Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Allah'ın Kul Üzerindeki Hakkı

ibni kayyım Çevrimdışı

ibni kayyım

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
İşte Allah'ın kulları üzerindeki hakkı budur: Kullar ibadet edecekler ve O'na hiçbir şekilde şirk koşmayacaklardır. Muâz (r.a.) 'ın, Resûlüllah (s.a.v.)'den rivayet ettiği sahih bir hadîste de aynı şey zikrediliyor:


«Allah'ın kulları üzerindeki hakkı nedir bilir misin? Muâz :
— Allah ve Resulü bilir dedim, der. Resûlüllah (s.a.v.) :
— Allah'ın kulları üzerindeki hakkı, O'na kulluk etmeleri ve O'na hiçbir şeyi eş koşmamalarıdır. Bunu yaptıkları takdirde kulların Allah üzerindeki hakkı nedir bilir misin?
— Allah ve Resulü bilir, dedim, der Muâz.
Bunun üzerine buyurdular ki :
— Allah'ın onlara azâb etmemesidir».(Buhârî, Libâs 101, İsti'zân 30, Rikâk 37, Cihâd 46, Tevhid 1; Müslim, İman 48, 49; İbn Mâce, Zühd 35; Müsned Ill /261, V/228, 230, 234, 236, 238, 242, ll /309, 525.)

Allah da zaten bunu sever, buna ehil olanlardan hoşnut olur, kendisine yönelenlerin tevbesini kabul eder. Üstelik kulun ağız tadı, mutluluğu ve erişeceği nimetler hep buradadır. Allah'ın bunu sevmesinin, bundan hoşlanmasının ne demek olduğunu başka yerlerde açıkladık.
Gerçekten Allah Teâlâ'dan başka, kulun yatışıp huzur bulacağı, kendisine yönelip hissedar olacağı hiçbir sığınak yoktur. Allah'tan başkasına kulluk ettikleri şeyi sevseler, aralarında bir sevgi bağı gelişse, bir tür zevk alsalar da aslında bu onlar için zehir katılmış şekerden aldıkları zevkten daha fecî, daha vahîm bir yok oluştur.
«Eğer göklerde ve yerde Allah'tan başka ilâhlar olsaydı, gökler ve yer mahvolurdu. Arşın Rabbi olan Allah onların yakıştırdıklarından çok çok yücedir».(21 Enbiyâ 22.)


Mahvolurlardı, çünkü göklerin ve yerin ayakta durması ancak bir Hak İlâh'ın bulunmasına bağlıdır. Söz gelimi Allah'tan başka ilâhlar olsaydı bile bunların Hak İlâh olmaları mümkün değildi. Çünkü Allah'ın hâşâ ne bir adaşı var, ne dengi. Öyleyse onlarda, Cenâb-ı Hakk'a özgü ve kâinatın salâh sebebi olan bu hak ilâh olma sıfatı olamayacağından kâinat mahvolur giderdi.
Ulûhiyyet yönünden durum böyle. Rubûbiyyet yönünden söylenecek başka şeyleri ise yeri gelince söyleyeceğiz.
Evet, kulun Allah'a ihtiyacı, O'na kulluk etmesi, hiçbir şeyi ortak koşmaması gereklidir. Zaten benzeri yok ki, O'nunla mukayese edilebilen bir şey olsun. Ancak kulun Allah'a ihtiyacı ve O'na duyduğu istek, bazı yönlerden bedenin yiyeceği ve içeceğe ihtiyacına benzese de aralarında pek çok fark vardır.
Şöyle ki, kulun hakikati kalbi ve ruhudur. İnsan hakikatinin, kendisinden başka hiçbir ilâh olmayan Allah'tan başkasıyla huzura ermesi imkânsızdır. Dünyâda ancak O'nu zikretmekle huzur bulabilir. Bu hakikat, O'na ulaşıncaya kadar çalışıp çabalamakta ve sonunda O'na kavuşmaktadır (84 İnşikak 6'ya telmih).Mutlaka O'na kavuşacak ve O'na kavuşmadıkça sükûn bulamayacaktır.


Kul için, Allah'tan başkasında bazı lezzet ve ferahlıkların olabileceği düşünülse bile bu sürekli olmaz. Aksine durmadan şekil değiştirir. Bugün şuna, yarın öbürüne karşı istek duyulur. Bugün şu şartlarda şundan zevk alınırsa yarın şartlar değişir ve zevk veren o şey artık zevk vermez olur. Belki de çekilmez bir hâl alır; zarar vermeye başlar.
Halbuki ilâh demek, kendisinden hiçbir şekilde ve hiçbir zaman vazgeçilemez varlık demektir. Kul nerede olursa olsun onunla beraberdir. Onun içindir ki imamımız İbrahim Halilullah (a.s.): «sönenleri sevmem» (6 En'âm 76.), dedi. Kur'ân-ı Kerîm'deki en büyük âyet de Âyetü'l-Kürsî'dir.
«Allah ki O'ndan başka hiçbir ilâh yoktur. Yegâne hayy (diri), yegâne kayyûm O'dur» (2 Bakara 255).


Kayyûm'un asla zeval bulmayacak, hiçbir şekilde yok olmayacak, yegâne dâim ve bakî varlık demek olduğunu başka yerde ayrıntılı olarak açıkladım.
Şunu bil ki, ikinci madde (Allah'ın mahlûkatı, kendisine kulluk etmeleri, yani kendisini tanımaları, gönülden bağlanmaları ve ihlâslı olmaları amacıyla yaratması esası) iki temele dayanmaktadır:


a. Allah'a îman, kulluk, O'nu sevmek ve yüceltmek bizzat insanın gıdası, gücü, kurtuluşu ve onu ayakta tutan şeydir. Nitekim mü'minlerin hâli budur. Kur'an'da buna delildir. Durum hiç de, ibadetin bir külfet ve meşakkat olduğu düşüncesini taşıyan Kelâmcıların ve benzerlerinin söylediği gibi değildir.(İbadet ve bütün ameller aslında külfettir, meşakkattir. «Allah kişiye, ancak gücü yettiği kadar teklifte bulunur.» (2 Bakara 286). Teklifin aslı külfettir. İbadet ve amellerin külfet ve meşakkat oluşu yüzünden pek çok insan şu veya bu bahaneyle ibadet ve amelde bulunamıyor. İmanı kuvvetli olan kişiler, ibadetin külfet ve meşakkat oluşunu rıza ve mahabbete çevirmişler, külfet ve meşakkati kaldırmışlardır. Ehl-i Sünnet kelâmcılarıyla, Mu'tezile kelâmcılarını da ayırmak gerekir. «Kelâmcılar» deyimiyle çoğu kez Mu'tezile kasdedilir. (Danışman).)Mu'tezile'nin ve başkalarının dediği gibi kalbin sırf imtihan olmak veya mükâfata kavuşmak için hedef edindiği birşey değil, bütünüyle bunun aksinedir. Çünkü her ne kadar sâlih amellerde nefsin arzularına ters şeyler varsa ve Allah Teâlâ kulunu, sorumlu tuttuğu, nefse meşakkat veren bu amellere karşılık mükâf atlandıracaksa da - ki Allah :
«Şundan dolayı öyle yapamazlar. Çünkü onlara Allah yolunda bir susuzluk, bir yorgunluk, bir açlık... gelmez ki bunlara karşılık onlara sâlih bir amel yazılmış olmasın» ( 9Tevbe 120)buyurur ve

Resûlüllah (s.a.v.) de Âişe (r. anhâ)'ya: «Mükâfatın, yorgunluğun derecesinde olacak»(Buhârî, Umre 8; Müslim, Hacc 127; Müsned 6/43.) buyurur- şeriatın emirlerinde asıl gaye öncelikle bu değildir. Bu çeşitli sebeblerle zımnen ve dolayısıyla meydana gelir. Bunu yeri gelince açıklayacağız.


İbadet bir külfet ve meşakkat olmadığı için, Kur'an'da, Sünnet'te ve selefin sözlerinde îmandan ve sâlih amelden söz edilirken, sözde kelâmcı ve fıkıhçıların dediği gibi, «ibadet bir teklif (yükleme, külfet)'tir» şeklinde mutlak bir ifade kullanılmamış, bu kelime sadece red makamında kullanılmıştır.



Nitekim Allah şöyle buyurur:


«Allah hiçbir nefse güç yetiremeyeceği şeyi yüklemez» ( 2 Bakara 286).


«Sen yalnız kendinden sorumlusun» (4 Nisa 84).

«Allah hiçbir nefsi verdiklerinden başkasıyla mükellef tutmaz» (65 Talâk 7).


Yani herhangi bir emirde teklif varsa bu ancak kapasite miktarınca olmaktadır. Dolayısıyla şeriatın tamamı külfettir denilemez. Çünkü şeriatın emirleri gözlerin nuru, gönüllerin sevinci, ruhların gıdası ve nîmetlerin en güzelidir. Zira Allah'ın rızâsı isteniyor, O'na gönülden bağlanılıyor, O zikrediliyor ve O'na teveccüh ediliyor. Çünkü O, gönüllerin yatıştığı, huzur bulduğu Hak İlâhdır.Bu konuda O'nun yerine asla hiçbir varlık geçemez. O buyurur ki:


«O'na kulluk et, O'na kulluğa sabırla devam et. O'na bir adaş biliyor musun?» (19 Meryem 65). İşte bu bir temeldir.
 
Üst Ana Sayfa Alt