Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

İlmi Konu "Allah Dilemedikçe, Siz Dileyemezsiniz" Hükmünün İnceliği

Abdulmuizz Fida Çevrimiçi

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
tekv.jpg
(Tekvir 29)

«Âlemlerin Rabb’i olan Allah dilemedikçe, sizler dileyemezsiniz.» (Tekvir 29)
Dilek sizin elinize bırakılmış değildir. İsteyen hidâyete erer, isteyen sapıklığa gider. Ancak bunların hepsi yine de âlemlerin Rabbı olan Allah'ın isteğine bağlıdır. Sufyân es- Sevrî der ki: Saîd İbn Abdulazîz, Suleyman Ibn Musa'dan nakletti ki; bu âyet nazil olunca Ebu Cehil şöyle demiş: İş bizim elimizdedir. İstersek doğru yolu buluruz, istersek bulamayız. Bunun üzerine Allah Teâlâ: «Alemlerin Rabb'ı olan Allah dilemedikçe, Sîzler, dileyemezsiniz» âyetini indirdi. (Ebu’l-Fida İsmail İbn Kesir, Hadislerle Kur’an-ı Kerim Tefsiri, Çağrı Yayınları: 15/8329-8333)


**

"O, ancak bir öğüttür; âlemlere, aranızdan dosdoğru yolda gitmek isteyenlere.” (Tekvir: 27-28)

"Aranızdan dosdoğru yolda gitmek isteyenlere", "alemler" 'den bedeldir. Bu, parçanın tümden bedeli türündendir. Ayet-i kerime, bedelin, iki özel/maksud amilin zikri gücünde olduğuna en güzel delildir. Çünkü "tüm alemler için hatırlatıcı oluşu" yönü "doğru yol üzere olanlar için hatırlatıcı oluşu" yönünden farklıdır. Çünkü bu genel için "nasihat alabilme kabiliyeti" şeklinde bir nasihat, doğru yoldakiler için ise bilfiil nasihat alma ve faydalanma" şeklinde bir nasihattir. Bedel bedel olduğu şey (asıl) dan daha dar olduğu gibi, onda gizli amil de bedel olduğu şeydeki telaffuz edilen amilden daha dardır. Bu ise şarttır. Bunun üzerinde düşün!

"Sizden dileyenlere" cümlesi, "kulun hiçbir dilemesi yoktur" veya "O’nun dilemesi sadece fiilin meydana gelmesinin alâmetidir, ikisi arasında sebebiyet ilişkisi olmaksızın sadece normal bir birliktelik bağı vardır" diyen Cebriye'cilere reddiyedir.
(İbn Kayyim el Cevziyye, Bedai’t Tefsir, C. 4, Sf: 457 – 458)



İbn Ebî Hatim ve ibn Merdûye, Ebû Hurayra'den bildirir: "Sizden doğru yolda gitmek isteyenler için de (bir öğüttür)" (Tekvir 28) âyeti nazil olduğu zaman muşrikler: “O zaman iş bize kalmıştır. İstersek doru yolda gider istemezsek de gitmeyiz" dediler.
Bunun üzerine Cebrâil indi ve: "Ey Muhammed! Yalan söylüyorlar! Zira: "Âlemlerin Rabb’i olan Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz" (Tekvir 29) dedi. Cebrâil'in bu haberi üzerine de Rasûlullah (s.a.v.) rahatladı.

İbn Sâ’d ve Beyhakî el-Esmâ' ve's-Sıfat’ta Vehb b. Munebbih'ten bildirir: “Hepsi de gökten nazil olan doksan iki kitab okudum. Hepsinde de kişinin her hangi bir konuda dilemeden (meîşe) kendine bir pay çıkarmasının küfür olduğunu gördüm." (İbn Sâ'd (5/543) ve Beyhakî (375, "Yetmiş kitab" lafzıyla)

Abd b. Humeyd, ibn Cerîr ve ibn Ebî Hâtim, Suleyman b. Musa'dan bildirir: "Sizden doğru yolda gitmek isteyenler için de (bir öğüttür)" (Tekvir 28) âyeti nazil olduğu zaman Ebû Cehil: “O zaman iş bize kalmıştır. İstersek doğru yolda gider istemezsek de gitmeyiz” dedi.
Bunun üzerine Yüce Allah: "Âlemlerin Rabb’i olan Allah dilemedikçe Siz dileyemezsiniz" (Tekvir 29) âyetini indirdi. (İbn Cerîr , 24/172)

Abdurrezzâk ve İbnu'l-Munzir, Kâsım b. Muhaymire’den bildirir: "Sizden doğru yolda gitmek isteyenler için de (bir öğüttür)" (Tekvir 28) âyeti nazil olduğu zaman Ebû Cehil: "O zaman iş bizim dilememize kalmıştır” dedi. Bunun üzerine: "Alemlerin Rabb’i olan Allah dilemedikçe Siz dileyemezsiniz" (Tekvir 29) âyeti nazil oldu. (Abdurrezzâk, 2/353)
(Celâleddin es Suyûti, Durru’l Mensur fi’t Tefsir bi’l Mêsur, C. 15, Sf: 272-273)



"Alemlerin Rabb’i olan Allah dilemedikçe dileyemezsiniz" (Tekvir: 29) buyruğu da "kulun dilemesi fiili meydana getirmede, Allah'ın dilemesine bağlı olmaksızın, tamamen bağımsızdır. Bilakis kul ne vakit bir şeyi yapmayı dilerse meydana getirir" diyen kadercilere reddiyedir. Onlara göre kulun fiilinin Allah'ın (c.c) dilemesine bağlı olması imkansızdır. Bilakis o Allah'ın iradesi olmaksızın yapar. Böylece ayet-i kerime iki fırkanın görüşünü çürütmektedir. Bu iki ayette şeriat ile kaderin varlığına, sebebeler ile sonuçlara, kulun fiili ile onun Rabb'inin fiiline dayanmasına işaret vardır. Her birinde kulluğun kendine özgü bir yönü vardır. Birinci ayetteki kulluk çalışma, tüm gayretini ortaya koyma, seçme ve çabalama, ikinci ayetteki kulluk ise Allah'tan yardım dileme, O'na tevekkül ve iltica etme, yardımın gelmesi için dua etme, Allah dilemedikçe kendisinin hiçbir şey bilemeyeceğini, O yapmadıkça hiçbir şey yapamayacağını bilmedir.

"Alemlerin Rabb’i" bunların tümünü kapsamaktadır. Bunlardan birini geçersiz sayan Allah'ın (c.c) tam Rabb’liğini inkar etmiş ve geçersiz saymış olur. Başarı ancak Allah'ın yardımıyladır. (Et-Tibyan fi aksami'l-Kur'an, Sf: 114-132)
(İbn Kayyim el Cevziyye, Bedai’t Tefsir, C. 4, Sf: 457 – 458)


Ahmed b. Muhammed b. İbrahim es-Sa'Iebî, Ebû Bekr b. Abdûs'tan, O Ebû Hamid b. el-Hilal'dan, O Ahmed b. Yusuf es-Sulemî'den, O Ebû Misher'den, O Said b. Abdulaziz'den,
O Suleyman b. Musa'dan bize şunu rivayet etti: Suleyman dedi ki: "Allah Teala "Bu, sizden doğru olmak isteyenler içindir." (Tekvir 28) âyetini indirince Ebû Cehil şöyle dedi: "Bu, bizim bileceğimiz iştir. İstersek istikametinizi biz düzeltiriz, istemezsek düzeltmeyiz." Bunun üzerine Allah Teala bu âyeti indirdi." (Mursel hadistir.
İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nuzul, İhtar Yayıncılık: 378;
İbnu Ebî Hatim, İbn Cerîr et-Taberi, Camiu’l-Beyan, 30/53 - 54;
İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 2/707;
İmam Kurtubi, el-Camiu li -Ahkami’l-Kur’an, Buruç Yayınları: 18/448)


Bunun benzerini, Ebu Hurayra'den Zeyd îbni Eslem, ondan Bakıyye Amr İbni Muhammed tarikından İbnu Ebî Hatim anlattı. (İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 2/707)

Bunun benzerini, Kasım İbni Muhaymere'den Suleyman tarikından İbnu Munzir anlattı. (İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 2/707)

Sufyân es-Sevrî der ki: Saîd İbn Abdulazîz, Suleyman İbn Musa'dan nakletti ki;

"Bu âyet nazil olunca Ebu Cehil şöyle demiş: "İş bizim elimizdedir. İstersek doğru yolu buluruz, istersek bulamayız.”
Bunun üzerine Allah Teâlâ: "Alemlerin Rabb’ı olan Allah dilemedikçe, sîzler, dileyemezsiniz" (Tekvir 29) âyetini indirdi.
(İbn Kesir, Tefsiru’l-Kur’ani’l-Azim, Çağrı Yayınları: 15/8333)

***
"—Şubhesiz ki bu, bir öğüttür. Dileyen Rabb'ına bir yol tutar."
"— Allah dilemedikçe, Siz dileyemezsiniz. Muhakkak ki Allah; Alîm, Hakîm olandır."
"— Dilediğini rahmetine girdirir. Zâlimlere, işte Onlara; elem verici bir azâb hazırlamıştır." (İnsan 29 - 31)
Gidilecek bir yol. Dileyen, Kur'ân'ın hidâyetine ve yoluna uyar. Tıpkı Allah Teâlâ'nın şu kavlinde buyurduğu gibi: «Ne olurdu sanki; onlar Allah'a, âhiret gününe inanmış ve Allah'ın verdiği rızıklardan riyasızca infâk etmiş olsalardı. Allah, onları çok iyi bilendir.»
«Allah dilemedikçe, siz dileyemezsiniz.» Hiç bir kimse kendini doğru yola sevk edemez, îmâna girdiremez ve kendisi için bir fayda elde edemez. Ancak Allah dilerse olur. «Muhakkak ki Allah; Alîm, Hakîm olandır.» Kimin hidâyeti hak ettiğini bilir ve Ona hidâyeti kolaylaştırır, sebeblerini hazırlar. Kimin de azgınlığı hak ettiğini bilir, onu hidâyetten yüz çevirtir. Erişilmez hikmet ve ezici huccet O'nundur. Bu sebeble: «Muhakkak ki Allah; Alîm, Hakîm olandır.» buyuruyor.
«Dilediğini rahmetine girdirir. Zâlimlere, işte onlara; elem verici bir azâb hazırlamıştır.» Dilediğini hidâyete götürür, dilediğini sapıtır. Hidâyete götürdüğünü sapıtacak, sapıttığını da hidâyete götürecek hiç bir kimse yoktur. (
Ebu’l-Fida İsmail İbn Kesir, Hadislerle Kur’an-ı Kerim Tefsiri, Çağrı Yayınları: 14/8223-8225)

İbn Merdûye'nin ibn Abbâs'tan bildirdiğine göre;
Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Yüce Allah Kaderiyye mezhebinden olanlara lânet etsin ki lânetine uğradılar da. Yüce Allah Kaderiyye mezhebinden olanlara lânet etsin ki lânetine uğradılar da. Onlar Yüce Allah'ın dediği gibi demediler.
Meleklerin dediği gibi demediler. Peygamberlerin dediği gibi demediler. Cennet ahalisinin dediği gibi demediler. Cehennem ahalisinin dediği gibi demediler. Şeytan'ın dediği gibi de demediler. Zira Yüce Allah: «Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz» (Bakara 30) demiştir. Melekler: «...Senin bize öğrettiklerinden başka bizim bilgimiz yoktur...» (Bakara 32) demişlerdir.
Peygamberler, Nuh'un kıssasında: «Ben size öğüt vermek istesem de, eğer Allah sizi azdırmak istemişse, öğüdüm size fayda vermez ...» (Hud 34) dediği gibi demişlerdir.

Cennet ahalisi: «...Eğer Allah bizi doğru yola iletmeseydi, biz doğru yolu bulamazdık...» (Âraf 43) demişlerdir.
Cehennem ahalisi: «Ey Rabb'imiz! Biz azgınlığımıza yenik düştük...» (Mûminun 106) demişlerdir.
Şeytan da : «Rabb'im! Beni azdırmana karşılık...» (Hicr 39) demiştir."

İbn Merdûye, İbn Şihâb vasıtasıyla Sâlim'den, O da Ebû Hurayra'den bildirir:
Rasûlullah (s.a.v.) hutbe verdiği zaman şöyle buyururdu: "Bir şey henüz gelecekse bu yakındır demektir. Henüz gelmemiş olması onun uzak olduğunu göstermez. Yüce Allah, kul acele ediyor diye takdirinde acele etmez. Yüce Allah dilemedikçe de insanlar bir şeyi dileyemez. İnsanlar bir şeyi ister,
ancak Yüce Allah da başka bir şey ister. İnsanlar istemese de Yüce Allah'ın dilediği şey olacaktır. Yüce Allah’ın yakın kıldığı bir şeyi kimse uzaklaştıramaz. Uzak kıldığı bir şeyi de kimseler yakınlaştıramaz. Yüce Allah’ın izni olmadan da hiçbir şey olmaz." (Celâleddin es Suyûti, Durru’l Mensur fi’t Tefsir bi’l Mêsur, C. 15, Sf: 168-169)
"Bu bir öğüttür. Dileyen, Rabb'ine giden yolu tutar.
Allah dilemedikçe siz hiçbir şey dileyemezsiniz. Şubhesiz Allah, herşeyi bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
" (İnsan 29-30)
Şubhesiz ki bu süre, düşünüp öğüt almak isteyen kimse için bir hatırlatma ve öğüttür. Ey insanlar, kim dilerse, Rabb'inin emirlerini tutup yasaklarından kaçınarak Onun rıdasına götüren yola girmiş olur ve bu Kur'andan öğüt alır.
Ey insanlar, şubhesiz ki Rabb'iniz, Ona giden yolu tutmanızı dilemedikçe Sizler o yolu tutmayı isteyemezsiniz. Zira karar vermek size değil ancak Allaha aittir. Şubhesiz ki Allah herşeyi bilendir. Kimlerin hidayete layık olup kimlerin olmadığını çok iyi bilir ve yaptıklarında hikmet sahibidir. (
Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 8/526)

**

"Şubhesiz ki bu (sure) de, bir öğüttür. Artık kim dilerse, Rabbine bir yol tutar. Bununla beraber, Allah dilemeyince, Siz bunu dileyemezsiniz. Çünkü Allah, hakkıyla bilendir, tam bir hüküm ve hikmet sahibidir" (İnsan, 29-30) buyurmuştur ki bu, "Bu sûre, içindeki bu acib tertib, ilginç intizam, vâ'd ve vâ’d, terğib-terhiblerle beraber düşünenler için bir öğüt, görmek isteyenler için bir basirettir. Artık, kim dünyada ve ahirette, kendisi için güzel şeylerin olmasını istiyorsa, Rabb'ine bir yol edinsin" demektir. Allah'a yol edinmek ise, O'na yaklaşmak, O'na yakın olmak demektir.
Cebr ve Kader Dengesi
Bil ki bu âyet (İnsan 29), cebr ve kader dalgalarının bir arada bulunduğu denizler kabilinden olan ayetler cümlesindendir. Bu sebeble Kaderiyye, Cenâb-ı Hakk'ın, "Artık kim dilerse Rabbine bir yol tutar" ayetine tutunarak, "Bu, benim görüşüm hakkında açık bir nasdır. Bunun bir benzeri de, "Dileyen iman etsin, dileyen de inkar etsin" (Kehf, 29) ayetidir" derken, Cebriyye de, "Bu ayet, kendisinden sonraki ayetle birlikte mutalaa edildiğinde, "cebr" mezhebi hakkında açık bir delil olur" der ve "Çünkü Cenâb-ı Hakk'ın, "Artık kim dilerse, Rabbine bir yol tutar" (İnsan 29) ifadesi, kulun meşietinin, halis ve muhlis, arı duru olduğunda, o fiili gerektireceğini; ama bundan sonra gelen, "Bununla beraber Allah dilemeyince , Siz bunu dileyemezsiniz.." buyruğu da, Allah'ın meşietinin, kulun meşietini gerektirdiğini, gerektireni gerektirenin ise, gerektirici olduğunu, binâenaleyh, Allah'ın meşietinin kulun fiilini gerektirdiğini söyleyip "İşte bu da, "cebr"dir" izahını yapar. "Dileyen iman etsin, isteyen de küfretsin" ayetiyle de, Cebriyye, işte bu şekilde kendi mezhebleri için istidlalde bulunmuşlardır. Çünkü bu ayet de, meşietin fiili gerektirdiğini göstermektedir.
Bil ki, özetle sunduğumuz bu istidlal şekli ile, Kadî'nin ileri sürdüğü şey birbirini tutmaz. İşte bu sebeble biz, Kadî'nin görüşünü ele alıp, ondaki zayıflığa dikkat çekmek istiyoruz. Kadî şöyle der: "Bu ayetle ele alınan, "Allah'a yol edinme" meselesidir. Halbuki biz, Allah'ın bunu dilediğini kabul ediyoruz. Çünkü Allah, bunu emretmiştir. Dolayısıyla da, mutlaka bunu dilemiş demektir Ama bu, "Kul, mutlak manada ancak Allah'ın dilediğini dileyebilir" denilmesini gerektirmez. Çünkü, bununla murad edilen, Allah Teâlâ'nın, irade edip dilediği o muayyen ve hususi şeydir." Bil ki, Kadî'nin beyan ettiği bu sözün, bizim az önce yaptığımız istidlal ile alakası yoktur. Üstelik Kadî'nin yapmış olduğu bu izahın neticesi, bir önceki ayette bahsi geçen şekliyle, o genel olan ifadeyi tahsis etmeye dayanır ki, bu zayıftır. Ayetin ma kablinin hususi olması, bu umumun (genel kavramın) o hususi şeyle tahsis edilmesini gerektirmez. Çünkü bu ayette geçen bu hükmün, hem bunu, hem de diğer hususları, içine alabilecek bir biçimde umumi bir hüküm olarak gelmiş olması muhtemeldir.

(Fahreddin er Razi, Tefsir-i Kebir Mefâtihu’l-Gayb, Akçağ Yayınları, C. 22, Sf: 364 - 365)


"Bu bir öğüttür. Dileyen, Rabb'ine giden yolu tutar.
Allah dilemedikçe siz hiçbir şey dileyemezsiniz. Şubhesiz Allah, herşeyi bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
" (İnsan 29-30)
Artık dileyen Rabb’ine bir yol tutar.
Bu cümle iki sebeble belirtilmiş olabilir:
Allah dileyen herkese Rabb’ine bir yol tutma imkânı vermiştir. Yani kul dilediği zaman Rabb’ine bir yol tutmaktan Onu hiçbir şey engelleyemez. Fakat bir yol tutmayan, Rabb’ine bir yol tutmak istemediği için tutmamıştır. Yoksa ona bu fırsat verilmiştir.
İkinci ihtimal şöyledir:
Cenâb-ı Hak bundan sonra ileride inşeAllah ayrıntılı olarak belirteceğimiz üzere, yol tutmak isteyen Rabb’ine giden yolu tutsun buyurmuş olmaktadır.
Sizler ancak Rabb’inizin (bunu) dilemesi sayesinde dileyebilirsiniz. En doğrusunu Allah bilir ya, o şöyle diyor: Kim Rabb’ine giden yola girmek isterse
Allah kendine giden yolu tutmasını dilemedikçe bunu yapamaz. Fakat Cenâb-ı Hak dilerse o yolu tutar. Bu âyet Mûtezile’nin aleyhine bir delildir. Çünkü onlar şöyle diyorlar: Allah Teâlâ bütün mahlûkatın Rabb’lerine giden yolu tutmalarını dilemiştir. Fakat Onlar, bu yola girmek istememişler ve de tutmamışlardır.
Cenâb-ı Hak, Onların kendine giden yolu tutmayı dilemediklerini ve yüce Allah girmelerini dilemedikçe bu yola girmeyeceklerini haber veriyor. Dolayısıyla Allah dilerse belirtilen yolu tutarlar ve bunu dilerler. Şubhesiz Allah her şeyi bilendir. Allah Teâlâ, kullarının yaptıkları yalanlamayı, tasdiki, itaatı ve mâsiyeti ezelde bilmiştir. Bir başka ifadeyle Cenâb-ı Hak, kullarının yapacakları fiillerden haberdar olduğu halde onları yaratmış ve yoktan var etmiştir. Allah Teâlâ, fiilinde ve kullarını yaratmasında hikmet sahibidir. Çünkü onları, kendine menfaatler sağlamak ve zatına yönelik zararları savuşturmak için değil, onların menfaatleri ve ihtiyaçları için yaratmış ve yoktan var etmiştir. Cenâb-ı Hakk’ın onların yalanlayacaklarını ve reddedeceklerini bile bile kendilerini yaratması ve onlara peygamberler göndermesi, fiilini hikmet ve hak dairesinden çıkarmaz. Aksine yaptıklarında hikmet sahibi olur. Fakat dünyada yalancılıkla itham edeceğini, mektubunu ve gönderdiği hediyesini reddedip kendisini hafife alacağını bildiği bir kimseye elçi gönderen kişinin [bu fiili] anlamsızdır ve hikmetli değildir. Çünkü o, yaptığı hareketin menfaati sırf kendisine gelsin diye elçi ve hediye göndermektedir. Ancak bu fiili, hikmet değil anlamsız bir harekettir. Bu yüzden ikisi birbirinden farklı olmuştur.

(Ebû Mansûr Muhammed b. Muhammed b. Mahmûd el-Mâturîdî, Te’vîlâtü’l-Kur’ân Tercümesi, C. 16, Sf: 344 - 345)


***

"Şubhesiz ki bu" sûre "bir öğüttür" bir hatırlatmadır.
"Artık kim dilerse Rabb'ine doğru bir yol alır." O'nun itaatine ulaştıran ve rıdasını gözeten bir yol izler.

"Bir yol"un bir vesile (Allah'a yakınlaştırıcı bir ibadet) demek olduğu söylendiği gibi, cennete götüren bir istikamet ve bir yol diye de açıklanmıştır, Hepsinin anlamı birdir.
"Ama Allah, dilemedikçe" itaat etmenizi, dosdoğru yol üzere yürümenizi, Allah'a giden yolu tutmanızı İstemedikçe "Siz dileyemezsiniz" buyruğu ile emrin tümüyle Allah'a ait olduğunu, Onlara ait olmadığını haber vermektedir. Kendisinin önceden bu husustaki meşieti (istemesi) olmadığı sürece, hiçbir kimsenin meşietinin gerçekleşemeyeceğini, öne geçemeyeceğini ifade etmektedir.

İbn Kesir ve Ebu Amr "siz dileyemezsiniz" anlamındaki buyruğu, onların durumunu haber vermek anlamında "Onlar dileyemezler" diye okumuşlardır. Geri kalanları ise, Allah tarafından hitab kipi ile (te ile) "dileyemezsiniz" diye okumuşlardır.

Birinci âyetin ikinci âyet ile nesh olduğu da söylenmiştir. Ancak daha uygun görülen neshin olmadığıdır. Aksine bu, böyle bir şeyin ancak yüce Allah'ın meşieti ile olduğuna dair bir açıklamadır.

el-Ferra şöyle demiştir: "Ama Allah dilemedikçe de sîz dileyemezsiniz" buyruğu onun "artık kim dilerse Rabb'ine doğru bir yol alır" buyruğuna bir cevabtır. Daha sonra yüce Allah, emrin kendilerine ait olmadığını belirterek şöyle buyurmaktadır: "Ama" o yolu izlemenizi "Allah dilemedikçe de Siz dileyemezsiniz."
"Çünkü Allah" amellerinizi "en iyi bilendir." Size verdiği emirleri ve yasakları hususunda "tam bir hüküm ve hikmet sahibidir.
(
İmam Kurtubi, el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an, Buruç Yayınları: 18/260-265)
 
Üst Ana Sayfa Alt