Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Cennet Nimetleri..

Muwahhide Tevhid Çevrimdışı

Muwahhide Tevhid

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
İbni Kayyım el-Cevziyye rahimehullah, “Hâdi’l-Ervâh” adlı eserinde şöyle demiştir:

“Şaşarım akıllı uslu postuna bürünmüş beyinsizlere; halim-selim görünen geri zekâlılara! Şaşarım o kimseye ki:

  1. Değersiz ve fani nasipleri, pek nefis ve baki nasiplere tercih etmiştir.
  2. Eni gökler ve yer kadar geniş cenneti satmış, yerine salgın hastalıklara uğramış kimseler ve belalılar arasında dar bir zindanı almıştır.
  3. Altından ırmaklar akan Adn Cennetleri’ndeki güzel güzel evleri vermiş, yerine sonu harap ve helakten başka bir şey olmayan, pislik dolu su kenarlarını almıştır.
  4. Yakut ve mercan gibi olan şen şakrak, sevecen, her biri aynı yaşta bakireleri satmış, yerine kirli, pis, kötü huylu; ya fuhuş yapan ya da kırık barındıran kadınları almıştır.
  5. İçenler için sırf lezzet olan cennet içkilerini satmış, yerine aklı gideren, dini ve dünyayı mahveden murdar içkileri almıştır.
  6. Aziz ve Rahim olan Allah’ın vechine bakma lezzetini, pis ve çirkin suratlıları görüp gönül eğlendirmeye değiştirmiştir.
  7. Rahman’ın hitabını dinlemeyi, çalgılar, şarkılar ve dımbırtılar dinlemeye tercih etmiştir. Her şeyin fazlaca verileceği “mezid” gününde inci, yakut ve zebercedden minberler üzerine kurulmayı, şirret şeytanların katıldığı, fısk-ı fucur meclislerinde oturmaya değişmiştir!”

Fudayl b. Iyad rahimehullah, şöyle demiştir:

“Şayet dünya, elden çıkacak bir altın, ahiret ise elde kalacak bir çömlek olsa, (aklı olan bir kimse) elde kalacak çömleği, elden çıkacak altına tercih eder. Peki, dünya yok olacak bir çömlek, ahiret ise baki kalacak altın olduğuna göre, durum nasıl olur?”

Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur:

“Şüphesiz ki cennet şu üç kişiye özlem duymaktadır: Ali, Ammar ve Selman.”

Hişam b. Yahya el-Kinanî anlatır:

“Seksen üç senesinde Rum topraklarında savaşıyorduk. Başımızda Mesleme b. Abdulmelik emir olarak bulunuyordu. Bizimle beraber Said İbn-i Haris isminde bir adam daha vardı ki, ibadet ehli biriydi. Gündüzleri oruç tutar, geceleri namaz kılardı. Ben onu gece veya gündüz her ne zaman görsem, mutlaka bir gayret içerisinde olurdu. Namaz vakti değilse veya yolda gidiyor olsak yine Allah’ı zikretmekten ve Kur’an okumaktan geri kalmazdı. Rum kalelerinden birini kuşatmışken bana ve ona aynı anda bir gece nöbet denk geldi. Bu nöbet bize ağır gelmişti. Bunun üzerine ben Said’e: “Biraz uyu. Düşman tarafından ne olacağını bilmiyorsun; eğer herhangi bir şey olursa en azından canlı olursun” dedim. Bunun üzerine çadırın bir tarafına yattı. Bende bulunduğum yerde mevzimi korumaya koyuldum. Ben tam bu hal üzereyken, birden Said’in sesini işittim. Uykuda konuşuyor, gülüyordu. Sonra sanki bir şeyler alırcasına sağ elini uzattı. Ardından yumuşak bir şekilde gülerek elini geri çekti. Sonra da “Bu gece olsun, bu gece olsun” dedi. Sonra sıçrayarak uyandı. Tekbir getirmeye, Lâ ilâhe illallah, demeye başladı ve Allah’a hamdetti.
Ben:

− “Ebu Velid! Hayırdır ne oldu? (Uykudayken) sende ilginç şeyler gördüm. Ne olur gördüklerini bana anlat” dedim. Said:

− “Beni bu konuda mazur gör, (anlatamam)” dedi. Ben:

− “Arkadaşlık hakkı için anlat” dedim. (Beni kırmadı) ve anlatmaya başladı:

“Uykuya daldığımda iki adam geldi. Onlar gibi güzelini ve kamilini hiç görmedim. Bana:

“Ey Said! Müjdeler olsun! Allah, günahlarını affetti, çalışmalarını şükranla karşıladı. Amellerini makbul buyurdu ve dualarına icabet etti. Haydi, bizimle gel de, Allah Teâlâ’nın senin için hazırladığı nimetleri sana gösterelim” dediler. Onlarla birlikte çıktım…

Said gördüğü sarayları ve hurileri bir bir anlatıyor… Şöyle devam ediyor:

“Büyük bir sarayın önüne geldik. Saray sanki saf gümüştendi ve parlayan bir nurdu. Kapısına gelince açılmasını istemeden açıldı. Özelliklerini kimsenin sayamayacağı bir yere girdik. Öylesi yer hiçbir beşerin hayaline bile gelmez. Sarayda tıpkı Allah Teâlâ’nın “Sıralanmış inciler.” (Tur, 24) dediği, yıldız gibi kadın ve erkek hizmetçiler vardı. Onlar bizleri görünce çeşitli güzel sözler, nağmeler söylemeye başladılar. Ve şöyle dediler:

“Bu Allah’ın velisidir. Allah’ın velisi geldi. Allah’ın velisine merhaba…”

Yürüdük ve altından yapılmış tahtların olduğu bir meclise geldik. Mücevherlerle süslenmişlerdi. Etraflarına altından mamul sandalyeler dizilmişti. Her tahtın üzerinde bir kadın vardı ki, Allah’ın mahlukatı içerisinde hiçbir kimse onları vasıfedemez. Ama ortalarında bir tanesi vardı ki, hem yer olarak, hem güzellik bakımından hem de kusursuzluk olarak diğerlerinden çok üstündü. Beni götüren iki adam:

“Bu senin evin, bunlar da ailen. Rabbinin katında büyük rızaya işte burada kavuşacaksın” dediler ve geri dönüp gittiler. Kızlar bana doğru koşuştular. “Merhaba” diyerek saygı gösteriyorlar ve müjde veriyorlardı. Tıpkı gurbetten gelen birisinin ailesi tarafından karşılanması gibi…

Ortadaki tahta oturtana kadar beni kucakladılar. Ortadaki hatunun yanına oturttular. “Bu senin hanımındır. Onun gibi bir hanımın daha var. Seni bekleyişimiz çok uzun sürdü ey Said!” dediler. Ben onunla, o da benimle konuşmaya başladı.

− Neredeyim?

− Me’vâ cennetindesin.

− Sen kimsin?

− Ben senin ebedi hanımınım.

− Peki, diğeri nerede?

− Diğer sarayında.

− Neyse. Bugün senin yanında kalırım, yarın da onun yanına giderim” dedim ve elimi ona doğru uzattım. Elimi yavaşça geri itti ve:

− Bugün olmaz. Sen dünyaya döneceksin, dedi.

− Dönmek istemiyorum.

− Gitmen lazım. Orada üç gün kalacaksın. Üçüncü gece inşaallah yanımızda iftar edeceksin.

− Bu gece olsun! Bu gece olsun!

− Bu, hükme bağlanmış bir meseledir. (Israr etme).

Sonra yerinden kalktı. Onun kalkmasıyla ben de yerimden fırladım ve baktım ki uyanmışım…

Bu durumu gören Hişam ona:

“Kardeşim! Allah’a şükret. Allah, amelinin sevabını şimdiden sana göstermiş” dedi.

Hişam devamla der ki: sonra Said bana şöyle dedi:

− Senden başkası bu olayı gördü mü?

− Hayır.

− O zaman, Allah için senden istirham ediyorum; hayatta olduğum müddetçe bu olayı gizli tut.

− Tamam.

− Arkadaşlarımız ne yapıyor?

− Bazıları savaşıyor, bazıları ihtiyaç gideriyor…

Sonra Said kalktı, soyundu, yıkandı, koku sürünüp silahını aldı ve savaş yerine gitti. Yine oruçluydu. Akşama kadar savaştı. Arkadaşlarıyla beraber döndü. Arkadaşları bana:

“Bu adam öyle şeyler yaptı ki, daha önce o hareketlerin yapıldığını hiç görmedik. Şahadete hırsla atıldı. Kendisini okların, atılan taşların altına attı. Bütün bunların hiç biri ona isabet etmedi” dediler. Kendi kendime: “Onun durumunu bilseydiniz, aynısını yapmak için yarışırdınız” dedim.

Biraz yemekle iftar etti. Gece yine kıyamdaydı. Sabahleyin tekrar oruç tuttu. Dün yaptığının aynısını bugünde yaptı. Günün sonuna doğru döndü. Arkadaşları dün anlattıklarını bugünde anlattılar. Böylece üçüncü güne geldik…

İki gece geçmişti. Üçüncü gün (olacakları merak ettiğim için) bende onunla çıktım. Kendi kendime: “Onun durumunu görmem lazım” dedim. O, düşman arasında fırtınalar estiriyordu. Ben ise uzak bir yerden onu gözlüyor, ona yaklaşamıyordum. Güneş batmaya yaklaşana kadar böyle devam etti. O en canlı halindeyken birden kale duvarının üzerinde bir adamın ona ok hedeflediğini gördüm. Ok gelip onun göğsüne saplandı ve hızla yere düştü. Ben ona bakakaldım. Ve hemen (yardım etmeleri için) insanları çağırdım. Gelip onu hızla alıp çektiler. Henüz ölmemişti. Onu görünce: “Bu gece kendisiyle iftar edeceğin şeyler sana afiyet olsun. Keşke ben de seninle beraber olsaydım” dedim. Alt dudağını açtı. Bana işaret ederek durumunu gizlememle ilgili verdiğim sözü gülerek hatırlattı. Sonra şöyle dedi: “Bize verdiği sözü yerine getiren Allah hamdolsun.” Vallahi bundan başka bir şey söylemedi. Sonra da ruhunu teslim etti.

Hişam şöyle devam eder:

En yüksek sesimle bağırdım “Ey Allah’ın kulları! Amel edenler bunun gibi amel etsinler. Kardeşinizin durumu hakkında size söyleyeceklerimi iyi dinleyin” İnsanlar bana doğru toplandılar. Olayı onlara anlattım. O an ağlayanlardan daha çok ağlayan hiç kimse görmedim. Sonra askerleri sarsan bir tekbir getirdiler. İnsanlar birbirlerine olayı anlatmaya başladılar. Olay her tarafa yayıldı. Onun cenaze namazını kılmak için toplandılar. Olay Mesleme b. Abdulmelik’e de ulaşmıştı. O da geldi. Namazı kıldırması için onu öne geçirdik. Ama o: “Bilakis onun durumunu bilen arkadaşı, namazını kıldırsın” dedi.

Hişam şöyle devam eder:

“Onun namazını kıldırdım. Sonra onu defnettik ve kabrini kapattık. İnsanlar onun olayını konuşarak gecelediler. Kimisi kimisini teşvik ediyordu. Sonra sabahladılar ve kaleye yenilenmiş niyetlerle, Allah’a kavuşmaya iştiyak duyan kalplerle saldırdılar. Gün kuşluk vaktine kavuşmadan, Allah onun bereketiyle kalenin fethini bize nasip etti.”


İşte cennet özlemi, Rabbin vaadleri ve ölümü sevmek..
Rabbim sen bizlere vaad ettiğin nimetleri ve rızanı kazanmak için iman ver, ayaklarımızı sabit kıl.
 
Üst Ana Sayfa Alt