Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Çözüldü Dua Kâderi Değiştirir mi?

eL_Muhacir Çevrimiçi

eL_Muhacir

İlimsiz Mucâhid, kâtil; Cihâdsız âlim, belâm olur
Frm. Yöneticisi
Esselamualeykum ve Rahmatullah

Nette sohbet ettiğim bir arkadaş Dua kaderi değiştirir diyor bense kaderin değişmediğini bunun zaten ezelden onun dua edeceği yazılıdır dedim

o da buna mukabil şu soruyu sordu ?

PEKİ HAYATTA Kİ SINAVLAR NEDEN ?DUA ETMEMİZDEKİ NEDEN NE??SADECE DİLEKLERİMZ GERÇEKLEŞSİN HER İSTEDİĞİMZ OLSUN DİYE Mİ?

bende cevaben

DUA İBADETTİR

ALLAH (c.c) Kendisine ibadet edilmesini ve kendisini sığınılmasını,bunlara güç yetirebilen bir ilahın şuuruna varmasını ister. dedim

tekrar cevap olarak bana

Kader, hayatımızın önceden çizilmiş olması demek değildir. Bu sebepten, “ne yapalım kaderimiz böyle” deyip boyun bükmek cehalet göstergesidir. Kader yolun tamamını değil, sadece yol ayrımlarını verir. Güzergah bellidir ama tüm dönemeç ve sapaklar yolcuya aittir. Öyleyse ne hayatının hakimisin, ne de hayat karşısında çaresizsin

tebriz-i şems ...
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
2133- Ebû Hurayra (r.anh)’den rivâyete göre, şöyle demiştir:
Kader konusunda birbirimizle munakaşa etmekte iken Rasûlullah (s.a.v.) üzerimize çıkageldi o kadar kızdı ki yüzü kızardı yanaklarından sanki kan fışkıracaktı, sonra şöyle buyurdu:
Size bu konuda munakaşa mı emredildi yoksa ben bu konular için mi? gönderildim. Sizden önceki toplumlar bu konuda munâkaşa ettikleri için helak olup gittiler. Bu konuda munâkaşa etmemenizi istiyorum bu konuda munâkaşa etmemenizi istiyorum.
(Tirmizi , Kader, bab, 2139)

Tirmizî: Bu konuda Umer, Âişe, Enes’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Bu hadis gârib olup sadece Salih el Murrî’nin rivâyetiyle bilmekteyiz. Salih el Murrî’nin tek başına rivâyet ettiği pek çok hadis vardır ki onlara asla uyulmaz.

Dua etmekte kaderdir !

Allah (c.c) her şeyi meydana gelmeden önce ezelî ilmi ile bilip, onların vasıf ve özelliklerini, yerini ve zamanını takdir ve tesbit ederek "Levh-i Mahfuz"a yazmıştır.
"(Gerek) yeryüzünde ve (gerek) kendi nefislerinizde herhangi bir musibet gelmemiştir ki, bu Bizim onu yaratmamızdan önce kitabda (yazılmış) olmasın. Şubhesiz ki bu Allah'a göre kolaydır" (Hadid, 22).

"De ki; Allah'ın bizim için yazdığından başka bir şey bize isabet etmez" (Tevbe 51).

Allah'ın kazası "Levh-i Mahfuz" da yazılı olan kaderine daima uygun olarak tecelli eder.

Her şeyin yaratıcısının Allah olduğu, O'nun irade ve meşietinin mutlaka olup bunun hilâfına bir şeyin vuku bulmasının mümkün olmadığı, Kur'ân'da açık açık ifade edilmektedir. Buna rağmen kul, yaptıklarından dolayı hesaba çekilecek; mukâfat ya da ceza görecektir. Kulun sorumluluğunun gerekçe ve dayanağı nedir? Kulun davranış hürriyeti var mıdır ki sorumlu tutulmaktadır?

Bu konuda üç temel görüş ileri sürülmüştür. Bu görüşlerden birini, kader konusuyla çok meşgul olmaları sebebiyle olacak ki, Kaderiyye diye isimlendirilen Mutezile; diğerini Cebriyye; üçüncüsünü de Ehl-i Sünnet temsil etmektedir.


Kaderiyye (Mutezile) Mezhebinin Kâder Anlayışı
(Kaderi reddettiği için Kaderiyye adını almıştır.)

Kullar, iradelerinde tamamen bağımsızdır. Zira Mutezileye göre irade fiildir. Bunda Allah'ın bir rolü yoktur. Bir bakıma insan, fiillerinin yaratıcısıdır; onları işleyip işlememekte tamamen serbesttir. Özellikle kötü fiiller açısından bu böyledir. "Allah'ın iradesi kötü fiillere taalluk etmez. O sadece iyiyi diler" (Kâdî Abdulcebbâr, Şerhu Usuli'l-Hamse, Kahire 1965, 431)

Kaderiyyeyi bu görüşe sevk eden âmil, beş temel prensiplerinden biri olan "Allah'ın adaleti" ne bakış açılarıdır. Onlara göre, Allah'ın kullarının fiillerinde bir etkisinin olmaması, adaletinin ve kullara zulm etmemesinin bir gereğidir. Eğer Allah, kulun kötü bir fiilî yapmasında bir katkısı varsa, sonra da kulu bu kötü fiilinden dolayı cezalandırıyorsa, bu, O'nun adaletiyle bağdaşmaz. O halde kul, tamamen bağımsız olmalı ki, yaptıklarından dolayı hesaba çekilebilsin.

Bu mezheb kader meselesini şöyle örneklendirir; Mesela ben bir adam öldürdüm. Bunda Allah'ın ne gibi kaderi olabilir. "Bunu kendi irademle yaptım. Ben yaptım, ben ettim. Şu ağaçtan meyveyi koparıp yedimse, ben istediğim için oldu, bunda Allah'ın bir takdiri, iradesi yoktur. Bu benim isteğime bağlıdır", diyerek Allah (c.c.)'nın Kulli iradesini yok saymış ve "ben yaptım, ben ettim , istersem olur veya istediğim için oldu, yaptım" sapkınlığını deil getirir.

Bu görüşleri için ileri sürdükleri delillerden bir kaçı şöyledir:
"Bu bir öğüttür. Dileyen, Rabbine varan bir yol tutar." (Kehf 29)
".... Eğer (o süre) içinde dönerlerse Allah bağışlayan, merhamet edendir." (Bakara, 226)
"İşte bu ellerinizin yapıp öne sürdüğü işler yüzündendir. Yoksa Allah, kullara zulm edici değildir. " (Enfal 51).
"Bir millet, kendi durumlarını değiştirmedikçe Allah onların durumlarını değiştirmez" (Ra'd 11).
Görüldüğü gibi bu âyetlerde kulların fiilleri kendilerine isnad edilmektedir.

Peygamber (s.a.v.) de bir hadiste şöyle buyurmaktadır:
"Her doğan çocuk İslâm fıtratı üzere doğar. Sonra ana-babası onu ya Yahudileştirir, ya Mecusileştirir, yahut Hristiyanlaştırır... "
(Muslim, Kader 25).

Hatta kaderi mazeret olarak ileri sürenlere karşı Allah, bu mazeretlerinin doğru olmadığını, yaptıklarının kendilerine ait olduğunu söylemektedir:

"(Allah'a) ortak koşanlar: Allah dileseydi ne biz, ne de atalarımız O'ndan başka hiç bir şeye tapmazdık ve O'nsuz hiç bir şeyi haram kılmazdık dediler. Onlardan öncekiler de böyle yapmıştı. Peygamberlere düşen yalnız açıkça tebliğ etmek değil mi" (Nahl, 35).

Mutezile içerisinde kaderi inkâr etmekte o kadar aşırı gidenler vardır ki, bunlar, insanların ne yapacakları konusunda Allah'ın önceden bir bilgisinin bulunduğunu dahi inkâr ederler ve kul, kendi iradesiyle karar verib o fiili işledikten sonra ancak Allah'ın o şeyden haberdar olduğunu söylerler.



Cebriyye Mezhebinin Kâder Anlayışı

Cebriyye mezhebinin görüşü Kaderiyye mezhebine reaksiyon olarak ortaya çıkan Cebriyye mezhebine göre, insanın hiçbir irâdî hurriyeti yoktur. Allah önceden her şeyi takdir etmiştir. Kul, bu takdir edilmiş şeyleri yapmak zorundadır. Yukarıdan gelen su nasıl aşağıya doğru akmaya, yukarıya fırlatılan taş nasıl geri dönmeye mahkûm ise, insan da kâderinde yazılı olan şeyleri yapmağa mahkûmdur. İnsan âdeta önceden programlanmış bir robot gibidir. Nasıl programlanmışsa, onu yapar.
Bu mezheb kader meselesini şöyle örneklendirir; Mesela ben bir adam öldürdüysem, bunda yapacak bir şeyim (iradem yoktu), mecbur yaptım. Mecbur terimi zaten cebr kökeninden geldiğinden cebriyye ile ilişkilidir. Yani adamı öldürmemi Allah c.c. benim kaderime yazdı, ben zaten kurtulamazdım, mecbur işledim" diyerek kendi cuz-i iradelerine yok sayarak bütün günah ve sevabı, yaptırımı Allah c.c.'nin üzerine atarlar.
(Bu sapıklara iki tokat atıb; "ben vurnak istemedim , Allah (cc.) mecbur vurdurdu" diyerek tepkisini görmek gerekir)

Bu sapkın görüşe göre, Allah c.c. kullarını nasıl mahkeme etsin? Allah el Adl iken ez Zalim yaptıklarının farkına değillerdir?

Cebriyye'nin bu görüşlerine dayanak olarak ileri sürdükleri naslardan bir kısmı şöyledir:

"Allah birini şaşırtmak isterse, sen onun için Allah'a karşı hiç bir şey yapamazsın. Onlar öyle kimselerdir ki Allah, onların kalblerini temizlemek istememiştir." (Maide 41).

"Allah kimi doğru yola iletmek isterse onun göğsünü İslâm'a açar; kimi de saptırmak isterse onun göğsünü, (o kimse) göğe çıkıyormuş gibi dar ve tıkanık yapar." (En'am 125).

De ki: " Size bir kötülük istese veya size rahmet dilese sizi Allah'tan kim korur?" (Ahzâb 17)

"Alemlerin Rabbi Allah dilemedikçe siz bir şey dileyemezsiniz." (Tekvir 29).

Kulun iradesizliği yanında, sorumluluğunu hangi temele dayandıracağını izah etmekten aciz kalan Cebriyye, zamanla bilgin ve düşünürler arasında yok olub gitmeye mahkûm oldu. Ancak zaman zaman ümmetin bu düşüncenin etkilerinden kurtulduğu söylenemez.



Ehl-i Sunnet Mezhebin Kader Anlayışı

Ehl-i sunnet mezhebinin görüşlerini incelerken göreceğimiz gibi, bu fırkaların her ikisi de nassları tek yönlü almış; karşı tarafın ileri sürdüğü delilleri görmezlikten gelmiştir.

Ehl-i sünnetin görüşü Ehl-i sünnetin ilk dönemlerini temsil eden selef âlimleri, başlangıçta böyle bir problem üzerinde detaylı bir şekilde durmamışlardır. Belki de böyle bir konu üzerinde durma ihtiyacını duymamışlardı. Onların mesele üzerinde durmaları, Kaderiyye ve Cebriyye'nin görüşlerini reddetmekle başlar.

Selef, hem Kaderiyye'nin, hem de Cebriyye'nin görüşlerini naslara uygun görmemişlerdir.

Onlar, bu konudaki nassların hepsini bir bütün olarak değerlendirmişlerdir. Böylece ileri sürdükleri görüş de, her iki fırka arasında orta yolu tâkib eden bir görüş olmuştur.

Buna göre Allah'ın iradesi mutlak ve kullî bir iradedir. İradesinin hilâfına hiçbir şey meydana gelmez. O'nun saltanatında irade etmediğinin vuku bulması, ya unutma ve gafletinden, ya da acizlik ve zaafından kaynaklanır ki; haşa Allah hakkında böyle bir şey söz konusu olamaz.

Kula irade ve seçme hurriyetini veren, bizzat Allah'ın kendisidir. İnsana iyi ya da kötüyü seçme kabiliyetini O vermiştir. O halde insan, iradesini kullanırken Allah'ın iradesinin dışına çıkmamaktadır.

Kul, kendisine verilen irade ile seçimini yapar. Allah Teâlâ, kulların kendi fiillerini yapma ve kesb etme hürriyetine sahib olduklarını açıkça ifade etmektedir:
"Dilediğinizi işleyin, doğrusu O, yaptıklarınızı görendir. " (Fussilet 41)

"Kim yararlı bir iş işlerse kendi lehinedir, kim de kötülük işlerse kendi aleyhinedir. Rabbin kullara karşı zalim değildir." (Fussilet 46).

Ama kul bu hurriyeti kullanırken kesin olarak kendisine bu irade gücünü verenin Allah olduğunu bilmelidir. O'nun iradesi dahilinde bunları yapmaktadır; Allah Teâlâ dilemezse, hiç bir şey yapamaz.

"Kul seçimini yapar ama yaratma Allah'a aittir. "O, her şeyin yaratıcısıdır." (En'am, 102).
O halde yapılan iş, yaratma yönüyle yüce Allah'a; kesbedilmesi ve işlenmesi yönüyle kula aittir. Bu sebeble de sonucundan sorumludur.

Kul, irade ve isteğinin dışında kalan durumlardan sorumlu tutulmayacaktır. "Allah, kimseye gücünün üstünde bir şey yüklemez. Herkesin kazandığı iyilik kendi yararına, kötülük de kendi zararınadır. " (Bakara, 286)

İrade problemini karmaşık hale getiren hususlardan birisi, aslında meydana gelmesi söz konusu olmayan farazî sorulara cevab vermek isteğinden kaynaklanmaktadır. Bunlardan en önemlisi şudur:
Allah bir şeyi irade buyururken kul aksini irade eder ve bunun zıttını yapmayı arzu ederse ne olur?

Elbette ki böyle bir soruya: "Allah'ın dilediği olur" karşılığı verilecektir. Ancak dikkat edilirse bu soruda Allah ve kul, çekişen iki yarışmacı konumuna sokulmuştur. Böyle bir şey söz konusu olamaz ki buna cevab aransın. En azından cevab aransa bile meselenin tamamen nazarî olduğu bilinmelidir. Hâşâ Allah, kuluyla yarışa girmez. Kula irade ve seçme yetkisini kendisi vermiştir onu burada özgür bırakmıştır. O halde kul, şu veya bu seçimi yaparken Allah'ın iradesi sınırları çerçevesinde bu seçimi yapmaktadır. Allah'ın iradesiyle kulun iradesinin karşı karşıya gelmesi diye bir durum söz konusu değildir.

Bu konuda ileri sürülen bir diğer farazî soru da sudur:
Kul, daha önce belirlenmiş olan kaderinde yazılı olanın aksine bir şeyi yapmak isterse, bunu yapma yetkisi var mıdır?

Eğer Allah Teâlâ, zamanla kayıtlı olmayan, yani geçmiş ve geleceği bütün teferruatiyle bilen bir bilgiye sahib bulunmasaydı, belki böyle bir soru söz konusu olabilirdi. Allah Tebârak ve Teâlâ, kulun bunu mu, yoksa şunu mu seçeceğini; niyetinin nerede ve ne zaman değişeceğini bilir; kaderini de bu bilgisiyle tayin eder. Daha açık bir ifadeyle; kul, yaptığı bir şeyi kâderinde yazılı olduğu için yapıyor değil; o şeyi yapacağı için Allah kâderine onu yazmıştır.
Bu sebebledir ki, yaptıkları kötü ameller konusunda kaderlerini gerekçe olarak ileri süren muşriklerin bu iddiaları Kur'an'da reddedilmektedir:
"Allah'a, ortak koşanlar Allah dileseydi ne biz, ne de atalarımız O'ndan başka hiç bir şeye tapmazdık ve O'nsuz hiç bir şeyi haram kılmazdık dediler. Onlardan öncekiler de böyle yapmıştı. Peygamberlere düşen yalnız açıkça tebliğ etmek değil mi?" (Nahl, 35)

2148- Ebû Huzâme (r.anh)’ın babasından rivâyete göre: Bir adam Rasûlullah (s.a.v.)’e geldi ve şöyle dedi:
Ey Allah’ın Rasûlu, okumak ve ilaç kullanmak şeklindeki tedavi yollarımız ve yaptığımız perhizlerin Allah’ın kaderinden bir şeyi önleyeceği görüşünde misiniz?
Rasûlullah (s.a.v.): "onlarda Allah’ın kâderindendir” buyurdu.
(Muslim, Kader: 4; Tirmizi , Kader, bab, 2148)

Tirmizî: Bu hadisi sadece Zuhrî’nin rivâyetiyle bilmekteyiz. Pek çok kimse aynı hadisi Sufyân vasıtasıyla Zuhrî’den, Ebû Huzâme’den ve babasından rivâyet etmişlerdir ki bu rivâyet daha sağlamdır. Yine değişik kimseler Zuhrî’den, Ebû Huzâme’den ve babasından aynı hadisi bize rivâyet etmişlerdir.

2140- Enes (r.anh)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.), sık sık “Ey kalbleri halden hale değiştiren Allah’ım kalbimi dinin üzere sabit kıl" demeyi çokça yapardı.
Ey Allah’ın Rasûlu dedim,
sana ve getirdiğin şeriata inandık bu durumda hala bizim hakkımızda korkuyor musun?
Rasûlullah (s.a.v.) buyurdu ki: Evet çünkü kalbler Allah’ın iki parmağı arasındadır, onları dilediği şekilde evirip çevirir.”
(Muslim, Kader: 3; Tirmizi , Kader bab, 2140)

Tirmizî: Bu konuda Nevvâs b. Sem’an, Ummu Seleme, Abdullah b. Amr ve Âişe’den de hadis rivâyet edilmiştir. Bu hadis hasendir. Aynı şekilde pek çok kişi bu hadisi böylece Â’meş’den, Ebû Sufyân’dan ve Enes’den rivâyet etmişlerdir. Bazıları da Â’meş’den, Ebû Sufyân’dan, Câbir’den rivâyet etmişlerdir. Ebû Sufyân’ın Enes’den rivâyeti daha sahihtir.

2139- Suleyman (r.anh)’den rivâyet edildiğine göre Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
Kazayı ancak dua önler, ömrü ise ancak iyilik artırır.
(İbn Mâce, Mukaddime: 10, Tirmizi , Kader bab,2139)

Tirmizî: Bu konuda Ebû Esîd’den de hadis rivâyet edilmiştir. Bu hadis Selman hadisi olarak hasen gâribdir. Bu hadisi sadece Yahya b. Zarîs’in rivâyetiyle bilmekteyiz. Ebû Mevdud iki kişidir. Birisine Fıdda denilir ki bu hadisi rivâyet etmiştir. Basra'lıdır. Diğeri ise Abdulaziz b. Ebû Suleyman’dır ve Medînelidir. Her ikisi de aynı dönemde yaşamışlardır.

7678- Âişe (radiyallahu anhâ)'dan: "Allah Rasulu (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu:
"Kâderden kaçmak bir işe yaramaz. Buna karşılık dua etmek yararlı olur. —Sanırım 'Kader inmedikçe' (dua edilir) dedi— Dua, belâ ile karşılaşır, kıyamete kadar birbiriyle mucadele ederler."
(Bezzâr leyyin bir senedle; Büyük hadis Kulliyatı, Cem'ul fevaid C 4, H. no: 7678, S. 216)

Halife Ömer (r.anh), bize bir uygulamasıyla son derece önemli bir uyarıda bulunmuştur.
Şam’a orduyla giden Halife Ömer (r.anh), şehre yaklaştığı zaman, veba salgını olduğunu haber alır. Bunun üzerine, orduya geri dönülmesi talimatını verir.
Bu durum üzerine, “kader” kavramını anlayamayan ve işin şeklinde kalanlar şaşırırlar ve sorarlar:
Ebu Ubeyde : -Allah’ın kaderinden mi kaçıyorsun yâ Ömer?
Kâderin tekniğini anlamış olan Ömer (r.anh)’ın cevabı hepimize bir derstir:
-Allah’ın kazasından Allah’ın kaderine kaçıyorum!
(Buhari, Tıb, 30; Muslim, Selam, 98)
 
yusuf Çevrimdışı

yusuf

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Bol bol dua edin ... Insaallah

Sevbân'm naklettiği hadiste Rasülullah (SaUallahü aleyhi ve sellem) buyurur ki:
"Kaderi sadece dua geri çevirir/önler." ( Müsmd, V/277, 280, 282; İbn Mâce, Mukaddime, 10; Fiten, 22.)

"(Kaderin) kazasını sadece dua geri çevirir/önler." (Tirmizî, Kader, 6, H.no:2139 (Hasen-garib))


Rasülullah (SaUallahü aleyhi ve sellem) bir başka hadisinde şöyle buyurur:
Kaderden kaçmak fayda vermez, dua etmek faydalı olur. Sanırım, kader tecelli etmedikçe dua yararlı olur. Dua, belâ ile karşılaşır ve kıyamete kadar birbirlerinin önüne geçmeye çalışırlar." ( Heysemî, hadisin Bezzar tarafından nakledildiğini zikredip râvîlerden Zekeriyya b. Mansûr'ım bazılarına göre zayıf kabul edildiğini belirtir. Mecma\ VH/209)





Düzene sokulduktan sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. Allah’a (azabından) korkarak ve (rahmetini) umarak dua edin. Şüphesiz, Allah’ın rahmeti iyilik edenlere çok yakındır.


Onlardan, "Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver ve bizi ateş azabından koru" diyenler de vardır.



Biz de onun duasını kabul edip kendisinde dert namına ne varsa gidermiştik. Tarafımızdan bir rahmet ve kullukta bulunanlar için de bir ibret olmak üzere ona ailesini ve onlarla beraber bir mislini daha vermiştik.


"Rabbim! Beni namaza devam eden bir kimse eyle. Soyumdan da böyle kimseler yarat. Rabbimiz! Duamı kabul eyle."


Yanları yataklardan aralaşır korku ve ümid içinde rablarına duâ ederler ve kendilerine verdiğimiz rızıklardan onlar hayra masraf yaparlar


Bunların oradaki duaları, "Seni eksikliklerden uzak tutarız Allah’ım!", aralarındaki esenlik dilekleri, "selâm"; dualarının sonu ise, "Hamd âlemlerin Rabbi Allah’a mahsustur" sözleridir.


Bizi doğru yola, kendilerine nimet verdiklerinin yoluna ilet; gazaba uğrayanlarınkine ve sapıklarınkine değil.


kurani kerimde ve hadislerde gecen butun dua ila alakali nakiller duanin kabul olunup hayatimizdan ve ahiretimizden bir seyler degistirecegini ifade eder .. bizi dogru yola ilet .. Soyumdan da böyle kimseler yarat... Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver ve bizi ateş azabından koru... Biz de onun duasını kabul edip kendisinde dert namına ne varsa gidermiştik. Tarafımızdan bir rahmet ve kullukta bulunanlar için de bir ibret olmak üzere ona ailesini ve onlarla beraber bir mislini daha vermiştik. v.b,






........................................



(Allah, ilk önce Kalemi yaratıp, "Sonsuza kadar olacak olanı yaz" buyurdu.) [Tirmizi, Ebu Davud]


sonsuza kadar olacak olani yaz .. aslinda bu soz her seyi anlatiyor ..

olacak olanin yazilmasi allah swt nin ilmi dahilindedir .. rabbim her seyi bilendir ..

Şüphesiz ki Rabbim dilediğine lütfedicidir. Kuşkusuz O çok iyi bilendir, hikmet sahibidir

Selef imamlarından birçoğu: "Kaderilerle mukaddem ilim hakkında tartışınız, şayet kabul ediyorlarsa onlara sadece hasım olun; yok eğer inkar ediyorlarsa mutlaka tekfir edin" demiştir. Bununla şunu murat etmişlerdir:

Kim kulların fiillerine dair sabık mukaddem ilmi ve Allah (celle celaluhu)’nun onları yaratmadan önce şaki ve said diye taksim ettiğini, bunu kendi yanındaki mahfuz bir kitapta kaydettiğini inkar ederse şüphesiz Kur'an'ı yalanlamış olur. Haliyle bununla da tekfir edilir. Yok eğer bunu ikrar edip, Allah'ın kulların fiillerini yarattığını ve bunu dilediğini ve kevni irade ile bunları irade ettiğini inkar ederse bunlara da husumet gösterin. Çünkü bu kabul etmiş oldukları, inkar ettikleri bağlamında aleyhlerinde bir hüccettir.


Bunların tekfiri noktasında ulema arasında meşhur bir ihtilaf vardı. Mukaddem ilmi inkar edenlere gelince Şafii ve Ahmed bunların tekfir edilmeleri gerektiğini kaydetmişlerdir. Ayrıca bunların dışında İslam'ın imamlarından başkaları da böyle demiştir." (Cami'u Ulum ve'l-Hükm, 25)


.................................

Şeyhu’l-İslam İbni Teymiyye, "Vasıtiyye Akidesi" adlı eserinde kaderle alakalı şu izahları yapmaktadır:

Fırka-i Naciye olan Ehli Sünnet ve'l-Cemaat, kadere hayrına ve şerrine iman eder. Kadere iman iki derecedir. Her derece için de iki durum söz konusudur:

1- Kadere imanda ilk derece: Allah (celle celaluhu)’nun ezeli ilmine göre mahlukatın ne yapacaklarını bildiğine iman etmek, taatleri, isyanları nzıklan ve ecelleri gibi bütün hallerine vakıf olduğuna inanmaktır.

Allah (celle celaluhu), bundan sonra mahlukatın kaderlerini Levhi Mahfuz'a yazmıştır. Nitekim Allah (celle celaluhu)’nun, ilk yarattığı şey kalemdir. Ona 'yaz!' dedi. Kalem 'ne yazayım' dedi. Allah (celle celaluhu): 'Kıyamet'e kadar olacakları yaz!' dedi. Artık insanın başına gelecek bir şey asla gelmemezlik edemez. Gelmeyecek bir şeyin de gelmesine ihtimal yoktur. Kalemler kurumuş, sayfalar dürülmüştür. ( BURASI BENIM YAZIM .. dua edenin duasinin kabulunu yada kabul olunmayisini, degistirecek bir ihtimal yoktur, kisi allah dua eder cennete girmeyi allah swt dan ister, rabbim ona cennet amelini kolaylastirir oda cennete girer yada tam tersi kisinin kalbinde egrilik vardir rabbimde sapikligini, kalbindeki egriligini, artirir kisi cehenneme gider, her iki halden biri kisiye yazilmis ise artik kalemler kurumus sayfalar durulmustur, basina gelen ne ise kaderi odur .. YAZIM BITTI ) Nitekim Allahu Teala şöyle buyurur:

"Bilmez misin ki Allah, gökte ve yerde ne varsa hepsini bilir. Bu (bilgisi) bir kitap (Levhi Mahfuz) dadır. Bu, Allah'a kolaydır." (Hacc 22/70); "Ne yerde ne de kendi canlarınızda meydana gelen hiçbir musibet yoktur ki, biz onu yaratmadan önce bir kitapta (yazılmış, ezeli bilgimizde tesbit edilmiş) olmasın. Doğrusu, bu Allah'a kolaydır." (el-Hadid 57/22)

Allah (celle celaluhu)’nun ilmine tabi olan bu takdir, çeşitli zamanlarda toplu ve ayrıntılı olarak meydana gelir. Mesela; Allah (celle celaluhu) Levhi Mahfuz'a murad ettiklerini yazmıştır. Cenini yarattığı zaman da ona ruh üflemeden önce bir melek gönderir ve meleğe dört kelime emredilir, rızkını, ecelini, amelini şaki (Cehennemlik) mi, said (Cennetlik) mi olacağını (aşağı yukarı böyle) yaz denilir. İşte bu kaderi, eskiden aşırı Kaderiyye inkar ederdi. Bugün bunu inkar eden azdır.

2- Kadere imanda ikinci derece; Allah (celle celaluhu)’nun yürürlükteki iradesi ve her şeyi kuşatan kudret meselesidir. Bu da Allah (celle celaluhu)’nun ne isterse olduğuna, neyi istememişse olmadığına, göklerde ve yerde bütün hareket ve sükunun ancak O'nun iradesiyle meydana geldiğine, mülkünde sadece O'nun muradının hakim bulunduğuna, ne var ne yoksa her şeye yalnızca O'nun güç yetirdiğine iman etmektir. Bu bakımdan, yerde ve gökte hiçbir yaratık yoktur ki, onun yaratıcısı Allah Subhanehu olmasın. O'ndan başka ne yaratıcı vardır, ne de rab.

Bununla birlikte Allah (celle celaluhu), kullarına, kendisine ve peygamberlerine itaati emretmiş ve kendisine isyan etmekten nehyetmiştir. O Subhan muttakileri, iyilik yapanları, adaletli hareket edenleri sever. İman edip salih amel işleyenlerden razı olur. Kafirleri sevmez. İtaatsiz toplumlardan razı olmaz. Çirkini emretmez. Kullarının küfrüne razı olmaz. Bozgunculuğu sevmez.

Kullar gerçek fail (işi yapan)dirler. Allah (celle celaluhu) ise kulların fiillerinin yaratıcısıdır. Aslında mü’min olan, kafir olan, iyi olan, kötü olan, namaz kılan, oruç tutan kuldur. Kullar kendi işlerinde güç yetirirler, iradeleri vardır. Allah (celle celaluhu) hem onların, hem güçlerinin, hem de iradelerinin yaratıcısıdır. Nitekim şöyle buyurur:

"Aranızdan doğru hareket etmek dileyenler için... Alemlerin Rabbi Allah dilemedikçe, siz bir şey dilemeyemezsiniz." (et-Tekvir 81/28-29)


..........................

İmam Ebû Hanîfe dedi ki:
"Kulların hareket ve sükûn (hareketsizlik) gibi bütün fiilleri gerçek anlamıyla onların kesbleri (kazanımları)'dir. Yüce Allah da onların yaratıcısıdır. Hepsi onun meşieti (dilemesi), ilmi, kaza ve kaderi iledir. İtaatlerin tamamı da Allah'ın sevmesi, rızası, ilmi, meşieti, kaza ve kaderi ile ve onun emri ile vacibtir. Bütün masiyetler de onun ilmi, kazası, takdiri ve meşieti ile olmakla birlikte; onları sevmesi, onlardan razı olması ve onları emretmesiyle değildir." (el-Fıkhu'l-Ekber, s. 303)

Yine dedi ki:
"Yarattıklarından hiçbir kimseyi kâfir olmaya ya da iman etmeye mecbur etmez. Onları şahıslar halinde yaratmıştır. İman ve küfür kulların fiilidir. Yüce Allah kâfir olanı küfür halinde kâfir olarak bilir. Bundan sonra iman edecek olursa onu mü'min olarak bilir ve onu sever. (Bütün bunlar sebebiyle de) ilminde herhangi bir değişiklik söz konusu olmaz." (el-Fıkhu'l-Ekber, s. 303)




Beyhaki'nin, Menâkibu'ş-Şafiî'de naklettiğine göre Şafiî şöyle demiştir:
"Kulların dilemesi Yüce Allah'a aittir. Alemlerin Rabbi olan Allah dilemedikçe onlar dileyemezler. İnsanlar kendi amellerini yaratamazlar. Onların amelleri Yüce Allah'ın yarattıkları arasındadır. Kulların fiilleri onun tarafından yaratılmıştır. Kader hayrıyla şerriyle Allah'tandır. Şüphesiz kabir azabı haktır. Kabirdekilerin sorgulanması da haktır. Ölümden sonra diriliş (ba's) haktır, hesaba çekilmek haktır, cennet ve cehennem haktır ve bunun dışında sünnette zikredilen diğer hususlar da böyledir." (Menâkibu'ş-Şafiî, I, 415)


sonuc olarak cokca dua edelim insaallah, umulurki, rabbim icabet eder ......................
 
eL_Muhacir Çevrimiçi

eL_Muhacir

İlimsiz Mucâhid, kâtil; Cihâdsız âlim, belâm olur
Frm. Yöneticisi
ALLAH razı olsun ahiler
 
Üst Ana Sayfa Alt