Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Çözüldü Drop Shipping ve Drop Servicing Yöntemiyle Alış veriş Caiz mi?

Abdullah el Hanbeli Çevrimdışı

Abdullah el Hanbeli

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Es selamu aleykum,

• Drop shipping: Bir satıcı, müşteri siparişi aldığında, ürünleri doğrudan tedarikçiden satın alır ve tedarikçi doğrudan ürünü müşteriye gönderir. Satıcı, ürünü stoklamaz veya envanter tutmaz. Bu modelde satıcı, ürünü satarak kar elde eder.

• Drop servicing: Bir kişi veya şirket, belirli bir hizmeti müşterilere sunar, ancak bu hizmeti kendisi yerine alt yükleniciler veya dış kaynaklar aracılığıyla gerçekleştirir. Örneğin, bir web tasarım hizmeti sunan bir kişi, gerçek tasarım işini başka bir tasarımcıya veya ajansa yaptırabilir ve aradaki farkı kar olarak alabilir. Bu modelde, hizmet sağlayıcı müşterilere hizmet sunar ancak asıl işi başka biri yapar.

Drop shipping ve drop servicing caiz mi?
 
Son düzenleme:
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Âleykum selam we rahmetullahi we berakatuh kardeşim;

حدثنا قتيبة حدثنا هشيم عن أبي بشر عن يوسف بن ماهك عن حكيم بن حزام قال أتيت رسول الله صلى الله عليه وسلم فقلت يأتيني الرجل يسألني من البيع ما ليس عندي أبتاع له من السوق ثم أبيعه قال لا تبع ما ليس عندك قال وفي الباب عن عبد الله بن عمر
Hakîm b. Hızâm (r.anh)’den rivâyete göre, şöyle demiştir:
Rasûlullah (s.a.v.)’e geldim ve: “Bana bazen muşteri gelir, elimde olmayan bir malı benden ister bende başkalarından satın alır satarım bu alışveriş doğru mudur? Diye sordum.
Buyurdular ki: “Alışveriş anında elinde bulunmayan malı satma.

(Tirmizî, buyû, 19, Hadis no: 1232 )

حَدَّثَنَا مُسَدَّدٌ حَدَّثَنَا أَبُو عَوَانَةَ عَنْ أَبِي بِشْرٍ عَنْ يُوسُفَ بْنِ مَاهَكَ عَنْ حَكِيمِ بْنِ حِزَامٍ قَالَ يَا رَسُولَ اللَّهِ يَأْتِينِي الرَّجُلُ فَيُرِيدُ مِنِّي الْبَيْعَ لَيْسَ عِنْدِي أَفَأَبْتَاعُهُ لَهُ مِنْ السُّوقِ فَقَالَ لَا تَبِعْ مَا لَيْسَ عِنْدَكَ
Hakîm b. Hizâm'dan rivayet edildiğine göre;
O (Peygamber'e): Ya Rasûlallah! Birisi bana geliyor ve yanımda olmayan bir şeyi (satmamı) istiyor. Onu (Ona satmak) için çarşıdan alayım mı? dedi.
Rasûlallah (s.a.v.): "Hayır, yanında olmayan bir şeyi satma" buyurdu.
(Ebu Davud, Buyû, Bab 68, Hadis no: 3503 ;
Tirmizî, Buyû, Bab 19, Hadis no: 1232; Nesâî, buyû, 60; İbn Mâce, Ticârât 20; Ahmed b. Hanbel III, 402, 434; Elbani İrva el Ğalil, 1292)
İbn Mâce'nin rivayetinde, haber bizzat Hakîm b. Hizam'in ağzından "...dedim" şeklinde nakledilmiştir. Ayrıca orada; Hakîm'in, "çarşıdan alayım mı?" sözü "Ona satayım mı?" şeklinde varid olmuştur.

Hadis-i şerif; kişinin, mâliki olmadığı bir malı satamayacağını gösterir. Avnu'l-Mâ'bûd yazarının Şerhu's-Sunne'den naklettiğine göre bu; ayn'ın satışı ile ilgilidir. Vasıfları belli edilerek, uyulması gerekli şartlara uyularak yapılan selemle ilgili değildir. Bilindiği gibi selem akdi de kişinin elinde olmayan bir şeyi satmasıdır. Fakat birçok hadiste bu akdin câiz olduğuna işaret edilmiştir. Onun için Hanefîler selem akdi için; "Kıyasa aykırı olarak, istihsanla câiz görülmüş bir alım satım şeklidir. İstihsanın delili de hadistir" derler.

Bir kimsenin yanında olmayan bir şeyi satmasına; kaybolan ve nerede olduğunu bilmediği bir hayvanı veya satın alıp henüz kabzetmediği bir şeyi ya da başkasına ait bir malı satması misâl gösterilmektedir. Bir kimsenin, mülkü olmayan bir malı satıp sonra onu piyasadan satın alarak alıcıya teslim etmesi de kişinin yanında olmayan bir şeyi satmasıdır.

Bir kimsenin, başka birine ait bir malı satması Hanefîlere göre, mal sahibinin icazetine bağlı olarak sahihtir. Yani mal sahibi bu satışı kabullenir, geçerli sayılmasını onaylarsa satış geçerli olur. Kabul etmezse bâtıl olur. Bu satış şekline "beyu'l-fuzûlî= fuzûlînin satışı" denilir. Fuzûlînin satışı, Hanbelî ve Mâlikîlere göre de caizdir. Şiâfiîlere göre ise câiz değildir.

Fuzûlî'nin satışını câiz gördükleri için Hanefîler, alım satım akdinin sahih olma şartlarını sayarken, "malın satıcının mülkü olması" demezler; "kişinin kendisine nisbet ettiği satışta mala mâlik olması gerekir" derler.
Asla olmayan bir şeyin satılması ise hiç kimseye göre caiz değildir.



حدثنا إسحاق بن إبراهيم. أخبرنا روح. حدثنا ابن جريج. حدثني أبي الزبير؛ أنه سمع جابر بن عبدالله يقول:
كان رسول الله صلى الله عليه وسلم يقول (إذا ابتعت طعاما فلا تبعه حتى تستوفيه
)
باب تحريم بيع صبرة التمر المجهولة القدر بتمر.
Bize İshâk b. İbrahim rivayet etti. (Dedi ki): Bize Ravi haber verdi. (Dedi ki): Bize İbni Cureyc rivayet etti. (Dedi ki): Bana Ebu'z-Zubeyr rivayet ettiki, Câbir b. Abdillâh'ı şunu söylerken işitmiş.
Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) : «Bir yiyecek satın alırsan, onu tamamen teesllum etmedikçe satma!» buyururlardı.
(Muslim, Buyû, bab , Hadis no: 1529)

Hadîsin bütün rivayetleri satın alınan bir malın tesellüm etmeden başkasına satılamayacağını göstermektedir. Yalnız bâzı rivayetlerde tesellum yerine (kabz) bazılarında da (istifâ) kelimeleri kullanılmıştır.

Bunların ikisi de malı tesellüm etmek, eline almak manasınadır. Yalnız bâzı ulemâ aralarında fark görmüş kabz kelimesinin daha ziyade mânâ ifâde ettiğini söylemişse de Aynî buna i'tirazla bilâkis istifa kelimesinin daha manâlı olduğunu bildirmiş; misâl olarak da : Muşteri malın bir kısmını alır; bir kısmını satıcı parasını elde edinceye kadar teslim etmezse buna kısmen kabz denilebileceğini, fakat istifa nâmı verilemeyeceğini; çünkü istifâ hakkın tamamını almak demek olduğunu beyân etmiştir. Ona göre bu kelimeler mânâca fark olduğunu göstermek için değil, rivayet farkını bildirmektedirler.

Cizâf: Ölçüsüz, tartısız ve takdîrsiz olarak göz kararıyla yapılan satıştır. Bu kelime cuzâf ve cezâf şekillerinde de okunabilirse de meşhur olan kıraati cizâftır.


Sakk: Lugatte kitâb, mahkeme hucceti ve borç senedi mânâlarına gelir. Burada ondan murâd: Âmir tarafından me'mura verilen maaş senedidir. Bu senede: «Filâna şu kadar zahire veya para verilsin» diye yazılmıştır. Senedi alan onda yazılı olan şeyleri tesellum etmeden başkasına satar.


حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ عَوْفٍ الطَّائِيُّ حَدَّثَنَا أَحْمَدُ بْنُ خَالِدٍ الْوَهْبِيُّ حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ إِسْحَقَ عَنْ أَبِي الزِّنَادِ عَنْ عُبَيْدِ بْنِ حُنَيْنٍ عَنْ ابْنِ عُمَرَ قَالَ ابْتَعْتُ زَيْتًا فِي السُّوقِ فَلَمَّا اسْتَوْجَبْتُهُ لِنَفْسِي لَقِيَنِي رَجُلٌ فَأَعْطَانِي بِهِ رِبْحًا حَسَنًا فَأَرَدْتُ أَنْ أَضْرِبَ عَلَى يَدِهِ فَأَخَذَ رَجُلٌ مِنْ خَلْفِي بِذِرَاعِي فَالْتَفَتُّ فَإِذَا زَيْدُ بْنُ ثَابِتٍ فَقَالَ لَا تَبِعْهُ حَيْثُ ابْتَعْتَهُ حَتَّى تَحُوزَهُ إِلَى رَحْلِكَ فَإِنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ نَهَى أَنْ تُبَاعَ السِّلَعُ حَيْثُ تُبْتَاعُ حَتَّى يَحُوزَهَا التُّجَّارُ إِلَى رِحَالِهِمْ
İbn Ömer (r.anhuma)'in şöyle dediği rivayet edilmiştir:
Çarşıda zeytinyağı satın aldım. Malı elime geçirince (akti kesinleştirince) bir adam geldi ve çok iyi kâr verdi, (iyi bir kârla satın almak istedi). Ben de adamın eline vurmak (yağı satmak) istedim. Ama ardımdan birisi gömleğimi tuttu, döndüm baktım ki Zeyd b. Sabit!
Şöyle dedi:
Evine götürmedikçe satın aldığın yerde satma. Rasûlullah (s.a.v.); tuccarlar evlerine götürmedikçe malların satın alındıkları yerde satılmalarını nehyetti.
(Ebu Davud, Buyû, Bab 67, Hadis no: 3499; Dârakutni, Elbani hasen demiştir)

İbn Ömer'in, "Eline vurmak istedim" sözü, malı satmaktan kinayedir. Çünkü bir alım satım akdi yaptıklarında müşteri ile satıcının ellerini birbirlerine vurmaları Arablarda âdetti. Nitekim bizde de buna benzer hareketler, "hayırlaşma" adı altında el sıkışıp kolları sallamak suretiyle uygulanmaktadır.
Bu hadis, satın alman bir yiyecek maddesinin kabzedilmiş sayılması için, alıcının evine veya deposuna götürmesinin şart olduğunu gösterir. Ancak râvilerden Muhammed b. İshak pek sağlam değildir. Konu, âlimler arasında ihtilaflıdır.




حَدَّثَنَا مُسَدَّدٌ حَدَّثَنَا سُفْيَانُ عَنْ شَبِيبِ بْنِ غَرْقَدَةَ حَدَّثَنِي الْحَيُّ عَنْ عُرْوَةَ يَعْنِي ابْنَ أَبِي الْجَعْدِ الْبَارِقِيَّ قَالَ أَعْطَاهُ النَّبِيُّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ دِينَارًا يَشْتَرِي بِهِ أُضْحِيَّةً أَوْ شَاةً فَاشْتَرَى شَاتَيْنِ فَبَاعَ إِحْدَاهُمَا بِدِينَارٍ فَأَتَاهُ بِشَاةٍ وَدِينَارٍ فَدَعَا لَهُ بِالْبَرَكَةِ فِي بَيْعِهِ كَانَ لَوْ اشْتَرَى تُرَابًا لَرَبِحَ فِيهِ
Urve, yani İbn Ebi'I-Ca'd el-Barikî'nin dediğine göre;
Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem kendisine, bir kurban -veya koyun- [Şubhe raviye aittir.] satın alması için bir dinar verdi. O da iki koyun satın alıp, birisini bir dinar'a sattı. Bir koyun ve bir dinarı Rasulullah'a getirdi. Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem Urve'ye ticaretinin bereketli olması için dua etti. Artık o, toprak satın alsa kar ederdi.
(Ebu Davud, Buyû, Bab, Hadis no: 3384)


Hadiste iki ana hüküm göze çarpmaktadır:
1- Vekil, muvekkilin menfaatine olan bir şeyi vekilin emrine uymasa bile yapabilir. Buna göre muvekkil vekilinden Özelliklerini belirterek tayin ettiği bir fiata bir mal satın almasını istese, vekilin o parayla, istenilen özellikleri taşıyan iki tane mal satın alması caizdir. Aynı şekilde bir şeyi satmakla vekil olan kişi o şeyi müvekkilinin istediği fiattan daha fazlaya satabilir. Ya¬ni vekil, müvekkilinin menfaatine olduğu takdirde, onun emrine muhalefet edebilir. Bundan maksat; müvekkil, emrine muhalefet edildiğini öne süre¬rek malı kabullenmekten imtina edemez.

Şevkanî'nin naklettiğine göre Nevevî, Şafiîlerin görüşünün bu şekilde olduğunu söylemiştir. Hanefîlerden Ebû Yusuf da aynı görüştedir. İmam Muhammed'den iki görüş nakledilmiştir. İmam Ebû Hanîfe'ye göre ise bu durumda, müvekkil paranın yarısını vererek satın alınan malın yarısını alır. Mesele Hidaye'de şu şekilde tasvir edilmektedir: "Bir kimse başka birine bir dirheme on rıtıl et almak üzere vekalet verse, vekil de on ntlı bir dirheme satılan etten bir dirheme yirmi rıtıl alsa, müvekkile lazım olan, etin on rıtlını yarım dirheme almaktır. Bu Ebû Hanîfe'ye göredir. Ebû Yusuf ve Muhammed ise, bir dirheme yirmi ritim tamamını alması gerektiğini söylerler. Ku-dûrî'nin bazı nüshalarında Muhammed'in görüşü, Ebû Hanîfe'nin görüşü ile birlikte zikredilmektedir.

2- Bir kimse başka birinin malını, onun haberi olmadan fuzuli olarak satabilir. Tabii bu satışın geçerli sayılması, mal sahibinin satışa icazet vermesine (onaylamasına) bağlıdır. Bu satışa, fuzulînin satışı manasına "beyu'l-fuzûlî" denilir.
Ulemanın çoğunluğu beyu'l-fuzulî'yi caiz görmüşlerdir. Seleften Ali, İbn Mes'ud, İbn Abbas ve İbn Ömer (r.anhum), muetehid imamlardan Ebû Hanîfe, Malik, Ahmed b. Hanbel ve ilk kavlinde Şafiî bu görüştedirler. Çünkü bu hadiste Urve (r.a), Nebi için satın aldığı iki hayvandan birisini onun haberi olmadan satmış, Efendimiz de bu satışı kabul etmiştir. İmam Şafiî'nin sonraki" görüşüne (kavl-i cedidine) göre ise, fuzulînin satışı batıldır, hiçbir değeri yoktur. İmam Şafiî, Nebi (s.a.v.)'in kişinin yanında olmayan bir şeyi satmasını meneden hadisine dayanmıştır.

Yukarıda da işaret ettiğimiz gibi, fuzulînin satışını caiz görenler onu, mal sahibinin icazetine bağlı görürler. Yani esas mal sahibi satışı kabul ederse satış tamamdır, kabul etmezse geçersizdir.
Bir kimse başkası adına onun haberi olmadan bir mal satın alsa, Hanefilere göre durum farklıdır. Satın alan şahıs malı bizzat kendisi için almış olur. Dolayısıyla yapılan alışveriş kesinleşmiştir, bozulamaz. Yalnız fuzûlî durumda olan müşteri isterse, kendisi için satın aldığı malı o kimseye verir; ama bu yeni bir satış sayılır.

Tüm akitlerde olduğu gibi, bunda da akdin kurulması icab ve kabul ile olur. Yani taraflardan birisi mudarabeye delalet eden bir sözle akdi teklif eder, diğeri de bunu kabul ederse, mudarabe ortaklığı kurulmuş olur. Bu akde kıraz, mukaraza, muamele de denilir.

Mudarabe iki çeşittir:
1- Mutlak mudarabe: Zaman, yer, satıcı, alıcı ve bir ticaret türü ile kayıtlanmamış olan mudarabedir. Bu çeşit ortaklıkta mudarib, istediği yerde istediği kişilerle istediği malın ticaretini yapabilir. Bu ticaretten dolayı sorumlu tutulamaz.
2- Mukayyet mudarabe: Sermaye sahibi olan ortak, emek sahibinin yapacağı ticarî faaliyeti bir yer, zaman, tür ve bazı şahıslarla kayıtlarsa bu mudarabe mukayyed olur. Bu kayıt; bazı yerlerde, bazı şahıslarla ve bazı sahalarda ticareti istememekle olabileceği gibi, sadece oralarda o şahıslarla ve o sahada yapılmasını emir suretiyle de olabilir. Mudaribin bu şartlara riayeti gerekir. Çünkü o bir yönden sermaye sahibinin vekili gibidir. Vekil de vekil olduğu konuda muvekkilin emrine aykırı davranamaz. Mudarib şayet sermaye sahibinin şartlarına aykırı davranışta bulunursa, yaptığı faaliyet sadece kendisine ait olur, kar-zarar kendisine aittir. Diğer ortağın sermayesini iade etmesi gerekir.


***

Elde olmayan malın satımı;
Esnafın elinde olmayan, sahib olmadığı bir şeyi “Selem” akdi dışında satması câiz değildir.


Dropshiping Yöntemiyle Ticâret:

• Drop shipping: Bir satıcı, müşteri siparişi aldığında, ürünleri doğrudan tedarikçiden satın alır ve tedarikçi doğrudan ürünü müşteriye gönderir. Satıcı, ürünü stoklamaz veya envanter tutmaz. Bu modelde satıcı, ürünü satarak kar elde eder.

• Drop servicing: Bir kişi veya şirket, belirli bir hizmeti müşterilere sunar, ancak bu hizmeti kendisi yerine alt yükleniciler veya dış kaynaklar aracılığıyla gerçekleştirir. Örneğin, bir web tasarım hizmeti sunan bir kişi, gerçek tasarım işini başka bir tasarımcıya veya ajansa yaptırabilir ve aradaki farkı kar olarak alabilir. Bu modelde, hizmet sağlayıcı müşterilere hizmet sunar ancak asıl işi başka biri yapar.

Drop shipping ve drop servicing caiz mi?

Rivâyetler neticesinde
1-Muşteriye ürünü satın alıp ve sahib olduktan sonra kendisine satmayı taahhüt edersin. Ürünü satın alıp teslim aldıktan sonra satış sözleşmesini yapar ve ona gönderirsin.
2-Dağıtımcı adına vekil olman caizdir. Bir komisyon karşılığında dağıtımcı adına satarsın. Veya muşteri adına vekil olursun onun lehine satın alır yani satıldığı fiyata alır ve kendi aranızda anlaştığınız işin karşılığında ücret alırsın.
3- Üçüncü yöntem ise “selem” alışverişinin caiz olmasıdır. Bunun anlamı şudur: muşteriye sattığın ürün, tartışma ve anlaşmazlığa yol açmayacak belirli ve tutarlı özelliklerde olması gerekir. Ürünü belirlenen sürede teslim etmekle yükümlü olurken parayı kendi hesabınıza yatırarak da olsa, Onunla sözleşme yaparken parayı peşin teslim almanız gerekir. bu durumda paranın online hizmet sağlayıcıda kalması doğru değildir.

Bu şubheden kurtuluş söz konusu üç yöntemden biri ile mümkündür. Birinci yöntem sizin için geçerli değil. Çünkü satmadan önce ürünü dağıtımcıdan teslim almıyorsunuz.
Ücretli vekalet yöntemi dağıtımcı kabul etmesi ve sizi vekil olarak görmesi durumunda sizin için uygundur. Dağıtımcı size belirli bir komisyon verir, bu durumda peşin olarak onun hesabına peşin para yatırmanız doğru değildir. Çünkü siz onun vekilisiniz ondan satın almıyorsunuz.

İkinci yöntem şu şekilde geçerli olur. Parayı hizmet sağlayıcısından çeker ve dağıtımcıya ödersiniz. Bu durumda siz vekil konumundasınız. İster satıcının vekili olur ve onun sahib olduğu ürün parasını tahsil etmekle vekil olursunuz. İster müşteri adına vekil olur onun lehine satın alır ve onun adına ödeme yaparsınız. Ancak bu durumlarda vekil olacağınız taraf ile sözleşme yapmanız ve vekalet ücretinin belirlenmesi gerekir.

Selem alışverişi sizin için geçerli değildir. Çünkü bu yöntemde sözleşmede parayı peşin teslim alman ve aracının yanında kalmaması gerekir.

Sonuç olarak ürüne sahib olmadığınız müddetçe ve satmadan teslim alman mümkün olmadığı müddetçe, ücretin tamamını müşteriden almanız mümkün olmadığı müddetçe ancak dağıtımcı adına vekaleten satış yapılabilir.


İnternet aracılığıyla sahib olmadığın bir ürünü iki şekilde satabilirsiniz.
1-Satın alınmasını isteyen kişiden kâr ederek:
Böylece kazanacağınız belirli bir kar oranıyla sizinle müşteri arasında anlaşma yapılır. Bu şekilde her iki taraf satın alma veya satma konusunda zorunlu değildir. Bu işlem sadece satın alma vaadidir. Bu durumda muşterinin ciddiyeti için ücreti veya bir bölümünü talep edemezsiniz. Çünkü ürün alınmadan müşteriden ücret alınması kesin bir satış anlamına gelir ve satış vadi olmaz.
Bununla birlikte ürünü muşteriye satmadan önce ürünü satın alıp sahib olmanız gerekir. Şayet ürünü satın alıp teslim alırsanız muşteriye satmanız caiz olur.

2-Ücretli vekalet:

Muşteriler adına vekil olup onların istediklerini sitede satıldığı fiyattan üzerine bir şey eklemeden satın alır hizmetten dolayı komisyon alırsınız. Ancak bu durumda ürünü muşterinin parasıyla satın almanız gerekir. Bu durumda ürüne sahib olmanız gerekmiyor, ürünü müşteri lehine satın alır ve satıcı şirketten muşteriye kargolamasını taleb edersin.
Bunun yanı sıra ödediğiniz para aracıda kalması ve kendi paranızla ürünü satın almanız, ödediğiniz para muşteriye borç olarak kalır. Selef ve ücretli vekaletin bir arada olması yasaktır. Çünkü alimlerin cumhuruna göre selef ve komisyonculuk birlikte yapılması câiz değildir.

İslam fıkhı komite kararında şöyle geçmektedir:
Komisyoncu, muşteriye ticaretin kendisinin aracılığıyla gerçekleşmesini şart koşması selef ve komisyonculuğun bir arada yapılmasını istemiş olur. Bu da Rasulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem’i şu hadisinde yasaklanmıştır: “Selef (borç) ve satış birlikte helal olmaz(Ebu Davud 3/384, Tirmizi 3/526) Çünkü bu durumda verdiği borçla faydalanmış olur. Alimlerin ittifakına göre yarar sağlayan her türlü borç faizdir. Bu durumda sadece birinci yöntem uygun olur.


Not: Olmayan bir malın satılması câiz değidlir. Ancak, bağlı bulunduğu üretici firmanın deposunda veya çarşı pazarda o mal bulunuyorsa, istendiği zaman teslim imkânı da mevcud ise, bu durumda stoksuz da malın satışı helal olur, satım akdinin yapıldığı sırada satılan malın, satıcının deposunda bulunmaması akde zarar vermez.


Alıntı:
 
Benzer konular Forum Tarih
İnşirah Kâinat - Doğa 1 2K

Benzer konular

Üst Ana Sayfa Alt