başladı. Evde hiç eşya göremeyince :

«— Hani eşyalarınız Ebu Zerr!» dedi. Ebu Zerr şöyle cevap verdi :

«— Bizim ötede [Ahiretîe) bir evimiz var, eşyalarımızın iyisini oraya gönderiyoruz». O kişi, onun ne demek istediğini anlayıp şöyle cevap verdi :

«— Fakat bu evde (dünyada) yaşadığın müddetçe de sana bazı

şeyler lâzım». Ebu Zerr ise :

«— Fakat ev sahibi bizi bu evde bırakmıyor», dedi.

Şam emiri ona 300 dinarla birlikte şu haberi göndermişti

«— İhtiyacını karşılamak için gönderdiğim paralan kullan». Ebu Zerr de ona, parayla birlikte şu haberi gönderdi

«— Şam emîri kendince, benden daha düşük Allahhk bir kul bu­lamamış mı?»

Rasûlüllah'ın [s.a.v.), hakkında :

«— Yer Ebu Zerr'den daha doğru hiçbir kimseyi taşımarmş, gök de ondan başkasını gölgelememîştir» dediği bu abid ve zahid kişi hic­retin 32. senesinde vefat etmiştir.[2][2]
 
ruveyda Çevrimdışı

ruveyda

İyi Bilinen Üye
Site Emektarı
PAYLAŞIMLARINIZ İÇİN Allah RAZI OLSUN KARDEŞLER......YÜCE Allah EBU ZERR RA DAN RAZI OLSUN............O KUTLU YOLUN YOLCULARI OLMAK DİLEĞİYLE...............SELAMETLE
 
eylemzayi Çevrimdışı

eylemzayi

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
ruveyda. ' Alıntı:
PAYLAŞIMLARINIZ İÇİN ALLAH RAZI OLSUN KARDEŞLER......YÜCE ALLAH EBU ZERR RA DAN RAZI OLSUN............O KUTLU YOLUN YOLCULARI OLMAK DİLEĞİYLE...............SELAMETLE
 
Üst Ana Sayfa Alt