Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

İlmi Konu Cevşen Şia Bidatidir, Uydurulduğu Katidir

M Çevrimdışı

msy

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
ALLAH SİZE İSTİKAMET VERSİN..BİD'A CILARA CEVAP..
Cevşen-ül Kebir adındaki Kur’anın zübde ve hülâsası, kâinat ve insanın yaradılış gayelerinin neticesi olan Tevhid-i Hâlık vazifesini en ekmel bir tarzda ifade eden ve binbir esma ve sıfat-ı İlâhiyenın nuranî ve kudsî dizisi olan Münacat-i Peygamberiye (A.S.M.) çok basit bir anlayışla ve âmiyane bir görüşle ve son derece sakat bir takım bahanelerle ilişmek istemiştir. Oysa ki, kudsî olan Cevşenin hakikatları ve bunların tecelli ve tezahürleri Risale-i Nur’un eserlerinde nuranî semereler vermesiyle meydandadır. Cevşen-ül Kebir münacatına ilişmek isteyen münekkid zâtın ileri sürdüğü başlıca bahaneleri şunlardır.


1- Cevşen Duası daha çok Şiîler arasında yaygın olmakla birlikte bir kısım Sünnîlerle müşterek tarafı var olduğu..

2- Ne Ehl-iSünnetin, ne de Şia’nın hadis kitaplarında yer almayışı..

3- Cevşen-ül Kebir duasının fazilet ve hâsiyetleri hakkında gelen rivayetlerde mübalağaların bulunduğu..

4- Cevşen-ül Kebir rivayet yoluyla geldiği halde kelimelerinin zaptında son derece bir titizlik içerisinde kayıt edilmesiyle hafızlardan nakledilen rivayetli hadislere benzemediği..

5- Cevşen duası herkesin vâkıf olabileceği bir açıklık içerisinde literatüre geçtiği için gizli tutulmasının imkânsızlığı ki; rivayetteki ifadeye zıt olduğu..
İşte kendini her şeyi bilir edası içerisinde basit bir akılcılık tufanına kapılarak kendi basit görüşüne, anlayışına yukarıda sıraladığımız vâhi bahaneleri âdeta bir ilmî kaide tarzında görmüş, ona göre davranmış ve çok yersiz bir ilim furuşluk yapmak istemiştir. Oysa ki; “Ben biliyorum, ben âlimim” diyenin cahilliğini ilân eden hadis-i şerif vardır.


CEVAPLARA GEÇİYORUZ

1- Cevşen-ül Kebir duası gibi daha pek çok mes’elelerde Şialarla, Ehl-i Sünnetin müşterekliği vardır. Şiaların iştirak ettiği her bir mes’eleyi alıp ilim ve irfan kütüphanemizden söküp atarsak, bir çok mes’ele ve hakikatları kaybetmiş oluruz.

Meselâ: Mehdi Mes’elesinde şialarla Ehl-i Sünnet esasta müşterektirler. Lâkin Şialar mes’eleyi mübalağalı ve hurafeli bir zemine götürmüşlerdir.

Hem meselâ: Hazret-i Ali’nin (RA) yüksek kemalâtı hakkında peygamberimizin yüksek senâları ehl-i sünnetin bütün hadîs kitablarında mevcuttur. Fakat şialar mes’eleyi başka maksad ve gayelere yönlendimişlerdir.

Yine meselâ; bütün sahih hadîs kitaplarımızda: “Dağda, kırda, bayırda her yerde temiz toprak üstünde rahatlıkla secde edilip namaz kılınabileceği” manasında bir hadis-i şerif mevcuddur. Şialar ise bu hadîsi başka bir mecraya çekerek kiremitten secdelik taşlar yaptırarak, sadece onun üstünde secde edilebileceği manasında uygulamişlardır.

İşte Cedvşen-ül Kebir Duası da böyledir. Şialar onun hakkında bir çok mübağalalar uydurmuş ve gayr-i murad yanlış tatbikatlar yapmış olabilirler. Kefenlerine özel tarzda Cevşeni yazdırabilirler; ki aslında Gümüşhanevî Şeyh Ahmed Ziyauddin Hazretlerinin “Mecmuat-ül Ahzab” isimli eserinin cild 1 sahife 243’ün kenarında yazılı buluna, Cevşen-ül Kebir’in hasiyetleri hakkındaki bölümde: “Kefenin üstüne Cevşenin metni yazılır.” diye bir şey yoktur. Belki “Kâfur ve misk ile bir kaba yazılsa kabdaki yazılar su ile eritilip o su ölünün kefenine serpilse” diye yazılıdır.

2- Cevşen-ül Kebir duası hadîs kitablarımızda hattâ şiaların da meşhur hadîs mecmualarında kayıtlı değildir diyerek gayr-i sahihliğine delil gösterilmiş.

Cevap: Cevşen-ül Kebir gibi daha bir çok hususi mes’ele ve büyük dualar meşhur hadîs müdevvenatı olan kitaplarımızda mevcut olmaması, sahih olmadığına delil değildir. Sadece Cevşen-ül Kebir değil, Kur’an’ın bazı sure ve âyetleri bir münacaat duası olan “Kenz-ül Arş” duası gibi bir çok mühim dua ve münacatlar kat’iyen menba-ı Risaletten gelmiş oldukları halde meşhur hadîs kitaplarımızda kayıtlı değildir. Yine bu neviden olarak koskoca Nakşibendiye Tarîkatı’nın esasının hafi zikir tarzında Peygamberimiz (A.S.M.) tarafından Hazret-i Ebubekir-i Sıddık’a (R.A.) mağara içinde hususî bir tarzda talim edildiği Başta İmam-ı Rabbanî (R.A.) “Mektubat’ında”, Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri “Marifetname’sinde”, daha birçok tasavvuf kitaplarında önemle kayıtlı olduğu halde, meşhur hiçbir hadîs kitabında yer almamaktadır. Bu durumda ve münekkid zatın kaidesine göre acaba hepsi kâmilîni ulema olan sâdat-ı Nakşibendiyenin kutup ve pirlerinin o tarz görüş ve telâkkileri asılsız bir hurafe midir? Ben bu mes’eleyi özellikle Türkiye Gazetesi’nin ve umumiyetle tasavvufçu müessislerine soruyorum ve cevabını istiyorum. Her ne ise...

3- Kudsî ve emsalsız ve hârika bir münacat-i Peygamberî olan Cevşen-ül Kebir duasının fazilet ve hasiyetleri hakkında gelen rivayette aşiri bir mğbalağanın soz konusu olduğu mes’elesine cevabımız ise:

Evvelâ: Ehl-i sünnet’in ve bunlardan özellikle ehl-i tahkik bir mutasavvıf ve büyük bir veli, ayni zamanda hadîs usûlü ilmine âşina ve bu yolda te’lifatı var olan meşhur Şeyh Ahmet Gümüşhanevî Hazretleri’nin “Mecmuat-ül Ahzab” eseri birinci cilt sahife 243’te yazılı olan rivayetteki ifadelerde; ehl-i sünnetin akıl ve ilim kâidelerine ve sair hâdislerdeki peygamberimizden (A.S.M.) mervi bazı dua ve Kur’an sureleri hakkında gelmiş rivayetlerdeki beyan tarzına hiçde bir mugayereti ya da bir ziyadeliği diye bir şey yoktur.

Sözünü ettiğimiz rivayetlerde makam-ı tergibin icabından olan ve mübalağa gibi görünen bazı sözlerinin ve kelimay-ı Nebeviyenin aksamının vaziyetine âşınalığı olan kimselerin, Cevşen-ül Kebir hakkında varid olmuş rivayeti de uygun bulacakları muhakkaktır.

Kaldı ki, Peygamber (A.S.M.) Cevşen ve emsali duaların fazilet ve sevaplarını evvelâ ve birinci derecede kendi hakkında vaziyetlerini görmüş öylece ifade buyurmuşlardır.

Risale-i Nur bu mes’eleyi ve daha benzer birçok mes’eleleri kökten ve esastan halletmiştir. İsteyenler 24. sözün 3. dal’ının 12 asillarına ve hususiyle Emirdağ Lahıkası sahife 162’deki Hazret-i Üstadın (R.A.) hârika izahatına bakabilirler.

Bütün bu izahatla beraber şiaların içinde ve şia kaynaklı Cevşenler hakkında bazı ziyadelikler ve mübalağakâr ifadeler veya garip tatbikatlar bulunmuş olabilir. Şiaların o tip mübalağaları elbette Cevşenin asliyetine ve metninin i’cazdarlığına ve ehl-i sünnetin onun hakkında müstakim makbul ve mutedil telâkkilerina bir zarar îras etmez.

4- Rivayet yoluyla geldiği halde Cevşenin kelimelerinin büyük bir titizlikle aynı aynısına, eksiksiz olarak kaydedilmesiyle hafızlardan nakledilen sair rivayetli hadislere benzemediği için uydurulmuştur.

Cevap: Herşeyi biliyorum diye arz-ı endam eden bîçare münekkid zât anlaşılıyor ki; asrı saadette bir çok mühim hadîslerin ve i’caza dair bazı rivayetlerin, anında veya hemen akabinde yazi ile kaydedildiğinden haberi yoktur.Cevşen-ül Kebir gibi vahy-i zımnî ile gelmiş fevkalade mühim bir duanın Hazret-i Ali’ye (R.A.) menba-i Risaletten intikal edildiğine imam-ı Ali (R.A.) tarafından hemen yazi ile kaydedilmiş oduğuna neden ihtimal vermiyor?.

Bilmiyoruz.

Bu Hakikatla beraber münekkid olan zat bir gaflet ile kendikendine tenakuza düşüyor. Diyor ki: “Şifa kaynaklı Cevşenlerle Sünnilerin tabettirdikleri nüshalarda bazı eksiklikler veya farklılıklar vardır.” Eğer düğüm böyle ise, münekkid zâtın az üsteki ifadesinde: “Onun kelimeleri titizlikle zaptedilmiş.” İle kendisinin tesbit etmiş olduğu o ziyadelikler veya eksiklikler vaziyeti; kendisini derince cerh etmekte oduğunun farkında değildir. Kaldı ki her bir dua veya sahih hadîslerin de mutlaka nusha farkları bulunmaktadır. Cevşeninki de öyledir. Bazı farkları vardır; ve bunlar “Mecmuat-ül Ahzab”ın ilgili yerinde işaretlenmişlerdir.

5- Cevşen-ül Kebir duasındaki mânâlar herkesin anlayabileceği bir ifade ile geldiği için onun gibi bırakılmasına imkân yoktur.

Cevap: Bu mes’elede bu münekkid zât, bilmediği halde biliyorum hülyasıyla kendi canibinden bir hükme varmış; amma bilmezliğini itiraf ederek arayıp da bir bilene sormayı ihmal etmiş.

Evet, Cevşen-ül Kebir gibi daha birçok dualar ve sırlı hususi mes’eleler var ki ilk başlarda hususi ve mahrem tutulmuşken lâkin zamanla hususilik ve mahremiyet tarafları naehil insanlar yüzünden zedelenmiş, herkese gösterilmiş, şuyu’ bulmuştur. Haliyle o dualardaki miknatis gibi hâsiyetler de gaib olmuşlardır. Buna göre Cevşen’in asıl mahrem tutulan yanı is herkes tarafından kolayca anlaşılabilen onun muazzam metni değil; belki fazilet, sevab ve hasiyetleridir. Veya bunlar hakkında gelen rivayet şeklidir.

Evet, Kur’anla beraber umuma bakan ve her vakiy herkese lâzım olan âyetleri, hadîsleri veya sahabenin tefsirlerini herkese bildirmek ve yaymak lâzım ve vâcib bir vazife olduğu gibi, İslâm ailesinin hususi ve mahrem ve ancak ehline gösterilebilir sırlı ve özel bazı dua ve rivayet kısımlarının varlığı da muhakkaktır. Bu mevzua Hazret-i Ebu Hüreyre’nin (R.A.) ve İmam-ı Ali’nin (R.A.) söyledikleri ve dikkat çekdikleri sözleri kat’î delildir. Başka sahabelerin aynı mevzuda ayrı sözleri de vardır.

İşte Hazret-i Ebu Hüreyre (R.A.) bu hususta şöyle der: “Ben Resulullah’tan (A.S.M.) iki kab ilim hıfzedip aldım. Bunlardan birisini neşrettim, amma ikincisini ise eğer neşretsem şu boyun (kendi boynunu göstererek) kesilir”. Buhari cilt 2.sahife 185

Hazret-i İmam-ı Ali (R.A.) ise derki: “Ben Ebü-l Kasım’ın (Resulullah’ın) ağzından her işittiğimi size söyler, ifşa edersem, sizler benim yanımdan ayrıldığınızda “Ali yalancıların yalancısı, fâsıkların fâsıkıdır diyeceksiniz.” (Ruh-ul Beyan, Burusevi, cilt 4. sahife 270)

Demek ki sırlı, mahrem ve hususi rivayetler, dualar ve işler vardır ki, bunların meşhur ve umuma açık hadîs kitaplarına geçmemeleri ile asıllarının gayr-ı mevcudluğuna hiçbir delil olamaz.

NETİCE Cevşen-ül Kebir adındaki en meşhur ve Kur’andan sonra en mübarek ve en kudsî münacat-ı Peygamberî merfû ve muttasıl ve mütevatir senedi “Mecmuat-ül Ahzab’ın 1. cildinin 234. sahifesinde mevcuttur. Rivayet silsilesi, sâdat-ı ehl-i Beytten müteşekkildir. Ve şimdiye kadar hiçbir muhaddis veya nekkad-ı muhaddisinden hiçbir müteşeddit; cerh ve tâdil kitaplarında Cevşenin senedine ilişmemiş, hiçbir şey dememiştir. İşte meydan, bütün cerh, nekd ve tadil kitapları ortada ...

Ayrıca, Cevşen-ül Kebir münacatı hakkında tahkikli bir araştırmamızın kısaca bir özeti “Risale-i Nur’un Kudsî Kaynakları” adlı eserimizin 412 sahifesinde mevcuttur.

Ve böylece, ehl-i hak ve hakikatın yanında mes’ele gündüz gibi aydınlanmıştır.

Şüphe ve vesveselerin, sivrisineklerin sakat vızıltıları, şu gök gürültüsü gibi olan sâdânın yanında hiçbir değeri yoktur. Ve her zaman da sönmeye ve susmaya mahkumdur.
 
M Çevrimdışı

msy

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
Bu yazı türkiye gazetesindeki bir yazarın cevşene bid'a diyerek ilişmesi üzerine Abdulkadir Badıllı tarafından yazılmıştır.Sundukları sebepler aynı olduğu için oradan alıntı yapılmıştır.
 
!sLaM4eVeR Çevrimdışı

!sLaM4eVeR

لا اله الا الله
Admin
ALLAH SİZE İSTİKAMET VERSİN..BİD'A CILARA CEVAP..
Cevşen-ül Kebir adındaki Kur’anın zübde ve hülâsası, kâinat ve insanın yaradılış gayelerinin neticesi olan Tevhid-i Hâlık vazifesini en ekmel bir tarzda ifade eden ve binbir esma ve sıfat-ı İlâhiyenın nuranî ve kudsî dizisi olan Münacat-i Peygamberiye (A.S.M.) çok basit bir anlayışla ve âmiyane bir görüşle ve son derece sakat bir takım bahanelerle ilişmek istemiştir. Oysa ki, kudsî olan Cevşenin hakikatları ve bunların tecelli ve tezahürleri Risale-i Nur’un eserlerinde nuranî semereler vermesiyle meydandadır. Cevşen-ül Kebir münacatına ilişmek isteyen münekkid zâtın ileri sürdüğü başlıca bahaneleri şunlardır.


1- Cevşen Duası daha çok Şiîler arasında yaygın olmakla birlikte bir kısım Sünnîlerle müşterek tarafı var olduğu..

2- Ne Ehl-iSünnetin, ne de Şia’nın hadis kitaplarında yer almayışı..

3- Cevşen-ül Kebir duasının fazilet ve hâsiyetleri hakkında gelen rivayetlerde mübalağaların bulunduğu..

4- Cevşen-ül Kebir rivayet yoluyla geldiği halde kelimelerinin zaptında son derece bir titizlik içerisinde kayıt edilmesiyle hafızlardan nakledilen rivayetli hadislere benzemediği..

5- Cevşen duası herkesin vâkıf olabileceği bir açıklık içerisinde literatüre geçtiği için gizli tutulmasının imkânsızlığı ki; rivayetteki ifadeye zıt olduğu..
İşte kendini her şeyi bilir edası içerisinde basit bir akılcılık tufanına kapılarak kendi basit görüşüne, anlayışına yukarıda sıraladığımız vâhi bahaneleri âdeta bir ilmî kaide tarzında görmüş, ona göre davranmış ve çok yersiz bir ilim furuşluk yapmak istemiştir. Oysa ki; “Ben biliyorum, ben âlimim” diyenin cahilliğini ilân eden hadis-i şerif vardır.


CEVAPLARA GEÇİYORUZ

1- Cevşen-ül Kebir duası gibi daha pek çok mes’elelerde Şialarla, Ehl-i Sünnetin müşterekliği vardır. Şiaların iştirak ettiği her bir mes’eleyi alıp ilim ve irfan kütüphanemizden söküp atarsak, bir çok mes’ele ve hakikatları kaybetmiş oluruz.

Meselâ: Mehdi Mes’elesinde şialarla Ehl-i Sünnet esasta müşterektirler. Lâkin Şialar mes’eleyi mübalağalı ve hurafeli bir zemine götürmüşlerdir.

Hem meselâ: Hazret-i Ali’nin (RA) yüksek kemalâtı hakkında peygamberimizin yüksek senâları ehl-i sünnetin bütün hadîs kitablarında mevcuttur. Fakat şialar mes’eleyi başka maksad ve gayelere yönlendimişlerdir.

Yine meselâ; bütün sahih hadîs kitaplarımızda: “Dağda, kırda, bayırda her yerde temiz toprak üstünde rahatlıkla secde edilip namaz kılınabileceği” manasında bir hadis-i şerif mevcuddur. Şialar ise bu hadîsi başka bir mecraya çekerek kiremitten secdelik taşlar yaptırarak, sadece onun üstünde secde edilebileceği manasında uygulamişlardır.

İşte Cedvşen-ül Kebir Duası da böyledir. Şialar onun hakkında bir çok mübağalalar uydurmuş ve gayr-i murad yanlış tatbikatlar yapmış olabilirler. Kefenlerine özel tarzda Cevşeni yazdırabilirler; ki aslında Gümüşhanevî Şeyh Ahmed Ziyauddin Hazretlerinin “Mecmuat-ül Ahzab” isimli eserinin cild 1 sahife 243’ün kenarında yazılı buluna, Cevşen-ül Kebir’in hasiyetleri hakkındaki bölümde: “Kefenin üstüne Cevşenin metni yazılır.” diye bir şey yoktur. Belki “Kâfur ve misk ile bir kaba yazılsa kabdaki yazılar su ile eritilip o su ölünün kefenine serpilse” diye yazılıdır.

2- Cevşen-ül Kebir duası hadîs kitablarımızda hattâ şiaların da meşhur hadîs mecmualarında kayıtlı değildir diyerek gayr-i sahihliğine delil gösterilmiş.

Cevap: Cevşen-ül Kebir gibi daha bir çok hususi mes’ele ve büyük dualar meşhur hadîs müdevvenatı olan kitaplarımızda mevcut olmaması, sahih olmadığına delil değildir. Sadece Cevşen-ül Kebir değil, Kur’an’ın bazı sure ve âyetleri bir münacaat duası olan “Kenz-ül Arş” duası gibi bir çok mühim dua ve münacatlar kat’iyen menba-ı Risaletten gelmiş oldukları halde meşhur hadîs kitaplarımızda kayıtlı değildir. Yine bu neviden olarak koskoca Nakşibendiye Tarîkatı’nın esasının hafi zikir tarzında Peygamberimiz (A.S.M.) tarafından Hazret-i Ebubekir-i Sıddık’a (R.A.) mağara içinde hususî bir tarzda talim edildiği Başta İmam-ı Rabbanî (R.A.) “Mektubat’ında”, Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri “Marifetname’sinde”, daha birçok tasavvuf kitaplarında önemle kayıtlı olduğu halde, meşhur hiçbir hadîs kitabında yer almamaktadır. Bu durumda ve münekkid zatın kaidesine göre acaba hepsi kâmilîni ulema olan sâdat-ı Nakşibendiyenin kutup ve pirlerinin o tarz görüş ve telâkkileri asılsız bir hurafe midir? Ben bu mes’eleyi özellikle Türkiye Gazetesi’nin ve umumiyetle tasavvufçu müessislerine soruyorum ve cevabını istiyorum. Her ne ise...

3- Kudsî ve emsalsız ve hârika bir münacat-i Peygamberî olan Cevşen-ül Kebir duasının fazilet ve hasiyetleri hakkında gelen rivayette aşiri bir mğbalağanın soz konusu olduğu mes’elesine cevabımız ise:

Evvelâ: Ehl-i sünnet’in ve bunlardan özellikle ehl-i tahkik bir mutasavvıf ve büyük bir veli, ayni zamanda hadîs usûlü ilmine âşina ve bu yolda te’lifatı var olan meşhur Şeyh Ahmet Gümüşhanevî Hazretleri’nin “Mecmuat-ül Ahzab” eseri birinci cilt sahife 243’te yazılı olan rivayetteki ifadelerde; ehl-i sünnetin akıl ve ilim kâidelerine ve sair hâdislerdeki peygamberimizden (A.S.M.) mervi bazı dua ve Kur’an sureleri hakkında gelmiş rivayetlerdeki beyan tarzına hiçde bir mugayereti ya da bir ziyadeliği diye bir şey yoktur.

Sözünü ettiğimiz rivayetlerde makam-ı tergibin icabından olan ve mübalağa gibi görünen bazı sözlerinin ve kelimay-ı Nebeviyenin aksamının vaziyetine âşınalığı olan kimselerin, Cevşen-ül Kebir hakkında varid olmuş rivayeti de uygun bulacakları muhakkaktır.

Kaldı ki, Peygamber (A.S.M.) Cevşen ve emsali duaların fazilet ve sevaplarını evvelâ ve birinci derecede kendi hakkında vaziyetlerini görmüş öylece ifade buyurmuşlardır.

Risale-i Nur bu mes’eleyi ve daha benzer birçok mes’eleleri kökten ve esastan halletmiştir. İsteyenler 24. sözün 3. dal’ının 12 asillarına ve hususiyle Emirdağ Lahıkası sahife 162’deki Hazret-i Üstadın (R.A.) hârika izahatına bakabilirler.

Bütün bu izahatla beraber şiaların içinde ve şia kaynaklı Cevşenler hakkında bazı ziyadelikler ve mübalağakâr ifadeler veya garip tatbikatlar bulunmuş olabilir. Şiaların o tip mübalağaları elbette Cevşenin asliyetine ve metninin i’cazdarlığına ve ehl-i sünnetin onun hakkında müstakim makbul ve mutedil telâkkilerina bir zarar îras etmez.

4- Rivayet yoluyla geldiği halde Cevşenin kelimelerinin büyük bir titizlikle aynı aynısına, eksiksiz olarak kaydedilmesiyle hafızlardan nakledilen sair rivayetli hadislere benzemediği için uydurulmuştur.

Cevap: Herşeyi biliyorum diye arz-ı endam eden bîçare münekkid zât anlaşılıyor ki; asrı saadette bir çok mühim hadîslerin ve i’caza dair bazı rivayetlerin, anında veya hemen akabinde yazi ile kaydedildiğinden haberi yoktur.Cevşen-ül Kebir gibi vahy-i zımnî ile gelmiş fevkalade mühim bir duanın Hazret-i Ali’ye (R.A.) menba-i Risaletten intikal edildiğine imam-ı Ali (R.A.) tarafından hemen yazi ile kaydedilmiş oduğuna neden ihtimal vermiyor?.

Bilmiyoruz.

Bu Hakikatla beraber münekkid olan zat bir gaflet ile kendikendine tenakuza düşüyor. Diyor ki: “Şifa kaynaklı Cevşenlerle Sünnilerin tabettirdikleri nüshalarda bazı eksiklikler veya farklılıklar vardır.” Eğer düğüm böyle ise, münekkid zâtın az üsteki ifadesinde: “Onun kelimeleri titizlikle zaptedilmiş.” İle kendisinin tesbit etmiş olduğu o ziyadelikler veya eksiklikler vaziyeti; kendisini derince cerh etmekte oduğunun farkında değildir. Kaldı ki her bir dua veya sahih hadîslerin de mutlaka nusha farkları bulunmaktadır. Cevşeninki de öyledir. Bazı farkları vardır; ve bunlar “Mecmuat-ül Ahzab”ın ilgili yerinde işaretlenmişlerdir.

5- Cevşen-ül Kebir duasındaki mânâlar herkesin anlayabileceği bir ifade ile geldiği için onun gibi bırakılmasına imkân yoktur.

Cevap: Bu mes’elede bu münekkid zât, bilmediği halde biliyorum hülyasıyla kendi canibinden bir hükme varmış; amma bilmezliğini itiraf ederek arayıp da bir bilene sormayı ihmal etmiş.

Evet, Cevşen-ül Kebir gibi daha birçok dualar ve sırlı hususi mes’eleler var ki ilk başlarda hususi ve mahrem tutulmuşken lâkin zamanla hususilik ve mahremiyet tarafları naehil insanlar yüzünden zedelenmiş, herkese gösterilmiş, şuyu’ bulmuştur. Haliyle o dualardaki miknatis gibi hâsiyetler de gaib olmuşlardır. Buna göre Cevşen’in asıl mahrem tutulan yanı is herkes tarafından kolayca anlaşılabilen onun muazzam metni değil; belki fazilet, sevab ve hasiyetleridir. Veya bunlar hakkında gelen rivayet şeklidir.

Evet, Kur’anla beraber umuma bakan ve her vakiy herkese lâzım olan âyetleri, hadîsleri veya sahabenin tefsirlerini herkese bildirmek ve yaymak lâzım ve vâcib bir vazife olduğu gibi, İslâm ailesinin hususi ve mahrem ve ancak ehline gösterilebilir sırlı ve özel bazı dua ve rivayet kısımlarının varlığı da muhakkaktır. Bu mevzua Hazret-i Ebu Hüreyre’nin (R.A.) ve İmam-ı Ali’nin (R.A.) söyledikleri ve dikkat çekdikleri sözleri kat’î delildir. Başka sahabelerin aynı mevzuda ayrı sözleri de vardır.

İşte Hazret-i Ebu Hüreyre (R.A.) bu hususta şöyle der: “Ben Resulullah’tan (A.S.M.) iki kab ilim hıfzedip aldım. Bunlardan birisini neşrettim, amma ikincisini ise eğer neşretsem şu boyun (kendi boynunu göstererek) kesilir”. Buhari cilt 2.sahife 185

Hazret-i İmam-ı Ali (R.A.) ise derki: “Ben Ebü-l Kasım’ın (Resulullah’ın) ağzından her işittiğimi size söyler, ifşa edersem, sizler benim yanımdan ayrıldığınızda “Ali yalancıların yalancısı, fâsıkların fâsıkıdır diyeceksiniz.” (Ruh-ul Beyan, Burusevi, cilt 4. sahife 270)

Demek ki sırlı, mahrem ve hususi rivayetler, dualar ve işler vardır ki, bunların meşhur ve umuma açık hadîs kitaplarına geçmemeleri ile asıllarının gayr-ı mevcudluğuna hiçbir delil olamaz.

NETİCE Cevşen-ül Kebir adındaki en meşhur ve Kur’andan sonra en mübarek ve en kudsî münacat-ı Peygamberî merfû ve muttasıl ve mütevatir senedi “Mecmuat-ül Ahzab’ın 1. cildinin 234. sahifesinde mevcuttur. Rivayet silsilesi, sâdat-ı ehl-i Beytten müteşekkildir. Ve şimdiye kadar hiçbir muhaddis veya nekkad-ı muhaddisinden hiçbir müteşeddit; cerh ve tâdil kitaplarında Cevşenin senedine ilişmemiş, hiçbir şey dememiştir. İşte meydan, bütün cerh, nekd ve tadil kitapları ortada ...

Ayrıca, Cevşen-ül Kebir münacatı hakkında tahkikli bir araştırmamızın kısaca bir özeti “Risale-i Nur’un Kudsî Kaynakları” adlı eserimizin 412 sahifesinde mevcuttur.

Ve böylece, ehl-i hak ve hakikatın yanında mes’ele gündüz gibi aydınlanmıştır.

Şüphe ve vesveselerin, sivrisineklerin sakat vızıltıları, şu gök gürültüsü gibi olan sâdânın yanında hiçbir değeri yoktur. Ve her zaman da sönmeye ve susmaya mahkumdur.


Ne saçmalıyorsun anlamıyorum...
 
M Çevrimdışı

msy

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
Ne saçmalıyorsun anlamıyorum...

Okumazsan anlamazsın.Ayrıca ALLAH herkese anlayış nasip etmiyor maalesef. Biz görevimizi yaptık cevşen bid'a olduğunu iddia edenlere cevabımızı verdik mesuliyetten kurtulduk.Hidayet ALLAH'tandır belki biraz gayret edersen anlarsın.
 
G Çevrimdışı

golge571

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
arkadaşlar manasını okudunuzda Allah a dine inanca yönelik bir yanlışlıkmı var bu dua da neden işinizi gücünüzü bırakıp bu duaların sahte oldunu kanıtlamak için çaba sarfediyorsunuz oundugu zaman insana huzur ve guven veren bu gibi dualara karşı bunları okumayın demek dogrumudur ? anladım akdarıyla tasuvvufa hoş bakmıyorsunuz ama tasavvuf olmasardı su türkiyede kaçtane inançlı müslüman olurdu bir düşünün bence yarıca yurt dışındaki insanların dinlerini deişitirp müslüman yapanalrda heralde çogunlu tasavufi ögretileri benimsemiş insanlar.bırakın gayri müslimleri müslümanlar bile kendinziden sogutuyorsunuz şahsen beni su 2konunuzla kendinizden soguttunuz.işin özünde niyetiniz iyidir belkide bişey diyemem
 
eL_Muhacir Çevrimdışı

eL_Muhacir

İlimsiz Mucâhid, kâtil; Cihâdsız âlim, belâm olur
Frm. Yöneticisi
arkadaşlar manasını okudunuzda Allah a dine inanca yönelik bir yanlışlıkmı var bu dua da neden işinizi gücünüzü bırakıp bu duaların sahte oldunu kanıtlamak için çaba sarfediyorsunuz oundugu zaman insana huzur ve guven veren bu gibi dualara karşı bunları okumayın demek dogrumudur ? anladım akdarıyla tasuvvufa hoş bakmıyorsunuz ama tasavvuf olmasardı su türkiyede kaçtane inançlı müslüman olurdu bir düşünün bence yarıca yurt dışındaki insanların dinlerini deişitirp müslüman yapanalrda heralde çogunlu tasavufi ögretileri benimsemiş insanlar.bırakın gayri müslimleri müslümanlar bile kendinziden sogutuyorsunuz şahsen beni su 2konunuzla kendinizden soguttunuz.işin özünde niyetiniz iyidir belkide bişey diyemem


golge571 bilip bilmeden neden yorum yapıyorsun

Yukarda ki konu hakkında ayet,hadis ve sahabe (r.a) sözleri var bunları kaale almıyorsan bizim gibi aciz olan kimselerin sözlerinden hiç anlamazsın
Bu yüzden bir daha ki yorumunda böyle yaparsan gerekeni yapıcam
 
Enfal.571 Çevrimdışı

Enfal.571

İyi Bilinen Üye
Site Emektarı
arkadaşlar manasını okudunuzda Allah a dine inanca yönelik bir yanlışlıkmı var bu dua da neden işinizi gücünüzü bırakıp bu duaların sahte oldunu kanıtlamak için çaba sarfediyorsunuz oundugu zaman insana huzur ve guven veren bu gibi dualara karşı bunları okumayın demek dogrumudur ? anladım akdarıyla tasuvvufa hoş bakmıyorsunuz ama tasavvuf olmasardı su türkiyede kaçtane inançlı müslüman olurdu bir düşünün bence yarıca yurt dışındaki insanların dinlerini deişitirp müslüman yapanalrda heralde çogunlu tasavufi ögretileri benimsemiş insanlar.bırakın gayri müslimleri müslümanlar bile kendinziden sogutuyorsunuz şahsen beni su 2konunuzla kendinizden soguttunuz.işin özünde niyetiniz iyidir belkide bişey diyemem

Sen ilk sayfada konuyu okumadinmi? Cevseni hak sayanlarin verdikleri hadisler(!) sahihmi? Sen sahih hadislerde hic sahabenin kefenleri üzerine cevseni yazdiklarini okudunmu? Sonradan hadis diye söz uyduranlarin sonunu Allah resulu bildirmemismiydi? O (sav) ümmetine tembihlememismiydiki Onun(sav) yaptiklarini yapacak ve Onun(sav) yapmadiklarina yaklasilmayacak diye..... Allah in bize acik bir delille gönderdikleri Size yetmiyormuki bunlara tesebbüs ediyorsunuz?

Insanlarin yanlislari ortaya cikarmasi, bunlar icin ugrasip cabalamasi sizi neden bukadar rahatsiz ediyor?
 
Abdulmuizz Fida Çevrimiçi

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Böyle ilimsiz ve duygusal düşünenler cahiliyyede her zaman olabileceği için baştan tedbirli cevap yazılmış.
2- Cevşen’in Sünnî kaynaklarda bulunmaması, Şiîler’ce muteber kabul edilen Kutub-ul Erbaa’da bulunması, bunun uydurma olduğunu gösterir.
Cevşen ile ilgili rivâyetlerin, hadîs usûlünde kabul edilen rivayet usulleri ve özellikle hadîsin kabulünü gerektiren mutevâtir, sahih, hasen kategorileri içerisinde olmaması, Cevşen’in sıhhati hakkında epeyce ipucu vermiştir. Üstelik bunun Musâ el-Kâzım - Ca’fer es-Sâdık - Muhammed el-Bâkır - Zeynelâbidîn - Hz. Hüseyin ve Hz. Ali tarîkıyle Hz. Peygamber’e isnâd edilmesi, yani hep Şiâ’nın sahip çıktığı şahsiyetler yoluyla intikali, Sünnî alimlerin ve toplumunun bu rivayeti göz ardı etme neticesine götürmüştür.
Cevşen’in mana ve muhtevası ne kadar güzel ve müsbet olduğu varsayılsa bile İlim erbabı Sünnilerce mevzunun sened tenkidi açısından yapılan değerlendirmeye itibar edilmektedir. Öyle de olmalıdır . Hadis usulü ilim dalı boşuna oluşmamıştır. Metni güzel diye tüm uydurma hadisleri sahihlersek ortalıkta uydurma ve zayıf hadis bırakmayız.
Altının değerini sarrafı bilir misali Hadisin değerini (sahihliğini) de hadis usulü ilmine vakıf alimler bilir. Hiçbir hadis usulü alimi cevşen hakkındaki bahsedilen metne sahih diyememişlerdir. Her ne kadar sofiye ehlince hadis usulü diye bir şey olmasa da (onlara göre hadisin sahihliği şeyhlerine evliyalarının kalbine ALLAH tarafından hadisin keşfolunmasıdır. Ehl-i sünnet ne kadar uydurma olduğunu ilmi olarak ispat etse de tasavvufun şeyhleri okeylemişse o neredeyse Ayet mesabesindedir .) ehl-i sünnete göre vardır.
 
S Çevrimdışı

sawel

Üyeliği İptal Edildi
Banned
elhamdulilah tam kuran hafızı olmasamda 17.cüz kadar talim ve tecvidim düzgün olarak ezberden okuyabiliyorum ama şu yaşım akadarda bu cevşen hiç elime alıp bakmadım allah korumuş beni korumuş rabbim bizi bu tür şeylerden muhafaza eylesin kapller allahın elindedir ali imran suresi 8-9 çokama çok okumalıyız ashabı güzün radıyallahu anhum ecmain çok okurdu çünki allah muhafaza kalp bir saparsa cevşenler,mesneviler vws sv ne kadar sapık kitaplar varsa bir okumaya bir dalarsak sapık olur çıkarız elhamdulilah ehli sunnet ve cemaattim selefin yolundayım dine bid,atlar sokmadan ilk indiği haliyle bir yaşam arzu eden günahkar bir kulum allah bizleri korusun gözetsin inşalalh
 
M Çevrimdışı

mapavri78

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
]arkadaşlar manasını okudunuzda Allah a dine inanca yönelik bir yanlışlıkmı var bu dua da neden işinizi gücünüzü bırakıp bu duaların sahte oldunu kanıtlamak için çaba sarfediyorsunuz oundugu zaman insana huzur ve guven veren bu gibi dualara karşı bunları okumayın demek dogrumudur ? anladım akdarıyla tasuvvufa hoş bakmıyorsunuz ama tasavvuf olmasardı su türkiyede kaçtane inançlı müslüman olurdu bir düşünün bence yarıca yurt dışındaki insanların dinlerini deişitirp müslüman yapanalrda heralde çogunlu tasavufi ögretileri benimsemiş insanlar.bırakın gayri müslimleri müslümanlar bile kendinziden sogutuyorsunuz şahsen beni su 2konunuzla kendinizden soguttunuz.işin özünde niyetiniz iyidir belkide bişey diyemem



eğer insanlar kendilerini Allah;ın değilde boyunlarına astıkları cevşenin koruyup kollayacağına bu cevşen sayesinde kendilerine bela musibet gelmeyeceğine inanıyorlarsa burda ciddi sorun var demektir.Müşriklerde Allah'a inanıyorlar ve putların kendilerini Allah'a yakınlaştırdıklarını iddia ediyorlardı. Ayrıca tasavvuf olmasaydı Türkiyede kaç tane inançlı müslüman olurdu demişsiniz ne yani tasavvuf olmasaydı müslüman olamayacakmıydık zannediyorsunuz?Türkiyedeki insanlar tasavvuf müslümanı olsalardı camilerde,evlerinde namaz kılan müslümanları değilde olduğu yerde bir eli havada bir eli aşağıda şuursuzca sabahtan akşama etrafında dönen insanları görür olurduk,şükürki bunların sayısı oldukça azdır ve tasavvufu bilmeden iyi bir şey zannedenlerde zamanla gerçekleri görecek ve anlayacaklardır.Şahsen bende tasavvufu ve ehlini islama uygun birşey sanardım bir zamanlar ama şükürki Kuran ayetleri ve hadisleri okudukça anladım gerçekleri.
 
M Çevrimdışı

mapavri78

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
şu ana kadar okuduğum tüm yazılarda gördüğüm şudurki burdaki kardeşlerimiz nurculuğa,risalelere,cevşene ve bir çok konuya karşı olan tutumlarını delillerken ayet ve hadisten delil getirerek gerçekleri ortaya koymuşlardır fakat bunun karşısında duran cenahın bir tek ayet veya hadisle karşı reddiye yazdığını göremedim.Ya burda tenkit konusu olan risalelerden örnek veriyorlar ya duygusal davranıyorlar yada sizin aklınız bu adamlarınkinden çokmuda çıkıp ortalığı karıştırıp iftira atıyorsunuz diyorlar,başkacada bişey yok.Allah'ın aşkına bukadarmı gözleriniz kör bu kadarmı kalpleriniz mühürlü?Doğruyu bilen şüphesiz Allah'tır fakat insanlarada akıl vermiştir kullanmaları için.selametle
 
M Çevrimdışı

mapavri78

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
şimdi internette gezinirken nur.gen.tr adlı sitede risale hatmi diye bi bölüm gördüm .Aman Allahım yani siz nurcular Kuran hatim eder gibi tutupda risalelerimi hatim ediyorsunuz yani tıpkı Kuran okur gibi sırasıyla sistemli bir şekilde risale hatmediyorsunuz öylemi.Hani risalaler tefsirdi ?Aman Allahım sen koru bizleri..
 
Abdulmuizz Fida Çevrimiçi

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Mapavri78 kardeşim. Elhamdulillah . Yazdıklarınızı okuyunca gerçekten Allaha hamd ettim . Allah mubarek etsin kardeşim . Kur'an ve sunneti arkanıza alınız ve ayrılmayınız.
Allah sizi ve bizleri bu yoldan, usulden ayırmasın. Bizler sahih delillerle hareket/amel ettkten sonra sapıklar dunya dolusu olsada bize bir şey yapamaz, kaybedenler yine kendileri olacaktır.
Rabbim bunların içindeki saf, masum , İslam diye bu sapıklara katılanları, eğer İslama meylederlerse Allah onları Hidayeti nasib edecektir (inşeallah)

mapavri78 kardeşim ; İnşeallah sitedeki tevhidi konuları fırsat buldukça araştırınız. Kur'an ve sunnete aykırı bir yazımızda bizi uyarmaktan çekinmeyiniz.
 
M Çevrimdışı

musab99

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Bu nurcular varya ALLAH C.C islah etsin bunlari. Bu nurcular bana gore kafirlarden daha fazla islama zararlari dokunuyor.

Hele birde dunyada bir tek musluman bunlarmis ve onlar olmassa sanki dunyada islam kalmiyackmis gibi konusup, hareket ediyorlar insan sinir ediyorlar.

Cok hosgorululer birde yahudileri hiristiyanlari cennete sokacak kadar hosgorululer. Ama siyonistlerle savasan muslumanlara karsi ise hosgorunun zerresi dahi yoktur. Ellerinden gelse bir kasik suda bogacaklar. Insanin sinirleri bozuluyor agzim bozulmadan ben cikiyim en iyisi
 
M Çevrimdışı

mapavri78

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
Allah razı olsun Abdulmuizz Fida kardeşim
siteniz gerçekten çok güzel ve haktan hakikatten bahseder mevzularla dolu,vaktim olduğunca sitenizi takip edeceğim inşallah
Rabbim sizlerin yardımcısı olsun ...
 
M Çevrimdışı

mapavri78

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
Bu nurcular varya ALLAH C.C islah etsin bunlari. Bu nurcular bana gore kafirlarden daha fazla islama zararlari dokunuyor.

Hele birde dunyada bir tek musluman bunlarmis ve onlar olmassa sanki dunyada islam kalmiyackmis gibi konusup, hareket ediyorlar insan sinir ediyorlar.

Cok hosgorululer birde yahudileri hiristiyanlari cennete sokacak kadar hosgorululer. Ama siyonistlerle savasan muslumanlara karsi ise hosgorunun zerresi dahi yoktur. Ellerinden gelse bir kasik suda bogacaklar. Insanin sinirleri bozuluyor agzim bozulmadan ben cikiyim en iyisi
İddia:
Bu, Said Nursî’yle ilgili çıkarımımız. Şimdi sıra, Nur Risaleleri’yle ilgili çıkarımımızda:

Hatırlanacağı üzere, Said Nursî Fussilet suresinin 2. ayetindeki "tenzîlun" kelimesini ebced hesabına tâbi tutmuş, birtakım zorlamalarla (vakf mahalli olmadığından tenvin "nun" sayılmak cihetiyle ) 547 sayısına ulaşmıştı. Sözlerin ikinci ve üçüncü ismi olan Resail-in-Nur ve Risale-i Nurun adedi de beşyüz kırksekiz veya kırkdokuz olduğundan; demek ki bu ayet, pek cüz'î ve sırlı bir veya iki farkla tevafuk ederek remzen ona bakmakta, onu "tenzîl" dairesine almaktadır !...

Biz, herhangi bir zorlamaya da girişmeyeceğiz. Kāri‘a suresinin 9. ayetinde "Onun da anası (bağrına atılacağı yer) hâviye (uçurum)dir." buyurulmaktadır.

ﺔﻴﻮﺎﻫ ﻪﻤﺎﻔ ayeti, makamı beş yüz kırk sekiz olarak Risale-i Nur’un adedi olan beş yüz kırk sekize tam tamına tevafuk ederek onun gideceği yere işaret eder!...
İddiaya cevap:
Bu kadar küstahlık ehl-i imana yakışmaz. Birden fazla ayetin, yüzlerce hadis-i şerifin içinde yer aldığı, İslam tarihinde eşi benzeri görülmemiş bir tarzda İman esaslarını ispat eden, 33 ayetin işaretine mazhar olan, Hz. Ali, Gavs-ı azam, İbn Arabî, Osman’ı Halidi gibi büyük evliyaların haber verdiği ahir zamanın hidayet kaynağı olan Risale-i Nur eserlerini cehennemlik olarak takdim etmeyi maharet sayan kimse, ya dinsiz, ya mecnun, ya da patavatsız bir serseri olması gerekir.





kardeşim bunlar kendi önlerine atılan delilli ispatlı reddiyelere ancak bu uslüpla cevap verebilirler .kendi dinsizliklerinden olsa gerek karşısındakinide dinsiz zannederler.

 
İ Çevrimdışı

İslam Aşığı

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
Allah sizlerden razı olsun kardeşlerim. Sayenizde neyin yanlış neyin doğru olduğu konusunda daha sarih düşüncelere sahip oldum.Cenab-ı zülCelal Kur'an ve sünnetten bizleri asla ayırmasın.Dualarımız sizlerle inşaALLAH.
 
İZZETLİ Çevrimdışı

İZZETLİ

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
daha bugün nurcu birinin cevşenine baktım daha önceki basımlarda görmemiştim onlarda kabul etmişler konu hakkındaki uydurma rivayetin şiya kaynaklarında geçtiğini kitaba yazmışlar e ne deyim bu onlar için iyi bir gelişme diye düşünmeden kendimi alamadım ama bunun o zaatlara yansıması olumlu olmuyor aynı tas aynı hamam ve şunu farkediyorum insan birisini kafasında bir yere otutturursa artık onun o yeden çıkması çok ama çok zor çok şükür ki kuranın ve sünnetin ayrıştırıcı özelliğiyle basiret sahibi müslüman kardeşlerim var ki hakla batılı ayırt edebiliyorlar gerçi çok az kişi bu konumda ama olsun inşallah coğalırlar son sözün ahmetdamar kardeş sana iyi niyetle kötülük yapıyorsun ama bunun farkında bile değilsin
 
Üst Ana Sayfa Alt