Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Çözüldü Dar'ul Harbte Cuntanın Darbe Yapması Durumunda Müslümanların Tavrı Nasıl Olmalıdır?

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
K Çevrimdışı

kelime-i şehadet

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
SORU : Bana öyle geliyor ki, eğer tayyip ayak çekmiyorsa ve ciddi ciddi abd, israil ve diğer zalimlere kafa tutmaya başladıysa yakında ipi çekilir ve bir darbeyle indirilir. böyle bir durumda müslümanın tutumu ne olmalıdır? sina'daki selefiler gibi cihada mı sarılmalıdır, hicret mi etmelidir yoksa başka bir şey mi yapmalıdır?
 
Abdulmuizz Fida Çevrimiçi

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
1taliban;303448' Alıntı:
bana öyle geliyor ki, eğer tayyip ayak çekmiyorsa ve ciddi ciddi abd, israil ve diğer zalimlere kafa tutmaya başladıysa yakında ipi çekilir ve bir darbeyle indirilir.
böyle bir durumda müslümanın tutumu ne olmalıdır? sina'daki selefiler gibi cihada mı sarılmalıdır, hicret mi etmelidir yoksa başka bir şey mi yapmalıdır?

Dar'ulharb'in sakinlerinden olan muslumanların, mevcud gayr-ı İslam'i iktidara karşı farklı bir gayr-i İslami düşüncenin hakimiyeti için, silahlı kanadınca girişilen bir ayaklanma veya savaşı durumunda muslumanların izlemesi gereken usul; konjonkture göre (muslumanlar için daha az zararlı olanı daha çok zararlı olana tercih edebilir, ehven-i şer) farklı tavırlar, pratik gösterse de, kesinlikle cahiliyye anlayışlarının, sembol ve simgelerinin (demokrasi şemsiyesi) altında mucadele edemez. Yâni muslumanın bu tür durumlarda izlemesi gereken tavır; Rasulullah ve ashabının pratiği olmalıdır. Çünkü böyle durumlar akidevi olgunluğa erişmemiş muslumanlar için duygusallık ve milletçilik damarlarının kabarması sonucu fitneye dönüşebilir, şeytanın fısıltı ve telkinleri neticesinde farkında olmadan İslam, vatan millet diye demokrasi havariliğine soyunabilir. Nitekim böyle bir durumda millet - Müslümanlar demokrasiyi kurtarmaya davet edilirken, ölülerini de demokrasi dininin şehidleri olarak yâd edilecektir. Şehid de sadece dinde olur, ki bu da demokrasinin bir din olduğunun apaçık bir tezâhurudur.

Böyle bir durumda Daru'l harb'in sancağı altında toplanan cahiliyye halkının (demokrat) arasına karışarak mevcut rejimin amigoluğuna soyunulması câiz değildir. Hatta kişinin "ben demokrasi için çıkmıyorum, niyetim başka - farklıydı" gibi dese de bu böyledir. Çünkü bunun (insanları toplanmaya - yardıma çağıranlar) adına "Demokrasi Nöbetine" diyerek çağırmaktadır. Demokrasi şemsiyesi altında İslami mucadele ise zaten câiz değildir.
Ebû Hurayra (r.anh)'den, Rasûlullah (s.a.v.)'ın şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
«Yemin edenin yemini, yemin ettirenin niyetine göredir» buyurdular. (Muslim, Eyman, Bab 4, Hadis no: 21; Ebu Davud, 3255; İbn Mâce, keffârât 41)

Fakat şuurlu musluman cemaatlerin, İslami hassasiyet ve muslumanların daha kötü duruma düşmemesi için, kendileri organize olarak İslam dairesi içerisinde mucâdele etmeleri câizdir.



İtikadı olmayan, ilgilendirmeyen şahsi hadiseler karşısında musluman taraf olabilir, fiziken de katkıda bulunabilir. Bir haksızlık, gasb gibi durumlarda kafirde olsa mazlumdan yana çıkarak elimizle, dilimizle de yardım edebiliriz.
"Allah sizi, din hakkında sizinle savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayan kimselere iyilik etmekten, onlara adaletli davranmaktan men etmez. Çünkü Allah adalet yapanları sever.
Allah sizi, ancak sizinle din hakkında savaşan, sizi yurtlarınızdan çıkaran ve çıkarılmanız için yardım eden kimselere dost olmaktan men eder. Kim onlarla dost olursa işte zalimler onlardır
.
" (Mumtehine 8 - 9)


Misal verecek olursak; kafir, muşrik olan bir yakınımız, komşumuzun zulme uğraması veya bir haksızlığa uğraması sonucunda, zalime karşı mazlumun bu hakkını bir nevî 'Hılfu'l Fudul ' hadisesi gibi savunabiliriz.

Rasulullah’ın Sallallahu Aleyhi ve Sellem, kafirler tarafından kurulmasına rağmen Hılfu’l-Fudul hakkındaki övücü sözleri olmuştur. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, küçük yaşta tanık olduğu o ittifak hakkında şöyle buyurur:
Kırmızı develerimin olmasını ona tercih etmem. İslam’da da böyle bir şeye çağrılsam kabul ederim.” (Ebu Davud, Hakim ve Beyhaki rivayet etmiştir.)


Abdurrahman ibnu Avf (r.anh), Rasulullah (s.a.v.) efendimizin şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Amcalarımla birlikte İyi Kişiler Andlaşması'nda bulundum. O zaman daha genç yaştaydım. Bu andlaşmayı bozmam karşılığında kırmızı develerimin olmasını istemem (yani karşılığında kırmızı develer verilse de yine bu anlaşmayı bozmak istemem.)"
(Buhari, el-Edebu'l-Mufred, 567; İbnu Hibban, el-Mevârid, 2062; Hakim, 2/220, Tefsir.
Hakim: "İsnâdı sahihtir, ancak Buhari ve Muslim Sahih'lerine almamışlardır" demiş, Zehebi de ona muvafakat etmiştir. Ahmed ibnu Hanbel, 1/190-193; İbnu Hacer el-Heysemi, Mecmeu'z-Zevaid, 8/172)



Bu ittifak, cahiliyye devrinde, oluşturdukları güç ve imkan sayesinde mazluma yardım, haksızlığa uğrayanı destekleme ve haklarını geri verme konusunda aralarında sözleşen kişilerden oluşuyordu. Bu ise, İslam’ın kuvvet ve devlet olmadığı, Muhammed’in Sallallahu Aleyhi ve Sellem henüz peygamber olmadığı ve bu kurumun mucerred bir cahiliyye kurumu olduğu bir dönemde idi.
Rasulullah’ın Sallallahu Aleyhi ve Sellem bu ittifakı övmesi, İslam’ın devlet olmadığı bir dönemde, kafirlerin veya zalimlerin saldırılarına karşı haklarını korumak, gasbedilen hakları geri almak, haksızlığı gidermek ve can, mal veya namusa yönelik yapılan tecavüzün önüne geçmek için mustadaf Müslümanın da böyle yerlere ve benzerlerine başvurmasında sakınca olmadığını gösterir. Haram veya küfür olması bir yana, bunda en ufak bur sakınca olsaydı, Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem onu överken bunu da belirtirdi. Çünkü Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, ummetin en takvalısı ve dini konusunda en dikkatli olanıdır. Sakındırmadığı bir kötülük de olmaz.




Rasulullah (s.a.v.), Muaz bin Cebel (r.anh)'ı Yemen'e gönderirken:
"Sen Ehl-i Kitab bir kavme gidiyorsun. Onları davet edeceğin ilk şey Allah'a ibadet olsun. Allah'ı tanıdılar mı, kendilerine Allah'ın zekatı farz kılmış olduğunu, zenginlerinden alınıp fakirlerine dağıtılacağını onlara haber ver. Onlar buna da itaat ederlerse kendilerinden zekatı al. Zekat alırken halkın (nazarlarında) kıymetli olan mallarından sakın. Mazlumun bedduasını almaktan kork. Zira Allah'la bu beddua arasında perde mevcut değildir."
(Buhari, Zekat 1, 41, Sadaka 1, 63, Mezalim 9, Megazi 60, Tevhid 1; Müslim, İman 31, (19); Tirmizi, Zekat 6, (625); Ebu Davud, Zekat 4, (1584); Nesai, Zekat 46, (5, 55)

Ahmed bin Hanbel'in Musned'indeki metinde ise;

" دَعْوَةُ الْمَظْلُومِ مُسْتَجَابَةٌ وَاِنْ كَانَ فَاجِراً فَفُجُورُهُ عَلى نَفْسِهِ "
"Mazlumun duası makbuldur, facir bile olsa, zira onun fucûru kendini ilgilendirir." buyurmaktadır.

İki küfür veya zalim rejimin birbiriyle mucadelesi durumunda;
muslumanlar İslam adına kendilerine daha az zararı olanın kazanmasını maslahat ve mefsedet yönünden gönülen isteyebilir, duada bulunabilir, kazanması durumunda sevinebilir de. Fakat bu düzenlerin savaşı esnasında cahiliyye halkı veya topluluklarıyla birlikte fiziken bir nefer olarak katkıda bulunarak karaltılarını çoğaltamaz.
Böyle durumda şeriatın hakimiyetine tâlib müslümanların cemaatler olarak İslam / Tevhid sancağı altında kendi emir /imamlarının sevk ve idaresinde (Kâfirin muslumana velâyet hakkı yoktur. Nisa 141) hududullahı gözeterek, muslumanların mevcud konumlarını muhafaza edebilir, azılı kafirlere karşı kendi bulundukları cebhede fiziken de mucadele edebilir. Çünkü muslumanlara karşı kısmen daha toleranslı olan gayr-ı İslami idarenin yenilip, idareye muslumanlara karşı daha kinli ve yasaklayıcı azgın, zorba kâfirlerin gelmesi durumunda muslumanların daha çok fitneye düşmesi, dininin daha da kısıtlanması, yaşantısının zindan ve işkence veya öldürülme ile yüz yüze gelmesi kuvvetle muhtemeldir. Aksi taktirde fiziken / madden katılamaz, manen katkıda, duada bulunabilir. Şöyle ki ;
Rum suresinin ilk 7 ayetinin nuzûlune sebeb olan vakıa gibi, ahirat inkarcısı muşriklerle, Allah ve ahirat inancı olan ehl-i kitab savaşında muslumanlar, ehl-i kitabı fiziken olmasa da "mânen / gönlüyle" destekleyebilir.


"Elif, Lâm, Mim. Rum'lar yenildi.
(Arabların bulunduğu bölgeye) en yakın bir yerde onlar, bu yenilgilerinin ardından mutlaka gâlib geleceklerdir.
(Bu da) birkaç yıl içinde (olacaktır). Onların bu yenilgilerinden önce de sonra da emir Allah'ındır ve o gün mûminler, sevineceklerdir. (Bu da) Allah'ın yardımıyla (olacaktır). Allah dilediğine yardım eder, gâlib kılar. O çok güçlüdür, çok merhamet edicidir. Allah'ın vaadi budur. Allah, vaadinden caymaz. Fakat insanların çoğu bilmezler.
Onlar, sadece bu dünya hayatının dış yüzünü bilirler. Ahiratten ise onlar hep gafildirler." (Rum , 1 - 7)

Rum suresinin ilgili ayetlerin tefsirini incelediğimizde iki kâfir milletin / rejimin birbirleriyle savaşması durumunda; Rasulullah (s.a.v.), Ebubekr (r.anh) ve muslumanların fiziken olmayıp gönülen, dinen daha az zararlı olanın kazanmasını istemiş ve kazanması durumunda sevinmişlerdir.
"O gün mu'minler, Allahın yardımıyla sevineceklerdir." (Rum 4)



Konuyla ilgili ashabın hayatından misal verecek olursak ;
Necaşi'nin ülkesine hicret eden sahabeler, Necaşi'ye karşı yapılan bir darbe (savaş) girişimi sonucunda Necaşi'nin safında birebir (fiziken - madden) bulun(a)mamış, fakat iki tarafın savaşında gönülleri (manen) Necaşi'nin yanında olmuş, Necaşi'nin savaşı kazanmasını birbirine muştulayıb sevinmişlerdir:



Necaşi'ye Savaş Açılması :

Allah'a yemin ederim ki, biz bu durumda iken Melik'in üzerine, saltanatını, mülkünü elinden almak isteyen Habeş'ten bir adam savaş için yürüdü. O zaman üzüldüğümüz gibi hiçbir zaman üzülmemiştik..
O adamın Necaşi'ye galip gelmesinden endişeleniyorduk. Çünkü o gelseydi bize burada durma hakkı veren Necaşi gibi davranmazdı. Bunun üzerine Necaşi de onun üstüne yürüdü. Savaş cebhesi Nil nehrinin bulunduğu yerde idi. Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in ashabı dediler ki:
- "Savaş alanına gidip, olup bitenden bize kim haber getirir?"
Zubeyr b. el-Avvam Radıyallahu Anhu
- "Ben gidip getiririm" dedi.
Dediler ki: - "Pekâla Sen git."
Zubeyr yaşça müslümanların en genç olanı idi. Ona bir su tulumu şişirdiler ve göğsüne astılar. Sonra Zubeyr Nil'de yüzerek iki ordunun karşılaştığı Nil'in öbür yakasına geçip onların yanında hazır bulundu.
Biz ise Allah Teâlâ'ya; Necaşi'nin düşmanına gâlib gelmesi ve onu yurdunda bırakması için dua ediyorduk.
Allah'a yemin ederim ki sonucun ne olacağını beklerken Zubeyr koşarak geldi.
Elbisesini kaldırarak sallıyor ve şöyle bağırıyordu: - "Müjde! Zafere Necaşi ulaştı. Allah onun düşmanını mahvetti. Onu memleketinde kalmaya muvaffak kıldı."
Necaşi bütün bu sayılan iyiliklere kavuşmuş olarak, yurduna belli bir istikrar içerisinde döndü. Biz de Mekke'de bulunan Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in yanına dönünceye kadar Onun yurdunda hayırlı bir yaşam geçirdik."
(Siyeri Ibn-i Hişam, es-Sîre ; es-Serahsî, Muhammed İbn Ahmed Ebî Sehl, Şerhu’s -Siyeri’l-Kebîr, IV, 191,192; İbnu’l-Esir, el-Cezerî, Teysîru'l-Vusûl ilâ Câmi'i'l-Usûl , II, 195-200; İbn Kesir, İmâduddin Ebû’l-Fida İsmâil İbn Ömer, el-Bidâye ve’n-Nihaye, Mektebetu’l- Meârif, Beyrut 1966, IV, 262; Ebû Zehra, Son Peygamber Hz. Muhammed, II, 408 )

Bu haberi İmam Ahmed (rahimehullah) Musned’inde, el- Beyhaki (rahimehullah) Sunen’inde ve ibni İshak (rahimehullah) Siyer’inde tahriç etmişlerdir.
El-Heysemi (rahimehullah) şöyle der: “Ravileri sahih hadis ravileridir. İshak mustesna. Ama o da işittiğini açık ifade etmiştir.” (Nureddin el Heysemi, Mecmeu’uz-Zevâid, 6/27) Yani ravilerden Muhammed bin İshak’ın mudellis olduğunu kast ediyor. Lakin haberi işittiğini açıkça ifade ettiği için haberin illeti düşmüştür demek istiyor. Bunun için Allame Ahmed Şakir (rahimehullah) bu haberi Musned’e f talikinde sahih demiştir ve Şuayb el-Arnavuti hasen demiştir.




Hafız el-Beyhaki (rahimehullah) Sunen’inde şu lafızla tahriç etmiştir:
“İktidarı ele geçirmek için bir Habeşli Necaşi’ye karşı çıktı. Necaşi bizi gözetip koruyordu. Bizim hakkımızı gözetmeyecek bir kralın ona gâlib geleceğinden korkuyorduk. Bunun için Allah’a ona yardım etmesi için dua ettik.
Sonra Necaşi ona karşı yürüyünce Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem)’in ashabı kendi aralarında “kim savaşta hazır olup, Kimin gâlib geleceğine bakacak” dediler.
Zubeyr (radıyallahu anhu) “ben” dedi.
O yaşça en küçüklerindendi. Sonra ona bir kırba şişirdiler ve göğsüne bağladılar. Sonra savaşın vâki olduğu Nil’in diğer tarafına kadar yüzdü ve savaşı gözlemledi. Allah kralı hezimete uğrattı ve onu öldürdü ve Necaşi ona gâlib geldi.
Zubeyr geldi ve ridasını bize doğru sallayarak: “Haydi müjde olsun size! Sevinin! Allah Necaşi’yi gâlib getirdi” diyordu.
Allah’a yemin olsun ki Necaşi’nin zaferinden dolayı sevindiğimiz gibi bir şeye sevinmedik.”
Bu haberi İmam Ahmed (rahimehullah) Musned’inde, el-Beyhaki (rahimehullah) Sunen’inde ve ibni İshak (rahimehullah) Siyer’inde tahriç etmişlerdir.
Nuraddin El-Heysemi (rahimehullah) şöyle der: “Ravileri sahih hadis râvileridir. İshak mustesna. Ama o da işittiğini açık ifade etmiştir.” (Mecmeu’uz-Zevâid 6/27)



Hâkim'in Mustedrak'inde geçen rivâyetin izahı

أَخْبَرَنَا أَبُو الْعَبَّاسِ قَاسِمُ بْنُ الْقَاسِمِ السَّيَّارِيُّ بِمَرْوَ، ثنا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ عَلِيٍّ الْغَزَّالُ، ثنا عَلِيُّ بْنُ الْحَسَنِ بْنِ شَقِيقٍ، ثنا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ الْمُبَارَكِ، أَنْبَأَ مُصْعَبُ بْنُ ثَابِتٍ، عَنْ عَامِرِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ الزُّبَيْرِ، عَنْ أَبِيهِ، قَالَ: نَزَلَ بِالنَّجَاشِيِّ عَدُوٌّ مِنْ أَرْضِهِمْ فَجَاءَهُ الْمُهَاجِرُونَ فَقَالُوا: إِنَّا نُحِبُّ أَنْ نَخْرُجَ إِلَيْهِمْ حَتَّى نُقَاتِلَ مَعَكَ، وَتَرَى جَرْأَتَنَا وَنَجْزِيكَ بِمَا صَنَعْتَ مَعَنَا. فَقَالَ: " لَا دَوَاءَ بِنُصْرَةِ اللَّهِ خَيْرٌ مِنْ دَوَاءٍ بِنُصْرَةِ النَّاسِ. قَالَ: وَفِيهِ نَزَلَتْ {وَإِنَّ مِنْ أَهْلِ الْكِتَابِ لَمَنْ يُؤْمِنُ بِاللَّهِ وَمَا أُنْزِلَ إِلَيْكُمْ وَمَا أُنْزِلَ إِلَيْهِمْ خَاشِعِينَ لِلَّهِ} [آل عمران: 199]
«هَذَا حَدِيثٌ صَحِيحُ الْإِسْنَادِ وَلَمْ يُخْرِجَاهُ»
‌‌[التعليق - من تلخيص الذهبي]
3175
- صحيح
Râvi Dedi ki: "Necaşi'ye onların topraklarından bir düşman inince ;
Muhâcirler, Necâşi'ye geldiler ve dediler ki: "Ey Necâşi, Biz seninle beraber olarak düşmana karşı savaşmayı seviyoruz, istiyoruz. Böylece bizim cesaretimizi ve bize yaptığın lutufların karşılğını görürsün."
Bunun üzerine Necâşi : "Allah'ın bana verdiği deva (çare, yardım), kulların verdiği devadan daha hayırlıdır."

(Ebû Abdillâh Muhammed b. Abdillâh b. Muhammed el-Hâkim en-Nîsâbûrî, Mustedrak, Tefsir babı, Ali İmran Suresi Tefsiri 199. Ayet, Hadis no: 3175 - Sahih)

İzâhat :
Sahabe'nin Necaşi'ye gelerek kendisinden gördükleri yardıma karşılık ülkelerine saldıran düşmana karşı kendi canları ve malları da tehdit altında olmasından dolayı aynı düşmana karşı savaşabileceklerini dile getirmekte. Bu durum zaten normal, zira iki kâfir savaşırken müslümanlar kendi saf ve cebhelerini oluşturarak kafirleri veli edinmeden ve komutası altına girmeden bölgelerini koruma gayretiyle savaş yapabilirler. Günümüzdeki paçası kısa sakalı uzun telefilerin bu ve rivâyeti bahane ederek velâyet verdiği küfür rejimlerine fiilen ve fiziken katılmalarına delil olmaz!! Çünkü laik ve demokratlarla aynı siperde (sandığa) girip kalabalıklarını çoğaltıyor, seçime katılım oranını yükselterek tağutlardan teşekkür alınıyor! Rabb'im feraset versin.



Habeşliler'in Necaşi'ye İsyan Etmeleri

Habeşliler toplandılar ve Necaşi'ye:
- "Şubhesiz sen bizim dinimizden ayrıldın" dediler ve ona isyan ettiler. O da Cafer ve arkadaşlarına haber gönderdi ve onlar için gemiler hazırlatarak şöyle dedi:
- "Onlara bininiz ve olduğunuz gibi kalınız. Eğer yenilirsem yolunuza devam ediniz, dilediğiniz yere gidiniz. Eğer zafer bulursam burada kalırsınız."
Sonra bir deftere yöneldi ve şöyle yazdı:
"Şehadet ederim ki, Allah'tan başka ibadete layık hiçbir ilah yoktur. Muhammed O'nun kulu ve rasulüdür. Ve şehadet ederim ki, İsa b. Meryem O'nun kulu, rasulu, ruhu ve Meryem'e ilka ettiği (attığı) kelimesidir."
Sonra onu sağ omuzunun altına, kaftanın içine koydu. Habeşlilerin yanına çıktı. Onlar onun için saf olmuşlardı.
Onlara şöyle dedi: - "Ey Habeş topluluğu! İnsanlar içerisinde size kral olmaya en layık olan ben değil miyim?"
Dediler ki:
- "Evet en uygun olanısın."
Dedi ki: - "Benim sizin içinizdeki gidişatımı nasıl buldunuz?"
Dediler ki: - "Hayırlı bir siret (gidiş) olarak bulduk."
Dedi ki: - "O halde size ne oluyor?"
Dediler ki:
- "Dinimizden ayrıldın ve İsa'nın bir kul olduğunu iddia ettin."
Dedi ki: - "Siz İsa hakkında ne diyorsunuz?"
Dediler ki: - "Diyoruz ki o, Allah'ın oğludur."
Bunun üzerine Necaşi elini göğsüne kaftanının üstüne koyarak:
- "Şehadet ederim ki İsa bundan başka bir şey değildir." dedi.
Fakat bununla yazdığı şeyi kastediyordu. Bunun üzerine onlar Necaşi'nin kendi dediklerini kabul ettiğini zannederek ondan radı oldular ve ondan ayrıldılar. Bu haber Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e ulaştı. Necaşi öldüğü zaman namazını kıldı ve onun için istiğfar etti." (Siyer-i İbn-i Hişam)


Habeşistan'a Hicret Eden Sahaber, Savaşta Necâşi'ye Destek Veremedi


Mehmed Emin Akın Hoca:

Hılfu'l- Fudul Andlaşmasının Sebebi

Zubeyd oğullarından bir kişi Mekke'ye ticaret malı getirmişti. As ibnu Vail onu satın aldı. Fakat hakkını vermedi. Bunun üzerine Zubeyd oğullarından olan kişi daha önce anlaşmalı olduğu kabilelerin ileri gelenlerine muracaat etti. Fakat onlar kendisine yardım etmekten çekindiler ve onu kovdular.
Zubeydi, başına gelen bu bela üzerine Ebu Kubeys dağının tepesine çıktı. O sırada Kurayş'liler, Kabe'nin çevresinde kendilerine ait localarında bulunuyorlardı. Zubeydi yüksek sesle şöyle bağırdı:
"Ey Fihroğulları! Bir mazluma yetişin.

Mekke'nin ortasında malı elinden gitti.
Ey toplananlar! Kâbe'de grup grup
Umresini yapamayan perişan bir ziyaretçi var.
Ey Hicr ile Haceru'l-Esved arasında toplananlar!
Bu mukaddes yer, keremini tamamlayanlarındır.
Günahkar ve zalim kişinin elbisesi,
Ona saygı ve asalet vermez."

Bu çağrı üzerine Zubeyr ibnu Abdilmuttalib ayağa kalkarak: "Bu işin peşi bırakılmaz" dedi.
Sonra Abdullah ibnu Ced'an'ın evinde toplandılar. Ev sahibi onlara yemek hazırladı. Haram aylardan olan Zulkade ayında andlaşma yaptılar. Zalime karşı mazlumun yanında birlik halinde bulunacakları ve zalimden hakkını alıp mazluma iade edinceye kadar mucâdele edecekleri üzere Allah'a söz verdiler. Sonra yürüyüp As ibnu Vail'in yanına gittiler. Satılan malın karşılığını kendisinden çekip aldılar ve sahibine verdiler." (Munir Gadban, Rasulullah'ın Hayatı ve Metodu, Risale, İst., C. 1, sh. 93-95)

Abdurrahman ibnu Avf (r.anh), Rasulullah (s.a.v.) efendimizin şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Amcalarımla birlikte İyi Kişiler Andlaşması'nda bulundum. O zaman daha genç yaştaydım. Bu anlaşmayı bozmam karşılığında kırmızı develerimin olmasını istemem (yani karşılığında kırmızı develer verilse de yine bu anlaşmayı bozmak istemem.)"

(Buhari, el-Edebu'l-Mufred, 567; İbnu Hibban, el-Mevârid, 2062; Hakim, 2/220, Tefsir.
Hakim: "İsnâdı sahihtir, ancak Buhari ve Muslim Sahih'lerine almamışlardır" demiş, Zehebi de ona muvafakat etmiştir. Ahmed ibnu Hanbel, 1/190-193; İbnu Hacer el-Heysemi, Mecmeu'z-Zevaid, 8/172)



*****

Türkiye'de darbe 100 senedir mevcud!
Mevcut küfür rejimlerini geliştirici piyonların ve demokratik argümanlara azılı kafirlerce yapılan ara darbeler muslumanın gündemini belirlememeli.
Musluman, nebevi metod ile hareket eder ve Allah'ın nizamını ilga ederek ikâme edilen beşer mahreçli rejimlerden beridir.
Velev ki yakın çağın mutedeyyin şahsiyetleri Erbakan, Tayyib ve topluluğu İhvan gibi kısmi olarak İslami söylemli demokratik düzenin partizanlarının İslam akaidindeki ve hareketindeki konumuna bakarsak, bunun câiz olmadığını göreceğiz.
Tayyib daha geçen sene Arab Baharı akımında Mısır'a, Libya'ya, Tunus'a Amerika tarafından muslumanlara Laiklik ihracı için öne sürülmedi mi?

Mısır'daki % 52 oy alan İhvan'a yapılan Cunta'nın darbesi gibi olası bir darbenin Türkiye'de yapılması durumunda, partizanlar acaba hala demokrasiden ve seçimlere katılma azminden bir şey yitirmeyecekler mi?
Hâla, Mısır'daki 'Demokratik hakkımızı istiyoruz' tepkisi gibi, Türkiye'de de "demokrasi yanlılarına destek mitingleri düzenleyenler" demokrasiyi küfür görüp ondan beri olanlara husumetçe tavırlar sürdürecek midir?

Son olarak diyeceğim ; 6 ay sonra seçimlere girecek olan Türkiye'deki mevcut iktidar ve Tayyib'in, Mısır ve Suriye'deki son gelişmeler üzerine Amerika ve İsrail'e muhalefet eder gibi görünmeleri tirübünlere oynama, bir senaryodan ibarettir. Kendileri gibi Demokratik mucadeleyi sürdürenlerin başlarına gelenler karşısında sesini yükseltmesinin bir sebebi de kendi başına gelebilecek olmanın verdiği panik olması da muhtemeldir. Malum daha 40 gün önce gezi olayları yaşanmıştı. Yoksa Tayyib'in hükümeti 10 senedir Afganistan'a asker yollayıcı imzalar atmakta, ABD askerleriyle Nato çatısı altında ortaklaşa mucahid avına çıkmaktadırlar! Yine 2009 'da yaşanan Lübnan İsrail tiyatrosu sonucu Türk askeri Lübnanda Yahudi askerlerinin güvenliğini sağlamaktadır. Türk askeri Arnavutlukta, Somali'de ne adına kimlerle mucadeleyi sürdürdüğünü unutmamak gerekir?

Sonuçta, Şeyh Usame' bin laden (rahimehullah) şehid edildiğinde mevcut iktidarın Hırıstiyanlardan daha coşkulu kutlama tebriklerini unutmadık.
Eğer sen şeriatı istiyor ve bunun hakim olmasında izlenecek yolun Rasulullah (s.a.v.)in gösterdiği ve Allah'ın emrettiği şekilde isteyen mucahidsen "spesifik Terörist"sin; kafirlerin davet ettiği küfür yollarına girerek demokratik mucadelede İslam'ı(!) ediyorsan, iktidarın Esma'ya ağladığı gibi kutsal demokrasi şehidisin!



Mevcud Tağuti Rejimlerin, Darbecilere Karşı Mudafasında Ölen Halkın Hükmü Nedir?
Mısır ve Türkiye darbe girişimleri ve ölenlerin durumu

Musa hoca:

İlgili Konular:

Tağutlar Arasında Taraf Tutmakta Bir Sakınca Var mıdır?

İsyancılara (baği) Karşı Harbi Kafirlerden Yardım Alınabilir mi?
 
K Çevrimdışı

kelime-i şehadet

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
zalim-kafir de olsa islam ve müslüman için en hayırlı ya da en az şerli kimse onun hakim olması için dua etmeli ve bir darbe (savaş) durumunda da hicret etmeli diye bir anlam çıkardım yazılanlardan. şu durumda şunu sormak lazım. suriye'de öso ile baas savaşırken nusracıların savaşmak yerine hicret edip iki taraf arasındaki savaşın bitmesini beklemesi gerekmez mi?
 
Abdulmuizz Fida Çevrimiçi

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
zalim-kafir de olsa islam ve müslüman için en hayırlı ya da en az şerli kimse onun hakim olması için dua etmeli ve bir darbe (savaş) durumunda da hicret etmeli diye bir anlam çıkardım yazılanlardan. şu durumda şunu sormak lazım. suriye'de öso ile baas savaşırken nusracıların savaşmak yerine hicret edip iki taraf arasındaki savaşın bitmesini beklemesi gerekmez mi?
Yazımı başkasına okutunuz, çünkü sizin dediğiniz anlamları kastettmedim.
Ne Necaşi, ne Öso günümüzdeki demokratlarıyla kıyaslanamaz. Cebhetu'n Nusra, kendi cebhesini açmış ve kafirlerle din savaşı veriyor. Darbe yemiş demokratların durumuyla ilgisi yoktur. Öso da şu an , kafirlerle demokratik hak ve mucadelesi vermiyor.
 
Abdulmuizz Fida Çevrimiçi

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Güncel
SubhanAllah



İlgili Konular:

Tağutlar Arasında Taraf Tutmakta Bir Sakınca Var mıdır?



İsyancılara (baği) Karşı Harbi Kafirlerden Yardım Alınabilir mi?
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Üst Ana Sayfa Alt