Hammad bin Ebi Süleyman ve İmam-ıAzam Ebu Hanife münazara için insanların toplandıkları meydana gittiler. Dehri her zamanki gibi Kürsüye çıkıp karşısına birisinin çıkmasını istedi. Daha çocuk denecek kadar genç olan İmam-ı Azam Ebu hanife onun karşısına çıktı. Dehri İmam-ı Azam'ı görünce hakaret etmeye başladı. İmam-ı Azam; "Hakareti bırak söyleyeciğini söyle de görüşelim."dedi. Dehri, İmam'ın cesaret ve aceleciliğini görünce hayret ederek , ona şöyle dedi:"Var olan şeyin başlangıcı ve sonu olmamak mümkünmüdür?" İmam-ı Azam şöyle cevap verdi:" Sayıları bilirmisin?" Dehri" Evet."deyince,İmam-ı Azam;"Birden önce hangi sayı vardır?" dedi. Dehri; "Birden önce bir şey yoktur."dedi. Bunun üzerine İmam-ı Azam buyurduki: " Mecazi olan bir yani bir sayısı sözünden önce bir şey olmayınca, hakiki bir olandan önce nasıl bir şey olabilir?" Bu söz üzerine dehri başka sorular sormaya başladı. Aralarında şu konuşmalar geçti: Dehri dedi ki: Hakiki bir olanın yüzü hangi taraftadır? çünkü her şey yönlerden yani sağ, sol, ön, arka, üst, alt, yönlerinden bir yerde bulunur?" Ebu hanife; Mumu yakınca, ışığı hangi taraftadır?" diye sordu. Dehri; "mumun işığı her tarafta aynıdır." dedi. Bunun üzerne İmam-ıu Azam; "Mecazi olan bir nurun, ışığın hali böyle olursa, daimi ve ebedi olup, eni boyu olmayan, göklerin ve yerlerin olanın hali nasıl olur?" buyurdu. Dehri cevap veremedi. Dehri yine dedi ki: "Her var olanın muhakkak bir yeri vardır. O'nun yeri neresidir?" İmam-ı Azan bir süt etirtip; "Bu sütte yağ varmıdır? "buyurdu. Dehri; "Evet vardır." dedi. Ebu hanife; yağ bu sütün neresindedir?" diye sorunca,dehri; "Hiç bir yerine mahsus deyildir?" dedi. İmam-ı Azam ebu Hanife hz; "yok olanın bir hali böyle olursa, göklerin ve ve yerlerin yaratıcısı daimi ve ebedi olanın hali niçin böyle olmasın?" buyurdu. Dehri yine cevap veremedi. Dehri son olarak; "Şimdi O ne iş yapmakla meşguldür ki: " Sen bana bütün suallerini kürsüden sordun. Ben hepsine cevap verdim. Şimdi sen oradan bir kerecik inip benim yerime gel, be kürsüye çıkayım ve oradan cevap vereyim." dedi. Dehri kürsüden inip ebu hanife kürsüye çıktı ve ; " Allahü teala senin gibi bir müşebbihi yani (Allahü tealayı diğer varlıklara benzeten kimse) yi kürsüden indirir benim gibi bir muvahhid yani (Allahü tealayı her bakımdan tek ve bir bilen bir kimseyi kürsüye yükseltir. şimdi O'nun işi budur." buyurdu ve Rahman suresinin yirmisekizinci Ayet-i kerimesinin sonunu okudu. Kendi sorduğu sorulara verilen cevaplar karşısında susan ve Aciz kalan Dehri, İmam -ı Azam'a kendine soracağı soruların sorulmasına tahammül edemeyerek, söyleyecek söz bulamadı.