Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Çözüldü Akıldan Geçirildiği Halde Yapılmayan Kötü İşlerden Dolayı Sorumluluk Var mıdır?

Abdulmuizz Fida Çevrimiçi

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Soru :
Kişi kalbinden geçirdiği kötü işleri, her hangibir sebeble işlemekten vazgeçmesine rağmen, bu düşünceden dolayı vebali var mıdır?

Akıldan (Kalbinden - İçinden) Geçirildiği Halde Yapılmayan Kötü İşlerden Dolayı Sorumluluk Var mıdır?

"Göklerde ne var, yerde ne varsa hepsi Allah'ındır. Siz içinizdekileri açığa vursanız da gizli tutsanız da Allah onunla sizi hesaba çeker. Sonra dilediğini bağışlar, dilediğine de azab eder. Allah her şeye kadirdir. (Bakara 284)

"Peygamber, Rabb'inden kendisine ne indirildiyse ona iman etti. Mûminlerin de hepsi Allah'a, meleklerine, kitablarına ve peygamberlerine iman ettiler. "Biz Allah'ın peygamberleri arasında ayırım yapmayız, duyduk ve itaat ettik. Ey Rabbimiz, bağışlamanı dileriz, dönüş ancak sanadır." dediler." (Bakara 285)

"Allah hiç kimseye gücünün yeteceğinden başka yük yüklemez. Herkesin kazandığı hayır kendisine, yaptığı kötülüğün zararı yine kendisinedir. Ey Rabb'imiz, eğer unuttuk ya da yanıldıysak bizi tutup sorguya çekme! Ey Rabb'imiz, bize bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme! Ey Rabb'imiz, bize gücümüzün yetmeyeceği yükü de yükleme! Bağışla bizi, mağfiret et bizi, rahmet et bize! Sensin bizim Mevlamız, kâfir kavimlere karşı yardım et bize." (Bakara 286)

Ebu Kurayb kanalıyla Ebu Hurayra'dan rivayete göre o şöyle anlatıyor: "Allah'ındır göklerdekiler de yerdekiler de. Siz, içinizdekileri açıklasanız da gizleseniz de Allah onlarla sizi hesaba çeker." âyet-i kerimesi nazil olunca bu müslümanlara ağır geldi (zor geldi) de Peygamber (s.a.v.)'e gelip diz çökerek:
"Ey Allah'ın elçisi, biz şimdiye kadar gücümüzün yettiği amellerle; namaz, oruç, cihad, sadaka ile mukellef kılınmıştık. Şimdi ise sana şu âyet nazil oldu ki bizim buna gücümüz yetmez. Biz içimizden geçirdiklerimiz sebebiyle de cezalandırılacaksak mahvolduk." dediler.
Peygamber (s.a.v.): "Siz de sizden önceki yahudi ve hristiyanların: "İşittik, isyan ettik." dedikleri gibi mi demek istiyorsunuz? Siz onların yaptıklarının aksine: "İşittik, itaat ettik. Bizi bağışla Rabbımız, varış Sana'dır." deyin." buyurdu.
Onlar: "İşittik, itaat ettik, bağışla bizi Rabbımız, varış Sana'dır." dediler ve dilleri de böyle söylemeye alıştı.
Bunun hemen peşinden Allah Tealâ "O peygamber de kendisine Rabb'ından indirilene iman etti, mûminler de... Allah bir nefse ancak gücünün yeteceğini yükler. Kazandığı kendi lehine, kazandığı şer de kendi aleyhinedir. Ey Rabb'ımız unuttuk, yahut yanıldıysak bizi tutup muâhaze etme."ye kadar olan âyetleri indirdi.

Ebu Hurayra der ki: Allah'ın Rasûlu (s.a.v.) buyurdu ki: Allah Tealâ: "Evet." buyurdu. "Ey Rabb'ımız, bizden evvelkilere yüklediğin gibi üstümüze ağır bir yük yükleme." kısmı nazil olunca Peygamber, Allah Tealâ'nin yine "Evet." buyurduğunu haber verdi. "Ey Rabb'ımız, güç yetiremeyeceğimizi bize taşıtma, Bizi affet, bizi bağışla, bize merhamet eyle. Sen Mevlâmızsın bizim. Kâfirler güruhuna karşı da bize yardım eyle." kısmı nazil olunca Peygamber (s.a.v.)yine Allah Tealâ'nin "Evet." buyurduğunu haber vermiştir.
(Muslim, İman, 199; Ahmed ibn Hanbel, Musned, 11,412; Taberî, Câmiu'l-Beyân, 111,96)

İbn-i Abbas (radıyallahu anhuma)’dan rivayet edilmiştir: Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu;
Allahu Teâlâ iyilikler ve kötülükler hakkında kararını meleklere yazdırdı. Sonra onu şöyle açıkladı:
Kim iyiliğe niyet eder ve sonra (herhangi bir sebepten dolayı) onu yapamazsa, Allahu Teâlâ ona tam bir iyilik yazar. Eğer niyet ettikten sonra onu yaparsa, Allahu Teâlâ ona 10 iyilikten 700 iyiliğe kadar hatta ondan daha fazla yazar.
Kim bir kötülüğe niyet eder, sonra onu yapmaktan vazgeçerse, Allahu Teâlâ ona tam bir iyilik yazar.
(Çünkü onun kötülükten vazgeçmesi ALLAH korkusundandır.) Kötülüğe niyet ettikten sonra onu işlerse Allahu Teâlâ ona sadece bir günah yazar".
(Buhari)

Kalbinde Karısını Boşayıp, Dîl İle Boşamayan Adama Ait Bâb
Ebû Hurayra (Radıyallâhu anh)'den rivayet edildiğine göre; Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir:
«Ummetimin kalblerinden geçen şeyleri (fiilen) işlemedikçe veya (dillen ile) söylemedikçe Allah TeâIa şubhesiz affeylemiştir.»"
(İbn Mâce, Talak, bab 14, hadis no : 2040)

Kutub-i Sittenin tümünde rivayet edilen bu hadisin hasen- sahih olduğu Tirmizi tarafından ifâde edilmiştir.
Tekmile yazarı bu hadisin açıklaması bahsinde şöyle demiştir: "Bu hadisin, fıkıh yönünden delâlet ettiği hükümler şunlardır:

1. Allah Teâla bu ummetin hatırından geçen kötülükleri günah saymamıştır. Ancak hatırdan gecen şer bir şey işlenir veya dil ile söylenir ise; o zaman günah sayılır. Bu ilâhi lutuf, bu ummete mahsustur. Geçmiş ummetler için böyle bir bağış yoktu. Onlar hatırlarından geçen, şerlerden dolayı mesul sayılırdı.
Bir kavle göre Ummet-i Muhammed'iye de ilk zamanlarda sorumlu tutulmuş, sonra Bakara sûresinin son âyeti ile sözü edilen sorumluluk kaldırılmıştır.

2. Adam kalbinde karısını boşadığı zaman, boşama yeminini dili ile söylemedikçe, boşamış olmaz. Hanefi'ler ile Ata bin Ebi Rabâh, Said bin Cubeyr, Katâde, el-Hasan , Sevri, Şafii, Ahmed ve İshak böyle hükmetmişlerdir.

Zuhrî'ye göre, adam kalbinde karısını boşadığı zaman, boşama yeminini dili ile söylemese bile boşamış sayılır. Eşhe bin Mâlik'ten olan rivayeti de böyledir.
Îbnu'l-Arabi bu görüşün gerekçesini şöyle anlatmıştır:
Kalbi ile kâfir olan bir kimse, küfrünü açığa vurmasa bile küfre gitmiş olur, keza, ibâdetlerini riyakârlıkla ve gösteriş için yapan veya bir müslümanı zina ile kalben ithamda bulunan bir kimse günah işlemiş olur. Kalb ile işlenen bütün ameller böyledir.

Hallâbi bu görüşe cevaben şöyle der:
Bu hadis bu grubun aleyhinde delildir. Ayrıca bir adam karısı ile Zihâr etmeye yâni karısının vücûdunun bir kısmını anası ve kız kardeşi gibi ilelebed nikahlaması haram olan bir kadının o kısmına benzetmeye karar verirse, bunu dili ile söylemedikçe; misalen adam karısına: "Senin sırtın anamın sırtı gibidir" sözüne benzer bir söz söylemedikçe, zihâr yeminini etmiş sayılmaz.
Bu hususta ilim ehli ittifak halindedir. Zihâr yemini, boşama yemini anlamını taşır. Şu halde sadece kalben karar vermekle Zihâr yemini oluşmadığına rağmen neden boşama yemini oluşsun? Keza bir adam kalben bir kimseyi zina suçu ile itham etse bile bunu dili ile söylemediği sürece itham etmiş sayılmaz. Yine namazda konuşmak haramdır, namazı bozar. Halbuki namaz içinde iken kalbinden bir konuşmayı geçiren kimsenin namazı bozulmaz. Eğer kalbden geçen konuşma dil ile konuşma hükmünde olmuş olsaydı, namazı bozması gerekirdi."
Âcizane şöyle bir yorum hatırımdan geçiyor, doğru ise Allah'tandır, yanlış ise bendendir:
Şöyle ki; insan oğlundan meydana gelen ve şer'i hükümlerin alanına giren şeyler üç kısma ayrılır:

1. Dil ile söylenen sözler.
2. Vücûdun tamamı veya el, ayak ve göz gibi bir organ ve vücûdun bir kısmı ile işlenen fiiller.
3. Küfür, îman, ihlâs ve riya gibi kalb ile işlenen işler.


Hadis-i şerif, birinci ve ikinci maddelerin kapsamına giren şeyler hakkındadır. Bu gibi işler; dil ile söylenmedikçe veya vücûdun tamamı veya organları ile işlenmedikçe, sadece kalbden geçmesi hâlinde günah sayılmaz. Meselâ:
Bir adam aleyhinde konuşmak ve sövmek kalbten geçse bile dil ile söylenmedikçe günah sayılmaz. Keza bir hırsızlık fiili hatırdan geçse bile hırsızlık fiili işlenmedikçe, bu suç işlenmiş olmaz. Ama kalbin fiillerinden sayılan küfür, riyakârlık ve benzerî şeyler günah sayılır. Hadîs-i şerif bu tür kalbi fiillerin günah sayılmadığına âit bir hüküm taşımaz.

Şöyle de denilebilir:
Hadîs, bir vesvese şeklinde insanın kalbine gelen geçici şeylerin günah sayılmadığını ifâde eder. Însanın kendi istek ve irâdesi ile hatırına getirip kalbinde kökleşmesine çalıştığı kötü niyetlere ve duygulara ısrar eder ve bunu kalbinden atmak da istemezse bu gayretkeşlik manevî sorumluluk ve âhiret cezasını gerektirir.

Ebû Hurayra (Radıyallâhu anh)'dan rivayet edildiğine göre:
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir:

إِنَّ اللهَ تَجاَوَزَ عَنْ أُمَّتيِ ماَ حَدَّثَتْ بِهِ أَنْفُسُهاَ ماَ لَمْ تَعْمَلْ أَوْ تَتَكَلَّمْ
«Ummetimin gönüllerinden geçen (günah işleme) temayulleri (fiilen) işlemedikçe, yahud (dilleri ile) söylemedikçe, bir de onların zorlandıkları şeyleri Allah Teâlâ şubhesiz afv eylemistir
(Buhârî ve Muslim, İman, 201-202; Ebû Dâvûd, K. Talak, 15; İbn Mâce, Talak, bab 16, hadis no : 2044)

Bu hadis, zorlama ile ilgili son cümlesi hâriç Buhâri ve Muslim'de de rivayet edilmiştir. Muellifin 2040 nolu (bir üstteki) hadisi de bunun benzeridir. İnsanın hatırından geçen, fakat bilfiil işlenmeyen, veya dil ile söylenmeyen nefsâni temayullerin Allah tarafından bağışlandığına dâir gerekli bilgi orada verilmişti. Bunu tekrarlamaya gerek yoktur. Ancak Muslim'in îman kitabında rivayet ettiği bu hadisin şerhinde Nevevi'nin verdiği bilgiyi buraya aktarmakla yetinmek istiyorum.

Nevevi özetle şöyle der:
"İmam el -Mâziri'nin dediğine göre Kadı Ebu Bekir'in mezhebi şudur;
Bir kimse bir günah işlemeyi kalbine yerleştirip buna karar verirse, verdiği karar ve azimden dolayı günah işlemiş sayılır. Bu ve benzeri hadisler, bir günah işleme arzusu hatırına gelip geçen ve kalbinde karar kılmayan kimseler hakkındadır, diye yorum yapılır. Günah işleme arzusu ile günah işlemeye azimli olmak birbirinden tamamen farklı iki ayrı şeydir.
İşte Kadı Ebû Bekir'in mezhebi budur. Fıkıhçılardan ve hadisçilerden çok kimseler Kâdı'ya muhalefet ederek bu ve benzeri hadisleri zahirlerine göre mânâlandırmışlardır.

Kadı Iyâd da: Selef âlimlerinin tümü ve fıkıhçılar ile hadisçilerden ilim erbabı, Kadı Ebu Bekir'in mezhebini tutmuşlardır. Çünkü kalb ile işlenen suçlardan dolayı sorumluluğun varlığı hadislerle sabittir.
Şu var ki âlimler şöyle demişlerdir; Kalbin azim ve karar kıldığı suç başka şey, kalbin buna azim ve karar vermesi başka bir şeydir. Kul suç işlemeye kalben karar vermekle bir günah işlemiş olur, o günahı fiilen işleyince ikinci bir günah işlemiş olur. Eğer kalben karar verdiğine rağmen Allah korkusu ile o günahı işlemekten vazgeçerse bir hasene (sevab) kazanır.
Günah sayılmayan kalbi arzu ve istek ise hatıra gelen ve kalbte karar kılmayıp geçici olan nefsânî istek ve arzulardır demiştir.

Nevevi yukardaki nakilleri yaptıktan sonra; Kadı Ebû Bekir'in görüşü iyi ve açıktır, buna ilâve edilecek bir şey yoktur. Kalbin bir günah üzerinde azim ve karar kılmasının sorumluluğu mûcib bir hâl olduğu nasslarla (Hucurat 12, Nur 19) sabittir.


Kalbe Gelen Vesveseler İmanın Zayıflığından mıdır?

 
Üst Ana Sayfa Alt